28. Bölüm

27.Bölüm-Saldırı

Shinoluna
shinoluna

Zamanı gelmişti. Bu çocuklar, tüm gerçekleri, Vera ile olan savaşların ne zaman başladığını ve nasıl sona erdiğini öğrenmeliydi. Artık onlardan gizleyecek hiçbir şeyleri kalmamıştı. Her şey açığa çıkmış, tüm müttefikler de gerçeği öğrenmişti. Onlar, bu bilgileri öğrendikten sonra, onlara karşı şansları olmayan bir hâlde kalmışlardı. Çünkü artık herkes her şeyi biliyor ve onlara hizmet etmeye devam ediyordu.

"Bundan emin misin?" diye sordu Peax. "O çocuklar bizim son umudumuz. Ne kadar çok bilgi gizlersek, Kızıl Kan'a girmeye o kadar istekli olurlar."

"Evet, eminim," diye yanıtladı. "Gerçeklerin artık açığa çıkması gerektiği zaman geldi. Üstelik bu çocuklar, Reinaz'ın kim olduğunu zaten uzun zamandır biliyorlar. Artık saklayacak hiçbir şeyimiz yok."

"Önce şu kalkanı geçip Vera teknolojisini ele geçirmeliyiz," dedi Nidam.

"Kesinlikle. Bu çocuklar da şu an tam olarak bunun için buradalar."

"Efendim, herkes yerini aldı," dedi Koxae.

"Tamam, geliyorum," dedi ve odasından çıkarak toplantı salonuna doğru ilerlemeye başladı.

Toplantı salonunun kapısında, "Tüm salonun dikkatine! Lider Purw gelmek üzere, sessizce bekleyin!" diye bir duyuru yapıldı. O sırada salona girdi.

İçeri girdiğinde derin bir nefes aldı ve beş ay önce aralarında hainlerin olduğunu söyledi. Üç kişi yakalanmış ve infaz edilmişti. Hainlerin kaçma nedeni ise, Reinaz'ın Arcas olduğuna inanmalarıydı ve bu büyük bir günah teşkil etmişti. Bu yüzden de infaz edilerek sonları gelmişti. Ancak, Purw'un kafasında bir soru vardı; şimdi biz kimiz, Reinaz mı Arcas mı?

"Her ikisi de!" diye bağırdı tüm salon bir ağızdan. "Biz bir madalyonun iki yüzüyüz, efendim!"

"Evet, öyle. Bir madalyonun iki yüzü olmalı, çünkü bizim madalyonumuzun bir yüzü Evren'e tehlike saçarken, diğer yüzü ise Evren'i kurtarır ve Arcas'ı yok etmeye çalışır. Bunu başarmak için her şeyimizi ortaya koyarız ve bugün itibariyle Arcas yok edilmiştir. Şu andan itibaren, Evren ile aramızda yalnızca yasak bölge kaldı."

"Evet, efendim!" diye bağırdılar bir kez daha, sesleri birleşerek odayı doldurdu.

"Aferin çocuklar!" diye seslendi. "Şimdi buradaki herkesi çağırmamızın nedeni, üç bin yıl önce Evren'i sömürmek isteyen Vera ile yaptığımız savaştır. Onlar yok oldular ve Evren kurtuldu. Ancak, bizim için asıl tehlike, sistemlerini koruyan kalkan ve işte, sizler o kalkanı geçeceksiniz. Evren'i tamamen onların tehlikelerinden kurtaracaksınız. Ayrıca, bu konuşma tüm üslerde ve gezegenlerde canlı yayınlanıyor. Yani beni tüm Reinaz izliyor ve biz, tüm Evren'i ele geçireceğiz."

"Evet, efendim!" diye bağırdılar.

"Öyleyse başlayalım," dedi ve bir adım öne çıktı. "Öncelikle, Arcas ile Vera arasındaki savaş milyarlarca yıldır devam ediyor. Üç bin yıl önce, birdenbire savaşmaya karar vermediler. Arcas, Evren'e ilk tehlikeli saldırısından sonra hemen Vera'nın saldırısına uğradı ve yok oldu. Ancak yok ettikleri Arcas'ın sadece bir koluydu ve yok edilen kolun yerine yenileri çıktı. Vera, sürekli diğer ırkları koruyordu; fakat bu korumayı, aslında onları kendilerine istedikleri için yapıyorlardı. Yani Reinaz olarak, her gittiğimiz gezegende onlara karşı çıktık ve o gezegeni korumak için savaştık. Her seferinde, Vera'yı o gezegenden kovmayı başardık."

"Madalyonumuzun diğer yüzü de Vera gibi gezegenleri ve Evren'i kendisine istiyordu. İster istemez, sürekli karşılaşıyorlardı ve birbirlerini yok ediyorlardı. Bu, Reinaz ilk kurulduğunda ve ittifak, Evren'in kurtuluşu için bu iki ırkla savaşmaya başladığında devam etti. İlk büyük savaşlarını sekiz milyar yıl önce yaptılar ve bizim müdahalemizle ikisi de geri çekildi. Bir süre boyunca Evren'i rahatsız etmediler. Aradan bir milyar yıl geçtikten sonra ise ilk saldırıyı Arcas yaptı. Vera ise ortalıkta gözükmüyordu ve birkaç milyar yıl boyunca da gözükmedi."

"Arcas, Evren'e iyice tehlike olmaya başladığında, Vera'nın büyük saldırısı gerçekleşti ve tüm Arcas yok edildi. Üstelik Arcas'ın yaşadığı Güneş Sistemi ve galaksi de tamamen yok olmuştu. Ancak Arcas, daha önceden şu anda yaşadıkları Rkaj galaksisinin Tilya Sistemi'ne çoktan yerleşmişti. Vera'nın yok ettiği ise, Arcas'ın geride bıraktığı ve otomatik olarak kontrol edilen gemilerdi. Böylece, Vera'nın, Arcas'ı tamamen yok ettiğini düşündüler ve bunun sonucunda beş yüz bin yıl boyunca Arcas, gizlice Evren'e tehlike saçmaya devam etti. Vakti geldiğinde ise, Vera'ya saldırdılar ve ikinci büyük savaş başladı. Vera, fazla kayıp vererek bu savaştan geri çekilmek zorunda kaldı."

"Vera toparlanana kadar, Arcas Evren'in çoğunu sömürmeye başlamıştı ve bizler de onların ele geçirdiği gezegenleri özgürleştiriyorduk. Böylece Reinaz gün geçtikçe daha fazla büyüyüp gelişiyordu. Arcas'ın en büyük saldırılarından biri Shnk galaksisine oldu. Galakside yaşayan tüm ırklar birleşti ve Arcas ile savaşmaya başladılar. Bizler yardıma gittiğimizde, Arcas'ın saldırı gemileri tamamen yok olmuştu. Shnk galaksisi o zamanlar, Reinaz ile ittifak kurmayan tek galaksiydi ve galaksideki ırklar, Arcas'ın teknolojisini kullanarak, teknolojik gelişim konusunda Evren'deki en büyük üç güçten birisi haline geldi. İki milyar yıl önce, yavaş yavaş da olsa Reinaz ile ittifak kurmaya başladılar."

"Shnk galaksisi şu an, Kızıl Kan sistemini izlediğimiz bir üs haline geldi. Arada oradan bir gemi çıkıp, kalkanın genişlemesini ve benzeri şeyleri kontrol ediyor. Sisteme girmeye çalışan olursa, onları engelliyor ve onlarla savaşıyor."

"Arcas ve Vera arasındaki üç bin yıl önceki savaşa kadar toplamda on dört büyük savaş yaşanmıştı ve bu savaşların çoğuna Reinaz müdahale etmişti. Bu müdahaleler sonucunda her iki taraf da yenilmişti. Bunların dışında, küçük çaplı milyarlarca savaş yapılmıştı. Bu on dört büyük savaşın yedisini Vera, üçünü Arcas kazanmıştı ve geriye kalan dört savaşta ise Reinaz tarafı müdahale etmiş ve iki taraf da geri çekilmek zorunda kalmıştı. İki ırk arasındaki en kanlı savaş on beşinci savaş olmuştu ve bu savaşta Vera yok edilmişti. Daha önce, onlara izlettirilen görüntüler, yapılan başka bir savaşın kaydıydı. Bu savaşa kadar, birbirlerine verdikleri en büyük zararlar, Vera Kraliçesi'nin ve generalinin ölmesi, Arcas'ın ise bir kol dışında tamamen yok edilmesiydi. O yok edilemeyen kol, Evren'in başka bir ucundaki bir ırka saldırıyordu ve savaşın sonucunu duyduktan sonra yaklaşık üç milyar yıl boyunca kendisini gizlemişti. Bu, onların son gizlenişiydi; teknolojik anlamda o kadar gelişmişlerdi ki, yalnızca Vera önlerinde bir engel olarak kalmıştı."

"Bu savaşların çoğunun görüntüsü bulunmamaktadır. Bizde olanlar ise yalnızca bizim iki tarafı da yendiğimiz savaşların görüntüleridir. Ancak, sadece üç bin yıl önce Evren'e canlı yayınlanan kanlı savaşın görüntüleri mevcuttur ve içlerinde bu savaşı gören kimse yoktur. En yaşlıları, lider Purw'du ve onun bile yaşı, bu savaşı görmek için yeterli değildi. Daha önce izledikleri savaşları hatırlıyorlardı, fakat o zamanlar yalnızca bizim istediğimiz görüntüleri ve başka bir savaşı izlemişlerdi. Şimdi ise, savaşın nasıl başladığından nasıl bittiğine kadar olan her şeyi izlemeye başlayacaklardı. İlk olarak, kısa bir özet geçecekti, ardından videoyu hiç duraksatmadan, tüm savaşı başından itibaren izleyeceklerdi."

Bu savaşın adı Kanlı Savaş olarak biliniyordu, çünkü Evren'de bu savaşta dökülen kandan daha fazlası hiçbir zaman dökülmemişti. Savaşın başlamasına neden olan olay, Vera'nın Arcas gemilerine saldırmasıydı. Saldırının ardından, yardıma gelen Arcas gemileri de yok edilmişti. Bu saldırı sonucu tüm Arcas gemileri ve Evren'e dağılmış kollar, o zamanlar gerçeği tam bilen olarak ırkların bir araya gelmesine ve Kızıl Kan galaksisine saldırmaya başlamasına yol açmıştı.

Arcas, ilk kez Vera'nın yaşadığı galaksiye saldırıyordu ve bir anda galaksinin etrafında devasa bir kalkanın varlığını fark ettiler. Kalkanın etki alanına girdiklerinde ise artık çok geçti. Tüm sistem silahları devreye girmişti ve Vera, Arcas'a arkadan da saldırmış, onları her iki yönden ablukaya almıştı. Ancak, Arcas'ın geride bıraktığı gemiler savaşa katılmaya başlamıştı. Bu sefer, Vera arada kaldı ve sistemin kalkanının etki alanına girdi. Kalkan ateş etmeye devam ediyordu, ama kendi gemilerini hiçbir şekilde vuramıyordu. Aksine, kendi gemilerini kullanarak Arcas'a saldırmaya devam ediyordu.

Savaş hızla şiddetlenmeye devam etti; Arcas tüm kolları ile Kızıl Kan galaksisine saldırıyordu, Vera ise her yönden gelen saldırılara karşılık veriyordu. Birdenbire, Vera tüm yönlerden saldırıya geçti. Vera'nın tek bir gemisine karşı, Arcas'ın yüzlerce gemisi vardı ve tek bir geminin, yüzlerce gemiye karşı dayanma şansı yoktu ve nitekim bu durum gerçekleşti. Savaşta kaybedilen ilk büyük kişi, Vera'nın generali Lorena oldu. Bunun üzerine kraliçe, ölüm saldırısı emri verdi. Tüm gemiler ölüm saldırısına başladı, ancak kraliçe ve prensesin gemilerinin etrafı binlerce gemiyle sarılmıştı. Kraliçe Elvira, yok edilen ikinci Vera kraliçesi oldu. Üçüncü Vera kraliçesi ise, yerini alan kızı Eliana'ydı. Arcas, savaşı kazandı ve tüm Vera'yı yok ederek zaferini ilan etti.

Arcas, hemen zarar görmemiş gemilerini ele geçirdi ve kalkanı geçmeye çalıştı, ama bir anda üzerlerine ateş açıldı. Kendi gemilerini de yok ettiler. Bu savaştan sonra, Vera'nın yaşadığı galaksi Kızıl Kan olarak adlandırıldı. O galaksinin gerçek ismini, yani Vera'nın verdiği ismi bilen kimse yoktu.

"Şimdi, savaşı izlemeye başlayalım," dedi Purw.

──────✧❅✦❅✧──────

3 bin yıl önce

"Ana lider Huty, şu an hangi bölgede bulunuyorsunuz?" diye sordu Yats. Irkı bilinmiyor, ancak varlığı başlı başına bir gizem olarak kabul ediliyordu. Cildi, ay ışığını andıran soluk ve pürüzsüz bir dokuya sahipti; hafifçe parlayan bu ten, biyolüminesan bir özelliğe sahipmiş gibi ince bir ışıltı yayıyordu. Yüz hatları ince, simetrik ve zarifti; bu da ona hem asil hem de mistik bir hava katıyordu.

Gözleri, derin mavi tonlarında parlıyordu ve içlerinde belirgin biçimde ışıldayan küçük ışık hüzmeleri vardı. Bu olağanüstü göz yapısı, onun gelişmiş bir ışık spektrumu algılama yeteneğine sahip olduğunun en büyük kanıtıydı. Kulakları, çevresel seslere karşı son derece hassastı; en ufak bir dalgalanmayı dahi algılayabilecek düzeyde gelişmişti.

Uzun ve ince telli saçları, beyazın farklı tonlarındaydı. Geleneksel biçimde örülmüş olan bu saçlar, zarif süslemelerle tamamlanmıştı. Üzerinde ise hafif ve akışkan kumaşlardan yapılmış, göksel bir estetiğe sahip giysiler bulunuyordu. Mavi ve beyaz tonlarının hâkim olduğu bu kıyafetler, hem onun zarafetini hem de doğasında taşıdığı mistik duruluğu daha da belirgin hâle getiriyordu.

"Ojıu galaksisinin dış sarmal kolundayız ve canlı yaşamı tespit edilen gezegene doğru ilerliyoruz..." dedi Huty. Reinaz’ı kuran on ana kurucu aileden birine mensuptu. Nawk ırkının bir üyesi olarak, onun görünümü bu kadim soyun zarif ve etkileyici özelliklerini taşıyordu. Ten rengi, derin mavi tonlarında parlıyor, pürüzsüz dokusuyla neredeyse suyun kendisini andırıyordu. Yüzünde zarif ve simetrik şekilde uzanan açık mavi biyolüminesan benekler ve çizgiler vardı; bu ışıltılı desenler, onun türüne özgü ayırt edici işaretlerdi.

Gözleri büyük, badem şeklinde ve altın sarısı renkte parlıyordu. Bu parlak gözler, koyu teniyle çarpıcı bir kontrast yaratırken, hafifçe dikey yapıdaki göz bebekleri bakışlarına dikkat çekici bir keskinlik ve odak kazandırıyordu. Kulakları uzun ve sivriydi; bu, Nawk ırkının zarif estetiğini taşıyan karakteristik bir ayrıntıydı.

Saçları koyuydu ve ustalıkla örülmüştü. Bu örgülerin arasına yerleştirilmiş doğal süslemeler, hem estetik hem de geleneksel bir anlam taşıyordu. Boynunda ve omuzlarında ise ahşap ve taş boncuklarla süslenmiş, organik malzemelerden yapılmış kolyeler taşıyordu. Üst bedeni açıktaydı, ancak vücudunun belirli kısımlarını saran kabile tarzı çizgiler, kültürel kimliğinin hem sembolü hem de gurur kaynağıydı.

"Neler oluyor? Hemen cevap verin!"

"Vera bize saldırıyor, acil yardım lazım!"

"Kahretsin!" diye bağırarak, hızla komut verdi. "Yakındaki tüm Arcas gemilerine, lider Huty'ye yardım için Ojıu galaksisine yönelin. Vera saldırıyor!"

"Emredersiniz, efendim," dedi bir ses hemen, Yats'ın emirlerine itaat ederken. "Ben ara lider 3679-68 ekibimle hemen yola çıkıyoruz. Vera'ya ait tüm saldırı gemilerini yok edeceğiz, merak etmeyin," diye ekledi. Berm ırkına mensuptu; varlığı, doğal taşlardan şekillenmiş izlenimi veren simgesel bir deriyle çevriliydi. Cildi, kahverengi ve bej tonlarının hâkim olduğu sert ve pürüzlü bir dış yapıya sahipti, sanki doğrudan toprak ve kayadan doğmuş gibiydi. Küçük gözleri vardı; yaşını ve görmüş geçirmişliğini belli eden koyu sarı ile kahverengi arasında değişen soluk tonlar taşıyordu.

"Toplam kaç geminiz var? Hemen bilgi verin."

"Bin gemim var ve yardıma gidiyoruz, efendim," diye karşılık verdi.

"Anlaşıldı," diye yanıtladı. "Herhangi bir terslikte hemen bizimle iletişime geçin ve gerekli bilgileri gönderin."

"Emredersiniz, efendim," dedi komutan ve hemen harekete geçerek yola koyuldu.

"Umarım kaltak kraliçeleri de onlarla birliktedir. Eğer onu yakalarsak, tüm Vera bizim kontrolümüzde olur," dedi Yoot. Mwar ırkından gözleri parlak maviydi, neredeyse ışık saçan bir yapıya sahipti. Bu özellik, ırkının biyolojik olarak gelişmiş bir görme yetisine sahip olduğunu ve enerjiye karşı olağanüstü bir duyarlılık geliştirdiğini gösteriyordu. Uzun ve dalgalı saçları açık platin tonlarında parlıyordu; bazı bireylerde bu renk daha sarı ya da beyaza yakın bir hâl alabiliyordu. Cildi porselen gibi pürüzsüz ve soluk bir renkteydi ve genetik mühendislikle mükemmel hale getirilmişti. Üzerinde taşıdığı zırh, biyomekanik bir yapıya sahipti ve yüzeyini saran enerji hatlarıyla bütünleşiyordu. Kişiye özel olarak uyarlanmış bu zırh, hareketleriyle senkronize çalışıyor, enerji akışını düzenleyerek onun fiziksel yetilerini en üst seviyeye çıkarıyordu. Giydiği zırh ve sahip olduğu biyolojik yapı, saf enerjiye erişmesini sağlayan karmaşık ve gelişmiş bir sistemle donatılmıştı.

"Kraliçeyi ele geçirmek o kadar kolay değil ve onun gücüne karşı koyacak gücümüz yok, biliyorsun." dedi, durumu daha sakin bir şekilde analiz etmeye çalışarak.

"Neden karşı koyacak gücümüz olmasın ki? Şu an Arcas'ın bin tane ara savaş kolu var; bunların yanında bu ara kolların bile kendi içerisinde binlerce kolu var. Yani Vera'ya saldırırsak, hepsini yok ederiz ve böylece Evren bizim olur," dedi Caer. Tork ırkından, organik ve enerji bazlı yapısı kusursuz bir uyum içinde birleştiren gelişmişti. Parlak sarı gözleri, içlerinde hareket eden enerji akımları varmış gibi ışıldar ve geniş bir spektrumdaki dalga boylarını algılayarak ışığın en küçük kırılmalarını dahi çözümleyebilir.

Cildi, metalik bir parlaklığa sahip olup pürüzsüz ve kusursuz bir yüzeyle kaplıdır. Ancak bu dış katman sıradan bir zırh değil; biyolojik ve enerjiyle bütünleşmiş, duyularını ve güçlerini artıran nano-organik hücrelerden oluşan bir yapıdır. Kafa yapısı, organik varlıkların anatomisini andırsa da tamamen entegre bir formda işlenmiş aerodinamik bir tasarıma sahiptir. Alın bölgesinde bulunan enerji noktaları, beyin aktivitelerini ve telepatik iletişimlerini destekler.

Tokrlar, kolektif bir bilinç sistemine bağlıdır. Her birey, fiziksel varlığının ötesinde bir enerji ağına entegre edilmiştir ve anında bilgi paylaşımı yapabilir. Zırhları, ihtiyaçlarına göre şekil değiştirme yeteneğine sahiptir; çatışma durumunda ekstra koruyucu katmanlar oluşturabilir ve enerji iletkenliği artırılabilir. Bu adaptif yapıları, Tokr ırkını hem savaşta hem de keşiflerde üstün kılan en önemli özelliklerinden biridir. Irkın bir üyesi öldüğünde bu kolektif bilinç sistemi devreye girer ve tüm benliğini kayıt altına alır. Böylece ölen kişi tekrar hayata döndürülür. Irkı tamamen yok etmek için kolektif bilinç sistemini ortadan kaldırmak gerekir.

"Senin bu Vera takıntını bir türlü anlamış değilim. Neden onları yok etmek istiyorsun ki ve Vera ile ilgili ne biliyorsun, söylesene?"

"Hemen hemen hiçbir şey, tek bildiğim, bizim düşmanlarımız olmaları. Peki ya siz ne biliyorsunuz, ana lider Yats?"

"Ben mi sizin bildiğinizden çok daha fazlasını biliyorum? Örneğin, ırkın tüm savaşçıları kadınlardan oluşur. Erkekler sadece çocuk yapmak ve diğer işler için kullanılır. Kadınlar birbirleriyle istedikleri gibi ilişki yaşayabilirken, erkeklerle evlilik şartı aranır. Erkekler ikinci sınıf muamelesi görür. Bir kadın, erkek çocuk sahibi olduysa, en fazla beş yaşına kadar ona bakar, sonra onu kocasının yanına götürüp bırakır. Bu çocuk, kim olursa olsun, asla yüksek bir statüye sahip olamaz; kraliçenin oğlu bile olsa, erkekler kadınları seçemez. Kadınlar evlenecekleri erkekleri seçer ve evlenmelerinin tek nedeni soylarının devamı içindir."

Biraz derin bir nefes aldı, ardından devam etti: "Vera'nın soyu, diğer ırklarda olduğu gibi erkeklerden değil, kadınlardan devam eder ve bir erkek için yüksek statü sahibi bir kadınla evlenmek onur vericidir. Şu an en yüksek statüye sahip üç erkek var. Bunlar kraliçenin ve generalin kocaları ile prenstir. Ancak, diğer erkeklerden bir farkları yoktur. Kadın istemediği sürece asla bir erkek ona dokunamaz. Eğer kadın izin vermezse ve erkek ona dokunursa, sorgusuz bir şekilde idam edilir. Kadınlar istedikleri kadınlarla ilişki yaşarlar ve buna kimse karışamaz. Örneğin, kraliçeleri şu an generalleriyle birlikte oluyor ve ikisi de kocalarını binlerce yıldır görmedi. Bir kadın kocasıyla ilişki yaşamak isterse, bunun için özel bir bölge bulunur ve kocasını oraya çağırıp günlerce ilişki yaşayabilirler. Ama bir erkek asla evli olduğu kadını bu bölgeye çağıramaz. Genellikle kadınlar birbirleriyle ilişki yaşadıkları için, kocaları pek umurlarında olmaz. Ancak arada bir, gerçekten ilişki yaşamayı özlerler ve kocalarıyla bu özel bölgede istedikleri kadar ilişki yaşarlar."

"Siz bunları nerede..." diye sormak istedi Kjdu, ama sorusu yarıda kaldı. Joxg ırkından porselen beyazı cildi neredeyse pürüzsüzdü ve soğuk bir zarafete sahipti. Yoğun, dantel benzeri süslemeler yüz hatlarını daha da incelikli hale getirirken, parlak yeşil gözleri derin ve mistik bir bakış sunuyordu. Göz çevresinde, girift dantel desenlerini andıran kültürel işaretler belirgindi. Başını ve omuzlarını süsleyen ışık geçirgen örgüler, varlığına hem eterik hem de ihtişamlı bir hava katıyordu. Üzerinde taşıdığı kıyafetler yarı-organik bir yapıya sahipti; belirli enerjileri yansıtıyor veya içinde hapsediyordu. Gözlerindeki parlaklık, onun düşük ışıkta bile kusursuz bir görüşe sahip olduğunu gösteriyor.

"Efendim, tüm kol yok edilmiş ve şu an bir tane Vera gemisi uzaklaşıyor. Ne yapmamızı istersiniz?" diye sordu ara lider 3679-68.

"Peşlerine düşün ve onları yok edin. Şu an kaç gemileri var?"

"Emredersiniz, efendim. Merak etmeyin, size zaferle döneceğiz. Görünürde bir savaş gemisi var."

"O geminin kaptanını bana canlı olarak getireceksiniz. Onunla bu gece eğlence düzenleyeceğim ve ona erkeklerin gerçek gücünü göstereceğim."

"Emredersiniz, efendim. Merak etmeyin, o kadını size canlı bir şekilde getireceğiz," dediği anada gemileri saldırıya uğradı ve tüm kol yok edildi.

"Neler oluyor, hemen cevap verin!"

"Olan şu; peşime taktığın tüm gemiler yok edildi, küçük kardeşim ve bize erkeklerin gerçek gücünü göstereceksin. O zaman neden oradasın? Şu an burada olman gerekirdi, ama sen bir korkaksın ve hep öyle kalacaksın. Hepimiz seni bir korkak olarak bileceğiz, bunu sakın unutma."

"Eliana, küçük kardeşim, büyümüş de abisine cevap verir olmuş, inan bana. Şu an orada olmamam senin için o kadar iyi ki. Eğer orada olsaydım, seni ve geminde ki tüm fahişeleri canlı yakalardım ve sizi tüm Reinaz'a becerttirirdim."

"O zaman buraya gelmen gerekir, seni korkak," dedi Leila.

"Bak, sen prensesin seks köpeği de oradaymış, görüşmeyeli uzun zaman oldu, Leila."

"Kraliçem izin verirse, şu hainin kellesini hemen..."

"Hayır, gerek yoktur. Vakti gelince ölecek zaten. Bize ihanet edip düşmanın tarafına geçmenin cezasını ödeyeceksin."

Yats, soğukkanlı bir şekilde karşılık verdi:

"Hiç zannetmiyorum, küçük kard..." Ama sözü, Yoot'un bir diğer sert çıkışıyla kesildi.

"Kraliçeniz de dahil tüm kadınlarınız bizim kölelerimiz olacak ve bizlerden oldukça güçlü çocuklara hamile kalıp doğuracaksınız, anladınız mı beni?"

"Yoot, onları kışkırtma," dedi. Sesindeki tehdit, havada ağır bir şekilde asılı kaldı.

"Ama efendim, size söylüyorum..." cümlesi ani bir ateş sesiyle yarı da kaldı.

"Neler oluyor, bu saldırıda nereden..." diye sordu Yats.

"Umarım beğenmişsindir, seni korkak," dedi Eliana.

"Yoot, sen ne yaptığını zannediyorsun?" dedi Tawe. Sesindeki hiddet, odanın her köşesinde yankılandı. Uzun beyaz saçları ve porselen gibi pürüzsüz teni, adeta ışık altında parlıyordu. Gözleri ise kristal mavisi rengindeydi, uzun ve koyu kirpikleri, gözlerini daha da belirginleştiriyordu.

"Onu hemen öldürün," dedi Yats.

"Ama efendim..." dedi Caer.

"Ne dediysem onu yap."

"Emredersiniz efendim," diye yanıtladı, ardından askeri öldürdü.

"Bu arada, sizi yakalayınca, Leila, sen bana özel köle olacaksın."

"Leila, hayır, yapma," dedi Eliana, sesindeki derin endişe, fakat kararlı bir tavır hissediliyordu.

"Hayır, kolum olamaz. Seni kaltak, seni kendime alacaktım ama vazgeçtim. Seni tüm kristal erkeklerine vereceğim ve onların özel seks kölesi olacaksın."

"Küçük bir sıyrık ölmezsin, merak etme, fakat sen kendini öldürtmek istiyorsun. Hemen eve dönüyoruz," dedi Eliana.

"Emredersiniz prenses," diye mırıldandı Leila.

"Hemen yakınlardaki bir kol ile iletişime geçin ve Ojıu galaksisine savaş alanına gitsin ve kurtulan var mı diye araştırma yapsın. Ayrıca Vera'ya ait kaç geminin yok edildiği ile ilgili araştırma yapsın," dedi. Sesindeki emir, tüm odada yankılandı.

"Emredersiniz efendim," dedi Sawer ve hızla harekete geçti. Owinl ırkından gözleri parlak yeşildi ve içlerinde sanki canlı bir enerji dalgalanıyordu. Koyu siyah saçları, yıldız tozlarıyla parlayan bir yapıya sahipti. Başında kıvrımlı ve mistik bir auraya sahip boynuzlar uzanıyordu; bunlar, yalnızca fiziksel bir süs olmaktan öte, ırkının üyeleri ile telepatik iletişim sağlayan biyolojik antenler gibi işlev görüyordu. Üzerindeki zırh, altın ve yeşilin büyüleyici bir uyumuyla parlıyordu.

"Kristal mi, onlarda kim ve siz gerçekten de düşmandan birisi misiniz?" diye sordu Kjdu, sesindeki belirsizlik ve şaşkınlık olayları anlamaya çalıştığına dair bir izlenim bırakıyordu.

"Kristal ya da Vera, ikisi de aynı. Evet, bir zamanlar onlardan birisiydim, ama artık bir Arcas'lıyım ve onların düşmanıyım. Hemen tüm liderlerle iletişime geçin ve Vera'nın saldırıya geçtiğini ve bir ana kol ile yardıma giden ara kolu tamamen yok ettiklerini söyleyin. Ayrıca hemen saldırıya geçmemiz gerektiğini de belirtin. Tüm liderleri acil toplantıya beklediğimi iletin. On dakika içerisinde toplantı başlayacak," dedi. Sesindeki kararlılık, tüm odayı doldurdu.

"Emredersiniz efendim, tüm Arcas kollarına iki kolumuz Vera tarafından yok edildi. Bunlardan birisi ana lider kolu ve tüm kolların saldırı hazırlığına başlamaları ve liderlerin de acil toplantıya katılmaları gerekiyor. Toplantı on dakika içinde başlayacak," diye bildirdi Sawer.

On dakika sonra toplantı başladı ve Doyua, şaşkın bir şekilde, "Bu acil toplantıda neyin nesi söylesene?" diye sordu.

"Toplantı başlamadan bilgilendirildiniz. Bunu bilmen gerekirdi," diye cevap verdi Tawe. Sesindeki soğukluk, bir tehdit gibi havada asılı kaldı.

"Olan şu, Vera bir ana kolu ve yardıma giden diğer ara kolu yok etti. Aramızdan iki lider öldü, bunlardan birisi ana lider üstelik ve bu bir savaş sebebi. Saldırıp onları yok etmeli ve Evren ile karşımızda durmalarının bedelini ödetmeliyiz," dedi Yats.

"Kim tam olarak nerede öldürüldü?" diye sordu Powk. Rbifas ırkından bir erkekti. Vücudu tamamen kırmızıydı, bu da onun güçlü ve dikkat çekici varlığını pekiştiriyordu. Yüzü insansı yapıda olsa da tam olarak insansı bir yapıya sahip değildi. Vera saldırısından ağır yaralı kurtulunca yarı makineye dönüştürüldü ve yüzü daha robotik bir görünüme kavuşmuştu. Gözleri tamamen kırmızıydı, daha sonra dönüşümün ardından büyük ve siyah bir renge bürünmüştü. Tüm Rbifas erkekleri gibi onun da saçları yoktu.

"Powk, sanki bilmiyormuş gibi davranma, Ojıu galaksisinde Huty öldürüldü."

"Ojıu mu? Neden oraya kendisine bağlı kollardan birisini göndermek yerine kendisi gitti? Söylesene buna neden izin verdiniz?" dedi Wqed. Ntera ırkına mensuptu; derin yeşil ve siyah tonlardaki pürüzsüz teni, çevresiyle uyum içinde hareket eden zarif ama dirençli bir varlık izlenimi veriyordu. Mor renkteki gözleri, keskin ve odaklanmış bakışlarıyla gelişmiş spektral görüş yeteneğini açıkça yansıtıyordu. Geniş ve organik yapılı kafatası ise olağanüstü bilişsel kapasitesine işaretti.

Üzerinde taşıdığı zırh, geleneksel metallerden değil, organik ve sentetik malzemelerin birleşiminden oluşuyordu. Bu biyoteknolojik kabuk, onunla simbiyotik bir bağ kurmuş, enerji ileten bir sistemin parçası hâline gelmişti. Göğüs bölgesindeki damar benzeri, hafifçe parlayan oluşumlar sadece koruma sağlamakla kalmıyor, yarı saydam yüzeyler ardında içsel yapısını ustalıkla gizliyordu.

"Kim bilir, birden bire saldırıya kendisi gitmek istedi," dedi Muam, ancak onun söyledikleri de belirsizdi. Arnari ırkındandı; teni metalik bir parlaklığa sahipti ve ışığın açısına göre yeşil, mor ve mavi tonlarında dalgalanarak gelişmiş bir kamuflaj yeteneğini andırıyordu. İri ve parlak gözlerinde titreşen ışık huzmeleri, yalnızca görüneni değil ultraviyole spektrumu da algılayabildiğine işaretti.

Vücudu uzun, ince ve zarifti, ancak bu görünümünün altında biyolojik kas dokularıyla entegre yarı organik zırh plakaları gizliydi; bu yapı ona hem olağanüstü hız hem de dayanıklılık kazandırıyordu. Omuz ve kalça bölgelerinde yer alan enerji plakaları ise hareketlerini destekleyen doğal iletkenlerdi. Irkının diğer üyelerinden farklı olarak yönetici bir soydan geliyordu; bu nedenle gümüş zincirlerden oluşan açık bir elbise giyiyor, altında ise biyolüminesan mücevherler ve enerji damlacıkları taşıyan ince zincirler, bedenine entegre hâlde parıldıyordu.

"Peki, kaç gemi ile saldırdılar?" diye sordu Ergj. Sylphar ırkından cildi, damar damar ayrılmış, ağaç kabuğunu andıran sert bir yapıya sahipti; yine de dokusu esnek ve canlıydı. Yüz hatları, kafatasını andıran çizgilerle biçimlenmişti ve bu ona iskeletvari bir görünüm kazandırırken, devasa ve simsiyah gözleri ruhani bir varlık izlenimi uyandırıyordu.

Saç yerine, doğayı çağrıştıran ince ve kıvrımlı dal benzeri uzantılar taşıyordu. Göğsü ile omuz bölgesini saran damar benzeri desenler, içinden geçen organik yaşam enerjisinin etkisiyle hafif bir parlaklık yayıyordu. Irkının erkek ve dişi bireyleri belirgin şekilde farklı fiziksel özellikler taşıyordu; bu farklılık, onların biyolojik çeşitliliğini daha da belirgin hâle getiriyordu.

"Yardıma gidenler tek bir gemi olduğunu söyledi ama daha fazla gemi ile saldırdıklarına eminim. Bir Vera gemisi asla tek başına gezmez, özellikle bu yüksek statüde birisinin gemisi ise asla yalnız bırakmazlar. Tahminim elli ile yüz gemi olduğu yönünde ve çok büyük olmasa da küçük çaplı bir savaş olmuş ve bizim tüm kolumuza karşılık onların kaç gemi kaybettiği ise bilinmiyor."

"Efendim, Vera'ya ait herhangi bir gemi bulamadık. Savaş alanı oldukça karışık, bu nedenle gemilerinin yok edilip edilmediğini bilmiyoruz ve aramayı sürdürüyoruz. Ayrıca şu ana kadar canlı birisi ile karşılaşmadık," dedi Sawer.

"Araştırmaya devam edin," diye emretti Yats.

Sawer, başını eğip hızlıca dışarı çıktı. Her şeyin hızla kontrol altına alınması gerektiğini biliyordu.

Yats, sessiz bir şekilde ekledi:

"Duydunuz, bizim bir kolumuza saldırdılar ve yardıma giden diğer kolu da yok ettiler. Tahminimce sadece prensesin gemisi Ladina tek başına saldırdı."

"Ladina demek, o gemi son zamanlarda oldukça fazla karşımıza çıkıyor, nedense tüm saldırıları tek başına yapıyor gibi ve bu oldukça sıkıntılı bir durum," dedi Powk.

"Bir şekilde prensesi canlı ele geçirirsek..." dedi Doyua. Cettari ırkındandı; teni, metalik yansımalar taşıyan derin mavi bir renkteydi ve ışık altında hafifçe parıldayarak neredeyse zamansız bir görünüm sunuyordu. Cildi, biyolojik ve sentetik yapıların kusursuz bir birleşimini yansıtıyor, yüz hatları zarif ve keskindi. Uzun, ince kulakları başının hatlarıyla uyumlu bir bütünlük içindeydi.

Gözleri derinlikli ve bilgeceydi; bakanlarda tarif edilemeyen bir his uyandırıyordu. Kafasının arkasında sarmal formlar taşıyan zarif bir çıkıntı yer alıyordu—Cettari ırkının gizemlerinden biriydi bu. Üzerinde, altın ve bronz detaylarla işlenmiş, vücuduna tam oturan, dayanıklı ve akışkan bir giysi vardı. Kıyafetin bazı bölümleri neredeyse canlıymış gibi cildiyle bütünleşmişti. Ellerindeki organik-mekanik desenler, uzun ve narin parmaklarıyla uyum içindeydi. Hareketleri ölçülü ve zarifti; her adımı bilinçli ve dikkatliydi.

"Bu imkânsız, biliyorsunuz. Her ne kadar prenses olsa da yanında ırkının en güçlü savaşçılarından birisi var ve korumasına her konuda güvenir. Prensesi ele geçirmek istiyorsak önce korumasını ele geçirmeliyiz."

"Koruması deyip duruyorsun, peki kim bu kadın?" diye sordu Xats. Xawr ırkından cildi, soğuk mavi tonlarında, derin metalik yansımalar içeren yarı mat bir görünüme sahipti; bazı açılarda ışığı yansıtan pürüzsüz bir dokuya sahipti. Gözleri, turuncu ve kehribar tonlarında parlıyor, ateşin salınımını andıran bu parıltı gelişmiş bir gece görüş yeteneğine işaretti.

Saç yerine, dallanan ve kıvrılan organik çıkıntıları vardı. Keskin yüz hatları, güçlü bir çene ve belirgin elmacık kemikleriyle birleşerek zarif ama tehditkâr bir görünüm kazandırıyordu. Göz çevresinde belirginleşen damarlar ve ince çatlaklar yaşının izlerini taşıyordu. Üzerinde, karanlık ve organik görünümlü bir zırh bulunuyordu. Boynunu ve omuzlarını saran bu zırh, bedenine entegre olmuştu; hem doğal bir koruma sağlıyor hem de varlığına ürkütücü bir güç katıyordu.

"General Lorena'nın büyük kızı Leila ve gelecekte general olacak kişi. Şu an prensesten bile güçlü ve o ikisinden birisini yakalamamız demek Vera'nın bizim kontrolümüzde olması demek. Onlara tuzak kurup yakalamamız gerekiyor."

"Yakalamak yerine öldürmeyi tercih ederim. O gemi son birkaç bin yıldır başımıza bela; her saldırısında en az bir ana lider ölüyor ve bu da bizlere sıkıntı çıkarıyor. Üstelik şimdiye kadar o gemi yüzünden iki yüz yetmiş sekiz tane ana lider kaybettik ve yeni liderler bulmak gittikçe zorlaşıyor," dedi, Jufd. Zyron ırkından geçmişte yaşanan saldırılardan sağ kurtulan az sayıdaki ara liderden biriydi ve hayatta kalabilmek için bedeninin bir kısmını makineyle bütünleştirmek zorunda kalmıştı. Bu dönüşüm, ona canlı bir ağaç kabuğunu andıran, biyolojik damar dokularla örülmüş yarı mekanik bir zırh kazandırmıştı. İnce ve uzun vücut yapısına rağmen kasları belirgindi; ancak bu yapı, sert bir dış katmanla örtülmüş durumdaydı. Cildi, koyu yeşil ve siyah tonlarının içinde titreşen enerji akıntılarıyla hafifçe parıldıyordu.

Gözleri iri ve parlak yeşildi; çevresine ışık saçıyor, bu da karanlık ortamlarda ve farklı ışık spektrumlarında görmesini mümkün kılıyordu. Kafatası uzun, geriye doğru çekilmiş ve aerodinamikti. Başının üstünde yer alan yeşil sensör çıkıntıları, gelişmiş algılama sistemlerinin bir uzantısıydı. Zyron ırkının kadın ve erkek bireyleri arasında yalnızca küçük fiziksel farklar bulunurdu. Ancak Jufd, geçirdiği dönüşümle artık yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda mekanik bir varlığa evrilmişti — ve bu onu diğerlerinden farklı kılıyordu.

"Evet, ancak öldürmek bizi nihai sonuca götürmez. Bizim için önemli olan onları canlı yakalamak, güçlerini kırmak ve kontrolü elimize almak. Bu fırsat bir daha gelmeyebilir."

"Evet, öyle. Eskiden ara kol liderleri ana lider olmak için uğraşırlardı, şimdi ise Ladina yüzünden kimse ana lider olmak istemiyor," dedi Powk.

"Kimse istemez, tabii ki. O gemi sadece ana liderleri hedef alıyor ve şimdiki kraliçeden bile daha korkunç biri olacak gibi. Umarım daha önce bizi yok etmeyi kafasına koyan kraliçe gibi biri olmaz. Ayrıca o gemi isminin anlamının tam zıttı, biri neden gemisine öyle bir isim koyar ki, anlamakta güçlük çekiyorum," dedi Doyua.

"Evet, öyle umalım da annesi gibi bizlere pek karışmaz ve istediğimizi yapabiliriz ama prenses iken böyleyse başa geçince neler yapar kim bilir. Ayrıca şu saldırı konusunda ne yapacağız? Vera'ya saldırıp onları yok edebiliriz," dedi. Sesindeki kararlılık, herkesin dikkatini çekti.

"Nasıl yapacağız peki bunu?" diye sordu Tord. Torlith ırkından cildi, suyun yüzeyinde titreşen ışıklar gibi hafifçe yansıyor, açık yeşil ile turkuaz arasında geçiş yapan tonları biyolüminesan bir parıltıyla süzülüyordu. Gövdesinde yer alan küçük parçacık benzeri oluşumlar, çevreyi algılamaya yarayan duyusal organlar olarak işlev görüyordu.

Baş yapısı genişti ve yukarıya doğru hafifçe kavisleniyordu. Yüzünde birden fazla göz bulunuyor, büyük ve cam gibi parlak siyah gözleriyle çevresindeki geniş ışık spektrumunu algılayabiliyordu. Çoklu göz yapısı, aynı anda birden fazla renge odaklanmasını ve tehditleri hızla fark etmesini sağlıyor. Ağzı küçük ve ifadesizdi. Boynu uzun, organik liflerden oluşan akışkan bir dokuya sahipti; bu yapı ona hareket sırasında denge sağladığı gibi çevresel değişimleri algılamasına da yardımcı oluyordu.

"Tüm liderler kendilerine ait kollara savaş hazırlıklarına başlama emri verecek ve birkaç güne kadar saldırıya geçeceğiz. On ana kol, bunlara bağlı her ana kolun bin ara kolu ve bu kollara ait binlerce küçük kol daha var. Bu savaşı kolayca kazanacağız, böylece Evren bizim olacak. Üstelik bu savaşı tüm Evren'e canlı yayınlarız ve bize karşı gelenlerin başına ne gelir, onu anlamış olurlar ve bize karşı koyamazlar."

"Savaşı canlı yayınlamak mı? Kaybedeceğimizi biliyorsunuz. Vera bizden çok güçlü ve tek bir gemisi bizim en az on gemimize eş değer. O yüzden canlı yayınlamak oldukça kötü bir fikir," dedi Powk.

"Bu savaşı kazanmamız çok zor değil. O yüzden şu canlı yayınlama konusuna varım. Ayrıca Vera artık tek başına her şeye karar vermiyor. Biz de oldukça güçlendik ve Vera'nın en gelişmiş gemisinden bile daha gelişmiş gemilerimiz var," diye ekledi Tord ve gülmeye başladı.

"Biz sadece dışarıdan saldırmayacağız, içeriden de saldırı olacak ve içeriden olan saldırı sonucunda etrafları çevrilmiş olacak ve yok olacaklar."

"İçeriden saldırımı? Bunu kim, nasıl yapacak?" diye sordu Doyua, meraklı bir şekilde.

"İçeriden olacak saldırı, Vera'nın güvenliğini delip, en hassas noktalarına ulaşacaklar. Bu saldırı, dışarıdan gelen kuvvetlerimize yardım edecek ve içeriden gelen darbeyle düşmanı tamamen kuşatmış olacağız."

Ardından kararlı bir şekilde konuşmasına devam etti: "Irkın erkekleri ile konuşmak için savaş başlar başlamaz gezegene ineceğim ve onları kendi tarafımıza çekip Vera'yı arkadan vuracağım. Hem soylarının devamı olan erkekleri öldüremeyecekleri için gezegenin yüzeyindeki savaşı kazanmış olacağız ve sizler de dışarıdan savaş gemilerini yok edeceksiniz."

Wqed, duraksamadan düşüncelerini dile getirdi: "Ne diyorsunuz, artık Vera'yı yok etme zamanı gelmedi mi? Ben Yats'a katılıyorum. Milyarlarca yıldır Vera karşımızda duruyor ve onları bu zamana kadar birkaç küçük savaş dışında hiç yenemedik. Onlarla on dört büyük savaş ve milyarlarca küçük savaş yaptık, ama hep yenilen biz olduk."

Bir an geçmişe dönerek anlatmaya devam etti: "Beş yüz bin yıl önceki tek bir savaş dışında, o da savaş bile sayılmaz. Kraliçe'yi koruma gemileri olmadan yakalayıp generalleri ile birlikte öldürdüğümüz zaman dışında, Vera'ya verdiğimiz ağır bir zayiat bile yoktur. Ayrıca onda bile kraliçenin gemisi neredeyse tüm saldırı filosunu yok etmişti ve kurtulan birkaç gemi vardı, onlar da kaçan gemilerdi. Bu savaşta asıl zayiatı onlar mı aldı, biz mi, bunu hiç anlamadım."

Daha da derinleşerek, gözlerini toplantıdaki diğer liderlere çevirdi: "Üstüne üstlük, yeni başa geçen kraliçe ve general annelerinin intikamı için bir haftada beş tane ana lider, altı bin tane ara lider ve bunlara bağlı kolların liderlerinin tamamını öldürdü ve altı tane ana kolu tamamen yok etti. İçlerinden birisinin lideri kaçarak canını zor kurtardı. Üstelik ana kol liderlerini yok edip bu işi bitirmek için ölene kadar sürekli bizimle savaştılar."

Toplantıdaki hava, Yats'ın planıyla birlikte daha da sertleşmişti. Wqed'in sözleri, herkesin zihninde derin izler bırakmıştı. Sonunda, savaşın uzun süredir kaçınılmaz olduğuna dair bir inanç doğmuştu. Artık, Vera'nın gücünü kırmak için her şeyin yapılması gerekiyordu. Bunun içinde önlerinde tek yol vardı savaş.

Powk, geçmişteki korkularını hatırlayarak sözlerine devam etti: "Evet, şu ana kadar en çok korktuğumuz kraliçe ve general olmuşlardı. Çoğu lider ve kolu, o ikisi liderlikte kaldığı süre boyunca gizlenmişti ve hiçbir saldırıda bulunmamıştı, ama onlar yine de saklananları bile bulup yok etmişlerdi."

Yats, ciddi bir şekilde başını sallayarak söz aldı:

"Öyleyse hazırlıklara başlıyoruz. İki günümüz var, iki gün sonra Vera'ya saldıracağız ve onları yok edeceğiz. Şimdi tüm liderler hazırlıklarını yapsın." Ardından bağlantıları kesildi, herkesin hazırlıklarına başlaması gerekiyordu. Ardından komutanlara emir verirken sesindeki kararlılık keskin bir şekilde yükseldi: "Kjdu tüm komutanlara söyle, hazırlıklara başlasınlar. İki gün sonra Evren'in en kanlı savaşı başlayacak. Ya Evren kurtulacak ya da yok olacak."

"Peki ya Evren'de yaşayan diğer ırklar Vera'ya yardıma gelirlerse? O zaman ne olacak?" diye sordu Kjdu.

"Evren Reinaz'ın yanında ve Reinaz'da biz olduğumuza göre, Vera yardım istemediği sürece kimse yardıma gitmeyecek. Özellikle biz istemezsek, onlar sessizce bu savaşın sonucunu bekleyeceklerdir," dedi Tawe.

"Bundan oldukça eminsiniz ama olur da yardım etmek isteyenler olursa o zaman ne olacak?" diye sordu Caer.

"Kimse yardıma gelmeyecek, merak etmeyin ve soru sormayı kesip hazırlıklara başlayın."

"Emredersiniz, efendim," dedi Kjdu.

"Tüm kaptanlar savaş için hazırlıklara başlasın." Bu, büyük bir savaşın hazırlığının başlangıcıydı. Herkesin zihninde savaşın sonuçları ve Evren'in kaderi üzerine düşünceler dolaşırken, liderler ve kaptanlar hemen planlarına koyulmak üzere harekete geçtiler. Savaş hazırlıklarından iki gün sonra Yats, savaşın başlangıcında, tüm hazırlıkların tamamlandığını belirterek güçlü bir şekilde ilan etti: "Her şey hazır, savaş için yola çıkıyoruz ve Evren bizim olacak." Ardından, tüm ana gemilere yöneltilen emirlerle birlikte harekete geçtiler.

"Tüm ana gemiler Acus savaş gemilerinizi gönderin, ana gemilerin içinde ve etrafımızda bir tane bile savaş gemilerinden istemiyorum. Vera'nın savaş gemileri kalkmadan hepsinin yok edilmesi gerekiyor," dedi Powk.

"Tüm ana gemilerden liderlere, tüm Acus savaş gemileri gönderildi. Şu ana kadar Vera'nın herhangi bir saldırısı olmadı, anlaşılan onları gafil avladık," dedi Arrew. Rbifas ırkından bir kadındı. Uzun dalgalı siyah saçları ve koyu kırmızı renk gözleri ile oldukça dikkat çeken bir figürdü. Kafasından iki adet kalın boynuz bulunur. Yüzü, daha insansı bir yapıya sahipti, bu da Rbifas erkekleri ile kadınları arasındaki önemli farklardan biriydi.

"Evet, öyle gözüküyor. Tüm ana gemiler savaş gemilerinin arkasından ilerleyin ve sistemi ele geçirin," dedi Ergj.

"Emredersiniz, lider," dedi bir asker.

"Sisteme girmeye ne kadar kaldı?" diye sordu Powk.

"Yedi yüz bin kilometre efendim ve yaklaşıyoruz. Şimdiye kadar herhangi bir Vera gemisine rastlamadık," dedi Bwae. Rbifas ırkından bir kadındı. uzun siyah saçlarını toyuz şeklinde bağlanmış ve sarı renk gözleri ile oldukça dikkat çeken bir figürdü. Kafasından iki adet kalın boynuz bulunur. Yüzü, daha insansı bir yapıya sahipti, bu da Rbifas erkekleri ile kadınları arasındaki önemli farklardan biriydi.

"Tüm liderlerin dikkatine, ben gezegene iniyorum, liderlik pozisyonunu Powk'a devrediyorum," dedi Yats ve gemiden ayrılıp Vera'nın yaşadığı gezegene doğru harekete geçti.

"Efendim, kaynağı belirsiz saldırı tespit ettik ve daha fazlası da geliyor," dedi Arrew.

"Hemen bulun şu savaş gemilerini!"

"Emredersiniz," diye yanıtladı askerler, hızla harekete geçmeye başladılar.

"Burası ana lider Ergj, lider Powk, saldırı altındayız, sistemden üzerimize ateş açılıyor ve kalkanlar hiçbir şekilde işe yaramıyor. Bu saldırılar oldukça güçlü."

"Kahretsin! Tüm filo ilerlemeye devam edin ve sizler de saldırın. Ateş eden gemileri yok edin!"

"Efendim," dedi Bwae.

"Yine ne var?"

"Arkamızda, Vera arkamızdan saldırmaya başladı ve şu kaynağı belirsiz saldırılar da onların. Üstelik tüm ana savaş gemileri saldırıyor ve dış birliklerin çoğu yok edildi," dedi Peao. Rbifas ırkından bir erkekti. Saçları tüm ırkın erkeklerinde olduğu gibi yoktu ve bu da onun yüzünün daha da belirginleşmesini sağlıyordu. Gözleri küçük ve sarı renkte parlıyordu.

"Eğer tüm filo dışarıdaysa, o zaman içeriden ateş edenler kim? Bana hemen içeriden ateş eden gemileri bulun!"

"Emredersiniz, efendim, ama içeride gemi yok. Sadece bir kalkan var, efendim ve şu an tüm filo bu kalkanın etki alanında ve giderek daha fazla ateş ediyorlar," dedi Blar. Rbifas ırkından bir erkekti. Saçları tüm ırkın erkeklerinde olduğu gibi yoktu ve bu da onun yüzünün daha da belirginleşmesini sağlıyordu. Gözleri küçük ve sarı renkte parlıyordu.

"Şu lanet Yats, bir an önce gezegene varsa iyi olur, aksi halde hepimiz öleceğiz."

"Ölmek mi? Sen neyden bahsediyorsun? Yardıma gelmek üzereyiz. Sizler de sisteme girmeyi bırakın ve Vera savaş gemilerine saldırmaya başlayın. İki taraftan kıstırırsak, tüm Vera'yı yok ederiz," dedi Doyua.

"Doyua, yine geç kaldın, ama bu iyi oldu. Tüm gemiler, kalkana girmeyi bırakıp Vera gemilerine saldırmaya başlasın. Hemen!"

Tüm gemiler hızla yanıtladı: "Emredersiniz, efendim."

"Tüm gemilerin dikkatine, lider Powk'un emri ile sisteme girmeyi bırakın ve Vera savaş gemilerine saldırmaya başlayın. Hepsini yok etme şansımız doğdu. Tüm gemiler, emir beklemeksizin saldırıya başlayın!" dedi Bwae.

Vera gemileri, savaşmaya devam ediyordu ve etraflarının sarılmaya başladığını fark eden edince, kalkanlarının etki alanına girdiler ve uzaktan saldırılar ile gemileri yok etmeye başladılar. Bir yandan kalkanın içinde ki silahlar bir yandan Vera gemilerinden gelen atışlar Arcas gemilerine çok büyük zararlar veriyordu. Öyle ki her atışta bir ana gemi yok olurken, Acus gemilerine isabet eden saldırılarda ise en az on tanesi yok oluyor ve kalkanlar o lanet atışların gücüne bir türlü dayanmıyordu.

"Bizden böyle kurtulabileceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Burası sizin eviniz ve sonunuz olacak. Sizi yenerek tüm Evren'i ele geçireceğiz," dedi Powk.

"Bundan o kadar emin olmazdım," dedi General Lorena. Ardından, sesi sertleşerek ekledi: "Burası Larina. Savaş için ayrılıyorum, kraliçem. Size o kendini beğenmişin kellesini getireceğim."

"Larina'nın etrafını sarın ve kaçmasına sakın müsaade etmeyin. O geminin yok edilmesini istiyorum, gerekirse tüm cephanenizi kullanın!" diye bağırarak ara liderleri yönlendirdi.

"Emredersiniz, efendim," diye karşılık verdi gemilerin çoğunluğu, hazır ve dikkatli bir şekilde harekete geçtiler.

Larina, yoğun ateşle karşılaşmıştı ve oldukça çetin geçen bir savaştan sonra son büyük saldırı ile gemi paramparça oldu.

"Tüm Arcas gemilerinin dikkatine, Vera generali Lorena ve gemisi Larina yok edildi."

"Hayır, Lorena! Tüm savaş gemilerine ölüm emri verilmiştir. Arcas ya da Reinaz fark etmez, tüm gemileri yok edin. Bir tanesi bile kaçmayacak, kimseyi de esir almayacaksınız. Sadece Larina gemisine son saldırıyı yapanlar sağ kalsın, onları kendi elimle öldüreceğim," dedi kraliçe sesinden oldukça sinirlendiği anlaşılıyordu.

"Emredersiniz, kraliçem. Tüm gemiler ölüm emri aldı, hepimize yetecek kadar düşman gemisi var ve en çok gemiyi yok eden bu geceyi kraliçemiz ile geçirecek. Şimdi asıl savaş başlıyor."

Vera gemileri ölüm saldırısına başladılar. Birbirlerine hiç dikkat etmiyorlar, tüm dikkatlerini düşmanlarına odaklamışlardı. Ancak bu, onları oldukça güçlü kılıyordu. Doyua, durumu endişeyle izlerken, "Şuna baksanıza, tek bir saldırı ile dört ana savaş gemimiz yok edildi," diye söylenerek, karşısındaki tehlikeyi net bir şekilde gördü.

"Tüm ara liderlerin dikkatine: Birlikte hareket edin ve Vera gemilerini yok edin. Hiçbirisini sağ bırakmayın, sadece kraliçeyi sağ istiyorum. Onu, tüm Evren'e canlı yayınlanan bu savaşta en son öldüreceğim."

Larina düştükten sonra, Nora oldukça agresif bir şekilde saldırmaya başladı. Tek bir saldırısı ile dört ya da beş gemiyi yok etti. Bu, diğer Vera gemilerinin de dâhil olduğu geniş bir yıkım anlamına geliyordu. Ancak, etraflarına dikkat etmemeleri, onların bu kadar güçlü olmasına rağmen bir dezavantaj haline gelmişti.

"Tüm gemilerin dikkatine, ben lider Kıoh, Nora'yı hedef alın. Nora düşerse, Vera da düşer ve savaşı kazanırız." Ara liderlerin büyük çoğunluğu, derhal emre uydu ve savaş gemilerinin çoğu, bu hedef doğrultusunda harekete geçti. Hron ırkından parlak mor gözleri hafifçe parladı, sesi ise mekanik bir tınıya sahipti. Kafatasını andıran yüz hatları, ince diş benzeri çıkıntıları ve sibernetik yapısı, ona tehditkar bir hava katıyordu. Koyu yeşil ve mavi tonlarındaki derisi, biyolojik gibi görünse de aslında sert bir dış kabuk ve gelişmiş biyoteknolojik bir maddeyle kaplanmıştı.

Kulakları, farklı ses frekanslarını algılayabilen gelişmiş sensörlerle donatılmışken, başındaki antenler ve parçacıklar, yakın mesafelerde ırkının üyeleri ile telepatik iletişimi mümkün kılıyordu. Tamamen mekanik bir gövdeye sahipti, ağır zırh plakalarıyla korunmuştu ama tasarımı son derece hareketli ve işlevseldi. Güçlendirilmiş mekanik parçaları, kollara ve bacaklara olağanüstü bir hız ve çeviklik kazandırıyordu. Göğsünün merkezinde yer alan parlak çekirdek, sadece yaşamsal fonksiyonlarını desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda entegre edilmiş silah sistemlerine enerji sağlıyordu.

"Emredersiniz, efendim," diye karşılık verdi neredeyse tüm gemiler, hızla pozisyonlarını aldı.

Birkaç dakika sonra, neredeyse tüm gemiler Nora'yı hedef almaya başladılar. Özellikle en güçlü gemiler, Nora'yı köşeye sıkıştırmak için var güçleriyle savaştılar. Kraliçe'nin gemisini, sistemin dışında kıstırılmayı başardılar ve esir olmamak için şiddetle karşılık verdi. Kanlı bir savaşın ardından, tüm gemi patlayarak yok oldu.

"Burası Ladina; Nora düştü. Tekrar ediyorum, Nora düştü. Tüm gemiler, yeni kraliçemizin emriyle savaşmaya devam edeceğiz. Ya düşman bizi yok edecek ya da biz düşmanı yok edeceğiz. Ölüm saldırısına devam edin ve Reinaz gemilerini yok edin."

"Tüm Arcas gemileri, saldırın ve Vera'nın yeni kraliçesini bana sağ olarak getirin!" diye bağırarak, düşmanı tamamen yok etmeyi hedefliyordu.

"Üstünlük bize geçmeye başladı, ne dersiniz?" dedi Yats.

"Yats, hayattasın. Orada son durum nedir?"

"Biz de buradan saldırıya başladık ve yakında sizlere iyi haberleri ulaştıracağım. Fakat önce bilmeniz..." derken, Yats'ın sözü yarıda kaldı.

"Dur şimdi, baksana! Tüm Vera gemileri biri hariç yok edildi." Ardından bir an sessiz kaldı ve ekledi, "Hepinize merhaba, ben Arcas'ın ana liderlerinden Pawd,'' dedi ve kısa bir süreliğine durdu. Kemiksi dış kabuğu çatlaklarla kaplıydı, sanki zamanın kendisi bedenine iz bırakmıştı. Göz çukurlarında yanan solgun sarı ışık, bakanın içini ürperten bir sabitlikle çevresini tarıyordu. Parmakları uzun ve eklemleri fazladan çıkıntılıydı, hareket ederken kemiklerin birbirine sürtünmesini andıran tıkırtılar duyuluyordu.

Ardından derin bir nefes aldı ve ''Şu an bu önümde diz çökmüş kişiler Vera'nın kraliçesi ve generali. Söylesenize, sizlerden önceki kraliçeye ve generale ne oldu?"

"Öldürüldüler."

Size ikiniz Vera'nın yeni kraliçesi ve generaliydiniz, ama karşınızda Evren'in en güçlü savaş filosu vardı ve kaybettiniz. Ölmeden önce söylemek istediğiniz bir şey var mı, kraliçe?"
Sözü bitirir bitirmez, generalin boğazını kesti ve onu anında öldürdü.

"Hayır, Leila sevgilim, hayır!" Ağlamaklı bir şekilde yerinden kalkmaya çalıştı.

"Kestim zaten. Bak, senin gibi bir kraliçeye ağlamak hiç yakışmıyor," diye karşılık verdi.

"Sana bu yaptığını ödeteceğim!" Yerinden kalkmak için tüm gücünü kullandı, ama askerler ona fırsat vermedi.

"Nasıl olacak o?" diye sordu, gözlerinde meydan okur bir bakışla. "Biz burada sizi yok ederken, erkekleriniz de gezegeninizi ele geçiriyor ve şu lanet kalkan kalktığında tüm teknolojiniz ve erkekleriniz bizim olacak. Bu kadar komik olan ne? Ve neden gülüp duruyorsun?"

"Neden gülmeyeyim ki? Bizi yok edince teknolojimizi ele geçirebileceğinizi zannetmeniz o kadar komik ki. Sizler asla o kalkanı geçemeyeceksiniz. Ayrıca erkeklerimiz de asla bizim kadar güçlü değiller. Yani işinize asla yaramazlar. Onlarla seks yapsanız bile seks yapan kadınlarınızın hepsi ölecek. Neden biliyor musun? Çünkü asla bizim kadar güçlü değilsiniz ve asla bizim kadınlarımız kadar güçlü kadınlarınız olamaz ve kalkanı etkisiz hale getirmek için be..."

"Çok konuşuyorsun, artık susma zamanın geldi, majesteleri." ve Eliana'nın boğazını keserek son bir darbe vurdu.

"Lanet olsun, bunu neden yaptın?" dedi Yats, öfkesini daha fazla gizleyemeyerek bağırdı.

"Şu kalkanı etkisiz hale getir hemen."

"Bu imkânsız."

"Ne demek imkânsız?"

"Kalkanı etkisiz hale sadece kraliçe getirebilir. Yani acele edip boğazını kesmeseydin, şu an içerideydiniz."

"Tüm liderler, ele geçirilen Vera gemileri ile içeri giriyoruz," diye seslendi. Ardından bir kez daha bağırdı, "Tüm gemiler ilerleyin ve kalkanı geçin!"

"Emredersiniz, lider Powk," diye yanıtladı askerlerin çoğu, derhal hareket etmeye başladılar.

"Ne, neler oluyor?"

"Efendim, kalkan kendi gemilerine de ateş açmaya devam ediyor," dedi Arrew.

"Bu da ne demek oluyor?" dedi Powk ve öfkeyle bağırdı, "Kahretsin, tüm gemiler geri dönün hemen!"

"Şimdi ne yapacağız? O kalkanı geçemezsek, asla Evren'i ele geçiremeyiz," dedi Doyua.

"Yats, beni duyuyor musun? Cevap versene, lanet olası!"

Yats'tan hiçbir ses gelmeyince, Powk daha da sinirlenmiş bir şekilde bağırdı: "Kahretsin, tüm gemiler geri dönüşe geçiyoruz. Savaşı biz kazandık ve Evren artık bizim."

"Evet, Evren bizim ama o kalkanı geçemezsek, elimize bir hiç geçmiş olacak. Asıl teknoloji orada. Elimize geçirdiğimiz bu gemiler, her ne kadar bizim teknolojimizden çok ileri olsa da, pek işimize yaramazlar. O kalkanı geçip teknolojiyi ele geçirirsek, Evren'de bizim bilmediğimiz ve bulamadığımız diğer ırkları da rahatça bulabiliriz."

"Efendim, kalkandan gelen bir sinyal yakaladık," dedi Bwae.

"Hemen deşifre edin, Bwae!"

"Efendim, sinyal lider Yats tarafından ölmek üzereyken gönderilmiş. Vera kendi gezegenini ateşe vermiş ve gezegen yok olmuş. Ayrıca yaşayan kimse kalmamış, yaşadıkları sistemde bir gemi varmış ve onu etkisiz hale getirirsek içeri girebilirmişiz," dedi Blar.

"Lanet olsun, şu Yats en azından ölmeden önce bir işe yaradı. Ayrıca erkeklerin ölmesi kötü oldu, onlar yaşasaydı şu an içerideydik."

"O gemiyi yok etmek için kalkanı geçmemiz gerekiyor ama bu pek mümkün değil. Lanet olsun Powk, eğer kraliçeyi öldürmeseydin, şu an o teknoloji bizim olmuştu," dedi Doyua.

"Olan oldu, bunu kimse bilemezdi. Ayrıca en büyük düşmanımızı yok ettik."

"Evet, öyle. Ama bizim de fazla kaybımız var. Üstelik dört tane ana lider kaybımız oldu. Bunların dışında toplam ara kollardan on binden fazla lider kaybımız oldu ve bizim için tek teselli, düşmanımızın tamamen yok olması."

"Yats iyi iş çıkardı, belki de o gezegene inmeseydi ve Vera'yı orada sıkıştırmasaydı, şu an bizler yok olmuş olurduk."

O sırada bir geri sayım sesi duyulmaya başladı: "Beş, dört..."

"Bu seste nerede..." Ancak, aniden büyük patlamalar duyuldu.

"Patlayan hangi gemiydi? Hemen bilgi verin, Bwae!" diye bağırdı, şiddetle.

"Efendim, Vera'dan ele geçirdiğimiz gemilerin tamamı patladı ve patlama yakındaki gemilerimizi de yok etti."

"Kurtulan?"

"Savaşa katılan on ana liderden dokuzu öldü efendim, sadece siz hayattasınız. Bunlardan dördü savaş sırasında, kalan beşi ise patlamada öldüler. Ayrıca Vera'ya ait hiçbir gemi artık elimizde değil, hepsi yok edildi."

"Lanet Vera yok olmalarına rağmen bize sorun çıkarmaya devam ediyorlar," dedi. Ardından kısa bir süre duraksadı ve bağırarak tüm filoya emir verdi: "Tüm gemilerin dikkatine, ana liderlerin olduğu gemiler yok edildi. Tüm filo Tilya'ya geri çekilsin, bu bir emirdir."

Tüm gemiler, hemen cevap vererek: "Emredersiniz," dediler.

"Yarın yeni liderleri bildiririm, onlarla bağlantıya geçip hemen beni görmeye gelsinler."

"Emredersiniz, efendim."

──────✧❅✦❅✧──────

 

Bölüm : 24.03.2025 10:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...