24. Bölüm

23.Bölüm-Kaçaklar

Shinoluna
shinoluna

Karar vermeleri için yalnızca bir günleri vardı. Eğer Reinaz'ın tarafında olmazlarsa öldürüleceklerdi. Ancak hiçbiri onların tarafında olmayı asla istemiyordu. Bir şekilde buradan kaçmaları gerekiyordu.

''Buradan çıktıktan sonra ne yapacaksınız?" diye sordu Asuka.

'' Ne mi yapacağız Asuka?'' diye sordu Merve.

"Dünya'ya, babama gideriz ve ona..." ama Asuka konuşmasını bitirmeden sözünü kesti ve "Gerçeği mi anlatacaksın?" diye konuşmasını tamamladı.

"Evet, öyle."

"Gerçeği anlatsak da bir şey değişmeyecek. Muhtemelen babana da aynı şeyler anlatıldı ve belki de o, bu gerçeği çok önceden biliyor olabilir," diyerek araya girdi Atry.

"Hayır," dedi Ishii öfkeyle. "Babam asla Reinaz'a teslim olmaz. O—"

"Kes şunu ve bir düşün." Asuka'nın sesi sertti. "Baban ana lider ve sence Dünya şu an ne durumda?"

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Merve sinirli bir şekilde.

"Asuka şunu demek istiyor," dedi Dr. Cat, sözleri Asuka'dan devralarak. "Dünya zaten Reinaz'a aitti ve baban da Reinaz'ın tarafında. Yani oraya gitseniz bile bir şey değişmeyecek."

"Bundan asla emin olamazsınız!" diye bağırdı Ishii.

"Aç gözlerini ve etrafına bak!" diye karşılık verdi Asuka. "Sence Dünya gerçekten babanın kontrolünde miydi?"

"Evet, öyle. Sonuçta babam bir lider ve—"

"Lider olabilir," diye kesti. "Ama Dünya uzun zamandır Arcas'ın, daha doğrusu Reinaz'ın kontrolündeydi." Söylerken en ufak bir tereddüt bile göstermemişti.

"Ne zamandır?" diye sordu Shou, kaşlarını çatıp.

"Dünya ilk saldırıya uğradığı zamandan itibaren Reinaz yardım için Dünya'ya geldiğinde, ana üssü kontrolüne aldı."

"Saçmalıyorsun, Asuka. Yoksa sen onların tarafına mı geçeceksin?" diye sertçe sordu Ishii. O sırada Asuka'nın gülmeye başladığını fark etti.

"Komik olan ne, Asuka? Neden gülüp duruyorsun?" dedi Shou öfkeyle. "Yoksa kardeşlerin kadar güçlü olmadığını mı söylüyorsun? En azından Sylvia burada olsaydı, o ölürdü ama asla düşmanın tarafına geçmezdi!"

Shou'nun sesi odanın içinde yankılanırken, herkes bir an için donup kaldı. Hava gerilmiş, gözler Asuka'ya çevrilmişti. Onun ne diyeceğini bekliyorlardı.

"Shou, konuştuklarına dikkat etsen iyi olur. Aksi halde seni şimdi şuracıkta öldürürüm, anladın mı beni?" diye bağırdı Dr. Cat.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Atry, sesi tedirgindi.

"Buradan kaçmamız lazım," dedi Asuka kararlı bir sesle. Birden bire üçü de birbirlerine baktılar. Sanki gözleriyle konuşuyorlarmış gibi bir hâlleri vardı. Aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğu ortadaydı.

"Hey, birbirinize bakmayı kesseniz iyi olur, korkmaya başladım," dedi Ishii, sesinde hafif bir endişe vardı.

Asuka derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini karşısındakilere çevirdi. "Tamam, o zaman şimdi Dünya'nın Reinaz'ın elinde olduğunu biliyoruz. Siz buradan kaçmayı planlıyorsunuz ama nereye gideceksiniz? Dünya'ya mı? Bu tamamen boşuna. Eğer bizimle gelirseniz hayatta kalırsınız."

"Seninle birlikte mi? Nereye gideceğiz?" diye sordu Merve.

"Biz mi? Evimize döneceğiz..."

"Saçmalama, siz insansınız. Sen de bir insansın, tıpkı bizim gibi," dedi Alice.

"Şimdi bir karar verin. Kaçınca ne yapacaksınız?" diye tekrar sordu.

"Biz Dünya'ya gideceğiz ve bir şekilde her şeyi çözüp Reinaz'ı yok edeceğiz. Sonuçta evrendeki ırklar artık bu gerçeği öğrenmiş durumda. Onlarla birleşince Reinaz yok olacak," dedi Ishii.

Ancak daha sözleri bitmeden Asuka ve diğerleri kahkahalara boğuldular. "Siz kaç yaşındasınız?" diye sordu alaycı bir ifadeyle. "Eğer evrendeki ırklar gerçekten güçlü olsalardı, şimdiye kadar Reinaz'ı yok etmiş olurlardı."

"Evet, ama gerçeği yeni öğrendiler sonuçta," dedi Merve.

"Beni dinlemiyorsunuz! Evrende yaşayan ırklar Arcas ile yıllardır savaşıyorlar ama bir türlü onları yok etmeyi başaramadılar. Sizce bu, gerçeği bilmedikleri için mi oldu? Tabii ki hayır! Arcas, daha doğrusu Reinaz çok güçlü ve onu asla yenemezler. Gerçeği öğrenseler bile ona savaş açan herkes yok edilecek. O yüzden onlar hiçbir şey yapmayacaklar. Aksine, Reinaz'ın yanında kalıp evreni ele geçirmelerine yardım edecekler."

"Yani sen diyorsun ki kimse Reinaz'a karşı koyamayacak?" dedi Shou araya girerek.

Ancak Asuka ve yanındakiler yine gülmeye başladılar. Üçü birden kahkahalar atarken Alice, sıkıntıyla göz devirdi. "Komik olan ne? Üçünüz neden sürekli gülüyorsunuz?"

"Bizimle gelirseniz gerçekleri anlamanız daha kolay olacak," dedi Dr. Cat, yüzündeki gülümsemenin kaybolmasına izin vermeden cevap verdi.

"Keşfedilmemiş bölgelere gitmek istemiyorum. Bunun yerine Dünya'ya gitmeliyiz," dedi Merve. Sesindeki ciddiyet her kelimesine yansıyordu.

"Şu an gitmek isteyeceğim son yerlerden biri Dünya," dedi Atry sessizce.

Odadaki hava giderek daha da ağırlaşıyordu. Karar verilmesi gereken an yaklaşıyordu ama herkesin aklında tek bir soru vardı: Gerçekten ne yapacaklardı?

"Evet, benim de. Biz eve gidiyoruz ve siz de bizimle gelirseniz hayatta kalırsınız," dedi Asuka.

"Saçmalamayın, eviniz mi? Siz kimsiniz..." diye sordu Shou.

Asuka hafifçe gülümsedi ve gözlerini Shou'ya dikerek sordu:

"Shou, son zamanlarda hiç rüya gördün mü?"

"Konumuzun rüyalarla ne alakası var?"

Dr. Cat araya girerek sabırsız bir şekilde, "Asuka, şimdi rüyayla ilgili açıklama yapmanın sırası mı?" dedi. "Sonuçta bana rüya hakkında—"

"Evet, biliyorum," diye onu yarıda kesti Asuka. "Ama bizimle gelmek istemiyorlar. Bu yüzden rüyasının ne olduğunu bilmeli."

"Sen... rüyamın ne olduğunu biliyor musun?"

"Evet, biliyorum. Rüyayı ilk olarak beş yıl önce, eğitime başladığında görmeye başladın. Ve en son üsse yapılan saldırı gününe kadar rüyalarında sadece bir kadın gördün. Ama o gece, rüyanda kadının yanında küçük bir kız çocuğu da vardı, değil mi?"

"Evet, öyle... Ama sen bunu nasıl bilebilirsin?"

"Rüyandaki kadın makinede 'Alice' olarak gözüktü. Ve gerçek hayatta da o kadın Alice'ti. Küçük kız çocuğuna gelince... O, ikimizin gelecekteki çocuğu olacak."

"Saçmalama!" diye bağırdı.

"Saçmalamıyorum," dedi sakince. "O rüyayı görmeni sağlayan bizdik... Daha doğrusu Sylvia'ydı."

"Sylvia mı? O öldü! Ayrıca biz birbirimizi seviyorduk. Sen ne saçmalıyorsun?"

Asuka, oturduğu yerde duruşunu hiç bozmadan saçlarını geriye doğru attı. Gözleri, odadaki herkesin üzerinden geçerken soğukkanlı bir şekilde konuştu. "Sevmek mi? Kardeşim asla seni sevmedi, Shou. Seninle sadece görev gereği sevgili rolü oynadı, hepsi bu. O asla senin olmadı. Doğduğu anda bana ait oldu ve ölene kadar da bana ait olacak."

"Doğduğu anda sana mı ait oldu? Bu da ne demek?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Bunu bilmenize gerek yok," diyerek konuyu kapatmaya çalıştı Atry.

"Bilmemize gerek yok mu? Görev mi? Ne görevi?" diye sordu Alice araya girerek.

"Bizimle gelmediğiniz sürece asla öğrenemezsiniz," dedi Asuka. Sesi oldukça ciddiydi ve bu konuda pazarlığa açık olmadığı belliydi.

"Rüyayı görmesini nasıl sağladınız?" diye sordu Merve.

"İşte doğru bir soru," dedi Dr. Cat. "Bizim ırkımızın doğasında bu var. Canlıların düşüncelerini manipüle edebiliriz. Böylece bizim görmek istediğimiz şeyleri görür, bizim istediğimiz gibi hareket ederler."

"Saçmalamayın! Canlıların düşüncelerini asla kontrol edemezsiniz. Şu anki teknolojiyle bile bu mümkün değil!" diye bağırdı Alice.

"Her neyse, bu iş fazla uzadı," dedi Asuka sakince. "Buradan çıktığımızda bizimle gelin ve güvende olun."

"Dünya'ya, babama gidiyoruz ve siz de bizimle gelin," dedi Ishii kararlı bir sesle.

Ancak Asuka, gözlerini ona dikerek duraksamadan cevap verdi:

"Görevimiz bitti. Artık eve dönmemiz gerekiyor."

Tam o anda kapı açıldı. Kurt Takımı'ndan Yui, hızlıca içeri girerek, "Acele edin, herkes uyuyor. Alarmı ve kameraları devre dışı bıraktık. Kaçışınız fark edildiğinde çoktan başka bir sisteme ulaşmış olmalısınız," dedi.

"Teşekkürler, Yui. Sayende buradan çıkabiliyoruz," dedi Asuka.

"Bu benim görevim. Ne isterseniz yaparım."

"Biz çıktıktan sonra kapıyı tekrar kilitle. Biz buradan ayrıldıktan sonra nöbet değişimi gerçekleşecek, merak etme."

"Emredersiniz, efendim," dedi ve hızla kapıyı kapattı.

Grup, dikkatlice hangara doğru ilerledi. Ortalık sessizdi, tek duyulan ayak sesleriydi. Hangara vardıklarında, Hinata onları bekliyordu. Arka planda, dört küçük gemi uçuşa hazır halde duruyordu.

"Söylediğiniz gibi Yuko, Yui ve Maria ile birlikte gerekli ayarlamaları yaptık," dedi Hinata. "Yuko ve Maria şu an kontrol odasında ve hepimiz adına, bugüne kadar size karşı olan saygısızlıklarımız için özür dileriz."

"Bunun benim emrim olduğunu biliyorsunuz, dolayısıyla sorun değil," dedi. "Teşekkürler, Hinata. Biz ayrıldıktan sonra Yui'yi tutulduğumuz odanın önünden çekin. Ardından Yuko ve Maria'ya kontrol odasından ayrılmalarını söyleyin. Dördünüz de hiçbir şey bilmiyormuş gibi hareket edeceksiniz. Yıjol ana üssüne gitmiyorsunuz, burada kalıyorsunuz. Yui'nin elinde ne yapmanız gerektiğini anlatan bir hologram var, onu izleyin."

"Merak etmeyin, gerçekte düşmanın tarafına geçecek değiliz. Söylediğiniz gibi yapacağız."

Asuka, memnuniyetle başını salladıktan sonra gemiye bindi. Kaçışın fark edildiğine dair ne bir alarm sesi duyuldu ne de bir güvenlik uyarısı alındı. Plan kusursuz şekilde işliyordu.

"Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu Atry.

"Beni takip edin, size koordinatları gönderdim. O noktaya gidiyoruz," dedi Asuka kararlı bir sesle.

"Bu da nereden çıktı şimdi? Seni lider seçen olmadı, Asuku," dedi Alice. Bu ani karar oldukça tepkiliydi.

"Ekibin lideri hala benim. O yüzden hepiniz beni takip edeceksiniz," dedi ve tereddütsüz bir şekilde gemisini ışık hızına çıkardı.

Diğerleri de onun peşinden gitmek zorunda kaldı. Kaçış sırasında kullanılan gemileri Asuka, Atry ve Doktor Cat kontrol ediyordu. Shou ise tek başına dördüncü gemideydi ve onları takip etmekle yetinmek zorundaydı.

Belirlenen koordinata vardıklarında Asuka, ekibe gezegene inmeleri talimatını verdi. Diğerleri de onu takip etti ve kısa süre içinde yüzeye indiler.

Gezegenin atmosferi, soğuk bir sessizlikle çevriliydi. Alice, aklındaki sorulara karşılık arayarak Asuka'ya döndü. "Anlamadığım şey şu... Kaçmamıza yardım edenler gerçeği biliyorlar mıydı?"

"Elbette biliyorlardı. Sonuçta onlar da benimle birlikte özel üsse gönüllü olarak gitmişlerdi. Onlara gerçeği bizzat ben söyledim," dedi Asuka.

"Sen mi söyledin?" dedi Merve.

"Evet, öyle."

"O zaman neden bize bir şey söylemedin?" diye sordu Shou.

"Öyle olması gerekiyordu," dedi kesin bir sesle. Ardından konuyu hızla değiştirdi. "Şimdi ne yapıyoruz?"

Alice, daha ne olduğunu bile anlayamadan konunun değiştiğini fark etti. Merve ise etrafa tedirgin gözlerle bakarak, "Neden buraya geldik?" diye sordu. "Üsten olabildiğince uzaklaşmamız gerekiyordu."

"Merak etmeyin, üsten yeterince uzaklaştık. Şu an üs ile aramızda koca bir galaksi var."

"Ne? Ne demek istiyorsun sen? Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sordu Shou.

"Pilotluk ile alakalı," dedi. "O yüzden fazla düşünmeyin."

Derin bir sessizlik anı yaşandı. Sonunda Asuka, bir kararın verilmesi gerektiğini vurguladı. "Şimdi bir karar verin: Ya bizimle birlikte gelirsiniz ya da söylediğiniz gibi Dünya'ya gidersiniz. Hangisini yapacaksınız?"

"Dünya'ya gideceğiz. Bu konuda kararlıyız. Ayrıca Yuko, Yui, Maria ve Hinata açığa—" dedi Shou.

Tam o anda Asuka bir şeyleri fark etmiş gibi sözünü kesti. "Bir dakika... Bir sorun mu var," dedi düşünceli bir sesle. "Kaçmamıza yardım edenlerin yüzleri maskeliydi ve bizim üsten değillerdi. Ayrıca hangarda bizim gemilerimiz dışında dört tane daha gemi vardı."

"Bu arada... Kaçmamıza yardım edenler kimdi?" diye sordu Alice.

Bir an için hepsi sessizliğe gömüldü. Dördü de sanki unuttukları önemli bir gerçeği şimdi fark ediyormuş gibiydi ama ne unuttuklarını asla ama asla hatırlamıyorlardı. Belki de ömürlerinin sonuna kadar da hatırlamayacaklardı.

"Şimdi ne yapacaksınız?" diye sordu Dr. Cat.

"Biz Dünya'ya gidiyoruz," dedi Ishii, gözleri kesin bir iradeyle parlıyordu.

"Peki," dedi Asuka. Ancak sesi hâlâ bir şeyleri saklıyor gibiydi. "Ama öncesinde bilmeniz gereken önemli bir mesele daha var."

"Mesele mi? Ne demek istiyorsun?" diye sordu Shou.

"Merve, babanla ilgili... Onun nasıl öldüğünü biliyorsun, değil mi?" diye sordu Asuka.

"Arcas... Daha doğrusu Reinaz öldürdü."

"Peki, neden öldürüldüğünü biliyor musun?"

"Hayır. Araştırdım ama asla öğrenemedim."

"Ben biliyorum."

"Sen biliyor musun?" diye bağırdı, sesi öfke ve şaşkınlık arasında gidip geliyordu. "Ama nasıl?"

"Boynundaki kolyeyi hiç kurcaladın mı?"

Merve, elini istemsizce boynuna götürdü. Zincirin ucundaki küçük, gümüş kolyeyi avuçlarının arasına aldı. "Hayır," diye fısıldadı. "Bu annemden ve babamdan kalma son hatıraydı. Bu yüzden onu asla kurcalamadım. Mümkün olduğunca korumak için takmazdım bile."

"Kolyeyi alabilir miyim?"

Merve tereddüt etti. Kolyeye sıkıca sarıldı, ama gözlerindeki merak duygusu ağır basıyordu. Sessiz bir iç çekişin ardından, elleri titreyerek zinciri çözdü ve tereddüt etmesine rağmen kolyeyi uzattı. Parmakları, hatıralarla yüklü bu küçük nesneden ayrılmak istemez gibi hafifçe titredi. Asuka, kolyeyi nazikçe aldı ve kolundaki bilekliği çıkararak dikkatlice kolyeye taktı. Ardından, ikisini yere bıraktı.

Bir an için hiçbir şey olmadı. Sonra, kolyenin iç mekanizması harekete geçti ve zeminin üzerinde ışıklar titreşmeye başladı. Holografik bir görüntü belirdiğinde, herkes nefesini tuttu.

Önlerinde, Merve'nin anne ve babasının siluetleri şekillendi. Mert, esmer tenli, uzun boylu, ela gözlü bir adamdı. Yüz hatları oval, elmacık kemikleri belirgindi. Açık kahverengi saçları ve yüzünü çevreleyen kirli sakalı ona sert ama sıcak bir ifade veriyordu. Yanında, Sinem duruyordu—beyaz tenli, uzun boylu, yeşil gözlü bir kadın. Keskin yüz hatları ve çıkık elmacık kemikleri dikkat çekiciydi. Kısa, siyah saçları ona vakur bir hava katıyordu.

Mert, bir an bekledi, ardından hologram kaydı konuşmaya başladı:

"Merve, canım kızımız..."

Sesi yumuşaktı ama içinde bastırılmış bir endişe vardı. "Eğer bu görüntüleri izliyorsan, muhtemelen ben ve annen uzun zaman önce ölmüşüz demektir. Öncelikle, seni ne kadar çok sevdiğimizi bilmeni istiyoruz."

Sinem, kısa bir gülümsemeyle başını salladı, ancak gözlerinde bir özlem vardı.

Mert, konuşmasına devam etti. "Bu görüntüyü kaydetmemin asıl nedeni başka. Biliyorsun ki Arcas, Evren'i sömürmeye çalışan bir ırk ve Reinaz ise onları durdurmaya çalışan bir güç olarak biliniyor. Hepimize böyle anlatıldı. Ama gerçekte..."

Kısa bir duraksama oldu.

"...Arcas ve Reinaz aynı."

Etrafta derin bir sessizlik oldu.

"Evet, doğru duydun. Arcas diye bir ırk yok. Bu tamamen ittifakın uydurduğu bir yalan. Bir düşman yaratmaları gerekiyordu ve bunu yaptılar."

Merve, hologramın gözlerinin içine baktı. Nefesi düzensizleşmişti. Bunu nasıl bilebilirdi?

"Ben bu gerçeği öğrendiğimde," diye devam etti Mert, "sizin yaptığınız yasak bölgeye girme girişimini bahane edip istifa ettim ve ittifakla tüm bağımı kopardım. Ama ne olur, olmaz diye bu görüntüyü kaydettim. Sana ayrıca Reinaz ile ilgili tüm gerçeklerin olduğu bir belge de bıraktım. Bu kaydın sonunda, belgeleri de göreceksin."

Merve'nin içindeki huzursuzluk giderek büyüyordu. Babası, konuşmaya devam ederken sesi daha da ciddileşti:

"Bu görüntü, biz öldükten sonra Asuka sayesinde aktif hale gelecek şekilde ayarlandı. Eğer şu an izliyorsan, Asuka zamanı geldiğini düşündü demektir ve şunu bil ki, Asuka bu görüntülerin içeriğini bilmiyor. Onu suçlama, tamam mı?"

Arka planda hafif bir hareketlilik oldu. Sinem, sabırsız bir şekilde kollarını kavuşturdu.

"Lafı çok uzatma ve sadede gel," dedi.

Mert, hafifçe gülümsedi. "Annen çok aceleci," dedi alaycı bir tonda, sonra ciddileşti. "Nerede kalmıştık... Evet. Arcas ve Reinaz hakkında bilinmesi gereken en önemli şey şu: Ekibinizin çoğu bu gerçeği zaten biliyor."

Gözlerini hafifçe kıstı, sanki düşüncelerini toparlıyordu.

"Ancak, bu sırrı bilmeyen üç kişi... çoktan öldü."

Sinem, başını yana eğerek iç çekti.

"Gerçeği bilmeyenler ise Alice, Asuka, Eimi, Shou, Ishii ve sensin, kızım. Ama bu bilgiyi öğrendiğinde yalnız kalabilirsin... Belki de çoktan yalnızsın. Emin değilim."

Arka planda bir patlama sesi duyuldu. Sinem hızla başını çevirdi.

"Acele et ve kaydı bitir! Saldırı başladı!" dedi paniğe kapılmış bir sesle.

"Yakında tüm gezegen yok edilecek ve biz..."

Görüntü titredi. Parazitler ekranın etrafını kapladı. Sinem'in sesi son bir kez duyuldu.

"Merve, merhaba kızım. Umarım iyisindir. Seni gerçekten çok ama çok seviyoruz ve her zaman sevmeye devam edeceğiz..."

Görüntü aniden sona erdi.

Etrafa sessizlik çöktü. Merve'nin elleri yumruk olmuştu. İçindeki duygu dalgası o kadar yoğundu ki, nefes almak bile zor geliyordu.

Şüpheyle kaşlarını çatan Shou, gözlerini holograma dikmiş halde sordu:
"Bu da ne demek oluyor? Bu görüntü gerçek mi?"

"Evet, tamamen gerçek," dedi Asuka.

"Peki, neden bizden bunu sakladın?" diye sordu Shou. Sesinden öfkeli olduğu anlaşılıyordu.

"Bu, Merve'nin babasının emriydi. Sonuçta, emekli olduktan sonra onun koruması oldum. Görünüşe göre gerçeği bir şekilde öğrenmiş ama bunu bana bile anlatmadı. Sadece bu kaydı ve şu anahtarı verdi. Vakti geldiğinde kolyeyi etkinleştirmemi söyledi." Elini hafifçe yerde duran bilekliğe ve kolyeye götürdü, parmakları metalin üzerinde gezindi. "Vaktin nasıl geleceğini sorduğumda ise tek söylediği, 'O zaman gelince fark edeceksin,' oldu."

Bir an duraksadı, sesi neredeyse fısıltıya döndü. "O, babanı ve anneni son görüşümdü..."

Asuka'nın bakışları bulanıklaşmıştı. Hafızasında yankılanan görüntüler, zihnini sıkıca kavrıyordu. O günü düşündüğünde, hala boğazına düğümlenen o çaresizliği hissedebiliyordu. "Ben ve ekibim onları korumak için elimizden geleni yaptık ama... Bir gemi doğrudan gezegene ateş açtı ve gezegen yandı. O gün, baban ve anneni koruyan ekibin tamamı gerçeği bilmeyenlerden oluşuyordu. Bu yüzden de Reinaz bize istediği gibi saldırdı. O savaştan çok azımız kurtulabildi..."

"Bu olaydan ekip kurulurken bahsedilmişti. Peki ya şu Arcas generali? O gerçek mi? Ayrıca... Eimi gerçeği bilmiyormuş," dedi Alice.

"Eimi gerçeği uzun zaman önce öğrendi ama mecburen onlardan tarafta gibi davranıyor." Sesinde derin bir yorgunluk vardı. "Bu, tamamen gerçek her ne kadar Arcas diye bir şey uydurma olsa da, bazı şeyler gerçekten yaşandı."

Bir an duraksadı, ardından dişlerini sıkarak devam etti. "O gün... Amara ile savaştım. Onu neredeyse öldürüyordum ama elimden kurtuldu. Sahte Arcas birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı ama... Anneni ve babanı kurtaramadık."

Asuka'nın sesi titremişti. Gözlerindeki acı apaçık ortadaydı.

"Sen babamın ve annemin ölmesine izin verdin!" diye bağırarak Asuka'ya saldırmaya çalıştı.

Ancak diğerleri anında müdahale etti. Alice ve Shou hızla hareket edip Merve'yi tuttu. Merve çırpınıyor, gözleri yaşlarla doluyordu.

"Baban da söyledi. Asuka'nın bir suçu yok," diye hatırlattı Shou.

Merve nefes nefese kalmıştı, ancak hala öfkeyle titriyordu.

Asuka gözlerini kapattı, ama tek kelime etmedi. Kızgınlığı anlıyordu. Çünkü kendisi de o gün aynı çaresizlikle boğulmuştu.

Sonunda sessizliği yine Asuka bozdu. "Her neyse, görüntüler henüz bitmedi," dedi. Sesi soğuktu ama içinde taşıdığı acıyı saklayamayacak kadar kırıktı. "Devam edelim."

Hologramın titrek ışıkları etrafa yansıyordu. Mert'in, sesi hafifçe boğuk ama net bir şekilde duyulacak tondaydı.

"Bu görüntüler oldukça gizli ve muhtemelen benim bu gerçeği öğrendiğimi fark edecekler. Eğer öyle olursa, yaşadığım yere saldırmaları kaçınılmaz. Ama ölmek umurumda değil. Sonuçta, bunlar gerçek ve Arcas diye bir ırk yok."

Mert bir an duraksadı, sanki söyleyeceklerini tartıp şekillendiriyordu.

"İttifak, Evren'i ele geçirmek için böyle bir oyun oynuyor. Buradaki her üste kaç tane kendi adamları olduğu gibi, kendilerinden olmayanlar da mevcut. Herkesin bilgileri yazılı olarak kaydedilmiş durumda. Buna göre, ana liderlerden sadece ben ve Dünya ana üssünde benimle birlikte toplamda on kişi daha bu bilgiyi bilmiyor. Eğer biraz daha detaylı bir araştırma yaparsam..."

Mert, bir konsoldan veri akışını inceliyor gibiydi. Birkaç saniye süren sessizlikten sonra konuşmaya devam etti.

"İşte burada... ve burada yazanlara göre, bu bilgiyi bilmeyenler arasında ana lider Metin ve D-AA-534 ekibinden sekiz kişi daha var. Bu, düşündüğümden daha karmaşık bir durum. Ancak ne kadar süreceği önemli değil, bir şekilde gerçeği bilmeyenlere ulaşmam gerek..."

Ses kaydı, birkaç saniyelik bir kesintiden sonra devam etti.

"Evet, birkaç günlük uğraşın ardından nihayet D-AA-534 ekibinden gerçeği bilmeyenlerin kimler olduğunu öğrendim. Ancak burada yazanların dışında, bu görüntü devreye girdiğinde kaç kişinin daha bu bilgiyi bilmez olacağını kestiremiyorum. Şu anki kayıtlara göre, Shou, Asuka, Merve, Alice, Sylvia, Ishii, İres, Eimi ve Rika—toplam dokuz kişi—bu gerçeği bilmiyor. Eğer ben ve annen ölmüş olursak ve daha önceden de söylediğim gibi, biz öldükten sonra bu görüntüleri Asuka sayesinde izliyor olacaksın."

Mert, derin bir nefes aldı.

"Kızım, bu görüntüleri ilk olarak kayda aldığımda, sen Yaratılış Sütunları'nda görev almak üzere ayrılmak üzereydin. Bir daha ne zaman karşılaşırız ya da karşılaşır mıyız, bilemiyorum ama lütfen dikkatli ol. İttifaka bağlı üslerde, bu bilgileri bulduğum tarihte yaklaşık on bin kişi gerçeği bilmiyor gibi görünüyordu. Ancak onların kimler olduğunu belirlemek daha zor bir mesele. Büyük çoğunluğu Alfa Centauri üs bölgelerinde görev yapıyorlar. Bu üslerden biri sistemin merkezinde, diğeri ise sistemin en dışında bulunuyor. O üslerdeki askerler Dünya'ya, yani bana bağlılar. Onların kim olduğunu öğrenmek ve onlarla konuşmak için üsleri ziyaret etmeye karar verdim..."

Kayıtta tekrar kısa bir sessizlik oldu. Ancak sessizlik, bir sonraki cümleyle birlikte daha ağır bir hava oluşturdu.

"Alfa Centauri üslerinin ikisine de saldırı düzenlendi. Saldırılardan kimse sağ çıkamadı. Anladığım kadarıyla, İttifak gerçeği bilmeyen herkesi belirli üslere topluyor, onlara gerçeği açıklıyor ve yanında yer almayanları öldürüyor. Buna göre, D-AA-534 ekibini yarın Dünya ana üssüne çağırmam gerekiyor. Görünüşe göre artık bizim de gerçeği öğrenme zamanımız geldi. Vereceğimiz karar doğrultusunda bizler de öldürüleceğiz..."

Mert'in sesi son kaydına gelindiğinde daha da yorgun ve ağırdı.

"Merhaba kızım... Bu, benim son hologram kaydım. Şimdiye kadar bizimle bu gerçek hakkında doğrudan bir konuşma yapmadılar. Daha önce sana üslerde on bin kişi civarında bu gerçeği bilmeyen var demiştim, ancak son araştırmalarımda bu sayı sadece iki yüz kırk iki kişiye kadar düştü. Kaç farklı ırkın bu gerçeği bilmediğini bile bilmiyorum. Askerlerin çoğu, İttifak'ın gerçek yüzünü öğrendiğinde taraf değiştirerek onlara katıldı. Geçmeyenler ise öldürüldü. Geriye çok az kişi kaldık. Bunlardan biri, benden sonra lider olması için Dünya'ya çağırdığım Hyuki."

Mert'in sesi hafifçe çatladı, ancak toparlanarak devam etti.

"Kendini gizle. Eğer sadece sen kalırsan, bir yolunu bul ve Yasak Bölge'ye girmeye çalış. Eğer o kalkanı geçersen, İttifak sana hiçbir şekilde ulaşamaz ve güvende olursun. Seni her zaman seveceğiz ve sevmeye de devam edeceğiz..."

Hologram kaydı, yavaşça sona erdi. Ancak sessizlik, kaydın bıraktığı ağırlığı daha da hissettiriyordu.

Asuka, bilekliği koluna takarken kolyeyi tekrar Merve'ye uzattı. Yüzü ciddiydi, sesinde en ufak bir tereddüt bile yoktu.

"Gördüğünüz gibi, bunlar gerçek," dedi net bir sesle.

"Lider Hyuki ile konuşmak için hemen Dünya'ya gitmemiz gerekiyor," diye ekledi Shou. Sesi, içinde bulundukları durumun ciddiyetini yansıtıyordu.

"Siz ciddi misiniz?" diye sordu Dr. Cat, sesi inanmamakla öfke arasında gidip geliyordu.

Ishii, öfkesini ve hayal kırıklığını gizleyemedi. Yumruklarını sıkarak bağırdı:

"Evet, görüntüleri siz de izlediniz! Babam Reinaz ile ilgili gerçeği bilmiyor. Onunla konuşup bir şeyler yapmamız lazım!"

"Ne yapabilirsiniz ki? Reinaz'a bağlı tüm ırklar artık gerçeği biliyor ama hiçbiri bir şey yapamayacak. Hatta çoğu ona destek vermeye devam edecek," dedi Dr. Cat.

"Sen ne öneriyorsun, Asuka?" diye sordu Alice.

"Bizimle gelin."

"Hayır, saçmalamayı bırak. Biz kararımızı çoktan verdik," dedi Shou, sesi keskin ve kesin bir ton taşıyordu.

Asuka, doğrudan Merve'ye dönerek ciddiyetle konuştu:

"En azından babanın söylediklerini dinle. Özellikle son kısmı... Bir şekilde yasak bölgeye girmeye çalışman gerektiğini söyledi. Dünya'ya gitmek zorundasınız, orası kesin ama eğer bir terslik olduğunu fark ederseniz, yasak bölgeye kaçın."

"Neden seni dinlemek zorundayım ki?" diye tısladı. "Annem ve babam senin yüzünden öldü! Eğer onları düzgünce korusaydın, şu an hayatta olurlardı!"

Sözleri Alice'i derinden sarstı. Genç kadın, dayanamayarak Merve'ye sarıldı ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı.

Asuka, boynundaki kolyeye dokundu. Anlamadıkları bir dilde alçak bir sesle bir şeyler mırıldandı. O sırada Dr. Cat, hızlıca Atry'ye yaklaşıp ona sıkıca sarıldı.

"Biz kararımızı verdik. Siz de kendi kararınızı verdiniz," dedi Alice, gözlerini birer birer hepsine dikerek. "Ne yazık ki elimizde sadece dört gemi var ve biz dört kişiyiz. Bu da demek oluyor ki, sizler gideceğiniz yere nasıl ulaşacağınızı kendiniz bulmak zorundasınız."

Son sözleriyle birlikte Alice, silahını kaldırarak onlara doğrulttu.

"Sakin ol, Alice," dedi Dr. Cat yumuşak bir sesle. Ancak ne o ne Asuka ne de Atry, karşılarındaki gruba bakmaya tenezzül etmeden başlarını gökyüzüne çevirdi. Diğerleri ise sanki olup biten her şey önemsizmiş gibi, hiçbir şey olmamış gibi, yavaşça gemilere doğru yürümeye başladılar.

Merve'nin gözleri öfkeyle parladı. Tetiği çekti ve lazer silahı Asuka'nın ayaklarının dibine bir atış yaptı. "Sakın ani bir harekette bulunmayın, yoksa anında ölürsünüz," diye uyardı tehditkâr bir sesle.

Ancak Asuka ve yanındakiler yerlerinden dahi kıpırdamadı. Ne yere isabet eden atış ne de Merve'nin tehdidi en ufak bir tepkiye neden olmuştu. Hepsi hâlâ gökyüzüne bakıyordu, sanki önemli bir şeyin gerçekleşmesini bekliyorlarmış gibi.

"Merak etmeyin, bir şey yapmayacağız," dedi sakince Asuka.

Karşı tarafın ilgisizliği karşısında daha fazla oyalanmanın anlamı yoktu. Shou ve diğerleri, hızla gemilere binerek kalkış hazırlıklarını tamamladı. Motorlar harekete geçtiğinde Shou, içinde büyüyen rahatsızlığı bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı.

"Onları burada bırakmak doğru mu sizce de?" diye sordu, sesi endişeliydi.

Merve, gözlerini kısıp hiddetle yanıt verdi:

"Başka ne yapabiliriz? Bizimle gelmek istemediler ve biz de onlarla gitmek istemiyoruz. Ayrıca artık Asuka'yı görmeye dayanamıyorum. Eğer o..." Sözlerinin devamını getiremedi. Bir an için sesi titremişti.

Tam o sırada, aniden bir ışık huzmesi gökyüzünü delip geçti. Hepsi hızla başlarını çevirerek baktı. Bir gemi, tam da Asuka ve diğerlerinin gözünü diktiği noktadan ışık hızında çıkış yapmıştı. Siyah ve gümüş rengi gövdesinde bariz bir şekilde Reinaz'ın amblemi parlıyordu.

"Kahretsin! Bu gemi de nereden çıktı? Hemen ışık hızına geçin!" diye bağırdı Shou.

Ekip, vakit kaybetmeden kontrolleri hızla ayarladı ve motorlara güç verdi. Birkaç saniye içinde, gemiler titreyerek ışık hızına geçti.

 

Bölüm İçinde Geçen Bazı Kelimeler Hakkında Bilgiler:

Yaratılış Sütunları: Dünya'dan yaklaşık 6,500-7000 ışık yılı (2,000-2,100 pc; 61-66 Em) uzakta olan, Yılanlar takımyıldızında ve tozdan oluşan Fil Hortumları Nebulası'dır. Gaz ve tozun yeni yıldızlar oluşturma aşamasında olması ve yakın zamanda oluşan yakın yıldızlardan gelen ışık tarafından aşındırılması sebebiyle bu şekilde adlandırılmıştır.

 

Bölüm : 28.07.2024 14:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...