Mirza ile hâlâ bankta oturuyorduk ve Mirza başını boynuma koymuştu. Etraf iyice kalabalıklaşmıştı. Çocuklarını parka getiren kişilerin ters bakışlarına maruz kalıyorduk, gerçi Mirza kalmıyordu çünkü başını boynumdan çıkarmıyordu.
"Mirza, biraz geri çekil, insanlar çok kötü bakıyor vallahi." Dedim
"Gülüm, ben seninle bu hale gelmek için ne kadar bekledim, biliyor musun? Onların bakışları ne kadar umrumda sanıyorsun?" Dedi, yerini bozmayıp, kollarını daha sıkı sardı belime.
"Öyle ama bizi birazdan taşlayabilirler." Dedim. İnsanlar çoğaldıkça bakışlarından dolayı hem utanıyor, hemde rahatsız oluyordum.
"Kim taşlıyor gülüm, o biraz sıkar." Dedi rahatını bozduğum için sitemle.
"Hadi kalkalım başka yere gidelim." Dedüm yavaştan acıkmaya da başlamıştım.
"Tamam gülüm, tamam. Kalk kahvaltı yapmaya gidelim." Dedi yavaşça çekilirken gözleri kısılmış, bıraksam uyuyacak durumdaydı.
"Bence eve gidelim, birlikte kahvaltı hazırlayalım."
"Olur gülüm, gidelim." Dedi o ayağa kalkınca, bende kalktım.
"Börek alalım mı giderken?" Dedim motorun yanına giderken.
"Alalım gülüm, canın başka bir şey istiyor mu?"
"Yok, senin istiyor mu? Eğer sevdiğin bir şey varsa sana yapabilirim."
"Yok gülüm, senin elinden olan her şeyi yerim ben."
"Abim gitmediyse birlikte yapalım mı kahvaltıyı?" Diye sordum.
"Arayalım gülüm." Dedi telefonunu cebinden çıkartıp abimi aradı.
"Efendim Mirza?"
"Çıktın mı evden?"
"Çıkmadım daha, ne oldu?"
"Biz eve geleceğiz de, acil işin yoksa kahvaltı yapalım diyoruz."
"Yok, gelin yapalım."
"Tamam, bir şey istiyor musun dışardan?"
"Yok kardeşim."
"Tamam, görüşürüz." Deyip telefonu kapattı.
"Gel bakalım güzelim." Dedi motorun üzerinden kaskımı alıp, başıma taktı.
"Sende gel bakalım yakışıklı." Dedim, o eğilince kaskını taktım. Motora binip gitmeye başladık. Yolda giderken, börekçiden börek alıp eve geçtik. Asansörden inip anahtarla kapıyı açarken Mirza konuştu.
"Bizim evimizin kapısını da şöyle açman için, veremeyeceğim bir şey yok." Dedi Mirza, kapıyı açtığımızda karşı da dikilen abimi gördük.
"O biraz zor."
"Niye, gelir Allah'ın emri peygamberin kavli ile isteriz."
"Kim veriyor?" Dedi abim beni kolunun altına alırken.
"Vermezseniz, kaçırırım." Dedi Mirza yarı alaylı, yarı ciddi.
"Beyler, önce ben mi karar verseydim?" Dedim burda olduğumu hatırlatırken.
"Bence de, Feza'ya soralım." Dedi abim.
"Bence gelecekten konuşmayalım, o zaten gelecek." Dediğimde yüzlerinde mimik oynamamıştı.
"Ya siz ne espiriden anlarsınız, ne başka bir şeyden." Dedim sitemle ve mutfağa geçtim. Onlarda peşimden geldi.
"Güzel kızım."
"Efendim abi?"
"Neden okulda olmadığını açıklayacak mısın?" Dedi
"Aslında gitmiştim ama sonrasında çıkmak durumunda kaldım."
"Bende o durumu merak ediyorum."
"Şimdi şöyle ki, ben dün okula gitmiştim, biliyorsun."
"Evet, normal olarak."
"İşte çıkışta sınıftan bir çocuk yanıma geldi ve arkadaş olmak istediğini söyledi ama ben reddettim, sonra dün akşamda biz parktayken yanımıza geldi. Bugünde geldiğinde, Mirza söylediklerini duydu ve çocukla sözlü bir tartışmaya girdiler."
"Ee çocuğa ne yaptın?"
"Hiç, hiçbir şey yapamadım." Dedi Mirza, yine sinirlendiği her halinden belli oluyordu.
"Neden?"
"Feza bırakmadı. Bıraksaydı, o itin ağzını burnunu dağıtacaktım da yapamadım." Dedi Mirza, sinirini tazelemiştik resmen.
"Seni rahatsız etti mi çocuk?" Dedi abim gözlerime bakarak.
"Rahatsız etmedi ve ben istemediğimi söyledim." Dedim çünkü rahatsız ettiğini söylersem çocuğa bir şeyler yaparlardı.
"O it seni rahatsız etmedi, öyle mi? O yüzden ben geldiğimde öyle tedirgindin." Dedi Mirza sert sesiyle.
"Mirza, sen sakinleşmiştin ve bu konu geride kaldı." Dedim ama o itiraz etti.
"Şakinleşmedim ve bu konu geride kalmadı. Sen yarın yine o okula gideceksin ve o itte orda olacak." Dedi sinirle.
"Mirza, ben konuşurum, uyarırım çocuğu. Sen sakin ol."
"Demirka-" Demesine kalmadan abim sözünü kesti.
"Mirza, ben halledeceğim." Dedi baskın bir sesle. Sonrasında ikisi de konuşmayınca onları mutfaktan gönderip kahvaltıyı hazırlamak istedim.
"Hadi içeriye gidin, ben kahvaltıyı hazırlayınca sizi çağıracağım." Dedim
"Ben sana yardım ederim." Dedi Mirza, abimde yerinden kalktı ve sabır çekip mutfaktan çıktı. Mirza da kalkıp yanıma geldi.
"Abimin, sabrını sınıyoruz galiba." Dedi. Mirza'ya, o da benim konuşmamı bekliyormuş gibi, bana döndü.
"Ben hiç sakin değilim, biliyor musun?" Dedi sesini sert yapmaya çalışarak.
"Yani, ne yapabilirim?" Dedim ona dönüp, o da bir adım yaklaştı bana.
"Bir sarılsan, öpsen geçer aslında." Dedi
"Bence dedin, kesin bir şey değil bu."
"Kesin sakinleşirim. Hem bu bilimsel bir araştırmaya dayalı bir sonuç."
"Allah Allah, hangi araştırmaymış o?" Dedim gülerek
"Mirza nasıl sakinleşir araştırması ve sonucu ne biliyor musun?" Bir adım daha yaklaşmıştı.
"Bilmiyorum, neymiş?"
"Eslem Feza Araz'mış." Dedi burunlarımızı birbirine sürtüp.
"Peki benim ilacım. Senin ilacın bensem, beni ilacım kim?" Dedim, sarhoş gibi olmuştuk, gözlerimiz birbirimizin gözlerinden başka bir şeyi görmüyordu.
"Senin ilacında benim."
"Nerden biliyorsun?"
"Göstermemi ister misin?" Dedi burunlarımız karşı karşıya değilde yan yanaydı. O bana yaklaşırken benim bedenim, heyecandan titremeye başladı. İlk defa tedirgin olduğum için değilde, heyecandan titriyordum.
"Güzel kızım." Diyen abimi duyduğumda, sanki transtan çıkmıştım. Yakalanma korkusuyla Mirza'yı ittim, o da afallamıştı. Birkaç adım geriye gitti.
"Efendim, efendim abi?" Dedim ilk konuştuğumda kendimi toparlayamadığım için.
"Ben çayı demlemiştim." Dedi mutfağa doğru.
"Tamam abi." Dedim, Mirza'ya baktığımda tezgaha yaslanmıştı.
"Cânfezâm." Dedi bana doğru geldi ve ellerimden tuttu.
"Efendim Mirza?";.
"Özü-" Özür dilemesine izin vermeden elimle ağzını kapattım.
"Özür dilemene gerek yok. Sen bana geldin, bende seni reddetmedim." Dedim, onu rahatlatmak için. Kendini kötü hissetmesini istemiyordum, abim seslenmeseydi muhtemelen başka bir şey olacaktı ama ben ondan kaçmadım. Kendimi ona kaptırmayayım derken fazlasıyla kapılmıştım.
"Ama titriyorsun." Dedi
"Titriyorum çünkü heyecanlanmıştım." Bana kararsızca bakınca yaklaşıp yanağına öpücük kondurdum.
"Eğer kahvaltıyı hazırlamazsak, açlıktan öleceğim." Dedim gülerek, onunda yüzünde gülümsemesi yer edindi.
"Allah korusun, söyleme öyle." Dedi hemen.
"Amin amin. Hadi kaytarma." Dedim tezgaha dönüp. O da arkamdan sıkıca sarılıp boynuma öpücük kondurdu.
"Hazırlayalım bakalım." Dedi ve bana yardım etmeye başladı.
====
Yazarın ağzından:
20/09/23
Demirkan'ın bu zamana kadar yüreğinde iki kadın olmuştu. Annesi ve küçük kız kardeşi. Annesi onu erken bırakıp, gitmişti.
Demirkan on yaşında daha annesinin ölümünü aklında anlamdıramamışken, babasının yanında başka bir kadını görmüştü.
Babası ona 'Bu kadın senin annen sayılır, ona saygısızlık etme oğlum, olur mu?" demişti ama Demirkan kendisinin bir annesi olduğunu biliyordu.
'Ama baba, benim bir annem var.'
'Annen var tabi, aslan oğlum. Ama bir daha bizim yanımıza gelemez, toprak oldu o.' Dedi babası karısının ölümünü o da atlatamamıştı ama şimdi yanında, yatağında bir kadın vardı. Hiç istemese bile.
Demirkan, o zamanlar annesinin öldüğünü toprak olduğunu duyunca anlamıştı. Annesi toprak olmuştu ve bir daha gelmemişti. Ondan sonra hep ailesine korkuyla yaklaşmıştı. Onların toprak olmasından korkuyordu. Elbette şimdi korkmuyordu ama kadınlara bir uzaklığı vardı. İstese de yakınlaşamıyordu ve bu yaşına kadarda yakınlaşamadığı için sevgilisi olmamıştı. Ama hayatına girecek birisi vardı.
O da Dicle'den başkası değildi.
Demirkan için her zaman Güzel Kızı her şeyden önce gelmişti. Kalbinin en derininde kardeşi var sanıyordu ama aşk onu bulduğunda kalbinin derinliğinin bir sonu olmadığını anlayacaktı.
Dicle, çocukluğunda Demirkan'a olan hayranlığını hep kendi yanında büyütmüştü. Demirkan'ı, hep kalbinde taşımıştı. Bunu abisiyle konuştuğu zamanlarda, Demirkan'ı gördüğünde kalbini hissediyordu.
Dicle, düğün gecesi ikizinin telefonundan, Demirkan'ın numarasını almıştı.
Eslem Feza'ya yazmasını, Mirza'nın aklına da o koymuştu. Abisi sevdiğine kavuşmuştu. O da sevdiğine kavuşmak istiyordu.
Şimdi ise odasında oturmuş, ne yazacağıbı düşünüyordu. Abisine söylerken kolaydı, şimdi kendisi olunca zorlanmıştı.
İlgisini çekecek bir şey yazmak istiyordu, çok kasmakta istemiyordu. En iyisinin bir şakayla girmek olduğunu düşünmüştü.
~~~
0537***: Bir boydan gelir mi be?
Dildâr: Bir fotoğraf gönderdiniz.
0537***: Sen her isteyene fotoğrafını mı gönderiyorsun?
Dildâr: Sen herkesten fotoğraf mı istiyorsun?
0537***: Hayır tabiki
Dildâr: O zaman neden benden istiyorsun?
0537***: Çünkü sen benim için farklısın
Dildar: Eminim öyleyimdir
0537***: Öylesin
Dildâr: Kimsiniz ve amacınız ne?
0537***: Öylesine biriyim ve amacım artık bunun ötesine geçmek
Dildâr: Mükemmel peki benim yapabileceğim şey nedir?
0537***: Beni hayatına kabul etmek
Dildâr: Tanımadığım birini mi hiç gerek yok
0537***: Gerek olmayabilir ama sevebilirsin beni buna inanıyorum
Dildâr: Peki anlıyorum ama istediğimi sanmıyorum
0537***: Kim olduğumu merak etmiyor musun Demirkan?
Dildâr: Yabancı birisi değil misin? Dünyada sekiz milyar insan var hepsini merak etseydim ohoo
0537***: Dünyadaki sekiz milyar insanda sana aşık değil ya Demirkan bu yüzden beni merak edebilirsin
Dildâr: Öyleyse edeyim
0537***: Et bakalım
Dildâr: Kimsin sen?
0537***: Meftun ben ama herkese değil bir sana meftun
Dildâr: Tanıştığıma pek memnun olduğumu düşünmüyorum
0537***: Olacağın zamanlarda gelir
Dildâr: Sanmıyorum
0537***: Sanacağın günlerde gelir
Dildâr: Size iyi günler diliyorum çünkü küçük bir kız çocuğunun oyunları için fazlasıyla büyüğüm
0537***: Küçük bir kız çocuğu değilim ve yaşının büyük olduğunu biliyorum
Dildâr: Ne farkeder?
0537***: Demirkan ben seni gerçekten seviyorum ve bana bir şans vermeni istiyorum
Dildâr: Bir ilişki istemiyorum
0537***: Bende sana hemen sevgili olalım demiyorum
Dildâr: Biriyle böyle bir bağ kurmak istemiyorum
Dildâr: Açıklayabildim mi kendimi?
0537***: Seni zorlamayacağım arkadaşça konuşuruz sadece
Dildâr: Arkadaşça konuşmak için başta fazla cesurdun
0537***: Yanlış bir başlangıç yapmış olabilirim ama bu benim yanlış kişi olduğumu göstermez
Dildâr: Onu göreceğiz
0537***: Yani bana bir şans veriyorsun?
Dildâr: Ben öyle bir şey söylemedim
0537***: Ama reddetmedin de
Dildâr: Bu kabul ettiğim anlamına gelmez
0537***: Reddettiğin anlamına da gelmez
Dildâr: Döngüye mi girelim istiyorsun?
0537***: Seninle atışmak bile güzel oluyor biliyor musun?
Dildâr: Bunu söyleyen çok
0537***: Kim söylüyor?
Dildâr: Hemcinslerin
0537***: Beni kıskandırmaya çalışuyorsun
Dildâr: Tanımadığım birisini mi böyle bir çaba içerisine gitmeyeceğime emin olabilirsin
0537***: O zaman vazgeçmem için yapıyorsun
Dildâr: Belki ama bu yalan söylediğim anlamına gelmez
0537***: Geçmişinde olan bir şey için tabiki senden vazgeçmeyeceğim hem mağara da mı yaşıyoruz?
Dildâr: Mağara mı?
0537***: Evet taş devrinde miyiz?
Dildâr: Yok değiliz
0537***: Ee yani yoksa neden ben sana 'seninle atışmak güzel' diyen kızların kafasını mağaramın duvarlarına sürtüp kıvılcım çıkartmak isteyeyim ki ya da neden adam tutup topuklarına sıktırmak isteyeyim ki?
Dildâr: Manyak mısın kızım sen??
0537***: Bunları yapmayacağım neden manyak olayım ki?
Dildâr: Ya o kadar iyisin ki gözlerim yaşardı
0537***: Yaa benim için ağlama kıyamam sana
Dildâr: Aynen aynen kıyamazsın gördük nasıl kıyamıyorsun
0537***: Sadece sana kıyamam Demirkan sadece sen
Dildâr: Platonik misin sen meftun?
0537***: Seninde dediğin gibi meftunum
Dildâr: Sen takıntılısın
0537***: Takıntılı değilim meftunum
Dildâr: Takıntılısın
0537***: Meftunum
Dildâr: Döngüye mi girelim?
0537***: Gerekirse
Dildâr: Aynen aynen
0537***: Ciddileşebilir miyiz?
Dildâr: Ben gayet ciddiyim
0537***: Doğru söylüyorsun ben ciddiyetsizim
Dildâr: Öyle bir şey demedim
0537***: İma ettin
Dildâr: Etmedim
0537***: Ettin
Dildâr: Yine aynı şeyi yapıyorsun
0537***: Bir şey yapmıyorum ben
Dildâr: Sana bir şans vermemi istiyorsun ve böyle inatlaşıyorsun birde üstüne trip atıyorsun
0537***: Ama ne yapayım? Yapmadığım şeye yaptın diyorsun
Dildâr: Kör olsaydım belki bu dediğine inanabilirdim
0537***: Amaa Demirkannn
Dildâr: Efendim Meftun
0537***: Böyle yapma sadece bana bir şans vermeni istiyorum
Dildâr: Meftun seni tanımıyorum bile
0537***: Tanışırız sadece bir vermen lazım
Dildâr: Sana neden güveneyim?
0537***: Neden birisine aşık olmadığım halde yazıp kendimi yorayım?
Dildâr: Bana yazarak yoruyorsun?
0537***: Aksine sana yazarak kalbimi de ruhumu da dinlendiriyorum
Dildâr: Çok iddialısın çünkü ben bu yaşıma kadar böyle bir aşkı bulamadım senin bulup böyle cesurca yazman değişik
0537***: Demirkan senden küçük olmam çocuk olduğum anlamına gelmiyor
Dildâr: Kaç yaşındasın?
0537***: Ya sen benimle ilgili bir şeyi mi merak ettinnn
Dildâr: Söylemeyeceksin herhalde
0537***: 26 Yaşındayım
Dildâr: Küçüksün
0537***: Değilim
Dildâr: İnatlaşmayalım ve bu konuşma burada bitsin
0537***: İnatlaşmıyoruz konuşuyoruz
Dildâr: Konuşmak istemiyorum
0537***: Demirkan eğer bir ilişki istemiyorsan zaten benden etkilenmezsin arkadaşça konuşuruz
Dildâr: Bunu neden yapayım?
0537***: Senin için anlamlı birisi değilim ama sen benim için öylesin ve senin hayatında yer edinmek istiyorum
Dildâr: Bir yabancıyı hayatımda istemiyorum
0537***: İzin verirsen senin için yabancı olmayacağım
Dildâr: Ne yapacaksın zorla kalbime mi gireceksin?
0537***: Zorla değil senin verdiğin şansla
Dildâr: Verdiğim şansı kaybedersen?
0537***: Kaybetmeyeceğim
Dildâr: Fazla iddialısın
0537***: Sadece sana olan aşkıma güveniyorum
Dildâr: Anlıyorum
0537***: Cevabın ne?
Dildâr: Bir cevabım yok
0537***: Nasıl yok bir şey söylemeyecek misin?
Dildâr: Söylemeyeceğim
0537***: Kabul ettiğini mi çıkarmalıyım burdan???
Dildâr: Hayır sadece sana zaman veriyorum
0537***: Ne zamanı?
Dildâr: Sen vazgeçene kadar zaman veriyorum
0537***: Hiç vazgeçmeyeceğim göre zaman vermiş değil kabul etmiş oluyorsun
Dildâr: Bakacağız
0537***: Bakalım Demirkan bakalım (18:20)
---
0537***: Bir fotoğraf gönderdiniz. (Baklava)
0537***: Neyim ben bu dünyanın en hamarat kızı falan mı????
Bu kişiyi 'Meftun' olarak kaydettiniz.
Dildâr: Bilmem nesin?
Meftun: Profilin gözüküyor
Dildâr: Ne kadar acayip bir şey değil mi?
Meftun: Acayip değilde güzel bir şey
Dildâr: Öyle miymiş?
Meftun: Öyleymiş
Meftun: Ne diye kaydettin beni??
Dildâr: Bilinmeyenin B harfini koydum
Meftun: Niye ki? Meftun diye kaydedebilirdin
Dildâr: Meftun oluşuna bir anlam yüklemedim çünkü
Meftun: Allah Allah ona da mı sen anlam veriyorsun?
Dildâr: Gerekirse
Meftun: Neyse en azından kaydetmişsin ilerde değişir
Dildâr: Bakarız
Meftun: Peki ya benim hamaratlık
Dildâr: Tamam tamam en hamarat sensin bir tek sen ev baklavası açabiliyorsun
Meftun: Neden olmayayım ki??
Dildâr: Olamazsın demedi
Meftun: Öylesin de demedin
Dildâr: Çünkü öyle olduğuna dair bir bilgim yok
Meftun: Attım ya
Dildâr: Baklava yapınca hamarat mı oluyoruz?
Meftun: E yani bir baklava açmak her yiğidin harcı değil
Dildâr: Baklava açamıyoruz ama yemek yapabiliyoruz o zaman hamarat olmuyor muyuz?
Meftun: Yani olursun ama bir baklava açan kadar olmazsın
Meftun: Yani seversin ama bir kara sevdaya düşmüş kadar değilsin anladın mı?
Dildâr: Anlamıyorum Meftun ben ne kara sevdaya düştüm ne de sevdim anladın mı?
Meftun: Biz birbirimizin karası ola
cağız o zaman
Dildâr: İddialısın
Meftun: Öyleyim
Dildâr: İlk defa bir şeyi kabul ettin
Meftun: Ederim tabiki
Meftun: Sana olan sevgimde fazlasıyla iddialıyım
Görüldü
~~~
Demirkan, bu duruma şaşkındı. Elbette ki ona yazan kişiler olmuştu ama ilk defa böyle gizliden yazan birisi vardı. Aslında merak etmiyordu ama kızın böyle iddialı konuşması dikkatini çekmişti.
Ona dediği gibi zaman vermişti ama Meftunun yani Dicle'nin vazgeçme gibi bir düşüncesi yoktu. İlerde bunu Demirkan'da anlayacak.
Bölüm sonu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.69k Okunma |
568 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |