Danışmadan yakında cevabını aldıktan sonra etrafta dolaşmaya başladı. Zamanla, giderek daha fazla cam bölmelere yöneldi. Dünya'yı izlemek, ona bir şekilde huzur veriyordu ve rüyayı unutturuyordu. Bu manzara, ona sakinlik sağlıyordu; camdan dışarıya bakarken, dünyayı daha çok görmek istiyordu. Buradan yakında ayrılacağını düşündükçe, burayı özleyeceğini biliyordu ve bu yüzden olabildiğince izlemek, o anın tadını çıkarmak istiyordu.
Maria, beyaz teni ve uzun boyuyla dikkat çekiyordu. Çekik gözleri, açık mavi gözleriyle birleşen derin bir bakışa sahipti. Yüz hatları keskin, elmacık kemikleri hafif çıkık ve zarifti. Uzun siyah saçlarının uçları hafif açık pembe rengindeydi, bu da ona zarif bir hava katıyordu. Maria, Shou'ya yaklaşarak sakin bir şekilde, "Seni sonunda bulabildim. Lider Hyuki seni ve arkadaşlarını istiyor. Otuz dakikan var, hemen arkadaşlarınla birlikte D-1-1 numaralı odaya gelmenizi istedi. Acele etsen iyi olur," dedi. Sesindeki sakin ton, mesajın ciddiyetini vurguluyordu.
Shou, hemen soruyu sordu:
"Neden çağrıldık, Maria?"
"Bilmiyorum. Sadece seni bulmamı ve arkadaşlarınla birlikte gelmeni istedi. Tek bildiğim bu. Unutmadan, yeni askeri kıyafetlerinizi de giymenizi söyledi," dedi. Ancak, üzerinde yeni askeri kıyafetler yerine eski siyah pantolon ve tişört vardı.
Shou, "Kahretsin!" diye bağırdı ve koşarak kafeteryaya gitti. Alice, Merve, Aags, Ishii ve Tyuj ile karşılaştığında, onlara gereken bilgileri hızla verdi. Ardından diğerlerini aramak için vakti olmadığını fark etti ve hemen ana danışma odasına yöneldi. Hoparlörü açarak her birinin görevli olduğu üsleri ve isimlerini sırayla duyurmaya başladı. "Bruce, Soax, Jkaıl, Dave, Eimi, OkaOku ve Yiğit kafeteryadan çağrılıyorsunuz. Acele edin," dedi. Asuka dün akşam ayrıldığı için onu arama düşüncesi aklından geçmedi; zaten burada olsaydı da onu çağırmazdı. Hemen kafeteryaya geri döndü.
Birkaç dakika sonra hepsi kafeteryaya geldi. Bruce, merakla, "Neler oluyor, neden sadece bizi çağırdın? Diğerleri nerede?" diye sordu. Shou'nun kafasında onlarca soru dönerken, Bruce'un sorusu oldukça yerindeydi.
"Onlar çoktan odalarına gittiler, sizin de yapacağınız gibi," diye yanıtladı Shou.
"Neden?" diye sormaya devam etti.
Lider Hyuki, Shou'yu ve diğerlerini çağırmıştı. D-1-1 numaralı odada toplanmak üzere, askeri kıyafetlerini giyip beş dakika içinde odanın önünde buluşmalarını istemişti. "Kimseye bir şey söylemeyin, emir bu şekilde, acele edin," demişti. Hızlıca odalarına gidip yeni askeri kıyafetleri giydiler. Beş dakika içinde hep birlikte odanın önünde toplandılar. İçeri girdiklerinde, ittifakın liderleri onları bekliyordu.
"Geç kaldınız," dedi lider Hyuki, sesinde belirgin bir soğukluk vardı.
"Özür dileriz, efendim," diye yanıtladı Shou ve diğerleri de aynı şekilde başlarını eğdi.
Lider Yown, içeri girenlere bir göz attı ve "Görünüşe göre bir kişi eksiksiniz." Tam o sırada kapı açıldı ve içeri Asuka girdi. İçlerinden sadece Asuka yeni askeri kıyafetlerini giymemişti.
"Hepiniz geçin ve oturun, toplantıyı hatırlıyorsunuz, öyle değil mi?" dedi ana lider Peax, kararlı bir şekilde.
Herkes, Asuka dışında, "Evet, efendim," diye yanıtladı ve kendileri için hazırlanan sandalyelere oturdu. Asuka ise sandalyeyi biraz daha kenara çekti ve diğerlerinden uzak bir şekilde oturdu.
Ana lider Purw, toplantıyı başlatarak konuştu:
"Her neyse, yeni bir özel ekip kuruyoruz. Kızıl Kan sistemine girebilmek için ve siz on dört kişi bu bölgeye girmeye çalışacaksınız."
Aags, birden ayağa kalkarak sert bir şekilde sordu:
"Neden biz? Ayrıca, neden yasak bölgeye girmemizi istiyorsunuz? Biz neyse de, aramızda korkan bir arkadaşımız var. O neden çağrıldı?"
Ana lider Purw, sesini soğuk tutarak yanıtladı:
"Sisteme en fazla yaklaşanlar sizsiniz. Bunu liderler ve sizin dışınızda bilen kimse yok. Ayrıca, bu arkadaşınızın korkak olması sizin düşünceniz. O yüzden o da sizinle birlikte."
O anda, lider Hyuki, Asuka'ya döndü ve sordu:
"Asuka, sen hangi üste görev alıyorsun?"
"Sadece şunu söyleyebilirim, görev aldığım üsse gitmek için gönüllü oldum. Bunun dışında konuşmak gibi bir niyetim yok," dedi Asuka oturduğu yerden kalkmadan, soğuk bir şekilde. Sesinde, burada olmayı umursamadığı çok belliydi.
"Sanırım cevabını almış oldun Aags," dedi ana lider Uswa ve odada bir sessizlik hakim oldu.
"Evet, efendim," diye yanıtladı Aags, somurtarak oturduğu yerden başını eğdi.
Bu sırada Yiğit, dayanamayarak aniden ayağa kalktı ve "Bu bir çeşit ceza!" diye bağırdı.
Ana lider Arek, sakin bir şekilde söz aldı ve konuşmaya devam etti:
"Siz on dördünüzü, sadece Samanyolu'nda değil, başka galaksilerdeki farklı üslere gönderdik. Eminim, nedenini hatırlıyorsunuz."
Asuka dışında herkes, "Evet, efendim," diyerek başlarını eğdi.
"Jkaıl, ayağa kalk ve neden olduğunuz sorunu baştan ve eksiksiz anlat," dedi ana lider Guro, soğuk bir bakışla. Sesindeki otoriter ton, kimseye karşı taviz verilmeyeceğini belirtiyordu.
"Evet, efendim," dedi Jkaıl derin bir nefes aldı, ardından komut üzerine ayağa kalktı ama sesinde biraz titreme vardı. "Eğitimimiz bittikten bir yıl sonra gemiler kaçırdık ve yasak bölgeye girmeye çalıştık. Bu nedenle bizi ayrı üslere gönderdiniz," dedi.
Ana lider Guro'nun yüzü donmuştu, gözleri Jkaıl'a soğukça baktı ve tekrar söyledi:
"Eksiksiz anlat demiştim, hatırlarsan." Sesindeki sertlik, daha fazla eksik bilgiye tahammülleri olmadığını belli ediyordu.
"Özür dilerim, efendim," diyerek devam etti, "Yasak bölgeyi merak ettiğimiz için birkaç gemi kaçırdık ve Dünya ana üs bölgesinden kaçtık. Shnk galaksisine gittik ve daha sonra yasak galaksinin sistemine iki yüz bin kilometre kadar yaklaştık. Ama en önde giden gemiler yok edildi ve gemilerdeki arkadaşlarımız öldüler. Bu yüzden bizi ayırdınız," diye tamamladı.
Odanın içinde bir sessizlik hakim oldu. Herkes, Jkaıl'ın söylediği trajik olayların ağırlığını hissediyordu. Bu açıklama, sadece geçmişin hatalarını değil, aynı zamanda tüm ekibin geleceğini de sorgulatan bir yük taşıyordu.
Ana lider Purw, Bruce'a doğru bakarak, soğuk bir şekilde sordu:
"Ölen arkadaşlarınızın adları neydi, Bruce? Umarım unutmamışsınızdır."
Bruce, bir an için gözlerini yere dikti, ancak hızla başını kaldırıp kayıtsız bir şekilde cevap verdi:
"Evet, efendim. Sylvia, Rika ve İres ölen arkadaşlarımızın isimleri."
Odanın atmosferi bir anda daha da ağırlaştı. Herkes, Bruce'un söyledikleriyle geçmişin acısını yeniden hissediyordu. Ana lider Purw ise bir an için sessiz kaldı, sonra devam etti:
"Normalde sizi atmalıydık, ama eğitim sırasında çok üstün başarılar gösterdiniz. Bu yüzden sizi atmak yerine, ceza olarak ayrı ayrı üslere gönderdik," dedi ve sesinde bir anlam arayışı vardı, ancak kesinlikle bir merhamet yoktu.
"Şimdi ise bizi ceza olsun diye ölüme gönderiyorsunuz?" dedi Eimi aniden sesini yükseltti. Konuşurken sesindeki titreme, korkusunu açıkça belli ediyordu, ama aynı zamanda öfkesini de gizleyememişti.
Herkes bir an için Eimi'nin sözleriyle şaşkına döndü. Oda sessizleşti, ancak Eimi'nin cesur çıkışı, liderlerin tavrını daha da sorgulatıyordu.
"Siz bunu ne kadar ceza olarak görüyor olsanız da, bu ceza değil," dedi ana lider Uswa, soğukkanlı bir şekilde Eimi'ye doğru dönerek . Sözleri odadaki gerilimi bir an daha arttırdı. "Ayrıca bu yıl üslere yapılan son beş saldırı, Merve, Eimi, Alice, Ishii ve Shou'nun bulunduğu yerlere yapıldı. Bunlar dışında en kötüsü ise Asuka'nın başına geldi," diye devam etti, konuşurken her kelimeyi dikkatle seçiyordu. "Koruması olduğu iki ana lider Arcas saldırısında öldü ve bu şekilde ölen iki ana lider de senin koruman altında öldü," diye ekledi, sesi bir ton daha sertleşmişti.
Oda bir anda sessizleşti. Asuka'nın yüzünde hiçbir duygu belirginleşmedi. Herkes, Asuka'nın karşılaştığı trajediyi düşünmeden edemedi, ama Asuka kendisini tamamen kapalı tutarak, her şeyin bir parçasıymış gibi sessizce durdu. Ana liderin sözleri, Asuka'nın geçmişindeki karanlık olayları yeniden gün yüzüne çıkarmıştı.
Asuka, uzun beyaz saçlarını geriye doğru atarak sağ bacağını sol bacağının üzerine atıp, oturduğu yerden kalkmadan soğukkanlı bir şekilde konuşmaya başladı:
"Bu benim hatam değildi, bunu hepiniz biliyorsunuz. Biri aptallığından dolayı yanına koruma gemilerini bile almadan, Trhyu ana üs bölgesinden Asıtae ana üs bölgesine gitmek istedi ve öldü. Sizler onun tek başına ölmesini kabul etmediniz, bunun yerine yanında koruma gemileri olduğunu söylediniz. Tüm ittifak o aptalın savaşarak öldüğünü biliyor ama gerçekte savaşmak yerine teslim oldu ve bizlerde düşmana ittifak hakkında bilgiler vermesini engellemek için onu ve içindekileri gemi ile birlikte yok ettik," dedi, sesinde herhangi bir pişmanlık ya da endişe yoktu ve sözüne devam ederken hiçbir şekilde duygusal bir tepki vermedi. "Diğeri öldüğünde, ben bulunduğu gezegenin yörüngesinde Arcas ile savaşıyordum ve tüm gezegeni yaktılar. O savaştan sağ olarak kurtulan birkaç kişiden birisi benim, üstelik Arcas generali elimden zor kurtuldu ve ağır yaralı bir şekilde savaştan geri kaçmak zorunda kaldı. Bir gemi dışında tüm Arcas gemilerini yok ettik," diye ekledi.
Asuka'nın sözleri odadaki tüm dikkatleri üzerine çekti, ancak onun konuşurken bile bu pek umurunda değildi. Oda bir anda sessizleşti. Herkes, söylediklerinin ağırlığını anlamaya çalışırken, Asuka ana liderlere odaklanmış Yown ve Uswa'ya bakıyordu, ancak kimse, Asuka'nın neden sadece onlara baktığını ve gözlerinde o kadar derin bir anlamın olduğunu anlayamıyordu. O anda, sanki odadaki her şey Asuka'nın dünyasında önemsizmiş gibi hissetmeye başlamıştı.
"Sırf bu nedenle bizi ölüme gönderiyorsunuz. Bu çok saçma!" diye bağırdı Tyuj. Sesindeki öfke, odada yankı buldu, ancak Asuka'nın soğukkanlı tavrı tam tersine dikkatleri ona çekiyordu.
Ana lider Hyuki, başını hafifçe sallayarak sakin bir şekilde cevap verdi:
"Her neyse, size söyledik, bu ceza değil. Sizler evrenin son umutlarısınız. Bu yüzden elinizden geleni yapın."
Asuka dışında, odadaki herkes bir anlık sessizliğin ardından birbirlerine bakarak hep bir ağızdan, yine Asuka dışında hepsi, ''Evet efendim!" diye bağırdı. Bu ses tonları, bir yandan uyum içinde bir grup olduklarını gösterse de, diğer yandan içinde bulundukları durumu sorgulayan bir çaresizlik taşıyordu.
"Bu ekip gizli, yani burada olanlardan kimseye bahsetmiyorsunuz, anlaşıldı mı?" dedi ana lider Yown. Gözleri, her birini tek tek tarayarak, söylediklerinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyordu.
Asuka dışında, yine herkes "Evet efendim!" diye bağırarak onay verdi. Ancak Asuka, oturduğu yerden liderlere bir bakış attıktan sonra tek kelime etmeden sessizliğini korudu.
"Her birinize birer gemi ve yüz kişilik mürettebat verilecek ve kalkanı farklı noktalardan geçmeye çalışacaksınız. Sisteme en azından bir geminin girmesi, Arcas ırkını yenmemiz anlamına geliyor," dedi ana lider Peax. Sesindeki kararlılık, onlara olan güvenini ve görevin ciddiyetini net bir şekilde yansıtıyordu.
"Efendim," dedi Alice ve herkesin dikkatini üzerine çekti.
"Evet, Alice?" diye sordu ana lider Peax, sorusunun cevabını beklerken yüzündeki ifade dikkatle okunabiliyordu.
"Toplantıda neden en yakın mesafe olarak üç yüz bin kilometre dediniz? Biz yüz bin kilometre daha yakına gitmiştik," dedi Alice. Sesindeki soru, hem merak hem de bir miktar belirsizlik taşıyordu.
"Sizin yaptığınız gizli tutuluyor, tıpkı sizlerin de bu olayı gizli tuttuğu gibi. Ayrıca, yaklaşanlar siz değilsiniz, ölen arkadaşlarınızdı, unuttunuz mu?" dedi ana lider Hyuki, yüzündeki ifade soğukkanlıydı. "Ayrıca söylediğim gibi, bu ekip gizli olarak kalacak. Ekibinize bir isim verebilirsiniz; her ekibin bir kod adı olur. Biraz düşünün ve ekip isminizi söyleyin."
Herkes, Asuka dışında, birbirlerine bakarak kısa bir süre sessiz kaldı. Liderler, sakin bir şekilde onları bekliyordu. Shou, sonunda sözü alarak kararını açıkladı. "Efendim, ekibimizin adının BEYAZ ZAMBAK olmasını istiyoruz," dedi, sesindeki kararlılık ve kesinlik barizdi.
Ana lider Hyuki, ismi duyunca kısa bir süre sessiz kaldı, ardından başını sallayarak cevap verdi. "BEYAZ ZAMBAK mı? Neden bu ismi istiyorsunuz? Ya da boş verin, sonuçta istediğiniz isim buysa, bundan sonra ekibimizin ismi bu ve önümüzdeki iki gün izinlisiniz. İki gün sonra sizi ve mürettebatınızı eğitim için başka bir galaksideki, bu görev için özel olarak yapılan üsse göndereceğiz. Gidin ve hazırlıklarınızı yapın. Unutmayın, bu toplantı gizli. Kimseye bahsetmeyin, anlaşıldı mı?"
Asuka, her zamanki gibi sessizdi. Ancak diğerleri, hep bir ağızdan, "Evet efendim," diye bağırdılar ve hızla dışarı çıkmak üzere hareket ettiler.
Odadan çıkınca, Asuka diğerlerinden ayrıldı ve nereye gittiği hiç kimsenin umurunda değildi. Diğerleri, Astral Prism'den ayrılıp kafeye doğru yürüdüler. Yolda, Bruce, Shou'ya sürekli Alice'i sorarak, onun yeni kıyafetleri içinde nasıl göründüğünü soruyordu. Kızların hepsi gerçekten çok güzel olmuştu, ama bu, pek de önem taşıyan bir şey değildi. Çünkü aklındaki tek şey, rüyasında gördüğü kadındı. Beyaz saçlar... Bunun ne anlama geldiğini bir türlü çözemiyordu. "Çoktan ölen birisini rüyada görmek ve onunla konuşmak nasıl olurdu?" diye düşündü. Bu düşünce kafasını tamamen kaplamıştı. Yavaşça adımlarını hızlandırarak kafeye doğru ilerledi, ama zihninde başka bir yer vardı; rüyasında gördüğü o kadının ne anlama geldiğini çözmek istiyordu.
"Hey Shou, nereye gidiyorsun?" diye bağırdı Dave.
"Affedersin, dalmışım" dedi.
"Yine mi şu rüya, Shou?" diye sordu Bruce.
"Ne rüyası?" dedi Aags. Shou, biraz umursamadan cevap vermeye çalıştı ama hemen vazgeçti. "Boş ver, günün sonunda önemsiz bir rü..." diyerek olayları yarıda kesti. Shou, rüyasına dair daha fazla konuşmaktan kaçınıyordu, ama Bruce'un dikkati yüzünden bir şekilde herkesin ilgisini çekmişti.
"Sizin haberiniz yok tabii, Shou üs saldırısından sonra rüyasında bir kadın görmeye başladı" dedi Bruce.
"Ne, bir kadın mı? Nasıl görünüyordu güzel birimiydi?" diye sordu Jkail. Shou ise duraksayarak, "Bilmiyorum, yüzü hiç göremedim" dedi.
"O zaman rüya merkezine gidip yardım alsan iyi olur" dedi OkaOku.
"Gittim ama yardım hiç dokunmadı. Doktora bir daha gelmeyeceğimi söyledim" dedi.
"Bize de anlat, belki bir yardımımız olur," dedi Aags. Shou, Bruce ve Alice'e daha önce anlattığı rüyayı tekrar aktarmaya başladı.
"Beyaz saçlar mı?" diye mırıldandı Merve, gözleri bir anda anlam arayarak parladı. "Bana onları hatırlattı. Onlar olamaz, değil mi? Ayrıca, Asuka'ya anlat bunu," dedi.
"Sylvia değil. O olsa tanırdım. Gördüğüm kişi başkası. Ayrıca, Asuka'ya bu rüyadan bahsetmiyorum. Siz de bahsetmeyin," dedi Shou ve sözlerinin ardından masada kısa bir sessizlik oldu. Shou'nun kararsızlığı ve rüyasına dair hissettikleri, bir yandan merak uyandırsa da, bir yandan da içindeki bilinmezlik korkusunu daha da derinleştiriyordu.
"Şu rüyayı boş verin, buraya neden geldiğimizi unuttunuz muhtemelen" dedi Alice.
"Unutmadık tabii, rüya sadece garip geldi" diye yanıt verdi Soax. Shou, ortamın huzursuzluğunu hissetmiş gibi bir an sessiz kaldıktan sonra, "Neyse, ne rüyayı boş ver. İki gün sonra ölüme gidiyoruz" dedi.
Bu sözler herkesin kafasının içinde yankılandı ve herkesin içindeki korkuyu ve belirsizliği daha da derinleştiriyordu.
"Eğitime gidiyoruz, ölüme değil" dedi Ishii.
"Ne fark eder ki?" dedi OkaOku. "Sonuçta bizi ölüme yolluyorlar. Ha iki gün sonra, ha bir iki yıl sonra" diye ekledi, sesinde umutsuzluk ve öfke karışımı bir tını vardı. Gruptaki herkesin içindeki korkunun daha da derinleşmesine yol açıyordu.
Ekip ile ilgili olarak aralarındaki konuşmalar sona erdikten sonra her biri odasına çekilip dinlenmeye başladı. İki gün boyunca herkes sessizce dinlendi ve bu süreçte mürettebatlarıyla tanıştılar. Herkes, görevlerinin ne kadar önemli olduğunu ve bu görevin kendileri için ne anlama geldiğini mürettebatlarına anlatmıştı. Görev için seçilen mürettebatın çoğu, daha önce başka üslerde görev yapmış ve bu özel görev için seçilmişti.
"Bu görev bizim için son görev olabilir. Hepimiz yasak bölgeye girmek üzere seçildik ve bu, ölümümüze daha da yaklaşıyoruz," dedi Shou, mürettebatına söylediği kelimeler oldukça sertti.
İki gün boyunca süren dinlenme sürecinden sonra, görev yapacakları üsse doğru yola çıktılar. Her biri kendi düşüncelerine dalarak, Dünya ana üssünden ayrıldılar. Gittikçe artan mesafe, her birinin içinde farklı duygulara yol açtı. Bir yandan görevlerinin ciddiyeti, diğer yandan karşılaşacakları belirsizlik, bir ağırlık gibi üzerlerinde hissettiriyordu.
Asuka, grubun dışında sessiz bir şekilde yol alıyordu. Onun düşünceleri tamamen farklıydı. Diğerleri görev hakkında konuşurken, Asuka sadece dinlenmeye devam etti, çünkü ne söylerse söylesin kimse onu anlamayacak gibi hissediyordu. Onun için bu görev, sadece bir zorunluluktu, ancak diğerleri için çok daha fazlasıydı.
Shou'nun söylediği gibi, bu görev çoğu için son olabilirdi. Yasak bölgeye girmek, her zaman ölümle burun buruna olmak demekti. Herkesin kafasında aynı düşünceler vardı, ama birçoğu bunu dile getirmekten çekiniyordu. Onlar, savaşa adanmış, cesur askerlerdi, fakat şimdi her birinin içinde bir belirsizlik vardı.
"Bu sefer her şey farklı olacak," diye mırıldandı Merve, derin bir nefes alarak. "Daha önce geri adım attık ama bu sefer... Sonuna kadar gitmeliyiz."
"Yavaş ol," dedi Alice, Merve'nin düşüncelerine karşılık verirken. "Hepimizin geri adım attığı zamanlar oldu ama bu, sadece bir başlangıç. Şimdi her şeyin başka bir anlamı var."
"Rüyanda gördüğün o kadın... Hala onun hakkında düşünüyorsun, değil mi?" dedi Soax, bir anda konuşarak koyunu değiştirdi.
"Evet," dedi, hafif bir gerginlikle. "Ama bu... çok garip. Beyaz saçlar... O kadar gerçekti ki. Belki de sadece bir hayal... Ama bana bir şeyler söylüyordu."
"Kim bilir? Belki bir mesajdır. Kimse ne zaman neyle karşılaşacağını bilemez," diyerek devam etti.
Grup, görevdeki her bir adım için hem bilinçli hem de gergindi. Artık yolculukları sadece uzaya değil, aynı zamanda hayatta kalma mücadelesine de dönüşmüştü.
"İki gün sonra," dedi Bruce, belirgin ve karamsar bir şekilde. "Ve hala bir çözüme ulaşabilmiş değiliz. Yasak bölge... Bize neler bekliyor olabilir?"
Yolculuk ilerledikçe, grubun üyeleri hem kendi iç dünyalarına dönerken, hem de görevle ilgili kaygılarını birbirlerine açmayı sürdürüyorlardı. Rüyaların ve belirsizliklerin etkisi altında, birçoğu birbirlerinin desteğine daha çok ihtiyaç duyuyordu. Shou, gözlerini bir an için kapatıp, rüyasında gördüğü beyaz saçlı kadını düşündü. Ne anlama geldiğini hâlâ çözebilmiş değildi, ama her geçen saniye, her düşünceyle daha fazla bu kadının ona bir şeyler söylemek istediğini hissediyordu.
"Ağır geliyor değil mi?" diye sordu Soax, Shou'nun içindeki karışıklığı fark ederek. "Hepimiz aynı yükü taşıyoruz."
Shou derin bir nefes aldı ve sonra kısık bir sesle cevap verdi:
"Bilmiyorum... Rüyada gördüğüm kadının kim olduğunu anlamadım ama bir şeyler var, bir mesaj, belki de uyarı... Ama... ne olduğunu hala çözemedim."
"Soax haklı," dedi Merve, sakin bir ses tonuyla. "Hepimizin içi karışık ama bu yolculukta birlikteyiz ve birlikte ilerleyeceğiz. Ne olursa olsun."
Zaman hızla geçerken, üsse doğru olan yolculukları da hızlanıyordu. Her geçen dakika, kendilerini hedeflerine bir adım daha yakın hissediyorlar, ancak bir o kadar da uzaklaşıyorlardı. Aslında, hedefin kendisi bile belirgin değildi. Hepsi bir noktada duraksadı, fakat bunu dile getirecek kimse yoktu. Fakat bir gerçek vardı:
''Ölüme yaklaşmak zorundaydılar.''
Sonunda, bekledikleri an geldi. Gemiler ışık hızından çıktığında üs bölgesinin dış hatları, yavaşça yaklaşıyordu. Hava oldukça serindi, ama içinde bulundukları geminin koruyucu kalkanı onları dışarıdaki her şeyden güvenli bir şekilde ayırıyordu. İleriye baktıklarında, oldukça güçlü bir yapıya sahip olan özel üs bölgesi belirdi.
"Özel üs bölgesine ulaştık," dedi Alice, gözleri uzaklara dalmış bir şekilde. "İşte burası ölümümüze hazır mısınız?"
Bölüm İçinde Geçen Bazı Kelimeler Hakkında Bilgiler:
Maria: Tevrat, İncil ve Zebur gibi kitaplarda da geçen isim, dindar kadın anlamına gelir.
Sylvia: Latince "Ormanlardan gelen", "Ormanın ruhu"
Rika: Japonca, İskandinav veya Almanca; Japonca'da (理香) "mantık" ve "koku" anlamlarına gelebilir. İskandinav / Almanca kökenli "Erika"nın bir türevi olarak "güçlü hükümdar" anlamına gelebilir.
Beyaz Zambak: Masonlukta el değmemiş temizliğin ve saflığın simgesidir
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
169 Okunma |
81 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |