BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY 230 YORUMDUR.
BEBEKLER BAKTIM BÖLÜM KISA BİRAZ DAHA YAZAYIM DEDİM.
NASILSINIZ 🩵
LÜTFEN ÇARŞAMBA BÖLÜM SAATİMİZE KADAR SINIRIMIZI DOLDURALIM.
OYLARDA VE YORUMLARDA BULUŞALIM KELEBEKLER🤍
“Hayır, istemiyorum. Ben gayet iyiyim.” İmre ve Aren yaklaşık iki saattir Sare’yi İstanbul’a götürmek için ikna etmeye çalışıyorlardı.
“Meleğim, sadece Önder abiyle seans yaparsın daha sonra yine gelirsin.” Sare omuz silkti.
“İstemiyorum.” Zil çaldığında İmre aceleyle kapıya koşmuştu. Dün geceden sonra Yavuz Albay, Tuna Yüzbaşı’yı çağırınca aceleyle yanına gitmişti. Sabah olduğunda İmre’nin ısrarlı aramalarını açarak aceleyle köye yeniden gelmişti.
“Kusura bakma Tuna, sende doğru dürüst dinlenemedin. Sare, İstanbul’a gitmemek için direniyor. İkna edemedik, belki sen edersin diye seni çağırdım.” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak içeriye girdi.
“Ne kusuru, zaten gelecektim.” Mutfakta abisiyle anlaşamayan Sare görüş açısına girdi.
“İstemiyorum, niye zorluyorsun? Ben gayet iyiyim.” Aren derin bir nefes alıp sabretmeye devam etti.
“Sare” Tuna Yüzbaşı’nın sesini duymasıyla elindeki bardağı bırakıp ona döndü. Tezgahta kendisine çay koyuyordu.
“Tuna” Gülümseyerek ona baktı.
TUNA KIZILHAN
Gülümseyen yüzünü gördüğümde neredeyse bende gitmesine engel olacaktım. Ama tedavisinin aksamaması bu yüzü sonsuza denk göreceğimi sağlayacaksa buna dayanabilirdim.
“Sarem” Sözümü kesti.
“Sende mi gitmemi istiyorsun? Yeniden mi bana gitmemi söylüyorsun?” Hayal kırıklığı ile bana bakmasına dayanamadım. Kolundan yavaşça tutup kendime doğru çektim.
“Bunu bir kez istedim. Gitmene izin vermedim. Şuan da sağlığın söz konusu olmasaydı yine izin vermezdim.” Gözleri doluyordu. En nefret ettiğim görüntü buydu.
“Beni yeniden oraya yatıracaklar.” Gözlerimi duyduğum sözlerle sıkıca yumdum. Bunun ağırlığı altında mahfoluyordum.
“Hayır, sadece tedavi göreceksin.” Kolunu hızla çekti.
“Sende bana inanmıyorsun, iyi olduğumu kabullenmiyorsunuz. Artık hiçbirinizi görmek istemiyorum beni rahat bırakın artık!” Hızla kendisini geriye doğru çekince dirseği tezgaha vurdu. Canımdan can gitti sandım. Kolundaki alçı hala çıkmamıştı.
“Güzelim” Ona yaklaştım.
“Senin hiçbir şeyin değilim artık.” Dişlerini sıkıyordu.
“Yapma bunu” Sesim yalvarır gibi çıktı.
“Yalvarırım yapma bunu” Bana şaşkınlıkla baktı.
“Asıl sen yapma, ben iyiyim diyorum. Hepiniz benim delirdiğimi düşünüyorsunuz!” Öyle yüksek sesle bağırmıştı ki bir an yutkunamamıştım.
“İçiniz beni oraya tekrar yatırınca rahat mı edecek!” Ağlaması beni mahfediyordu.
“Senin beni sevdiğini sanıyordum. Ama sende benden kurtulmaya çalışıyormuşsun, eğer böyleyse sadece beni bırak git!” Sağlıklı düşünemediğinr artık daha da emin olmuştum. Mezarını kazırken yaşadığım acıyı nasıl hafife alırdı.
“Sare” Sesimin bu kadar güçsüz çıkmasını beklemiyordum.
“Seni de istemiyorum. Bana deli muamelesi yapmayın artık, kimseyi istemiyorum!” Ona yaklaştığımda benden hızla uzaklaştı. Sabırla beklemeye devam ettim.
“Sare, yapma bunu” Konuşmasına bu sefer ben izin vermedim.
“Yalvarırım bunu yapma, nasıl senden kurtulmak istediğimi düşünebilirsin. Seni o halde görünce” Boğazım düğüm düğüm oldu. Bir dizimi yere koydum. Ardından diğer dizimi de yere koymuştum. Başımı eğdim. Sanırım artık gücümün son kırıntısındaydım.
“Ben nişanlımın mezarını ellerimi kazdım.” Yüzüne bakmıyordum.
“Bunun nasıl bir acı olduğunu tarif edemem. O topraktan çıkacak tek bir nefese bile muhtaçtım. Tek bir nefes, sen bunun nasıl bir his olduğunu bilmeden nasıl senden kurtulmak istediğimi düşünebilirsin?” Ben ki Kıdemli Yüzbaşı Tuna Kızılhan, onca görevden sağ dönmeyi başardım. Onca askeri tek bir emrimle hizaya getirdim. Onca başarıya ulaştım. Ama ben bir kadına böyle yenileceğimi ve onun önünde diz çökerek hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı hiç düşünmemiştim. Tek bir mutluluk diledim. O mutluluğu kendime hor gördüm. Yıllarca evliliğin bir asker için delilik olduğunu düşündüm. Ama benim kalbim bir kadına yenildi. Kalbimin hükmettiği bedenim ise o kadının önünde diz çökmüş, tüm çaresizliğini sergiliyordu.
“Ben bir kadını sevmenin bu kadar çaresiz hissettireceğini düşünmemiştim. Ben sana çare olmaya çalışırken kendini cezalandırmana katlanamıyorum artık.” Bu da neydi? Tükenmiş miydim? Ya da yorgun muydum?
“Kendini cezalandırıyorsun, çünkü kendinden nefret ediyorsun. Seni kimsenin seveceğine inanmıyorsun. Ama öyle çok seviyorum ki, sana git derken bile seni güvenliğini düşünüyordum. Çünkü seni öyle sakınıyorum ki canın yandığında o acıyı en çok ben hissediyorum. Kendimi öyle çaresiz hissediyorum ki acı çektiğin halde sana çare olamıyorum. Sen bunların nasıl hissettirdiğini bilmiyorsun. bana senden kurtulmak istediğimi, beni istemediğini nasıl söyleyebilirsin?” Elini tuttum. Titreyen eli öyle sıcacıktı ki öpmek istedim. Hıçkırıklarını duyabiliyordum. Ama yüzünr bakmayı reddediyordum. Şuan ki çaresizliğimi onun gözlerinde görmek istemiyordum.
“Yoruldum Sare, benim için kolay mı sanıyorsun? Yarın bir gün göreve gideceğim ve sen burada olacaksın. Her gün acaba nişanlıma bir şey olacak mı korkusuna beni mahkum mu etmek istiyorsun?” Başım yere eğikti. Bu baş kimseye eğilmemişti. Yüreğimdeki Vatan aşkı öyle yoğundu ki başka bir aşka yer veremem sanıyordum.
“Tuna, sana bunları yaşattığım için özür dilerim.” Sesine içim gitti.
“Sadece ben değil, abini, İmre’yi hatta öğrencilerini, senden mahrum etme güzelim.” Bir anda yanıma diz çöktü. Kollarımı açıp yüzünü boynuma gömdü. Öyle sıkı sardım ki tüm yorgunluğum eriyip gitmiş gibiydi.
“Ben sizi bir daha göremem diye korkuyorum.” Saçlarının kokusuna ölüyordum.
“Bende seni bir daha eskisi gibi bulamamaktan korkuyorum. Lütfen sadece seanlarını yüzyüze yapmaya devam et. En azından bir süre” Başını sallayarak onayladı.
“Uzun sürerse görmeye geleceğim.” Alnından ve saçlarından öptüm. Onu öyle çok seviyordum ki bu sevgiye ben bile şaşırıyordum
1 HAFTA SONRA
SARE LİA SARUHAN
“Yanıma gelmekte neden bu kadar isteksizdin Sare?” Verilen ilaçları içmeyi reddediyordum. Sanki onlarsız kendimi daha iyi hissediyordum.
“Öyle olmasını istedim.” Önder abi tuhaf bir gülümsemeyle baktı.
“Bana anlatacağın bir şey var mı?” Nedense artık içimden bir şeyler söylemek gelmiyordu.
“Hayır, gayet iyiyim, sadece abim biraz telaşlı” Gülümseyerek bana baktı.
“Onlar seni rahatsız ediyor mu?” İlaçları kullandığımda evet.
“Onlardan kurtuldum.” Sirel buna şaşırmıştı.
“Bizi mi koruyorsun Sare, yoksa başka bir amacın mı var?” Sirel’in sesi kulaklarımda uğuldayınca ellerimi yumruk yaptım.
“İlaçlarını alıyor musun?” Bu sefer ki ses tonu sitemkardı.
“Evet” Öne doğru eğildi.
“Yalan söylüyorsun Sare, ilaçlarını almıyor musun?” Sinirle ona baktım.
“İlaçlar sanki beynimi bulandırıyor, onları almadan daha iyiyim.” Yüz ifadesi sertleşme başladı.
“İlaçları almazsan hastalığının ne denli tehlikeler saçacağını biliyorsun. Durumunu hiç iyi görmedim. O ilaçlarını değiştirip farklı ilaçlar yazacağım. Bu ilaçlar onların bir üstü, yani bunlar daha ağır ama daha çabuk iyileşmeni sağlar.” Kaşlarımı çattım.
“İstemiyorum.” Tuhaf bir ifade yüzünden geçti.
“Kullanacaksın.” Bana emir verilmesinden hoşlanmıyordum.
“İhtiyacın olan ilaçlar, eğer böyle devam edersen durumu farklı değerlendirmek zorunda kalırım. Zaten senin gibi bir hastalığa sahip olanların evlenmesi pekte öngörülür bir şey değil. Kliniğe mi alınmak istiyorsun?” Benimle bu şekilde konuşması sinirlerimi bozmuştu. Beni tehdit mi ediyordu?
“İyi günler Önder bey” Reçeteyi alıp cevap vermeden odadan çıktım.
“Ne oldu?” Abim yüz ifademi farkeder farketmez sormuştu.
“İlaçlarını daha ağır ilaçlarla değiştirdi. Neden anlamıyorsunuz şımarıklık yapmıyorum. Bu ilaçlar benim dengemi bozuyor. Onlarsız daha iyiyim.” Abimi beklemeden hastaneden dışarıya çıktım.
“Sare” Bakmadım.
“Reçeteye ben bir bakayım.” Reçeteyi elimden alıp beni arabaya yönlendirdi.
“Ben işe gideceğim. Seni eve bırakıyorum. Kapıyı kimseye açma.” Başımı sallamakla yetindim.
YAZARIN KALEMİNDEN
“İçeriye gel Aren” Aren kapısını tıkladığı Başkanının odasına girdi.
“Geçenlerde sana söylediğim listeyi hazırlamaya vaktin oldu mu?” Aren başını sallayarak konuştu.
“Öncelikle bu fırsatı bana verdiğiniz için teşekkür ederim. Evet, bir liste yaptım.” Hazırladığı kağıdı Başkana uzattı.
“Seni sahaya almak bizim için hem önemli bir karardı. Ve açıkçası bunu hak ettin.” Aren gururla başını sallayıp gülümsedi.
“Beni sahaya alıp bir ekip kurmama izin verdiğiniz için tekrar teşekkür ederim Başkanım, bana güvenmenize gerçekten sevindim.” Başkan camın önündeki masayı göstererek kendisi de ayağa kalktı.
“Görevlerde sıkı çalışacaklarını ve bana yardımcı olacaklarını düşündüğüm 8 ismi kağıda yazdım.” Başkan masanın üzerindeki gözlüklerini aldı ve taktı. Ardından kağıdı inceledi.
“Teğmen Yila Kızılkaya mı?” Başkan şaşkın bir ifade ile baktı.
“Kendisiyle 5 yıldır uyum içinde bir görev gerçekleştirdik. Bu ekipte iyi iş çıkaracağını düşünüyorum.” Başkan düşünür gibi bir ifade takındı.
“Biliyorsun ki Teğmen Yila, Yavuz Albay’ın emrinde, öncelikle bu konuyu Yavuz Albay ile konuşmam gerekecek. Tabi Yila Teğmen’in de buna onayının olması gerekir.” Aren başını sallayarak konuştu.
“Elbette, dilerseniz Şırnak’a gidip bizzat durumla alakadar olabilirim.” Başkan ayağa kalkarak konuşmaya başladı.
“Bir deneyeceğim, ama sen yinede yedekte birini tut. Yavuz Albay’dan olumlu bir cevap alırsam Şırnak’a gidersin. Neticede Teğmen Yila ile iyi bir takımdınız.” Aren gülümseyerek yeniden konuştu.
“Haberlerinizi bekliyor olacağım Başkanım” Başını hafifçe sallayarak saygıyla gülümsedi. Ardından arkasına dönerek ilerledi.
“Kardeşin ne durumda Aren?” Arkasına dönerek söz aldı.
“İyi Allaha şükür Başkanım, sadece aklıma takılan bir kaç şey var. Hallettiğim zaman rahatlayacağım.” Başkan ciddi bir ifade takındı.
“Yapabileceğimiz bir şey varsa mutlaka söyle.” Aren başıyla onaylayarak odadan çıkmıştı.
ÖMER KARLIDAĞ
“Ne var?” Mutfakta keyifle yemek yapıyordum. Telefondaki numarayı görmemle tüm modum düşmüştü.
“Telefonumu ilk defa böyle açıyorsun?” Sorgular ses tonundan nefret etmeye başladım.
“Ne istiyorsun Gizem?” Ses tonum bıkkınlıkla çıkmıştı.
“Sadece nasıl olduğunu sormak istedim.” Pişkin pişkin konuşması beynimin alev almasına sebep oldu.
“Ne o öldürmeye çalıştığın duygularımın ölüp ölmediğini mi merak ediyorsun?” Hafifçe güldü. Sırf ondan sonra hayatımın iyi devam edip etmediğini merak ettiği için arıyordu.
“Elbette hayır, ikimizde biliyoruz ki benim gibi kimseyi sevemezsin.” Gülerek konuşmaya başladım.
“Evet, kimseyi senin gibi laylaylom sevemem artık, şimdiden sonra anca evleneceğim kadını severim. Eee ne de olsa yaş 28 e girdi girecek.” Bir süre sessiz kaldı. Gülen ses tonunu şimdi duyamıyordum.
“Her neyse kapatıyorum.” Aceleyle konuştum.
“Hadi bana yaptın, bari kocana sadık kal.” Telefonu yüzüne kapatıp engelledim. Şimdiye kadar neden bunu yapmadığımı düşündüm.
YAZARIN KALEMİNDEN
2 HAFTA SONRA
“Buyrun Başkanım?” Aren telefonu çalar çalmaz sporu bırakıp hemen telefonunu açtı.
“Yavuz Albay ile bir durum değerlendirmesi yaptık. Kendisi bu konuya olumlu bakıyor. Tabi Teğmen Yila’nın da onayının alınmasını istedik. Bu yüzden yarın Şırnak’a gidip Yila Teğmen ile bir görüşme yapmanı istiyorum.” Aren aceleyle konuşmaya başladı.
“Tamamdır Başkanım” Aren hızla soyunma odasına yöneldi.
Arabayı evin önüne çekip hızla eve girdi. Sare elinde su bardağı ile kapıya yönelmişti.
“Neler oluyor abi, ne bu acele?” Aren, Sare’ye bakamadan hızla odasına ilerledi.
“Abi ne yapıyorsun?” Sare peşinden gitmişti.
“İlaçlarını aldın mı?” Sare bir süre duraksayarak yeniden konuştu.
“Evv…evet” Aren başını Sare’ye çevirdi.
“Seansların nasıl gidiyor?” Sare biraz bekledikten sonra konuştu.
“Güz….el gidiy….or abi, senin bu acelen nedir?” Aren, telefonunu çıkartarak bir numarayı tuşladı.
“Erdem, bana Şırnak için bir bilet al. Bu gece olursa daha iyi olur.” Karşı taraftan gelen sesle birlikte telefonu kapatıp yatağa attı.
“Sonunda dönmem konusunda hem fikiriz, ayrıca öğrencilerimi özledim.” Aren, bakışlarını Sare’ye çevirdi.
“Bilet senin için değil, üstelik henüz dönmen gerektiğini düşünmüyorum. Önder beyle bu konu hakkında konuşup yeniden rapor yazdıracağım.” Sare şaşkınlıkla abisine baktı.
“Ne demek bu, amacın ne, beni oraya kapatmak mı?” Abisine sesini ikinci kez yükseltişiydi.
“Sare, Önder bey ile seanslarına devam etmeni sağlamak zorundayım. Sen oraya bir daha girme diye, inat etmeyi bırakıp ilaçlarını kullan!” Aren sırt çantasını çıkarıp içine bir kaç kıyafet koydu.
“Beni burada tek mi bırakacaksın?” Aren, sırt çantasını kapatıp Sare’ye baktı.
“Emir yanından ayrılmayacak.” Sare şaşkınlıkla baktı.
“Tuna’ya ne demeyi düşünüyorsun?” Aren bıkkınlıkla baktı.
“Beni emanet ettiğin kişiye ne tepki vereceğini merak ediyorum.” Sare kollarını göğsünde kavuşturarak konuştu.
“Sadece 2 günlüğüne gidip geleceğim.” Kaşlarını çatarak konuşmuştu.
“İyi ama mutlaka Tuna’ya bundan bahset, nişanlısını kime emanet ettiğini bilsin.” Aren dişlerini sıkarak konuştu.
“Sabrımı sınama Sare, keyfimden gitmiyorum. İş için gitmek zorundayım. Aldığım emri uygulamam gerek. Daha açık konuşamadığım için kusura bakma kardeşim, şimdi git ve o ilaçlarını iç!” Sare sinirle arkasına dönerek sertçe kapıyı çekti.
TUNA KIZILHAN
“Asker!” Karşımda toy olan askerleri gördüğümde toy olduğum zamanlarım aklıma gelmişti.
“Kaç oldu?” Şınav çektirdiğim askere doğru çöktüm.
“Sıfır Komutanım” Panik yapan askere gülümek istemiştim.
“Ayağa kalk asker!” Er’ler emrimle hızla ayağa kalkarken yeniden konuştum.
“30 Tur atacaksınız, durmak, dinlenmek yok. Turu tamamlayan dinlenir. Yorulup bırakan yeniden başlar.” Hepsi karşımda beni dikkatle dinlerken ben elimle işaret verdim.
“Tuna Yüzbaşım” Yila’nın sesini duyduğumda arkamı döndüm.
“Gel Yila” Önce selam verip ardından konuşmaya başladı.
“Komutanım, sizinle konuşmak istediğim bir konu var. İzniniz olursa söylemek isterim.” Başımı sallayıp konuşmaya başladım.
“Seni dinliyorum Yila” Heyecanlı ve panik doluydu.
“Ben şey, ben görevime döndüm. Yani” Ne demek istediğini anlamadığım için sorgulayan bir ifadeyle onu izledim.
“Sakin ol Yila, bu şekilde seni anlayamıyorum.” Başını sallayarak yeniden konuşmaya başladı.
“Komutanım ben, sizden beni timinize almanızı isteyecektim. Tabi sizde uygun görürseniz. Ben Karasu timinde görev yapmaya hazırım.” Aslında gerçekten iyi yetişmiş bir Teğmen’di, ama timimde bir açık yoktu. Kadro tamamen doluydu.
“Yila, sen gerçekten kendisini iyi yetiştirmiş bir Teğmensin, ama malesef benim timimde eksik yok. Ama ihtiyaç olduğunda senin için Yavuz Albay’la konuşacağım.” Yila’nın yüzü düşmüştü. Ama belli etmemeye çalışıyordu.
“Eğitimlere devam et. Elbette bizden daha iyi bir time gideceğine eminim.” Yila gülümsemeye çalıştı.
“Elbette, sağ olun Komutanım, izninizle ben gideyim.” Başımı sallayarak onayladım.
“Ooo kimleri görüyorum.” Yila ve ben başımızı Yila’nın hemen arkasındaki Aren’e çevirdik.
“Yila hanım nasılsınız?” Aren’i görmemle parmağımdaki yüzük kendisini hissettirmişti. Saremi merak ediyordum.
“Sare geldi mi?” Aren, gözlerini kısarak baktı.
“Önce hoşgeldin deseydin?” Bununla ilgilenmiyordum.
“Geldi mi gelmedi mi?” Aceleyle sordum.
“Gelmedi, biraz daha kalması gerekiyor.” Başımı salladım. Modum düşmüştü.
“Yila neyin var?” Yila’ya doğru sorgulayacı bir bakış attı.
“İyiyim, sen nasılsın Aren?” Onu adına üzgündüm. Ama yapabilecek bir şeyim yoktu.
“Yila seninle konuşmamız gerek……” Aren’in arkasından tanıdık gelen o ses tonuna içim gitmişti. Sarem buradaydı.
“Geldim.” Cılız ve çoşkulu bir ses tonuyla Aren’in arkasından çıkarak başını benim tarafıma uzattı. O gülümsemesi dünyalara bedeldi.
“Sare, ne işin var senin burada?” Aren’in şaşırmasına bakılırsa benim sevgilim inat etmişti.
“Ben sana İstanbul’da kalmanı söylemedim mi?” Sare saçlarını arkaya attı. Tamı tamına 3 hafta 16 saat 2 dk 20 saniye güzel yüzünden mahrumdum.
“Evet, ama sende benim artık çocuk olmadığımı unuttun abi” Abisini es geçerek bana doğru geldi.
“Seninle bunu konuşacağız Sare” Sare’ye yaklaşıp kolundan tutarak kendime çektim.
“Daha iyi görünüyorsun.” Abisinin şuan burada olması umrumda değildi.
“Emir’e bence evde beklememesini söyle, çünkü onu atlattığımı hala anlamamış olabilir.” Söz edilen ismi duymamla kaşlarım çatılmıştı.
“Emir kim?” Sesim sert çıkmıştı.
“Kardeşim sayılır. Her neyse ben buraya senin için gelmedim.” Yila’ya bakmıştı. Konuşacağı sırada Yavuz Albay’ın yanındaki askerlerden biri gelmişti.
“Tuna Yüzbaşım, Yavuz Albay sizi çağırıyor. Aren Başkan ile birlikte” Sare’nin kolunu bırakıp başımı salladım. Onu orada bırakmak içime sinmesede emri uygulamak zorundaydım. Sare’nin surat astığını göz ucuyla görmüştüm. Ama durmadım ve ilermeye devam ettim. Aren’le birlikte Yavuz Albay’ın odasına girdiğimizde ikimizde selam verdik.
“Komutanım” Yavuz Albay nedense hem gergin hem de sinirli görünüyordu.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Hoşgeldiniz evlatlar, fazla uzatmadan konuya gireceğim. Az önce bir haber geldi. Ahad ve beraberindekilerin bu gece Irak üzerinden Suriye’ye geçeceği bilgisini aldık. Sınırlarımızdan dün gece itibari ile Irak’a geçmiş, sanırım birileri de onun peşinde, Suriye’ye geçmeden önce onu kıskıvrak yakalamamız gerek. Suriye’de onun destekçisi terör örgütleriyle buluşmasını engellememiz gerekiyor. Yoksa daha güçlü bir şekilde saldıracaktır. Büyük bir şey planladığından şüphe ediyoruz.” Yavuz Albay’ın ses tonu ciddi ve gergindi.
“Suriye’de bir şeyler planlıyorlar, Ahad son zamanlarda oraya sık giderdi. Bana anlatmazdı, sanırım son zamanlar benden şüphelendiği için anlatmadı.” Aren konuşmuştu.
“Suriye’ye giriş yapmasını engellemek zorundayız.” Yavuz Albay yeniden konuştu.
“Pekala emriniz nedir Komutanım.” Tuna Yüzbaşı gerginliğini bir kenara bırakarak söz almıştı.
“Ahad’ı bir an evvel yakalamak için bir risk alacağız. Vahit Başkan’la görüşme sağladım. Aren’de bu operasyonda senin timinle hareket edecek Tuna, emir komuta tamamen sende, ayrıca alacağımız risk ise, Yila’nın yeniden Ahad’ın dikkatini dağıtmasını sağlaması.” Aren’in bir anda kaşları çatılmıştı. Tuna Yüzbaşı ise sadece başını sallamakla yetindi.
“Yila, şuanda Ahad’ın kırılma noktası, karısına oldukça düşkün, ayrıca Ahad’ın dikkatini Yila üzerinden dağıtmayı başarabilirsek hem Ahad’ı yakalamış olacağız hem de planladığı her neyse onu bozacağız.” Aren, Yavuz Albay’ın sözü biter bitmez söze girdi.
“Hayır, bu Yila’yı göz göre göre ateşe atmak demektir. O cehennem kuyusundan kızı sağ salim çıkardım. Şimdi yeniden o kuyuya girmesini istiyorsunuz. Ahad, eğer Yila’nın asker olduğundan ufacık şüphelenirse, Sare gibi de yapmaz direkt infazını gerçekleştirir.” Yavuz Albay, Aren’in tepkisini ciddiyetle dinledi.
“Yila bir Teğmen, iyi eğitilmiş bir asker, yapmasını gerekeni yapacaktır.” Yavuz Albay’ın sözlerine Aren istemsiz sinirlenmişti.
“Üzgünüm, o bir asker olabilir, ama karşımızdaki adamın ne denli bir psikopat olduğunu çok iyi biliyorum. Kendisine en ufak ihanet ettiğini düşünenlere ne yaptığını da, Ahad’ı Yila’yı tehlikeye atmadan da her şekilde yakalayabiliriz.” Yavuz Albay konuşacağı sırada Tuna Yüzbaşı söz aldı.
“Yila asker olurken nasıl bir tehlikenin içinde bulunacağını biliyordu Aren, ayrıca hepimiz bu mesleğin zorluklarını biliyoruz. O Türkiye Cumhuriyetinin yetiştirdiği iyi eğitimli bir Teğmen, bir teröristten korkacak değiliz. Yıllarca nice terörist elebaşlarını bu topraklara gömdük. Ahad’ın da onlardan bir farkı yok. Yila’ya sorsak Yila’da hiç düşünmeden kabul eder.” Aren, Tuna Yüzbaşı’nın sözlerine karşılık ona öfkeyle baktı.
“Onu tehlikeye atıyoruz.” Dişlerini sıkmıştı.
“Biz varız, arkasında olacağız. Böyle anlaşmazlık yaşayarak vakit kaybediyoruz.” Tuna Yüzbaşı sert duruşuyla karşılık veriyordu.
“Yanlış yapıyoruz.” Tuna Yüzbaşı, Aren’e bakmadan Yavuz Albay’a döndü.
“Operasyonu temkinli bir şekilde yöneteceğim. Yila’nın da timimle birlikte iyi iş çıkaracağına eminim, bu sefer elimizden kaçmasına izin vermeyeceğiz.” Yavuz Albay başını sallayarak konuştu.
“Tüm sorumluluk sende Tuna, operasyonu sen yöneteceksin. Senin sözünden kimse çıkmayacak. Aksi bir durum olursa iletişimde kalacağız. Vakit kaybetmeden yola çıkın.” Tuna Yüzbaşı başıyla onaylayarak selam verdi.
“Bu tepkini bizzat Başkanınla görüşeceğim Aren, Tuna’nın emri dışında bir şey yapma.” Sert bir ses tonuyla uyarmıştı. Aren sessiz kalmayı tercih etmişti. İkiside odadan çıktığında Aren sinirle konuştu.
“Eğer o kızın saçının teline zarar gelirse bunu senden bilirim. Size anlatmak istediğim şeyi anlamadınız. Dua et bu operasyonda kız sağ salim Yuva’ya dönsün, yoksa hesabını önce senden sorarım.” Tuna Yüzbaşı’nın cevap vermesini beklemeden elinin tersiyle göğsüne vurup arkasına döndü.
“Ömer!” Bahçeye çıktıklarında Tuna Yüzbaşı oldukça gergindi.
“Topla timi, Teğmen Yila’ya da haber ver. Operasyona gideceğiz. Detayları yolda anlatacağım.” Ömer Üsteğmen başıyla onaylayarak aceleyle içeriye koşturdu.
“Gelir gelmez gidiyorsun?” Sinirli yüz ifadesini toplayarak Sare’ye baktı.
“Yine inat ettin değil mi?” Gülümsüyordu. Sare tatlı bir şekilde başını salladı.
“Benim ne zaman geleceğim belli olmaz. Aklımın burada kalmasını istemiyorum. İstanbul’a geri dön olur mu?” Sare omuz silkerek surat astı.
“Ben iyiyim, abim sadece abartıyor. Hem öğrencilerimi özledim. Çoktan göreve başladım bile” Tuna Yüzbaşı ne söylese fayda etmeyeceğini biliyordu.
“Gideceğim görev biraz sıkıntılı, o yüzden köyde kalmanı istemiyorum.” Sare kaşlarını çatarak baktı.
“Hemen 5 yıldızlı otelde yer ayırtacağım.” Gülerek bakmıştı.
“Beni burada bekle geliyorum.” Tuna Yüzbaşı hızla arkasına dönerek karargaha girdi. Yavuz Albay’ın odasına girmek için kapıyı tıkladı.
“Baba” Yavuz Albay şaşkınlıkla baktı.
“Baba dediğine göre bir şey isteyeceksin?” Yavuz Albay gülümseyerek baktı.
“Sare, inat edip Aren’in peşinr takılıp gelmiş, olur da Ahad konusunda bir aksilik olursa köyde savunmasız durmasını istemiyorum. İznin olursa biz dönene kadar Sare ve İmre sizde kalsın. Eğer dersen ki olmaz, ben başka bir şey ayarlayacağım.” Yavuz Albay sandalyeden kalkarak Tuna Yüzbaşı’ya yaklaştı.
“Gelinimi nasıl evimde istemem, sorman hata bugün ikisinide aldırırım.” Tuna Yüzbaşı gülümseyerek babasına baktı.
“Sağ ol baba” Yavuz Albay, Tuna Yüzbaşı’nın omzunu sıktı.
“Siz sağ salim gelin de her şey hallolur. Hadi ayağınıza taş değmesin.” Tuna Yüzbaşı aceleyle bir selam verip hızla odadan dışarıya çıktı.
SARE LİA SARUHAN
“Ya sen ne kadar da tatlı bir kedisin?” Çardakta yanıma oturan kediyi sevmeye başladım.
“Tüylerin yumuşacık.” O kadar güzeldi ki öpesim geldi.
“Ya sen hamilesin.” Bunu biraz yüksek sesle söylediğim için çevredeki askerler dönüp bana bakmıştı.
“Acaba kaç tane çocuğun olacak?” Gülümseyerek karnını sıvazladım.
“Anne olmak nasıl hissettiriyor, gerçi kediler pek sahiplenici değil sanırım, ben olsam sahiplenirdim.” Gülümseyerek onu okşamaya devam ettim.
“Biliyor musun, eğer bizimde olursa adı Alya olacak.” Birileri duymasın diye sessizce fısıldamıştım.
“Aramızda kalsın, şimdiden merak ediyorum.” Kıkırdayarak okşamaya devam ettim.
“Neyi?” Tuna’nın sesini duymamla yerimden sıçradım. Kedi korkarak aşağıya atladı.
“Ya kediyi korkuttun hamileydi.” Tuna anlamsız bakışlarla beni izledi.
“Fazla vaktim yok. Ben dönene kadar babamlarda kalacaksınız.” Şaşkınlıkla ona baktım.
“Evimiz yıkıldı da benim mi haberim yok?” Gülümseyerek sordum.
“Sare, bu görev beni tedirgin ediyor. Güvende kalmanı istiyorum. İnat etme, aklım sende kalırsa odaklanamam, tehlikede olmamı istemezsin değil mi?” Yüreğime istemsizce bir korku süzüldü.
“Tamam, şöyle konuşma” Yüzümü ellerinin arasına aldı.
“Özledim.” Gülümseyerek ona baktım.
“Beni öpecek misin?” Biraz yüksek sesle söylemiştim. Yeniden etraftaki askerler bana baktı. Ama bu sefer hepsi şok içindeydi. Tuna boğazını temizler gibi yapıp yüzümden ellerini çekti.
“Ne bağırıyorsun kızım ulu orta, karargah burası.” İstemsiz olmuştu.
“Ne yani karargah diye insanlar nişanlısını öpemez mi?” Tuna garip garip baktı.
“Öper öper, nasıl olsa bodrum burası, bir güneşlenmemiz eksik.” Kahkaha attım.
“Yanaktan da mı öpemezsin?” Fısıldayarak konuştum.
“Benimle oyun oynama ufaklık.” Bu sefer yüksek sesli gülünce ağzımı kapadı. Hafifçe alnımdan öpüp hızla geri çekildi.
“Dediklerimi yap, babama eti de kemiği de senin dedim.” Şok içinde baktım.
“Komutanım, biz hazırız.” Ömer’in sert sesini duymamla ayrılmamız gerektiğini anladım.
“Dikkatli ol, daha düğünümüz olacak. Gelinliğimi bile seçtim sayılır.” Şaşkınlıkla bana bakmıştı.
“Seni seviyorum.” Benden uzaklaşırken yüzüğünü öptü.
“Bende seni seviyorum.” Gözlerimi dolmuştu. Karargahın içine doğru hızla girdi. Çok uzun sürmeden hazır bir şekilde dışarıya çıktı. Üniformasının içerisinde çok güzeldi. Büyüleyiciydi. İyi ki gelmiştim. Onu göreve gitmeden görmüştüm.
Abim alnımdan öpüp, binbir uyarıyla yoluna devam etti. Hepsi aceleyle onlar için gelen helikoptere doğru ilerlediler. Tuna anlık olarak yeniden arkasına döndü. Yüzüğünü öperek gülümsedi. Belki de onu aylar sonra görecektim. İsterse yıl geçsin, bana gelecekse ben onu sonsuza dek beklerdim.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
152.77k Okunma |
14.51k Oy |
0 Takip |
166 Bölümlü Kitap |