Dr. Cat, derin bir nefes aldı ve izlediği görüntüyü anlamaya çalışarak "Yani bu çocuklar?" diye sordu, kaşlarını hafifçe çatarak.
"Aynen öyle," diye yanıtladı Syuk, duraksamadan.
"Peki, çocukları tutuklayan kimdi?"
"O kişi, lider Hyuki'den önceki üs lideriydi. Bu olaydan sonra istifa etti. İki yıl önce kaldığı yere bir saldırı düzenlendi ve öldürüldü."
"Öldürüldü mü? Kim tarafından?" diye sordu, sesinde beklenmedik bir sertlik vardı.
"Arcas tarafından," dedi Syuk sakince. "Kaldığı gezegen saldırıya uğradı ve yok edildi."
Dr. Cat, duyduklarını sindirmeye çalışarak hafifçe geriye yaslandı. Saldırı, gezegenin yok edilmesi, liderin ölümü... Bu olaylar zinciri beklediğinden daha derindi.
"Bu üste bulunan herkes bu görüntüleri izledi mi?"
"Evet, herkes izledi," dedi kesin bir ifadeyle.
"Başka bir şey yoksa ben odama geçiyorum. Yarın Kurt, Kaplan, Ejderha ve Gül takımları dışındaki diğer takım liderleriyle konuşacağım. Bu yüzden takım liderlerine bilgi verin," dedi, kararlı bir sesle.
"Peki," diye onayladı Syuk. Dr. kısa bir bakış attıktan sonra kapıyı açarak odasına doğru ilerledi.
Sabah olduğunda, Kartal takımıyla toplantı yaptı. Ekipler üzerinde uygulanması gereken testler önceden bildirilmişti ve tüm gününü bu testlerle uğraşarak geçirdi.
Günün ilerleyen saatlerinde, odasına çağırdığı Eimi karşısında dikilirken ona döndü. "Eimi, sen ekip liderisin. Ekibin bu görev için ne kadar hazır?" diye sordu.
"Hepimiz hazırız ve bu görevi başaracağız," dedi Eimi ve bunu söylerken kendinden oldukça emin bir duruşu vardı.
"Peki, birkaç soru daha soracağım ve bunları dürüstçe cevaplaman gerekli. Bu arada, bu soruları arkadaşlarına da soracağım, yani onlara bahsetme olur mu?" dedi Dr. Cat.
"Peki, sorularınızı cevaplayacağım."
"Öncelikle, Shou'nun gördüğü rüyadan haberin var mı?" diye sordu, gözlerini dikkatlice Eimi'ye dikerek.
"Evet, var. Kendisi bize olanları anlattı, size ve diğerlerine anlattığı şekilde... Ayrıca buraya geldiğimiz günden itibaren rüya görmediğini söyledi."
"Tamam, o zaman ikinci soru; yasak bölgeye girmeye çalışmışsınız ve bazı arkadaşlarınız ölmüş. İsimleri Sylvia, İres, Rika, öyle değil mi?"
"Evet, isimleri bunlar... Bu yaptığımız büyük bir hataydı. O zamanlar henüz yeni mezun olmuştuk ve kendimizi kanıtlamak istiyorduk. Bunun için en iyi yolun yasak bölgeye girmek olduğuna karar verdik."
Sesinde pişmanlık vardı. Doktor, gözlerini Eimi'nin yüzünden ayırmadan bir süre bekledi, ardından sesini biraz yumuşatarak sordu. "Peki, şimdi nasıl hissediyorsun?"
"Bazen hâlâ o günü düşünüyorum," dedi usulca. "Eğer öyle bir hata yapmasaydık, şu an ölen arkadaşlarımız burada olurdu."
"Anlıyorum. Başka sorum yok ve söylediğim gibi, arkadaşlarına bu sorulardan bahsetme olur mu?"
"Evet, Doktor Cat, merak etmeyin ama neden bahsetmemem gerekiyor?"
"O anki psikolojilerinizi gözlemlemek için. Özellikle ikinci soru, sizin bu görev için uygun olup olmadığınızı belirlememe yardımcı olacak. Ayrıca, şu rüya ile ilgili başka bir bilgin var mı?"
"Hayır, yok. Zaten Shou bize de çok az bahsetti. Sanırım rüyayı tam bilenler Alice ve Bruce. Onlara bu konuda daha fazla soru sorsanız iyi olur."
"Anladım, yardımın için teşekkürler," dedi ve Eimi odadan ayrıldı.
Kapı kapanır kapanmaz Yuko yaklaşarak sordu:
"Hangi takım liderini çağırmamı istersiniz?"
"Biraz bekleyelim, o yüzden geçip otursana," dedi Dr. Cat ve karşısındaki koltuğu işaret etti. Yuko, kısa bir tereddütten sonra yerine oturdu.
Doktor yüzündeki maskeyi çıkardı ve masanın üzerindeki bardaktan bir yudum su içti. Yuko, bakışlarını kaçırarak kısa bir sessizliğe gömüldü.
"Bir sorun yok, değil mi?" diye sordu, bardağı yavaşça masaya bırakırken.
"Hayır, yok. Sadece şaşırdım o kadar."
"Şaşırman normal. Sonuçta bazı şeyleri biliyorsun ama tam olarak değil," dedi, gözlerini Yuko'ya dikerek.
"Lider Asuka'dan her şeyi öğrendim, merak etmeyin."
"Tam olarak her şeyi değil. Ayrıca Asuka, kendisine 'lider' denilmesinden hoşlanmaz. Bunu sen de benim kadar iyi biliyorsun, değil mi?"
"Evet, öyle. Aslında bu benim için de geçerli. Sırf bu yüzden kendi gemim olabilecekken istemedim."
"Elbette ki biliyorum, Yuko ve bunu isteyen sadece sen değilsin. Senin gibi başkaları da var ama mecburen bazı şeylere katlanıyorsunuz."
"Bu arada... Bu görüşmeler kayıt altına alınıyor, biliyorsunuz? Yani maskesiz halinizi görecekler," dedi, sesindeki endişe fark ediliyordu.
"Merak etme, ikimizin bu konuşmasını asla görmeyecekler," dedi, gözlerini Yuko'ya dikerek.
"Yani bu yüzden benim yanımda maskenizi çıkardınız. Gidip Syuk'a burada olanları anlatsam bile kanıtım olmadığından dolayı hiçbir şey ispatlayamam," diye düşündüğünü yüksek sesle dile getirdi.
"Bunu yapmayacağını ikimiz de biliyoruz, Yuko."
"Evet, öyle," diye yanıtladı, ardından koltuğunda hafifçe doğruldu. "İsterseniz sıradaki takımı çağırabilirim."
"Aslan takımı lideri," dedi maskesini geri takarken. Yuko, kısa bir onay verdikten sonra dışarı çıktı ve birkaç dakika içinde Bruce içeri girdi.
Gün boyunca dört takım lideri dışında kalan tüm liderlerle aynı soruları tekrar tekrar sordu. Hepsiyle yaptığı görüşmelerin sonunda, zihninde toparladığı bilgileri değerlendirerek derin bir nefes aldı. Yorucu ama verimli geçen günün ardından nihayet odasına çekildi ve sessizliğin içinde bir süre düşündü.
Kendi içinde bir şeylerin yerine oturduğunu hissediyordu. Ancak hâlâ cevaplanması gereken sorular vardı ve yaklaşan görev, düşündüğünden daha zorlu olabilirdi.
Dört gün boyunca tüm ekiplerle görüştü. Her biriyle yaptığı görüşmelerden sonra, değerlendirmelerini dikkatle gözden geçirdi. Yarın, Shou ve ekibiyle son görüşmesini yapacak ve testleri uygulayacaktı. Ancak tüm bu görüşmelerin içinde özellikle üç kişi, diğerlerinden farklıydı. Verilen yanıtlar arasındaki ton farkı, gözlemlenen tepkiler ve küçük detaylar... Bunlar onun ilgisini çekmişti.
"Kim bunlar?" diye sordu Hyuki.
Cevaplar zihninde belirginleşmeye başladı: Alice, Merve ve Asuka. Bu üçü, diğerlerine göre çok daha fazla etkilenmiş gibi görünüyordu. Özellikle Asuka'nın verdiği yanıt, derin bir pişmanlık barındırıyordu.
Alice... Ona da aynı iki soruyu sormuştu. Yasak bölgeye girmeleri konusunda pişmandı ama içinde tuhaf bir rahatlama da vardı. Sylvia'nın ölümünden mutluymuş gibi görünüyordu. Bu garipti. Ancak Alice, rüya hakkında konuşmak istememişti. Israr ettiğinde ise yalnızca rüya merkezinde öğrendiklerini anlatmakla yetinmişti. Görünüşe göre Shou'a âşıktı ve rüyadaki kadın, onun sinirlerini bozuyordu.
Merve ise ölenler hakkında artık fazla düşünmediğini söylemişti. Konuyu geçmişte bırakmış gibiydi. Rüya hakkında bildikleri de oldukça sınırlıydı; yalnızca Shou'nun anlattıklarıyla yetiniyordu. Üstelik buraya geldiğinden beri hiç rüya görmediğini iddia etmişti. Bu detay ilgisini çekmişti. "Bu üste adım attıkları andan itibaren rüya görmemesi... sıradan bir durum mu, yoksa bilinçli bir müdahalenin sonucu mu?" diye düşündü.
Ancak en ilginç cevapları veren kişi Asuka olmuştu. Asuka, rüya hakkında fazla konuşmamıştı. Yalnızca şunları söylemişti: "Sanırım rüyayı anlatmamışlar, sadece duyduklarını söyledim." Ama esas dikkat çekici kısım, yasak bölgeyle ilgili verdiği cevaptı. "O gün son anda vazgeçmeseydim, şu an burada ben değil, kardeşim Rika olurdu ve bu soruyu ona sorardınız. O zaman korkmuştum ve her zaman o gün yaptığım bu korkaklığı düşünüp duruyorum."
Söylediklerinde derin bir pişmanlık vardı. O an aldığı karar, onun hayatta kalmasını sağlamış ama aynı zamanda içini kemiren bir yük haline gelmişti.
Son olarak, ona rüyanın neden ilgisini çekmediğini sormuştu. "Diğer arkadaşların, rüyadaki kadının Sylvia olduğunu düşünüyor. Peki, sen buna ne diyorsun, Asuka?"
"Söylediğim gibi, rüyayı bana anlatmadılar. Sadece konuştuklarını duydum, o kadar. Başka bir bilgim yok," diye yanıtlamıştı Asuka.
Onun tepkisi, diğerleriyle kıyaslandığında çok daha mesafeliydi. Asuka gerçekten bu konuya ilgisiz miydi, yoksa bir şeyleri saklıyor muydu? Bunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyacı vardı.
Düşüncelerini toparladı ve derin bir nefes aldı. Yarınki görüşme, bazı eksik parçaları tamamlamasına yardımcı olabilirdi. Ancak ortada açık bir gerçek vardı: Bu ekibin her bir üyesi, yaşanan olaylardan farklı şekilde etkilenmişti ve bazıları hâlâ gölgeler içinde bir şeyler saklıyordu.
"Peki ya diğerleri? Onlar rüya ile ilgili ne söylediler?" diye sordu Hyuki.
"Shou'nun anlattıkları dışında hiçbir bilgileri yok. Ayrıca Shou'nun buraya geldiği günden beri hiç rüya görmediğini söylediler. Yarın onunla daha detaylı konuşacağım ve sonra seni bilgilendireceğim, merak etme," dedi Dr. Cat.
Hyuki başını salladı ancak tam sorusunu soracaktı ki beklemediği bir cümle duydu:
"Ayrıca, buraya tamamen formalite icabı gönderildiğimi biliyorum. Yani ben bu çocukların testlerine onay vermesem bile, siz onları yasak bölgeye göndereceksiniz, öyle değil mi?"
"Evet, öyle. Yarın Shou ile görüş ve vakit kaybetmeden hemen bize bildir," dedi Hyuki.
Ancak aldığı cevap, tahmin ettiğinden farklıydı.
"Bu arada şunu da söylemek istiyorum," dedi doktor, hafifçe gözlerini kısarak. "Bu çocuklar yasak bölgeye hem gitmek istiyorlar hem de istemiyorlar. Aralarındaki çelişki bariz. Bu yüzden testlerine şu an onay vermiyorum. Yarın değil, iki gün sonra bildireceğim."
"İki gün sonra mı? Neden?" diye sordu, sesi daha ciddi bir tona bürünmüştü.
"Yarın Shou ile görüştükten sonra, takım liderleriyle bir toplantı yapacağım. Onlara aynı soruları bir aradayken soracağım ve verdikleri cevapları yalnızken ve toplu halde nasıl tepki verdiklerini karşılaştıracağım. Tutarsızlık olup olmadığını görmek istiyorum."
"Anladım. O zaman bu işi halledin ve hemen bilgi verin," dedi Hyuki ve bağlantıyı aniden kesti.
Doktor ekrana kısa bir süre baktıktan sonra derin bir nefes aldı. Karşısındaki güçler zaten kararlarını vermişti ve onun değerlendirmesi yalnızca bir prosedürdü bunu çok ama çok iyi biliyordu ve bu çocuklar ne olursa olsun yakında ölümlerine gideceklerdi.
Sabah olduğunda, önce Kaplan takımıyla görüştü. Ekip üyeleriyle yaptığı görüşmeler standart sorular etrafında şekillendi, ancak Shou ile yapacağı özel görüşme farklı olacaktı. Ona, diğerlerine sorduğu sorulara ek olarak birkaç farklı soru sormaya karar verdi.
Shou, karşısındaki sandalyeye oturmuş, dikkatle bekliyordu. Gözlerinde, sorgulamaya alışkın birinin sabrı ve hafif bir gerginlik vardı.
"Shou, sana birkaç soru soracağım. Bunları cevaplamak zorundasın, çünkü testler için gerekli ve alacağım karar buna göre şekillenecek," dedi Dr. Cat, sakin ama otoriter bir sesle.
"İstediğiniz soruları sorabilirsiniz," dedi.
Doktor, kısa bir duraksamanın ardından ilk sorusunu yöneltti.
"Öncelikle, yasak bölgeye girme kararını nasıl aldınız? Bu konuda ne hissediyorsun?"
Shou, gözlerini bir an yere indirdi, sanki geçmişin ağırlığını tekrar üzerinden geçiriyormuş gibi. Ardından derin bir nefes aldı ve konuştu.
"Kendimizi kanıtlamak istedik, bu yüzden böyle bir şeye kalkıştık. Ama bu bir hataydı. Bazen düşünüyorum da... O zamanlar böyle bir şey yapmasaydık, her şey daha iyi olurdu."
Doktor, Shou'nun yüzündeki ifadeyi dikkatle inceledi. Suçluluk ve pişmanlık... Bu duyguların samimi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.
"Biliyorum, arkadaşlarınız öldü ve hepiniz pişmansınız. Diğer arkadaşların da aynı şekilde hissediyor," dedi, sesi biraz daha yumuşayarak.
"Evet, öyleler."
"İkinci soru ise gördüğün rüya ile ilgili. Son zamanlarda farklı bir şeyler oldu mu?"
"Buraya geldiğim günden beri hiç rüya görmedim."
"Bu arada... Rüyadan liderlere de bahsedecek misiniz?"
"Liderler rüyanı zaten biliyor. Bu yüzden bu konudan bahsedeceğim," dedi.
"Biliyorlar mı? Nasıl? Yoksa... Siz mi anlattınız?"
"Hayır, ben değilim. Bunu başkası yaptı ve kim olduğunu ben de bilmiyorum. Normalde başka bir üs bölgesine gönderilecektim. Fakat bu rüya meselesi yüzünden buraya yönlendirildim."
Shou'nun yüzüne kısa süreli bir gölge düştü. Rüyanın, kaderini bu kadar değiştirmiş olması belli ki onu rahatsız ediyordu.
"Ölenlerden Sylvia... O sevgilindi, sanırım," dedi Dr. Cat sessizliği bozarak.
Shou, gözlerini kaçırdı. Birkaç saniyeliğine sessizlik oldu, ardından sesi beklenenden daha düşük çıktı.
"Evet, öyle, Doktor Cat."
O, Shou'nun yüzündeki ifadeyi inceledi. Acı, kayıp ve belki de kabullenemediği bir hüzün... Bu konuşmanın ona fazla geldiği açıktı.
Dr. Cat, Shou'ya gözlerini dikerek sordu:
"Asuka'ya neden rüyandan bahsetmiyorsun? Merak ettim. Ayrıca, kendisi Sylvia ve Rika'nın kardeşi... Yani sen de diğerleri gibi onun korkak olduğunu mu düşünüyorsun?"
Shou, bir an duraksadı. Yüzünde düşünceli bir ifade belirdi. Sonra, hafifçe kaşlarını çatarak konuştu.
"O gün korktu, ama Asuka şu an aramızdaki on dört kişi içinde eğitimini üstün başarıyla tamamlayan biri. O artık liderimiz... Yine de, diğerleri kadar olmasa da benim için de korkaktır," dedi, sesi belirgin bir mesafeyle.
Doktor, Shou'nun sözlerindeki çelişkiyi fark etti ve bunu açığa çıkarmak için sorusunu biraz daha derinleştirdi.
"O gün yanlış hatırlamıyorsam OkaOku ve Ishii de ölenlerle aynı ekiptelermiş. Geri dönmelerine rağmen onlara korkak demiyorsunuz. Peki, neden Asuka'ya bu şekilde sesleniyorsunuz?"
"Şey... Onlar benim emirlerime uydular ve geri döndüler. Ama Asuka en başında korktu ve yerini değiştirdi."
Dr. Cat, Shou'nun cevabını dikkatle dinledi. Sözlerinde açık bir önyargı vardı. Bunu fark ettiğinde, ses tonunu biraz daha vurgulayarak konuştu.
"Anlaşılan, Asuka hepinize göre korkak. Ama bunu diğer ikisine de söyleseniz iyi olur. Aynı takımdan üç kişi öldü, OkaOku ve Ishii ise hayatta kaldılar. Yani, tek korkak o değil."
Shou, cümleyi tamamlamak için ağzını açtı ama bir şey diyemedi. Doktor, Shou'nun tereddüdünü fark ettiğinde, konuşmayı sonlandırmaya karar verdi.
"Peki, çıkabilirsin. Daha sonra sana ve arkadaşlarına test sonuçlarınızı bildireceğim. Ama öncesinde sizinle son bir görüşme daha yapacağım," dedi.
Shou, kısa bir süre bekledi, sonra sessizce yerinden kalkarak odadan ayrıldı.
Sabah olduğunda, tüm takım liderleri toplantı odasında toplanmıştı. Doktor, karşılarında durup kısa bir süre boyunca herkesi tek tek süzdü. Şimdiye kadar bireysel görüşmelerde çeşitli sorular sormuştu. Ama bu kez, onları bir araya getirerek tepkilerini ölçmek istiyordu.
Bakışlarını grup üzerinde gezdirerek konuşmaya başladı:
"Şimdi hepinizle bireysel olarak görüştüm ve size bazı sorular sordum. Ancak bu sorulara yalnızken verdiğiniz cevaplar ile bir aradayken vereceğiniz cevapları karşılaştırmak istiyorum. Bakalım, aynı sorulara burada nasıl yanıt vereceksiniz."
Odanın içinde hafif bir gerilim hissediliyordu. Bazıları dikkatle beklerken, bazıları göz temasından kaçınıyordu. Şimdi, en kritik aşama başlıyordu.
Doktor, derin bir nefes aldı ve odadaki gergin havayı hissederek gözlerini takım liderlerinin üzerinde gezdirdi. Hiçbiri konuşmaya yanaşmıyordu. Sessizlik içinde birbirlerine bakıyorlardı, sanki birinin konuşmasını bekliyorlardı. Sadece Asuka, ifadesiz yüzüyle gözlerini doğrudan ona dikmişti.
"Öyleyse soruya geçelim," dedi sesi kararlı bir tonda. "Ölen arkadaşlarınız hakkında ne düşünüyorsunuz?"
Sessizlik devam etti. Kimse ilk konuşan olmak istemiyor gibiydi. Bazıları yere bakarken, bazıları gözlerini kaçırıyordu.
"Evet, sorumu duydunuz," dedi sesini biraz daha sertleştirerek. "Ve ben de cevaplarınızı duymak istiyorum."
Ama kimse konuşmadı. Bu tavır, sabrını taşırıyordu. Gözlerinde sert bir ifade belirirken bir adım ileri çıktı ve sesini yükseltti.
"Anlaşılan hiçbiriniz cevap vermek istemiyorsunuz. Öyleyse ben sizin yerinize cevap vereyim mi?" diye bağırdı.
Bu ani çıkış, grubu hafifçe irkiltti. Birkaç kişi tedirgin bir şekilde kıpırdandı. Aags, aniden başını kaldırıp gözlerini ona dikti.
"Bizimle sizin aranızda kalmayacak mıydı?" diye sordu temkinli bir sesle.
Dr. Cat, başını iki yana sallayarak kaşlarını çattı.
"Hayır, ben öyle bir şey demedim. Sadece arkadaşlarınıza sorulardan bahsetmeyin dedim."
Aags gözlerini kaçırdı ve sessizlik tekrar çöktü. O, bir süre daha bekledi ama kimse konuşmaya niyetli görünmüyordu. Bunun üzerine, konuşmayı kendi yönlendirmeye karar verdi.
"Öyleyse, sizlerle konuştuğum sırayla gidecek olursak... İlk olarak, Eimi, seninle başlayalım." dedi ve ardından herkesin daha önce verdiği cevapları sıralamaya başladı.
"Eimi, sen bunun bir hata olduğunu düşündüğünü söyledin."
"Ishii, sen kendinizi kanıtlamak için böyle bir şeye kalkıştığınızı söyledin."
"Tyuj, sen sadece o zamanları düşündüğünü söyledin."
"Alice, sen pişman olduğunu ama aynı zamanda Sylvia'nın öldüğü için mutlu olduğunu söyledin."
"Dave, sen bunun bir hata olduğunu düşündüğünü söyledin."
"Asuka, sen ise geri dönmenin hata olduğunu ve eğer dönmeseydin, şu an burada senin yerine kardeşinin olacağını söyledin."
"Bruce, sen artık o olayı düşünmediğini söyledin."
"Merve, ölmelerinin hepinizin hatası olduğunu düşündüğünü söyledin."
"OkaOku, sen onların ölümlerini umursamadığını söyledin."
"Aags, sen öldüler ve olan oldu dedin."
"Soax, sen artık bunu düşünmediğini söyledin."
"Yiğit, sen bazen o zamanları düşündüğünü söyledin."
"Jkail, sen de ölmelerini umursamadığını söyledin."
"Ve son olarak, Shou... Sen ise bazen bunu yapmamanızın daha iyi olacağını düşündüğünü söyledin."
Sözleri bitirdiğinde oda tekrar sessizliğe gömüldü. Kimse konuşmuyordu, bazıları düşünceli bir şekilde yere bakarken, bazıları yüzlerinde belirsiz ifadelerle birbirlerine göz atıyordu.
Doktor, kollarını göğsünde bağladı ve sert bir bakış attı.
"İşte," dedi soğuk bir ifadeyle. "Hepinizin neredeyse dört yıl önce yaptığınız yasak bölge girişiminde ölen arkadaşlarınız hakkında düşündükleri bunlar."
Sözlerinin ardından odadaki hava daha da ağırlaşmıştı. Gerçeklerle yüzleşmek çoğu için kolay olmayacaktı ama bu konuşmanın yapılması gerekiyordu. Şimdi, verdikleri cevapların ağırlığını taşıyıp taşıyamayacaklarını görme zamanıydı.
Son toplantısını da tamamladıktan sonra, derin bir nefes aldı. Oda sessizdi. Herkes söylediklerinin ağırlığını hissetmiş olmalıydı, ancak sonuç değişmemişti. Shou ile de konuşmuş, tıpkı arkadaşlarının söylediği gibi onun da buraya geldikten sonra hiç rüya görmediğini öğrenmişti.
Ama en çok rahatsız eden şey, bu çocukların hâlâ dört yıl önce yaşadıkları trajedinin etkisinden kurtulamamış olmalarıydı. Psikolojileri bozuktu. Olayın üzerinden uzun zaman geçmiş olmasına rağmen, o gün yaptıkları hatanın gölgesinde yaşamaya devam ediyorlardı. Dahası, yasak bölgeye girmeye çalışmaları, içinde bulundukları zihinsel durumun ne kadar hassas olduğunu gösteriyordu. Açıkçası, testlerden geçmeyi başaramamışlardı.
Tam derin düşüncelere dalmışken, kulaklarına Hyuki'nin sesi ulaştı.
"Komutan Syuk, on gün sonra tüm ekipleri Dünya'da istiyorum. Birkaç gün kalıp tekrar döneceksiniz. O yüzden toparlanmayın."
Syuk kaşlarını çattı. "Efendim, eğitimleri henüz bitmedi."
"Biliyorum, merak etme. Vera ve Arcas ile ilgili bir toplantı yapılacak. O yüzden on gün sonra yola çıkın."
Syuk kısa bir tereddütten sonra başını salladı. "Emredersiniz."
Ardından tüm ekiplere seslenerek duyuruyu yaptı:
"Tüm takımların dikkatine! On gün sonra Dünya'ya dönüyoruz. Arcas ile ilgili bir toplantı olacakmış. Ayrıca, toplantı bittikten sonra buraya geri döneceğiz ve eğitiminize kaldığınız yerden devam edeceğiz. Bugünlük izinlisiniz."
Dr. Cat, tüm bunları geride bırakıp odasına çekildi. Sessizlik ona iyi geliyordu, ancak zihni susmak bilmiyordu. Yorulmuştu. Olanları, kararları, tüm konuşmaları tekrar tekrar gözden geçirdi. Odaya girdikten sonra doğrudan banyoya yöneldi. Sıcak suyun kaslarını gevşetmesine izin vererek uzun bir duş aldı.
Duştan çıktıktan sonra, havluyu kenara bırakarak çıplak hâlde yatağına uzandı. Gözleri tavana dikiliydi. O bunu düşünürken, odanın loş ışıkları altında göz kapakları ağırlaşmaya başladı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
169 Okunma |
81 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |