
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY VE 230 YORUMDUR.
BEBEKLERİM BU BÖLÜM BU HAFTA YOĞUN OLDUĞUMDAN DOLAYI BİRAZ KISA OLDU.
SİZİ SEVİYORUM. 🤍🩷
SINIRI HAFTAYA ÇARŞAMBAYA KADAR DOLDURABİLİRSİNİZ BEBETOLAR KEYİFLİ OKUMALAR.🫶🏻
İMRE KUZGUN
“Haze, geldiğine sevindim. Bende şimdi çıkıyorum.” Haze’ye baktığımda oldukça dalgın görünüyordu. İster istemez endişelendim.
“Bir sorun yok değil mi? İyi değilsen ben kalayım bu akşam?” Dalgın dalgın yüzüme baktı.
“Aaa, hayır dalmışım, sanırım bir yere uğruyorsun?” Üzerimdeki sırt dekolteli sol bacağında yırtmaç olan kalem elbiseye baktı.
“Evet, yani, şey, Ömer beni akşam yemeğe davet etti de” Haze gülümseyerek bana baktı.
“Ooo hayırlı olsun” Ellerimi paniklr havada salladım.
“Hayır, hayır arkadaşça bir yemek.” Haze bu sefer de güldü.
“Arkadaşça bir yemek ve sen harika görünüyorsun, bence bu yemekten sonrası pek arkadaşça olmayacak.” Utanarak başımı eğdim. İlk defa utanıyordum. Telefonum çaldığında ekransa Ömer’in ismi yanmıştı.
“Hadi bekletme, sıkılmayı sevmez.” Gülümseyerek başımı sallayıp koridorda ilerledim. Kapıya yaklaştığımda arabasına yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuş, bir ayağını diğerinin üstüne atmış ayaklarına bakan Ömer’i gördüm. Kapıdan çıkacağım sırada tanıdık bir ses, yani henüz yeni tanıdığım bir ses duydum.
“İmre hanım, muhteşem görünüyorsunuz.” Kapıdan çıktığımda peşimden geldi.
“Teşekkür ederim İhsan bey” Fazla uzatmadan devam ettim. Yürürken başımı çevirdiğimde Ömer’in çatık kaşlarla beni izlediğini gördüm.
“Arabanız yoksa sizi eve bırakabilirim.” Ne alaka şimdi bu?
“Gerek yok. Hadi İmre” Başıyla arabayı işaret etti. Ömer’in nadiren duyduğum sert sesinden biraz daha acele etmezsem ortalığın karışacağı hissiyatını almıştım.
“İyi akşamlar İhsan bey” Gülümseyerek arabaya ilerledim.
“Kusura bakmayın, yardımcı olmak istemiştim.” Ömer sadece adama bakıyordu.
“İyi akşamlar İmre hanım” Ömer’e başını sallayarak yoluna devam etti.
“Ömer, adama bakmaya devam etmeyeceksrn gitsek mi? Üşüdüm.” Arkasını dönüp arabaya ilerledi. Yüzü sertti. Bu ifadesine hiç alışkın değildim. Sağ koltuğun kapısını açarak binmem için başıyla işaret etti. Aceleyle oraya doğru ilerledim. Hala kapıyı tutuyordu. Kolunun altından eğilerek geçmem gerekmişti. Yine çekmeyeceğince ona baktım.
“Bir sorun mu var?” Sadece gözlerime bakıyordu.
“Bu havada bu kadar ince giyinirsen üşümen normal.” Neydi şimdi bu?
“Tüm gün böyle miydin? Sabah farklı bir kıyafet vardı sanki?” Yutkunarak konuşmaya başladım.
“Bir hastama bakarken yanlışlıkla takacağım serumu patlattım. Üstüme sıçradı. Sare’yi arayıp bana elbise getirmesini istedim. Tuna’yla gelip getirdiler.” Ömer başını sallayarak yeniden konuştu.
“Yani tüm gün bu elbiseyle miydin?” Hayır tabiki de nasıl bu elbiseyle dolaşayım? Sare’ye akşam için bana elbise getirmesini söylemiştim. O da biraz iddalı bir elbise getirmişti. Kardeş terörü.
“Sen bana hesap mı soruyorsun?” Bana ters ters bakarak iki kolunu da indirdi.
“Hava soğuk arabaya binelim.” Kaçıyordu.
“Nereye gidiyoruz?” Merak etmiştim. Umarım elbisem oraya uygun olur.
“Restaurant’ta yer ayırttım. İstanbul’da ki gibi bir atmosfer bekleme, ama keyif alacağına eminim.” Gülümseyerek başımı salladım.
Kısa bir süre sonra araba durduğunda başımı Restaurant’a çevirdim. İçerisi ful dolu görünüyordu. Ben dışarıyı izlerken kapım bir anda açılınca irkilerek baktım. Ömer elini uzatmıştı.
“Teşekkür ederim.” Elini tutarak arabadan indiğimde elimi bırakmadı. Öylece önümde dikiliyordu. Niye utanıyordum? Ben utanmazdım ki.
“Gidelim mi artık?” Eliyle yolu işaret ederek önden gitmemi sağladı. Yanımda yürüdüğünde merdivenleri çıkarak içeriye girdik. İçerisi fazla gürültülü duruyordu.
“Ömer Karlıdağ adına bir yer ayırtmıştık.” Karşılayan garsona kibarca söylemişti.
“Hemen bakalım.” Garson masaları dolaşarak yanımıza yeniden geldi.
“Buyrun, benimle gelin.” Garsonun gösterdiği cam kenarında bir masaya oturarak elimdeki kabanımı diğer sandalyenin üstüne aşmıştım. Saçlarımı çekingen bir tavırla kulağımın arkasına tıkıştırdım.
“Çok, çok şık ve güzel olmuşsun.” Beklemediğim iltifat karşısında heyecandan ne yapacağımı şaşırmıştım.
“Teşekkür ederim, sende çok şık ve yakışıklı olmuşsun.” Neredeydi benim kimseden çekinmeyen, dan dun olaylara dalan kişiliğim?
“Çok resmi olmadık mı ya? Aşırı gerildim.” Ömer en sonunda konuşunca istemsiz kahkaha atmıştım. Ben bu Ömer’e alışkındım.
“Biz bence sadece karşılaştık, yani ne bileyim seni hala tanıdığımı düşünmüyorum.” Ömer haklıydı. Doğru dürüst oturup konuşmamıştık.
“Bende öyle, o zaman anlatmaya başla, kim bu Ömer, kimdir neyin nesidir?” Gülerek öne doğru eğildim. Gözleri arkama doğru gitti. Sırt dekoltem şuan kimlere sunulmuştu bilmiyordum. Gözleri yeniden sertleştiğinde bir şeyler olduğunu anlamam uzun sürmedi. Ama ben bu gecenin berbat olmasını istemiyordum.
“Ömer ya, şey, ben biraz üşüdüm de kaban da çok ağır durur, senin ceketini alsam olur mu?” Deri ceketini çıkartıp diğer sandalyeye koymuştu. Onu işaret ettiğimde istemsiz gülümseyip daha sonra hızla toparladı. Ceketi alıp bana uzattığında sadece omuzlarıma asmıştım. Parfümü dehşet iyi kokuyordu.
“Hiç kimseye benzemiyorsun.” Güldüğünde anlamsız bakışlarımı ona yöneltmiştim.
“Ne gibi?” Yeniden gülümsedi.
“Ben, Üniversiteden sonra avukatlığa hevesi vardı. Stajı falan bitirdim. Ama ne bileyim benlik değil gibiydi, zaten askerliği de ertelediydim. Biliyorsun benim babam emekli Albay, bu konuda biraz katı, bedelli istedim başta izin vermedi. Sonra işte askere gittim. Orada şansıma gerçekten iyi Komutanlar çıktı. Heveslendim kaldım askerde, o gündür bugündür böyle geçti hayatım.” Konuşurken gözlerime bakıp daha sonra gözlerini çekiyordu.
“Ne alırdınız?” Garsonun gelmesiyle hiçbir şey söyleyememiştim.
“Buraya daha önce geldiysen neyi sevdiğiysen bana da söyle lütfen.” Ömer gülümseyerek menüyü işaret ederek konuştu. Ardından garson içeriye doğru ilerlerdi.
“Ben çok nadir sinirlenirim. Genelde bildiğin gibi neşem yerinde olur. Sevdiklerimle uğraşmayı severim. Tabi bu arkadaşlarım konusunda geçerli.” Elimi yanağıma koymuş onu dinliyordum.
“Sen?” Gülümseyerek konuştum.
“Ben, lisede falan çok haylazdım ya, yerimde durmazdım. Annem her hafta veli toplantısına gelirdi. Üniversitede de hayalim olan mesleği okumaya karar verdim. Staj falan derken iş buralara kadar geldi.” Ömer gülümseyerek yeniden konuştu.
“Sare ile çocukluk arkadaşıydınız sanırım, yaşın ondan büyük değil mi?” Başımı sallayarak konuştum.
“Evet, ben 26 yaşındayım. Lisede aynı okuldaydık ama tabi o 9. Sınıfken ben 11. Sınıftaydım. Biz birbirimizden hiç ayrılmadık. Sadece Üniversitede farklı bölümler seçtik.” Ömer suyundan bir yudum alarak yeniden konuştu.
“Neden babanın hastanesinde değilsin? Yani niyr buradasın, açıkçası garip geliyor.” Gülümseyerek baktım.
“Ben, Sare kaçırılmadan önce bile devlet hastanesinde görev yapıyordum. Babamın hastanesinde biraz işler şey, yani her ne kadar insanlara biz eşitiz, sizden farkım yok desem de, yine de hastane sahibinin kızına farklı bir saygıyla yaklaşım vardı. Benden çok çok yaşlı hocalarım bile, ben sevmiyorum sınıfsal statüleri, bu yüzden devlet hastanesini seçmiştim. Tabi Sare, kaçırıldığında 1 ay gidemediğim için kovuldum gibi bir şey oldu. Geçici olarak babamın hastanesinde çalışırken, buradaki insanların ne bileyim, ihtiyacı var gibi düşündüm. Benim amacım umut dağıtmak. Ben doktorum, İstanbul’da babam benim gibi bir sürü doktor bulabilir. Ama burada imkanlar çok kısıtlı.”
Yemeklerimiz gelmişti. Ve aşırı derecede enfes görünüyordu. İçeceğimden bir yudum alarak Ömer’e baktım.
“Çok büyüleyici bir kadınsın, yani herkes gibi düşünmüyorsun. İmkanın var ama bunu farklı şekilde değerlendiriyorsun. Şu zamanda kimsenin yapamayacağı bir şey.” İstemsiz yeniden heyecanlandım.
“Aaa bugün İmre’ye iltifat günü sanırım.” Gülümseyerek baktım.
“Biraz öyle oldu.” Utandığını hissettim.
“Gülüşünün arkasında sevmekten çekinen bir acı hala var gibi.” Neden böyle bir şey sormuştum? Anlayacak şimdi, sadece eski sevgilisini hala sevip sevmediğini merak ediyordum.
“Acı yok. Kontrol var.” Yutkunarak baktım.
“Peki ya sende?” Ne bende? Hiçbir şey algılayamadım.
“Ne, anlamadım?” Gülerek çatalını ete batırdı.
“Sende var mı bir acı diyorum?” Ağzım açık başımı salladım.
“Hayır, ben şu sıralar oldukça keyifliyim, buraya geldiğimden beri hayata daha farklı bakmayı öğrendim.” Ömer masada ilerleyerek bana yaklaştı. Umarım kalbimin sesini duymazdı.
“Mesela?” Önce gözlerime sonra dudaklarıma baktı.
“Mesela her dakikamın sınırlı olduğunu, bir şeyleri yapmak için hızlı olmam gerektiğini öğrendim.” Gözlerinde daha önce görmediğim bir şeyi görüyordum. Bunun adı kesinlikle arzuydu.
“Doğru, bunu bilerek yaşamak insanı rahatlatıyor.” Başımı salladım.
“Peki ya sen? Bir şey öğrendin mi?” Sadece gözlerime baktı.
“Etrafıma dikkatli bakmaya başladım. Artık eskiyi hiç düşünmüyorum.” Bundan ne çıkarmam gerektiğini anlamadım. Benim için olmayabilirdi.
“Evet, daha iyi oluyor bence de.” Ne sence de İmre?
“İmre” Başımı yemeğimden çekip yeniden Ömer’e çevirdim.
“Tadı güzel mi beğendin mi?” Anlamsız bakışlarımı yönelttim. Sanki başka bir şey söyleyecekti.
Bu akşam o kadar mutluydum ki hiçbir şey bu anı bozamaz gibiydi, aşırı derecede gülmüştüm. En son saatin epey geç olduğunu farkedince tatlılarımızı da yiyip kalkmıştık. Üzerimde hala Ömer’in ceketi vardı. Yeniden bana kapıyı açtı. Ama geri çekilmemişti. Yeniden kolunun altından eğilerek geçmek zorunda kalmıştım. Bana niye müsade etmediğini sormak için başımı çevirdiğimde neredeyse burun buruna gelmiştik.
“İmre” Yutkunarak bekledim. Elini yanağıma getirdi. Beni öpmeye mi hazırlanıyordu? Bayılırdım.
“Rujunu taşırmışsın.” Dudağının kenarını eliyle silip gülümsedi. Beklentimden dolayı yüzüme hayal kırıklığı ifadesi yayılmasın diye çok uğraşmıştım.
“Farketmemişim, birazdan düzeltirim.” Başını salladı.
“Tüm gün bu elbiseyle miydin?” Yine aynı soru.
“Ben arabaya geçeyim.” Arabaya binerek karşıya baktım. Sakince arabayı kapadı.
“Bir soru sordum?” Niye soruyordu?
“Evet, hayır” Ne diyeceğimi şaşırdım.
“Evet mi hayır mı?” Arabayı çalıştırdı.
“Yani” Tuhaf bir bakış attı.
“O lavuk kim?” Lavuk mu?
“Kimden bahsediyorsun?” Şaşkınlıkla baktım.
“Seni eve bırakmaya çalışan lavuktan, niyeti iyi değil onun, gözü de göz değil uzak dur bence.” Beni kıskanmış mıydı?
“Bu sabah tanıştım, hastaneye yeni geldi. Aslında kötü bir niyeti olduğunu düşünmüyorum.” Bana ters ters baktı.
“Sen neyin ne olduğunu anlayacak kadar zeki bir kadınsın, beni uyuz etmek için böyle konuşma.” Ona doğru baktım.
“Neden seni uyuz etmek isteyeyim?” Yutkunduğunu görmüştüm.
“Her neyse evine bırakayım, yarın nöbetin vardır.” Konuyu değiştirmişti. Bende uzatmadım.
“Arabam otoparkta kaldı.” Hiçbir tepki vermeden yeniden konuştu.
“Nasılsa bir süre buralardayım, sabah kaçta geleceksen ara tekrar geliriz.” Bunu söylerken içi biraz buruktu. Bu konuyu dalgaya alsa da içten içe üzülüyordu.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Eee son durumu konuştun mu?” Biran Teğmen söylemişti.
“Hayır, yanına çağırmadı. Bende gitmedim. Öyle istiyorsa öyle olsun.” Biran Teğmen hüzünle çorbayı karıştıran Tuna Yüzbaşı’ya baktı.
“En azından anneni görmeye git.” Tuna Yüzbaşı bir süre durdu. Yeniden devam etti.
“Şuan da o sinirle görmek isteyeceği son kişiyim, annem için bir şeyler düşünüyorum tabi.” Biran Teğmen başını salladı. Daha sonra bu konu hakkında hiçbir şey söylemedi.
🎉
“Nasılsınız, kaynaştınız mı?” Aren toplantı odasına topladığı Mit personellerine baktı.
“İyiyiz, siz nasılsınız?” Aren başını sallayarak konuştu.
“Bende iyiyim, sizi gördüm daha da iyi oldum.” Gülümseyerek konuştu.
“Kaynaştık sayılır, birbirimizi tanıdıkça daha da kaynaşırız.” Personellerden biri konuşmaya başlamıştı.
“Öncelikle bu ekibin kuruluş amacını açıklayayım, en gizli, en girilmez ve en tehlikeli yerlere gidip alınacak ne varsa alıp geleceğiz. Zaten bizler bunun için varız. Bilgi toplamak ve önlem almak. Alacağımız önlemle de ülkemizin refahını sağlamak.” Personeller dikkatle Aren’i izliyordu.
“Bu ekibin kurulmasını sağlayan ve bu ekibi yönetecek olan benim, sizleri yeteneklerinize, becerinize ve daha önce gerçekleştirdiğiniz görevlere istinaden aldım. Açıkçası birbirinizi sevmenizi beklemiyorum. Ama saygı gösterip anlaşmak zorundasınız.” Yila sessizce Aren’i dinliyordu.
“Öncelikle kendimden bahsetmek istiyorum. Ben disiplin adamıyımdır, bir görevi üstlendiysem muhakkak onu tamamlamak isterim. Görevde aksilik, ihmal ve özensizlik istemem. En önemlisi itaatsizlik, başına buyrukluk asla istemem. Bunlara dikkat etmeyecek, ya da ben tek tabancayım diyecek olan varsa şimdiden yollarımızı ayıralım. Bu ekibi ülkemizin refahı adına gerekli görevleri üstlenmek için kurdum. Şimdi buna itirazı olan var mı?” Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Pür dikkat onu izliyorlardı.
“Yila, yanıma gelir misin?” Yila bir anda kendisine dönen gözlerle şaşırıp kalmıştı. Sandalyesinden kalkarak Aren’in yanına gitti.
“Ekipte, Mit’in tozunu yutmamış sağlam bir asker var. Kendisi bir Teğmen, hepinizinde bildiği gibi Ahad adındaki tehlikeli bir teroristin içine sızmıştı. Onu korumak için ben görevlendirilmiştim. Kendisiyle orada tanıştım. Ayrıca kendisi timiyle birlikte çoğu görevde de başarılı olmuştu. Bunları söylemem de ki amacı açıklayayım, ekibe liderlik yapamadığım zamanlarda bu ekibe benim yerime liderlik yapacak olan kişi Yila olacak. Kendisi kordine etmede, ekip yönetmede iyidir, o yüzden onu görevlendireceğim.” Yila başını sallayarak sessiz kaldı.
“Hepiniz zaten uzmanlık alanlarınızda en iyisisiniz, ben sadece ekibin kordinesinden sorumlu olsun diye onu seçiyorum. Birlikte güzel işler başaracağız. Şimdilik çıkabilirsiniz.” Hepsi ayaklanarak kapıya doğru ilerledi sadece Yila kalmıştı.
“Bu işin üstesinden geleceğini düşünüyorum Yila.” Başını çevirip Yila’ya baktı.
“Hallederim, başka bir şey yoksa bende çıkayım.” Aren, Yila’nın dalgınlığına kaşlarını çattı. Gideceği sırada önünü kesti.
“Sorun nedir?” Sesi sorgulayıcıydı.
“Bir sorun yok. Ev bakacağım. Otelde daha fazla kalamam.” Aren ellerini beline koyarak başını salladı.
“Pekala tanıdığım bir kaç insan var o işi ben hallederim.” Yila kollarını göğsünde kavuşturdu.
“Ben hallederim, bir kaç yer gezeceğim bugün” Aren başını salladı.
“Çıkalım” Yila anlamsız bakışlarını yöneltti.
“Sen nereye?” Aren hiçbir şey demeden kapıya ilerledi.
“İstanbul’u bilmiyorsun, hangi otobüs nereden kalkar bilmiyorsun, seni tek başına gönderecek değilim.” Yila hızla kapıya ilerledi.
“Ben 29 yaşında bir yetişkinim Aren, bilmem farkında mısın?” Aren kaşlarını çattı.
“Ben senin üstünüm, o yüzden söz dinle.” Yila göz devirdi.
“Kişisel konulardan bahsettiğinizi düşünmüyordum.” Aren, Yila’ya yaklaşarak konuştu. Başını yüzünr doğru eğdi.
“Her türlü konuya dahilim, o yüzden hadi” Yila arkasından ellerini boğar gibi yapmıştı.
“Siz çalışmaya başlayın, bizim bakmamız gereken bir yer var. Sizi haberdar ederim.” Ekibi başlarını sallayarak kendilerine ait olan yerlere oturdular.
“Neden göreve gidiyormuşuz gibi davranıyorsun?” Aren hiçbir şey demeden yürümeye başladı.
“Kadınlarım çenesi hiç susmaz mı?” Yila, Aren’i itekleyerek önüne geçti.
“Tekte anlasaydınız, anlatmak için bu kadar konuşmazdık.” Aren şaşkınlıkla bakakaldı.
“Ben bu ekibin…..” Yila hiçbir şey demeden hızlı hızlı yürümeye başladı. Aren’in sözü yarım kalmıştı.
✨
“Pardon, burası internettekine benzemiyor sanki, sanırım biz karıştırdık.” Yila, emlakçıya soru sormuştu.
“Hayır, gayet güzel ev” Adam sitemkar konuşmuştu.
“Bu evin kirası ne kadar?” Aren sormuştu.
“30.000, ama bu güzel kızın hatrına 25.000 olur.” Aren dişlerini sıkarak adama yaklaştı.
“Hem internete evin aslı olmayan fotoğraflarını koy hem de bu harabeden hallice olan eve 25-30 iste, gözümüz de görmüyor değil ya” Adam sinirle Aren’e baktı.
“Tutmayın kardeşim o zaman zorlama mı?” Aren gülerek elini alına getirip ovaladı.
“Hadi gidiyoruz.” Yila’nın kolundan tutarak dışarıya çıkarmak için yöneldi.
“Ya niye çekiştiriyorsun?” Yila kolunu çekmeye çalışıyordu.
“Yaşlı başlı adam olmaza güzeli yedirirdim de zor tutuyorum kendimi, damarıma basma.” Yila hızla kolunu çekerek arabaya yöneldi.
“Hayır bana dedi sana mı dedi?” Sinirle konuşmuştu.
“Keşke bana deseydi, bana dese gene iyi.” Yila arabanın kapısını açıp hızla kapadı.
“Eve götür eve, sök kapıyı, canın sağ olsun.” Arabaya söylenerek binen Aren’e Yila gülmemek için kendisini zor tuttu.
Bir süre sonra baktıkları dördünce eve geldiler. Bu evde internettekine zerre benzemiyordu. Küçük ve rutubetli bir kokusu vardı.
“Biz biz düşünelim.” Yila oradan kaçmak için elinden geleni yapıyordu.
“Tabi tabi, haberlerinizi bekliyorum.” Gülümseyerek Aren’i de kolundan çekiştirerek evden çıkardı.
“Benim hastaneye gidip ciğerlere baktırmam lazım, bu eve kaç dedi o?” Aren konuşmuştu.
“38 bin” Aren gülerek konuştu.
“Ya Türkiye ne hale gelmiş.” Arabanın kapısını açarak Yila’ya binmesini işaret etti.
“Ben sana bulacağım güzel bir ev, böyle olmaz.” Yila arabaya binmeden konuştu.
“Senin bulacağın evin kirasını da ben ödeyemem.” Aren, Yila’ya yaklaştı.
“Bunu dert etme.” Yila sinirle konuştu.
“İstemiyorum.” Koltuğa oturduğunda Aren nazikçe kapıyı örttü.
✨
HAZE KILIÇTUTAN
Ameliyattan çıkan hastalarımı kontrol ettikten sonra odama doğru ilerliyordum. Açıkçası son zamanlarda oldukça bunalmıştım. Babamın bu isteği günlerdir kafamı bulandırıyordu. En iyisi dediğini yapıp beğenmedim diyerek tamamen uzaklaşmaktı. Köşeyi döndüğümde neredeyse biriyle çarpışacak gibi olmuştum. Yanından çekip gitmeye çalıştığımda önüme geçti. Sorunlu hastalardan biri sandım. Başımı kaldırdığımda 1.83 boylarında kumral ela gözlü spor giyinimli bir adam keskin gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
“Beyfendi bir sorun mu var?” Sinirle sormuştum.
“Haze sen misin?” Ses tonu sıkılmış bir tondaydı.
“Diyelim ki öyleyim, sorun nedir?” Kollarımı göğsümde kavuşturdum.
“Pekala, fatoğraftaki kızsın” Elindeki fotoğrafı gösterdi.
“Ne için arıyordun?” Sinirle sesimi biraz yükselttim.
“Şu babamın tanıştırmak istediği kız sensin, seninle biraz konuşalım.” Eliyle koridorun sonunu işaret etti. Şaşkınlıkla ona baktım.
“Benimle konuşacak hiçbir şeyin yok.” Yanından geçip gitmek isterken kolumdan tutup durdurdu. Hızla çekerek ittim.
“Anlaşılan sende pek sıcak bakmıyorsun bu işe” Kaşlarımı çattım. O da istemiyordu. O zaman istemediğini söylerse bu işten kurtulabilirdim.
“Evet, açıkçası evlenmeyi düşünmüyorum.” Adam bir anda el şaklatarak sağ elinin işaret parmağını gülerek bana doğru uzattı.
“Süper, bende istemiyorum. Babana istemediğini söyle ve ikimizi de bu işten kurtar.” Kaşlarımı çatarak adama yaklaştım.
“Ben niye söylüyorum, sen neden söylemiyorsun?” Bıkkın bir tavırla nefes aldı.
“Çünkü babamın tüm mirası abilerime bırakıp beni de evlatlıktan reddetmesini istemiyorum. Elimi kolumu bağladı. Ama sen tek çocuksun, mecbur mirası sana bırakacak. O yüzden gidip babana beni istemediğini söyle lütfen, ve bende eşsiz hayatıma geri döneyim.” Kollarımı yeniden göğsümde kavuşturdum.
“Olmaz, babamı bu konuda defalarca reddettim. Böyle bir hakkım artık kalmadı.” Adam elini alnına götürüp ovaladı.
“Kızım niye kabul etmiyorsun da bana kalıyorsun?” Sinirle konuşmaya başladım.
“Yüreğin yetiyorsa çık babanın karşısına söyle, sana falan kalmadım. İstemediğim bir evlilik yapacak değilim.” Arkamı dönüp gideceğim sırada aceleyle önüme geçti.
“Tamam, tamam haklısın kaba davrandım. Bak babam tutturdu akşam yemeği diye, akşam yemeğine onlarla çıkalım ve yemeğin sonunda beni beğenmediğini falan söyle” Gerçekten yapabilsem zaten yemeğe çıkmadan yapardım.
“Anlaşma yapalım, ikimizde bu işten sıyrılmamız lazım, bak ben İsveç’e dönmeyi istiyorum. Sende belli ki evliliğe sıcak bakmıyorsun. Gel anlaşalım, ikimizde birbirimizden nefret ediyormuş gibi davranalım.” Eğer bu işe yarayacaksa bunu kabul edebilirdim.
“Pekala, bu akşam ki yemeği idare edelim. Yemeğin sonunda herkes gerçekti fikrini babasına söylesin.” Başını salladı.
“Beni pek dinleyeceğini sanmıyorum. Tehdit ediliyorum. Ama denerim.” Başımı salladım.
“Her neyse şuanda gitmek zorundayım.” Yanından geçerek hızla ilerledim.
“Alpars, hatun da hatunmuş.” Adam ters ters bakıp arkadaşının ayağına vurdu.
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 175.96k Okunma |
15.54k Oy |
0 Takip |
177 Bölümlü Kitap |