Yeni üs bölgelerine gelmelerinin üzerinden neredeyse bir ay geçmişti. Alınan eğitimler, tüm ekipleri neredeyse bitap düşürecek kadar zorluyordu. Gerek psikolojik gerekse fiziksel açıdan her geçen gün ölümlerinin yakın olduğunu hissediyorlardı ve bu duygu, ne yazık ki gerçek olana kadar onları terk etmeyecek gibi görünüyordu.
Eğitim alacakları bu üs, Astra Bellum olarak biliniyordu. Uzayın derinliklerinde, devasa bir kayalık gezegenin yörüngesinde yer alıyordu ve gelişmiş savaş eğitim üslerinden biri olarak inşa edilmişti. Bir askerin savaş becerilerini keskinleştirebilmesi, stratejik liderlik yeteneklerini geliştirmesi ve zorlu simülasyonlarla gerçek savaş ortamlarını deneyimleyebilmesi için tasarlanmıştı. Bu üs, devasa yapısı, ileri teknolojisi ve titizlikle düşünülmüş mimarisiyle adeta bir uzay harikasıydı.
Astra Bellum, on dört farklı takıma hizmet veren özel bölümlerden oluşuyordu. Her bir takım, tamamen izole edilmiş alanlarda eğitim alıyordu ve bölgeler yalnızca yetkililerin erişebileceği manyetik kapılarla korunuyordu. Takımlar için tasarlanmış yatakhaneler, askerlerin konforlu bir şekilde dinlenebileceği ve kişisel eşyalarını güvenle saklayabileceği bir ortam sunuyordu. Her bir yatakhane, yirmi kişilik kapasiteye sahipti ve bu yatakhaneler, askerlerin eğitimleri arasında dinlenebileceği, hazırlıklarını yapabileceği alanlar olarak dizayn edilmişti.
Yatakhaneler, yaklaşık elli metrekarelik bir alana yayılacak şekilde geniş ve ferah bir tasarıma sahipti. Bu odalar, hem bireysel alanı koruyor hem de takım üyelerinin etkileşimini kolaylaştırıyordu. Odanın her iki yanında, on kişilik iki yatak grubu yerleştirilmişti. Bu yataklar, iki katlı olarak tasarlanmıştı ve bu şekilde yerden tasarruf sağlanarak maksimum verimlilik elde ediliyordu. Yatakların etrafında, yerçekimsiz ortamda uyum sağlayacak şekilde şeffaf ve manyetik güvenlik panelleri bulunuyordu. Bu paneller, gerektiğinde tamamen gizlenebiliyordu. Ayrıca, hafızalı köpükten yapılmış yataklar uzun süreli kullanıma uygun bir konfor sağlıyordu. Bireysel LED okuma lambaları, şarj üniteleri ve holografik ekranlar, askerlerin çeşitli ihtiyaçlarına göre özelleştirilmişti. Bu ekranlar, eğitim programlarının takibinden, not almaya kadar pek çok işlemi gerçekleştirmek için kullanılıyordu.
Her takım, kendi özel bölgesinde eğitiliyordu ve bölge dışına çıkmak yasaktı. Yalnızca yetkililer bu kapılardan geçebiliyordu. Eğitimler bitiminde, askerler kendi bölgelerindeki kafeteryalarda bir araya gelir ve eğitimler hakkında sohbet ederlerdi. Kafeterya bölgesinde, farklı takımlar birbirini göremese de, tüm eğitimler aynıydı. Yedikleri yemekler, giydikleri kıyafetler dahi tek bir farkla, üzerlerinde her takımın kendi arması bulunuyordu. Siyah eşofman takımları, beyaz ayakkabılar ve beyaz ya da siyah tişörtler, günlük kıyafetlerin bir parçasıydı.
Eğitim elbiseleri, her takım için özelleştirilmişti. Takım liderleri, kendi takımlarına özel tasarımlar yapmışlardı. Kaplan takımının yatakhane düzeni de diğer yatakhanelerle benzerdi. Takımın simgesel hologramı, duvarlarda sürekli dönerken, takıma olan aidiyet duygusunu artırıyordu. Holografik ekranlar ise takımın simülasyon verilerini ve başarı oranlarını özel olarak sunuyordu. Bu yatakhanede, eğitim sırasında kullanılan bireysel bilgisayarların şarj edilmesi ve analiz sonuçlarının hızlıca paylaşılabilmesi için özel portlarla donatılmış mini bir analiz masası vardı.
Yatakların yakınında, yerçekimine dayanıklı manyetik çekmeceler bulunuyordu. Bu çekmeceler, askerlerin kişisel eşyalarını, giysilerini ve ekipmanlarını düzenli bir şekilde saklamalarına olanak tanıyordu. Ayrıca, her asker için biyometrik kilit sistemiyle korunmuş ayrı dolaplar mevcuttu. Bu dolaplar, parmak izi veya ses tanıma teknolojisiyle açılabiliyor ve içlerinde askeri üniformalar, küçük ekipmanlar ve diğer kişisel eşyalar güvenle saklanıyordu.
Oda, ayarlanabilir LED ışıklarla donatılmıştı. Işıklar, günün saatine ya da askerlerin tercihlerine göre sıcak ya da soğuk tonlarda ayarlanabiliyordu. Ayrıca, odanın dört köşesine yerleştirilen hava filtreleme sistemleri, sürekli temiz hava sağlıyor ve kapalı ortamda uzun süre kalan askerlerin konforunu artırıyordu. Yatakhaneye bağlı olan banyo ve hijyen alanı ise, askerlerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmıştı.
Eğitim alanları, holografik teknolojilerle düşman senaryolarını ve zorlu koşulları canlandırmak amacıyla oluşturulmuştu. Bu alanlar, takımın özelleştirilmiş enerji silahları, mühimmat ve koruyucu görünümlerle desteklenmişti. Silah depoları, biyometrik kilitlerle korunarak yalnızca yetkili kişilerin erişimine açılıyordu.
360 derecelik hologram ekranlarla donatılan bu alanlar, ekiplerin savaş planlarını yapabilmesi ve görev analizlerini hızlıca gerçekleştirebilmesi için son derece idealdi. Yerleşik yapay zeka asistanları, düşman hareketlerini analiz ediyor ve ekiplere görev stratejileri öneriyordu.
Buraya geleli bir ay olmuştu ve ekipler birbirini hiç görmemişti. Söylenenlere göre eğitim bitene kadar da görmeleri mümkün olmayacaktı. Bu durum, herkesin en çok zorlandığı şeydi; arkadaşlarını görememek, onlarla konuşamamak ve birbirlerine destek olamamak gerçekten sinir bozucu bir hâl almıştı.
Ekiplerinin adı BEYAZ ZAMBAK olan bu grup, Astra Bellum'da her bir üyeye farklı bir kimlik verilmişti. Her takım, kendine bir isim seçmişti: Ejderha, Kaplan, Gül, Kelebek, Aslan, Canavar, Kartal, Tilki, Ağlayan Kız, Kral, Yılan, Kraliçe, Örümcek ve Kurt. Bu isimler, yolculukları sırasında seçilmişti ve içlerinden bazıları, özellikle Ağlayan Kız, Kral, Kraliçe, Canavar, Örümcek ve Kelebek, Shou'ya garip geliyordu.
Shou, Kaplan takımındaydı. Alice, Ejderha; Merve, Gül; Yiğit, Ağlayan Kız; Soax, Canavar; Dave, Tilki; Bruce, Aslan; Tyuj, Kral; Aags, Yılan; Jkaıl, Kelebek; Eimi, Kartal; OkaOku, Kraliçe; Ishii, Örümcek ve Asuka ise Kurt olarak tanınmışlardı.
Asuka, bir haftadır ilk defa, diğerlerinin izniyle yolculuk sırasında konuşmuştu. Ancak o, bu durumun farkında olmasına rağmen, hiçbir şekilde umursamıyordu. Diğerleri ona "korkak" diye seslense de, Asuka'nın hiç umurunda değildi. Aslında, onunla konuşmamak, onun daha çok hoşuna gidiyordu, en azından ona öyle geliyordu.
Hep birlikte takımlarını seçmişlerdi ve hemen ardından zorlu bir eğitim süreci başlamıştı. Her gün bir öncekinden daha ağır geçiyor, bazen eğitim alanlarında uyuyorlardı. Bu, onları oldukça zorluyordu. Ayrıca eğitimlerin bir kısmında birbirleriyle savaşacaklardı ve en başarılı olan takım, lider olarak seçilecekti. Bu yüzden her an daha fazla eğitime odaklanıyorlardı.
Eğitimler sürekli değişse de, değişmeyen tek şey günlük spor faaliyetleriydi. Her seferinde farklı bir eğitim tarzı uygulanıyordu ve bir eğitimi iki hafta sonra tekrar alıyorlardı. Bu şekilde altı ay geçmişti ve askeri eğitimlerini tamamladıklarında, Asuka liderler arasında tüm eğitim konularında birinci olmuştu. O esnada üs komutanı, tüm takım liderlerini ortak kafeteryada buluşmaya çağırmıştı. Aynı gün akşamı, Asuka da dahil tüm takım liderleri kafeteryada bir araya gelmişti.
"İlk savaşlar yaklaşıyor, ne dersiniz? Altı aydır eğitim alıyoruz ve yakında liderlik için birbirimizle karşılaşacağız," dedi Bruce, konuşmasını takım arkadaşlarına yönelterek.
"Evet, öyle. İlk savaşlar yaklaştı ama ne zaman? Ayrıca, Asuka ile ilgili ne yapacağız? Tüm eğitimlerde birinci oldu ve takımı da oldukça güçlü görünüyor," dedi Soax, bu sırada gözlerini Asuka'ya çevirmişti.
"Asuka bir korkak ve onu bu kadar kafanıza takmayın. Eğitim ayrı, savaş ayrıdır. Savaşta her şey cesaretle ilgili ve benim takımım, Kurt takımını yerle bir eder, merak etmeyin. Sonuçta, Kurt takımından sonra en iyi derecelere sahip olan biziz," dedi Alice, aynı şekilde Asuka'ya bakarken yüzünde kocaman bir gülümseme beliriyordu.
"Yine de, Asuka..." diye mırıldandı Soax, hâlâ Asuka'yı düşündüğü belli oluyordu.
O sırada üs komutanı Syuk, hoparlörden; "İlk savaş, Ejderha ve Aslan takımları arasında olacaktır. Savaşın günü size söylenmeyecek, ancak çalan alarmla birlikte her iki takım da kendi bölgelerinden savaş alanına giriş yapacak. Savaş, her an başlayabilir, bu yüzden her zaman hazır olmalısınız. Bu kural her savaş için geçerlidir. Takımlarınızı her zaman hazır tutun. Unutmayın, kazanan takım lider olacak."
"Bende diyordum, bizi neden bir araya topladılar, bu yüzdenmiş," dedi Aags, başını hafifçe sallayarak durumu kavradığını belirtti.
Bruce, kendinden emin bir şekilde konuştu:
"Aags, merak etme, Ejderha yerle bir olacak, Aslan kazanacak, bundan emin olabilirsiniz." Ancak, her takımın içindeki gerilim ve belirsizlik nedeniyle, kimse kimin kazanacağından emin olamıyordu.
"Pekâlâ, o zaman ben Ejderha'ya bahis koyuyorum," dedi Merve, eğlenceli bir şekilde gülümseyerek. "Peki, sizi görelim bakalım." Takım liderleri oy kullanamayacaklardı, ancak diğer herkes bahislerini koyduğuna göre, Ejderha takımına beş oy, Aslan takımına ise altı oy verilmişti. Asuka, bahis oylamasına katılmadı ve bunu açıkça belirtmişti, ayrıca diğer karşılaşmalarda da bahis koymak istemediğini söyledi.
"Kazananlar tüm bahsi paylaşır," dedi Dave, bakışlarını çevreleyen takım üyelerine yönelterek. Konu artık bahis olunca, herkesin dikkatinin keskinleştiği belliydi.
Bruce, kendinden oldukça emindi, ama Alice her zaman olduğu gibi ifadesizdi. Savaş olmadan kimse ne olacağını bilemezdi ve her şeyin sonucu sadece savaşın içine girildiğinde anlaşılacaktı. Yeni bir bahis teklifi geldiğinde, Soax, kendi bahsini ortaya koydu:
"Kim lider olacak, hadi bakalım," dedi ve devam etti, "Ben Ejderha'ya bahsimi koyuyorum. Peki, siz kime bahis koyuyorsunuz?"
Herkes bahsini koydu. En fazla bahsi, Shou, Soax, Merve, Yiğit ve Jkaıl'in beş oyu ile Ejderha aldı. Alice, Eimi ve Ishii ise Gül takımına bahis koydular. Kartal ise iki oy aldı. Aslan, Kaplan, Ağlayan Kız ve Kelebek takımları birer oy aldı. Asuka yine oy kullanmadı ve takımını bahse dahil bile etmedi. Diğer takımlar da bahse girmeyi tercih etmediler, aralarındaki sessizlik, gerilimin artan seviyesini iyice belirginleştiriyordu.
"Bakalım kim kazanacak," dedi Merve gülerek.
"Ben tabii ki," dedi Bruce kendinden oldukça emin bir şekilde.
"Göreceğiz, Bruce," diye yanıtladı Merve, alaycı bir şekilde.
"Evet, Merve, göreceğiz..." diyerek Bruce, Merve'nin cevabına karşılık verdi.
İlk savaşın açıklanmasından iki gün sonra, üs komutanı, tüm takım kaptanlarıyla odasında tek tek görüştü. Görüşmelerin ardından, komutan, tüm takımların haftada iki ya da üç kere belirlenen alanda buluşmalarını istedi. Bu karar, tüm takım liderlerinin zihninde gerilimin arttığı ve heyecanın zirveye çıktığı bir dönemi başlatıyordu.
Astra Bellum'un yönetim merkezi, komutanlara ayrılmış özel bir kontrol odasında bulunuyordu. Bu oda, üssün tüm enerji verilerini, güvenlik testlerini ve savaş sistemlerini denetleyen bir merkezdi. Takım kaptanları ve komut yönetimiyle yapılan derleme toplantıları için geniş bir alan vardı; bu alan, holografik savaş haritaları ve simülasyon projeksiyonları ile donatılmıştı. Ayrıca, özel olarak ayrılmış yaşam alanı minimalist bir biçimde düzenlenmişti. Bu alan, dış uzaya açılan geniş pencereler sayesinde sürekli olarak yıldızlarla çerçeveli bir manzara sunuyordu.
Shou derin bir nefes aldı ve "Asuka dışında herkes o arada geliyordu," diye düşündü. O günden itibaren, tüm takım liderleri iki ya da üç günde bir kafeteryada buluşmaya başlamışlardı.
Üç gün sonra, alarm sesiyle uyandılar ve ilk savaş günü nihayet gelmişti. Takımlar, hazırlıklarını tamamlamış ve hepsi, savaşın başladığı o anı beklerken gerilim içindeydi.
Astra Bellum üssünün kalbinde yer alan eğitim savaş arenası, yaklaşık yüz metrekare çapında devasa bir kubbe şeklinde tasarlanmıştı. Bu yapı, hem eğitim simülasyonları hem de takım savaşları için üstün teknolojik özelliklerle donatılmış bir merkezdi. Kubbenin dış yüzeyi, uzayın ekstrem koşullarına, mikro meteor yağmurlarına ve radyasyona karşı dayanıklı, özel bir titanyum-karbon alaşımıyla kaplanmıştı. Parlak dış cephe, güneş ışığını ve diğer ışık kaynaklarını yansıtarak uzay boşluğunda çarpıcı bir görsellik sunuyordu.
Arenanın zemininde, tamamen değiştirilebilir bir holografik yüzey bulunuyordu. Bu yüzey, eğitim savaşlarında gerçekçi simülasyon ortamları yaratmak için kullanılıyordu. Her bölgedeki yerçekimi seviyeleri bağımsız olarak ayarlanabiliyor, yüksek yerçekimi, düşük yerçekimi ya da tamamen yerçekimsiz ortamlar simüle edilebiliyordu. Simülasyonlara rüzgâr, yağmur, kar ve sis gibi çevresel etkiler de eklenebiliyor; böylece holografik yüzeyle birleşen bu faktörler askerlerin her türlü koşula hazırlıklı olmasını sağlıyordu.
Arenanın iki ana giriş kapısı, savaşacak takımların giriş ve çıkışları için tasarlanmıştı. Bu kapılar, sterilize geçiş koridorları ve askeri ekipmanların hızla dağıtıldığı hazırlık alanlarına açılıyordu. Takımların temasını engellemek için kapılar arasında gelişmiş bir izolasyon sistemi bulunuyordu. Arenanın üst katmanında yer alan üçüncü bir giriş ise yalnızca üs komutanı, takım kaptanları ve üst düzey yetkililer için ayrılmıştı. Bu giriş, özel izleyici alanlarına erişim sağlıyordu.
Arenanın çevresinde, yerçekimsiz ortamda asılı duran cam gözlem odaları vardı. Bu odalar, her bir takım kaptanı için özeldi ve savaşın tüm detaylarının rahatça izlenmesini sağlayan geniş bir görüş açısına sahipti. Arenanın üst düzey teknolojisi ve işlevselliği, Astra Bellum'un savaş eğitimi konseptinin en önemli unsurlarından birini oluşturuyordu. Gözlem odaları, arenada gerçekleşen savaşların detaylı bir şekilde analiz edilebilmesi için son teknolojiyle donatılmıştı. Bu odaların kamera duvarları, savaşın farklı açılardan izlenebilmesi amacıyla interaktif holografik panellerle desteklenmişti. Savaş analizleri ve istatistikler, bu panellerde gerçek zamanlı olarak görüntüleniyor, takım kaptanlarına bilgi doldurma olanağı sağlıyordu.
Arenanın en üst kısmında yer alan geniş gözlem odası ise komutanlara ayrılmıştı. Bu oda, diğer gözlem alanlarından daha büyük ve ileri teknolojiyle donatılmış bir merkezdi. Buradan arenayı kuş bakışı bir açıdan görebilmek için holografik bir masa ve 360 derecelik ekranlar aracılığıyla tüm ölçüm ve savaş istatistiklerini izleyebiliyordu. Ayrıca odadaki özel bir kontrol paneli, ortamı değiştirme, savaş raporlarını görüntüleme ve arenanın güvenlik önlemlerini yönetme imkanı tanıyordu. Gözlem odası, arenanın tamamını kontrol edebilen bir merkez işlevi görüyordu. Böylece arenada gerçekleşen savaşların ayrıntıları tüm takımlara yansıtılabiliyor, komutan, holografik paneller aracılığıyla savaş değişikliklerini anlık olarak analiz edebiliyordu.
Arenada kullanılan teknoloji, askerlerin fiziksel ve zihinsel sınırlarını zorlayacak şekilde tasarlanmıştı. Arenanın ve üssün enerji ihtiyaçları, güneş enerjisi panelleri ve nükleer güç ile karşılanıyordu. Tüm sistemler, acil durum devreye girerek yedek enerji kaynaklarıyla destekleniyordu. Bu ileri mühendislik harikası yapı, Astra Bellum'un savaş eğitimindeki üstünlüğünü ve askerlerin her türlü koşula hazırlığını sağlayarak gelişmişliğini gözler önüne seriyordu.
İki takım yerini alırken, izleme yerlerine geçildi. Avantaj, Aslan takımından yanaydı. Sonuçta, onlar on dakika önce uyanmışlardı, tıpkı diğer takım liderleri gibi ve savaş alanını kendi avantajlarına göre düzenlemişlerdi. Ejderha'nın gelmesini beklerken, Aslan takımı, takım eğitim kıyafetlerini giymişti. Ayakkabıları siyah renkteydi ve üzerinde kırmızı renkte takım arması bulunuyordu. Pantolonları tamamen kırmızı ve tonlarından oluşuyordu; üstlerinde takımın arması siyah renkte dikkat çekiyordu. Tişörtleri ise siyah renkteydi ve tişörtün sağ tarafının yarısından sağ omuzlarına kadar uzanan kısmında, takımın arması kırmızı renkte beliriyordu. Eldivenleri ise siyah renkteydi ve üzerinde yine takımın arması vardı. Bunu gören Shou, Bruce'un oldukça abarttığını düşünebilirdi, ama bundan daha fazlasının olacağını düşünmemişti. Ancak biraz sonra yanıldığını fark edecekti.
Ejderha takımı, on dakika sonra alana geldi ve savaş alanındaki yerlerini aldılar. Onların eğitim kıyafetleri de kırmızı renk ayakkabılardan oluşuyordu ve üzerinde siyah renkte takım arması bulunuyordu. Pantolonları ise siyah renkliydi ve yer yer kırmızı detaylar vardı. Dikkatli bakıldığında, bu kırmızı detayların da takım arması olduğu anlaşılabiliyordu. Ayaklarına doğru, kocaman Ejderha armaları işlenmişti. Eldivenleri ise siyah renkteydi, ancak üzerinde takım arması yoktu, belki de fark edilmemişti. Üstlerinde ise tamamen kırmızı renkte uzun kollu tişörtler vardı ve her iki kolda da takım arması vardı. Tişörtün etrafı sararak sağ omuzda sonlanıyordu ve tasarımda, ağzından ateş çıkıyormuş izlenimi veren bir süsleme bulunuyordu. Ejderha takımı, Aslan takımından daha fazla abartmıştı bu işi ve bundan sonra diğer takımların da benzer şekilde abartacaklarını tahmin ediyordu. Sonuçta, onlar kadar olmasa da, kendisi de biraz abartıya kaçmıştı.
Üs komutanı Syuk, gri teniyle dikkat çekiyordu. Ortalama bir boy uzunluğuna ve sivri bir kafaya sahipti. Gözleri tamamen siyah ve büyüktü, insanımsı bir görünüme sahipti. Sesindeki otorite, konumunun ciddiyetini vurguluyordu. Kararlı bir şekilde konuştu ve "Savaş silahları bayıltıcı mermilerden oluşuyor. Diğer ekibin tamamını bayıltmanız ya da liderini ele geçirmeniz gerekiyor, anladınız mı?" dedi.
Asuka dışında herkes, "Evet, efendim," diye bağırdı.
"Otuz dakikanız var, bu süre tüm savaşlarda geçerlidir. Diğer takım liderleri, sizler de anladınız mı?" diye sordu üs komutanı yardımcısı Yuko. Beyaz teniyle dikkat çekiyordu. Uzun boylu, çekik gözlüydü ve gözleri açık kahverengiydi. Yüz hatları keskin, elmacık kemikleri belirgindi. Siyah renkli uzun saçları, uçlarına doğru açık mor tonlarında bir renk alıyordu.
Yine Asuka dışında herkes, aynı şekilde "Evet, efendim," diye bağırdı.
"Peki, öyleyse başlayın," dedi üs komutanı ve savaş başladı. Yirmi dakika süren mücadelede, Ejderha takımı zorlanarak da olsa Aslan takımının lideri Bruce'u yakaladı. Böylece savaş sona erdi ve Ejderha takımı zaferi kazandı.
"İlk savaşın galibi Ejderha takımı, bir sonraki savaş dört gün içinde Kaplan ve Kurt takımları arasında olacak. Şimdi gidip dinlenin ve eğitimlerinize devam edin," dedi üs komutanı.
Asuka dışında herkes, "Emredersiniz efendim," diye bağırdı.
Ertesi sabah, hepsi kafeteryada bir araya gelmişti. Asuka, her zaman olduğu gibi uzak bir köşeye oturuyor, kimseyle fazla konuşmamayı tercih ediyordu. Bruce ise sessizce oturuyor, sorulan sorulara yanıt vermiyordu.
"Ejderha kazandığına göre bahsi biz kazandık," dedi Jkail, kazanan takımın zaferini kutlayarak.
Alice, bir anlık sessizliğin ardından sözünü keserek, "O zaman dört gün içindeki savaş için bahis oynamak isteyen var mı?" dedi. Kaplan takımı üzerine bahisler artmaya başladı. Diğerleri de kendi bahislerini belirlediler. Sonuçta Kaplan takımı on iki oy alırken, Kurt takımı hiç oy almadı. Ardından, herkes eğitim alanlarına gitmek için ayrılmaya başladı.
Kartal takımı ve Shou'nun takımının bölümleri aynı yönde olduğu için, Eimi ile birlikte ilerlerken sohbete başladılar.
"Asuka hiç oy alamadı, korkağın teki," dedi Eimi, dudakları arasında mırıldanırken. "Üç yıl önce de korkmuştu."
"Korkak olup olmadığını bilemem ama bu karşılaşma oldukça zor olacak," dedi. Asuka'nın strateji yeteneklerini aklında canlandırarak. "Asuka strateji konusunda uzman, ondan daha iyisi Sylvia'ydı. Ama o da ölü. Bakalım bu karşılaşma nasıl sonuçlanacak."
Bunlar, dört gün sonra gerçekleşecek olan büyük savaşa dair düşünceleriydi. Eimi'nin yüzünde bir belirsizlik vardı, ancak bu sırada başka bir düşünce aklını meşgul etmeye başlamıştı.
"Savaşınız dört gün içinde. Bu arada, şu rüya ile ilgili son zamanlarda yeni bir şeyler var mı?" diye sordu, meraklı bir ifadeyle.
''Hayır, yok," diye yanıtladı. "Buraya geldiğimiz günden beri hiç rüya görmedim. Nedenini bilmiyorum. Her gece uyuyorum, ama hiç yeni bir şey görmüyorum. Bu da sinirlerimi bozuyor," dedi, sesinde huzursuzluk vardı. İçindeki rahatsızlık, her zamanki sakinliğinden bir iz bırakmıştı.
Eimi, kendi eğitim alanına doğru ilerlerken, o da kendi bölgesine geçiş yaptı. Aralarındaki konuşma sonlanmıştı, ancak konuşmalarındaki belirsizlik ve durgunluk, her birini farklı şekilde etkiliyordu. Kafasında pek çok soru vardı, ama hepsi birer sır olarak kalıyordu.
Savaş gününe kadar eğitimlerine devam ettiler. Kaplan takımının eğitim kıyafetleri dikkat çekiciydi. Kırmızı ayakkabılar, her iki yanındaki takım armasıyla oldukça belirgindi. Üzerlerinde beyaz renkte pantolonlar vardı ve bileklerine doğru siyah renkte bir takım arması yerleştirilmişti. Eldivenleri siyah renkteydi ve üzerinde takımın küçük bir arması bulunuyordu. Tişörtleri ise tamamen siyah renkteydi, tüm göğsü kaplayan kırmızı renkte bir takım arması vardı. Böylece, diğerleri kadar olmasa da Kaplan takımının eğitim kıyafetleri abartılı sayılabilirdi, özellikle bir takıma karşı.
Yardımcı kaptan Maria, kıyafetlerinde fark yaratıyordu. Takım için özel olarak tasarlanmış pantolonun üzerinde takım arması yoktu. Sade siyah bir eldiven takmıştı ve tişörtünde takımın arması sağ göğsünde kırmızı renkte yer alıyordu. Maria, takımın içindeki tek kişiydi ki bu kadar sade bir şekilde hareket ediyordu. Shou ona böyle bir seçim yapmaması gerektiğini söylemişti, fakat Maria onu dinlememişti. Her zamanki gibi abartıdan kaçınarak, sade olmayı seçmişti.
Savaş günü geldiğinde, Shou ve takımı sabaha karşı üç gibi uyandırıldılar ve hızla savaş alanına doğru koştular. Alanlarına vardıklarında, Kurt takımı çoktan gelmişti. Eğitim kıyafetleri tamamen siyah renkteydi ve takımın arması, sol göğüslerinde kırmızı renkte belirgin bir şekilde gözüküyordu. Asuka ile birlikte sadece bir kişide, saçları ve gözleri tıpkı Asuka'ya benzeyen birisi vardı; o da siyah bir maske takıyordu.
"Komutan süreniz otuz dakika, başlayın," dedi oldukça net bir şekilde.
Shou derin bir nefes aldı ve "Emredersiniz efendim," diye bağırdı ancak Asuka'dan hiçbir tepki duymadılar. Savaş başladı. Karşılaşma beş dakika kadar sürdü. Shou ve takımı kaybetmişti; Kurt takımından sadece on kişiyi bayıltabilmişlerdi ve bu bayıltma görevini de Maria başarıyla gerçekleştirmişti.
"Kazanan Kurt takımı, sonraki savaş bir hafta içinde Tilki ve Gül takımları arasında olacak. Şimdi gidip dinlenin," dedi komutanları, ciddi bir tonla.
"Emredersiniz efendim," dediler ve takım, zor bir kayıptan sonra bölgelerine doğru ayrıldı.
Bir hafta içinde gerçekleşecek savaşın günü geldiğinde, günler süren yoğun eğitimlerin ardından sonunda savaş günü gelmişti. İlk olarak Tilki takımı alana girdi. Onları gördüğünde, eğitim kıyafetlerinin oldukça abartılı olduğunu fark etti. Tilki takımının kıyafetleri, siyah ayakkabılar ve takımın arması kırmızı ve tonlarında zarif bir şekilde yerleştirilmişti. Pantolonları beyaz renkteydi ve dizlerinin hemen üstünde son buluyordu. Sağ diz kısmı ise bileklere doğru siyah renkteydi; siyah kısımlar üzerinde kırmızı ve tonlarındaki armalar dikkat çekiyordu. Bununla birlikte, pantolonlarında zincirler vardı ve zincir uçlarında Tilki figürleri yer alıyordu. Eldivenleri sarı renkteydi ve üzerine turuncu renkte armalar işlenmişti. Tişörtleri ise tamamen siyah renkteydi ve üzerinde yine kırmızı tonlarında takımın arması vardı. Sol omuzdan bileklere kadar her iki yönde zincirler bulunuyordu, bu zincirler eldivenlerin üzerine birleşiyor ve takımın armalarını vurguluyordu.
Birkaç dakika sonra Gül takımı da alana geldi. Kıyafetleri oldukça dikkat çekiciydi; sarı ayakkabılar ve üzerinde yeşil-kırmızı tonlarında bir takım arması vardı. Pantolonları beyazdı ve yer yer kırmızı ve siyah renkler, takımın armasını oluşturuyordu. Kırmızı eldivenleri ise beyaz renklerdeki armalarla tamamlanmıştı. Tişörtleri tamamen siyah renkteydi ve üzerinde, her iki kolda ve göğüslerinde kırmızı ve beyaz renklerle öne çıkan armalar vardı. Gül takımının kıyafetleri, ne çok abartılı ne de sade bir şekilde tasarlanmıştı, oldukça dengeleyiciydi.
Savaşı on beş dakika sonunda, Gül takımı biraz zorlanarak da olsa karşılaşmayı kazandı. Bir sonraki karşılaşmanın beş gün içinde Canavar ve Ağlayan Kız takımları arasında olacağı duyuruldu. Takım üyeleri, komutanın açıklamasından sonra, hızla bölgelerine geri döndü ve dinlenmeye çekildiler. Günler geçtikçe, her biri savaş gününe kadar eğitimlerine devam etti; her anın ne kadar önemli olduğunu biliyorlardı. Eğitimler zorlayıcıydı ama hepsi birbirine odaklanmıştı, içlerinde kimse gevşemeye cesaret edemiyordu.
Beş gün geçmişti ve hâlâ savaştan haber yoktu. Altıncı gün sabah saat üç civarında alarm sesiyle uyandılar. Takım üyeleri, uykularından uyanıp hızla alana yöneldiler. Alana vardıklarında, yirmi dakika sonra iki takım da aynı anda gelmişti. Alanı incelerken, gözleri önce Canavar takımının eğitim kıyafetlerine kaydı.
Canavar takımının kıyafetleri gri ve beyaz renklerden oluşuyordu ve üzerinde dikkatlice bakıldığında ince çizgiler fark ediliyordu. Pantolonları beyaz renkteydi, bileklere doğru ise kırmızı renkli çizgiler dikkat çekiyordu. Pantolonlarının her iki yanında ise zincirler vardı. Eldivenleri siyah renkteydi ve üzerlerinde kırmızı çizgiler bulunuyordu. Tişörtleri siyah renkteydi ve üzerine dikkatlice bakınca, tişörtün ortasında bir şekil olduğu fark ediliyordu. Aags, o şeklin içlerinden birisine ait olduğunu söylediğinde, gözleri Asuka'ya kaydı. Ancak Asuka, hiç oralı olmadan karşılaşmayı izlemeye devam ediyordu, kendini kaybetmeden sadece savaşın başlamasını bekliyordu.
Ağlayan Kız'ın eğitim kıyafetlerini gördüğünde, Asuka'nın fotoğrafı hemen fark edildiği an, herkesin gözleri ona çevrildi. Mor ayakkabıları ve üzerinde takımının arması, Asuka'nın fotoğrafıydı. Diğerleri bunu fark ettikçe, gülüşmeler yükselmeye başladı, ancak Asuka buna hiç aldırmadı. Yüzünü bile kasmadan, sadece karşılaşmaya odaklandı. Pantolonları lacivertti, bileklerde yine Asuka'nın fotoğrafı vardı ve siyah tişört ile kırmızı eldivenlerinde de aynı detaylar bulunuyordu. Tüm bu dikkat çekici unsurlar, Asuka'nın hiç ilgisini çekmiyordu; tek düşündüğü şey, karşılaşmaydı. Sonunda Ağlayan Kız, büyük bir zorlukla da olsa, savaşı kazandı.
Bir sonraki karşılaşma, üç gün içinde Kelebek ve Yılan takımları arasında olacaktı. Herkesin buna hazırlıklı olabilmesi için, bölgelerine geri dönüp dinlenmeye çekildiler. Dinlenme süresi kısa olsa da, eğitimlerine aynı hızla devam ettiler; bu yeni mücadeleye hazırlıklı olmak zorundaydılar.
Üç gün içinde yapılması gereken savaş, beklenmedik bir şekilde bir gün sonra gerçekleşmeye başladı. Sabah altı gibi uyandırıldılar ve yerlerini almak üzere alana geçerken, Asuka çoktan gelmişti. Diğer takımlar henüz ortada görünmüyordu. Merve, Alice ve Soax ile birlikte takım kıyafetlerinin nasıl olacağı hakkında konuşmaya başladı.
"Acaba takım kıyafetleri nasıl olacak?" diye sordu Merve.
"Kim bilir," diye yanıtladı Alice, bu konuya fazla takılmadan.
"Sade kıyafetler yeterli olur," dedi Asuka aniden, sözlerine anlam katmaya çalışarak.
"Soğukkanlı biri olarak, bunu sadece siyah giyinen biri mi söylüyor?" diye takıldı Soax.
"Aslında," dedi Asuka, hiçbir şekilde gerilmeden, "Ne var ki? Sonuçta ölüme gideceğiz ve bence tamamen uygun bir kıyafet. Gösteriş yapmak yerine, sade olmak daha mantıklı. Herkesin kıyafetleri sizin gibi dikkat çekici olsa da, bu yaklaşım daha sağlam ve işimize yarar."
Soax ve Alice, Asuka'nın söylediklerini içten içe anlamıştı ama kimse ona daha fazla karşı çıkma gereği duymadı. Karşılaşmanın yaklaşan tehlikesi, herkesin düşüncelerini derinleştirmesine sebep olmuştu.
Bu sırada Yılan takımı alana geldi. Takımın eğitim kıyafetleri dikkatlice incelendiğinde, beyaz ayakkabılar ve her iki ayakkabının etrafında sarılı kırmızı renkte bir takım arması dikkat çekiyordu. Ayakkabılar, adeta ayakları saran bir şekilde tasarlanmıştı ve yılanların yüzleri doğrudan ayak uçlarına bakıyordu. Pantolonları yeşil renkteydi, üzerinde ise ince birkaç çizgi vardı. Asuka, bunların sadece çizgi olmadığını, dikkatlice bakıldığında aslında yılan şeklinde olduklarını söyledi. Hemen ardından, aynı yılan deseninin kırmızı renkteki tişörtün üzerinde de yer aldığını fark ettiler. Eldivenleri ise yılan derisi süsüyle işlenmişti, bu detay da takımın bütünlüğünü ve korkutucu havasını pekiştiriyordu. Takımın tüm kıyafetleri, onların gizemli ve güçlü doğalarını yansıtan bir şekilde tasarlanmıştı.
Yaklaşık beş dakika sonra Kelebek takımı da alana geldi. Takımın eğitim kıyafetleri dikkatlice incelendiğinde, siyah ayakkabılarının üzerinde kırmızı renkte takım arması ve beyaz zincirler bulunuyordu. Ayakkabılar, takımlarının logosunu belirgin bir şekilde taşıyor, adeta her adımda güçlerini simgeliyordu. Pantolonları ise siyah renkteydi ve üzerinde kırmızı renkte bir takım arması yer alıyordu. Bu pantolonun üzerinde de beyaz zincirler dikkat çekiyordu; zincirler, dizlerden bileklere doğru iniyor ve sonunda takımın armasını oluşturuyordu. Eldivenleri beyaz renkteydi, üzerinde yine takımın arması vardı, ancak bu arma oldukça küçüktü. Dikkatli bakılmadığı sürece neredeyse fark edilmezdi. Lacivert renkli tişörtleri, tam ortasında rengârenk takım armasıyla dikkatleri üzerine çekiyordu. Omuzlardan dirseklere kadar uzanan kırmızı zincirler de tasarımın önemli bir parçasıydı. Kelebek takımı alana beş dakika geç gelmişti ve Yılan takımı alanı kendisine avantaj sağlayacak şekilde düzenlemişti, ancak buna rağmen karşılaşmayı zorlanmadan kazandılar. Bir sonraki savaşın dört gün içinde Kral ve Kartal takımları arasında olacağını öğrendiler. Kahvaltıdan sonra eğitimlere geri döndüler ve dört gün boyunca süren yoğun çalışmaları devam etti.
Savaş günü gelmişti ama hala savaşla ilgili herhangi bir gelişme yoktu. Akşam yemeği sırasında birden savaş alarmı çaldı ve her iki takım kaptanı da hızla ortak alandan ayrılarak kendi alanlarına hazırlanmak için gittiler. Diğerleri ise eğitim alanındaki yerini aldı ve yaklaşık on beş dakika sonra Kartal takımı alana geldi. Takımlarının eğitim kıyafetleri dikkatle incelendiğinde, kırmızı ayakkabılarının üzerinde beyaz renkte takım arması ve zincirler vardı. Pantolonları kırmızı renkteydi ve bileklere doğru mavi renk detaylar eklenmişti ve üzerinde de siyah renkte takım arması dikkatle yerleştirilmişti. Ayakkabılarda olduğu gibi, pantolonlarda da zincirler bulunuyordu; bu zincirlerin uçlarında kartal şekilleri vardı, adeta takımın simgesi gibiydi. Eldivenleri beyaz renkteydi ve kırmızı renkte takım arması, özellikle dikkatli bakıldığında hemen fark ediliyordu. Kırmızı tişörtlerinin üzerinde de takımın arması vardı; zincirler ve arma, göğüslerinde ve kollarda siyah renkte belirgin bir şekilde görünüyordu. Bu detaylar, Kartal takımının hem görselliği hem de savaş için hazırlıklı olma duruşunu simgeliyordu.
Onlardan hemen sonra Kral takımı alana geldi ve kıyafetleri dikkatle incelendiğinde, sarı ayakkabılarının üzerinde kırmızı renkte takım arması hemen göze çarpıyordu. Pantolonları kırmızı renkteydi ve üzerinde sarı ve siyah renklerde takım arması bulunuyordu. Bilek kısmında ise her iki tarafta zincirlerle süslemeler yapılmış ve bunlar takım arması şeklinde tasarlanmıştı. Eldivenleri siyah renkteydi ve üzerinde zincirlerle işlenmiş takım arması yine dikkatli bakıldığında fark ediliyordu. Tişörtleri kırmızı renkteydi, üzerinde sarı renkte takım arması bulunuyordu ve omuzlardan bileklere kadar her iki yönde zincirler vardı. Bu zincirler, eldivenin üzerindeki armanın tam olarak birleştiği bir noktada sonlanıyordu. Kartal takımı, oldukça zorlu bir mücadelenin sonunda karşılaşmayı kazandı.
Üs komutanı, "Pekâlâ, geriye son bir karşılaşma kaldı, iki gün içinde Kraliçe ve Örümcek takımları karşılaşacak. Şimdi gidip dinlenin," dedi. Herkes kendi bölgesine gitmek üzere ayrıldığında, savaşın son aşaması yaklaşmıştı.
Bir gün sonra, yine saçma bir saatte savaş alarmı çaldı; aslında, bu alarm Shou için saçma bir zamandı. Duştan çıkıp savaş alanına gittiğinde karşılaşma çoktan başlamıştı. Neler olduğunu öğrenmek için Merve ve Alice ile konuşmaya başlamak üzereyken, dikkatini çeken ilk şey Örümcek takımının kıyafetleriydi. Merve ve Alice, takımın eğitim kıyafetlerine göz atıyorlardı, her biri farklı yorumlar yapıyordu.
"Merak etme, karşılaşma yeni başladı. Pek bir şey kaçırmadın, sadece eğitim kıyafetlerinin gösteriş yapması dışında," dedi Asuka ve gülmeye başladı.
Shou bu yorum karşısında, hemen yerini alarak hızla takımların kıyafetlerini incelemeye başladı. Ancak tam o sırada Asuka, alaycı bir ifadeyle başını iki yana sallayarak, "Boşuna uğraşma," diye ekledi.
"Sorun nedir Asuka? Normalde pek konuşmazdın."
"Bu kıyafet saçmalığı senin bayağı hoşuna gitti anlaşılan."
"Senin gitmedi mi?"
"Neden gitsin ki? Ölüme gidiyoruz ve siz aptallar gösteriş için birbirinizle yarışıyorsunuz."
"Seni ilgilendirmez. Senin de takım kıyafetini gördük," dedi Bruce araya girerek, Asuka'ya doğrudan bakarak.
"Ne oldu, söyleyecek bir şey bulamadın galiba?" diye ekledi Aags.
"Sizinle uğraşmaya değmez," diyerek bakışlarını tekrar karşılaşmaya çevirdi.
Bakışlarını tekrar sahaya çevirerek, önünde açık bir şekilde duran Örümcek takımının kıyafetlerini incelemeye başladı. Takımın eğitim kıyafetleri siyah ayakkabılardan oluşuyordu ve üzerinde kırmızı renkte takım arması, bu armayı çevreleyen zincir motifleri bulunuyordu. Pantolonları beyazdı ve yine takımın arması bacaklarda belirgin şekilde yer alıyordu. Bilek kısımlarında zincirlerle oluşturulmuş figürler vardı; ancak bunlar, diğer tasarımlardan farklı olarak siyah renkteydi. Pantolonun bazı bölgelerinde göze çarpan kırmızı desenler bulunuyordu; bunlar da yine takımın armasını oluşturuyordu. Eldivenleri tamamen kırmızıydı ve üzerlerinde detaylı bir işçilikle zincirlerden örümcek motifleri oluşturulmuştu.
Tişörtleri kırmızı renkteydi ve üç farklı arma taşıyordu. Sağ ve sol kollardaki armalar siyah renkteyken, göğüs kısmında yer alan arma beyaz zincirlerle işlenmişti. Kıyafetlerin detayları, takımın ismine uygun bir şekilde örümcek figürleriyle süslenmişti.
Daha sonra gözlerini Kraliçe takımına çevirdi. Onların eğitim kıyafetleri ise tamamen farklı bir tasarıma sahipti. Kırmızı ayakkabılarının üzerinde sarı renkte zincirlerle oluşturulmuş takım arması dikkat çekiyordu. Pantolonları yine kırmızıydı, ancak üzerlerinde sarı zincir desenleri ve taç sembolleri yer alıyordu. En dikkat çekici detaylardan biri, ayak bileklerindeki özel tasarımdı. Bacaklar birleştirildiğinde, iki ayrı parçadan oluşan bir taç figürü ortaya çıkıyordu.
Eldivenleri siyah renkteydi ve üzerlerinde ince bir işçilikle oluşturulmuş kırmızı zincir desenleri göze çarpıyordu. Tişörtleri ise diğerlerinden farklı olarak sarı renkteydi. Omuzlardan bileklere kadar uzanan kırmızı zincirler, eldivenlerin üzerindeki arma ile birleşerek takımın güçlü ve görkemli duruşunu tamamlıyordu.
Savaş oldukça uzun sürdü. Sürenin bitmesine bir dakikadan az bir süre kala, Örümcek takımı, Kraliçe takımının lideri OkaOku'yu ele geçirdi ve böylece karşılaşmalar sona erdi. Mücadele bitmiş, herkes kendi bölgesine çekilmişti. Akşam yemeğine kadar herkes dinlenmek için kendine zaman ayırdı.
Akşam olduğunda, tüm ekipler ortak alanda toplanmıştı. Bu kez Asuka da oradaydı, bu durum onu görenler için küçük bir şaşkınlık yaratmıştı. Yine her zamanki gibi onlardan uzakta oturuyordu ve kimseyle konuşmuyordu. Diğerleri ise kendi aralarında savaşları değerlendirmeye başlamıştı. Kazanılan ve kaybedilen mücadeleler, yapılan stratejik hatalar ve üstünlük kuran takımlar üzerine konuşmalar sürerken, üs komutanı Syuk herkesin dikkatini çekerek konuşmaya başladı:
"Eğitiminizin ilk aşaması bitti. Şimdi tüm takımlar kendi aralarında tekrar karşılaşacak ve en çok savaş kazanan takımlar liderlik için birbirleriyle çarpışacak. İlk savaş, Kurt ve Tilki takımları arasında olacak ve on gün sonra gerçekleşecek."
Bu açıklama salonda kısa süreli bir sessizlik yarattı. Ardından, bazıları yeni aşamanın getirdiği rekabetten heyecan duyarken, bazıları ise bunun gerekliliğini sorgulamaya başladı.
"Kendi aramızda ikinci savaşlar mı? Bu biraz saçmalık değil mi? Sonuçta hepimiz zaten karşılaşmalarımızı yaptık," diye itiraz etti Shou.
"Tüm takımları birbirleriyle karşılaştıracaklar. Bu şekilde, lider olmaya layık takımları belirleyecekler," dedi Asuka, her zamanki soğukkanlı tavrıyla. Ardından fazla oyalanmadan kafeteryadan ayrıldı.
Onun bu kendinden emin tavrı, masadakilerden bazılarının canını sıkmıştı. Soax, sinirle başını iki yana sallayarak, "Şu kıza sinir oluyorum. Her şeyi biliyormuş gibi yapıyor ya," diye homurdandı.
O zaman herkes bahsi bana mı oynuyor?" dedi Dave.
Bahisler hızla şekillenmeye başladı. Alice ve Merve dışında herkes Dave'e oy vermişti. Ancak, ikisi önce Kurt takımına bahis oynamış, sonra fikirlerini değiştirerek oylarını Tilki takımına vermişti.
Zaman ilerledikçe, tüm takımlar eğitimlerine yoğun bir şekilde devam etti. İkinci aşamanın ilk savaşı hızla yaklaşıyordu ve herkes bu yeni mücadele sürecine adapte olmaya çalışıyordu. Ancak Asuka, bu süre boyunca hiçbir buluşmaya katılmadı ve onun takımından da kimse ortalıkta görünmedi. Bu durum, bazıları için merak uyandırıcıydı, bazıları içinse rahatsız ediciydi.
Sonunda savaş günü geldi çattı. İki takım, disiplinli ve kararlı adımlarla savaş alanındaki yerlerini aldı. Seyirciler de heyecan içinde yerlerine geçerek karşılaşmanın başlamasını beklemeye başladı. Atmosfer, gerilim ve beklentiyle yüklüydü; herkes, bu mücadelenin nasıl sonuçlanacağını görmek için sabırsızlanıyordu.
İkinci aşamanın ilk savaşı hızla sona erdi; yalnızca beş dakika içinde Kurt takımı zaferini ilan etti. İki gün sonra gerçekleşen ikinci savaşta Ejderha takımı, Ağlayan Kız takımına karşı üstünlük sağlayarak galibiyeti aldı. Üçüncü savaşın bir hafta sonra Kaplan ve Aslan takımları arasında olacağı duyuruldu. Mücadele zorlu geçmişti ama sonunda Kaplan takımı galip gelmiş, böylece ilk galibiyetini almıştı.
Üç gün sonra Kelebek takımı, Canavar takımına karşı mücadele etti ve savaşı kazanan taraf oldu. Ardından, iki gün sonra gerçekleşen beşinci savaşta Gül takımı, Kraliçe takımını mağlup etti. Altıncı savaşta, bir hafta sonra, Yılan takımı Kartal takımına karşı mücadele verdi, ancak sonuç Kartal takımının lehine oldu. Onuncu gün geldiğinde, yedinci savaşta Kral takımı, Örümcek takımına karşı galibiyet kazandı.
Böylece üçüncü aşamaya geçildi ve tüm takımlar birbirleriyle tekrar karşılaştı. Kurt takımı, önceki aşamalarda olduğu gibi yine yenilgisiz bir şekilde birinci sıraya yerleşti. Dördüncü aşamaya geçildiğinde de bu üstünlüklerini korudular. Tüm takımlar, kendi aralarındaki karşılaşmalarını tamamladıktan sonra, Kurt takımı, birinci aşamanın tüm savaşlarını mağlubiyetsiz tamamlamış oldu. Son savaşlarında Canavar takımını büyük bir farkla yenilgiye uğrattılar. Üstelik Soax ve takımı, tüm çabalarına rağmen Kurt takımından tek bir kişiyi bile bayıltmayı başaramamıştı. Böylece, ilk aşama karşılaşmaları kesin bir Kurt takımı zaferiyle sona erdi.
Üç gün sonra kafeteryada toplanmış, Kurt takımının yenilgisiz galibiyeti üzerine konuşuyorlardı. Her zamanki gibi Asuka yine ortalarda görünmüyordu.
"O korkak nasıl oldu da tüm karşılaşmaları kazanmayı başardı, anlayamıyorum. Üstelik hepimiz o korkağın takımından toplasan yirmi, otuz kişiyi ancak bayıltabildik ve bu beni sinir ediyor," dedi Aags, elindeki bardağı masaya sertçe vurdu ve öfkeyle konuştu.
"Öyle ama yapacak bir şey yok. Sonuçta o da bu ekibin bir parçası. Duyduğuma göre üsse gitmek için benim görev aldığım üsse ulaştığında çağrılmış ve tüm o yolu tekrar kat etmek zorunda kalmış. Yani toplantıya girdiğinde Dünya ana üssüne yeni varmış ve bu yüzden geç kalmış, şimdi ise takımın kaptanı olmak üzere," dedi Yiğit oldukça sakindi.
"Böyle bir şey olmayacak. İlk aşama savaşları bitti ve şimdi ikinci aşama var. İkinci aşamaya kalanlardan biri onu kesinlikle yerle bir edecektir," dedi Soax.
Sözleri masada kısa bir sessizliğe neden oldu. Herkes, yaklaşan mücadelelerin neler getireceğini düşünerek kendi iç dünyasına çekilmişti.
Ardından, gözlerinde hırsla, "Evet, öyle. Kesinlikle onu yerle bir edeceğiz," dediği anda hoparlörlerden üs komutanı Syuk'un sesi duyuldu.
"Ben, üs komutanı Syuk. Tüm takımlar birbirleriyle karşılaştı ve en çok galibiyeti, yenilgisiz bir şekilde Kurt takımı aldı. İkinci ise tek yenilgi ile Ejderha takımı oldu. Gül iki yenilgi ile üçüncü, Kaplan, Kelebek ve Kartal takımları ise dört yenilgi alarak savaş eğitimini tamamladı ve bir sonraki aşamaya geçmeye hak kazandı. Eğitiminizin ilk aşaması sona erdi. Şimdi, söylediğim takımların liderleri ayağa kalksın."
Salonda hafif bir hareketlenme oldu, ancak Syuk konuşmasına devam etti. "Kurt takımının lideri burada olmadığına göre yapacak bir şey yok. O yüzden devam edelim. Kurt, Ejderha, Gül, Kaplan, Kelebek ve Kartal takımları, bir ay sonra lider olabilmek için birbirleriyle karşılaşacak. Şimdi iki gün izinlisiniz, ardından kaldığımız yerden eğitime devam edeceğiz. Bu süre zarfında tüm takımlar birbirleriyle eğitim amaçlı karşılaşmalar yapacak."
Hoparlör sustuğunda salonda bir süre sessizlik hâkim oldu. Kimileri kazanma ihtimallerini tartarken, kimileri ise karşılaşmalarda neler olabileceğini düşünüyordu. Ancak bir gerçek vardı: İkinci aşama artık başlamıştı ve mücadele çok daha çetin geçecekti.
Akşam yemeği sırasında, Asuka dışında herkes kafeteryada toplanmış ve o günün en çok tartışılan konusunu konuşuyorlardı. Masanın etrafında oturanların yüzlerinde hem şaşkınlık hem de öfke vardı. Alice, kaşığını tabağına bırakıp kollarını göğsünde kavuşturdu ve sert bir ifadeyle konuştu:
"Neden Asuka gibi bir korkak, liderlik için savaşmak zorunda ki?"
Sözleri masadakiler arasında kısa süreli bir sessizliğe neden oldu. Ancak, Ishii kaşlarını çatarak hemen karşılık verdi:
"Asuka ile ilgili daha ne kadar konuşmaya devam edeceksiniz, merak ediyorum," dedi sesi belirgin bir sabırsızlık taşıyordu. "Hepimiz gibi savaşlarını yaptı ve kazandı, üstelik ezici bir üstünlükle. O yüzden onun hakkında saçma sapan konuşmak yerine, kendimize çeki düzen verip ikinci aşama karşılaşmalarında onu yenmeye odaklansak daha iyi olur. Ayrıca içimizde onun ve takımının rekoruna yetişebilen kimse yok. Beş dakika içerisinde karşılaştıkları tüm takımları yerle bir ettiler ve bunu en az zayiatla başardılar. Bir de şu var ki Asuka, strateji konusunda içimizdeki en iyi kişi konumunda. Eğer bu şekilde devam ederlerse, lider takım bile olabilirler."
Sözleri kafeteryada yankılanırken, masadakiler birbirlerine kısa bakışlar attı. Ishii'nin söylediklerinde gerçeklik payı vardı, ancak bunu kabul etmek kimsenin hoşuna gitmiyordu. Yenilgiyi sindirmek kolay değildi ve Asuka'nın başarısı, çoğu kişi için kabul edilmesi zor bir gerçek olmaya devam ediyordu.
"Asuka lider olursa, komutanla konuşmamız gerekir. Sonuçta o bir korkak ve bu görevde korkaklara yer yok," dedi Merve, kollarını göğsünde kavuşturarak. Yüzündeki memnuniyetsizlik açıkça belli oluyordu. "Hem neden bizimle geldi, onu bile anlamış değilim."
Sözleri masadakiler arasında kısa süreli bir sessizliğe neden oldu. Asuka'nın varlığı ve onun liderlik ihtimali bazıları için hâlâ rahatsız edici bir konu olmaya devam ediyordu. Ancak kimse bunu yüksek sesle dile getirmeye cesaret edemedi. Ishii'nin söylediklerini düşünen birkaç kişi başlarını eğdi, kimileri ise sessizce Asuka'nın zaferlerini hatırlayarak dişlerini sıktı.
İki günlük dinlenme süresinin ardından, eğitim kaldığı yerden devam etti. Eğitim alanında herkes tekrar bir araya gelirken, yoğun bir hazırlık havası hâkimdi. Takımlar, ikinci aşamaya geçmenin verdiği baskıyla daha disiplinli ve sert çalışmalara başlamıştı.
Takım liderleri, savaşlara hazırlanmak için birliklerini daha sıkı eğitime tabi tutuyordu. Asuka'nın takımı hariç, diğer tüm takımlar bu yeni antrenman programlarında zorlanıyordu. Karşılaşmalar giderek daha sert ve yoğun hâle gelmişti. Eğitim yalnızca ikinci aşamaya geçen takımların birbirleriyle karşılaşmasıyla sınırlıydı. Diğer takımlar da farklı kombinasyonlarla mücadele etmeye devam ediyordu.
Bazen teke tek düellolar yapılıyor, bazen ikiye bir mücadeleler gerçekleştiriliyordu. Hatta bazı karşılaşmalar üç takıma karşı yapılan büyük çaplı simülasyon savaşlarına dönüşüyordu. Asuka ve takımı, tüm bu karşılaşmalarda olağanüstü bir performans sergiliyor, soğukkanlılıklarını asla kaybetmiyordu. Diğerleri yorulup stratejilerini kaybetmeye başladığında bile, Asuka'nın ekibi düzenini bozmadan ilerlemeye devam etti.
Zaman geçtikçe, herkes Asuka'nın sadece şans eseri kazanan biri olmadığını anlamaya başlıyordu. Ancak, hâlâ onu kabul etmek istemeyenler vardı ve bu, üs içindeki gerilimi her geçen gün daha da artırıyordu.
Her gün yoğun savaş eğitimleriyle geçiyordu. Eğitimlerin temposu giderek artarken, takımlar üzerlerindeki baskıyı daha fazla hissetmeye başlamıştı. Shou bir ara dinlenirken, yardımcısı Maria yanına yaklaşıp endişeli bir ifadeyle konuştu.
"Komutanım, eğitimimiz gittikçe daha da ağırlaşıyor. Diğer takımlar önceki tempolarında devam ederken, biz neredeyse kendimizi tüketiyoruz," dedi, hafifçe kaşlarını çatarak.
Shou, Maria'nın sözlerini sakince dinledi ve gözlerini kısarak cevap verdi.
"Nereden biliyorsunuz? Ayrıca diğer takımları boş verin. İlk karşılaşmalarda dört yenilgi aldık ama bir şekilde finale kalmayı başardık. Şimdi ise önümüzde liderlik var ve bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. Üstelik önümüzde bir ay var. Bu süreyi iyi değerlendirmeli ve lider olmalıyız," dedi kararlılıkla.
Shou eğitim süresince, haftada yalnızca bir kez diğer takımlarla vakit geçirmek için kafeteryaya uğruyordu. Ancak, her seferinde dikkatini çeken bir şey vardı. Asuka'nın da hiç gelmediği konuşuluyordu. Birkaç kişi, onun sürekli antrenman yaptığını ve ortalıkta görünmediğini söylüyordu.
Bir gün kafeteryada, OkaOku sessizce konuşmalara kulak verdikten sonra söze girdi.
"Kurt takımı gerçekten garip... Sadece Asuka değil, takımın geri kalanı da hiçbir buluşmaya katılmıyor. Yemeklerini kendi alanlarında yiyorlarmış ve uyumak dışında tamamen eğitim ve takım savaşı yapıyorlarmış," dedi.
Sözleri masadakiler arasında kısa bir sessizlik yarattı. Kurt takımı, diğerlerinden tamamen izole olmuş gibiydi. Bazıları bunu stratejik bir hamle olarak değerlendirirken, bazıları ise bunun gereğinden fazla abartılı olduğunu düşünüyordu. Ancak tek bir şey kesindi: Asuka ve ekibi, kendilerini tamamen savaşa adamıştı.
"Bu biraz abartı bence," dedi Shou içinden, "Sürekli eğitim ve savaş yaparak kendilerini oldukça yoruyorlar. Gerçi bu bizim için iyi. Ne kadar çok yorulurlarsa, karşılaşmaları kazanmamız o kadar kolay olur."
Sözlerini bitirip etrafına baktı, ardından bir soru yöneltti. "İlk savaş ne zaman, bilginiz var mı?" diye sordu.
"Hayır, bir şekilde sürpriz olacak," dediler, her biri farklı şekillerde cevap verdi. Bu, Shou'nun sabrını daha da zorlayacak bir cevaptı, ama sinirlerini bozmamaya çalışarak yeni bir konuya geçmek istedi.
"Şu karşılaşmalar artık başlasın ve bitsin. Gerçekten sıkılmaya başladım," diye mırıldandı. "Hem ne zaman yasak bölgeye gireceğiz, o bile belli değil," dedi.
"Yasak bölgeye gireceğiniz tarih belli," diye bir ses yankılandı arkalarından. Bir anda hepsi dönünce komutan Syuk'u gördü. "Sadece sizler zamanı gelinceye kadar bu bilgiden yoksunsunuz."
Bunu söyledikten sonra komutan, sakin bir şekilde yürüyerek boş olan sandalyeye geçip oturdu. Komutanın dikkatini çeken bir şey vardı: Kurt takımı lideri yine yoktu. Bu durum, her zaman olduğu gibi komutanın sert, ama sakin tavırlarını daha da pekiştiriyordu.
"Komutanım, Kurt takımı tüm her şeyi kendi alanında mı yapıyor?" diye sordu Merve.
"Evet, Kurt takımı tüm her şeyi kendi alanında yapıyor," dedi Syuk. "Yemeklerini bile kendi alanlarında hazırlıyorlar, tıpkı buraya ilk geldikleri zaman ki gibi ve sürekli eğitim yapıyorlar. Asuka ve yardımcı kaptanı, tüm takımdan daha ileri seviyedeler ve bir şekilde bizden bir şeyler saklıyorlar."
"Saklamak mı? Ne saklıyor olabilirler ki?" diye sordu Yiğit, kafasında bu durumu anlamaya çalışarak bir an durakladı ve ardından tahminini dile getirdi. "Belki şu Vera ile ilgilidir."
Komutan Syuk, Yiğit'in tahminine biraz alaycı bir şekilde baktı, başını hafifçe sallayarak yanıt verdi:
"Vera mı? Bu saçma, onlar uzun zaman önce yok oldular ve kimseyi sadece saçına bakarak hangi ırktan olduğunu anlayamazsınız."
Shou, Syuk'un söylediklerine bir süre sessizce düşündü. Kurt takımının hala gizemini koruyan stratejik hareketleri, herkesin kafasında soru işaretleri bırakıyordu. Bu kadar sıkı eğitim ve gizlilik, bir sır mı taşıyordu, yoksa sadece kendi içlerinde bir üstünlük mü kuruyorlardı?
"O zaman ne saklıyorlar?" diye sordu Tyuj merakını gizlemeye çalışsa da bunda pek başarılı olmadı.
"Birlikte yatıyorlar sanırım," dedi Syuk. Ancak sesinin tonu, bir şeyler ima ediyordu.
"Birlikte yatmak mı? Siz ciddi misiniz, komutanım?" dedi Shou, gözleri büyüyerek. "Sonuçta Asuka..." cümlesi, şaşkınlık ve belirsizlikle yarım kaldı.
Komutan Syuk, derin bir nefes aldı ve ardından açıklamalarına devam etti:
"Her bölgede kameralar var. Bazen yardımcısı odasına gidiyor ve sabah birlikte kahvaltı için çıkıyorlar."
"Bu arada bir şeyler duydum ama doğru mu, komutanım?" diye sordu Alice.
"Ne duydun?" diye sordu, sesinde alaycı bir ton vardı.
"Kurt takımı, kendi alanlarını tamamen baştan düzenlemişler." dedi.
Syuk, bu yeni bilgiyi duyunca bir an durakladı ve düşüncelere daldı. Kurt takımının sürekli değişen ve gizemli hareketleri, her geçen gün daha fazla soru işareti yaratıyordu. Bu durum, sadece eğitim ve savaşla ilgili bir strateji mi yoksa daha derin bir şey mi vardı?
"Evet, öyle. Asuka gelip benden izin aldı ve sadece banyo ve tuvaletlerin olduğu yerler ile kendi odasının etrafındaki duvarları sökmediler ve tüm takım aynı yerde kalıyor. Üstelik buna Asuka da dahil. Her ne kadar yardımcısı ile yattığını düşünsem de, o da çoğunlukla takımı ile birlikte kalıyor." dedi.
"Buna izin var mı? Yani duvarları bizlerde sökebilir miyiz?" diye sordu Merve. Heyecanlı bir şekilde bu soru ağzından dökülmüştü.
"Artık buna gerek olduğunu düşünmüyorum," diyerek yanlarından ayrıldı.
Komutanlarının gitmesinin ardından, takımdakiler bu konuyu tartışmaya başladılar. Aags, aniden konuyu Asuka ve yardımcısının yatması yönüne çekti. Diğerleri de bu yeni gelişmeyi konuşmaya başladılar. Bir süre sonra, Shou kendi düşüncelerini paylaştı:
"Herkesin kendi tercihi var. Asuka da kadınlardan hoşlanıyor olabilir." Cümlesinin sonu belirsizdi ama tonunda bir anlam derinliği vardı, sanki bu konuda daha fazla yorum yapmanın gereksiz olduğunu düşünüyordu.
"Biz kadın demedik ki, saçları uzun olsa da yardımcısı erkek de olabilir. Sonuçta yüzünde maske var ve üstelik konuştuğunu da hiç duymadık, yani nasıl birisi olduğunu bilmiyoruz," dedi Alice.
"Erkek değil, daha önce bir defa karşılaşmıştım ve kadını yardımcısı olarak tanıttı. Savaşlarda da görüyorsunuz, yüzünde tıpkı Asuka'daki gibi maske var," diye yanıtladı Merve.
"O kız yardımcısı demek ve kim olduğunu oldukça merak ettim. Ayrıca Asuka onu nereden buldu acaba?" diye sordu Dave.
Diğerleri bir an sessiz kaldı. Kimse kesin bir cevap veremedi. Biraz zaman geçtikten sonra, herkes konuya dair kendi tahminlerini yaparak, "Kim bilir..." dedi. Bu cümle, onların konuyu ne kadar derinlemesine tartışamayacaklarını, belirsizliğin devam ettiğini gösteriyordu.
"Şu Asuka konusunu bırakın da sizler ne yapıyorsunuz eğitim konusunda. Sonuçta buradaki beş takımdan biri lider olacak," dedi Alice.
Aniden birisi "Altı," dedi. Herkes kafasını çevirdiğinde, Asuka ile yardımcısı boş olan masaya oturmak üzerelerdi ve yardımcısının sırtı onlara dönük olduğundan, kimse onun yüzünü göremedi.
Bir süre sessizlik oldu. Alice, bir şekilde sözü Asuka'ya getirmek istese de, ortamda tuhaf bir gerilim vardı. "Sonunda aramıza geldin. Uzun zamandır gözükmüyorsun Asuka. Ayrıca yardımcın seni iyi tatmin ediyor mu?" diye sordular.
Asuka ve yardımcısı, soruyu hiç duymamış gibi davranıp yemeklerini yemeye başladılar. Kimseye bakmadılar, sadece sessizce yemeklerini yiyorlardı.
"Şuna bakın, sorumuzu duym..." diye mırıldandılar. Ancak Asuka ve yardımcısı, tamamen huzurlu bir şekilde yemeğe devam ediyordu, sanki ortamda başka hiç kimse yokmuş gibi.
Hoparlörden; "Ben üs komutan yardımcısı Yuko. Eğitiminizin yeni aşamasının ilk savaşı Ejderha ve Kurt takımları arasında olacak. İki takım yarın karşılaşacak. Şimdi gidip dinlenin," diyerek duyurusu yapıldı.
Asuka ve yardımcısı, bu açıklamayı duyduktan sonra hemen kalkıp ayrıldılar. Aags, başını hafifçe sallayarak "Bakın, nasıl da gidiyorlar," dedi.
"Ben de gitsem iyi olacak," dedi Alice ve yanlarından ayrılıp kendi bölgesine doğru yürümeye başladı.
Bir süre sessizlik oldu. Birkaç kişi yemeklerini yiyip sohbet etmeye devam etti. "Şu Asuka'nın yanındaki kız sanki bir yerlerde görmüştüm ama nerede olduğunu hatırlamıyorum," dedi Shou. Herkes kafasını çevirdi ve yüzlerini düşündü ama kimse tam olarak hatırlayamıyordu.
"Nasıl hatırlayacaksın ki? Yüzünde maske var ve o maskeyi sadece Asuka'nın yanında ve yemek yerken çıkarıyormuş, onun dışında çıkarmıyormuş. Üstelik Asuka kadar güzel olduğu kesin. Nasıl birisi merak ettim," dedi Dave.
Diğerleri de kafalarını sallayarak düşünmeye başladılar.
"Yine de bana bir yerlerden tanıdık geldi. Belki hatırlarım," dedi, derin bir iç geçirdi ve odasına geçmek üzere kalktı. Duş aldıktan sonra yatağına uzandı, zihin boşluğunda Sylvia'nın düşünmeye başladı.
Asuka'nın neden kardeşleri hakkında hiç konuşmadığını ve rüyayı neden ona hiç sormadığını düşündü. Aslında Asuka'nın duyduğuna emindi, ama onunla doğrudan konuşmaya cesaret edememişti. "Sonuçta ona anlatmasa da bir şekilde duyduğuna emindi ve bu konuda onunla konuşması gerekiyor ama şu savaşlar bir türlü bitmiyor," diye düşündü.
Asuka'nın yanlarına çok az geldiğini ve geldiğinde ise en uzak masaya oturmayı tercih ettiğini düşündü. "Gerçi bana oldukça kızgın olduğuna da eminim," diye içinden geçirdi. Sonuçta, son baş başa konuşmalarında Asuka ona tokat atmıştı.
Sabah saat beşte alarm sesiyle uyandılar. İki takım, belirtilen saatte alana gelmeye başlamıştı. Her iki takım da alana vardıktan sonra komutan Syuk, sesini hoparlörden yükselterek söyledi:
"Süreniz on beş dakika, buna bu aşamadaki tüm karşılaşmalar dâhil ve karşılaşmaya başlayın."
Komutanın bu sözleriyle karşılaşma başladı. Ancak beş dakika içinde Ejderha takımı tamamen yok oldu; tüm takım üyeleri bayıltılmış ve liderleri ele geçirilmişti. Asuka, Alice'ı etkisiz hale getirmeden önce son bir kez seslendi: "Bir korkak tarafından yenildin," dedi.
Geriye dönüp baktığında, Asuka'nın takımı hep onları yendi, ancak şimdi Asuka'nın söyledikleriyle başka bir anlam kazandı. "Aslında hepsini yendiğinde bir korkak tarafından yenildiniz," diye ekledi. Özellikle Soax'a dönerek, "Benden o kadar mı çok korkuyorsun ki, takımının armasında beni kullandın?" diye sordu. Ardından Yiğit'e ise "Ağlayan bir kız tarafından yenildin," dedi, sesinde alaycı bir tını vardı.
Asuka'nın sözleri, alandaki tüm sessizliği bozmuş, rakip takımın morali daha da bozulmuştu. Asuka'nın soğukkanlı ve sert tavrı, tüm takımın ne kadar hazır olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Gül ve Kaplan takımları üç gün sonra karşılaştılar. Gül takımı, zor bir mücadele sonrası Kaplan takımını yenecek kadar güçlüydü. Dört gün sonra ise Kelebek ve Kartal takımları karşı karşıya geldi ve Kelebek takımı galip gelerek karşılaşmayı kazandı.
Bölüm İçinde Geçen Bazı Kelimeler Hakkında Bilgiler:
Astra Bellum: Latince "astra," "yıldızlar" anlamına gelir. Bu kelime, gökyüzü, evren veya kozmik güçlerle ilişkili şeyleri ifade etmek için kullanılır. Latince "bellum," "savaş" anlamına gelir. Bu kelime, çatışma, mücadele veya savaş anlamlarını taşır. Birleştirildiğinde, "Astra Bellum" ifadesi "Yıldızlar Savaşı" veya "Kozmik Savaş" olarak tercüme edilebilir.
Yuko: Japonca kökenli: "(優子)" Eğer bu isim kanji ile yazılacaksa; "Zarif" (優) ve "Çocuk" (子) anlamına gelir. Bu, zarif, nazik ve zarafet dolu bir kişiliği ifade edebilir.
"(由子)" Eğer bu isim kanji ile yazılacaksa; "Sebep" (由) ve "Çocuk" (子) anlamlarına gelir, bu da bir anlamın ya da amacın arkasındaki kaynağa işaret edebilir.
"(遊子)" Eğer bu isim kanji ile yazılacaksa; "Eğlence" (遊) ve "Çocuk" (子) anlamına gelir, bu da genellikle eğlenceli, özgür ruhlu bir kişiliği çağrıştırır.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
169 Okunma |
81 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |