BEBEKLERİM NASILSINIZ?
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY 240 YORUMDUR.
SINIRI ÇARŞAMBA GÜNÜNE KADAR DOLDURABİLİRSİNİZ.
LÜTFEN SINIRI DOLDURMAK İÇİN ÖZEN GÖSTERELİM BÖLÜMLER HIZLI AKSIN.
SİZİ SEVİYORUM🩵
KEYİFLİ OKUMALAR DEMEK İSTERDİM AMA MENDİLLERİNİZİ HALAYDA SALLAMAYA DEĞİL, GÖZYAŞLARINIZI SİLMEYE DAVET EDİYORUM.🥺🥹
GEÇMİŞ
“Seninle biraz konuşalım Sare Lia, kendini son zamanlarda nasıl hissediyorsun?” Hissettiğim şey safi öfkeydi herkese karşı öfke doluydum, sanki hiçbir şey beni sakinleştiremez gibiydi, bana Sare Lia denmesinden nefret ediyordum. Ben Sirel’dim bu bedende doğmuştum. Ama şimdi 4 yıldır arkadaşlık ettiğim Sare benden kurtulmak istiyordu.
“İyi hissediyorum.” Soğuk bakışlarımla ona cevap verdim.
“Abin senin son zamanlarda olan tuhaf davranışlarından bahsetti. Oldukça öfkeliymişsin.” O gece bizi yalnız bırakmıştı. Hepsi onun yüzündendi.
“Hayır gayet iyiyim.” Sare gibi gülümsemeye çalıştım.
“Pekala, son zamanlarda hiç sesler duyuyor musun ya da bazı görünmeyen şeyler görüyor musun birileri seni izliyormuş gibi hissediyor musun?” Keskin gözlerimle ona baktım. Sanki içimi görebiliyormuş gibiydi.
“Hayır, böyle bir şeye hiç tanık olmadım.” Doktor isterik bir kahkaha attı. Gözlerinde gördüğüm şey aynaya baktığımda kendimde gördüğüm şeyle aynıydı. Gözlerinde delilik görüyordum. Delirmişlik ifadesi yüzünün her yanına yayıldı.
“Yalan söylüyorsun Sare Lia” Sırıtarak ona baktım.
“O halde sizde yaşıyorsunuz?” Yüzü sözlerimle hemen solmıuştu.
“Sen gerçek Sare Lia değilsin değil mi?” Rol yapmanın anlamı yoktu. Karşımızdaki daha güçlüydü.
“Ne fark eder, bu bedenin sahibi benim.” Doktor kaşlarını çatarak konuşmaya başladı.
“Elbette, ama asıl sahibi sen değilsin. Bana kendinden bahset.” Öne doğru eğilerek ona sertçe baktım.
“Ben Sare Lia, 16 yaşımdayım, henüz lise 2’e gidiyorum. Derslerim aşırı derecede iyi, geçen yıl okul birincisi oldum.” Doktor gülümseyerek cevap verdi.
“Ben Sare Lia’dan değil senden bahsettim. Sen kimsin?” Suratımı astım.
“Ben Sare Lia’yım” Doktor kaşlarını çattı.
“Sen onun bedenindeki farklı bir kişiliksin, Sare Lia ile tanıştım, senin gözlerinde gördüğüm nefretin ve öfkenin zerresi onda yok.” Beni sinirlendirmeye başlamıştı.
“Tabi olmaz, çünkü onun tüm acısını, öfkesini, nefretini ve daha bir çoğunu ben çektim. 12 yaşımdan beri onun görmezden geldiği her yükü ben sırtlıyorum.” Doktor memnuniyetle bana baktı. Kendimi ifşa etmiştim.
“Demek ilk 12 yaşında çıktın.” Bunu not almıştı. Ondan da nefret etmeye başladım. Bana akıl almaz bir sırıtışla baktı. İşte o gün yok olacağımı derinden hissetmeye başladım. Ama bir gün geri gelecektim.
GÜNÜMÜZ
Azer’in peşinde olan diğer askerler silah sesinin geldiği yöne gelmişlerdi. Karşılarında böyle bir manzara görmeyi beklemiyorlardı. Ömer Üsteğmen, Murat ve Biran Teğmen sonunda ormanda Tuna Yüzbaşı ve Aren’i bulmuşlardı.
“Ölmüş” Ömer Üsteğmen, Tuna Yüzbaşı’ya elini uzattı. Tuna Yüzbaşı elini tutarak doğruldu.
“Niyetimiz öldürmek değildi. Yakalarken silahını Aren’e doğrulttu, bende Aren’i korumak için öldürmek zorunda kaldım.” Aren’e göz ucuyla bakmıştı.
“Aynen öyle oldu.” Ömer Üsteğmen diğer askerlerin göremeyeceği bir sırıtışla baktı.
“Komutanım 9 mermi vücuduna girene kadar öldüğünü anlayamadınız sanırım?” Gökalp Üsteğmen konuşmuştu.
“Bazı şeyler kolay anlaşılmıyor Gökalp, yakında anlarsın.” Murat Teğmen başını iki yana salladı.
“Birinizde bile mantık yok.” Murat Teğmen konuştuktan sonra Biran Teğmen konuştu.
“Bence yaptkları daha mantıklı” Ömer Üsteğmen, Biran Teğmen’e göz kırpmıştı. O sırada telefonu çaldığında hızla elini cebine götürdü.
“Efendim Ahmet?” Telaşla konuşmuştu.
“Harbi mi?” Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Tuna Yüzbaşı ve Aren, merakla Ömer Üsteğmene bakıyordu.
“Tamam hemen geliyoruz.” Ömer Üsteğmen aceleyle kapadı.
“Sare için kan bulunmuş, ameliyata başlıyorlarmış.” Tuna Yüzbaşı ve Aren birbirlerine öyle sıkı sarılmışlardı ki ikiside şuan dünyanın en mutlu iki adamıydı.
🏥
Araçlar hastanenin önüne geldiğinde Tuna Yüzbaşı ve Aren öyle hızlı içeriye girmişlerdi ki botlarından çıkan ses yeri inletiyor gibiydi.
Ameliyathanenin kapısına gelmişlerdi. Yavuz Albay ikisini de gördüğünde telaşla yanlarına gitti.
“Başladılar mı?” Aren sormuştu.
“Hanginizin kanı uydu?” Tuna Yüzbaşı konuşmuştu.
“İyi misiniz çocuklar?” Hesap soracağını düşünen Komutanına selam vermişti.
“Biz iyiyiz” Tuna Yüzbaşı boşluğa konuşur gibi konuşmuzdu.
“Komutanım, Sare’ye kanı, hani bir öğrencisi vardı ya, istismar edildiği için kahveyi basmıştı. Onun annesi haberi alınca gelmiş, o gün benim çocuğumu korudu bende bugün Öğretmen hanıma kanımı vermeye geldim dedi. Uyarsa hepsini alın diye ağladı. Kanı uyunca hemen başladılar ameliyata” Ahmet Başçavuş konuştuğunda Tuna Yüzbaşı ellerinin avuçlarını gözlerine bastırdı. Hıçkıra hıçkıra ağladığında Yavuz Albay omuzlarından sertçe çekerek sarıldı. Kollarını öyle güçlü sardı ki elinde olsa acısını alacaktı. Aren köşede sessizce ağlayarak onları izliyordu. İstemsizce kendi babasını düşledi. Bir kez bile ona sarılmamıştı. Bir kez bile içten baba dememişti. Bir kez bile ondan nefret etmeden gün geçirmemişti.
“İyileşecek, Sare kızım güçlüdür. Tüm köyü dize getirmiş, bunu mu getiremeyecek.” Yavuz Albay’ın gözleri köşede sessizce onları izleyerek ağlayan Aren’e takılınca Tuna Yüzbaşı’dan yavaşça ayrılarak Aren’e doğru ilerledi. Onu çekip sarıldığında Aren istemsizce alışık olmadığı o duyguya teslim olmuştu.
“Kardeşin Allahın izniyle çıkacak buradan” Aren başını sallayarak sarılmaya devam etti.
🪡
Ameliyatın başlamasından itibaren 4 saat geçmişti. Kapıda telaşlı bir bekleyiş devam ediyordu. Yerinde huzursuzca bekleyen Aren’in sabrı taşmaya başlamıştı.
“Kaç saat oldu hala haber yok.” Aren saçlarını çekiştirerek konuştu.
“Sakin olalım Aren, Allahın izniyle bir şey olmaz.” Yila, Aren’i sakinleştirmeye çalışıyordu.
“Bu ameliyat daha ne kadar sürecek, birisi çıkıp bir şey desin, iyi mi kötü mü kafayı yemek üzereyim.” Tuna Yüzbaşı’nın omzunu sıkıp destek olan Murat Teğmen biraz sakin olmasını söylemişti.
“Çıkıyolar galiba” Ahmet Başçavuş yaşlı gözleriyle kapıya yansıyan gölgeye baktı. İçeriden önce hemşireler ardından doktorlar çıktı.
“Sonuç nedir?” Aren sormuştu.
“Sare iyi değil mi?” Tuna Yüzbaşı yalvarır gibi Haze’ye baktı.
“Siz isterseniz dinlenin, ben durumu açıklarım.” Haze, yanındaki doktorlara söylemişti. Hepsi başını sallayarak onayladı.
“Öncelikle hepinize geçmiş olsun, kan bulunur bulunmaz hemen ameliyata başladık. Karnına 18 dikiş atıldı. Sol kolunda kırık, sağ ayak bileğinde çatlak, kaburgalarında da çatlaklar tespit ettik. Onların tedavisi yapıldı. Ayrıca solunum sıkıntısı yüzünden geçiçi olarak solunum cihazına bağlı kalacak. Açıkçası şuanlık kesin olmamakla beraber hayatı tehlike söz konusu diyemem. Ama elbette bu önümüzdeki 12 saat oldukça önemli” Hepsini anlık olarak bir rahatlama almıştı.
“Şuanlık gözetim altında tutmak için yoğun bakım odasına yerleştireceğiz. Duruma göre normal odaya alınacak.” Dedikten hemen sonra arkasından iki erkek hemşireyle birlikte Sare sedye ile ameliyathaneden çıkmıştı. Tuna Yüzbaşı ve Aren, ardından Karasu ve diğerleri de başına gitmişti.
“Lütfen, yeniden güldüğünü göreyim, lütfen yeniden uyandığını göreyim.” Tuna Yüzbaşı elini titreye titreye Sare’nin yüzüne yaklaştırdı. Dokunamamıştı. İncinir diye korkuyordu.
“Meleğim, senin ne kadar güçlü olduğunu hepimiz biliyoruz. Yaşamak için savaştığın bu hayata yeniden dön, ne olur beni yalnız bırakma.” Aren, saçlarından öpmüştü. Öyle hafif bir öpücüktü ki Sare sanki bu hissetmiş gibi göz kapakları titremişti.
“Şimdilik sizden ayırmak zorunda kalacağım. Yoğun bakım odasına götürülmesi gerekiyor.” İstemeye istemeye onu bırakmak zorunda kalmışlardı.
Yoğun bakım odasının bulunduğu yere geldiklerinde hepsi camdan Sare’yi izliyorlardı. Hemşirelerin ona uyguladıkları her şeye dikkatlice bakıyorlardı.
“Sakın, beni bırakayım deme.” Kısık sesle cama bakam Aren fısıltıyla konuşmuştu.
“Aren şuanda hayati tehlike söz konusu diyemem dedi. İyi düşünelim olur mu?” Yila konuştuğunda başını salladı.
“Ameliyata Haze girdiyse, İmre hala karargahta mı? Hiçbir şeyden haberi yok mu?” Bir anda aklına İmre’nin de kendisi gibi perişan olacağı aklına gelmişti.
“İmre geldi Aren, ameliyathaneye girdi ama hali çok kötüydü, Haze dışarıya çıkması için onu ikna etmiş, şuanda sakinleştirici verdiler. Odada uyuyor.” Aren telaşla konuşan Ömer Üsteğmene döndü.
“Nerede olduğunu biliyor musun?” Ömer Üsteğmen başını sallayarak gelmesini işaret etti.
İmre’nin kaldığı odaya geldiklerinde yatakta saçları darmadağın olmuş, ağlamaktan yüzü ıslak olan İmre’yi görmüşlerdi. Aren sessizce İmre’nin yanına yaklaştı. Sedyeye oturduğunda İmre’nin dağılan saçlarını hafifçe yüzünden çekti. O sırada İmre gözlerini açarak önce tavana sonra hızla doğrularak Aren’e baktı.
“Aren” Gözleri yeniden akmaya başlamıştı.
“Sen nasıl haber aldın? Ne ara geldin?” Hiçbir şeyden haberi yoktu.
“Onu mahfetmişler.” Ağlayarak ona bakıyordu. Aren kollarını İmre’ye sararak onu göğsüne doğru çekti. İmre hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.
“Ben hiçbir şey yapamadım.” Kendisini suçlu hissediyordu.
“Bana ihtiyacı vardı. Benim elim titredi. Öylece izledim.” Ömer Üsteğmen onları izliyordu. Her şey olup biterken bir tek o ağlayamıyordu.
“Geçecek, ben iyileşeceğine inanıyorum. Ameliyat güzel geçmiş, bir şey olmayacak Allahın izniyle” İmre kollarını sıkıca sararak ağlamaya devam etti.
“Benim onu görmem lazım” Bir anda Aren’den ayrılarak üstündeki çarşafı itti.
“Benim onu iyileştirmem gerek.” İmre kendisinde olmaktan tamamen sıyrılmıştı. Ne düşüneceğini bilemeyecek haldeydi.
“Sen biraz sakinleş olur mu? Dinlen, söz veriyorum kendini iyi hissettiğinde seni kendim götüreceğim.” İmre dehşetle başını iki yana salladı.
“Hayır, yanında olmam lazım, en çok bana ihtiyacı var. Biliyorum çok yalnız hissetti. Bana çok kızmıştır.” Sedyeden kalktığında dengesini kaybederek sedyenin başlığına tutundu.
“İmre, lütfen bak ayakta duramıyorsun.” Aren kolundan tutarak onu durdurmaya çalıştığında İmre kurtulmaya çalıştı.
“Ben doktorum, onun bana ihtiyacı var. Neden anlamıyorsun?” Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Ama başı öyle çok dönüyordu ki ayaklarını bastığı zemin dönüyordu. Aren arkasına bakarak onları izleyen Ömer Üsteğmen’e baktı.
“Hemşireyi çağırır mısın?” Ömer Üsteğmen başını salladığında İmre, Aren’in kolundan kurtulmaya çalıştı.
“Sakın, yoksa seni asla affetmem, bırak beni Aren, bırak dedim.” İmre kurtulmaya çalışırken Aren başını iki yana salladı.
“Üzgünüm ama ayakta duramıyorsun.” Hemşire odaya girdiğinde İmre ondan kaçınmaya çalıştı. Ama Aren kolunu sıkıca tutarak hemşirenin iğne yapmasına müsade etti. İmre savurduğu tehditlerle beraber yavaşça Aren’in göğsüne doğru başını yerleştirdi. Aren, İmre’yi kucağına alarak sedyeye geri yatırdı.
TUNA KIZILHAN
“Bırak şimdi onu, yoksa yok bilincimi kaybetmek üzereyim dik dayanırım.”
“Hayır çok acır dayanamazsın, bunu nasıl yapabilirim.”
“Ölmemden daha iyidir hadi yap şunu.”
İlk tanıştığımız günü hatırladım. Öyle güzel öyle narin duruyordun ki bir an seni incitirler diye içim bir tuhaf olmuştu.
““Şunlara bir bak bunlar ricadan anlayacak insanlara benziyor mu ne diye kendinizi saçma sapan bir şeyin ortasına atıyorsunuz?”
“Evet anlamış oldum bende gidip hanımlarıyla konuşmaya çalışırım.”
“Tehlikeli işler peşindesiniz burası geldiğiniz yere benzemez burada işler sizin bildiğiniz gibi de ilerlemez kalıplaşmış kurallarını yıkamazsınız!”
“O zaman ben buraya neden atandım neden atadılar buraya beni, öğrencim olmayacaksa burada ne işim var öyle değil mi kalıplaşmış olan şeyleri yıkmak için çaba gösteren olmamış belli ki, ama göreceksiniz bazı şeylerin değişebileceğini herkese kanıtlayacağım lütfen o eli silahlı adamı da salmayın malum etraf eli silahlı katil kaynıyor.”
Öğrencilerini okula alabilmek için o cesaretinin getirdiği özgüvenle, o güçlü duruşunla kahveye gidip o içi geçmiş insanlara laf anlatmaya çalışırken, o pislik sana silah doğrulttuğunda bile hiç korkmayan o kadına öyle tutulmuştum ki, kendime engel olamadan kalbime süzüldün.
Şimdi yine inat et. İnadına ihtiyacım var. Gitme benden be güzelim, yeniden senin o neşene ihtiyacım var.
“Turna kuş, sana bir şey soracağım.” Gözlerim onun gülerken yanağında belli belirsiz oluşan çukura kaydı.
“Sor güzelim” Heyecanla bana bakıyordu.
“Ben, sence buraya gelmeseydim de acaba biz tanışır mıydık?” Biraz düşünerek ona baktım.
“Ben yine gelir seni bir yerlerde bulurdum.” Gülerek başını göğsüme yasladı.
“Turna kuş, her zaman Saresini bulur.” Saçlarını öptüm.
“Allah ömür versin yeter ki, her yerde bulurum.” Gülerek başını kaldırıp bana baktı.
“Diyelim ki ben kaybolmuşum, böyle zor bulacağın bir yerde, yine de beni bulabilir misin?” Yüzümü astım. İstemsizce içime tuhaf bir korku süzüldü.
“Şöyle şeyler söyleme.” Gülerek bana başını uzattı. Saçlarını öpmemi her istediğinde başını hafifçe dudaklarıma götürüyordu. Gülümseyerek öptüm.
“Hemen kızıyorsun.” Yanağını avuçlarımın arasına aldım.
“Hoşlanmıyorum olumsuzluktan, güzel şeyler düşünelim.” Başını sallayarak yine başını dudaklarıma uzattı.
Gözlerimin önüne gelen görüntüler beni mahfediyordu. Yaptığımız bu konuşma kaçırılmadan iki gün öncesine aitti. Hissetmiş miydi? Öyle kaybolmuştu ki neredeyse onu bulamayacaktım.
“Turna kuş” Yeniden gülümseyen yüzüne baktım.
“Hani biz nişanlandık ya” Başımı sallayarak elimi çeneme koyup onu izledim. Kahvesini içip bana yeniden baktı.
“Hani sen, bir isimden bahsetmiştin.” Düşünmek için beynimi yokladım. Hangi isimden söz ettiğine anlam veremedim.
“Hani sinemada konuşmuştuk, sinema çıkışı söylemiştin.” Aklıma düşen anıyla ona gülümseyerek baktım. Utanarak başını eğdi.
“Evet, hatırladım.” Başı eğik halde yeniden konuştu.
“Şimdi biz evleneceğiz ya, sende dedin ya evleneceğim kadın da kabul ederse koyarız diye” Utanırken içimde oluşan tuhaf bir dürtü onu öpmemi söylüyordu.
“Evet güzelim öyle dedim.” Gözlerime bakmıyordu. Ama gülümsediğini görebiliyordum.
“Ben kabul ederim yani, Alya olabilir.” Çenesinden tutup gözlerime bakmasını sağladım. Utandığı için kızarmıştı.
“O halde Allah nasip ederse Alya olsun. Güzelliğini senden alır.” Bana gülümseyerek bakınca uzanıp alnından öptüm.
Başımı cama yaslayıp gözlerimi kapadım. Artık kim olduğum da umrumda olmadı. Ağlamaya devam ettim. Onun varlığına o kadar alışıktım ki yokluğunu beni mahfetmişti.
“Alya” Gülümseyerek bana baktı. Yanaklarını öptüm.
“Sarem, ne olur aç gözlerini yeniden gülümsediğini göreyim.” Karşımda hareketsiz yatan Sareme baktım. Uyurken bile çok güzeldi. Yüzüne aldığı darbe bile onun yüzünü çirkinleştirememişti.
“O zaman sen kız babası olmayı daha çok istiyorsun?” Saremin melodi gibi çıkan o sesini yeniden duydum.
“Allah nasip ederse hepsi olurum. Sağlıklı olmaları yeter.” Gülerek omzuma kollarını koydu.
“Erkek olursa diye bir isim düşünmedin mi?” Açıkçası hiç düşünmemiştim. İleride karıma bırakırım diye düşünmüştüm.
“Onu karıma bıraktım.” Sare utanarak başını eğdi.
“Bunları konuşmak hem hoşuna gidiyor hem de utanıyorsun bebeğim.” Başını alıp göğsüme yerleştirdim. Bir elimle yanağını okşamaya başladım.
“Beni bırakma Turna kuş, yoksa kanatlarını koparırım.” İstemsizce kahkaha attım.
“Acımasızsın” Gülerek bana baktı. Alnından öptüm.
Yine bana gül. Yine bana gel. Yine benimle ol. Ne olursun Allahım, onu bize bağışla, çok fazla acı çekti. Mutlu olsun. Ne olur Allahım, yeniden bizimle olsun.
“Tuna, su iç biraz kardeşim, dilin damağın kurudu.” Başımı Ömer’e çevirdim.
“Sağ ol kardeşim.” Elindeki suyu alırken elimin titrediğini farkettim.
“İyi olacak, buna inanıyorum, ya da elimden sadece inanmak geliyor bilmiyorum.” Kısık çıkan sesimi Ömer’in zar zor duyduğunu düşündüm. Koridora baktığımda Aren geliyordu. Benden farksızdı.
“Yapabileceğimiz tek şey buysa, ümidimizi dinç tutmalıyız.” Ömer’in ciddi tavrına alışık değildim.
“Aren, sanada su aldım. Biraz iç.” Ömer’in elindeki suyu yavaşça alan Aren, yere çökerek sırtını bizim gibi duvara yasladı.
“İmre ne durumda?” Bizim gibi mahfolmuş olabilecek biri varsa o da İmre’ydi.
“Kötü, ama iyi olacak Tuna” Başımı salladım.
“Biliyor musun, büyürken hep aşık olmasından çok korkmuştum.” Aren başını duvara yaslayıp gözlerini kapadı. Gözyaşları yanaklarına süzülüyordu.
“Sorun benden ayrılacak olması değildi. Kime aşık olacağıydı.” Sessizce Aren’i dinledim. Yutkunmaya zorlanıyordu.
“Onu kötünün iyisi olan bu yere yollamak zorunda kaldım. Ama hesaba katmadığım bir şey oldu.” Onu tanıdığım zamanlarda bile dik duruşundan ödün vermeyen adam şuanda tüm gardını indirmişti.
“Sana aşık oldu. Benim normalde belki de kızmam, onaylamamam gerekirdi. Genelde abiler öyle yapar. Başta bi sinirlendim doğrudur. Kendi kendime ulan ben kardeşimi sana emanet etmişim sen kendine mi aşık ettin diye boğazını sıkasım gelmedi değil.” Hafifçe tebessüm ettim.
“Sonra durdum düşündüm. Dedim ki, hayatı boyunca böyle mert bir adama, belki de bir kez denk gelir. Aşık olacaksa Tuna’ya olsun dedim.” İstemsizce gözlerim akmaya başladı. Hafifçe tebessüm ediyordum. Normalde olsa sinirleneceğim duruma nedense hiçbir tepki veremiyordum.
“Şimdi anladım, öyle çok seviyorsun ki, iyi ki sana emanet etmişim.” Aren gözlerini açıp bana bakınca istemsiz başımı eğdim.
“Sare şanslı” Fısıltıyla konuştu.
“Bence de onu hayatı boyunca karşılıksız sevecek iki insan onun yanında, biri abisi, diğeri de yakında Allah nasip ederse eşi olacak. Tabi bizler de varız da, öncelik sizsiniz.” Ömer’e gülümseyerek baktım. İlk defa yüzümü güldürecek bir şey olmuştu.
“Sağ ol Ömer, hepimizi toparlamak için çok çaba sarf ettin.” Aren konuşmuştu.
“Ama seninde ona ne kadar çok değer verdiğini görebiliyorum. Biraz seninde toparlanmaya ihtiyacın var.” Ömer sözlerime gerçek olmayan bir gülümseme ile bana baktı.
“Neyse, yiyecek bir şeyler getireyim, Sare uyanınca sizi dinç bulsun.” Ömer ayağa kalktığında, aslında neeen uzaklaştığını biliyordum. Yine bir şeyleri göstermeyi sevmediğinden uzaklaşmayı tercih ediyordu. Birbirimize bu yüzden çok benziyorduk.
💩
YAZARIN KALEMİNDEN
“Azer hala gelmedi mi?” Ahad düşünceli bir ifade ile sormuştu.
“Hayır, ses seda yok.” Ahad başını tutarak saçlarını çekiştirdi.
“Şu kızın ölüp ölmediğini bilmemiz lazım.” Sinirle yanda duran kutuya tekme attı.
“Ahad, Büyük Birlik teklifini reddetmiş, aranan biriyken toplantılara katılması riskli demiş.” Ahad sinirle haberi getiren teroriste vurdu.
“Beni nasıl gözden çıkartırlar. Onca eylemi ben gerçekleştirdim. Ben olmasaydım, Türkiye ile baş edemezlerdi. Hepsinin intikamını alacağım.” Ahad önüne çıkan her şeyi sinirden tekmeliyordu.
“Şahsi meselelerden uzak durulmasını söylediklerini belirtmişler. Yerine birini arıyorlarmış.” Ahad daha da büyük bir sinirle, tükürüklerini saça saça konuştu.
“Ahad’ı öyle kolay gözardı edemezler. Orayı yakıp yıkarım. Kimse beni gözden çıkaramaz. Tuna’ya verdiğim darbeyi kimse göremiyor mu!” Saçlarını çekiştirip dişlerini sıktı.
“Eğer Büyük Birlik, artık sizi istemiyorsa, içinde bulunduğumuz tehdit iki katına çıktı Ahad, Büyük Birlik sizin yakalanma riskini göze almayacaktır. Sizi öldürmeye çalışacaklardır.” Ahad başını salladı.
“Onları da kendimle birlikte yakarım diye öldürme planları yaptıkları kesin.” Ahad bir anda gülmeye başladı.
“Eğer arkamda olmazlarsa, destek sağlamazlarsa, kendimle beraber hepsini yakarım!” Bir plan yapmalıydı. Yoksa iki tarafın saldırısından kurtulamayacaktı. İyice köşeye sıkışmıştı.
🌸
İMRE
“Lütfen” Gözlerimin önüne gelen görüntüler beni dehşete düşürüyordu.
“Onu iyileştirmem lazım” Sare’nin bedeni gözlerimin önünden gitmiyordu.
“Sadece kabus görüyorsun.” Tanıdık bir ses zihnimi doldurdu. Yavaşça gözlerimi açtım. Sedyede oturmuş dikkatle beni izleyen Ömer’e baktım.
“Sare iyi mi?” Dilim damağım kurumuştu. Başım çatlayacak haldeydi.
“İlk 9 saati geride bıraktık. 12 saat içinde bir şey olmazsa tehlike ortadan kalkacakmış.” Doğrularak onun koluna tutundum. Kalkmam için yardım etti.
“Onun yanında olamadım.” Konu Sare olduğunda hiçbir şekilde güçlü kalamıyordum.
“Onun yanındasın, yanındayız. Ve iyi olacak.” Başımı kaldırıp ona baktım.
“Sende en az bizim kadar kötü hissediyorsun. O halde niye direniyorsun?” Bu sorum onu şaşırtmıştı. Bir anlığına uzaklaşır gibi oldu. Kolundan tutup yerinde kalmasını sağladım.
“Ömer, içine atıyorsun. Niye kendini bırakmayı denemiyorsun.” Ömer yutkunarak baktı. Göz yaşları gözünü dolduruyordu.
“Atmıyorum.” İstemsizce elim yanağına gitti. Göz kapaklarına dokunmak istemiştim.
“Kendini sıkmayı bırak.” Gözlerime öyle yoğun bakıyordu. Azıcık daha dokunsam hıçkıra hıçkıra ağlayacak gibiydi.
“Ben aslında tek çocuk değildim.” Bir anda yaptığı itirafa şaşırarak baktım.
“Ben kız kardeşimi lösemiden kaybettim.” Şaşkınlıkla ona baktım. Bu yüzden Sare’ye kardeşim gibi görüyorum demişti.
“Henüz 12 yaşındaydı.” Ömer kendisinin bile şaşıracağı şeyi yaptı. Göz yaşlarını serbest bırakmıştı. Sol yanağından usulca dudaklarına doğru süzüldü. Ardından sol elinin avucunu gözlerine bastırdı.
“Çok neşeli bir çocuktu. Sare’yi tanıdığımda, dedim ki büyüseydi. Aynı Sare gibi olurdu. Onun mezarda hareketsiz yattığını gördüğümde, kız kardeşim gözümün önüne geldi.” Ömer’e öyle bir sarıldım ki bir an bir bütün olduğumuzu düşündüm. Bana öyle sıkı sarıldı ki başını omzuma koydu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İçim çekildi sanmıştım. Bu beni daha da mahfetmişti. Tuttuğu gözyaşları sadece Sare için değil, kaybettiği küçük kız kardeşi içinde akıyordu. Bir kez daha mahfolmuştum.
“Ben onu çok özledim. Sare de giderse kardeşim ikinci kez gidecekmiş gibi hissettim. Onu ikinci kez kaybetmişim gibi hissettim.” İkimizde ağlıyorduk. Bunu bilseydim ona daha önce sarılırdım. O neşesinin arkasında sakladığı bir şey olduğunu biliyordum. Sadece bu kadarını kestirememiştim. Hayat dolu gülüşlerinin arkasında derin bir acı saklıyordu.
“Özür dilerim bilmiyordum.” İstemsizce kendimi suçlu hissettim.
YAZARIN KALEMİNDEN
Bazı gülüşlerin arkasında derin bir acı saklanırdı. O acıyı kimseye göstermemek için duvarlar örülürdü. Kimisi öflesi ile kimisi nefreti ile kimisi de gülüşleri ile örüyordu o duvarları, ama herkes bir şekilde yaşıyordu.
Tuna Yüzbaşı elindeki suyu yavaşça bankın üzerine bıraktı. Bir yudum su bile boğazından geçmiyordu. Banka oturup başını duvara yasladı. Gözlerini tavana dikti. Ağlamaktan gözlerinde gözyaşı bile kalmayacak haldeydi. Yanında bir hareketlilik sezdiğinde başını yavaşça çevirdi. Haze kendisiyle arasına mesafe bırakacak kadar banka oturmuştu. İstemsizce aklına Sare’ye verdiği söz geldi.
“Merak etme, sadece susacağım.” Haze, Tuna Yüzbaşı’nın yüzüne bakmıyordu.
“Eski bir dostu teselli etmek gibi düşün lütfen, susarakta destek olunabilir.” Tuna Yüzbaşı başını sallayarak Haze’ye baktı.
“Nasıldı?” Kısık sesle konuştu.
“Söylersem kaldıramazsın.” Haze ona bakmadan konuşmuştu.
“Çok acı çekmiştir.” Tuna Yüzbaşı çatallanan sesiyle konuştu.
“Şimdi iyi olduğunu biliyoruz. Yani önümüzdeki saatlerde de bir sorun olmazsa iyi olacağını düşünüyorum.” Tuna Yüzbaşı başını salladı.
“Teşekkür ederim.” Haze, Tuna Yüzbaşı’ya bakmadan başını salladı.
“Ben bir doktorum, yapmam gereken şey için teşekkür kabul etmiyorum.” Tuna Yüzbaşı başını salladı.
“Ben, ilk başta, gelip geçici bir hevesin sanmıştım. Ama bir kez bile gardını indirmemiş seni gördüm. Şuanda öyle savunmasızsın ki her şey canını fazlasıyla yakabilir. Onu gerçekten seviyorsun. Umarım Sare sağlıklı bir şekilde bu hastaneden çıkar. İkinizde hak ettiğiniz mutluluğa kavuşursunuz.” Haze artık kabullenmişti. Oturduğundan beri ilk kez Tuna Yüzbaşı’ya bakmıştı. Tuna Yüzbaşı ise çekingen bir tavırla Haze’ye baktı.
“Ona öyle saygı duyuyorsun ki, göremeyeceğini bildiğin halde, benimle burada konuşurken sırf ona duyduğun saygıdan çekindiğin için kendini rahatsız hissediyorsun. Böyle bir aşka daha önce tanık olmamıştım.” Haze gülümseyerek Tuna Yüzbaşı’ya baktı. Kabullenmek onu da rahatlatmıştı. Artık kendisini özgür hissediyordu.
“İyi olması için elimden ne geliyorsa yapacağım.” Tuna Yüzbaşı elinin tersiyle gözlerini silerek konuştu.
“Haze, sormaya çekindiğin şeyi anlamadığımı düşünme. Seni her zaman iyi hatırlayacağım. Çünkü göründüğün gibi olmadığını biliyorum.” Haze, rahatlayarak önüne baktı.
“Buna sevindim. Üzerimden bir yük kalktı. Eğer mümkün olacaksa, bir dost gibi hatırlanmak isterim.” Tuna Yüzbaşı başını salladı.
“Öyle hatırlayacağım o zaman” Haze rahatlayarak gözyaşını çaktırmadan sildi.
“Ben diğer hastalarıma bakayım. Bir şey olursa hemşirelere seslenirsiniz.” Tuna Yüzbaşı başını salladı. Haze yavaşça oturduğu yerden kalktı. Arkasına döndüğünde direndiği gözyaşları akmaya başlayınca eliyle sildi.
Hayat böyleydi, senin uğruna ağladığın, başkası için ağlıyordu. Kim bilir belki de nasibimizde olmayan insanlar için ağlamayı, üzülmeyi bırakmalıyız. İnanıyorum ki nasibimiz bizi bulduğunda bizde mutlu olacağız.
Tuna Yüzbaşı, Sare’ye doğru ilerledi. Cama yaklaştı. Gülümseyerek Saresini izledi. Elini uzatsa sarıp sarmalayacak gibiydi.
“Hadi uyan be güzelim.”
“Uyan da dünyama yeniden güneş doğsun.”
“Seni öyle özledim ki”
Sare, solunum cihazına bağlı bir şekilde sadece yavaşça inip kalkan göğsüyle hareketsiz yatıyordu. Tuna Yüzbaşı alnını cama yasladı.
❄️
Tuna Yüzbaşı ve Aren, Karasu, Yavuz Albay, Hannan hanım, hepsi bir köşeye oturmuş sessizce bekliyorlardı. Gece çoktan olmuştu. 11. Saate girmişlerdi. Doktorlar arada gelip gidip Sare’yi kontrol ediyorlardı. Saatler geçmek bilmiyodu.
Tuna Yüzbaşı başını duvara yaslamış bir anlığına uyuyakalmıştı. Aren’de kendisinden geçmek üzereydi. Koridorda Ömer ve İmre görünmüştü. İmre yavaşça cama yaklaştı. Ağlayarak Sare’yi izlemeye başladı.
“Kardeşim, özür dilerim. Yanında olamadım.” Gözyaşları sessizce akmaya devam ediyordu. Kalbi acıyla yanıyordu.
Başını cama yaslayarak gözlerini kapadı. İçinden dua etmeye başladı.
SARE LİA SARUHAN
Göz kapaklarımda bir yük vardı. Bu toprak mıydı? ben ölmüş müydüm? Hikayem bitmiş miydi? Peki ya abim, o ne yapacaktı. Bana yaşama sebebimsin diyordu. Ya kendisine zarar verirse? ya artık yaşamak istemezse? o zaman ben ne yapardım. Peki ya annem, ona ne olacaktı. Nasıl dayanacaktı. Zaten yüreği fazlasıyla keder dolmuştu. Şimdi kızının ölümüne kalbi nasıl dayanırdı.
Peki ya Tuna, o ne yapacaktı. Belki de daha da içine kapanırdı. Hiç kimseyle konuşmazdı. Kimseyi sevmezdi. Tamamen kararırdı. Ona bunu yapabilir miydim.
Peki ya İmre, o mahfolurdu. Ben ağlarken ağlayan, gülerken gülen, acı çektiğimde derinden hisseden kız kardeşime ne olurdu? Canı çok yanardı. Kimseyi sevmezdi. Artık kimseyle arkadaşlık yapmazdı. Hayattan kendisini soyutlardı.
Peki ya Karasu, hepsinin kız kardeşiydim, çok üzülürlerdi. Kısa sürede beni kız kardeşleri olarak kabullenmişlerdi. Bestim Ahmet, kesinlikle çok üzülürdü. Peki ya Ömer, onu düşünemiyordum bile, bana ölen kız kardeşime benzetiyorum seni, o da senin gibi hayat doluydu demişti. Yeniden mi kız kardeşini kaybedecekti? Peki ya Biran abi, Murat abi, Hakan abi, Karan abi, Kerim abi, Yuşa abi, Mehmet abi, Caner abi, Baran abi, ne kadar çok abimin kız kardeşiymişim, hepsi çok üzülürdü.
Peki ya ben? Ben ne olacaktım. Onları çok özlerdim.. hepsini çok seviyordum. Bize ne olacaktı. Cennet mi cehennem mi? Hangisi evimiz olacaktı.
Ben yaşamak istiyorum. Bana haram edilen bu hayatı, iliklerime kadar yaşamak istiyordum. Öyleyse bu göz kapaklarımdaki ağırlık nedir?
Nefes alabildiğimi fark ettim. Vücudumdaki ağrı yok olmuş gibiydi, öldüğüm için miydi? Bu da neyin nesiydi?
Gözlerimin önüne Tuna geldi. Bir bahçede küçük bir kız çocuğuyla oyun oynuyordu. Benden sonraki hayatı mıydı? Daha sonra elimde meyve tabağı ve biberonla bahçeye çıktığımı gördüm. Bu ben miydim? Gülerek onları izliyordum. Bebeği kucağına aldı. Bana gülümseyerek baktı. Kızın gözlerinin içi gülüyordu. Onlara doğru ilerledim. Ama bir şey beni durdurmuştu. Ayaklarım gitmedi. Elimdeki biberon çekildi. Meyve tabağı elimden düştü. Ayaklarımı sarmaşık gibi saran yapraklar benim hareketimi önlüyordu. Tuna’ya doğru gitmek istiyordum. Bebek ağlamaya başladı. Onlara doğru gelmemi istiyorlardı. Elimi uzattım. Tuna elimi tutmak için öne eğildi. Ama uzanamamıştım. Ve sarmaşık beni toprağın altına çekti. Tozlu toprak midemi yaka yaka ilerliyordu. Vücudumda büyük bir sarsıntı hissettim.
Sanırım bu bir vedaydı.
YAZARIN KALEMİNDEN
Sare’nin bedeni büyük bir sarsıntıyla sedyede sallanmaya başladığında, yan taraftaki kalp ritmini gösteren ekran yavaş yavaş düz bir çizgi halini alıyordu.
“Ne oluyor.” İlk farkeden Ahmet Başçavuştu. İmre başını kaldırdı. Sare’nin kalp ritmine baktı. Ardından sallanan bedenine.
“Hayır!” Kendisini hızla odaya attığında, onun arkasınsan Karasu, Yavuz Albay ve Hannan hanım cama yaklaştı. Tuna Yüzbaşı ve Aren dehşetle camdan Sare’yi izliyorlardı.
“Hayır, şimdi olmaz.” İmre başının dönmesini umursamayarak, yalpalayarak defibrilatör’ü ellerinin arasına aldı. Bir hemşire koşara içeriye girerek İmre’ye yardımcı olmuştu. İmre defalarca uyguladığı cihazın kalp ritmini düzene sokmasını bekledi. Ama ritim hala düz bir çizgide devam ediyordu.
“Şimdi değil ne olur, bırakma beni.” İmre yalvarır gibi bir ses tonuyla konuştu. Defalarca cihazı Sare’nin göğsüne doğrulttu. Sare’nin vücudu cihazın etkisiyle kalkıp iniyordu.
“İmre hanım” İmre gözünün kararmasını hiçe sayarak devam etti. Hemşire durdurmaya çalışıyordu.
“İmre hanım, kendinize gelin.” İmre hiç durmadan cihazı kullanmaya devam etti.
“Sen çok güçlüsün. Lütfen babanın kazanmasına izin verme.” İmre yalvararak konuşuyordu. Cihazı, kollarında güç kalmayana denk Sare’nin göğsünde kullanmaya devam etti. Ama çizgi bir türlü düzelmiyordu. Bir anlığına durdu ve elindeki cihaza baktı. Camı yumruklayan Tuna Yüzbaşı ve Aren, ardından Karasu, seslerini duyurmaya çalışıyordu.
“Durma!”
“Yalvarırım durma!”
“İmre devam et!”
Kalp düz bir çizgi halinde akmaya devam etti.
BÖLÜM SONU
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
152.78k Okunma |
14.51k Oy |
0 Takip |
166 Bölümlü Kitap |