Uzun bir süre boyunca kimse konuşmadı. Sadece geminin içini dolduran makine sesleri ve motorun derinden gelen uğultusu duyuluyordu. Nihayet, ışık hızından çıkış yaptıklarında, Ishii sessizliği bozdu.
"Sizce şimdi ne olacak?" diye sordu, sesi hâlâ gergindi.
"Hangi konuda?" dedi Merve
"Asuka ve diğerleri konusunda," dedi Shou. "Gelen gemiyi hepimiz gördük. Reinaz'a aitti. Onlar yakalandı ve muhtemelen öldürülecekler."
"Biz onlara bizimle gelmelerini söyledik. Yapabileceğimiz başka bir şey yok. Şimdi tek yapmamız gereken Dünya'ya gitmek."
"Evet, Ishii haklı," diye onayladı Shou.
"Sizce Asuka haklı olabilir mi?" diye sordu Alice.
Tedirginliği sesine yansıyordu. Sanki içinde bir şüphe oluşmuş, ancak bunu dile getirmekten çekiniyor gibiydi.
"Hangi konuda haklı olacak ki?" diye homurdandı Merve. "Bence Asuka ve diğerleri de bu işin içindeydi. Bizi ikna etmek için bu şekilde davrandılar."
"Olabilir," dedi Ishii, sesi hâlâ soğuktu. "O yüzden Dünya'ya ulaşınca babamın yardımıyla bu işi halledeceğiz."
Sessizlik bir kez daha gemilerin içinde yankılandı. Herkesin aklında farklı düşünceler vardı, ancak bildikleri tek bir şey vardı: Bu iş burada bitmemişti.
"Tüm Evren'e karşı, Dünya tek başına ne yapabilir ki?" diye sordu Shou, sesi endişeyle titriyordu. "Üstelik Dünya'ya ulaşıp ulaşamayacağımız bile belli değil. Ve en önemlisi... Lider Hyuki'nin düşman tarafında olma ihtimalini de göz önünde bulundurmalıyız."
Bu sözler gemilerin içindeki atmosferi bir anda daha da gerginleştirdi. Ishii, anında karşı çıktı. "Babam asla..." diye başladı, ancak cümlesini tamamlayamadan Shou, onu durdurdu.
"Biliyoruz, Ishii," dedi yumuşak ama kararlı bir sesle. "Ama ne olur ne olmaz, dikkatli olmalıyız. Bu ihtimali göz ardı edemeyiz."
Kısa bir sessizlik oldu. Herkes kendi içinde bir şeyleri tartıyor gibiydi. En sonunda, Merve ileri doğru eğildi ve gözleri kararlılıkla parladı.
"Bir yolunu buluruz, merak etmeyin," dedi. "Üstelik bizim gibi başkaları da olabilir. Sadece biz değiliz. Hem şu kaynağı belirsiz saldırı da var. Eğer onları bulabilirsek, Reinaz'a karşı güçlü bir kozumuz olur."
"Evet, o konuda haklısın," dedi Shou, düşünceli bir sesle. "Ama şu anlık, Reinaz'a karşı yalnızca dördümüz varız."
"Evet, öyle," diye onayladı Alice. "Ama önceliğimiz Dünya'ya ulaşmak. Bunun için de önce Shnk'e doğru gideceğiz. Orayı şaşırtma olarak kullanacağız, sonra Dünya'ya yöneleceğiz ve lider Hyuki'yi alıp yasak bölgeye gideceğiz."
"Yasak bölge mi? Bu da nereden çıktı şimdi?" diye sordu Ishii aniden.
"Bilmiyorum," dedi dürüstçe. "Ama ben Asuka'ya güveniyorum. Eğer dediği gibi Dünya'da bir terslik olduğunu fark edersek, hemen yasak bölgeye gitmeliyiz."
"Tamam, o zaman," dedi. "Madem sen Asuka'ya güveniyorsun, dediğin gibi olsun," dedi Merve.
"Bu arada, neden Shnk'e gidiyoruz?" diye sordu Ishii.
"Çünkü kimse bizim o tarafa doğru gittiğimizi düşünmez," dedi Shou kendinden emin bir sesle. "Shnk, üs bölgelerinin en yoğun olduğu galaksi. Hiç kimse, hele hele bizim gibi kaçakların, oraya gideceğini tahmin etmez. Onlar bizim Dünya'ya yöneldiğimizi düşünecek, bizse tam ters istikamette olacağız. Bu da bize zaman kazandırır."
Shnk galaksisine ulaşmak kolay bir iş değildi. Ekibin bulunduğu konum, Evren'in bambaşka bir bölgesindeydi. Shnk, onlar için oldukça ters bir yöne düşüyordu. Ancak bu, aynı zamanda onların en büyük avantajıydı. Dünya'ya giden en doğrudan rota yerine, tamamen zıt bir yöne giderek düşmanı şaşırtabileceklerdi.
"Bu gemilerle kaçmak oldukça zor," diye mırıldandı Alice. "Keşke ana gemilerden biriyle kaçsaydık. O zaman çoktan hedefimize ulaşmış olurduk. Belki de şimdiden Dünya'dan bile ayrılmıştık ve yasak bölgeye doğru ilerliyorduk."
"Evet, ama bu tehlikeli olurdu," dedi Merve, sesi ciddi bir tonla çıkıyordu. "Ana gemiyle kaçsaydık, hemen fark edilirdik. Görünüşe göre, kaçtığımızı sabahki toplantıya kadar anlayamayacaklar. Bu bize zaman kazandıracak. Üstelik... Asuka ve diğerleri nasıl oldu da bu küçük gemilerle bizi başka bir galaksiye getirdi, hâlâ anlamış değilim."
Bu söz üzerine herkes bir an duraksadı. Gerçekten de, bu kaçışın en garip yanı buydu. Küçük Acus gemileri, uzun mesafeli yolculuklar için uygun değildi. Yine de bir şekilde, Asuka ve ekibi onları bambaşka bir galaksiye kadar taşımayı başarmıştı.
Gemilerin içinde sessizlik hâkim oldu. Herkes kendi düşüncelerine gömülmüştü. Önlerinde belirsiz bir yol uzanıyordu, ama bildikleri tek şey vardı: Artık geri dönüş yoktu.
"Bunu ben de merak ediyorum, ama artık bunun için çok geç," dedi Shou iç çekerek. Sesi, içinde bulunduğu umutsuzluğu fazlasıyla yansıtıyordu.
"Evet, öyle gözüküyor," diye karşılık verdi Alice. "Ve artık onları düşünecek durumda değiliz. Şu an düşmana karşı yalnızca dördümüz varız ve bir şekilde Dünya'ya ulaşmamız gerekiyor."
Gemiler, Shnk galaksisine doğru ilerlemeye devam etti. Planlarına göre oraya vardıklarında kısa bir süre için hızlarını kesecek, ardından aniden yön değiştirerek Dünya'ya doğru harekete geçeceklerdi. Bu yöntem, düşmanlarının onları takip etmesini zorlaştıracaktı. Galaksinin sınırlarına ulaştıklarında ışık hızından çıkıp rotalarını Dünya'ya çevirdiler ve tekrar ışık hızına geçiş yaptılar.
Beklenenin aksine, Dünya'ya vardıklarında hiçbir terslikle karşılaşmadılar. Ana üsse ulaştıklarında, her şey olağan görünüyordu. Askerler, Reinaz ile ilgili gerçeği bilmiyor gibi duruyordu ve ortalıkta herhangi bir olağanüstü güvenlik önlemi göze çarpmıyordu.
Ancak, lider Hyuki'nin odasına vardıklarında bu yanılsamanın ardındaki gerçeği anladılar. Kapı açıldığında, etraflarının silahlı askerlerle sarıldığını fark ettiler. Odaya girer girmez tuzağa düştüklerini anlamışlardı.
"Baba, burada neler oluyor? Cevap versene hemen!" diye bağırdı Ishii, kalbi hızla atmaya başladı. Şaşkınlıkla babasına baktı.
"Olan şu," dedi Hyuki sesi titremeyen bir otoriteyle. "Siz kaçtınız ve bize ihanet ettiniz."
"İhanet mi?" diye bağırdı Merve öfkeyle. "Sen neyden bahsediyorsun? Biz kimseye ihanet etmedik, aksine Reinaz bize ihanet etti! Sonuçta onlar—"
"Merak etmeyin, Reinaz'ın gerçekte kim olduğunu biliyorum," dedi. "Ve ben de bir ana lider olarak üstüme düşeni yapacağım. O yüzden siz dördünüz, kaçak olan diğer üçünün yerini söyleyeceksiniz."
"Siz neyden bahsediyorsunuz?" diye sordu Alice, gözleri kısılarak.
"Asuka, Dr. Cat ve Atry ortalıkta yok. Onların da sizinle birlikte kaçtığını biliyoruz," dedi Hyuki sert bir ses tonuyla. "Şimdi bana o üçünün nerede olduğunu söyleyeceksiniz ve biz de onları hemen yakalayacağız."
"Biz ayrıldığımız sırada Reinaz'a ait bir gemi geldi ve onları aldı," dedi Shou. "Ama hangi gemi ya da hangi ara lider bilmiyoruz."
"Siz neyden bahsediyorsunuz? Sizin yerinizi Dünya'ya gelene kadar belirleyemedik. O yüzden yalan söylemeyi kesin ve bize hemen o üçünün yerini söyleyin, yoksa bu sizin için hiç iyi olmaz."
"Yalan söylemiyoruz! Bu gerçek!" diye haykırdı Ishii.
Hyuki, onlara karşılık vermek yerine askerlerine döndü ve sert bir emir verdi:
"Dördünü de hücreye atın hemen!"
Tam o sırada, odanın köşesinde duran Jessica adındaki kadın ileri çıktı. Hyuki'nin yardımcısı olan bu kişi, sert bakışlarını gruba çevirdi ve kararlı bir ses tonuyla konuştu: "Ama efendim, lider Purw'dan kesin emir geldi. Yedisini de yakalamamız, özellikle Asuka ve yardımcı kaptan Atry'i ele geçirmemiz emredildi. O ikisi bir sonraki ana liderler olarak seçildiler ve onları ne olursa olsun bulmamız gerekiyor. Bu yüzden bu dördünü ne pahasına olursa olsun konuşturmamız şart."
Jessica, İnsan ve Rbifas meleziydi. Beyaz teni, uzun boyu ve açık kahverengi gözleri ona hem çekici hem de otoriter bir hava katıyordu. Keskin yüz hatları ve belirgin elmacık kemikleri, ifadesine sert bir görünüm kazandırıyordu. Sivri kulakları, Rbifas soyundan gelen özelliklerini yansıtıyordu. Ancak Rbifas kadınlarına özgü olan boynuzlardan yoksundu. Bu eksikliği gidermek için başına sahte boynuzlar takıyordu.
Uzun, siyah saçları omuzlarına dökülmüştü. Üzerindeki koyu renkli elbise vücudunu sıkıca sararken, göğüs kısmındaki dekolte dikkat çekiciydi. Ancak Ishii, gözlerinin yanlış yere kaydığını fark ederek hızla bakışlarını başka tarafa çevirdi.
Şimdi önemli olan, buradan nasıl kurtulacaklarıydı.
"Bunu ben de biliyorum," dedi Hyuki soğuk bir ses tonuyla.
Sonra, hiç vakit kaybetmeden arkasındaki askerlere döndü. "Bu dördünü sorgu odasına götürün. Her birini ayrı ayrı odalarda sorgulayacağım," diye emir verdi.
Askerler, silahlarını kaldırarak mahkûmları odadan çıkardı. Ishii ve diğerleri, dar ve loş koridorlardan geçirilerek bireysel sorgu odalarına yerleştirildi. Odalar kasvetliydi; yalnızca bir masa, iki sandalye ve üst köşeye yerleştirilmiş bir güvenlik kamerası vardı. Metal duvarlar, ortamı daha da boğucu hâle getiriyordu.
Birkaç gün boyunca kimse onlara dokunmadı. Ancak zaman kavramlarını kaybetmeye başlamışlardı ki sonunda sorgu başladı.
Kapı ağır bir gıcırtıyla açıldığında Ishii, odanın kapısında Jessica'yı gördü. Kadın içeri girerken gözlerini Ishii'ye dikti ve kapıyı arkasından sertçe kapattı.
"Asuka ve diğer iki kaçak nerede, Ishii?" diye sordu sandalyeye otururken, sesi otorite doluydu.
Ishii, onun ifadesini okumaya çalışırken gözleri farkında olmadan Jessica'nın göğüs dekoltesine kaydı. Kadın bunu fark ettiğinde kaşları çatıldı ve ani bir hareketle elini kaldırıp Ishii'nin yanağına sert bir tokat attı.
"Pislik! Göğüslerime bakmayı kes!" diye bağırdı.
"Bilmiyorum," diye yanıtladı, sesi hâlâ sakindi ama hafif bir öfke de taşıyordu. "Biz ayrılırken onları Reinaz gemisi aldı. Sonrasında ne oldu bilmiyorum."
"Sen konumunun farkında değil misin, aptal çocuk?" dedi sert bir tonda. "Baban bir lider ve eğer bize doğruyu söylemezsen, baban seni asla kurtaramaz. Anladın mı beni?"
"Bildiklerim bu kadar."
"Kaçarken garibinize giden bir şey oldu mu?"
"Asuka ve diğerleri görevlerinin bittiğini ve eve dönmeleri gerektiğini söylediler," dedi. "Bizim kaçmamız için ayarlanan gemileri kullanarak üssün bulunduğu galaksiden başka bir galaksiye sadece birkaç dakikada ulaştık. Bu ana gemilerle bile mümkün değildi ama bir şekilde o üçü, o gemileri olağanüstü bir şekilde kullanıyordu."
"Bu gayet normal," dedi. "Sonuçta Asuka, ittifaktaki en iyi pilot ve Atry de ondan sonra gelen en iyi pilot. Üstelik sadece yardımcı kaptan olmasına rağmen... Ama Doktor Cat'in kullandığı geminin bu şekilde hareket etmesi..."
"Evet, ama bu pek..."
"Şimdi o üçü 'ev' derken ne demek istemiş olabilirler?" diye sordu. Elleri çenesinin altında birleşmişti ve gözleri Ishii'yi dikkatle inceliyordu.
"Bilmiyorum, ama bir şekilde o üçü keşfedilmemiş bölgelerden gelmiş olabilir."
"Bu mümkün olabilir," diye mırıldandı.
Sonra, aniden bakışlarını sertleştirerek Ishii'ye döndü. "Sana gelince, bu sana son teklifimiz," dedi, sesi tehditkâr bir tınıyla doluydu. "Bunun üzerine iyice düşün. Yarın odana tekrar geleceğim ve eğer bizden tarafa geçmezsen, seni infaz edeceğiz."
Kısa bir duraksamanın ardından sözlerine ekledi, sesi acımasızdı: "Üstelik bunu bizzat baban yapacak."
Jessica, bu son sözlerinin etkisini bırakmak istercesine sessizce arkasını döndü ve kapıyı açarak dışarı çıktı. Ishii, odada yalnız kaldığında derin bir nefes aldı. Göğsü inip kalkarken zihni bir yandan babasını, bir yandan da kaçan üçlünün gizemini düşünmeye başladı.
Zaman tükeniyordu.
•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Shou, sorgu odasının kasvetli atmosferinde, karşısında oturan kadına tedirgin bir bakış attı. Jessica, sorgulamalar konusunda acımasızlığıyla biliniyordu ve şu an gözlerini doğrudan ona dikmişti.
"Asuka ve diğer iki kaçak nerede, Shou?" diye sordu, sesi otoriter ve tehditkârdı.
"Bilmiyorum. Biz ayrılırken onları bir gemi aldı ve sonrası ile ilgili bilgim yok," dedi, fakat gözleri Jessica'nın göğüs dekoltesine takılmıştı.
"Peki, o gemi Reinaz'a mı aitti?" diye sordu, ama Shou'nun bakışlarının hâlâ yanlış yerde olduğunu fark ettiğinde içinden sabrını zorlayan bir nefes verdi.
"Evet, Reinaz'a ait bir gemiydi," dedi Shou, gözlerini kaçırmaya çalışarak. "Onu fark eder etmez ışık hızına geçip oradan uzaklaştık."
"Anlıyorum ama sen eskiden ekibin lideriydin," dedi, gözlerini Shou'nun yüzüne dikerek. "O yüzden söyle bana, Asuka nerede?"
Ancak Shou'nun bakışları hâlâ Jessica'nın vücudunu süzüyordu. Kadın bu duruma daha fazla tahammül edemedi ve ifadesi aniden sertleşti. "Ayrıca, göğüslerime bakmayı kes," dedi ve aniden elini kaldırıp Shou'nun yüzüne sert bir tokat indirdi.
"Bildiklerim bu kadar, başka bir bilgi yok," dedi dişlerini sıkarak.
Jessica, oturduğu yerden kalkarak sandalyeyi ona biraz daha yaklaştırdı. Sol bacağını sağ bacağının üzerine atarak sorguya devam etti:
"Kaçarken garibinize giden bir şey oldu mu?"
Shou gözlerini kaçırmaya çalıştı ama bu sefer de Jessica'nın bacaklarına odaklanmıştı. Jessica'nın sabrı tamamen tükenmişti. Bir anda ayağa kalktı ve topuklu ayakkabılarıyla ona sert bir tekme attı. Shou acı içinde sendeleyerek yere düştü.
"Vücudumu incelemeyi kes!" diye bağırdı, sesi odada yankılanırken.
Shou, göğsünü tutarak doğrulmaya çalışırken nefes nefese cevap verdi:
"Asuka ve diğerlerinin gitmek istedikleri bir yer falan mı diyorsun?"
"Evet."
"Eve gideceklerini söylediler," dedi Shou, kendini toparlamaya çalışarak. "Ama neresi olduğunu söylemediler."
"Başka bir şey var mı?"
"Hayır, yok. Sadece bu kadar bilgim var," dedi Shou, sandalyesine geri oturarak.
"Peki, şu kaçtığınız gemiler ile ilgili bir terslik var mıydı?"
"Aslında, anlamadığım şekilde oldukça hızlılardı ve başka bir galaksiye sadece birkaç dakika içinde ulaştık," dedi hâlâ şaşkınlıkla.
"Sence gemilerdeki terslik neydi?"
"Bilmiyorum," dedi, sesi giderek yavaşlıyordu. "Sanırım Asuka ve diğerlerinin kullanımından kaynaklıydı."
"Üç gemiyi onlar kullandı. Peki, dördüncü gemiyi kim kullandı?"
"Eminim biliyorsunuzdur," dedi, gözlerinde hafif bir meydan okuma belirerek. "Sonuçta gemiler üzerinde araştırma yaptığınıza eminim."
"Evet, öyle. Araştırma yapıldı ama hiçbir şey bulunamadı," dedi. "Sen daha önce o gemileri kullanmıştın. Bu seferki fark neydi?"
"Bilmiyorum gerçekten."
"Şu an nerede olabilirler, bununla ilgili bilgin var mı?"
"Sadece eve gideceklerini söylediler, başka bir bilgim yok."
"Ev mi? Neresi peki? Sonuçta sen Asuka'nın kardeşiyle sevgiliydin. Eminim sana nerede yaşadıklarını söylemişlerdir."
"Bilmiyorum," dedi, yüzünde hafif bir çaresizlik ifadesiyle. "Söylemediler. Sorduğumda bu konu hakkında hiç konuşmazlardı. Ama tahminen keşfedilmemiş bölgelerde olabilir."
Jessica, bir süre düşündü. Sonunda başını yavaşça salladı ve soğuk bir ifadeyle ona son sözlerini söyledi. "Bu mümkün olabilir."
Sonra, sesi daha da tehditkâr bir tınıya büründü. "Ve sana gelince... Bu, sana son teklifimiz. Bunun üzerine iyice düşün. Yarın odana tekrar geleceğim ve eğer bizden tarafa geçmezsen, seni infaz edeceğiz."
Birkaç saniye duraksadı, sonra en sert cümlesini ekledi.
"Üstelik bunu bizzat lider Hyuki yapacak."
Shou'nun gözleri irkilirken Jessica kapıya yöneldi, onu bir an bile geriye dönüp bakmadan açtı ve arkasından kapattı.
Shou, tek başına odada kaldığında derin bir nefes aldı. Bu işin sonunun nereye varacağını bilmiyordu ama bir şey kesindi; zaman onun aleyhine işliyordu.
•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Sorgu odasının loş ışıkları, Merve'nin yüzündeki huzursuzluğu daha da belirginleştiriyordu. Karşısında oturan sorgucu, gözlerini onun üzerine dikmiş, her kelimesini dikkatle tartıyordu. Sesindeki soğuk ve otoriter ton, odadaki gerginliği daha da artırıyordu.
"Asuka ve diğer iki kaçak nerede, Merve?" diye sordu Jessica, masanın üzerinde hafifçe öne eğilerek.
"Bilmiyorum," dedi sesi biraz gergin çıkıyordu. "Biz ayrılırken onları Reinaz gemisi aldı ve sonrası ile ilgili bilgim yok."
"Peki, o geminin Reinaz'a ait olduğunu nereden biliyorsun?"
"Kullandığımız gemilere benziyordu," dedi, yüzünde belirsiz bir ifade ile. "Ve gemiyi fark eder etmez oradan uzaklaştık," diye ekledi, ama sesinde hafif bir şaşkınlık vardı. O da bu durumu tam anlamamış gibiydi.
"Anlıyorum," dedi, ardından kısa bir duraksamayla devam etti. "Ama sen eskiden Asuka ile baya yakındın."
"Ben onunla yakın falan değildim!" diye bağırdı aniden. "Ve bildiklerim bu kadar. Başka bir bilgi yok!"
"Kaçarken garibinize giden bir şey oldu mu?" diye sordu, sesini aynı sakinlikte koruyarak.
"Ne gibi bir gariplik?"
"Asuka ve diğerlerinin gitmek istedikleri bir yer falan," dedi, gözlerini Merve'nin üzerinde gezdirerek.
"Eve gideceklerini söylediler," dedi. "Ama neresi olduğunu söylemediler."
"Başka bir şey var mı?"
"Hayır, yok. Sadece bu kadar bilgim var," dedi Merve, sesi sabırsız ve sinirliydi.
"Anlıyorum. Peki, şu kaçtığınız gemiler ile ilgili bir terslik var mıydı?"
"Sadece çok hızlıydılar," dedi, sesi biraz daha ciddileşmişti. "O gemileri daha önce kullanmama rağmen ben bile o kadar hızlı kullanamadım ve birkaç dakikada başka bir galaksiye ulaştık."
"Anlıyorum," dedi, ardından gözlerini tekrar Merve'ye dikti. "Ama Asuka ve diğerleri nereye gittiler, bunu bildiğini biliyorum."
"Bilmiyorum!" diye bağırdı, sesi odada yankılandı. "Sadece eve gideceklerini söylediler ve umarım da ölürler!"
Bir anda ellerini masaya vurdu, odanın sessizliği tok sesiyle parçalandı.
"Neden böyle söyledin?"
Sorgu odasının soğuk ve kasvetli atmosferi Merve'nin üzerinde giderek daha fazla baskı kuruyordu. Masanın üzerinde bağlı elleri sıktı, yüzü öfkeyle gerilmişti. Karşısında oturan Jessice ise ona tepeden bakıyor, sesi her zamanki gibi soğukkanlı ve kararlıydı.
"O korkak kız" diye tısladı Merve, dişlerinin arasından. "Babamın korumasıydı, babamın ve annemin ölmelerine izin verdi."
"Lider Mert, öyle değil mi?" diye sordu.
"Evet, öyle" dedi Merve, sesi alçak ama öfkeli çıkıyordu.
"Bizimle ilgili gerçeği ilk ne zaman fark ettin?"
"Kaçmadan önceki gün, toplantıda" dedi kısa ve net bir şekilde.
"Peki ya baban? Sana bu gerçeği söylemedi mi?" diye sordu, sesinde hafif bir şüphe vardı.
"Hayır" dedi, sonra duraksadı. "Ama ondan duy-"
"Duy... mu?" diye olayları sorguladı, gözü kısmıştı. "Bu da ne demek? Hemen cevap ver."
"Bir hologramı kaydetmiş" dedi. "Asuka ve diğerleri ile ayrılmadan önce izledik, oradan biliyorum."
"O hologram sende mi?" diye sordu, sesi oldukça sakindi.
"Evet, bende" dedi, ardından meydanı okuyan bir ifadeyle ekledi. "Ama onu asla bulamazsın."
"Kolyen güzelmiş" dedi aynı şekilde. Bir hamlede Merve'nin boynundaki ince zinciri kavrayıp sertçe çekti. Zincir koparken ortaya çıkan hafif tını, odadaki gerginliğe ek bir katman ekledi.
"Sen onu bana geri ver!" diye bağırdı, gözleri öfkeyle ve panikle parlıyordu. Masaya vurarak yerinden kalkmaya çalışırken, "O, annem ve babamdan bana kalan son hatıra!"
"Hologramı gizlemek için güzel bir yol" dedi. "Eminim anahtarı da sendedir, değil mi?"
"Sen neyden bahsediyorsun?" diye hırladı. "O sadece bir kolye, o kadar."
"Sadece kolye mi? Belki bilmiyor olabilirsin, ama ben lider Hyuki'den önce babana hizmet ediyordum" dedi. "Ve o, mesajlarını bu şekilde kaydetmeye bayılırdı. Yani bu sıradan bir kolye değil. Şimdi bana bunun anahtarını da verirsen iyi olur."
"Bende değil" diye inatla karşılık verdi.
"Sende değil miyim?" dedi, kaşlarını çattı. "O zaman nerede?"
"Anahtar Asuka'nın bilekliğiydi" dedi. "Ve onu kullanarak hologramı etkinleştirdi."
"Anlıyorum" dedi. "O zaman bunu açmamız için Asuka lazım."
Derin bir nefes alarak doğruldu ve kolyeyi Merve'nin önüne bıraktı. "Sana gelince" dedi, sesi tehditkâr bir soğukluk taşıyordu. "Bu sana son teklifimiz."
Merve nefesini tuttu, gözleri sorgucunun yüzeyindeki katı ifadeye kilitlenmişti.
"Bu teklifler üzerine iyice düşün" diye devam etti. "Yarın odaya tekrar geleceğim ve eğer bizden tarafa geçmezsen, seni infaz edeceğiz." Hafifçe yürüyordu. "Üstelik bunu bizzat lider Hyuki yapacak."
Merve'nin nefesi hızlandı. Ellerini yumruklamış, dişlerini sıkıyordu ama tek kelime etmedi.
Jessica hafifçe başını eğdi, sonra odanın kapısını açtı ve kapının önünde ki askere Merve'nin kolyesi için bir zincir getirmesini söyledi ve sertçe kapıyı kapatıp çıktı. Geriye sadece Merve ve kasvetli sessizliği kaldı.
•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Sorgu odasının soluk ışıkları, Alice'in gözlerinde ki gergin ifadeyi daha da belirgin hale getirmesini sağlıyordu. Karşısındaki oturan Jessica, onun her mimiğini dikkatle inceliyor, söylediklerinden çok, nasıl söylediğine odaklanıyordu. Soru sormakta acele etmiyor, sabrını bir silah gibi kullanıyordu.
"Asuka ve diğer kaçak iki nerede, Alice?" diye sordu nihayet.
"Bilmiyorum" dedi, sesi duraksamıştı. "Biz ayrılırken onları bir gemi aldı ve sonrası ile ilgili bilgim yok."
"Peki, o gemi Reinaz'a mı aitti?"
"Evet, öyle" dedi. "Sonuçta kullandığımız gemilerdendi ve biz gemiyi fark etmez oradan uzaklaştık."
"Kaçarken garibinize giden bir şey oldu mu?" diye sordu.
"Ne gibi bir gariplik?" diye sordu ile sordu.
"Asuka ve diğerlerinin gitmek istedikleri bir yer falan var mı?"
"Eve gideceklerini söylediler" dedi. "Ama neresi olduğunu söylemediler."
"Ev mi?" diye tekrarladı. "Sence neresi orası?"
"Bilmiyorum," dedi içini çekerek. "Belki keşfedilmemiş bölge ya da bu bölgedeki bir yerler olabilir."
"Anlıyorum. Peki, şu kaçtığınız gemilerle ilgili bir terslik var mıydı?"
"Aslında evet" dedi ve gözler kısa süreliğine geçmişte bir takılıp kaldı. "Çok hızlıydılar. Gemileri daha önce kullanmama rağmen, ben bile o kadar hızlı kullanamadım ve hemen başka bir galaksiye ulaştık."
"Anlıyorum" dedi, gözünü ondan ayırmadan. "Ama Asuka ve diğerleri nereye gittiler, bunu bildiğini biliyorum."
"Bilmiyorum" diye ısrar etti. "Sadece eve gideceklerini söylediler, o kadar."
"Sence keşfedilmemiş bölgelerden gelmiş olabilirler mi?"
"Bilemiyorum" dedi. "Sonuçta evlerinin nerede olduğunu söylemediler."
Jessica gözünü kısıp onu dikkatlice süzdü. Alice'in söyledikleri içinde doğrular vardı, ama sanki eksik bir şeyler saklıyordu.
"Anlıyorum" dedi, gözlerini Alice'in üzerinden ayırmadan, "Peki, dikkatini çeken başka şeyler oldu mu?"
Alice bir önce bir not verdi. Dudaklarını hafifçe ısırdı ve gözlerini kaçırdı. Ama sonunda, itiraf etmek zorunda olduğunu anlayarak başını salladı.
"Aslında oldu."
"Nedir?"
Alice, sorgu odasının kasvetli atmosferinde gerilmiş bir şekilde sandalyeye oturuyordu. Karşısındaki Jessica, gözlerini ondan ayrılmadan devam ediyor. Sorduğu sorular net ve kesindi, herhangi bir yalan belirtisi olmaması için Alice'in her hareketini dikkatle izliyordu.
"Öncelikle, kaçacağımız zaman kaldığımız odanın kapısı açıldı ve yüzünde maskesi olan bir asker, her şeyin ayarlandığını söyledi. Asuka da ona kapıyı kapatıp nöbetine devam etmesini söyledi."
Kısa bir duraksamadan sonra Alice gözünü kaçırarak devam etti. "Daha sonra aynısı hangarda, gemilerin yanında meydana geldi. Yüzlerini göremedim ama dört asker vardı ve kimin bildiğini bilmiyorum."
"Dört asker mi?" diye sordu, sesini her zaman daha dikkatliydi.
"Evet" diye diye Alice. "Diğer ikisi ana kontrol odasındaymış."
"Bu konuda emin misin?"
"Evet, son derece eminim. Diğerlerine de sorabilirsiniz," dedi Alice.
"Peki, dikkatini çeken başka bir şey oldu mu?"
Alice, kısa bir an durdu ama Jessica'nın tehditkâr bakışları altında iç çeker gibi bir hareket yaptı ve devam etti.
"Aslında... o üçü, yani Asuka ve diğerler ikisi, çoğu zaman konuşmanın ortasında aniden birbirlerine bakıp gülmeye başlıyorlardı" dedi. "Ve bir şekilde birbirlerine bakıp konuşuyormuş gibi davranıyorlardı."
"Bu da ne demek?" diye sordu. "Bana yalan söylüyorsun, değil mi?"
"Hayır, yalan söylemiyorum" diye kısaca cevap verdi Alice. "İsterseniz diğerlerine de sorabilirsiniz."
Jessica bir süre sessiz kaldı. Düşüncelerini tartıyormuş gibi Alice'in gözlerine baktı. Sonunda, hafif soğuk bir ifadeyle konuştu.
"Anladım" dedi. "Ve sana gelince... bu sana son teklifimiz." Sesi, odanın içinde yankılanıyordu. "Bunun üzerine derinlemesine düşün. Yarın odana tekrar geleceğim ve bizden tarafa geçmezsen, seni infaz edeceğiz. Üstelik bunu bizzat lider Hyuki yapacak."
Sözlerini bitirdiğinde Alice'in yüzüne son bir kez baktı, sonra kararlı adımlarla odadan çıkıp kapıyı sertçe kapattı. Alice, olduğu yerde kalakaldı. Yüzü solgundu ve gözleri boşluğa dalmıştı. Şimdi gerçekten bir karar vermek zorundaydı.
•❅──────✧❅✦❅✧──────❅•
Sabah olduğunda hepsi aynı odada toplanmıştı. Yorgunluk ve gerginlik, üzerlerine yapışmış bir gölge gibi onları sarıyordu. Kapı ağır bir şekilde açıldığında içeri lider Hyuki girdi. Yanında, her zaman soğukkanlı ve otoriter tavırlarıyla bilinen yardımcısı Jessica vardı. İkisi de odadakilere sert bir bakış attıktan sonra Hyuki, sesi hiçbir duygu belirtisi taşımadan konuşmaya başladı.
"Şimdi size son bir şans daha vermeye karar verdik," dedi. "Yoksa dün yapılan sorgularınızın ardından infaz edilecektiniz."
Bu sözler odadaki havayı daha da ağırlaştırdı. Dördü de birbirlerine kısa bir bakış attılar. Kaçacak başka bir yolları yoktu. Karşı koymak intihar olurdu. Hepsi aynı anda, tek bir ağızdan kabul ettiklerini söylediler.
"O zaman siz dördünüzün de tüm yetkileri alındı. Artık ara lider değilsiniz, sıradan askerlersiniz. Her biriniz farklı gemilere atanacak ve dört ayrı gemide görev alacaksınız."
Odada derin bir sessizlik oldu. Birkaç saniye boyunca kimse konuşmadı. Ardından Jessica bir adım öne çıktı ve bakışlarını her birinin üzerinde gezdirerek emreder gibi konuştu.
"Üsten kaçmanıza yardım eden askerler kimdi? Aynı anda cevap verin."
Dördü de birbirlerine baktılar, ardından aynı anda konuşarak cevap verdiler:
"Yüzlerinde maske vardı, kim olduklarını göremedik. Ayrıca hangarda bizim gemilerimiz dışında dört gemi daha vardı."
Jessica, kaşlarını hafifçe çatarak bir süre düşündü. Hyuki'nin ise yüzünde rahatsız edici bir anlam belirdi.
"Anlıyorum," dedi Hyuki. "Her kimseler, muhtemelen hakkımızdaki gerçeği yeni öğrenenlerden biri. Ama kendilerini neden tehlikeye attılar ki, işte bunu anlayamıyorum."
"Bilmiyorum," dedi Jessica, sesi şüpheyle doluydu. "Ama o üsten olmadıkları belli. Neyse, şimdi dördünü de banyoya götürün. Güzelce yıkansınlar. Son birkaç gün onlar için oldukça zor geçti."
"Emredersiniz efendim," dedi içeri giren bir asker ve dördünü de odadan çıkardı.
Koridorlar boyunca sessizce yürüdüler. Hiçbiri konuşmaya cesaret edemedi. Asker, onları genişçe bir kapının önüne getirdi ve içeriyi işaret etti.
"Hadi girin," dedi sert bir sesle.
"Hey, bizi başka bir banyoya götürün," diye bağırdı Merve.
"Banyo yapabildiğinize şükredin," dedi asker soğukkanlı bir şekilde ve kapıyı hızla kapattı.
Dördü de birbirlerine baktılar. Tek bir banyo vardı ve bu durumda yapacak bir şeyleri yoktu. Sessizce kıyafetlerini çıkardılar ve suyun içine girdiler. Ilık su bedenlerine değdiğinde içlerinden Ishii derin bir nefes aldı ve "En son ne zaman banyo yaptığımı bile hatırlamıyorum," dedi sessizce.
Su, üzerlerindeki yorgunluğu ve kirli geçmişin izlerini bir nebze de olsa siliyor gibiydi. Suyun içinde rahatlamaya çalışırken, Alice sessizliği bozdu.
"Sizce Asuka ve diğerleri nerede olabilirler?"
Soru, banyoda yankılandı ve bir süre kimse cevap vermedi. Çünkü bu, düşündükleri ama cevabını bilmedikleri en büyük soruydu.
''Kim bilir,'' diye düşündü Shou, içindeki huzursuzluk gittikçe artarken. Bakışlarını yere sabitlemiş, toparlamaya çalışmıyordu.
"Biz o geminin Reinaz'a ait olduğu düşünüldü, ama öyle değilmiş" dedi sonunda. Sesi, belli belirsiz, "Şu an belki de evlerinde, güvendeler," dedi ve kaşlarını çatıp. "Keşke o zamana dönebilseydik" diye mırıldandı.
"Ne diyorsun, Shou?" diye sordu Alice, sesinde bir sorgulama vardı.
Hafifçe başını iki yana salladı, içinde biriken öfkeyi ve pişmanlığı devam etti. "Eğer Asuka ile birlikte gitseydik, şu an bu durumda olsaydı" dedi. "Üstelik onları bizi uyarmışlardı ama biz dinlemedik ve sonuç ortada."
Banyoya kısa süreli bir sessizlik kesintisi. Hiçbiri, yaşananların ağırlığını inkâr edemezdi. Ama olan ve geçmişi değiştirme şansları yoktu.
"Yapacak bir şey yok" dedi Alice, keskin bir nefes alarak. "Bundan sonra dikkatli olmalıyız."
"Evet, öyle" dedi Merve. Ancak gözlerindeki nefret dinmemişti. Parmaklarını kenetleyerek devam etti, sesini titriyordu: "Sonuçta gerçekten Reinaz'ın yanında olmayacağım. Onlar babamı ve anne mi öldürdü."
"Ne yapacaksın peki?" diye sordu Alice, kaşlarını çatlamış halde. "Sonuçta tüm yetkilerimiz alındı ve biz artık sıradan askerleriz."
"Biliyorum" dedi Merve kararlılıkla. "Ama bir yolunu bulacağım. Sonra da yasak bölgeye girmeye çalışacağım."
"Sen de diğerleri gibi öleceksin," dedi Shou.
"En azından ölürüm. Reinaz'ın Evren'i ele geçirmesine yardım etmekten iyidir."
Bu sözler havada asılı kaldı, ağır ve sarsıcı. Kimsenin ona karşı olamayacağını, çünkü içten içe onun haklı olduğunu biliyorlardı.
Duştan çıktıklarında, üzerlerindeki yorgunlukları atmaya başlamış olsalar da ruhlarındaki ağırlığı aşmamıştı. Sıcak su, vücutlarını rahatlatmış ama zihnindeki kasveti temizleyememişti.
Kısa bir süre sonra yemekhaneye götürüldüler. Büyük, soğuk metal masalarla dolu salonun içi, askeri düzenin getirdiği kasvetle doluydu. Yemeklerini aldılar ve oturduklarında, yerlerdeki bir ekrandan gelen anons dikkatlerine dikkat çekti.
"Yeni atamalar tamamlandı. Askerlerin gemilere transfer süreci bugün başlıyor," Hyuki'nin emir subaylarından biri konuşuyordu.
Daha sonra Lider Hyuki, onlara yeni görev gemileri hakkında biraz bilgi verdi. Gemilerinin, Dünya'ya bağlı farklı ara liderlere ait savaş gemileri olduğunu söyledi. Artık bağımsız birimler değillerdi; Operasyon emri altında görev yapmak zorunda kalacaklardı.
Ancak o sırada daha önemli bir haber geldi. Anonsun sesi yükseldiğinde herkes dikkat kesildi.
"Asuka ve diğer üç kaçak, bugün ortaya çıkan çatışmada öldürüldü. Teslim olmayı kabul etmedikleri için uzun süre direndiler. Çatışma sırasında saklandıkları üs tamamen yok edildi."
Haber, bir bomba etkisi yarattı. Masadakiler, kısa bir an boyunca donup kaldılar. Kimse konuşmadı, kimseye bakmadı. Yalnızca içlerinde yankılanan sessizlik ve derin bir kayıp hissi vardı.
"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Merve, sesi hala haberin ayrıntılarını titriyordu.
"Hangi konuda Merve?" diye sordu Alice.
"Asuka ve diğerleriyle ilgili" diye yanıt verdi, gözleri endişeyle parlıyordu.
"Elimizden bir şey gelmez, öldürülürler" dedi, sesi duygusuzdu ama gözlerinde derin bir keder vardı.
"Evet, ama Asuka ve Atry'nin canlı yakalanmaları isteniyordu. Neden öldürüldüler ki?" diye sordu Ishii, sesi şüpheli bir ton taşıdı.
"Söylediler ya teslim olmayı reddetmişler" diye yanıtladı Shou ve "Muhtemelen bu yüzden öldürüldüler," diye cümlesini bitirdi.
"Sanırım öyle" dedi Alice, ama sesi kesin bir inanç taşımıyordu.
Birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Hiçbiri bu konu üzerinde daha fazla konuşmak istemiyor.
"Her neyse, artık şu konuları konuşmayı bırakın" dedi Merve. Sesinde yorgun bir kesinlik vardı. "Ölenleri geri getiremeyiz."
Shou, dikkatini başka bir konuya yönlendirmeye sordu:
"Bu arada, şu görev aldığımız gemilerle ilgili bilgi olan var mı?"
"Siz dördünüz" dedi sert bir sesle yanlarına gelen bir asker.
Dört eski ara lider, dikkatlerini askere çevirdi.
"Evet, ne var?" diye sordu Merve.
"Lider Hyuki'nin emriyle, yemekten sonra görev almak üzere gemilere götürüleceksiniz" dedi asker, ardından konuşmalarının bitmesini beklemeden hızla yanlarından ayrıldı.
"Sanırım sorunun cevabını aldın" dedi Shou alaycı bir gülümsemeyle.
Merve, belli belirsiz kafasını sallıyordu ama içinde hala bir huzursuzluk vardı. Her şeyin bu kadar hızlı olduğu, kontrolün tamamen kaybolduğunu hissettiriyordu.
Yemekten sonra hepsi, birer birer farklı gemilere götürüldü. O günden sonra yolları ayrıldı ve birbirlerini yalnızca bir kez daha görebildiler.
Aradan zaman geçti. Yeni görevlerine ve gemilerine alışmaya çalışmıyorlar ancak hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorlardı.
Sonra bir gün...
Tüm Evren'e yayılan bir mesaj; Askeri üstte, gemide, Evren'de yankılandı. Görüntü ekranlarında beliren mesaj, Reinaz'ın içinde bulunduğu düzeni sarsacak güçteydi.
Ishii'nin görev aldığı gemide ki ara liderden en önemsiz pozisyondaki askere kadar herkes ekranlara kilitlenmiş mesajın ne hakkında olduğunu izliyordu. Bu sadece onun görev aldığı gemide değil tüm Evren'de soluksuz bir şekilde izlenen bir mesajdı.
Ekranda, kristal gibi mavi gözlere sahip genç bir kadın belirdi. Sesi, yankılanan bir melodi gibi farklı dillerde tüm iletişim kanallarını doldurdu.
"Ben, Vera ya da Kristal ırkı prensesiyim..."
Bölüm İçinde Geçen Bazı Kelimeler Hakkında Bilgiler:
Jessica: İsmi , "öngörü" veya "öngörme" anlamına gelen İbranice Yiskah isminden gelir . Shakespeare tarafından Venedik Taciri (1596) adlı oyununda popüler hale getirilmiş ve burada Shylock'un kızının karakteri için kullanılmıştır.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
169 Okunma |
81 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |