MERHABA BEBEKLERİM NASILSINIZ🫶🏻🫀
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY VE 240 YORUMDUR🥰♥️💜🖤
YORUMLARDA VE OYLARDA BULUŞALIM KELEBEKLER💕🥰
UZAKTAKİ SES SEZON FİNALİNE GİRDİĞİNDE TEHLİKELİ TOPRAKLARA BÖLÜM ATACAĞIM. BEBEKLER SİZDEN RİCAM LÜTFEN TEHLİKELİ TOPRAKLAR BENİM İLK GÖZ AĞRIM ONU DA YÜKSELTİP OKUYALIM. İNANIN BANA PİŞMAN OLMAYACAKSINIZ O KARAKTERLERİMİ DE SEVECEKSİNİZ.
SİZ HAZER VE VERA’YA BAYILACAKSINIZ BUNA EMİNİM LÜTFEN ŞANS VERİN😭🥹🥺🥲💕♥️💜🫶🏻🫶🏻🫀
EMEĞİM İÇİN LÜTFEN OY VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN. ZATEN SON AYA GİRDİK BUNDAN SONRASI SEZON FİNALİ, BÖLÜMLER GÜNÜNDE GELSİN Kİ RAMAZANA SARKMASIN🥹🥺💜🫶🏻
“Doktor hanım, nasılsınız?” İçeriye aniden giren Ömer Üsteğmen’le birlikte İmre şaşkınlıkla kahvesini masaya bırakıp konuştu.
“İyiyim hoşgeldin Ömer, sen nasılsın?” Ömer Üsteğmen gülümseyerek masanın önündeki sandalyeye oturdu.
“Bende iyiyim teşekkür ederim. Bilerek öğlen molanda geldim, rahatsızlık vermeyeyim diye, gerçi kapıdaki teyzeyle mücadele ettim.” İmre gülerek konuştu.
“Yorucu olmuş olmalı, bir şey içer misin?” Ömer Üsteğmen masaya doğru yaklaşarak İmre’ye başını uzattı.
“Bırak şimdi içeceği, çok mühim havadislerim var.” İmre de başını ona doğru uzattı.
“Nasıl bir havadis, yoksa seni istemeye mi geliyorlar?” Ömer Üsteğmen kahkaha atıp konuştu.
“Mizah seviyeni sevdim, neyse benim bi omzumda ağrım varda baksan mı?” İmre geri çekilerek ayağa kalktı.
“Hangi noktada, dokunduğum yerde acı olup olmadığını söyle” İmre omzuna dokunduğunda az öncekinden daha ciddiydi. İşini özveriyle yapıyordu.
“Neyse neyse, bırakalım omzu, sana söylemem gereken bir şey var.” İmre’yi kolundan tutup karşısına oturttu.
“Ee ağrım var dedin, en azından röntgen falan çektireyim?” Ömer Üsteğmen başını salladı.
“Daha sonra, şuan sana bir şey soracağım, evlilik hakkındaki düşüncen nedir?” Şok için Ömer Üsteğmene bakmıştı.
“Yeri ve zamanı gelince olacak bir şey” Ömer Üsteğmen keyifle sırıttı.
“Peki Sare ne düşünüyor?” İmre şaşkınlıkla ayağa kalktı.
“Tuna, Sare’ye evlenme teklifi mi edecek?” Çoşkuyla söylemişti.
“Leb demeden leblebiyi anlayan kızlara bayılıyorum.” İmre şaşkınlıkla Ömer Üsteğmene baktı.
“Neyse, yani şey, lafın gelişi söyledim.” Ömer Üsteğmen boğazını temizleyerek yeniden konuştu.
“Sare’ye evlenme teklifi edecekte, İstanbul’a da gitti. Ama Sare kabul eder mi endişesi var.” İmre gülümseyerek oturdu.
“Sare, Tuna’yı gerçekten çok seviyor, emin ol kabul edecektir.” Ömer Üsteğmen öne doğru eğildi.
“Kesin miyiz?” Sorgular gibi bakıyordu.
“Evet, çünkü bayadır Tuna ile evlilik hayali kuruyor, aramızda kalsın bak” Tehdit eder gibi işaret parmağını ona doğrulttu.
“Tamamdır, ama Tuna’ya haber vereyim, benden haber bekliyor. Şuanda havalimanında” Tuna Yüzbaşı henüz uçağa binmemişti. Birazdan binmek üzereydi. Ömer Üsteğmenden gelecek cevabı gerginlikle bekliyordu. Ömer Üsteğmen kendisini aradığında hızla telefonu açtı.
“Bana iyi bir haber ver Ömer” Sesinde gerginlik vardı. Ömer Üsteğmen telefonu İmre’ye uzattı.
“Tebrik ederim Tuna, bence Sare kabul edecektir.” Tuna Yüzbaşı, İmre’nin sesini duyduğunda önce utandı sonra konuşmaya başladı.
“Anladım, en azından şansımı deneyeceğim.” İmre keyifle cevap verdi.
“Merak etme, bende yalan bilgi olmaz.” Ömer Üsteğmen gülmüştü.
“O halde İstanbul’a vardığımda senden yardım alabilir miyim?” İmre gülümseyerek cevapladı.
“Elbette, istediğin her şeyi sor. Neleri sever, nelerden hoşlanır, hatta hangi yüzlüğü beğenir, hepsinin cevabı var bende” Tuna Yüzbaşı rahatladığını hissetmişti.
“Pekala, İstanbul’da görüşürüz o zaman” Ömer ve İmre bu sefer masanın üstünde duran telefona birlikte eğilmişlerdi. İkisinindr başları birbirine vurunca ikiside acıyla başlarını tuttu.
“Tamamdır Tuna, kapatıyorum.” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’nın yüzüne kapatmıştı.
“Özür dilerim, bir anda eğileceğini düşünemedim.” İmre gülümseyerek konuştu.
“Gerçekten, bir an beyaz ışığı görüyorum sandım.” Ömer Üsteğmen kendisini gülmemek için zor tutuyordu.
“Morarmadı değil mi?” İmre sorgulayan bir bakış attı.
“Elini çekmediğin için göremiyorum.” İmre elini hafifçe çektiğinde, Ömer Üsteğmen ona doğru eğildi. Gözlerini alnına dikti.
“Hayır morarma yok.” İmre gülerek başını salladı.
“Şimdi omzuna bakalım.” Ömer Üsteğmen aniden ayağa kalkan İmre’ye başını iki yana sallayarak baktı.
“Yok yok, ben iyiyim” Aceleyle konuşmuştu.
“En azından rönt…” İmre’ye konuşamadan aceleyle kalktı. Yanından hızla geçtiğinde İmre’ye çarptığı için İmre geriye doğru sendelemişti. Ömer Üsteğmen elini uzatıp tutacağı sırada İmre kendisini toparlamıştı.
“Gerçekten özür dilerim, bir anlık dalgınlık” İmre saçlarını kulağının arkasına atarak konuştu.
“Kabul etmiyorum.” İmre’nin cevabıyla Ömer Üsteğmen gerildi.
“Gerçekten bak” İmre sözünü kesip masaya doğru ilerledi.
“Şunları çektir ve bana gel.” Yazdığı kağıdı Ömer Üsteğmene uzattı.
“Omzunda şişlik var. Sen farketmemiş olabilirsin ama ben doktorum, öylece seni gönderemem, özürünü kabul etmemi istiyorsan bunları yap.” Ömer Üsteğmen bir kağıda bir de İmre’ye baktı.
“Pekala doktor hanım” Kağıdı alarak kapıyı açtı.
TUNA’NIN İSTANBUL’A GELDİĞİ ZAMAN
“Hastayı daha fazla yormayalım.” Tuna Yüzbaşı başını salladı.
“İyileşecek mi?” Gerginlikle sordu.
“Bir müddet böyle devam eder. Gözlemleyeceğiz.” Tuna Yüzbaşı, gözlerini hasta yatağında yatan adama dikti.
“Nare, ben yine uğrarım, bir şey olursa beni ara lütfen” Kız gözyaşlarını silerek konuştu.
“Tamam Tuna abi” Tuna Yüzbaşı, hepsiyle vedalaşarak hastanenin çıkışına yöneldi.
Bir süre sonra geldiği yer bir yetimhanenin önüydü, ne zamandır buradaydı bilmiyordu. Öylece yetimhaneyi seyretti.
“Gittiğin günden beri ilk kez geliyorum buraya” Kendi kendine gözünün önüne gelen hayaliyle konuşuyordu.
“Umarım gittiğin yerde mutlusundur.” Gözünden bir damla yaş akmıştı.
“Ama sözümü tuttum, mimarlığı bitirdim.” Yoldan geçenler kendi kendine konuşan Tuna Yüzbaşı’ya şaşkınlıkla bakıyordu.
“Gerçi bu senin hayalindi, ben yarım kalmış hayalini tamamladım.” Yüreğindeki sızı canını yakmaya devam ediyordu.
“Yanına gelemediğim için üzgünüm, ama henüz öldüğünü kabullenemedim.” Mezarının başına gidememişti. Onu görmeyi çok istese de göreceği manzaraya hazırlıklı değildi.
“Elbet bir gün, sana yapılanın intikamını alacağım.” Keskin sesi havayı bir bıçak gibi kesti.
“İşte o zaman karşına cesurca çıkacağım.” Kendisine verdiği söze yakındı, ve artık bir Yüzbaşıydı. Bunu gerçekleştirmesi çok kolaydı.
“Aşkım, sen beni anlamıyorsun” Yanından geçen çifte baktı.
“Bebeğim, vallahi seni seviyorum ya, neyine inanmıyorsun anlamıyorum.” Adam kendisini anlatmaktan yorulmuş gibiydi.
“Tamam değiştireceğim yüzüğü söz veriyorum.” Tuna Yüzbaşı hafif bir tebessümle seyretti.
“Sorun yüzük değil, sorun senin onu bana verirken, hiç önemsemiyormuş gibi hazırlıksız olman.” Tuna Yüzbaşı, kaşlarını çattı. Hazırlığı olması gerekiyordu. Ya Sare de aynısını düşünürse diye düşündü. Bu düşünce aklını kemirmeye başladı.
Gezmediği kuyumcu kalmamıştı. Ama hepsinde kararsızlığı yüzünden hiçbir şeyi beğenmemişti. Avm’e girdiğinde Zen pırlanta mağazına girmişti.
“Buyrun efendim hoşgeldiniz” Kendisini karşılayan adama baktı.
“Hoşbuldum, ben yüzük bakacaktım.” Adam başını sallayarak konuştu.
“Tektaş pırlanta yüzüklerimiz, baget pırlanta yüzüklerimiz, beştaş pırlanta yüzüklerimiz, tamtur pırlanta yüzüklerimiz, yarımtur, tasarım pırlanta yüzüklerimiz, reina pırlanta” Adam saymaya devam ederken Tuna Yüzbaşı hangisini alacağına karar verememişti. Öyle ki beğendiği yüzükleri beğenir miydi diye düşünüyordu.
“Bir dakikanızı alacağım” Tuna Yüzbaşı en sonunda İmre’yi aramaya karar vermişti.
TUNA KIZILHAN
Ürünlere bakarken hepsinin Saremde güzel duracağına emindim. Basit bir şey almayı düşünmüyordum. Çünkü onun en güzelini hakettiğini biliyordum.
“İmre, seni görüntülü arasam ve beğendiğim yüzükleri göstersem, sende Sare beğenir mi diye bir baksan olur mu?” İmre çoşkuyla konuştuğunda gerginliğim azalmaya başlamıştı.
“Elbette, sana yardımcı olurum.” İmre’yi görüntülü arayarak yüzükleri gösterdim.
“Sare beştaşları pek sevmez onu eleyelim, bagetlere bayılıyor aslında, onlardan bakabiliriz.” İmre’nin sesiyle adam beştaşları çekip baget pırlantaları yakınlaştırdı.
“Şu en soldaki gözüme çok hoş göründü, Sare bu tip yüzükleri seviyor.” İmre’nin seçtiği yüzüğü elime aldım.
“Bende aslında bunu beğenmiştim.” Yüzüğü elimde tutarken neden bu kadar heyecanlandığıma anlam veremedim.
“Evet güzelmiş, benimde gözüm ondaydı.” İmre keyifle konuştu.
“Bunun fiyatını öğrenebilir miyim?” Adam memnuniyetle konuşmaya başladı. Neden gergindim bilmiyorum ama kendimi hiçbir zaman sevdiğim kadına yüzük seçerken hayal etmemiştim.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Seçtiğiniz ürün, 0.86 karat Baget Pırlanta yüzük, fiyatı” Adam önündeki tabletten kontrol edip yeniden konuştu. “60.990Tl, ayda 20.330 Tl’e 3 taksit yapabiliriz.” Adamın sözüyle birlikte İmre ekrana şok içinde baktı.
“Tuna, görüntülüyü kapatıp normalden arıyorum.” İmre telefonu kapatıp Tuna Yüzbaşı’yı normalden aramıştı.
“Efendim İmre?” Tuna Yüzbaşı’nın sesinde sorgulayıcı bir ses tonu vardı.
“Ben o yüzüğü güzel buldum ama bu kadar pahalı olacağını bilmiyordum. Bütçe planlamanı söyle bende ona göre seçeyim olur mu? Bu biraz fazla pahalı sanki” İmre o yüzüğü seçtiğine pişman olmuştu. Fiyatının bu kadar pahalı olacağını düşünmemişti. Tuna Yüzbaşı hafif bir tebessümle konuştu.
“Buna gerek yok, onu alacağım.” İmre şaşkınlıkla konuştu.
“Tuna” Tuna Yüzbaşı aceleyle konuştu.
“Sıkıntı yok İmre, yardımın için teşekkür ederim.” İlk işe başladığında onun yanı sıra birde Üniversiteyi bitirmeye çalışıyordu. O zamanlardan beri ihtiyarın kendisine verdiği öğüdü dinleyerek, parasını har vurup harman savurmak yerine biriktirmeye başlamıştı. Askerliğe başladığı dönemlerde bile aynısını yapıyordu. Zaten hayatı boyunca yalnız olduğu için harcayacak zamanı da hiç olmamıştı. Bu yüzden birikimine güveniyordu. Zaten evini de almıştı.
“Taksitlendirmek ister misiniz?” Tuna Yüzbaşı düşünerek konuştu.
“Olur, ama ben İstanbul’da yaşamıyorum. Aydan aya hesaba yatırayım.” Adam başını sallayarak işlem yapmaya koyuldu. Bir süre sonra ilk peşinati verdiğinde kutuyu eline almıştı. İstese peşinde alabilirdi.
“İyi günlerde kullanın” Tuna Yüzbaşı gülümseyerek başını salladı.
“Sağ olun” Elindeki paketle dışarıya çıktığında pakete bakıp bakıp gülümsüyordu.
SARE LİA SARUHAN
“Abi merak etme akşam geç dönmem.” Kulağıma küpeyi takmaya çalışıyordum.
“İçmek yok” Abimin kapımın önünde durmuş kollarını göğsünde kavuşturup kapının pervazına yaslanmıştı.
“Seni bırakmamı ister misin?” Gülerek cevapladım.
“Hayır abi, sonra kızlar seni onlara ayarlamam için başımın etini yiyor.” Abim kahkaha atmıştı.
“Yakışıklılığım başına bela” Gülerek telefonumu elime alarak boydan aynamda kendimi çektim. Fotoğrafı Tuna’ya yollamıştım.
“Senin hayatında biri mi var?” Abimin sorusuyla şok içinde ona baktım.
“Ne alakası var abi?” Sonuna kadar inkar modunu açmıştım.
“Bilmem, sürekli telefona bakıp sırıtıyorsun.” Geçiştirmeye çalışarak konuştum.
“Aman abi ya, telefona bakıp ağlayacak değilim. İmre’yle şakalaşıyoruz.” Abim gülerek konuştu.
“Öyle olsun o zaman” Odadan çıktığında derin bir nefes aldım. O sırada Tuna yazmıştı.
“Nereye?” Hayır insan iki iltifat eder.
“Bizimkilerle dışarı çıkacağız.” Üzerimde siyah mini şortlu bir etek, siyah çorap, siyah göbeğimi açıkta bırakan uzun kollu crop vardı. Ayaklarıma topuklu ayakkabılarımı giymiştim.
“Sizinkiler kim?” Noktalama işaretlerinin kullanıldığı sohbetler beni geriyordu.
“Arkadaşlarım Tuna, teşekkürler iltifatların için” İmada bulunmuştum.
“Bu şekilde mi gideceksin?” Hala soru soruyordu.
“Evet nesi var anlamadım?” Anında görüldü oldu.
“Sorun da bu ya hiçbir şeyi yok.” Gerilmeye başlamıştım.
“Gayet makulum bence” Hızla cevapladı.
“Yani seni hiç böyle görmedim. Tabi istiyorsan yine giy de biraz fazla kısa ve açık değil mi?” Sakinleşmeye çalışıyor gibiydi.
“Yazın, kışa göre farklı giyiniyorum.” Doğru söylüyordu beni hiç böyle görmemişti. Garipsemişti.
“Pekala, sizinkilerin cinsiyeti lavuk değildir umarım.” Kahkaha atmıştım. Ardından aradı.
“Efendim?” Güldüğümü belli etmemeye çalıştım.
“Lavuk mu?” Yeniden sormuştu.
“Hayır kızlarla olacağım.” Rahatladığını anladığım derin bir nefes bıraktı.
“Merak etme senin rahatsız olacağın hiçbir şey yapmam. En azından yardıma ihtiyaçları olursa polisi ararım.” İmada bulunarak laf sokmuştum. Benim de huyum buydu.
“İstanbul’a geldim.” Telefonun başında şok içinde kaldım.
“Ne, nasıl?” Şaşkınlığım ses tonumdan belliydi.
“4 günüm var. İstersen yarı…..” Anında sözünü kesmiştim.
“Niye bana haber vermedin? Neredesin yanına geleyim.” Anında planımı unutmuştum.
“Güzelim arkada……” Başımı hızla iki yana sallayarak konuştum.
“Seni çok özledim. Neredesin?” Tuna keyifle güldü.
“Konum at gelip alayım.” Heyecandan yerimde zıplamaya başladım.
“Tamam ama evde abim var. Biraz uzakta beklersin olur mu?” Onaylayan bir ses çıkarttığında telefonu kapamıştı. Çantamı alıp çoşkuyla merdivenleri indim.
“Hayırdır, az önce seni zorla gönderiyormuşum gibiydin?” Açıkçası buluşacağımız kızlarla fazla samimi değildim. Çünkü sürekli para muhabbeti yapıp ne kadar zengin olduklarını konuşmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Bana hiç zenginler gibi davranmadığımı, Saruhan genini hiç taşımadığımı söyleyip duruyorlardı. Zengin olmak insanlara göstere göstere yaşamak değildi.
“Şey, bilmem, bir anda enerjim yükseldi.” Abim sorgulayıcı bir bakış attı.
Bir süre sessizce bekledim. Tuna mesaj atar atmaz koltuktan hızla kalktım. Dengem bozulduğunda koltuğa tutundum.
“Selam söyle ona” Anlamsız bakışlarımı yolladım.
“Kime?” Abim bacak bacak üstüne atarak okuduğu kitaba ara verdi.
“Yanına gittiğin kişiye selam söyle diyorum. Bir dahakine saçma sapan kararlar almasın.” Şok içinde ona baktım.
“Kızım bekletme adamı dışarda hadi” Ne diyeceğimi bilemediğim için arkamı dönüp dışarıya çıktım.
“Tuna, abim bizi biliyor mu?” Tuna başını telefondan kaldırmıştı. Üzerine siyah plazzo pantalon, siyah tişört ve siyah ayakkabı giymişti. Saçları en son gördüğüm halinden bir tık daha kısaydı.
“Evet, sana git dediğim gün, benim kararımdan dönmem konusunda epey yardımcı oldu.” Şok içinde ona baktım.
“Niye ban söylemedin?” Tuna başını kaldırıp eve doğru baktı.
“Sormadın.” Hala sinir bozucuydu.
“Ne zaman geldin? Bana niye söylemedin?” Sorgulayıcı tavrım onu germiş gibiydi.
“Bir abim hasta, onu ziyarete gelmiştim. Tabi seni de görmeye” Gözlerini evden ayırmıyordu.
“Arabaya bin hadi” Bana göz ucuyla bile bakmadan arabaya bindi. Arkamı döndüğümde abimin bize baktığını gördüm. Gerilmesinin asıl sebebi demek buydu.
“Yinede bana söylemeliydin, abime nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum.” Tuna arabayı çalıştırmıştı.
“Çok güzel görünüyorsun.” Bu iltifatı beklememiştim.
“Teşekkür ederim.” Başını salladı.
Canım sıkıldığı için torpidoya bakmak istemiştim. Tam açacağım sırada eliyle buna engel oldu.
“Ne oldu?” Şaşkınlıkla baktım.
“Silah var, sen görünce kötü oluyorsun.” Haklıydı, tüm karanlık görünen her şey zihnime üşüşüyordu.
“Güzel bir yer buldum, ama sende bir bak, yorumları iyiydi.” Telefonunu bana uzattığında açtığı mekana baktım.
“Buranın yemekleri çok güzel ama pahalı, daha iyi bir yere” Telefonu elimden çekti.
“Sana pahalı ya da ucuz mu diye sormadım. Hoşuna gitti mi diye sordum.” Ona doğru döndüm.
“Ben kötü bir şey söylemedim. Zaten oraya bende gitmedim. İmre öyle söylemişti.” Başını salladı. Sanırım onu sinirlendirmiştim.
“Oraya gidiyoruz.” Yola bakıyordu.
Restaurantta geldiğimizde arabadan inmedim. Tuna arabadan inerek benim tarafıma geldi. Kapıyı açtı ve başını bana uzattı.
“Kucağıma mı alayım?” Gülümseyerek bana bakıyordu.
“Ben sana kötü hissettirmek için öyle söylemedim.” Şaşkınlıkla bana baktı.
“Anlamadım ne?” Gerçekten şaka mı yapıyordu. Sonra aklına gelmiş gibi bana baktı.
“Yavrum sen hala orada mısın?” Güldüğünde somurtarak baktım.
“Gel hadi” Elimi tutarak arabadan indirdi.
Restaurantta girdiğimizde içeri şık ve güzeldi. Şanslıydık ki fazla dolu görünmüyordu.
“Merhaba buyurun, rezervasyonunuz var mıydı?” Tuna bize samimiyetle gülen kıza başını salladı.
“Evet, Tuna Kızılhan adına” Kadın gülümseyerek önündeki deftere baktı.
“Şeyda, misafirlerimize masayı gösterir misin?” Bir başka kız önümüzden ilerleyip bize yolu gösterdiğinde terasta iki kişilik masaya oturmuştuk. Manzara neredeyse tüm İstanbul’u gösteriyordu. Rüzgarlıydı ama soğuk değildi. Çok güzel bir mekan seçmişti.
“Rezervasyon yaptırdığını söylemedin?” Tuna getirilen menüye bakıyordu.
“Fikrini merak ettiğim için görmeni sağladım.” Ayağımla ayağına bastım. Şaşkınlıkla başını kaldırıp bana baktı.
“Bunu genelde, neyse” Kendi kendine güldüğünde hiçbir şey anlamadım.
“Sende bir şey var. Gergin misin üzgün müsün yoksa mutlu musun çözemedim?” Tuna sözlerimle yeniden gerildi. Ama cevap vermemişti.
Sessizlik içinde geçen bir süre de o konuşmayınca bende konuşmamıştım. Tuna’nın bizim için seçtiği yemekler masaya gelince Tuna’ya baktım.
“Bir şey mi oldu?“ Bir şey düşündüğüne emindim. Onu rahatsız eden bir şey miydi yoksa benden çekineceği bir şey mi oldu anlayamıyordum.
“Hayır, güzelim hadi yiyelim” Başımı sallayıp çatalımı aldım. Ama Tuna hala gergindi.
“Sare benim sana” Sözünü kesen arkamızdaki büyük çoşkulu kalabalıktı.
“Benimle evlenir misin İpek?” Arkadaşlarıyla birlikte çoşkuyla kızın cevabını bekleyen erkek, yere diz çökmüş yüzük kutusunu kıza uzatıyordu.
“Şimdi bunun sırası mıydı?” Tuna kendi kendine konuşuyordu.
“Nasıl evlenelim hayatım, ben daha çok gencim” Kızın cevabı adamın ve çoşkulu arkadaş grubunun yüzünü düşürmüştü.
“Benim okulum var bilemedim ki şimdi, bunu biraz ertelesek olur mu?” Adam yüzüğü sakince yere indirdi. Restaurantta ki herkes onlara bakıyordu.
“Üzülme bebeğim ne olur” Adama yaklaşıp sarıldı. Kendi içinde haklılık payı olabilirdi. Ama yinede kırıcıydı.
“Niye kabul etmedi şimdi bu kız?” Tuna yine gerginlikle kendi kendine konuştu.
“Bence şuan zamanı değildir.” Tuna yutkunarak bana baktı.
“Ne zaman olur ki bunlar?” Gülerek ona baktım.
“Bilmem iki insan birbirlerini, hayatlarını birleştirecek kadar seviyorsa olabilir bence” Tabağımdaki eti ağzıma atmıştım.
“Yemeği yiyelim de kalkalım, ben burayı sevmedim.” Aslında yemeklerin tadı gerçekten güzeldi. Ama başımı sallamakla yetindim.
Sahildeydik. Tuna ve ben, düşüncesi bile imkansızmış gibi geliyordu. Elimi tutuyordu. Arada elimi bir sıkıyor bir de gevşek bırakıyordu. Onu neyin gerdiğini kesinlikle anlamamıştım.
“Ayrılmak mı istiyorsun?” Başını denizden çekip bana çevirdi. Şok içinde bana bakmıştı.
“Ne, ne alakası var?” Buna gerçekten şaşırmıştı.
“Gerginsin, konuşmuyorsun, bir şey olmuş gibi, anlam veremiyorum.” Yutkunarak bana baktı. Ardından ensemden tutarak başımı ons doğru hareketlendirdi. Ve alnımdan öpmüştü.
“Seni yaşamak istiyorum. Sare benim söy” Yeniden sözü kesildiğinde karşımızdaki kız çoşkuyla bağırıyordu.
“Evet evet evet” Kız yerde diz çökene adama sarıldı. Ardından yüzüğü parmağına geçirmişti.
“Bunları bugün bana sayıyla mı veriyorlar?” Tuna benden uzaklaşarak gerginlikle sağ elini saçlarının arasından geçirdi.
“Tatlı falan mı yesek?” Başımı salladım.
Onu sevdiğim tatlıları olsn şirin bir cafeye getirdiğimde, etrafa garip garip bakıyordu.
“Benim tim, buraya girdiğimi görse, 7/24 zorbalanırım.” Kahkaha atmıştım. İçeri ful pembe ve ayıcıklarla döşenmişti. Duvarlara oyuncaklar asılmıştı.
“Özellikle Ahmet” Gülmüştü. Bugün ilk defa güldü. Yani iki üç kere daha oldu ama onlarda gergindi.
“Sevdiğim bir tatlı var. İstersen sana da” Sözümğ keserek burnumu sıktı.
“Sen neyi seviyorsan bana da ondan söyle” Başımı sallayarak siparişleri vermiştim. Çok geçmeden tatlılar ve içeceklerimizde geldiğinde heyecanla çatalımı daldırdım.
“Sare şimdi ben, buraya geldim ama, benim gelme ned” Başımız istemsizce yan taraftan gelen çifte döndü. Çünkü kavga ediyorlardı.
“Gerçekten ne zaman evlenme teklifi edeceksin?” Kız sinirle konuşmuştu.
“Ya güzelim, sevgiliyken de iyiyiz, üstelik aynı evde yaşıyoruz. Niye evlenelim?” Adama şaşkınlıkla baktım.
“Sen kafayı mı yedin? Aynı evde yaşadığımızı ailem bilmiyor. Evlenmeyecek misiniz diye sorup duruyorlar.” Kız bence gayet haklıydı.
“Ya güzelim, niye dert ediyorsun bu kadar, ilerde evleniriz.” Adamın umursamazlığına bir tane yapıştırasım gelmişti.
“İyi git ne halt yiyorsan ye, çünkü ben bundan sıkıldım. Benimle aynı evde yaşıyorsun diye evliliğe hoş bakmıyorsun anlaşılan, git kiminle yaşarsan yaşa, bir daha evime gelme.” Kadın adamı masada bırakıp gitmişti. Adam da arkasında yalvarıyordu.
“Çok kötü bir şey bence” Tatlımdan yemiştim.
“Ne kötü bir şey?” Tuna sorgular gibi baktı.
“Yani, bence evlenmeden aynı evde yaşamak çok saçma, çünkü zaten bir süre sonra evliliğin getireceği hevesler bitecek. Sonra zaten aynı evde yaşıyoruz muhabbeti olacak. Aynı az önce ki gibi” Tuna başını salladı.
“Bende doğru bulmuyorum.” Niye gerildiğini anlamadım ama sesindeki gerginlik beni de germişti.
“Bence Türkiye şartlarında kadınlar bunu kabul etmemeli. Yani erkeğe bir şey olmuyor. Ama kadına bir sürü damgalar yapıştırılıyor. Ben bunu çok saçma buluyorum. Zaten iki insan birbirlerini daha çok tanımak için evleniyor. Yeni şeyleri birlikte keşfetmek için, bunu evlenmeden önce yapmak bence evliliğe olan hevesi öldürür. Adam da bunu diyor zaten, hiç unutmam, hukuk okuyan bir arkadaşımın dersine misafir öğrenci olarak katılmıştım. Ders aile hukukuydu. Hoca şöyle demişti. Resmi nikah erkeği değil kadını korur. Elbette erkek için de önemli, yani evlilik birliği içinde uğradıkları haksızlıkları davalarla çözebilirler. Aksi halde iki tarafta resmi nikah olmadan haklarını savunamazlar.” Tuna beni dikkatle dinliyordu. Hiç hoşlanmadığım bir şey varsa da her şeyi evlenmeden önce yaşayan insanlardı.
“Doğru söylüyorsun.” Tuna’nın sesinde bıkkınlık vardı.
“Bir şey söyleyecektin az önce?” Tuna gülümsedi.
“Sanırım bugün zamanı değil, bir gün söyleyeceğim.” Başımı salladım. O beni anlatmadığım şeyler konusunda zorlamıyordu. Bende zorlamayacaktım.
Gecenin geri kalanında aşırı mutlu olmuştum. Tuna’nın gerginliği gitmişti. Birlikte gülüp şakalaşıyorduk. Yeniden sahile döndüğümüzde elini sıkı sıkı tutarak ilerliyordum. Şuanda oldukça mutluydum
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
152.78k Okunma |
14.51k Oy |
0 Takip |
166 Bölümlü Kitap |