MERHABA BEBEKLERİM NASILSINIZ?
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY VE 230 YORUMDUR.
BU BÖLÜMÜN HEDEFİYLE YARIN GELECEK BÖLÜMÜN HEDEFİNİ PAZARTESİ GÜNÜ BÖLÜM SAATİMİZE KADAR DOLDURABİLİRSİNİZ. BAYA ZAMAN OLACAK. UMARIM DOLDURABİLİRİZ. YORUMLARDA SİZE DESTEK ÇIKMAK ADINA BİR SÜRÜ YORUM YAPIYORUM.
SİZİ SEVİYORUM İYİ Kİ VARSINIZ BEBEKLERİM🫀🫶🏻💜
KEYİFLİ OKUMALAR YORUMLARDA VE OYLARDA BULUŞALIM BEBEKLER♥️
Gözlerim Sare’de olduğundan hiçbir şekilde yerimden kımıldayamadım. Sare gülerek yeniden bana baktı.
“Tekrar hoşgeldiniz buyurun” Kapının önünden çekilip eliyle içeriyi işaret etti.
“Tuna abime inme mi indi?” Ahmet’in Ömer’e doğru eğilip fısıltı eşliğinde sesini duyar duymaz kaşlarımı çatarak ona baktım.
“Oğlum, çiçekleri artık versen mi?” Babam konuşunca girdiğim transtan çıkmıştım.
“Hoşbulduk, buyurun.” Elimdeki iki buketi Sare’nin annesine ve yanındaki aynı yaşta görünen kadına uzattım. Biran’a verdiğim diğer buketi de çikolatayla birlikte Sare’ye uzattım.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Hoşgeldiniz, nasılsınız, nasıl gidiyor?” Cesur Kuzgun misafirlerini karşılarken son derece kibardı.
“Hoşbulduk, iyiyiz Allaha şükür, iyi gidiyor. Sizin nasıl gidiyor.” İçerideki koltuklara yaklaşırken hepsi sırayla yerlerini almıştı. Koltuklara sığmayanlar camın önüne dizilen sandalyelere oturdular. Karasu timi koltuklara yönelmek yerine sandalyeye oturmuşlardı.
“Allaha şükür iyi diyelim iyi olsun.” Tuna Yüzbaşı nereye oturacağına emin olamadığı için bir süre ayakta bekledi.
“Kapıda yaşadığınız sorun için kusura bakmayın, Haktan yüzünden önlemleri arttırdık.” Yavuz Albay anlayışla başını salladı.
“Duruma hakimim olur böyle şeyler.” Cesur Kuzgun ve Yavuz Albay koyu bir sohbete başlangıç yapmışlardı.
“Tuna, karşıya oturacaksın, sizin yeriniz orası, süslemelerin olduğu yere” İmre, Tuna Yüzbaşı’yı yönlendirmek için fısıltıyla konuştu.
“Kafam dalgın, sağ ol” Tuna Yüzbaşı minnettar bir şekilde gülümseyerek kendisine ayrılan sandalyeye oturdu. Herkesin gözleri onun üzerindeydi.
“Askerde işler nasıl gidiyor. Zor olmalı, iyidir inşallah” Cesur Kuzgun odadaki kasvetli havayı dağıtmak için konuştu.
“Allaha şükür iyiyiz, sizin işler nasıl” Yavuz Albay da karşılık verdiğinde ikisi koyu bir sohbete girmek üzereydi.
“Bu ihtiyarların sohbette ne kadar resmi” Ahmet Başçavuş kısık bir sesle Ömer Üsteğmene doğru eğilerek konuştu.
“Oğlum Ahmet, Yavuz Albay bunu duymasın.” Ömer Üsteğmen çaktırmadan gülüyordu.
“Ömer abi ya, iki goy goy yapıyoruz şurada” Ahmet Başçavuş sitemkar bir ifadeyle konuştu.
“Ömer abi, Tuna abime bak” Ahmet Başçavuş kıs kıs gülüyordu.
“Ahmet sakın bana bakma, içimde bir gülme tufanı var rezil olmayalım.” Kerim Başçavuş gülüşünü gizlemeye çalışıyordu.
“Tuna abim bize kök söktürüyordu. Şimdi kızı vermezler diye kedi gibi” Ahmet Başçavuşun sözüyle Karasu kendisini tutamayarak başlarını önlerine eğmiş gülmeye başladı.
“Ahmet çık dışarı, millet bize bakıyor.” Biran Teğmen gülüşünün altından gelen sitemkar bir tavırla konuştu.
“Ya Ahmet, iki dakika sus be oğlum” Murat Teğmen konuşmuştu.
“Tuna’nın radarına girme Ahmet, dönünce biz görevdeyken sen karargahta çöp toplarsın.” Hakan Asteğmen gülerek kısık bir sesle söylemişti.
SARE LİA SARUHAN
Mutfakta elim ayağım birbirine dolanmış bekliyordum. Heyecandan yanlışlıkla fincanları yere düşürünce, İmre beni kenara çekerek kahveyi yapmaya başladı.
“Ben çok utanıyorum, sen götürür müsün?” İmre şaşkınlıkla baktı.
“Ayy Sare ben niye götüreyim, seni istiyorlar.” Tepsiyi tutma provasını bir kaç gündür yapıyordum. Ama şimdi tutarken elim ayağım titriyordu.
“Sen sadece Tuna’ya, ailesine ve bizimkilere kahve götüreceksin. Karasu’ya ben götürürüm.” Panikle ona baktım.
“Eğer elim falan titrerse sadece Ahmet’e yetmez 10 yıl konuşur.” İmre, gülerek başını salladı.
“Saçım bozulmuş mu?” Bin kere saçımı düzeltip duruyordum.
“580. Soruşun Sare, üstelik elin kolun rahat dursun, elleme şu saçlarını” Somurtarak ona baktım.
“Tuna’nın kapıda öyle kalışına kahkaha atmamak için zor tuttum. En son mutfağa gelip güldüm.” Ya Turna kuşum beni görünce hemen hayran kaldı tabi.
“Dalga geçme sözlüm beyle” İmre omzuma vurarak göz devirdi.
“Henüz seni vermediler. Her an her şey değişebilir.” Somurtarak ona baktım.
“Vermezlerse kaçırırlar.” İmre şok içinde baktı.
“Ne ne ne” Gülerek ona baktım.
“Tuna öyle söyledi.” İmre kahkaha atmıştı. Sesi duyulmasın diye ağzını kapadı.
“Öyle olursa Aren’i düşünemiyorum. Artık Müge anlı’ya çıkar.” Gülerken birbirimize vuruyorduk. En son dengemiz bozulduğunda durup kendimize geldik.
YAZARIN KALEMİNDEN
Tuna Yüzbaşı genellikle kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordu. Normalde çekingen bir adam değildi. Ama bu ortamda nasıl davranması gerektiğine karar verememişti. Tek istediği şu yüzüklerim parmaklarına girmesiydi.
“Ee Tuna oğlum, nasılsın?” Tuna Yüzbaşı kendisine soru yönelten Cesur Kuzgun’a saygıyla baktı.
“İyiyim, Cesur bey” Cesur Kuzgun, bey lafını garipsemişti.
“Bey mi? Ne bey’i oğlum, beylik mi kaldı?” Tuna Yüzbaşı, pot kırdığını düşünerek gerginliklr konuştu.
“Ben saygısızlık yapmayayım diye öyle hitap ettim. Saygıda kusur ettiysem özür dilerim.” Tuna Yüzbaşı normalde olduğundan daha farklı görünüyordu.
“Estağfirullah oğlum, rahat ol.” Olamıyordu. Üstelik kenarda sinirlerini bozacak derecede kıs kıs gülen timine bakarken hiç olamıyordu.
“Ahmet sanada tiyatro çıktı.” Biran Teğmen söylenmişti.
“Hey gidi dağların aslanı, nasılda kasılıyor yiğidim.” Ömer Üsteğmen, Ahmet Başçavuşun sözüne gülmek için sandalyede arkasını dönmüştü. Gözlerinden yaş geliyordu.
“Görevler zor değil mi?” Cesur Kuzgun yeniden bir soru yöneltti.
“Görevden göreve değişiyor.” Tuna Yüzbaşı gözlerini timinden çekip Cesur Kuzgun’a odakladı.
“Timi çekip çevirmek zor olmalı.” Cesur Kuzgun yeniden bir soru yöneltti.
“Timimle uyumluyuz, görev olduğu zaman herkes iş ahlakını bilir.” Tuna Yüzbaşı timinden bahsederken gururla bakıyordu.
“Allah ayağınıza taş değdirmesin evlatlar, sizin gibilerin sayesinde bu ülke ayakta.” Yargılanacakları gerginliğiylr bekleyen tim, ilk defa onları hor görmeyen adama saygıyla baktı.
“Amin sağ olun.” Tuna Yüzbaşı yavaş yavaş gerginliğini üzerinden atıyordu.
“Timinde maşallah hepsi delikanlı” Karasu’nun aldığı övgüyle ister istemez göğsü kabarmıştı.
“Öyledirler” Tuna Yüzbaşı hafif bir imayla baksa da gurur duyuyordu.
“Görevden ne zaman dönüyorsunuz?” Bunu soran Sare’nin annesi Nadide hanımdı.
“Göreve göre değişiyor, kimi görevler kısa sürerken, zor ya da sınırdışı olan görevler 2 3 ayı bulabiliyor. Belki de daha fazla.” Dürüstlüğünden ödün vermiyordu. Nadide hanımın yüzünden istemsiz bir korku geçti.
“Sare, tek mi olacak şimdi?” Bu soru istemsize herkesi sessiz bir gerginliğe sürükledi.
“Anne, yalnız kalacağını düşünmüyorum. Zaten İmre’de orada görev yapıyor. Üstelik Sare Öğretmenlik yaparken de yalnız yaşıyordu. Bunları şimdi konuşmak doğru olmaz.” Aren ortamı yumuşatmak adına konuşmuştu.
“Doğru oğlum, sordum sadece” Tuna Yüzbaşı istemsizce daha da gerildi.
SARE LİA SARUHAN
“Sare, dikkatli tut dökeceksin” İmre’nin tepsiyi elime alır almaz bir sürü uyarısına başımı sallıyordum.
“Önce kime verecektim” Heyecandan yine unutmuştum.
“Anne ve babasına, sonra babama ve abine, ondan sonra annem ve annene verirsin. En son Tuna’ya ver.” Kaç kere tekrarladı hatırlamıyordum. Heyecandan sürekli unutuyordum.
“Sare, tuz koymadık.” İmre, bir anda konuştuğunda panikle tepsiyi dikkatli olmaya çalışarak tezgaha bıraktım.
“Tuz konulmaz, istemiyorum demekmiş” Dolaba yönelip bal aldım. Baharat kavanozlarından karabiber, pul biber, toz biber alıp hepsini kahveye ekledim. Ardından yanına koyacağım suya tuz koydum.
“Adamı boğacak mısın Sare, hepsinden az koysaydın bari” İmre gülerek konuştu.
Tepsiyi yeniden elime aldığımda sakin olmaya çalışarak içeriye ilerledim. İçeriye girer girmez herkesin gözü üzerimdeydi. Utançtan kızardığıma emindim.
“Önce Tuna’nın anne babasın, sonra Cesur babaya ve abime, ondan sonra annemlere ve daha sonra Tuna’ya unutma Sare” İçimden tekrarlıyordum.
“Sanki ülkenin cumhurbaşkanına kahve götürüyorsun Sare, bune heyecan, böyle şeylere anlam yükleme.” Sirel konuştuğunda mimiklerimi sabit tutmak için çabaladım.
Önce kahveleri Tuna’nın anne ve babasına uzattım. Daha sonra Cesur babaya ve abime, ondan sonra Yeliz anne ve kendi anneme uzatmıştım. Tuna’ya yaklaştığımda ellerim daha çok titredi. Gülümsemekten çenem ağrımıştı.
Tuna kahvesini alırken bir şey diyecekmiş gibi ağzını açıp kapadı. Bana yine o yoğun bakışlarla bakıyordu. Kahvesini sehpanın üzerine bırakıp suyunu aldı.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Afiyet olsun.” İmre kahveleri Karasu’ya dağıtırken Ömer Üsteğmene yöneldiğinde Ahmet Başçavuş kahvesinden yudum almaya çalışırken gözleri onların üstündeydi.
“Afiyet olsun.” Ömer Üsteğmene kahveyi uzatarak konuşmuştu. Ahmet Başçavuş onları izliyordu.
“Sağ ol.” Ahmet Başçavuş pür dikkat onları izlerken kahvesinden aldığı yudumla öksürük krizine girdi.
“Ne oldu Ahmet, iyisin değil mi?” Ahmet öksürüğünü gizlemeye çalışırken İmre imayla konuşmuştu.
“İyiyim yeng….. aman İmre” İmre sırıtarak baktı.
“Ahmet, kahveler için çok uğraştık. Rica ediyorum hepsini bitir lütfen” Ahmet Başçavuş hem kahveye hem de İmre’ye baktı. Karasu kendi arasında kısık bir sesle gülüyordu.
İmre servisi bitirip Sare’nin elindeki tepsiyi de alarak mutfağa yöneldi.
“İmre hanım da maşallah iyi intikam alıyor.” Karan Asteğmen gülerek konuştu.
“Ahmet hakettin koçum.” Murat Teğmen konuştu.
SARE LİA SARUHAN
Tuna kahveyi dudaklarına götürdüğünde içerken yüzünün alacağı ifadeyi merakla bekledim. Kahveyi içtiğinde, belli etmemeye çalışarak yutkundu.
“Nasıl olmuş?” Gülümseyerek baktım. Boğazını temizleyerek konuştu.
“Çok iyi” Güçlükle konuşmuştu. Eliyle alnını ovuşturdu. Karasu ise Tuna’nın düştüğü hale gülerek bakıyordu.
“Ya öyle mi olmuş, o zaman bitir lütfen” Tuna gözlerini yumarak bir yudum daha aldı.
“Tuna, pek keyifli içiyorsun.” Abim gülerek Tuna’ya baktı.
“Evet çok keyifli içmek ister misin?” Kahveyi ona uzatarak imada bulundu. Ardından öksürerek boğazını temizledi. Suya uzanıp suyu içti. Ama boğazını yaka yaka giden tuzlu su ağır gelmiş olacak ki suyu püskürtmemek için zar zor yuttu. Öksürük krizi artmıştı.
“Yavrum bunun içine ne kattın, görevden sağ salim geldim. Burada öleceğim.” Bir anlık boşluğuna gelmişti. Ardından nerede bulunduğunu kavrayarak öksürerek bunu bastırmaya çalıştı.
“Yani, lafın gelişi” Toparlamaya çalıştığında çok tatlıydı.
“Laf öyle gelmesin Tuna, çizerim paçanı.” Abim konuştuğunda Tuna ters ters ona bakmamak için gülümsemeye çalıştı.
“Oğlum benim, suyu iç.” Hannan abla daha fazla oğlunun öksürüklerine dayanamayarak suyunu Tuna’ya uzattı. Bende gülümseyerek suyu elinden aldım.
“Ama bitirmedin?” Tuna elini suya uzatmışken başını kahvesine ve suyuna çevirdi. Ardından gözlerini yumup açtı.
“Sende amma vicdansızmışsın, bugünü mü bekledin?” Kısık konuşmuştu. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım.
“Ben anlamam, demek ki beni çok sevmiyorsun?” Sahte bir şekilde dudaklarımı büktüm. Hızla kahvesine yönelip bir dikişte içti.
“Eyvah eyvah, çocuk gitti.” Öksürük krizine giren Tuna’ya annem üzülerek bakıyordu.
“Nasıldı?” İnatla sordum.
“Çok iyi, nasıl iyi anlatamam, hayatımda içtiğim en iyi kahve” Odadaki herkes Tuna’nın imalı sözlerine gülüyordu.
“Suyu içmedin?” Tuna hayretle baktı.
“Vur deyince de öldürüyorsun.” Kısık bir sesle konuştu. Yüz ifadesine gülmemek için kendimi zor tuttum.
“İçmeyecek misin?” Masum masum baktım. Acı acı bana bakıp gözlerini kapadı. Kendisini hazırlıyordu. Suyu da bir dikişte içtiğinde yeniden öksürük krizine girmişti. Sanırım biraz üzülmüştüm. Sırtına vurdum.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Allah Sare ve İmre yengenin eline düşürmesin. Ben kahveyle boğuluyodum. Adam hem kahve hem suyla neredeyse helak oldu. Canım abim, dalyan gibi adamı ne hale getirdiler.” Ahmet Başçavuş kendi kendisine söyleniyordu.
“Ahmet, hadi Sare’yi anladım da İmre’ye niye yenge diyorsun?” Kerim Başçavuş konuşmuştu.
“İnce iş Kerim abi” Kerim Başçavuş anlamsız bakışlarını Ahmet Başçavuşa yöneltti.
“Her şeyi çözmüşün hemen reis, bravo” Ömer Üsteğmen söze girince Ahmet Başçavuş gülerek konuştu.
“Bizde derin ııı, bizde deriniz, şey bizde deriniz, öyle şey yapma yani bizde deriniz.” Ömer Üsteğmenle ikisi kıs kıs gülüyordu.
“Ben bir su alıp geleyim” Ömer Üsteğmen ayağa kalktığında Ahmet Başçavuş hemen atıldı.
“Abim, canım abim, bana da getirir misin? Boğazım yanıyor.” Ömer Üsteğmen, Ahmet Başçavuşa başını sallamıştı.
Ömer Üsteğmen mutfağa ilerlediğinde mutfakta bardak bulmak için raflara baktı. Bulduğu bardağı arıtmanın altına tuttu. Suyu içtikten sonra çalkalayıp tezgaha koydu.
“Afiyet olsun.” Ömer Üsteğmen hafif irkilerek arkasına baktı.
“Kusura bakma, ben susamıştım da su alayım dedim.” İmre gülerek Ömer Üsteğmene yaklaştı.
“Ne kusuru, isteseydin bende getirirdim. Bunun kusuru mu olur?” Ömer Üsteğmen çekingen bir tavırla konuştu.
“Doğrudur, sağ ol yinede” Niye sağ ol dediğine anlam veremese de iş işten geçmişti.
“Nasılsın?” İmre’nin sorusuyla başını ona çevirdi.
“İyiyim sen nasılsın?” İmre gülerek cevapladı.
“İyiyim, bugün Sare adına mutluyum.” Ömer Üsteğmen başını sallayarak gülümsedi.
“Ben ikiside o sandalyelere oturmayı hakketti.” İmre gülerek başını salladı.
“Nasıl görünüyorum?” İmre’nin sorusuna şaşkınlıkla baktı.
“Çok zor bir soru muydu?” Ömer Üsteğmen yutkunarak konuşmaua çalıştı.
“Yok, yani şey, iyi” İmre gülerek yeniden konuştu.
“Sadece iyi yani?” Ömer Üsteğmen çekingen bir tavırla elini ensesine götürdü. İmre, kırmızı uzun, madonna yaka bir elbise giymişti.
“Yani, güzel” İmre keyifle konuştu.
“Tuna’ya gelince konuşuyorsun, kendine gelince sus pussun Ömer Üsteğmen” Ömer Üsteğmen şaşkın tavrıyla ensesini kaşımaya devam etti.
“İyi mi olmuşum güzel mi görünüyorum? Ya da çok şık ve güzel mi olmuşum?” Bu sorular Ömer Üsteğmenin beynini kısa çaplı yakmıştı.
“Bence hepsi” İmre gülümseyerek baktı.
“Utangaç bir Üsteğmen, ama timinin yanında kurt.” Ömer Üsteğmen boğazını temizleyerek konuştu.
“Yani şimdi öyle demeyelim de, Ahmet falan duyar, neyse ben gideyim, doktor han, aman İmre han, aman İmre işte.” Kaçarak mutfaktan uzaklaşmıştı. İmre ise gülerek arkasından bakıyordu.
İmre elindeki su bardağıyla Karasu’ya ilerledi. Ahmet Başçavuşa suyu uzattığında, Ahmet Başçavuş korkarak bardağa baktı.
“Ben bir daha o tufaya düşmem.” İmre gülerek konuştu.
“Hayır bu sefer ki sadece su?” Ahmet Başçavuş bardağı alıp korkuyla bir yudum aldı. Normal su olunca rahatlıkla içti. Bardağı geri uzattığında teşekkür etti.
“Ömer bey, bir daha bir hanımefendiyi konuşmanın ortasında bırakıp gitmeyin lütfen” İmre’nin sözüyle tüm Karasu Ömer Üsteğmene bakmıştı. Ahmet ise muzip bir tavırla izliyordu.
“Afiyet olsun Ahmet” Ahmet Başçavuş gülerek konuştu.
“Afiyet oldu İmre” İmre gülerek yeniden mutfağa yöneldi.
“Ömer yolundasın” Biran Teğmen konuştuğunda, Ömer Üsteğmen yutkunarak sessiz kaldı.
“Ayıp ama Ömer abim, hanımefendiyi nasıl bıraktınız?” Ömer Üsteğmen kızarmaktan ağzını açıp tek kelime edememişti. İmre oturduğu yerden Ömer Üsteğmeni ve Karasu’yu izliyordu.
SARE LİA SARUHAN
Yavuz abi boğazını temizleyerek ciddi ifadesine döndü. Ardından konuşmaya başladı.
“Şimdi, evinize misafirliğe geldik. Yemeğinizi, kahvenizi içtik sağ olun, bizim sebebi ziyaretimiz, gençler birbiriniz görmüş beğenmiş, sevmiş, ee bize de onların yuva kurmalarına vesile olmak düştü. Allahın emri peygamberin kavliyle biz Sare kızımızı, Tuna oğlumuza istiyoruz.” Ortamda bir anda bir sessizlik oluştu. Ardından gergin bir bekleyiş, gözlerime abim ve Cesur baba arasında kayıyordu.
Heyecanlı bir bekleyiş sürerken bir anda bir şey oldu. Ve ben dahil herkes şaşkınlıkla bakmıştı.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
152.77k Okunma |
14.51k Oy |
0 Takip |
166 Bölümlü Kitap |