40. Bölüm

Meftun~Dildâr

Meryy S
sadecebiryazar

~~~

Meftun: An itibariyle seni özlemiş bulunmaktayımm

 

Dildâr: Döneyim hemen

 

Meftun: Ay döner misin gerçekten???

 

Dildâr: Tabii

 

Meftun: Off keşke öyle olabilseydi

 

Dildâr: O da olur bir gün

 

Meftun: Olur olur

 

Dildâr: Seni Feza'ya anlattım

 

Meftun: Ne anlattın?

 

Meftun: Ne dedin?

 

Meftun: O ne dedi?

 

Meftun: Ne tepki verdi?

 

Dildâr: İstediğim sorudan başlayabilir miyim?

 

Meftun: Tabiki

 

Dildâr: Soru dördün cevabı: Zaten biliyormuş o yüzden çok büyük bir tepki vermedi

 

Meftun: Nerden biliyormuş?

 

Dildâr: Diyarbakır'da anlamış

 

Meftun: Sen ne dedin?

 

Dildâr: Konuşmaya değer dedim

 

Meftun: O ne demek?

 

Dildâr: Bizim aramızda gir konuşma geçmişti senin bana ilk yazdığın zamanlarda

 

Dildâr: Bana kiminle konuştuğumu sormuştu bende konuşmaya değer olduğu zaman konuşuruz demiştim

 

Meftun: Konuşmaya değerim yani çok sağ ol canım ya

 

Dildâr: Öyle bir şey değil benim bu hayatta en değer verdiğim kişi Feza onunla seni konuşmam da değerlim olduğun zaman olurdu

 

Meftun: Değerlin miyim yani?

 

Dildâr: Değerlimsin güzelim

 

Meftun: Güzelinn

 

Dildâr: Güzelimm

 

Meftun: Yanında olsam güzelim diyen ağzını

 

Dildâr: Canlı konum gönderdiniz.📍

 

Meftun: Sözüm olsun :)

 

Dildâr: Beklemedeyim

~~~

 

~~~

Meftun: Napıyorsunuz beyefendi bugün hiç yazmadınız?

 

Dildâr: Daha yeni eve geldim duş aldım uzanıyorum şimdi

 

Meftun: Bu saate kadar uzadı mı işlerin?

 

Dildâr: Evet biraz geç oldu

 

Meftun: Yorulmuşsundur

 

Dildâr: Bir sesli mesaj gönderdiniz.

Biraz

 

Meftun: Uyuyacak mısın?

 

Dildâr: Uyumak istemiyorum (Sesli mesaj)

 

Meftun: O zaman kalkıp kahve içebilirsiniz beyefendi

 

Dildâr: Kahve mi sevmem ben kahve (sesli mesaj)

 

Meftun: Nasıl kahve sevmiyorsun??

 

Meftun: Ne seviyorsun?

 

Dildâr: Çay (sesli)

 

Meftun: Çay mı?

 

Meftun: Ben çay çok sevmiyorum

 

Dildâr: Birlikte alışırız birbirimizin sevdiği şeylere (Sesli)

 

Meftun: Aşıksın diye yorumladımmm

 

Dildâr: İstediğin şekilde yorumlayabilirsin (Sesli)

 

Meftun: Evlenme teklifi ettin şu an

 

Meftun: Cevabım evet evet evettt

 

Dildâr: Teklifi ben mi yaptım? (Sesli)

 

Meftun: Evet

 

Dildâr: Sen diyorsan doğrudur (Sesli)

 

Meftun: Bismillahirrahmanirrahim iyi misin Demirkan??

 

Dildâr: Fazlasıyla (sesli)

 

Meftun: Bence fazlasıyla yoruldun uyu sen

 

Dildâr: Yoruldum uyuyayım ben

 

Meftun: Uyu uyu

Görüldü

 

Meftun: Uyudun mu?

Görüldü

 

~~~ 

 

Uykulu bir sesle attığı kayıtlarını, başa sarıp sarıp uykum gelinceye kadar dinledim. Gözlerim kapanmaya başlayınca şu an ki durumumuza şükredip, gözlerimi kapadım.

 

---

 

Saat sabah 08.00 da gözlerim açılmıştı. Ben kurulu saat gibi uyanırken, Demirkan uykusundan zorla uyanıyordu. Telefonumu alıp rehbere girdim. Son aramalarda olan Demirkan'ın numarasına tıkladım. 1 haftadır rutinimiz olmuştu bu. O gittiğinden beri iki hafta geçmişti.

 

Bir süre çaldıktan sonra açtı.

 

"Efendim?" Dedi uykulu boğuk sesiyle.

 

"Günaydın." Dedim n harfini uzatarak.

 

"Gün aydı mı?" Dedi sıkıntıyla.

 

"Evet aydı ama senin için aymış gibi gözükmüyor." Dedim gülerek. Ben neşeyle yatakta bir o yana bir bu yana dönerken, o, kafasını yastığa gömüyordu muhtemelen.

 

"Tabiki aymadı. En sonunda istifa edeceğim." Dedi isyan ederek.

 

"Ee sonra ne yapacaksın?" Dedim gülerek.

 

"Kendi işimi kuracağım." Dedi her sabah dediği gibi.

 

"Ne işi kuracaksın?" Dedim gülerek. Her sabah istisnasız yapıyorduk bu konuşmayı.

 

"Bilmem, sence ne kuralım?" Dedi yavaş yavaş ayılıyordu.

 

"Pastane kuralım, birlikte pastalar yapıp satalım." Dedim neşeyle.

 

"Olur kuralım. Adını sen koyarsın."

 

"Birlikte koyarız böyle daha güzel olur."

 

"Olur güzelim." Dedi

 

"Hadi kalk da geç kalma." Dedim.

 

"Ben bugün evden çalışacağım." Dediğinde aradığıma pişman olmuştum.

 

"Gerçekten mi?" Dedim şaşkınlıkla.

 

"Öyle ama birazdan toplantım var, ona gireceğim. O yüzden iyi ki aradın." Dedi

 

"Tamam o zaman, seni oyalamayayım ben."

 

"Oyalamıyorsunda ben şu toplantıya gireyim çıktığımda seni ararım." Dedi

 

"Görüşürüz."

 

"Görüşürüz güzelim." Dedi ve kapattı. O kapatınca yatağımdan çıkıp odamdanda çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp geri odama döndüm. Üstümü değiştirip mutfağa annemin yanına geçtim.

 

"Hayırlı sabahlar anne." Dedim annemin yanağına öpücük kondurdum.

 

"Hayırlı sabahlar kizamın." Dedi o da enim yanağımı öptü. Annemin hazırladıklarına yardım etmeye başladım. Kahvaltılıkları hazırlayıp sofrayı kurduk. Herkes sofraya gelirken abim gelmemişti. Odasına doğru hoplaya zıplaya çıktım.

 

"Abi!" Dedim ve kapısını tıklatıp içeri girdim.

 

"Günaydın abiciğim." Dedim yatakta sarılan abimin üzerine atlayp.

 

"Böyle gün mü ayar Dicle?" Dedi sinirle.

 

"Ayar birtanem ayar." Dedim yanağına sulu bir öpücük kondurup, hızlıca yatağından kalktım.

 

"Dicle, sabah neşeni de alıp odamdan çık." Dedi sinirle yanağını silip.

 

"Annem diyorki hemen gelsin."

 

"Bir şey yiyesim yok, uyuyacağım." Dedi beni resmen odasından kovarken.

 

"Gelmezsen Feza'ya yazacğım." Dedim son tehdidimi kullanarak.

 

"Dicle sen ölmeyi bayılmak zannediyorsun herhalde." Dedi yatağında doğrulurken.

 

"Valla sen bilirsin." Deyip odasından çıktım.

 

"Sen şansını zorluyorsun ha." Deyip peşimden geldi. Bende hızlıca koşup aşağı indim.

 

"Hiçte zorlamıyorum şansımı falan." Dedim onu sinirlendirmek için.

 

"Dicle!" Dedi sinirle. Hızla geçip yerime oturdum. Abim babamı gördüğünde durdu. Bana bakıp sessizce "Sonra hesaplaşacağız." dedi.

 

"Ne dedin abiciğim duyamadım?" Dedim babama belli etmek için. Ailemizde bu halmize gülüyordu.

 

"Canım kardeşim dedim, canım kardeşim!" Dedi ağzının içinden. Bir babama birde üstüne baktı. Üzerindeki kareli eşofmanla karizması baya çiziliyordu. Tehditkâr bir şekilde işaret parmağını sallayıp yukarı üzerini değiştirmeye gitti.

 

"Nasılsın babacığım?" Dedim babama bakıp gülümsedim.

 

"İyiyim güzel kızım, sen nasılsın?" Dedi şefkatle.

 

"İyiyim bende babacım." Dedim babamla hepimizin arası iyiydi. Mirza ile de düzelecekti inşaAllah. Mirza buradan giderken ona yardım bile etmişti. Bir konuşsalar düzelecektir.

 

Abim üzerini değiştirip geldiğinde, annemde çayı alıp gelmişti. Çayı görünce yüzüm ekşidi. Demirkan çayı çok severken, ben hiç sevmiyordum.

 

Annem herkesin çayını doldurup önüne koyduğunda tepsiden bir bardak alıp ona uzattım.

 

"Suyu o bardakta mı içeceksin?" Dedi annem, çay içmek isteyeceğim aklına bile gelmemişti.

 

"Çay içeceğim."Dediğimde herkes bana bakmıştı.

 

"Çay mı içeceksin?" Dedi annem.

 

"Evet." Dedim benim için de normal bir şey değildi bu.

 

"Abi kovalarken başına mı vurdun ablamın?" Dedi Çiçek. Bu dediğine hepsi güldü.

 

"Ya tamam içmiyorum." Dedim, bardağı çekecektimki annem elimden aldı.

 

"Doldurayım kızım çayını." Dedi sevinçle. Annemin babamdan sonra en sevdiği şey çaydı. Demirkan ile bu sebepten dolayı bile çok anlaşacaklardı.

 

Annem çayımı doldurup verdi. Çayı içince ne tepki vereceğimi görmek için pür dikkat bana bakıyorlardı. Bu hallerine gülesim geliyordu. Ben çay sevmediğim için şimdi içmek istemem tuhaf gelmişti. Çayımdan bir yudum alıp yüzümü ekşitmemek için zor durdum. Etrafımdan gülme sesleri gelince uğraşımın boşa çıktığını anladım. Çay pek benlik bir içecek değildi.

 

"Niye zorluyorsun kızım kendini?" Dedi babam.

 

"Zorlamıyorum baba. Sadece içmek istedim." Dedim gülümseyip.

 

"İyi iç bakalım." Dedi o da gülümseyip. Abim bugün İstabul'a gidecekti Feza'nın yanına.

 

"Abi senin uçağın kaçtaydı?" Dedim Mirza'ya.

 

"16.00'da." Dedi çatalını salatalığa batırıp ağzına attı. Anca yediği salatalıktı zaten.

 

"Ne zaman döneceksin?"

 

"Maçtan sonra."

 

"Maça birlikte mi gideceksiniz?"

 

"Evet."

 

"Güzel." Dedim, Demirkan maçlara çok gitmiyordu, totemmiş. Maça gittiğinde kaybediyormuşuz. Aslında onu maça götürsem belki bu düşüncesi geçerdi. Bunu kesin yapmalıydım.

 

"Delirdin mi Dicle?" Dedi Mirza gülerek.

 

"Ne delirmesi be?" Dedim çemkirerek.

 

"Ne bileyim ben, kendi kendine gülen sensin." Dedi alayla. Keyfi yerine gelmişti.

 

"Gülmüyorum." Dedim itiraz ederek.

 

"Belli." Dedi salatlıktan aşırırken.

 

"Tabi tabi." Dedim gülerek. Mirza da güldü.

 

Sofrada gözlerimi gezdirdiğimde Yusuf Ali'nin kulaklıklarını takmış video izliyordu. Bu sene o ve Çiçek'te sınava gireceklerdi. Çiçek çok zorlanmıyorken Yusuf Ali fazlasıyla zorlanıyordu. Sabah akşam konu anlatım dinliyordu ama yapamıyordu. Özel hoca da tutmuştuk ama sonrasında anlamıyor diye reddetmişti hocayı. Çok stres ediyordu sınavı. İyice içine kapanık bir çocuk olmuştu.

 

"Yusuf Ali." Diye seslendim ama kulaklıktan dolayı duymadı.

 

"Yusuf Ali'm." Dedim elimle saçına dokunduğumda irkildi.

 

"Efendim abla?" Dedi kulaklığını çıkardı.

 

"Kahvaltını güzelce yap öyle devam et ablacım." Dedim, kendini çok zorluyordu.

 

"Yapıyorum abla."

 

"Ne yapıyorsun Yusuf Ali, bu yaptığını kahvaltımı zannediyorsun?" Diye çıkıştı birden Çiçek. Yusuf ile en çok vakit geçiren oydu.

 

"Çiçek sakin." Diye uyardım.

 

"Çiçek, seni ilgilendirmez." Dedi Yusuf Ali sinirle.

 

"Yusuf Ali, bir sakin ol. Güzelce kahvaltını yap sonra konuşalım olur mu kardeşim?" Dedim ama beni dinlemedi.

 

"Doydum ben abla." Dedi ve telefonunu alıp kalkacakken babamla annemin sofrada oturduğunu hatırladı.

 

"Baba afiyet olsun." Dedi gitmek için izin ister gibi.

 

"Sağ ol oğlum." Dedi babam gitmesine izin vererek.

 

"Baba niye izin veriyorsun gitmesine?" Diye sitem ettim.

 

"Dicle burada otursunda kudursun mu?" Dedi babam. O da haklıydı Yusuf Ali'nin inadı kimsenin inadıyla bir değildi.

 

"Ne olacak bu çocuğun hali?" Dedi annem dertli bir şekilde.

 

"Şu sınavı bir geçirseydi de rahata erseydi." Dedim sıkıntıyla. Mirza'ya döndüğümde bir tabağa kahvaltılıklardan azar azar koydu.

 

"Napıyorsun?" Dedim sessizce.

 

"Yusuf Ali'ye." Dedi birde yeni bir çay doldurup sofradan kalktı.

 

"Afiyet olsun." Dedi ve Yusuf Ali'nin odasına doğru gitti. İnşaAllah bu vesileyle aralarındaki buzlar erirdi. Çiçek'te hızlıca kahvaltısını yapıp kalktı sofradan.

 

"Bu niye İstanbul'a gidiyor?" Dedi babam.

 

"Gezmek için." Dedim.

 

"Neresini gezecek, daha yeni geldi." Dedi sorgulayıcı bakışları beraberinde.

 

"Ona sormaya ne dersin?" Dedim gülerek.

 

"Ne soracağım ona?" Dedi tavırlı bir şekilde.

 

"Baba artık düzgünce konuşsanız mı?" Dedim sitemle, iş harici düzgünce konuşmuyorlardı.

 

"Ne yapayım kızım, gidip ağamızdan özür mü dileyeyim?" Dedi hafif sinirle.

 

"Özür dile demiyorum ki babacım. Sadece çocuğu ilk geldiğinde kovduğun için yanıa gelmeye çekiniyor." Dedim teker teker açıklayıp.

 

"Her geldiğindekovaak değilim ya, gelecekse gelsin."

 

"Kovmayacak mısın?"

 

"Bir kere kovduk diye hep kovacak değiliz ya." Dedi gülerek.

 

"Ay şükür!" Dedim sevinçle. Bu halime ikiside gülmüştü. Onlar kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı ki telefonuma bildirim geldi. Açıp baktığımda Demirkan'dı.

 

---

 

Dildar: Napıyorsunuz hanımefendi?

 

Meftun: Kahvaltı yapıyorum

 

Dildar: Afiyet olsun güzelim

 

Meftun: Sağ olllll

 

Meftun: Sen napıyorsunnnn?

 

Dildar: Toplantım yeni bitti

 

Meftun: Nasıl geçti?

 

Dildar: Güzeldi

 

Meftun: Güzelll

 

Meftun: Başka ne yapacaksın bugün?

 

Dildâr: Bugün boşum evde takılırım muhtemelen

 

Meftun: Güzel ben çarşıya çıkıp gezeceğim galiba belli değil

 

Dildâr: Gez bakalım

 

Meftun: Seninle Diyarbakır sokaklarını gezmek nasip olur muu??

 

Dildâr: Neden olmasın güzelim işlerim biraz hafiflediğinde gelirim yanına

 

Meftun: Ne zaman işlerin hafifler?

 

Dildâr: Bilmem belki bir hafta belki bir ay belli olmuyor

 

Meftun: Anladım

 

Dildâr: Hemen özledin mi beni?

 

Meftun: Özledim insan sevdiği hep yanında olsun istiyor hem ben bir kere kokunu duymuşum bunu istemem çok normal bence

 

Dildâr: Meftun hanım neler diyorsunuz böyle?

 

Meftun: İçimden geçenleri

 

Dildâr: Kalkar gelirim

 

Meftun: Ay tamam sakin ol

 

Dildâr: Laflarını söyle söyle sonra sakin ol de oluyor mu öyle?

 

Meftun: Olmuyor mu?

 

Dildâr: Olmuyor

 

Meftun: Ben bunu kullanırım ama

 

Dildâr: Kullan yavrum

 

Meftun: Demirkan yaa

 

Dildâr: Efendim yavrum

 

Meftun: Sen bence aşıksın

 

Dildâr: Bilemem

 

Meftun: Ne demek bilemem?

 

Dildâr: Bilemem demek

 

Meftun: Bildiğin zaman söyle bari

 

Dildâr: Şüphen olmasın

 

Meftun: Şimdi işim var müsait olduğumda yazarım sana

 

Dildâr: Tamam güzelim

 

---

 

Kahvaltı faslını bittiğini annem sofrayı toplamaya başladığında farketmiştim. Demirkan'a son bir mesaj atıp anneme yardım etmek için kalktım. Bulaşıkları toplayıp mutfağa geçtiğmizde anneme bu gitme işini soracaktım ama bir türlü cesaret edemiyordum.

 

"Hayırdır kızım niye kıvranıyorum?" Dedi annem. Anlamıştı bir şey diyeceğimi.

 

"Kıvranmıyorum."

 

"He yani bana diyeceğin bir şey yok."

 

"Var aslında."

 

"Söyle." Dediğinde nasıl diyeceğimi düşündüm.

 

"Noldu kız? Korkutma beni!" Dedi annem telaşla.

 

"Sakin ol ya kötü bir şey değil.''

 

"E neye kıvranıyorsun?"

 

"Ben İstabul'a gitmek istiyorum." Dedim bir çırpıda.

 

"Bunun için bu kadar kıvrandın?" Dedi şüpheli bakışlarıyla.

 

"Evet, gidebilir miyim anne?" Dedim önceden birkaç kere şehir dışına gitmiştim ama bu başkaydı. Demirkan için gidecektim.

 

"Ben bilmem eşim bilir." Dedi sırıtarak. Hiçbir zaman bu şakayı yapmaktan sıkılmayacaktı galiba.

 

"Anne ya! Gideyim mi?"

 

"Ben izin veririm gitmene ama sen bir babana da sor." Dediğine sevindim ama ya babam izin vermezse. Bir saniyede iki duyguyu da yüzüme vurunca annem kaşlarını çattı.

 

"Niye düştü yüzün?" Dedi elini saçıma atıp okşadı.

 

"Ya izin vermezse?"

 

"Niye vermesin kızım verir."

 

"Vermezse sen konuşur musun?" Dedim.

 

"Kızım baban sana ne istedinde izin vermedi?"

 

"Ama anne bu sefer farklı." Dedim utana sıkıla.

 

"Güzel kızım benim, babanla konuş o sana izin verir. Ayrıca bu çocuktan haberi olması lazım. Sonra başka birinden duyar, doğru olmaz." Dediğinde endişeyle yüzüne baktım.

 

"Anne daha çok erken, hiçbir şey belli değilken nasıl babama söyleyeceğiz, ne diyeceğiz?"

 

"Kızım babanın bilse kötü mü?" Dedi annem. Benim kötülüğüm için söylemediğini biliyordum ama yinede. Eğer Demirkan beni sevmezse karşısına çıkıp nasıl beni sevmedi diyecektim? Babam benim her zaman en sevdiğimdi onun bana verdiği değeri kimseden görmemiştim. Her zaman her şeyimi paylaşmıştım. Hiçbir zaman katı, bizi düşünmeyen bir baba olmamıştı. Her zaman genç yaşında annemi seven ve ondan olacak çocuklarını sevgiyle büyütmek isteyen ve bunu başaran bir adam olmuştu.

 

"Kötü değil ama korkuyorum anne. Ya beni sevmezse o zaman nasıl açıklayacağım babama?" Dedim, Demirkan'ın beni sevmeme ihtimali en büyük korkularımdan biriydi.

 

"Yavrum niye öyle diyorsun, o çocuk seninle gönül mü eğlendiriyor?" Dedi anlamayarak.

 

"Hayır anne öyle değil, demirkan öyle birisi değil. Sadece bu zamana kadar hayatında kimse olmamış ve hep geri durmuş. Şimdi de beni hiç tanımadan nasıl sevebilir ki?" Dedim aklına yatsın ve onaylasın istiyordum.

 

"Emin misin kızım?"

 

"Evet anne hem öyle olmasaydı abim izin verir miydi?" Dediğimde abimin sesini duyduk.

 

"Vermezdim." Dediğinde ona döndük.

 

"Sen kapı mı dinliyorsun eşek oğlan?" Dedi annem.

 

"He anne işim yok kapı dinleyeceğim. İki cümle dediniz, bende cevap verdim."

 

"Neye izin vermezdin?" Dedi annem, Mirza'yı test etmek için.

 

"Demirkan'a." Dedi abim bilinmesi çok zor olmayan bir şey gibi.

 

"Hani dinlememiştin?" Dedi annem.

 

"Anne." Dedi teessüf eder gibi.

 

"Ben bilmiyor muyum sizin köşelerde gizli gizli ne konuştuğunuzu?" Dedi kafasını sağa sola sallayarak.

 

"Senin uçak kaçacak bu gidişle." Dedi annem söylediklerinin kâle almayıp.

 

"Abi ben seni bırakırım, ordanda çarşıya geçeceğim." Dedim.

 

"Olur, çıkalım da beni yetiştir." Dedi ve sonra tekrar konuştu.

 

"Ben babanın yanına çıkacağım, sende hazırlan." Deyip mutfaktan çıktı. Bende hemen anmeme döndüm.

 

"Anne şimdi değil, ben gidip geleyim öyle söyleriz olur mu?" Dedim, Demirkan emin değilken babama söylemek çok çabuk olurdu.

 

"Tamam kızım, tamam sonra konuşuruz bunları. Sen git hazırlan hadi." Dedi annem anlayışla. Yanağına bir öpücük kondurup odama koştum. Üzerime siyah uzun düz bir elbise giyip, üzerine de koy bir ceket giydim. Çantamı da alıp aşağı indim.

 

Konaktan çıkıp arabayı konağın önüne getirdim. Kornayı çaldığımda abim dışarı çıktı. Küçük valizini bagaja koyup ön koltuğa oturdu.

 

"Heyecanlı mısın?" Dedim dünden beri baya mutluydu.

 

"Fazlasıyla." Dedi kemerini bağlarken. Bende arabayı çalıştırmıştım.

 

"Feza'nın haberi yok değil mi?"

 

"Yok iyi hatırlattın." Dedi telefonunu cebinden çıkarttı. Bir şeyler yaptıktan sonra kulağıma götürdü.

 

"Napıyorsun gülüm?" Dedi abim.

 

"Ders çalışıyorum Mirza." Dedi Feza'nın sesi geliyordu.

 

"Güzel."

 

"Bir şey mi oldu?"

 

"Yok yok ben bir toplantıya gireceğim. Sana haber vereyim dedim ulaşamazsan diye." Dedi abim. Ayak üstü kırk yalanı sıralar diye yorumluyordum şu an onu.

 

"Tamam çıktığında yazarsın sen bana."

 

"Tamam gülüm yazarım."

 

"İyi çalışmalar o zaman sana."

 

"Sana da gülüm, görüşürüz." Dedi ve telefonu kapattı.

 

"Sen varya sen ayak üstü kırk yalan söylersin." Dedim başımı iki yana sallayarak.

 

"Ne olmuş sürpriz yapacağım. Sürpriz yolunda her şey mübahtır." Dedi hiç kendine toz kondurmayarak.

 

"Aynısını Demirkan yapsa ağzının suyu akar bana yalancı diyorsun." Dedi kendini tutamayarak.

 

"Abi!" Dedim beni utandırmak için yaptığı barizdi.

 

"Hadi hadi çok konuşma, yetiştir beni." Dediğinde gaza bastım. Bir süre sonra havaalanına gelmiştik.

 

"Allah'a emanet ol." Dediğimde bana sarılıp saçıma öpücük kondurdu.

 

"Sende Allah'a emanet ol güzel kardeşim." Dedi ve arabadan inip valizini aldıktan sonra havaalanına girdi. O içeri girince bende arabayı çarşıya doğru sürdüm.

 

Bir süre sonra vardığımda arabayı park edip çarşıda gezinmeye başladım. Bir takıcı gördüğümde içeri girdim. Çeşit çeşit takı vardı, İtalyan charmlarını gördüğümde aklıma bir şey gelmişti.

 

"Kolay gelsin." dedim çalışan kıza bana bakması için.

 

"Teşekkürler hoş geldiniz yardımcı olayım size." dedi o da.

 

"ben bu charmlı bilekliklerden almak istiyorum acaba istediğim charmlar var mıdır?"

 

"Çeşit çeşit charmlarımız var siz istediklerinizi söyleyin bakalım hemen." dediğinde baya sevinmiştim.

 

"Tamam o zaman ben iki tane bileklik alayım üzerine..." Düşünmeye başladım. Demirkan ile olan kısacık anılarımız gözümün önünden geçti. İlk telefonda görmüştüm onu, ardından düğünde ve konakta. Aslında bir telefon olabilirdi.

 

"Bir telefon."

 

Motora binmiştik.

 

"Bir motor."

 

Mezarlığa gitmiştik.

 

"Bir mezarlık."

 

Lunaparka gitmiştik.

 

"Birde lunapark." Dedim bitince kıza döndüm.

 

"Şimdilik bunları istiyorum."

 

"Peki." Dedi kız önümüzdeki küçük çekmeceleri açmaya ." Dedi charmları hepsini çıkarttığında iki tane de bileklik alıp yerleştirecekken durdurdum.

 

"Önce telefonu sonra motor, mezarlık ve lunapark olacak şekilde takar mısın?" Dedim hepsi sırasıyla olsun istiyordum.

 

"Tabii." İstediğim sırayla takıp bana verdi bileklikleri.

 

"Çok güzeller." Bilekliğe bakarken anılarımız tek tek gözümün önünden.

 

"D harfli charm var mı?" Dediğimde bir çekmeceyi açtı.

 

"Bu çekmeceden beğendiklerinize bakabilirsiniz." Dedi çekmeceye baktığımda iç içe geçirilmiş D harfleri vardı. Hemen bir tane daha aradım ondan. Bulduğumda hemen kıza dönüp verdim takması için.

 

"Başka bir isteğiniz var mı?" Dedi kız.

 

"Çikolata şeklinde var mı?" Dedim bir umut.

 

"Olması gerek." Dedi çekmeceleri karıştırdığında iki tane alıp geldi. Onları da taktıktan sonra bilekliklerimiz hazırdı.

 

"Yardım ettiğin için teşekkürler." Dedim samimiyetle.

 

"Ne demek çok güzel bir bileklik oldu." Dedi o da.

 

"Tamam o zaman ödemeyi yapayım ben."

 

"Fazla olan charmları çıkartmayalım mı? Bilek boyutlarını söylerseniz ayarlayabiliriz." Dedi ama Demirkan'ın bileğinin boyutunu bilmiyordum ki.

 

"Ben bilmiyorum ki, en iyisi böyle kalsın fazla gelirse çıkartırız biz." Dedim kıza.

 

"Peki başka bir şey bakacak mısınız?" Dediğinde olumsuz manada başımı iki yana salladım.

 

"Bunların ödemesini yapayım ben." Dediğimde kız hesapladı. Ödemeyi yapıp dükkandan çıktım.

 

Biraz daha dolaştığımda telefonum çaldı. Dildâr arıyor... Hemen telefonu açıp kulağıma koydum.

 

"Ne yapıyorsun güzelim?" Dedi eridiğim sesiyle.

 

"Dolaşıyordum öyle, sen ne yapıyorsun?" Dedim bu sırada da arabama doğru yürüyordum.

 

"Bende evden çıktım, yürümek için."

 

"Kime?" Dedim gülmemek için kendimi tutarken.

 

"Ne?" Dedi şaşkınlıkla. Bu tepkisine çarşının ortasında kahkaha atabilirdim ama daha sakin bir şekilde güldüm.

 

"Şaka, ironi." Dediğimde ondan ses gelmedi.

 

"Demirkan?" Dediğimde nefes sesini duydum.

 

"Sana." Dedi ciddiyetle.

 

"Ne?" Dedim şaşırmıştım böyle bir şey demesine. Bu sefer de o gülüyordu.

 

"Beni mi taklit ediyorsun?" Dedim duraksayarak. Bu sırada da arabamın yanına gelmiştim kilidini açıp bindim.

 

"Yoo ben hiç öyle şeyler yapar mıyım?"

 

"Hiç, otuz üç yaşına gelmişsin ayıp ayıp." Dedim sahte bir kınamayla.

 

"Otuz üç yaşında biri şaka yapamaz mı?" Dedi alınganlıkla.

 

"Öyle demedim ya." Dedim pişman olmuştum ama kahkaha atmasıyla kısa sürmüştü.

 

"Sen kötüsün ya valla bak." Dedim sinirle.

 

"Ben hiçbir şey yapmadım, sen yaptın ne yaptıysan." Dedi kendini aklamak için.

 

"Ne yapmışım ben?" Dedim sinirle.

 

"Sen yaptın, bana böyle şımarma hakkını, seninle konuşurken çocuklaşma hakkını sen verdin bana." Dediğiyle hiçbir şey diyemedim.

 

"Ee ne aldın çarşıda, bana hediye almadıysan bozuşuruz." Dedi keyifle.

 

"Aldım aldım. Sende küsmeye yer arıyorsun."

 

"Aldın mı gerçekten?"

 

"Aldım ya bak bekle." Dedim telefonu kulağımdan çekip görüntülü konuşma isteği gönderdim, hemen kabul etti.

 

"Ne aldın bakayım?" Dedi o, ben yüzünü incelerken. Kamerayı çevirip yan koltuktaki ki poşetleri gösterdim. Bir poşette takılar varken diğer poşette ikimiz için yaptığım kombinler vardı.

 

"İçini göstersene güzelim, böyle nasıl anlayabilirim?" Dedi meraklı bir şekilde.

 

"Hayır sürpriz geldiğinde görürsün."

 

"Olmaz ki böyle."

 

"Olur olur bal gibi de olur."

 

"Peki ben nereden bileceğim bana aldığını?" Dediğinde gözlerimi belertip baktım ona.

 

"Demirkan?"

 

"Tamam inandım inandım." Dedi gülerek.

 

"Birde inanmasaydın."

 

"İnandırmak için uğraşıcaksan inanmamış gibi yaparım ben." Dedi sırıtarak.

 

"Uğraşmam canım geldiğinde görürsün." Dedim onu gıcık etmek için.

 

"Diyarbakır biletlerine bir bakılmalı." Dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Ben söylüyorum gelmiyorsun hediyeleri görmek için geliyorsun öyle mi?" Dediğimde güldü.

 

"Hediyeleri mi kıskanıyorsun?" Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

 

"Gerçekten mi?" Dedi sanki doğrulamışım gibi.

 

"Ben bu kadar kıskanç olduğunu bilseydim." Dedi, hayır yani kıskançsam ne olacaktı?

 

"Ee?" Dedim devamını getirmesini istediğim için.

 

"Hiç." Dedi sadece.

 

"Ne demek hiç?" Dedim, neydi bu şimdi? Tamam konu hediyeden açılmış olabilir ama o beni kıskanmaz mıydı?

 

"Sen beni kıskanmaz mısın?" Dediğimde güldü.

 

"Hediyeden mi güzelim?" Dedi alaya alarak.

 

"Ya hayır öyle değil."

 

"Kıskanırım tabi ama hediyeden değil." Dedi gerçekten onunla ağız dalaşına girilmezdi.

 

"Allah insanı senin diline düşürmesin gerçekten ya." Dedim isyanla, o ise bu halime gülüyordu.

 

"Tamam tamam. Kıskanırım güzelim hediyeden de kıskanırım erkek sinekten de kıskanırım." Dedi birden baskın sesiyle. Tam anlamıyla erimiştim ama belli etmeme de gerek yoktu.

 

"Hiç inandırıcı değilsiniz beyefendi." Dedim hislerime karşı bir şekilde.

 

"Allah Allah nasıl inandırabiliriz acaba hanımefendiyi?" Dedi tatlı tatlı.

 

"Edemezsiniz beyefendi edemezsiniz." Dedim keyifle.

 

"Bence hanımefendi benim cazibeme karşı koyamaz." Dedi elleriyle saçlarını düzeltip.

 

"Tabi efendim tabi." Dedim gülerek. Telefonu, telefon tutucusuna yerleştirip arabayı çalıştırdım.

 

"Eve mi geçeceksin?"

 

"Evet." Dedim yola bakarken.

 

"Geçmeseydin."

 

"Niye?"

 

"Konuşuyorduk."

 

"Evde de konuşabiliriz."

 

"Doğru." Dedi bir durgunlaşmıştı sanki.

 

"Bir şey mi oldu?" Dedim

 

"Hayır."

 

"Bir durgunlaştın sanki?" Dedim sorar gibi.

 

"Hayır seni izliyorum." Dediğinde gülümsedim. Bir şey demeden beni izlemesine izin verdim.

 

"Ne zaman dikkatini çektim?" Dedi bazen çok meraklı oluyordu.

 

"Abimle konuştuğum zamanlarda sesin geliyordu ama göremiyordum. O zaman seni merak etmiştim. Ben zaten küçükken siz abimle oyun oynadığınız zamanlaeda da sen benim dikkatimi çekerdin. İşte sesini duyunca eskiden izlediğim senin o zamanlarda nasıl olduğunu merak etmiştim sonra instagram hesabını buldum oradan görmüştüm seni. Sahi senin hesabın neden herkese açık?" Dedim konuşurken gözüm yoldaydı ama en sonunda ona bir göz atmıştım.

 

"Nasıl yani?" Dedi anlamadığını belli ederek.

 

"Diyorum ki neden herkes hesabında ki şeyleri görüyor." Dedim hem öyle olunca herkes takipte edebiliyordu, neden etsinler ki?

 

"Bilmem hiç takılmadım buna."

 

"Öyleyse bende hesabımı herkese açık yapayım." Dedim takılacak bir şey yoktu sonuçta.

 

"Yavrum misilleme yapmak yerine 'Hesabını gizliye almanı istiyorum.' desen de yapardım." Dedi keyiflenmişti.

 

"Misilleme mi yapıyorum ben?" Dedim kaşlarımı çatıp ona bakamıyordum ama o beni görüyordu.

 

"Yani öyle değil, neyse ben hesabımı gizliye alayım." Dedi göz attığımda ekranda bir şeyler yapıyordu.

 

"Yaptım, hatta takipçilerime de bir göz atayım." Dedi dikkatle telefonuna bakıyordu. Bu sırada da kapının önüne gelmiştim. Arabayı park edip telefonu elime aldım. Bende hesabına girip takipçilerine baktım.

 

"MaşaAllah kız yoğunluğundan erkekleri göremedim." Dedim göz gezdirirken.

 

"Güzelim ben takip etmiyorum ki hesabım açık olunca takip etmişler." Dedi mahcup bir şekilde. Şu an çok tatlıydı.

 

"Çok tatlısın." Dedim şirinlikle. Duraksayıp bana baktı.

 

"Aşk mıdır ki, can-ü dil mülkünü yağma eyleyen;

Aşk mıdır sinem içre gelip de cân eyleyen.(Sevgilinin gönül varlığını yağma eyleyen aşk mıdır? Sonrasında cansız göğsüm içinde, gelişi ile bana tekrar can veren aşk mıdır?)" Birden söylediği şiirle kalakaldım. Şiirin manasını bildiğim için kalmıştım. Kendi duyguları mıydı yoksa anlık mı gelişmişti?

 

"Muhibbi." Dedim şiirin manasını bildiğimi anlasın diye. Dediğime karşılık sadece başını salladı.

 

"Kanuni değilim ama kabul edersen." Dedi çok saf bir şekilde.

 

"Kanuni olmasanda seviyorum ben seni." Dediğimde güldü.

 

"Hürrem olmasanda seveceğim seni." Dedi o da bu dediğine gülümsedim.

 

"Ben eve geçe-" Konuşurken camın tıklatılmasıyla sözüm kesildi.

 

"Hii!" Korkmuştum birden ses duyunca.

 

"Ne oldu? Dedi Demirkan. Cama döndüğümde Yusuf Ali'yi gördüm.

 

"Bir şey yok, Yusuf Ali camı tıklattı da korktum." Dedim Yusuf Ali'ye bakarken. O da camı indirmem için işaret yapıyordu. Bir dakika beklemesi için işaret edip Demirkan'a döndüm.

 

"Ben kapatayım sonra görüşürüz."

 

"Görüşürüz güzelim." Deyip kapattı. Anahtarı yerinden çıkartıp arabadan indim.

 

"Ablacım?" Dedim Yusuf Ali'ye karşı da ki duvara yaslanmıştı.

 

"Abla?" Dedi o da şüpheli bakışlarıyla.

 

"Hayırdır?" Dedim, odasından çıkmıştı sonunda. İçimden şükür ediyordum ama niye çıkmıştı, onu anlamamıştım.

 

"Asıl sana hayırdır?" Dedi elimde ki telefonu işaret ederek sırıtıyordu.

 

"Arkadaşımla konuşuyordum. Sen ne yapıyorsun bir anda tıktıkladın ödüm koptu." Dedim konuyu değiştirerek. Arabanın kilidine basıp onun yanına doğru gittim.

 

"Sabah sana biraz kaba davrandım, özür dilerim." Dedi bana sarılarak. Ne kadar dışarıdan soğuk görünse de çok duygusal bir çocuktu.

 

"Oy ablasının gülü." Dedim bende ona sarıldım ve saçlarını okşadım.

 

"Affettin mi?" Dedi geri çekilip.

 

"Affettim ama benimle markete kadar gelirsen daha çok affederim gibi." Dediğimde hemen onayladı.

 

"Ee aslında abimin arkadaşı olan arkadaşınla aran nasıl?" Dediğinde şokla ona baktım.

 

"Yusuf Ali, onu oradan nasıl görmüş olabilirsin?" Dedim camlar filmli olduğu için görmesi kolay değildi.

 

"Ben görürüm." Dedi büyük bir egoyla. Aynı abisi...

 

"Aramız iyi rahatladın mı canım kardeşim?"

 

"İyi iyi ona söyle seni üzerse..."

 

"Ee?" Dedim gülerek.

 

"Karşısında beni bulur. Karşısında bugüne bugün kara harp okulu subayı aday adayı var." Dediğinde durakladım.

 

"Ney var ney?" Dedim şok içerisinde.

 

"Kara harp okulu aday adayı." Dedi gururla.

 

"Nasıl yani?" Dedim anlamıyordum bu güne kadar böyle bir şeyden bahsetmemişti.

 

"Vallahi öyle, kararımı verdim MSÜ sınavına girip kazanacağım sonrasında üniversiteye gideceğim." Dedi çok kararlıydı. Annem duyunca kalp krizi geçirmezdi inşaAllah.

 

"Bir anda nereden çıktı bu subaylık, ha tabi istiyorsan bir şey diyemem ama bu zamana kadar söylemememiştin." Dedim tane tane açıklayarak.

 

"Aslında hep içimde vardı ama abim bugün yanıma gelince konuştuk. İlk defa ona söyledim biliyor musun?" Dedi heyecanla.

 

"Bana neden söylemedin?" Dediğimde yüzü düştü.

 

"Abla, annem için vazgeçmiştim. Annem hep Mirza abim yanında olmadığı için bize çok düşkün olmuştu. Şimdi o geldi benim gitmem onu eskisi kadar üzmez diye şimdi istiyorum. Hem bugün abimle konuştum o da istiyorsan yap dedi mutsuz olacağım bir işte değilde mutlu olacağım yerde olmamı söyledi." Dedi gözlerinde ki ışığı görüyordum sanki aylardır üstünde olan kara bulutlar kalkmıştı. Belki de istemediği için aylardır bu kadar zorluk çekiyordu.

 

"Canım benim." Dedim sarıldım ona. Biz bilmiyorken neler düşünüyormuş annem için hayallerinden vazgeçecekmiş nerdeyse.

 

"Sen istiyorsan tamam ama annemi ikna etmemiz lazım." Dedim gülerek.

 

"Gerçekten mi abla, olur mu?"

 

"Olur tabi ama annemi ikna etmemiz lazım dediğim gibi." Dedim tekrar burada da abla olarak görev bana düşüyordu.

 

"Hadi gidip konuşalım o zaman." Dedi heyecanla.

 

"Bence şimdi konuşmayalım." Dedim hevesini de kırmak istemiyordum ama Mirza gelince onu da yanımıza alırsak annemi daha çabuk ikna ederdik.

 

"Niye ki?" Dedi saf bir şekilde.

 

"Bence abini bekleyelim o gelirse anneyi daha çabuk ikna ederiz." Dedim o da durup düşündü.

 

"Doğru söylüyorsun." Dedi düşünceli bir şekilde. Durduğumuz yolda koluna girip yürüttüm onu.

 

"Eve dönünce Çiçek'e söyleyeceğim." Dedi mutlulukla.

 

"Bence ne yapalım biliyor musun?" Dedim merakla bana döndü.

 

"Ne yapalım?"

 

"Babaya da söyleyelim. Babayı ikna ederiz." Dediğimde kendi kafasında bir tarttı.

 

"Olabilir tamam söyleyelim." Dedi çok heyecanlıydı. Bu sırada da markete gelmiştik.

 

"Hadi ne istiyorsan al bugün bendensin." Dedi gülerek.

 

"Hatta bir şeyler alalım dönerken parka falan dağıtırız." Dedi hızla. İşini şansa bırakmak istemiyordu anlaşılan.

 

"Olur dağıtırız." Dedim ben abur cubur bakarken o yulaf gibi şeylerin olduğu reyona yöneldi.

 

"Hayırdır?" Dedim gülerek.

 

"Artık öyle sağlıksız şeyler yiyemem." Dedi göz ucuyla abur cuburlara bakarken.

 

"Ay paşama bak sen." Dedim gülerek. Market arabasına bir sağlıklı bir sağlıksız derken doldurmuştuk. Dağıtmak için aldığımız şeylerde olunca araba dolmuştu.

 

"Biz bunları nasıl taşıyacağız?" Dedim arabaya kötü bakışlarımı atarak.

 

"Senin bu kardeşin kaslı kollarıyla taşıyacak onları."

 

"Tabi tabi." Dediğimde ikimizde güldük. Kasaya geçip aldıklarımızı geçirdik. Kızın söylediği fiyatla Yusuf Ali'ye baktım. O kartını geçirip okuttu. Öğrenci çocuğa bu kadar şeyi ödettiğim için içim cız etmişti. Bunların iadesini sonra sağlardım.

 

"Hadi gidelim." Dedi dağıtacaklarımızı ben ev için olanları o almıştı. Yavaş yavaş giderken çocuk yaşlı demeden aldıklarımızı dağıtıp her birinden istisnasız dua almıştık. Yusuf Ali çocuklara bile zorla ettirmişti.

 

"Beni geçiştirdiğinin farkındayım bu arada." Dedi gülerek konağın kapısından girerken. Mutfağa doğru yöneldik.

 

"Sizi o akşam gördüm." Dediğinde ona döndüm.

 

"Hangi akşam?"

 

"Damda, ilk geldikleri gün. Sizi dinlemedim tabi ama anlamıştım."

 

"Evin faresini hesaba katmayı unutmuşum." Dedim gülerek. Bu sırada da poşetleri abur cubur dolabımıza yerleştirdik.

 

"Ben bu evde olan her şeyi bilirim." Dedi egoyla.

 

"Faresin çünkü." Dedim gıcık olsun diye.

 

"Tabi tabi." Dedi gülerek.

 

"Hadi Çiçek'in yanına gidelim sonrada babaya." Dedi elimden tutup hızlı hızlı yürüttü bizi. Yukarı çıkıp Çiçek'in kapısına geldiğimizde tıklatıp içeri girdik.

 

"Canım ikizim." Dedi Yusuf Ali beni bırakıp Çiçek'in yanına giderken. Çiçek çalışma masasında ders çalışıyordu. Bende geçip yatağına oturdum.

 

"Hayırdır baya neşelisin?" Dedi Çiçek. Bizim ailenin sabit sorusu 'Hayırdır?' galiba.

 

"Hayır hayır." Dedi neşeyle.

 

"Ee?" Dedi Çiçek söylemesi için.

 

"Ben subay olacağım." Dedi bir çırpıda.

 

"Subay mı?"

 

"Evet! Düşünsene Çiçek beni o üniformanın içerisinde." Dedi bu kadar istekli olup nasıl saklayabilmişti onu anlayamıyorum.

 

"Yusuf Ali sen emin misin? Hiç söylemedin subay olmak istediğini." Dedi Çiçek normal olarak şaşırmıştı.

 

"İkilemdeydim o yüzden söylemedim." Dedi Yusuf Ali.

 

"Şaka yapmıyorsun değil mi?" Dedi inanamamıştı.

 

"Yapmıyorum tabiki." Dedi ciddi bir şekilde. Çiçek ayağa kalkıp ona sarıldı.

 

"İnşaAllah çok mutlu olursun kardeşim." Dedi Çiçek.

 

"Amin, ikinizde mutlu olursunuz." Dedim oturduğum yerden kalkıp.

 

"Ben şimdi gidiyorum kendimi mutlu edeceğim." Dedim gülerek odadan çıkıp terasa doğru çıktım genelde babamla annem orada otururdu bu saatlerde. Düşündüğüm gibiydi de terastalardı.

 

"Babam." Dedim gidip arkasından sarılıp yanağına öpücük bıraktım.

 

"Hoş geldin kızım." Dedi o da saçlarıma öpücük kondurdu.

 

"Hoş buldum." Gidip annemi de öptükten sonra sedire oturdum.

 

"Baba ben bir şey söyleyeceğim sana." Dedim babama dönüp.

 

"Söyle kızım." Dedi ilgiyle.

 

"Ben İstabul'a gitmek istiyorum."

 

"Sebep?"

 

"Gezmek için."

 

"Zehra'm sen ne diyorsun?" Dedi anneme dönüp.

 

"Gitsin bence ne zamandır gitmiyordu bir yerlere içi açılır." Dedi annemde.

 

"Ne zaman gideceksin kızım?"

 

"Yarın, gidebilir miyim?" Dedim izin vermeyeceğini düşünmüyordum.

 

"Git güzel kızım." Dediğinde kalkıp babama sarıldım.

 

"Teşekkürler babam." Dedim uzatarak.

 

"Ne kadar kalacaksın?"

 

"Bilmiyorum ki ya Mirza ile dönerim ya da bir iki hafta kalıp gelirim." Dedim, Demirkan'ın işlerine de bağlıydı biraz.

 

"İyi tamam." Dedi, bende bu sırada yerimden kalktım.

 

"O zaman ben hazırlık yapayım." Dedim ve hızla terastan çıktım. Aşağı inip arabada kalan poşetleri aldıktan sonra geri yukarı çıktım. Küçük valizimi çıkartıp içine aldığım kıyafetleri koydum ve kendim için kıyafetleri de koydum. Annemin sesi gelince aşağı indim.

 

"Anne niye beni çağırmadın, birlikte kurardık sofrayı." Dedi sofrayı kurmuş herkes sofraya kurulmuştu.

 

"Bir şey olmaz sen eşyalarını hazırlıyordun." Dedi, düşünceli annem benim ya.

 

"Ne eşyası?" Dedi Yusuf Ali.

 

"Ablan yarın İstabul'a uçuyor canım." Dedim burnuna vurup.

 

"Niye abla?" Dedi Çiçek.

 

"Gezmek için." Dedim.

 

"Nerelere gideceksin? Of sınav olmasaydı bende seninle gelirdim." Dedi üzüntüyle.

 

"Sınavdan sonra istersen gideriz." Dedim.

 

"Ee nerelere gideceksin?"

 

"Tarihi yerleri gezerim, Kız kulesine hatta Galata Kulesine giderim." Dedim bizim hep sevgililerimizle Galata kulesine gitme isteğimiz vardı.

 

"Galata kulesine?" Şaşkınlıkla dediğine başımı salladım.

 

"Sen oraya-" Sözünü bitirmeden ayağına vurdum hafifçe.

 

"Gitmek istemezdin?" Dedi hemen lafı çevirerek.

 

"İstiyorum artık merak ediyorum içini." Dedim imayla. İmamı anlamıştı muhtemelen.

 

"Sonra konuşalım bu İstanbul gezisini, hem oradan sana bir şeyler aldırırım."

 

"Konuşalım canım." Dedim gülerek. Neler olduğunu bilmiyordu duysa ağzı açık kalacaktı muhtemelen. Hızlıca yemeklerimizi yiyip sofrayı topladık.

 

"Anne sen otur biz ablamla yaparız." Dedi Çiçek, annem dediğiyle gözlerini kısıp bize şüpheli bakışlar attı.

 

"Siz mi yapacaksınız?" Dedi işaret parmağıyla ikimizi işaret ederek. Bana şaşırmıyordu da Çiçek şaşırtmıştı onu çünkü sınava çalıştığı için uzun zamandır ev işi yapmıyordu.

 

"Evet biraz kafam dağılsın diye." Dedi hemen arkasını döndü demliği aldı.

 

"Bak çay da demleyeceğim şimdi." Dedi annemde onun bu haline güldü.

 

"Hadi hadi siz konuşun, gidiyorum." Dedi ve mutfaktan çıktı.

 

"Çabuk anlat ne oluyor?" Dedi heyecanla.

 

"Demirkan." Dedim nereden başlayacağımı bilemeyerek.

 

"Demirkan kim be? Düzgünce anlat!" Dedi anlamayarak.

 

"Demirkan, yengenin abisi." Dediğimde aydınlandı.

 

"Hee o mu, bir dakika bir dakika sen bu adama ne ara aşık oldun Galata'ya çıkacak kadar?" Dedi hızlı hızlı konuşarak.

 

"Yeni bir şey değil."

 

"Ne demek yeni bir şey değil ya, düzgünce anlat şunu!" Dedi sinirle bu sefer.

 

"Dinle, en başından anlatıyorum. Şimdi biz küçükken Mirza'yla Demirkan arkadaştı. O zamanlar böyle hayranlık duyuyordum sonra ailesiyle gittiler. Yıllar sonra abim buralardan gittiğinde onunla görüntülü konuştuğumda sesini duyuyordum. Bir keresinde gördüm, sesini duyduğumda bile heyecanlanıyordum ama hiçbir şey yapmadım. Mirza ile Feza da sevgili olunca onlardan cesaret alıp bende Demirkan'a yazdım."

 

"Ne yazdın?" Dedi şok içerisinde. Attığım mesaj aklıma gelince sırıttım.

 

"Yazdım işte bir şeyler, konuşmaya başladık. Buraya geldikleri akşam anladı ben olduğumu." Ben anlattıkça şoktan şoka giriyordu.

 

"Ee ne oldu sonra?" Dedi heyecanla, sanki dizi anlatıyoruz.

 

"Sonra ne olacak konuştuk işte. İlişkimize bir şans verdi, konuşuyoruz şu an. Yarın gidip onu göreceğim." Dedim bu seferde ben heyecanlanmıştım.

 

"Ayy abla bu kadar şey olmuş neden anlatmıyorsun?" Dedi çok sevinmişti.

 

"Ne bileyim kızım, hiçbir şey belli değildi o yüzde anlatamadım." Dedim o derslerden başını kaldırmıyordu ki bir şeyler anlatayım.

 

"Ee şimdi aranız nasıl?" Dedi gülerek.

 

"Güzel galiba, iyi anlaşıyoruz." Dedim şu anlık iyiydik.

 

"Ay Allah nazar değdirmesin." Dedi ellerini açıp yüzüne sürdü.

 

"Amin amin." Dedim en içten şekilde.

 

"Abla ya çok mutlu oldum senin için." Dedi mutlulukla bana sarıldı, bende ona.

 

"Sağ ol birtanem, inşaAllah sen daha büyük mutluluklar yaşarsın." Dedim fazla duygusal olmuştu ortam.

 

"Ay hadi çekil, duygusal duygusal konuşuyorsun." Deyip itti beni hafif.

 

"Çok konuşma çayı demle. Anne gelip demlemediğini görürse." Deyip başımı iki yana salladım.

 

"Ay Allah korusun." Dedi gülerek. Hemen çayı yapmaya başladı.

 

"Abla seni seviyor mu?" Dedi Çiçek.

 

"Bilmiyorum ki." Dediğim sırada telefonum çaldı. Dildâr arıyor...

 

"Ay arıyor bir saniye." Deyip telefonu açtım sesini de biraz kıstım ne diyeceği belli olmazdı. Bu sırada da Çiçek'te kalkıp bulaşıklara girişti.

 

"Güzelim?" Dedi o güzel sesiyle.

 

"Efendim?"

 

"Bir şey mi oldu?" Dediğinde kaşlarımı çattım.

 

"Hayır, neden?"

 

"Sesin bir tuhaf geliyor." Dediğinde sesimden bile bir şeyler anlamasından etkilenmiştim.

 

"Bir şey olmadı ama bu tavrın hoşuma gitti." Dedim gülerek. Ufak bir gülüş sesi duydum.

 

"İyi misin yoksa beni mi geçiştiriyorsun?" Dedi ciddiyetle.

 

"İyiyim ya bir şey yok." Dedim bende ciddiyetle.

 

"Peki inandım. Ee napıyorsun?" Dedi buna karşılık olarak kardeşime senden bahsediyorum desem ne tepki verirdi acaba?

 

"Öyle evdeyim. Sen napıyorsun?"

 

"Bende evdeyim babamlar geldi bende ortamdan kaçıp seni aradım." Dediğinde güldüm.

 

"Ha sen beni kaçış aracı olarak kullandın."

 

"Hayır hayır, öyle değil." Hızlı hızlı söylemesine güldüm.

 

"Şaka yapıyorum ya istediğin zaman arayabilirsin, hoşuma gider." Dediğimde Çiçek'in imâlı bakışlarına karşılık güldüm.

 

"Hoşuna gider." Dedi keyifle.

 

"Hı hım." Dedim, yarın oraya geleceğimden habersiz konuşuyordu benimle.

 

"Sen böyle cesurca konuştukça hoşuna gidecek daha çok şey olur." Dedi, şu an roller mi değişmişti? Oturduğum sandalyeden kalkıp mutfaktan çıktım. Kızın üstüne yıkmış gibi olmuştum ama yapabilecek bir şey yoktu. Bu kattaki boş bir odaya girdim.

 

"Ne gibi?" Dedim cilveli bir sesle.

 

"Ne hoşuna gidecek?" Dedi fazlasıyla keyifliydi.

 

"Bilmem, başlı başına sen benim hoşuma gidiyorsun zaten." Dedim bunları yarın yüzüne söyleyebileceğimi düşündükçe içimi bir heyecan kaplıyordu.

 

"Hoşuna gidiyorum."

 

"Ben senin hoşuna gitmiyor muyum?" Dedim ondan zorla iltifat almaya çalışıyor gibiydim.

 

"Demirkan, ben seni sonra arayayım mı?" Dedim konuşmasına izin vermeden.

 

"Neden, bir şey mi oldu?" Dedi hemen ciddileşip.

 

"Yok, bir şey yok. Kardeşim çağırıyor onun yanına gideceğim." Dedim hemen uydurarak.

 

"Tamam güzelim. Ha bu arada fazlasıyla hoşuma gidiyorsun, gitmemenin imkanı yok." Dedi ve bana bir şey demeye bırakmadan kapattı telefonu. Elimde telefonla kalmıştım resmen.

 

"Off madem söylüyorsun böyle şeyler neden bana böyle hissettiriyorsun?" Dedim kendi kendime. Kafamı karıştırıyor bu adam benim ya.

 

Yerimden kalktım ve odadan çıkıp mutfağa geçtim.

 

"Ne oldu abla, niye yüzün düştü?" Dedi hemen bana doğru gelip.

 

"Off bilmiyorum ne olduğunu." Dedim kendimi zorla Demirkan'a sevdirmeye çalışıyordum resmen.

 

"Abla iyiydin giderken, ne oldu birden kavga mı ettiniz?" Dedi beni sandalyeye oturttu.

 

"Ya Çiçek." Dedim ama kendimi tutamadan ağlamaya başladım.

 

"Abla." Dedi şok olmuş bir şekilde. Bende kendimi tutamaya çalışıyordum ama olmuyordu, kendimi sıkmayıp ağlamaya devam ettim. Çiçek'te bir şey demeyip ağlamama müsade etti. Sakinleşip gözyaşlarımı sildim.

 

"Hadi anlat." Dedi ellerimi tutup.

 

"Aslında bir şey olmadı hatta iyi gidiyor." Dedim görünüş olarak gerçekten çok iyiydik ama içten içe beni kemiren duygularımda vardı.

 

"Sorun ne o zaman?" Dedi anlamayarak.

 

"Sorun benim düşüncelerim."

 

"Nasıl yani?"

 

"Bu zamana kadar Demirkan'ın hayatında kimse yoktu. Ben onun karşısına çıktığımda beni sevmiyordu. Bana kendimi ona sevdirmem için şans vermişti ama bilmiyorum sanki zorla sevdiriyormuşum gibi hissediyorum." Dedim yani ona zorla bir şeyler yaptıramazdım ama böyle hissediyordum işte elimde değildi.

 

"Abla zorla nasıl sevdireceksin kendini, öyle bir şey olabilir mi? Hem çok neşeli konuşuyordunuz, seninle zorla konuşuyor gibi bir şey yoktu." Dedi beni sakinleştirmeye çalışarak.

 

"Bilmiyorum Çiçek, çok boşluktayım belki yanına gidersem geçer."

 

"Abla gideceksin, sakin ol. Mutlusunuz, aranız iyi sen böyle şeyleri düşünüpte kendini üzme." Dedi, yarına kadar sabretmem gerekiyordu. Gerekirse bu düşüncelerim için Demirkan'ın omzunda ağlardım.

 

"Tamam." Dedim ağlamayı bırakıp gözyaşlarımı sildim. Ani ruh değişimi yapmamla şaşırdı.

 

"Ne oldu birden?" Dedi şaşırarak.

 

"Ağlamamı yarına bıraktım. Ağlayacaksam da Demirkan'ın omzunda ağlayacağım." Dedim gülerek.

 

"Neyse kalk şunları bitirelim anne gelir birazdan." Dedim yerimden kalkıp bulaşıkları yıkamaya koyuldum.

 

---

 

Sabah abimle konuştuktan sonra hazırlanıp havaalanına gelmiştim. Uçağa gideceğim kapının önünde dururken Demirkan'a yazdım.

 

---

 

Meftun: Demirkan bize misafir geldi de müsait olmayabilirim

 

Dildâr: Tamam güzelim müsait olunca yazarsın

 

Meftun: Yazarım birtanemmm

 

Dildâr: Görüşürüz yavrum

 

Meftun: Görüşürüzz

 

---

 

Demirkan'a yazdıklarımdan sonra kapılar açılmıştı, yolcular alınmaya başladı ve içeri girdik.

 

---

 

İki saat süren uçuştan sonra havaalanından çıkıp, taksiye bindim. Sabah Feza'dan aldığım konumu taksi şöförüne vermiştim. Uzun sürecek bir yolculuk olacaktı. Bu sırada abimi arayıp, geldiğimi haber verdim. Uçak yolculuğundan uzun olan araba yolculuğum bittiğinde iş yerinin önündeydim.

 

Heyecandan her yerim titriyordu. Ellerşm titreye titreye parayı verip, indim taksiden. Telefonumu çıkartıp Demirkan'ı aradım. Bir iki çalışta açtı telefonu.

 

"Demirkan." Sesim titremesin diye kendimi baya sıkmıştım.

 

"Efendim güzelim?"

 

"Sana bir şey yolladım ama içeriye almamışlar. Dışarıya çıkıp alabilir misin?"

 

"Ne yolladın, hem nasıl içeri almamışlar?" Dedi bazı sesler geliyordu yerinden kalktığını belli eden.

 

"Bilmiyorum Demirkan, hadi çık al." Dedim sabırsızlıkla.

 

"Tamam tamam çıkıyorum." Dedi bu halime gülerek. Cam kapıların ardından Demirkan'ı gördüğümde dilim tutulmuştu resmen. Bu kadar heyecandan kalpten gidecektim birazdan.

 

"Ne gönderdin, dün aldıklarını mı?" Dediğinde cevap veremedim. O da dışarı çıkmıştı.

 

"Güzeli-" Diyemeden göz göze geldik. Beni görünce şaşkınlıktan yerinde kalmıştı.

 

"Dicle?" Dedi şaşkınca. Gözlerim dolmuştu.

 

"Sevdin mi hediyeni?" Dedim gülerek gözümden bir damla düşerken.

 

"Sevdim." Dedi tekrar adımlarını atarken. Yanıma geldiğinde aramızda bir adım kalmıştı.

 

"Hoş geldin." Dedi yüzümün her noktasını incelerken.

 

"Hoş buldum." Dedim aramızdaki mesafeyi sıfırlayıp kollarımı beline sarıp başımı göğsüne yasladım. O da bana sarıldı.

 

"Hadi gel içeri geçelim." Dedi biraz geri çekilip.

 

"Geçelim." Dedim, eğilip önce valizimi aldı sonra da elimi tutup yürüttü beni.

 

Elimi tuttu.

 

Elimi.

 

"Neden söylemedin geleceğini?" Dedi bana bakıp ama ben ellerimize bakıyordum.

 

"Güzelim?" Dedi benden ses gelmeyince, bu dediği bile etkiliyordu beni.

 

"Efendim?" Dedim, gözlerimi zorla ellerimizden çekerek.

 

"Neden söylemedin geleceğini?" Dedi tekrar.

 

"Sürpriz." Dedim kendimi gösterip.

 

"Bu zamana kadar ki en güzel sürpriz oldu." Dedi gülümseyerek. İçeriye girdiğimizde etraftaki kişilerin gözleri üzerimizdeydi.

 

"Ne yapalım istersin?" Dedi bana bakıp.

 

"Bilmem ki, sen buralara hakimsin ben değil."

 

"Senin gitmek istediğin bir yer var mı?" Dediği sırada bizi bir odaya getirdi.

 

"Bilmem, belki Galata kulesine gideriz, istersen." Dedim, bu rivayeti bilip bilmediğini merak ediyordum.

 

"Olur gideriz." Dedi dümdüz bir şekilde, bilmiyordu yüksek ihtimalle. Karşılıklı olan koltuklardan birine o birine ben oturdum. Oturmamla koltuğumun iki yanından tutup çekti.

 

"Napıyorsun?" Dedim şaşkınlıkla. Birden oluşan yakınlıkla nefesim kesilmişti resmen.

 

"Çok uzaktaydın." Dedi gülerek. Elini saçıma atıp okşamaya başladı.

 

"Nasılsın?" Dedi, başımı eline yasladım.

 

"Artık çok iyiyim." Dedim gözlerinin içine bakıp.

 

"Güzelim." Dedi gözlerinin içi parlıyordu.

 

"Birtanem?" Dedim uzatarak. Yaklaşıp yanağına derince öptüm.

 

"Seni çok özledim." Dedim kulağına fısıldayarak. Bir daha öpüp geri çekilecekken durdurdu.

 

"Bende özledim." Dedi gözlerime bakarken. Yanağımı aynı benim onu öptüğüm gibi öpüp aramıza bir nefeslik boşluk bıraktı. Kalbim her hücremde atıyordu şu an.

 

"Hoş geldin bana." Dedi gözlerime bakarken. Gözlerim dolmuştu dediğine.

 

"Hoş buldum." Dedim zar zor bulduğum sesim titrerken. Gözleri sonunda dudaklarıma deymişti. Yaklaşıp yanağımla dudağımın kenarına öpücük kondurdu. Sonra başımı göğsüne yaslayınca hemen kollarımı ona sardım. Saçlarıma öpücükler kondurdu.

 

"İyi ki gelmişim değil mi?" Dedim gülerek.

 

"İyi ki gelmişsin güzelim." Dedi o da gülüp.

 

Biz sarılırken birden kapı açıldı.

 

"Demirka-" Diye bir erkek girdi ama bizi görünce adımı da sözü de hava da kaldı.

 

"Efendim kardeşim?" Dedi Demirkan adama doğru. Ayağa kalkıp adama doğru döndü ama elimi bırakmadı. Elim havada kalmıştı.

 

"Dosyaları getirmiştim de müsait misiniz?" Dedi çekinerek.

 

"Müsaitiz ver dosyaları." Dedi adamdan dosyaları alıp.

 

"Merhaba, hoş geldiniz." Dedi bana dönüp.

 

"Hoş buldum."

 

"Güzelim, Asaf bu şirketin sahibi, benimde yakın arkadaşım." Dedi bana tanıtıp ama benim şu an merak ettiğim beni nasıl tanıtacağıydı.

 

"Dicle, kız arkadaşım. Diyarbakır'dan geldi." Dedi beni gösterek.

 

"Hoş geldin, memnun oldum yenge." Dedi Asaf. Daha Demirkan'ın dediğini daha hazmedemeden Asaf'ın dediğiyle daha da mutlu olmuştum.

 

"Hoş buldum, bende memnun oldum." Dedim gülümseyerek. İçim içime sığmıyordu ama Asaf odadan çıkana kadar bekleyebilirdim.

 

"Asaf, ben biraz erken çıksam olur mu?" Dedi Demirkan

 

"Çık." Dedi o da umursamaz bir şekilde.

 

"Demirkan eğer işin varsa ben beklerim." Dedim ben zaten habersiz gelmiştim birde işinden etmek istemezdim.

 

"Yok güzelim, hem patron izin veriyor çıkarız birazdan." Dedi Demirkan hafif alayla.

 

"Yenge normalde buradan çıkmaz sen gelince çıkmak istedi." Dedi Asaf bana karşı.

 

"Biliyorum gece yarılarına kadar çalışıyor." Dedim bende gülerek.

 

"Öyle öyle neyse ben çıkayım siz tutmayayım." Dedi ve baş selamı verip odadan çıktı. O uzaklaşınca hemen kalkıp Demirkan'ın boynuna sarıldım. O aniden sarılmama güldü.

 

"Aşka mı geldin birden?" Dedi gülerek.

 

"Neden olmasın?" Dedim yanağını öpüp geri çekildim biraz. Belime sardığı elleriyle tam çekilmem izin vermemişti.

 

"Olabilir, bende aşka gelmiş olabilirim." Dedi ve yanaklarıma öpücükler kondurdu. Bu öpücükler diğerleri gibi değildi. Daha arzulu öpücüklerdi, bundan dolayı dudaklarım kurumuştu. En sonunda da saçıma kokulu bir öpücük kondurdu.

 

"Seni seviyorum." Dediğimde derin bir nefes çekti saçlarımdan. Bir şey demeyip sadece sarıldı.

 

"Çıkalım mı?" Dediğinde başımı sallayıp geri çekildim. Masasının üzerinden eşyalarını alıp cebine koydu. Valizimi de aldıktan sonra elimi tutup dışarı çıkardı bizi.

 

"Ne yapalım?" Dedi şirketten çıkarken.

 

"Yemek yemeğe gidebiliriz." Dedim, acıkmıştım baya.

 

"Olur gidelim. Ne yemek istersin?" Dedi arabasının yanına geldiğimizde valizi bagaja koydu.

 

"Bilmem, sen karar ver." Dedim ve arabaya bindik.

 

"Sahile gidelim, balık sever misin?" Dedi arabayı çalıştırırken.

 

"Severim."

 

"Tamam o zaman." Dedi ve arabasını sürmeye başladı.

 

"Alparslan geldiğini biliyor mu?" Dedi yola bakarken.

 

"Yok kimsenin haberi, kaçtım da geldim." Dedim ciddiyetle tepkisini ölçmek için.

 

"Ne demek kaçtım?" Dedi anlamayarak.

 

"Bildiğin kaçtım, kimsenin haberi olmadan geldim." Dediğimde ciddiyetimi anlamak için anlık bana baktı. Ciddiyetimi anlayınca arabayı kenara çekti.

 

"Ciddi misin?" Dediğinde şaşkın suratına bakınca gülmeye başladım.

 

"Şaka mıydı?"

 

"Şaka tabiki." Dedim gülerek. O da rahatlayıp arabayı tekrar çalıştırdı.

 

"Gerçekten kaçsam böyle mi tepki vereceksin?" Dedim ona doğru dönüp.

 

"Yani, ne bileyim güzelim? Her gün biri kaçmıyor ya bana." Dedi ne diyeceğini bilemeyerek.

 

"Olsun sonuçta kaçan benim, alelade biri değil." Dedim dalga geçerek.

 

"Tamam güzelim sen kaçarsan hemen kabullenirim." Dedi o da dalga geçerek.

 

"Olması gereken." Dedim sahte bir egoyla.

 

"Tabiki." Dedi gülerek. Sonrasında sessizlik olmuştu.

 

"Biliyor musun havaalanından senin yanına gelmemle diyarbakır'dan İstabul'a gelmem aynı uzunluktaydı." Dedim İstanbul kadar yoran bir şehir daha yoktu galiba.

 

"Öyledir İstanbul biraz yorucu." Dedi parmağıyla biraz işareti yaparak.

 

"Biraz mı sence?" Dedim bende aynı hareketi yapıp.

 

"Birazcık." Dedi ve güldü.

 

"Ben olsam sinirden her gün biriyle kavga ederdim muhtemelen." Dedim düşününce bile sinir olmuyor değildim.

 

"Ben böyle konularda sabırlıyımdır."

 

"Ben bu şehirde yaşasaydım seninle muhtemelen trafikte kavga ederek tanışırdık." Dedim gülerek. Düşündüğümde daha da komik oluyordu. O da düşünmüş olmalı ki büyük bir kahkaha attı.

 

"Öyle olsaydı oradan ilişkimiz yürümezdi muhtemelen." Dedi kararlılıkla.

 

İlişkimiz demesine mi takılayım yoksa olmazdı demesine mi, bilememiştim. Bunu dediğine göre ilişkimiz vardı. Gerçi beni Asaf'a kız arkadaşım diye tanıtmıştı. Galiba ben ondan beni sevdiğini duymadan rahat edemeyecektim.

 

Yol boyunca bende o da sessiz kaldık. Sahile vardığımızda arabadan inip onun yanıma gelip elini belime koyduktan sonra bizi balıkçılara doğru yürüttü.

 

"Eğer İstabul'a geldiysen illa balık ekmek yemelisin." Dedi balık sevdiği gözlerinin parlamasından belliydi.

 

"Yiyelim bakalım İstanbullu." Dedim bende gülerek.

 

"Abi hayırlı işler." Dedi seyyar satıcıya doğru.

 

"Sağ ol aslanım, hoş geldin." Dedi balıkçı ile bir tanışıkşıklıkları vardı muhtemelen.

 

"Hoş buldum abi." Dedi balıklara bakarken.

 

"Bu hanım kızımız kim?" Dedi balıkçı amca.

 

"Dicle gelinin." Dedi gülerek. Dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.

 

"Hoş geldin kızım." Amcanın dediğiyle zorla ona döndüm.

 

"Hoş buldum amcacım." Dedim gülümseyip.

 

"Abi sen bize yarım ekmek yap." Dedi ve belimden tutup tabureye doğru yöneltti bizi.

 

"Bakıyorum da birkaç saatte baya bir seviye atladık." Dedim imayla.

 

"Nasıl yani?" Dedi dirseklerini dizine koyup bana yaklaştı.

 

"Nasıl mı? Sabah birden kız arkadaşın oldum, şimdi de gelin. Yani ilişkide en hızlı seviye atlayan çift olduk."

 

"Sen nasıl ilerlesin istersin?" Dedi merakla gözlerime bakıyordu. Ne diyebilirdim ki daha hiçbir şey olmadan onu öpmek istemiştim ama şimdi ilişkimiz hızlı gidiyor diyordum. Bir şey diyemeden sadece gözlerine baktım.

 

"Güzelim." Deyip elini yanağıma yerleştirdi.

 

"Efendim?" Dedim başımı avucuna yaslayıp.

 

"Sen fazlasıyla istiyordun böyle olmasını neden şimdi hızlı ilerlediğimizi söylüyorsun?" Haklıydı ama onun beni sevdiğini duymadıkça içim rahat etmeyecekti. O söylemedikçe ben bununla ilgili bir şey anlatmayacaktım.

 

"Hâlâ istiyorum sadece saşırdım."

 

"Güzelim neden şaşırıyorsun ki 'flört ediyoruz' mu demeliydim? Hem bizim bir ilişki içerisinde olduğumuzu bizi hiç tanımayan birisi bile anlayabilir." Dedi, doğruydu ama içimde bir yerlerde olan eksiklikten dolayı bana yetmiyordu.

 

"Doğru söylüyorsun." Dedim başımı yasladığım avucuna öpücük kondurup geri çekildim. Tam bu sırada da telefonu çaldı ama o bakışlarını benden çekmedi.

 

"Telefonun çalıyor bak istersen." Dedim o da bana bakarken telefonu küçük tahta masanın üstünden alıp açtı.

 

"Güzel kızım." Dedi, Feza aramıştı.

 

"Demirkan, benim." Diyen abimin sesini duydum.

 

"Feza nerede, niye sen açıyorsun lan telefonu?" Dedi Demirkan.

 

"Feza, biraz iyi değil. Baban bizi gördü." Abimin dediğiyle Mirza'nın bakışları değişti.

 

"Nasıl gördü, nerde gördü?" Dedi Demirkan, telaşlanmıştı.

 

"Kütüphanedeydik, mola sırasında dışarı çıktığımızda gördü de Feza'yı tanımadı, arkası dönük diye galiba."

 

"Babam kızını tanımadı diye sevinmem mi gerekiyor şimdi?" Dedi sinirle.

 

"Sevinmelisin, Feza istemiyordu ve baya korktu." Dedi abim.

 

"Korkmasın, hiçbir şey olmazdı." Dedi kendine güveniyle.

 

"Söyledim ama korkuyor işte."

 

"Yanınıza gelelim mi?"

 

"Yok siz gelmeyin ben ilgileneceğim. Eve geçtiği zaman sende geçersin."

 

"Tamam, eyvallah Mirza."

 

"Eyvallah kardeşim." Dedi abim ve kapattı telefonu.

 

"Ne olmuş iyiler mi?" Dedim merakla.

 

"Onlar dışardayken babam görmüş ama tanımamış Feza'yı." Dediğinde şaşırdım babası nasıl tanımamıştı kızını?

 

"Nasıl tanımamış?" Dedim duygularımı dışa vurarak.

 

"Arkası dönükmüş tanımamış, tanımaması da iyi olmuş Feza onların öğrenmesini istemiyordu.

 

"Niye istemiyor?" Ben olsam öğrenmelerini isterdim hem böyle daha rahat olurdum sevgilimle.

 

"İyi karşılamazlar diye söylemek istemiyor." Dedi düşünceli bir şekilde aklı kardeşinde kalmıştı muhtemelen.

 

"İstersen gidelim yanlarına." Dedim kardeşinin yanında olmak istiyordu.

 

"Alparslan gelmenize gerek yok dedi." Dediğinde başımı salladım.

 

"Yemeğini yesene." Dedim onu düşüncelerinden sıyırmak için. Ekmeğini eline alıp yemeye çalıştı.

 

"En sevdiğin yemek ne?" Dedim onunla ilgili her şeyi merak ediyordum.

 

"Bilmem ki yemek seçmem ben her yemeği yerim."

 

"Aralarında en sevdiğin her gün olsa yerim dediğin bir yemek var mı?"

 

"Yaprak sarma diyebiliriz. Sen ne seversin?"

 

"Ben daha çok çorba severim, her çeşidini."

 

"Bizim sevdiğimiz şeyler birleşince baya iyi bir sofra oluyor." Dedi gülerek.

 

"Bence fazlasıyla uyumluyuz." Dedim bende gülerek.

 

"Sadece sence mi?"

 

"O ne demek?"

 

"Bence de fazlasıyla uyumlu bir çiftiz." Dedi parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi.

 

"Seni çok seviyorum." Dedim gözlerine bakarak. O bir şey demedi sadece gözlerime baktı.

 

"Sana hediye aldım." Dedim atmosfere kapılmamak için konuyu değiştirip.

 

"Hediye sen değil miydin?" Dedi gözleri kısılıp alayvari bir şekilde.

 

"Senin için en iyi hediye benim ama başka hediyelerde var." Dedim, o da bu dediğime tok bir kahkaha attı.

 

"Ona ne şüphe." Dediğinde yemeklerimiz bittiği için ayağa kalktım.

 

"Arabanın anahtarını verebilir misin?" Dediğimde sorgulamadan hemen verdi. Anahtarı alıp arababın bagajındaki çantamdan ikimize aldığım bileklikleri alıp geri Demirkan'ın yanına döndüm.

 

"Al bakalım hediyeni." Dedim hediye paketini ona verip.

 

"Küpe mi aldın bana?" Dedi gülerek. Hediyeyle bile alay edebilmesi şaka mıydı?"

 

"Evet Demirkan küpe aldım, tak." Dedim sinirle.

 

"Sen aldıysan takarım güzelim." Dedi hâlâ alay ediyordu. Paketi açıp bilekliklerimizi çıkardı.

 

"Hani küpem?" Dediğinde güldüm.

 

"Bu kadar istediğini bilseydim alırdım neyse artık bir daha ki sefere." Dediğimde ciddiyetimi sorguladı.

 

"Şaka." Dedi sadece.

 

"Biraz daha hediyelerine bakmazsan göreceksin şakayı." Tehdidimle hemen bilekliklere baktı.

 

"Bileklik, teşekkür ederim güzelim." Dedi samimi bir şekilde.

 

"Rica ederim." Dedim sevinçle.

 

"İkisi de bana mı?"

 

"Hayır bir tanesi benim." Dediğimde bana gülerek baktı.

 

"Kendine de hediye almayı unutmadın yani." Dediğinde güldüm.

 

"Diğer hediyelerde de kendimi unutmadım." Dedim sahte bir egoyla.

 

"Hiç unutmazsın." Dedi ve bilekliği incelemeye başladı.

 

"Telefon?" Dedi anlamadığını belirterek.

 

"İlk seni telefonda gördüm, sonra ordan konuşmaya başladık aslında akıllı telefon olması gerekiyordu ama elimizde bu vardı." Dedim açıklayarak.

 

"Mezarlık." Dediğinde sesi değişmişti, durgunlaşmıştı.

 

"Lunapark." Dediğinde yine muzip bir ses tonu olmuştu.

 

"Biliyor musun o dönme dolapta beni zorla öpmeye çalıştığını çocuklarımız olursa onlara anlatacağım." Dediğinde şok içerisinde ona baktım. Neye şaşıracağımı şaşırmıştım resmen.

 

"Seni zorla öpmeye çalıştığımı çocuklarımıza mı anlatacaksın?" Dedim şok içerisinde.

 

"Yapmadın mı?" Dediğinde kendimi sorgulamama sebep olacaktı nerdeyse.

 

"Yaptım mı?"

 

"Yaptın." Dediğinde bir anda aklıma bir düşünce girmişti. Onu zorladığımı düşünüyordu.

 

"Güzelim neden yüzün düştü?" Dedi az önce eğlenirken birden yüzümün düşmesine şaşırmıştı haliyle.

 

"Yüzüm düşmedi." Dediğimde inanmayıp taburesini alıp yanıma geldi. Fazlasıyla yakınımdaydı.

 

"Niye bana hissettiklerini söylemiyorsun?" Dediğinde yüzüne baktım. Benim tavırlarımdan dolayı gerilmişti.

 

"Söylemiyor değilim sadece, neyse bir şey yok." Dedim gözlerimi ondan kaçırıp yüzümü de başka bir tarafa döndüm. Çenemi tutup kendine çevirdiğinde aramızda bir nefeslik mesafe vardı. Gözleri dudaklarıma kaydığında benimde refleks olarak kaymıştı. Ne olduğunu anlayamadan dudaklarımın üzerinde dudaklarını hissettim. Bir anda yaptığıyla afallamıştım ama onu yeterince hissedemeden geri çekildi. Bu yaptığıyla da boşluğa düşmüştüm. Birkaç saniyede olmuştu her şey.

 

"Eğer zorla olsaydı o dönme dolapta yanında olmazdım." Diye fısıldadı ve yanağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra ayağa kalktı.

 

"Hesabı ödeyip geleceğim." Dediğinde anlamsızca başımı salladım.

 

Onun yanımdan gitmesiyle yaşadığım anı sorguladım. Beni öpmüştü çok kısa bile olsa öpmüştü. Hiçbir şeyin zorla olmadığını kanıtlamıştı.

 

"Güzelim gidelim mi?" Diyen Demirkan'ın sesini duymamla ona döndüm. Elini tutmam için uzatmıştı.

 

"Olur." Deyip masanın üstündeki hediyeleri alıp Demirkan'ın elini tutup kalktım. Arabanın yanına geldiğimizde kapımı açtı.

 

"Teşekkürler." Deyip arabaya bindim.

 

"Rica ederim hanımefendi." Dedi o da gülümseyip, kendisi de arabaya bindi ve çalıştırdı.

 

"Hediye mi neden aldın?" Dedi elimdeki hediyeyi gözüyle işaret edip.

 

"Masadaydı aldım öyle."

 

"Taksana bileğime." Dediğinde arabaya bindiğimizden beri ilk defa yüzüne baktım ve detaylıca dudaklarına.

 

"Kenara çekersen takabilirim." Dedim sabırsızca. Beni dinleyip hemen kenara çekti arabayı. Arabanın kemerini açıp koltukta dizlerimin üzerinde oturdum.

 

"Getir bileğini." Dedim bileğini bana doğru getirdi. Yaptığıma anlam veremediğini yüz ifadesinden anlıyordum. Bir elimle bileğimi tutup diğer elimi de ensesine atıp hızlıca kendime çektiğimde ne yaptığımı anlayamadan dudaklarımızı birleştirdim. Afalladığı için hiçbir şey yapamıyordu. Ben dudaklarına küçük öpücükler kondurmaya başladım. Şoku atlatıp ellerini yüzüme çıkardı ve beni sıkı sıkı öpmeye başladı. O karşılık verince öpüşmemiz alevlenmişti. Heyecanla nefesim kesildiğinde geri çekildim. Sık nefeslerimi dudaklarına doğru verirken kendi dudaklarımda heyecandan kurumuştu.

 

"Zorla öyle değil böyle öpülür." Dedim dudaklarına doğru fısıldayıp. Kendimi geri çekeceğim sırada elini belime atmasıyla geri çekilemedim.

 

"Öyle kaçamazsın." Dedi nefes nefese.

 

"Kaçmak hiç benim huyum değil sevgilim." Dediğimde hızla beni kendine çekip dudaklarıma sıkı bir öpücük bıraktı ve geri çekildi. Alınlarımız birbirine yaslıyken nefeslendik.

 

"Seni çok seviyorum." Dedim ve ona sarıldım.

 

"Ben-" Tam bir şey diyecekken telefonunun çalmasıyla havada kaldı. Aramızdaki telefonu alması için geri çekildim. O da telefonunu açtı.

 

"Efendim Mirza?" Dedi Demirkan.

 

"Demirkan eve gitmen lazım. Feza bana mesaj attı annem öğrendi diye ama ne olduğunu bilmiyorum. Bir şey olur arayamıyorum." Dedi telaşla abim.

 

"Ne demek öğrenmiş?" Dedi hemen arabayı çalıştırıp. Bende hemen yerime oturup kemerimi taktım.

 

"Bilmiyorum arayamadım, mesajlarıma da bakmıyor." Dedi abim.

 

"Tamam tamam ben gideceğim sen telaş etme. Arayacağım şimdi Feza'yı."

 

"Tamam, haber ver." Deyince kapattılar.

 

"Güzelim Feza'yı arar mısın?" Deyip telefonu verdi.

 

"Şifre?"

 

"010403" Dediğinde hemen şifreyi girip Feza'yı aradım.

 

"Hoparlöre ver." Dediğini yapıp telefonu ona yaklaştırdım.

 

"Efendim abi?" Dedi Feza sesi normal gibiydi.

 

"Napıyorsun?" Dedi Demirkan anlamaya çalışarak.

 

"Çay içiyoruz." Dedi Feza. Konuşmasında bir tedirginlik yoktu.

 

"Kim var evde?"

 

"Herkes evde."

 

"İyi misin?"

 

"Galiba."

 

"Tamam ben geliyorum." Dedi ve telefonu kapattı.

 

"Güzelim seni eve bıraksam olur mu?" Dedi bir anlık bana baktı.

 

"Olur, yarın görüşürüz hem yarın sana bir sürprizim var." Dedim biraz rahatlasın diye.

 

"Ne sürprizi?" Dedi merakla.

 

"Yarın görürsün." Dedim omuz silkip.

 

"Tamam ona da tamam. Yalnız bu hediyeler sürprizler havada uçuşuyor ama ben sana hiçbir şey yapamadım." Dediğinde ona doğru döndüm.

 

"Senin haberin yoktu ki geleceğimden ne gibi bir sürpriz hazırlayabilirdin?"

 

"Olsun sen hediye aldım dediğinde bir şeyler yapabilirdim." Dediğinde elimi onun yanağına attım.

 

"Olsun bir daha ki sefere yaparsın." Dediğimde yanağında olan avucuma öpücük kondurdu.

 

"Yaparım yaparım." Dedi aklına bir şey gelmişti sanki.

 

"Aklına bir şey geldi sanki?" Dedim gözlerimi kısıp.

 

"Yoo ne alakası var?"

 

"Eminim öyledir."

 

"Öyle güzelim öyle." Dediğinde güldüm.

 

"Peki." Dediğimden, sonra sessiz kaldık. Bir süre sonra da bir yerde durduk.

 

"Geldik mi?" Dediğinde başıyla onaylamasıyla arabadan indik.

 

"Evet bak bu ev abinin evi 2. kat." Hem bagajdan bavulumu çıkartıyordu hemde evi gösteriyordu. Bavulumu çıkartıp elimden tutup binaya doğru götürdü beni.

 

"O zaman yarın görüşürüz güzelim." Dedi gözlerime bakarak.

 

"Görüşürüz." Dedim sarılıp yanağına sıkı bir öpücük bıraktım. O da boynuma öpücük bıraktıktan sonra geri çekildim. Binaya girdiğimde son kez ona baktıktan sonra kapıyı kapattım. Asansöre binip 2. kata çıktım. Hangi kapı olduğunu bilmediğim için abime mesaj attım.

 

---

 

Gül bahçem: Abi kapıdayım

 

---

 

Bir kapının açılmasıyla abimi gördüm.

 

"Hoş geldin." Dedi zoraki gülümsemeyle.

 

"Hoş buldum." Dedim içeriye girdiğimde bavulumu elimden aldı ve içeriye doğru bir odaya götürüp koydu.

 

"Nasılsın?" Dedim onun gerginliğinden elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırmıştım resmen.

 

"Nasıl olabilirim? Önce babasına yakalanıyoruz sonra annesi öğreniyor ve ben Feza'nın nasıl olduğunu bilmiyorum ne arayabiliyorum ne de başka bir şey nasıl olabilirim?" Dedi sinirle.

 

"Sakin ol." Diyebildim sadece. Herkes böyle gerildiğine göre bu ilişkiyi öğrenmeleri baya sıkıntı olacaktı.

 

"Ne sakin olucam kalk gidiyoruz." Dedi kolumdan tutup beni kapıya doğru götürerek.

 

"Abi bir sakin ol, bak Demirkan gitti. Onun aramasını bekleyelim." Dedim sakinleşsin diye.

 

"Olmaz gidelim merak ediyorum kızım burada duramam." Dedi tekrar kapıya doğru gidecekken kollarından tuttum onu.

 

"Feza'yı arayalım." Dediğinde durdu. Biraz düşündü sonra olumsuz bir şekilde başını salladı.

 

"Olmaz arayamam."

 

"Sen arama ben ararım. Ben ararsam bir şey olmaz." Dediğimde durdu. Telefonumu vestiyere koyduğum çantamdan çıkarttım.

 

"Arayayım mı?" Dedim telefonu gösterip.

 

"Tamam ara." Dedi sakinleşip.

 

"Arıyorum." Dedim telefonumdan hemen Feza'yı arayıp hoparlöre aldım. Birkaç kere çaldıktan sonra açtı.

 

"Efendim?" Diyen sesini duyduğumuzda abim derin bir nefes verdi.

 

"Nasılsın Feza?"

 

"İyiyim sen?" Dedi normalden soğuktu sesi.

 

"Ben iyiyimde iyi olmayan biri var yanımda."

 

"Anladım iyi olur umarım." Dedi sesi az öncekinden yumuşaktı. Abime baktığımda gülümsüyordu.

 

"Müsait değil misin?"

 

"Evet."

 

"Tamam o zaman sonra görüşürüz."

 

"Tamam görüşürüz." Dedi ve kapattı.

 

"Bak iyiymiş rahatladın mı?" Dediğimde bana sarıldı.

 

"İyi ki varsın kardeşim." Dedi gerçekten de rahatlamıştı.

 

"Sende iyi ki varsın abicim." Dedim ona sarılıp.

 

"Hadi içeri gidelim ve Demirkan'dan haber bekleyelim. Sende bana ne olduğunu detaylı bir şekilde anlat."

 

"Tamam." Dediğinde oturma odasına geçip koltuğa oturduk.

 

"Şimdi biz kütüphaneye gitmiştik Feza ders çalışsın diye. Sonra molaya çıkmak istedi dışarı çıktık o sırada da babası oradan geçiyormuş. Feza ile sarıldığımız için sırtı babasına dönüktü ve başında ceketinin kapşonu vardı o yüzden babası onu tanımadı. Çok korktu orda sonrasında o kadar korkmasına rağmen gidip ders çalıştı. Bir saat orada kaldık ben onu eve bıraktım. Birkaç saat geçtikten sonra bana mesaj attı annem öğrendi diye."

 

"Başka bir şey demedi mi?"

 

"Yok demedi. Mesaj attım ona cevap vermedi arayamadım da. Onu eve bırakırken söyledikleri hâlâ aklımda."

 

"Ne dedi?"

 

"Bir süre görüşmeyelim dedi, uzun bir süre." Niye böyle bir şey demişti ki?

 

"Ne kadar uzun?"

 

"Okulu bitene kadar."

 

"7 ay mı?" Dedim şaşkınlıkla. Ben Demirkan'ı o kadar görmeseydim özlemimden ölürdüm herhalde. Abim buna karşı olumlu bir şekilde başını salladı. Baya üzgündü.

 

"Sen onu ikna edersin, üzülme bu kadar."

 

"İkna ederdim annesi öğrenmeseydi." Dedi ellerini başının arasına koyup ofladı.

 

"Abi üzülme, ben sizi

buluşturucağım."

 

"Nasıl buluşturacaksın acaba?"

 

"Sen o işi bana bırak." Dedim kendime ve Demirkan'a olan güvenimle aklımda bir şeyler vardı. Bir süre sonra abimin telefonu çaldı, Demirkan arıyordu. Abim hemen açtı telefonu.

 

"Ne olmuş Demirkan?"

 

"Feza iyi bunu bil, olanları da isterse o sana anlatır tamam mı?"

 

"İyi eminsin değil mi?" Dedi sadece iyi olup olmadığını merak ediyordu bundan başka her şeyi halledebilirdi.

 

"İyi iyi merak etme bir şeyi yok." Dedi Demirkan sesi fazlasıyla netti.

 

"Tamam sesini duyayım inanacağım." Dedi abim duymasa muhtemelen orayı basacaktı.

 

"Mirza, iyiyim." Diyen Feza'nın sesini duyduk.

 

"Cânfezâm."

 

"Müsait olduğumda seni arayacağım." Dedi Feza ve telefon kapandı.

 

"Bak iyiymiş sende iyi ol." Dedim

 

"Sen evde dur ben biraz dolaşacağım." Dedi aniden yerinden kalkıp bir şey dememe kalmadan odadan ve ardından evden çıktı.

 

----

 

Birkaç saat sonra kapı çalmıştı abim hâlâ eve gelmemişti muhtemelen oydu. Yerimden kalkıp kapıyı açtım ama hiç görmeyi beklemediğim biri gelmişti.

 

"Demirkan?"

 

"Sevgilim diyordun en son o daha güzeldi." Dedikten sonra içeri girip kapıyı kapattı.

 

"Söylerim de bu saatte burada olmanın sebebi ne?" Dedim şaşırmıştım burada olmasına.

 

"Sana bir şey söylemeye geldim."

 

"Nasıl yani?" Dedim anlamayarak.

 

"Sana bir şey söylemeye geldim diyorum güzelim." Deyip bana yaklaştı bir elini yüzüme çıkartırken diğer elini ise belime sardı.

 

"Ne söyleyeceksin?" Dedim nefesim sıklaşırken dudaklarım kurumuştu.

 

"En çok istediğimiz şeyi." Dediğinde devam etmesi için gözlerine bakıp başımı salladım. O ise başını boynuma doğru götürüp burnunu boynuma sürttü. Bütün tüylerim diken diken olmuştu.

 

"Seni çok seviyorum sevgilim." Dedi duymayı en çok istediğim şeyi en içten şekilde söylemişti.

 

"Seni çok seviyorum." Diye tekrar etti.

 

"Bende, bende seni çok seviyorum." Dedim göz yaşlarım akarken.

 

Bu bölümü uzun süre sonra atıyorum sizi çok bekletiyorum özür dilerim bunun için ama bu sıralar fazlasıyla ders çalışıyorum üniversite sınavına hazırlanıyorum bu yüzden kusura bakmayın

 

 

Bölüm : 23.02.2025 01:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...