MERHABALAR KÖTÜ BİR GÜN GEÇİRDİM MALESEF MAÇ YÜZÜNDEN EVİME DAHA YENİ GELDİM. YOĞUN TRAFİK YÜZÜMDEN 2.5 SAATTİR YOLDAYDIM. ANCA GELİP BÖLÜM ATIYORUM.
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 YORUM VE 230 YORUMDUR.
SINIRI ÇARŞAMBAYA KADAR DOLDURMAYI UNUTMAYALIM LÜTFEN, KEYİFLİ OKUMALAR.
“Yuva 3 acil destek lazım, kapana kısıldık. Teroristler tarafından etrafımız sarıldı. Komutanım acil destek lazım.” Kartal timinin Komutanı Kaya Yüzbaşı güçlükle konuştu.
“Konutanım, mühimmatımız bitmek üzere” Üzerlerine yağan kurşun adeta bir yağmur gibiydi.
“Kaya, dayanın evlat yardım gelecek.” Yavuz Albay en sonunda telsizi yanıtladığında Kaya Yüzbaşı derin bir nefes aldı.
“Dayanacağız Komutanım.” Ardından telsiz konuşması bitmişti.
“Bir şey mi oldu Komutanım?” Tuna Yüzbaşı, Yavuz Albay’ın telsiz odasında yaptığı konuşmaya denk gelmişti.
“Kartal timi pusuya düşürülmüş, timini topla, hemen o bölgeye intikal et.” Yavuz Albay gerginlikle konuştu.
“Emredersiniz Komutanım” Kararlı ses tonu havadaki kasveti bölmüştü.
Tuna Yüzbaşı, haberi Ömer Üsteğmene verir vermez Ömer Üsteğmen aceleyle timi soyunma odasında toplamıştı.
“Komutanım, haftasonu nişanınız var. Siz gelmeyin biz hallederiz.” Ömer Üsteğmen konuşmuştu.
“Allahın izniyle yetişiriz.” Ne olursa olsun timini yalnız bırakmazdı.
“Sarem, ömrümün en güzel kadını, ben göreve gidiyorum. Tek temennim nişanımıza yetişebilmek, emin ol mecbur kalmasaydım bunu yapmazdım. Umarım beni affedebilirsin, Allah nasip ederde dönebilirsem söz veriyorum gönlünü alacağım.” Tuna Yüzbaşı, Sare’ye mesaj yazıp üzerini giyinmeye başladı. Daha sonra tim karargahtan çıkarak hızlı bir şekilde askeri helikoptere bindi. Tuna Yüzbaşı, Sare’den gelecek tepkiyi merak ediyordu. Şuanda hazırlıklar için İstanbul’daydı. Onu yüzüstü bırakmayı sevmiyordu. Telefonu titrediğinde, hızla mesaja tıkladı.
“Hiç sorun değil Turna kuşum, Allaha emanet olun, Karasu ve sen sağ salim gelin bana yeter.” Mesaja gülümsemişti.
“Her ihtimale karşı nişanı iptal etme. Allah nasip ederse görevi tamamlayıp geleceğim.” Mesaj aniden görülmüştü.
“Tamam aklın bende kalmasın. Sana gönül koymuyorum. Kiminle evleneceğimi biliyorum. Lütfen dikkatli ol. Nişan sonra da yapılır. Benim için sizin sağlığınız daha önemli.” Tuna Yüzbaşı istemsizce duygulanmıştı. Duygusal bir adam değildi. Belki de öyleydi. Ama yinede kendisini gizlemeyi başarıyordu. Ta ki Sare hayatına girene kadar, Sare’den kendisini gizlemekte başarısız olmuştu.
3 GÜN SONRA
“Çok yakıştı.” Giydiğim kırmızı nişanlığıma aynada bakıyordum.
“Sare?” İmre’nin sesi daldığım yerden çıkarmaya yetmişti.
“Umarım iyilerdir, aslında iptal etmek daha iyi olurdu. Tuna iptal etme dedi.” Tuna’nın bu nişanı benden bile daha çok istediğine emindim. O kadar çabalamıştı ki bunun boşa gitmesine istemiyordu. Bense sadece onun bana dönmesini istiyordum.
“Sare, Tuna öyle dediyse vardır bir bildiği, hem olmazsa erteleriz bizde” Başımı salladım.
“Nişan yarın, az önce Yavuz abiyi aradım. Henüz dönmemişler.” İmre umutsuz konuşmak istemediği için sessiz kalıyordu. İmre böyleydi ya gerçeği söyler ya da hiç söylemezdi. Avutmayı sevmezdi.
“Allah büyüktür bebeğim.” Arkamdan bana sarılarak yanağımdan öptü.
YAZARIN KALEMİNDEN
Karasu timinin belirlenen bölgeye ulaşması tam 1 gününü almıştı. O sırada Kartal timinin elindeki mühimmat bitmişti. Yinede öldürdükleri teroristlerin silahını alarak çatışmaya devam etmişlerdi. Sonunda Karasu yetiştiğinde rahat bir nefes almışlardı. Lakin dönüş yolunda uğradıkları ikinci bir pusu onların 2 gün boyunca aralıksız mücadele etmesine neden oldu.
“Ölmüyor bu soysuzlar!” Biran Teğmen sinirle silahını teroriste doğrultup ateş etti.
“Nereden çıkıyor bu çakal yavrusu!” Karan Asteğmen konuşmuştu.
“İyi saklanmışlar, soyunu sopunu” Mehmet Üstçavuş söylenirken aniden susmuştu.
“Ahmet durumun nedir?” Tuna Yüzbaşı keskin sesiyle konuştu.
“İndiriyorum Komutanım.” Tuna Yüzbaşı kayalığın arkasından çıkarak kendilerine füze doğrultan teroristin başından vurdu.
“Kartal sizde durumlar nedir!” Tuna Yüzbaşı telsizden Kaya Yüzbaşı’ya seslendi.
“Burayı temizliyoruz. Dağların ardından gelen bir çok terorist var.” Tuna Yüzbaşı silahını öne doğrultarak ateşledi.
💩
“Ahad, Türk eskeri köşeye fena sıkıştı. Buradan daha kurtulamazlar.” Teroristlerin başı uzak bir yerden aşağıyı izlerken gülerek telsizi yanıtlamıştı.
“Tuna’yı canlı istiyorum. Diğerlerini gömün gitsin. Sakın Muha, Karasu’yu hafife alma. Onlar çılgındır!” Ahad’ın gür sesi teroristi germek yerine keyiflendirmişti.
“Karasu ayaklarımızın altında ezilecek.” Ahad pis bir kahkaha attı.
“Ahmak olma, Türk eskerini hafife alma” Terorist gerginlikle konuştu.
“Onlardan övgüyle bahsediyorsunuz?” Soru sormuştu.
“Düşmanın hakikatlisini överim. Tek bir Türk eskeri kalmayana denk öldürdüğünüze emin olun. Çünkü bir tanesi bile sorun çıkarabilir.” Terorist aldığı emiri onaylaraka telsizi kapamıştı.
“Korat, sen aşağıya doğru, Karasu’ya ilerle, şu füzeyi ateşleyin lan artık!” Ahad’a kendisini ispatlamak istiyordu.
🪖
“Kimse kendisini riske atmasın!” Tuna Yüzbaşı gerginlikle konuştu.
“Komutanım solumuzda hareketlilik var!” Karan Asteğmen bağırmıştı.
“Murat, 4 kişi al sola yönel!” Murat Teğmen 4 Karasu timinden asker hızla sol tarafa yönelmişti.
“Gelin lan, kökünüzü kazıyana kadar bize durmak yok.” Ahmet Başçavuş dürbününden gördüğü teroristleri tek tek indiriyordu.
“Füze, orayı terket!” Kartal timinden bağıran Üsteğmen Seçil ile birlikte askerler oradan uzaklaşmak için öne doğru atılmıştı. Geçen dakikalar içerisinde füze büyük bir gürültüyle patladı.
“Herkes iyi mi!” Tuna Yüzbaşı endişeli bir ses tonuyla bağırdı.
“Herkes iyi mi Kartal, cevap ver!” Ömer Üsteğmen de gerginlikle bağırmıştı.
“İyiyiz Komutanım, az daha kaportayı çizdiriyorduk.” Konuşan kişi Kartal timinden Başçavuş Rıza’ydı.
“Şu füze atanı indir Ahmet!” Tuna Yüzbaşı sinirle konuşmuştu.
“Görüşüm açık değil Komutanım, ama bende halledeceğim.” Yerini değiştirmek için temkinli adımlarla ilerliyordu. Öne doğru atıldığı sırada omzunu sıyırına kurşun dengesini bozmuştu. Kayalıktan aşağıya kaydığında hızla doğrulup yeniden yürümeye başladı. O sırada ikinci bir füze hazırlanıyordu. Ahmet Başçavuş güçlükle yerini bularak silahını doğrulttu. Ardından dürbünüyle gördüğü füzeyi tutan teroristin başından vurdu. Füzeyi almaya çalışan her teroristi indiriyordu.
💩
“Şu keskin nişancıyı öldürün lo, hareket edemiyoruz!” Teroristlerden biri bağırmıştı.
“Kaç tane var göremiyorum!” Terorist gerginlikle başını eğdi.
“Aptal, keskin nişancı sana kendini gösterir mi? Sen bulacaksın!” Muha bağırmıştı.
“Başıma mermi yağarken nasıl bulacağım” Telaşla sormuştu.
“Nefes aldırmıyor köpek!” Öne doğru hızla atıldığında Kartal timinin keskin nişancısı Muharrem Üstçavuş kafasından vurmuştu. Kayalıklardan takla atarak aşağıya doğru düştü.
“Sizin yapacağınız işe!” Muha sinirle bağırdı.
“Adamlar bizimkileri tek tek indiriyor. Destek lazım heval!” Muha gerginlikle dürbünüyle aşağıyı izledi.
“Onlardan sayıca üstündük, ahmaklar Ahad’a ne diyeceğim şimdi, acele edin öldürün!” Yanındaki teroristleri aşağıya yolladı.
🪖
Karasu ve Kartal timi ellerindeki bombaları teroristlerin bulunduğu yere fırlatarak o bölgelerdeki teroristleri etkisiz hale getirmişlerdi.
“Komutanım sol taraf tamam!” Murat Teğmen bağırmıştı.
“Bunlar geri mi çekiliyor?” Soran kişi Yuşa Üstçavuştu.
“Baş edemeyince kaçarlar tabi, indir şunları Ahmet!” Tuna Yüzbaşı’dan gelen emirle Ahmet Başçavuş gördüğü teroristi vurmaya başlamıştı.
“Komutanım füze!” Gelen sesle birlikte o bölgeyi hızla terk etmek için aşağıya doğru kayalıklardan kaymışlardı. Hızlı ve sert bir düşüştü. Önceden bulundukları bölge büyük bir gürültüyle patladıktan sonra kulakları sağır eden tiz bir ses çıktı.
“Herkes iyi mi?” Tuna Yüzbaşı güçlükle konuştu.
“Herkes iyi mi!” Bu sefer endişeyle bağırmıştı.
“Biraz kırığımız çıkığımız olabilir ama iyiyiz Komutanım” Konuşan kişi Ömer Üsteğmendi.
“Ahmet iyi misin?” Tuna Yüzbaşı’nın saliseler içerisinde endişesi artmıştı.
“Ahmet iyi misin!” Ahmet Başçavuş cevap vermiyordu.
“Ahmet!” Tuna Yüzbaşı hareketlendiğinde diğerleri de hareketlenmişti.
“Beni koruyun, füze Ahmet’in yakınlarında patladı. Gidip almam lazım!” Tuna Yüzbaşı kurşunlardan kaçınmaya çalışarak hızla kayalığa tırmanmaya devam etti.
“Ahmet sakın öleyim deme” Tuna Yüzbaşı, Ahmet Başçavuşun yanına yaklaşmaya başlamıştı. Gözleriyle etrafı taradı. Ahmet Başçavuş aşağıda yerde baygın yatıyordu. Hızla kayalıklardan kayarak Ahmet Başçavuşun yanına ulaştı.
“Kartal, Ahmet’e ulaşamıyoruz. Tuna Komutanım peşinden gitti. Onları koruyun!” Ömer Üsteğmen gerginlikle telsize doğru bağırmıştı.
“Ahmet” Tuna Yüzbaşı, Ahmet Başçavuşun ensesinden kavrayarak kaldırdı. Silahını elleriyle öyle bir kavramıştı ki baygınken bile bırakmamıştı.
“Ahmet, aslanım hadi aç gözünü” Biraz sarsmaya başlamıştı. Tuna Yüzbaşı, nabzını kontrol ettiğinde hala atan nabızı hissedince derin bir nefes aldı.
“Ahmet yaşıyor ama baygın, onu yukarı çıkartmamız lazım, muhtemelen füzeden kaçınmak için aşağıya atladı.” Tuna Yüzbaşı nefes nefese kalmıştı.
“Gelelim Komutanım” Ömer Üsteğmen konuşmuştu.
“Siz şu teroristleri halledin, ben sırtımda çıkarırım.” Tuna Yüzbaşı, Ahmet Başçavuşun silahının iplerini Ahmet Başçavuşun boynundan geçirdi. Ardından silahı sırtına doğru çevirdi ve kollarından tutarak yerden kaldırdı. Ahmet Başçavuş hala baygındı. Tuna Yüzbaşı, Ahmet Başçavuş sırtına yüklenerek yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.
“Sakın bırakma kendini Ahmet, yoksa yakarım seni.” Endişeyle konuşmuştu.
Çıkıntıya geldiklerinde sırtındaki Ahmet Başçavuş ile zorlanmıştı. Yinede kayalığı çıkmaya devam etti. Asla hiçbir askerini geride bırakmazdı. Bırakmak zorunda kalırsa onunla birlikte geride kalırdı.
“Ömer, yanıma gel” Kayalığı tımanmaya çalışırken, yukarıya adım atmak epey zordu. Ateş sesleri kesilmeye başlamıştı. Tek tük gele ateş seslerinin de sesi kısa bir süre içerisinden kesiyorlardı.
Ömer Üsteğmeni koruyan Karasu ile birliktr Ömer Üsteğmen hızla kayalığın üzerine çıktı. Tuna Yüzbaşı’nın sırtından Ahmet Başçavuş’a uzanarak yukarıya çekti. Aşağıya doğru kendisiyle birlikte indirdiğinde Ahmet Başçavuşu düz bir alana doğru çekti.
“Kartal durumlar nedir?” Tuna Yüzbaşı yorgunluktan çatlayacak olan bedeniyle konuşmuştu.
“Bu taraf temiz Tuna” Tuna Yüzbaşı kendisini yere zor atmıştı.
“Geri çekiliyor soysuzlar” Yuşa Üstçavuş konuşmuştu.
“Yaralımız var mı?” Tuna Yüzbaşı yeniden telsizden seslendi.
“4 yaralım var Tuna” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak yeniden konuştu.
“Hızlı olalım, helikopterin bizi beklediği bölgeye ulaşmamız gerek.” Ömer Üsteğmen, Ahmet Başçavuşu sırtına alarak Karasu ile birlikte ilerlemeye devam etti.
NİŞAN GÜNÜ
SAAT 09:00
Sare Lia Saruhan, her kızın heyecanla beklediği günü gerginlikle bekliyordu. Henüz Tuna Yüzbaşı’dan haber alamamıştı. Yavuz Albay, Hannan hanım ve beraberindekiler İstanbul havalimanına inmişti. Sare Lia Saruhan ise yataktan kalmak istemiyordu.
“Hadi Sare” Sare omuz silkti.
“Tuna’dan haber alamıyorum.” Hüzünle konuşmuştu.
“Güzelim, Yavuz Albay havalimanına inmiş, gelince kendisine sorarsın.” İmre yataktan kalkmaya ikna edemediği Sare’yi bu sefer gıdıklamaya başlamıştı.
“Kuaför randevumuz var hadi.” Saatlerdir süren ısrarına karşılık neticede Sare yataktan kalkmak zorunda kalmıştı.
SAAT 10:30
“Kızım seni zorla mı evlendiriyorlar?” Kuaför şaşkınlıkla konuşmuştu.
“Çok mutsuz görünüyorsun, heyecanlı olman lazım.” Sare hiçbir şey demedi.
“Hayır, severek evleniyor da, evleneceği adam asker, nişana 1 hafta kala göreve gitti. Onun gerginliği var.” Kuaförün bakışları değişmişti. Hüzünlü bir ifade ile baktı.
“Asker adam tabi ne yapsın” Sare başını ellerine doğru eğdi. Onun derdi nişan değildi ki, onun derdi hepsinin sağ dönmesiydi.
“Niye ertelemediniz?” Kuaförün sorduğu soruya yanıtı İmre verdi.
“Çünkü sözlüsü öyle istedi. Yetişemezse başka bir güne erteleriz.” Kuaför başını sallayarak yeniden konuştu.
“Kıyamam ne kadar seviyor. Ertelemek bile istememiş, inşallah yetişir.” Sare’nin gözleri dolmuştu.
SAAT 13:00
Sare kuafördeyken Yavuz Albay ve ailesinin abisinin evine geldiğini öğrenmişti. Telaşla eve doğru ilerliyordu. Kapıyı açan hizmetliye ruhsuz bir gülümseme bahşederek içeriye daldı.
“Yavuz abi, Karasu döndü mü?” Yavuz Albay tuhaf bir ifadeyle Sare’ye baktı.
“Henüz haber alamadık kızım” Sare ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Hiçbir şey demeden odasına doğru ilerledi. Yutkunamayacak kadar korku içerisindeydi.
SAAT 15:00
SARE LİA SARUHAN
“Sare, hadi artık giydirelim nişanlığını” Camdan dışarıyı izliyordum. Telefonum hep avucumdaydı. Saatlerdir telefondan haber gelecek umuduyla telefonumun ışığını açıp kapatıyordum.
‘Lütfen Allahım, Tuna sağ salim gelsin. Karasu sağ salim gelsin.’ İçimden sürekli dua ediyordum. Bir dakika bile camdan ayrılmamıştım. Belki gelirlerse onları görürüm diye ayrılmak istememiştim.
“Sare, hadi tatlım.” İmre’nin ses tonunda hala umut vardı. Bense umudumu korumaya çalışıyorum.
“Bence erteleyelim gelemeyecek gibi” Annemin sözleri beni daha da karamsar yapmıştı.
“Hayır, son ana kadar ertelemeyeceğim. Tuna öyle istedi.” Kendimi toparlayarak nişanlığımın yanına gittim.
“Kızım, eğer Tuna gelemezse, bir sürü dedikodu çıkar.” Akrabalarımız ve yakın çevremizden bahsediyordu. Bunun içinde babam var mıydı bilmiyordum. Babamın gelebilme ihtimaline karşılık abim bir sürü önlem almıştı.
“Anne, şuan hiçbir dedikodu umrumda değil. Tek derdim Tuna ve Karasu’nun sağ salim gelmesi.” Annem yeniden karamsar bir ifadesiyle konuştu.
“Kızım, sadece baba tarafına yetmez bu dedikodu, Emin misin? Tuna gelemezse çok konuşurlar.” Anneme hüzünlü ama sert bir ifadeyle baktım. Neredeyse ağlayacaktım.
“Tuna erteleme dediyse vardır bir bildiği, ona güveniyorum. Sağ geldiği sürece mutlaka gelir.” Gözlerime yaşlar hücum etmişti.
“Sağ geldiği sürece mi? Bunu düşünmeye mi başladın? Eğer Tuna nişana gelemezse bir sürü insan arkandan terk edildiğini konuşacak. Biz böyle olmadığını biliyoruz. Ama onlar bilmiyor. Erteleyelim, gelebileceği gün yaparız.” Anneme hiç öfkelenmemiştim. Çünkü hiçbir zaman bencil olmamıştı. Ama şuanda yaptığı bencillikti.
“Ben burada onların sağ gelmesi için dua ediyorum. İnan bana yetişemezse arkamdan ne diyecekleri umrumda bile değil. Tuna’nın beni terk etmediğini ben biliyorum. Kimseyi ikna etmeye niyetim yok.” Annemin bakışları değişmişti.
“Senin umrunda olmasa bile ben kızımın arkasından üç beş saçma sapan insanın konuşmasını istemiyorum.” Ona sinirle döndüm.
“Sen kızını düşünüyorsun öyle değil mi? Bense şuan ne halde olduğunu bilmediğim sözlümün canından endişe ediyorum. Üzgünüm anne, ben bencil olamayacağım. İzin verirsen hazırlanmak zorundayım.” Kapıya doğru elimle işaret etmiştim. İmre araya girmek istemediğinden sessizliğinş koruyordu. Annem dışarıya çıktığında yatağa oturarak ağlamaya başladım. 1 hafta boyunca tuttuğum gözyaşlarımı salmıştım.
“Sare, lütfen ağlama, evet haklısın ama biraz annende haklı, babana laf vermek istemiyor. Biliyorsun baban haklı çıkmayı sever.” Başımı salladım.
“Umrumda bile değil İmre” İmre eliyle gözyaşlarımı sildi.
“Makyajım bozuldu değil mi?” Daha çok ağlamaya başladım.
“Ben yaparım makyajını, ben sana ağlama diye öyle dedim. Bebeğim lütfen, hem Tuna boşuna erteleme demez değil mi? Şimdilik ona güvenmekten başka seçeneğimiz yok.” Başımı sallayarak yüzümü silmesine izin verdim.
SAAT 17:00
Helikopter yavaş bir inişle karargahın içinde bulunan piste doğru indi. Ardından Karasu ve Kartal timi açılan helikopterin kapısından hızla aşağıya doğru indi.
“Ahmet iyi olduğuna eminsin değil mi aslanım?” Tuna Yüzbaşı endişeyle sormuştu.
“İyiyim Komutanım, başımı vurduğum için bayılmışım sadece” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak yeniden konuştu.
“Nişanıma 3 saat kaldı. Sence yetişir miyim?” Gerginlikle soruyu Ömer Üsteğmene sormuştu.
“Tuna Yüzbaşım” Kendilerine doğru gelen askerle birlikte o yöne baktılar.
“Komutanım, Albayım helikopterden hiç inmesinler, ben gereken her şeyi hallettim, İstanbul’a helikopterle gelecekler dedi.” Tuna Yüzbaşı gülümseyerek konuştu.
“Baba yine yaptığın büyüklüğünü” Hızla askeri helikoptere yeniden yöneldiler.
“Allah nişanınızı hayırlı kılsın Tuna, yardımınız için sağ olun. Rabbim mutlu mesut etsin.” Tuna Yüzbaşı ve Kaya Yüzbaşı erkeksi bir sarılmayla birbirinden ayrılmıştı.
“Amin Kaya, sen ve timini o inden çıkarttık ya bu bize yeter. Hadi sağlıcakla kalın.” Aceleyle Tuna Yüzbaşı da helikoptere bindiğinde, helikopter kaldığı yerden yeniden hareketlenmeye başladı.
SAAT 20:30
Sare, nişanı salonda yapmak istememişti. Açık havada yapmak istiyordu. Bu neden kır düğünü konsepli bir kır nişanı yapmak istemişti. Davetliler çimlerin üstüne yerleştirilen masaların etrafında dizilmişlerdi. Saat nişanın başlama saatinden epey geçmişti. Nişan 19:00 da başlıyordu. 1.5 saat geçmişti. Davetliler arasında yavaş yavaş bir dedikodu peyda oluyordu.
“Sana dedim, erteleyecektik. Tuna gelmeyecek.” Nadide hanım yeniden konuştu.
“Anne, lütfen bunları Sare’ye söyleme.” Aren araya girmek zorunda kalmıştı.
“Davetlilerin neler söylediğinden haberin bile yok.” Aren bıkkınlıkla konuştu.
“Sare’nin bu sözleri duymasına izin vermeyiz olur biter.” Aren yinede Sare’nin üzülmemesi için elinden geleni yapıyordu.
“Başından beri sıcak bakmadım bu işe, o asker kızıma iyi gelmeyecek dedim. Babası yüzünden zaten mutlu olamadı. Şimdi bak, yine mutlu değil.” Aren sabırla annesini dinliyordu.
“Sen kızının Tuna’nın yanındayken nasıl mutlu olduğunu o gece göremediysen, sana bir şey diyemem anne, ama bu dediklerinden pişmanlık duyacaksın.” Aren bıkkınlıkla cevaplamıştı. Daha da hiçbir şey söylemek istemiyordu.
“Herkes, damadın nişandan kaçtığı hakkında teoriler üretiyor. Biz neyi bekliyoruz yenge?” Aren ve annesi karşılarında duran kıza baktı.
“Üzerine vazife olmayan konular hakkında soru sorma” Aren’nin sert tavrı kızı gülümsetmişti.
“Sare her zaman yanlış kararlar veriyor. Neyse bu geceyi heyecanla bekleyeceğim.” Kız irite eden gülüşüyle konuşmuştu. Arkasına dönerek onların yanından ayrıldı.
SAAT 21:00
Davetliler arasında iyice dedikodulara bürünmüştü. Herkes nişanın niye başlamadığı hakkında teoriler üretiyordu. Az önce annesiyle konuşan Aren’i dinleyen kız, Sare ve Aren’in baba tarafından kuzeniydi.
“Bence Sare nişanında terk edildi.” Kız gülerek yanındaki kuzenlerine ve ailesine söylüyordu.
“Bu saate kadar nişanın başlamamasında zaten bir şey ararım.” Kızın annesi söz almıştı.
“Gerçekten bu geceden sonra Sare dalga konusu olur.” Bir diğer kuzeni konuşmuştu.
👩🏻🏫
SARE LİA SARUHAN
“Gelecek olsa haber vermez miydi?” Annem konuşmuştu.
“Şarjı bitmiştir.” Umutla konuştum.
“Kızım, davetliler hiç hoş olmayan şeyler söylüyor. Zoruma gidiyor.” Gözlerimi ellerimden hızla çektim.
“Kim ne söylüyormuş?” Sinirle ayağa kalkmıştım.
“Bunun ne önemi var Sare, önemli olan konuşmalarına fırsat vermiş olmak.” Anneme cevap vermeden eteklerimi hafifçe kaldırarak hızla yürümeye başladım.
“Ayy düşünsenize, damat Sare’nin sıkıcılığından kaçmış olsun.” Alana girdiğimde, duyduğum sözler sinirlerimi bozmuştu. Ne hakla konuşurlardı?
“Damat askermiş zaten, yarın bir gün ölür gider.”
“Sare tek başına kalınca ne yapacak?”
“Belki de damat nişan gününde Sare’yi aldatıyor.”
“Valla onu bunu bilmem de, Sare güzel kız, ama biraz saf bunu çok kandırırlar.”
“Damat çoktan birini bulmuştur.”
“Artık erkekler evlenmeye yakın, son bir kez başkasıyla görüşeyim kafasında”
“Hayır zaten askermiş, belki de öldü.”
“Ayy, düşünsenize öldüğünü, aşırı trajikomik”
Sözler beni öfkelendiriyordu. İçimdeki Sirel sinirle kükredi. Ama bu benim meselemdi. Sirel geride durabilirdi.
“Siz kendinizi ne sanıyorsunuz? İnsanların hayatını bilmediğiniz halde yorum yapmayı kendinize hak olarak mı görüyorsunuz?” Sabrım taşmıştı herkes bana bakıyordu.
“Kendi rezilliklerinizi de konuşsanıza, mesela sen Nihal, eniştenle birlikte olup ablanı kandırmıyor musun?” Öfkeden ne konuştuğumu bilemeyecek haldeydim hepsi şok içinde bana bakıyordu. Nihal ablasına çekinerek baktı.
“Sen kızının ayıbını örtmek için diğer kızından bu gerçeği saklamıyor musun sevgili yengeciğim?” Nihal’in annesi panikle ikisine bakıyordu.
YAZARIN KALEMİNDEN
Karasu timi saatler önce helikopterden inmişti. Lakin trafik yüzünden bindikleri araç bir türlü ilerlemiyordu. Heyecanlı bir bekleyiş sürüyordu.
“Ne kadar kaldı?” Onları alan aracın şöförüne sormuştu.
“Komutanım şu sokağı dönebilsek hemen ileriden sağa dönüp sol yapacağız. Hemen karşıda kalıyor.” Tuna Yüzbaşı sorusuna aldığı cevapla anında konuştu.
“Arabayı durdur, ben yürüyeceğim, buranın açılmasını bekleyemem.” Tuna Yüzbaşı duran araçtan hızla inmişti.
“Bizde yürüyelim o zaman” Karasu timi üniformalarıyla birlikte araçların arasından geçerken, insanlar yüzü gözü islenmiş ve yıpranmş üniformalarıyla aceleyle koşturan askerlere şaşkınlıkla bakıyordu.
Söylenen konuma geldiklerinde dışarıda bekleyen güvenlikler karşılarına dikilmişti.
“Kimsiniz?” Adamlar karşılarında gördüğü 12 askere şaşkınlıkla baktı.
“Kim olduğumuz gayet açıkta neyse, ben nişanıma geldim. Çekilin de içeriye geçeyim.” Adam Tuna Yüzbaşı’yı durdurmuştu.
“İçeriye davetli olmayan kimseyi sokamıyoruz malesef” Tuna Yüzbaşı dişlerini sıkarak konuştu.
“Bana bak, zaten uzun yoldan geldim. Yorgunum, Aklımda Sarem var. Seni buraya gömerim benim canımı sıkma. Çekil şuradan.” Adamı yakasından tuttuğu gibi yana savurmuştu.
“Ulan karşında Yüzbaşı var. Hala artislik taslıyorsun.” Ahmet ensesindeki acıya rağmen konuşmadan duramamıştı. Hepsi baskına girer gibi içeriye girmişti. Nereye yöneleceklerini bilmediklerinden gördükleri ilk kapıdan içeriye girmişlerdi.
“Tuna!” İmre, Karasu timini görünce hızla onlara doğru ilerledi.
“İçerisi karıştı. Sare zor durumda, kapıdakiler haber verince hemen geldim. Sen, damat odasına gidip hemen hazırlan. Tuğkan, Tuna’yı yönlendirir misin?” İmre’nin seslendiği kişi hızla öne doğru atılarak Tuna Yüzbaşı’ya yolu işaret etti.
“Bak İmre, bir kez daha şu adamlar yolumu keserse hepsini boğarım. Sonra niye böyle oldu demeyin.” Tuna Yüzbaşı gider ayak söylemişti.
“Biraz gergin, haliyle kapıda da sürtüşme olunca daha da gerildi. Senlik bir şey yok yani” Murat Teğmen konuşmuştu.
“Yok kusura bakmayın, bizim hatamız zaten, isterseniz siz içeriye geçin.” İmre mahçup bir ifadeyle konuşmuştu.
“Yok ya şimdi Tuna yalnız kalmasın, ihtiyacı olur bize seslenir falan, telefonlarda çalışmıyor şarjlar bitti ulaşamaz. Bizi sen Tuna’nın yanına götür.” Ömer Üsteğmen konuşmuştu.
“Tabi o zaman gidelim.” İmre’yle birlikte 11 adam ilerliyordu.
SARE LİA SARUHAN
“Önceden karşımızda konuşamazdı. Şimdi çenesi açılmış, karşında yengen var senin!” Yengem öne doğru atılınca abim önüme geçmişti.
“Buraya rezillik çıkarmaya mı geldiniz?” Abimin sert ses tonu yengemin yutkunmasına sebep oldu.
“Biz bir şey mi dedik? Damat nişana gelmemiş acısını bizden çıkarıyor. Terk edildiyse bizim suçumuz ne?” Yengemin sözleri zoruma gidiyordu.
“Asker adam sonuçta biriyle yetinecek değil ya” Kuzenimin sözleri sinirlerimi daha da bozdu. Abimin önüne geçip yıllardır içimde biriktirdiğim öfkemi kusmaya başladım.
“Peki sizler çok mu doğrusunuz da beni ve sözlümü ağzınıza alıyorsunuz? O kadar kirlenmiş bir kalbe sahipsiniz ki herkesi kendiniz gibi görüyorsunuz!” Sinirden bağırmıştım.
“Ben saf ve temiz kalmış olabilirim. Ama en azından sizin kadar içi leş kokan bir insan değilim. Siz kimsiniz ki benim sözlüm hakkında ileri geri konuşuyorsun!”
“Kendi aile içleriniz çöplüğe benziyor sizin, kimin eli kimin cebinde belli değil. O, onunla birlikte, bu, bununla birlikte, eşlerinin nerede sabahladığını bilen, ama sırf para elden gitmesin diye susan, ama eşleriniz gibi aynı ahlaksızlığı yapan insanlarsınız, siz Tuna’nın ve benim hakkımızda tek kelime etmeye hakkı olmayan aşağılık insanlarsınız!”
“Haddini bil canımı sıkma benim!” Konuşan kişi amcamdı.
“Siz haddinizi bilin de oğlum ve gelinim hakkındaki deli saçması sözlerinizi kesin!” Yavuz abinin sesini duymuştum.
“Yeter, böyle yapacaksanız çıkın dışarı, kimse sizin zırvalıklarınızı dinleyecek değil!” Cesur abi de daha fazla kendisini tutamamıştı. Ama benim öfkem dinmemişti. Yeniden konuştum.
“Askermiş, yarın bir gün ölürmüş, ben bunları bilerek evleniyorum. Ve bundan asla şikayet etmiyorum. Her erkeği amcamlar gibi gördüğünüz için benim sözlüm hakkında da yanlış düşünüyorsunuz. Tuna, amcamlara zerre benzemiyor. Babama da benzemiyor. Çünkü hiçbiri onun kadar adam değil!” Sözlerim ağır gelmiş olacak ki hepsi şok içinde kalmıştı. Amcamlar huzursuz bir şekilde konuşmaya başlayacakken arkadan çalan şarkı seslerini kesmişti.
REYNMEN- ÇATMA YARİM
“Ortamın havası biraz dağılsın beyler bayanlar.” Orkestranın başındaki adam mikrofonla konuşmaya başladı.
“Çatma yarim kaşlarını, içim elvermiyor
Sakla hadi gözyaşını, düşman seviniyor.” Tanıdık bir ses duyduğumda arkamı döndüm. Tuna ve Karasu merdivenlerden iniyordu. Eteklerimi tutarak hızla Tuna’ya ilerledim. Gülümseyerek ellerini yanaklarıma götürdü. Şarkıyı mırıldanıyordu. Alnımdan öptüğünde kendimi tutamayarak ona sarıldım. Geleceğini biliyordum. Ne olursa olsun beni bırakmayacağını biliyordum. Nişan olsun ya da olmasın onu ve Karasu’yu sağ salim görmek beni daha çok mutlu etmişti.
YAZARIN KALEMİNDEN
Tuna Yüzbaşı ve timi merdivenlerden ineceği sırada Sare’nin kendisi hakkındaki sözleri onları durdurmuştu. Gururla sevdiği kadını dinlerken yüzünden garip bir gülümseme vardı. Orkestranın çaldığı şarkıya eşlik ederek aşağıya indiğinde, Sare heyecanla onun yanına gelmişti. Onu görür görmez dolan gözyaşını silerek alnından öptü.
“Tuna seni çok özledim.” Tuna Yüzbaşı alnını Sare’nin alnına yasladı.
“Seni yeniden görebilme hissinin kelimelerle bir tarifi yok.” Kendi kendinr konuşuyor gibiyi. Sare gözlerini kapatarak sesini dinledi.
“Beni öyle gururlandırdın ki bir kez daha sana aşık oldum.” Fısıltı şeklinde konuşmuştu.
“Geleceğini biliyordum. Nişan umrumda değildi. Ben sizin sağ dönmeniz için dua ediyordum.” Tuna Yüzbaşı bir kez daha alnını öpmüştü. Sanki kimse yokmuş gibiydi. İkiside sadece ikisinin olduğu transa girmişlerdi. Ve etraftaki kimseyi umursamıyorlardı. Ta ki öksürük sesi duyana kadar. Yavuz Albay ve Cesur Kuzgun ortamı bölmek adına kısa çaplı öksürmüşlerdi. Ardından Tuna Yüzbaşı, Sare’den uzaklaşarak ne yapacağını bilemez bir şekilde Yavuz Albaya baktı.
“Havada aşk ve kasvet var hiç sevmem.” Ömer Üsteğmen orkestranın yanına giderken konuşmuştu.
“Abim, çal oradan bi erik dalı keyfimize bakalım.” Adam şok içinde bakmaya başladı.
“Kardeşim siz niye bugün uzaylıymışız gibi tavır alıyorsunuz anlamıyorum ki” Adam şaşkınlığını bırakarak konuştu.
“Pardon abi, ya da asker, Komutanım, ne diyeceğimi bilemedim. Baskına geldiniz sandım ya” Ömer Üsteğmen kahkaha attığında adam da şaşkın bir ifadeyle güldü. Ardından çalan erik dalıyla Ömer Üsteğmen oynayarak ortaya atıldı.
“Allah, gerçek eğlence” Karasu timi ortalarına Sare ve Tuna Yüzbaşı’yı alarak oynamaya başlamışlardı. Tuna dışında hepsinin üniforması üzerlerindeydi.
“İnanamıyorum gerçekten oyun havası mı çalacaklar?” Zengin olan kesim çalan şarkıya burun kıvırıyordu.
“Onu bunu bilmem de, çocuklar taş gibi Valla” İçlerinden bir kız saçlarını parmaklarına dolayıp konuştu. Gözleri üniformalı Karasu timindeydi.
SARE LİA SARUHAN
Şuan da benden mutlusu olamazdı. Karasu etrafımızı çevrelemiş bizimle oyun havası oynuyordu. Ardından abim, İmre, annem, Cesur abi ve İmre’nin annesi, Yavuz abi ve Hannan abla da katılmıştı. Ortada büyük vir curcuna vardı.
“Hani oynamayı bilmiyordun?” Tuna gülümseyerek bana baktı.
“Eee bizde de var cevher, sadece her yerde göstermiyoruz.” Gülerek arkamı döndüm. Göğsüne doğru başımı yaslayıp omuzlarımı hareket ettirdim.
“Seni hayal ederken bile bu kadar güzel hayal edememiştim.” Aldığım anlık iltifatla kızararak gözlerimi ondan başka yöne çevirdim.
“Sende çok yakışıklı görünüyorsun Turna kuş” Tuna gülerek konuştu.
“Bende ki de kalp yavrum, ansızın söyleme şöyle şeyler” Güldüğümde o da gülmüştü.
YAZARIN KALEMİNDEN
“İmre gerçekten çiftetelli oynamayacaksın değil mi?” Kız İmre’ye ve Ortada oynayan herkese tiksinirek bakıyordu.
“Evet, oynayacağım bir sorun mu var? Sorunu olan dışarıya çıksın.” Ardından omuz silkerek ortaya girmişti. Ömer Üsteğmen ve Ahmet Başçavuş birlikte oynuyordu. Onların yanından geçerken Ahmet bir anda kolundan çekerek İmre’yle konuştu.
“Ben Tuna abimle oynayacağım, sen yalnız bırakma abimi” İmre bir anda şaşkınlıkla Ömer’e bakmıştı.
“Olur.” Ardından omuz silkerek Ömer Üsteğmenin yanına gitmişti. Birlikte çiftetelli oynarken bir süre sonra şarkıya kendilerini kaptırıp eğilerek omuzlarını birbirine vurarak oynuyorlardı.
“Ömer, bak onların eşleri takımlarını getirmiş giyinmişler, bende size takım elbise aldırttım. Damat odasında, topla sizinkileri gidin giyinin. Böyle rahat edemediyseniz.” Ömer Üsteğmen oynarak İmre’ye yaklaştı.
“Gerçekten, aklına kurban olayım be, millet tuhaf tuhaf bize bakıyor zaten.” İmre gülerek konuştu.
“Eşleri olanlara eşleri getirmiş, dedim sizin neyiniz eksik” Ömer Üsteğmen gülerek konuştu.
“Vallahi hakikatli insansın, ben gidiyorum o zaman, burası sende mood düşmesin geliyorum.” İmre başını sallayarak gülmüştü. Ömer Üsteğmen Karasu’nun bekarlarını yanında toplayarak alandan uzaklaşmaya başladı.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
152.78k Okunma |
14.51k Oy |
0 Takip |
166 Bölümlü Kitap |