DİYECEK SÖZ BULAMIYORUM GERÇEKTEN SIKILDIM ARTIK
BU BÖLÜMÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY 230 YORUM.
BOŞ YORUM BİLE OLSA DOLDURUN SINIRI RİCA EDİYORUM.
EN AZINDAN YORUMLARI DOLDURABİLİRSİNİZ. YORUM SINIRI BİLE DOLMAMIŞ.
OY VERMEK İSTEMİYORSANIZ KİTABIMI OKUMAK İÇİN ZAHMETE GİRMEYİN. YETER ARTIK.
BUNU SADIK OKURLARIMA SÖYLEMİYORUM. ONLAR ÜSTÜNE ALINMASIN.
AMA RİCA EDİYORUM YORUMLARI EN AZINDAN DOLDURALIM😑
SIRF ŞUBAT AYINDA TAMAMLAMAM GEREKEN BÖLÜMLER OLDUĞU İÇİN ATIYORUM BU BÖLÜMÜ, RAMAZANDA SINIRIN DOLMADIĞI BÖLÜM BAŞINA SEZON SÜRESİNİ UZATACAĞIM.
MURAT DALKILIÇ - YILLAR SONRA
“Hiç kimse dinlemiyor kalbin ne söylediğini
Kimse gerçeği duymuyor
Hayat yokuşlarında yalan savaşlarıyla
Kimse gerçeğini görmüyor”
Şarkıya başladığında gözlerini kapatmıştı. İçimden bir ses bu şarkıyı defalarca dinlediğini söylüyordu. Çünkü Ahmet’in uzattığı telefondaki şarkı sözlerine hiç bakmamıştı.
“Yıllar sonra anıların üzülerek hatırlanacak
Pişmanlık ne kaderini ne de peşini bırakmayacak
Aşkın kor, soğuk sularına kapılmayacak
O an bi' daha yaşanmayacak”
Şarkının nakaratında biraz daha yüksek sesle söylemişti. Ardından gözlerinden düşen bir damla yanaklarından süzüldü. Ama şarkıyı söylemeye devam etti.
“Gidecek yerin yok, çalacak bir kapın yok
Anlarsın yalnız kaldın mı bu dünyada
Diyecek sözün çok ama dinleyen yok
Yoruldum yanlış sevmekten, yalan dünya”
Başını eğip söylemeye devam etti. Sanki kendisini gizlemeye çalışıyor gibiydi. Bakışlarımı İmre’ye çevirdim. Dikkatli bir şekilde Ömer’i izliyordu. İstemsiz onun için bir anlığına üzüldüm. Çünkü belli ki Ömer’den etkilenmişti. Bunu görebiliyordum. Ama Ömer’in aklında başka birinin olduğunu hissediyordum. Çünkü bu şarkıda kim neden duygulansın ki yarası yoksa?
Şarkıyı tekrarlarken bile gözleri kapalıydı. Ama hafifçe tebessüm ediyordu. Ömer’in bu neşesinin ardında büyük bir acı seziyordum. Çünkü en çok gülen insanlar en çok acı çekmiş insanlar oluyordu.
Şarkı bittiğinde Ömer hepimize gülümseyerek baktı. Biz alkışlarken o çaktırmadan yüzünü sildi. Ama ben her hareketini detaylı bir şekilde izliyordum.
“Ağzına sağlık kardeşim” Murat abi konuşmuştu.
“Ömer abim bir tane daha be” Ahmet konuşmuştu.
“Yüreğine sağlık” Hakan abi konuşmuştu.
“Tamam öyleyse bir şarkı daha söyleyeyim.” Ömer anlık olarak İmre’ye baktı. İmre’nin bakışları ayaklarına dikilmişti. Ömer’in kendisine baktığının farkında değildi.
“İstediğiniz bir şarkı var mı?” Ömer hepimize baktı. Ama bunu daha çok İmre’ye sormuş gibiydi. Çünkü bakışları onun üzerinde oyalanmıştı.
“Benim var.” Tuna konuşunca şaşırdım.
“Mabel matiz kömür, söyleyebilir misin?” Ömer başını sallayarak gülümsedi.
“Kim için?” Muzip bir bakışla Tuna’ya baktı.
“Bildiğin soruları sorma Ömer” Gülümseyerek Tuna’ya baktım.
MABEL MATİZ - KÖMÜR
“Gel bana güzel, üstüme seril
Yalnız uyuyamaz bu ten
Sen bana inan, gizli de kalır
Aramızda olan biten”
Bu sefer gözlerini kapatmamıştı. Şarkıyı söylemeye başlarken hepimize bakarak gülümseyerek söylüyordu.
“Gözleri kömür, gömleği nakış
Katlime yaman bi' ferman her bakış
Çok oyalama, bu ömrüme yetiş
Yurduna kavuş, di gel”
Şarkıyı öyle naif söylüyordu ki sesi çok güzeldi. İnsanın içine işliyordu. Gözlerimi yeniden İmre’ye çevirdim. Bu sefer başını eğmemişti. Ömer’i izliyordu.
“Sar beni biraz, derdime dokun
Gönlüm hep ayaz, yolları yokuş
Gelse bi' bahar, geçse de bu kış
Fikrime alış, di gel”
Gözleri hepimizin üzerinde oyalanırken İmre’ye gelince hemen kaçırıyordu. Buna gülümsemeden edememiştim.
“Kandıramadım kendimi benim canım
Sensiz olamam ki, gurbet bak her yanım
Mektubumu yaktım da verdim, almadın
Gel de şunun adını bi' koyalım
Olduramadım bu bahtı sev, sarıl hemen
Gözlerimde tütüyo' kara gülümsemеn
Senle yaşarım ben azı çoğu dеmem
Gençliğimiz var, dalda yasemen
Gençliğimiz var, dalda yasemen”
Şarkının nakaratına gelince gözleri sadce İmre’nin üzerindeydi. Başını hafifçe sallayarak şarkıyı söylüyordu. Bu hali çok tatlıydı. İmre, gözlerini bir saniye bile kırpmadan Ömer’i izliyordu. İkisininde gözleri birbirine kenetlendiğinde sanki biz hiç yokmuş gibiydik. İmre gözlerini ilk kaçıran olmuştu. Ömer gülümseyerek gözlerini çekmişti.
“Çok da yaşadım ben deli dolu
Sen gibi görmedim yeter
Yakmadı inan böylesi ağıt
Gönlüm yine de yok sitem
Gözleri kömür, gömleği nakış
Katlime yaman bi' ferman her bakış
Çok oyalama, bu ömrüme yetiş
Yurduna kavuş, di gel”
Hepimize tek tek bakarak söylüyordu. Bu şarkıda istemsiz rahatlamış gibi görünüyordu.
“Sar beni biraz, derdime dokun
Gönlüm hep ayaz, yolları yokuş
Gelse bi' bahar, geçse de bu kış
Fikrime alış, di gel”
Gözleri yine İmre’ye kaymıştı. İmre ise bakışlarını kaçırıp duruyordu.
“Kandıramadım kendimi benim canım
Sensiz olamam ki, gurbet bak her yanım
Mektubumu yaktım da verdim, almadın
Gel de şunun adını bi' koyalım”
İmre ve Ömer nedense şarkının bu kısmında gözleriyle anlaşıyormuş gibi birbirine aynı anda bakıyordu. Bu sefer ikiside gözlerini çekmemişti. Ömer gülümseyerek şarkıyı söylerken, İmre içinden eşlik etmeye başladı.
“Olduramadım bu bahtı sev, sarıl hemen
Gözlerimde tütüyo' kara gülümsemen
Senle yaşarım ben azı çoğu demem
Gençliğimiz var, dalda yasemen
Gençliğimiz var, dalda yasemen”
Şarkının son kısmında Tuna saçlarımı sokulmuştu. Gülümseyerek başımı ona çevirdim. Göz göze geldiğimizde bana yine o yoğun bakışlarıyla bakıyordu.
“Olduramadım bu bahtı sev, sarıl hemen” Gözlerimin içine bakarak söylemişti. Şuan burada olmasaydık eriyebilirdim.
“Gözlerimde tütüyo' kara gülümsemen
Senle yaşarım ben azı çoğu demem” Yeniden söylediğinde şuanki mutluluğumu tarif edemeyecek gibiydim. Tuna ne zaman bana şarkı söyleyecek kadar romatik olmuştu? Onun bu hallerini bir kaç ay öncesinde görebileceğimi düşünmüyordum. Şarkı bittiğinde gözlerini benden çekerek Ömer’e baktı.
“Çok iyiydi kardeşim, ağzına sağlık” Tuna konuşmuştu. Ömer gülümseyerek konuştu.
“Valla bir ara şair oluyordun.” Hepsi güldüğünde utanarak başımı eğdim.
“Senide şair eden biri olacak gibi abi” Ahmet konuştuğunda gülerek ona baktım. Karşımda olduğundan el çakamadığımız için havaya doğru ellerimizi uzatmıştık.
“Gerçekten çok iyiydin Ömer, valla asker olmasaydın net şarkıcı olurdun.” Esil abla konuşmuştu.
“Keşfedilmedik be yengem” Güldüğünde bizde gülmüştük.
“Neyse halay mı çeksek?” Bu fikir Biran abiden gelmişti. Sanırım yeniden kürt damarı tutmuştu.
“Valla bana uyar.” Ömer ayaklanıp hoparlörün yanına gitti.
TELLO TELLO CAN
Biran abiyle birlikte Karasu halaya başladığında tek halay çekmeyen Tuna’ydı. Güliz abla, Esil abla, Leyla abla da dahil olmuştu. Tek oturan ben, Tuna, İmre ve neyse İmre ayaklanıp halaya girdiğinden onu artık saymama gerek yoktu. Ve Seçil abla oturuyorduk.
İmre, Ahmet ve Karan abinin arasına girmişti. Ahmet’in yanında Ömer vardı. Ahmet bir anda halaydan çıkarak İmre’nin elini bıraktı. Ardından halay başı olan Biran abi ve Hakan abinin arasına girerek oynamaya devam etti. İmre ve Ömer ise parmaklarını tutarak oynamaya başlamıştı. Ahmet’e bakarak gülümsedim. Bana göz kırpmıştı.
“Ahmet gene yolunda” Tuna konuşunca gülmeye başladım.
“Bu çocuk izdivaç programları devam ediyor olsaydı. Esra Erol’u işinden ederdi.” Tuna kendi kendine söylendiğindr kahkaha atmıştım. Gülünce sağ kolunu omzuma atarak beni kendisine çekti. Ardından saçlarımdan öptü.
“Sen niye oynamıyorsun?” Başımı kaldırıp ona baktım.
“Ben pek bilmem” Şaşırarak geri çekildim.
“Nasılsın bilmezsin?” Tuna şaşırmamı garipsemişti.
“Yani oyunlar pek tarzım değil” Kaşlarımı çattım.
“Ne yani düğünümüzde oynamayacak mısın?” Şaşırmıştı. Düşünür gibi yaptı. Ardından konuşmaya başladı.
“Bu senin için sorun olur mu?” Olurdu. Ben karşılıklı kocam beyle oynayamayacak mıydım?
“Evet neden olmasın” Başını salladı.
“Öğrenirim o zaman” Buna daha çok şaşırmıştım. İtiraz eder, inatlaşır ve kavga ederiz diye düşündüğümden kendimi hazırlamıştım.
“İtiraz etmeyecek misin?” Başını iki yana salladı.
“Niye edeyim, sen istedikten sonra her şey değişir.” Tuna gülümseyerek bana baktı.
“Sen çok romantik oldun.” Gülerek halay çekenlere baktı.
“Hanımcı oldu hanımcı” Tuna’nın yanındaki sandalyeye oturmuş bize bakan Ahmet’e ikimizde şok içinde baktık.
“Sen ne ara, oğlum sen bizi mi dinliyorsun?” Tuna’nın şaşkın haline kahkaha atmıştım.
“Sohbetiniz koyuydu, bende halaydan çıkıp dinledim.” Tuna eliyle yüzünü sıvazladı.
“Arsız ya, inkar da etmiyor.” Sahte bir sinirle konuşmuştu. Bense gülmekten kendimden geçmiş gibiydim.
“Komutanım, siz öfkenizi kontrol edemiyor gibisiniz, bir psikoloğa mı görünseniz.” Tuna sahte bir sinirle Ahmet’in sandalyesine doğru ayağını uzatınca Ahmet vurmasın diye geri doğru kaçtı.
“Defol git benim canımı sıkma, Biran’la uğraş biraz” Ahmet somurtarak Tuna’ya baktı.
“Tamam hanımcı abim, aman Tuna abim diyecektim dilim sürçtü.” Tuna ayaklanırken Ahmet anında kahkaha atarak uzaklaştı.
Bir süre sonra hepimiz yeniden ateşin başına dizilmiştik. Kimse konuşmamıştı.
“Size bir korku hikayesi anlatmak istiyorum.” Ahmet konuşunca hepimiz ona baktık.
“Gece gece boşver korkuyu” Karan abi konuşmuştu.
“Abi adettendir.” Ahmet yeniden konuştuğunda çoğumuz başını sallamıştı. Ben hariç.
“Neyse anlatayım, şimdi biz çocukken köye giderdik. Babamın her tatile gidiyoruz dediği mekan, neyse işte, köyde bi ev vardı. Kimse o evin yakınından geçmezdi. Bizde çocuğuz merak ediyoruz. Birde söylentiler de var tabi, ben ve abimde yeni yeni gidiyoruz köye, neyse köydeki çocuklarla kaynaştık falan, abim evi sordu işte, terk edilmiş görünüyor falan diye, çocuklarda orada yaşayan bir kadın delirmiş, ruhu evde dolaşıyormuş falan dedi. Bizde işte inanmadık güldük geçtik. Daha sonra çocuklarla falan anlaştık dedik ki gidelim bakalım, ondan sonra işte akşam saatleri oldu. Gündüz kimse görmesin diye bakmadık. Daha sonra akşam ezanından sonra çıktuk dışarı.”
Susup suyundan bir yudum alarak devam etti. O sırada ben gerginlikten Tuna’nın kolunu sıkmaya başladım.
“İşte girmeye başladık. Ev iyice yeşillenmiş yani kullanılmadığı için, bahçe kapısı gıcırdayınca tabi benim ödüm neyse işte, ondan sonra biz yavaş yavaş girmeye başladık. Evin kapısının yarısı kırıktı. İçerisi görünüyordu ama karanlıktı. Elimizdeki fenerlerini içeriye doğru tuttuk.” Başımı Tuna’nın sırtına gömmüştüm. Tuna hafifçe güldüğünde kolunu sıktım.
“İçerisi harabe gibiydi. Kırık olan taraftan yavaş yavaş hepimiz girmeye başladık. Abim hikayeye inanmadığından pata küte daldı içeriye ilk giren olmuştu. Bense son girdim. Daha sonra kırık merdivenleri çıkmaya başladık. O sırada salondaki diğer odadan bi çıtırtı sesleri yükseldi. Ee tabi hepimiz korktuk.” Yeniden suyunu içerek bu sefer önündeki cipsiden yedi.
“Korkma güzelim” Tuna kulağıma fısıldamıştı.
“Ama yineden en akıllımız abim ya, yukarıya çıkalım dedi. Bizde en büyüğümüz diye tamam dedik. Çıktık yukarıya eskimiş püskümüş eşyalar falan filan, daha sonra çıtırtı bu sefer girdiğimiz odanın dışından geldi. Kapı büyük bir gürültüyle çarpıp kapanınca hepimiz çığlık attık. Bağırıyoruz deli gibi, meğer benim akıllı abim kapamış kapıyı, o sinirle onu da dövdük.” Sondaki kelimeyi bastıra bastıra söyleyince istemsizce güldüm.
“Abim dayak yeyince akıllandı tabi, sonra biz hemen merdivenleri inmeye başladık. Sonra yukardan çatırtı ve gürültü sesleri yükseldi. Abime baktım. Orada mı diye yanımdaydı, daha sonra korkarak kırık kapıya yöneldik. Kırık kapının önüne böyle uzunca odunlar koyulmuştu. Korkarak ağlamaya başladık. Ondan sonra abim odunları yere fırlatmaya başladı. Bizde ona yardım ettik. Yukarıdan ayak sesleri gelmeye başlayınca hızlandık. Sonra birbir dışarıya çıkıp, sokağın ortasında bağıra bağıra kaçtık. Köylü sokağa dökülmüştü.” Tuna’ya yer varmış gibi daha da sokuldum. Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Ahmet anlatırken bir de canlandırıyor gibiydi. Bu daha da korkunçtu.
“Köylü bağırışmamıza bi ayaklandı. Daha sonra hep birlikte terk edilen eve gittik. Ne oldu sanırsın, köyün içen, aylak aylak dolaşan ipsiz sapsız gençleri, oraya merak edip kimse girmesin, onları içerken rahatsız etmesinler diye, üç beş genç uydurmuş bu hikayeyi, bizi korkutan da onlarmış, yani böyle bir hikaye hiç yokmuş, yıllar önce orada oturan ailenin evi yangında yanınca, başka bir yere ev yapıp oraya taşınmışlar. O aileyle de konuştuk. Hikayeden haberleri bile yoktu.” Ahmet konuşmayı bitirince gülerek bana baktı.
“Korkma kız” Benimle dalga geçiyordu. Çayını yudumlayarak bana bakıp gülüyordu.
“Sonunu hiç böyle beklemiyordum. Abini o arada nasıl dövdünüz?” Ömer sormuştu.
“Zaten uyuzun biriydi, fırsattan istifade dövdüm.” Hepimiz gülünce Ahmet’te gülmüştü.
“Oğlum her anı değerlendirmek zorunda mısın?” Caner abi konuşmuştu.
“Caner abim, abim beni hep dövüyordu. Bir kez de ben onu döveyim dedim.” Gülmüştü.
Saat 00:30’du bugün o kadar keyifli geçmişti ki en çok eğlendiğim günlerden biri olmuştu. Yüzlüğüme bakıp bakıp sırıtıyordum.
“Rüzgarlı biraz üşüdün mü?” Aslında rüzgar vardı ama sıcak üflüyor gibiydi.
“Yok hayır üşümedim.” Başını sallayarak saçlarımdan öptü.
“Saçlarını niye kestirdin?” Ses tonu eski sertliğine geri dönmüştü. Saçlarım uzundu biraz uçlarından aldırmak istemiştim. Çokta kısa değildi hatta hiç değildi.
“Uçlarından aldırdım sadece” Gülümseyerek baktım ama kaşlarını çatmaya devam etti.
“Ben saçlarını seviyorum, uzunluğu güzel, bir daha kıyma onlara” Gülümsedim. Ama niyeyse içime tuhaf bir his düştü. Yüzüm ister istemez asılınca başımı eğdim. Parmaklarıyla çenemden tutarak başımı kaldırdı.
“Ne oldu? Tamam böyle de güzel duruyor. Sadece ben dokunmaya kıyamıyorum. Kestirmene üzüldüm.” Gülümseyerek ona baktım. Ama bu biraz hüzünlüydü.
“Yok ondan değil” Sesim tuhaf çıkmıştı. Kaşlarını çattı.
“Neyden, ne oldu yavrum?” Yutkundum. Niyeyse bu hiç hoşuma gitmemişti. İçim bir tuhaftı.
“Bir şey olmadı.” Başımı göğsüne yasladım. Bu hissi nasıl tarif edeceğimi bilmiyordum.
İmre telefon çekmediği için ayağa kalkmıştı. Telefonu hava doğru tutuyordu. Gülümseyerek yanına gittim. Kolunun altına dokunup onu gıdıkladım. Kollarını indirerek bana baktı. Bense kahkaha atıyordum.
“Demek beni gıdıklarsın, sen şimdi bittin” Beni gıdıklamaya çalıştığında geri çekildim. Beni kovalıyordu. Yakalarsa beni bırakmayacağıma emindim. Ben koşuyordum İmre ise kovalıyordu. Kahkaha seslerimize herkesin dönüp baktığına emindim. Bana yaklaştığı sırada biraz daha öne atıldım. Ayağımı uzattığımda ayağımın altından klik diye bir ses çıktı.
İmre bir anlığına durmuştu. Ama ben gülüyordum. Gülerek başımı arkaya çevirdim. Tuna bakışlarını benden çekip timine çevirdi. Karasu birbirine bakıp gözleriyle anlaşıyor gibiydi. İmre gülerek bana yaklaştığında, ayağımı çekip koşacakken arkamdan gelen seslerle olduğum yerde kalakaldım.
“Ayağını sakın çekme!” Tuna ve Karasu’nun tüm üyeleri bağırmıştı. Hepsi ayaklandığında yüzümdeki gülüş bir anda soldu ve yerini korkuya teslim etti. Neyden bahsettiklerini anlayamıyordum. Tüm hücrelerim korkuyla söylenen kelime ile ayağım arasında bağ kurmaya çalışıyordu. Korkarak Tuna’ya baktım. Yüzündeki ifade beni neredeyse ağlatacaktı. Dehşete düşmüş gibiydi. Bana yaklaşmaya başladıklarında ayaklarım zangır zangır titremeye başladı.
‘Ayağını sakın çekme’ Bana niye böyle söylemişlerdi? Çektiğimde ne olacaktı? Bana şaka mı yapıyorlardı? Korkmaya başladığımda kulaklarım uğuldamaya başladı. Yüzüme düşen saçlarımı kulağıma sıkıştırdım. Ellerim titriyordu.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
152.78k Okunma |
14.51k Oy |
0 Takip |
166 Bölümlü Kitap |