Selam, Nasılsınız?
Bölüm geldi. Satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Keyifle okuyun
❤️
📿📿📿
Devran'dan;
Tesbihimi düşürdüm bahanesine sığınarak geri girmiştim. Umay denen kızı Adel olmadan uyarmalı ve uzak tutmalıyım.
Geri girdiğimde hâla aynı yerde elindeki tuvale resimin şablonunu çiziyordu. Kapıya vurarak burada olduğumu farkına varmasını sağladım bana dönmeden, "Berika ne unuttun..." derken bana doğru döndüğü anda diğer söyleyeceklerinden vazgeçti.
"Ne işin var senin?"
Söylerken beni öldürür gibi hali vardı sanki. Sakin kalarak onu uyarmam gerekti.
"Konuşmalıyız seninle," diyerek tam karşısına geçip, "Adel'den uzak durun. Onun aklını karıştırmayın."
Söylediklerimi beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla öylece bakakaldı.
"Adel, kaç yaşında?" Sesinde hâla şaşkınlık belirtileri vardı.
"27."
"Çok küçükmüş abisi ya, elinden tutup parkada götürüyor musun?" Sesi öyle duygudan yoksun çıkmıştı ki bu sefer şaşırma sırası bana geçmişti.
"Çocuk mu bu kız?" Diye sorarken bağırmıştı.
"O ses tonunu ayarla, kızım daha kaç gün oldu geleli ve kardeşim sizin yüzünüzden üzüldü."
"Kendinize suçlu aramak için gelmişsiniz belli. Neyse sizinle fazla muhatap olmam, sinemadan dönünce bize gelecekler o vakit kardeşine sorarım. Bizimle arkadaş olmak ister mi, istemez mi diye. Arkadaş olmak isterim derse başımın üstünde yeri var şayet yok derse selam dahi vermem" derken öyle emin konuştu ki her cümlesinde kararlarına boyun eğdiren kadın vardı.
"Evet derse bile..." sözlerime devam etmeme müsade etmeden, "Eee ama sizde kızı hapis edin. Bu kızı anaokulu çocuğumu zannettiniz? Korku var bunu hissediyorum ama korku bile ecelin önüne geçmiyor. Şimdi evimden çıkın ve kardeşinizin kararına saygı duyun" dedi.
Ecel ensemizdeydi bizim, cehennemi ise yaşıyorduk. Saygı duyulması gereken kararlar benim hiç bir kararıma saygı duymayan ailem. Koca fanusun içine kapatılmış, çıkmaya çalıştığımda sınırlarına sertçe çarpıp parçalanıyordum.
Güven!
Güvenmediğim insanlara bu denli yaklaşması içimi kemirirken asla sonu ne olursa olsun izin vermezdim.
Fakat Adel'i dönüştürmek istediğim kadın tam karşımdaydı fakat yeni arkadaş edinmesini istemiyordum. Çünkü hep iyi niyetimi yerle yeksan eden insanlar olmuştu. Onlar hakkında soru işaretlerim varken hele hiç.
"Karar ne olursa olsun..." yine müsade etmeden, "He ağır abi he, o dediğinden" alayvari konuşması iyiden iyiye gerilmeme neden olmuştu.
Bu kadar inat etmesi, babam yüzünden bize yaklaşıyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir bilse herkes yine uzak dururlar mı bizden?
Sessizlik oldu yine hep olduğu gibi yerini yadırgamadan aldı. Almayıp dökse ya içindeki irinleri.
Uzaklaştım omuzlarıma yine binen yükler yüzünden evin kapısını açıp sokağa attım kendimi. Yüzüme çarpan soğukla titredi vücudum. Kendi evimize geçtiğimde annem telefonuyla uğraşıyordu sessizce üstümdeki kabanı çıkarıp kendimi koltuğa attım. Sadece göz ucuyla bakıp geri döndü klasikti göstermelik o ilgili anne rolü.
Kanalın birinde durduğumda adını bilmediğim dizinin özeti vardı öylesine baktım. En 25. Bölüm sonu yazdığında hâla olduğum yerde saydığımı anca fark ettim.
Direnmeyi öğrenmek!
Galiba 10 yaşımdan beri en iyi yaptığım öğrenimdi. Omuzlarıma koyulan kocaman yükü kaldırmak adınaydı.
Her insan farklı sınanır, farklı yorulur, farklı sevilir hep farklıydı işte. Korumam gereken bir ruhuma kendim defalarca ucu körelmiş orağı ben batırmıştım. Gerçi en büyük düşman yine insanın kendisi değil miydi?
Ben kendime düşmanken karşımdaki insana duyduğum düşmanlığın ne anlamı var. Bu kaçak hayatı istemiyordum ki hiç. Korkularım dört bir yanımı kuşatmışken ne kendime olan düşmanlığımı ne de kafamın içinde kurduğum düşüncelerimden vazgeçebilirdim. Anca etrafımda bana öfke duyan iki kardeş bulundururdum.
Kumandayı alarak bu defa haber kanallarını gezip herhangi birinde durdum. Gördüğüm haber dikkatimi çekince sinirle soludum. Karşı tarafın avukatı gereksiz gövde gösterisine başlamıştı. Bulduğum deliller yetersiz kaldığı için sonuca gitmem uzun sürecekti ama sonu öyle güzel bitecekti biz gereksiz gösterilere değil asıl gövde gösterisini izletecektik.
Mihra hanımın desteği olmasıydı bu davadan çok çabuk vazgeçerdim lakin bana olan güveni davaya sıkı sarılmama neden oldu.
Bir çift öfkeli siyahlar ile karşılaşmayı beklemiyordum. Filme gidip mutlu olacağını düşünürken aksine dahada öfkeli ve kırgın dönmüştü. O kızda anladığım tek şey olayları eğip bükmeden konuştuğu açıktı. Severdim açık ve net insanları en azından baş ağrıtmadan uzaklaşırlardı.
Orta duran cam sehpanın üzerindeki su dolu bardağı eline alarak televizyona fırlatan Adel ile hızla ayağa kalktım.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen, delirdin mi?!"
"Evet delirdim abi senin yüzünden hem de!"
Bir anda bana dönerek söylediğinde ne yaptığımı sorgulamam eş zamanlı oldu.
"Ya sen nasıl bir insansın ha bu zamana kadar yaptıklarına sustum ama bugün nasıl utandım biliyor musun sen? Bana dedi ki bizimle arkadaş olmak istersen başımın üstünde yerin var eğer yok uzak durun dersen eyvallah yanına bir metre bile yaklşamyı, selam dahi vermeyiz" Dedikten sonra sağ elini saçlarına koyarak çekiştirmeye başladı. O yumuşak saçlarına işkence ederken canım öylesine yanıyordu ki.
"B-ben," devam edecek kelimeler dahi bulamıyordum. Galiba haklıydı hemde ölesiye. Sıktığımın farkındaydım lakin etrafım böylesine dikenliyken yapamazdım sınırlarımı çizmek zorundaydım.
"Abi yeter artık bir müddet benden uzak dur. Sıkıldım sizin bu korumacı halinizden," diyerek odasına ilerledi. Annem ise olduğu yerde çökmüş Ardıl'a sarılarak ağlıyordu.
Anneme dönüp boşuna ağlama demek istedim. Biliyordum o sadece güçlü ve kendinin mutlu olduğu hayatı severdi.
Ne yapacağımı bilemeden vestiyerden montumu alarak kendimi dışarı attım. Yağan kara ve buz tutmuş yere aldırış etmeden sert adımlar ile her zamanki takıldığımız meyhaneye ilerledim. Fırat ve Mihrali'ye mesaj atarak yanıma gelmelerine dair yazdım.
"Hayırdır Devran buralara hangi rüzgar attı," Hüsnü abinin sorusu üzerine bakışlarımı ona değdirerek, "Yaktığım kadar yakıyorum be abi." Dediğimde çalışanına işaret ederek sandalyeyi çekerek yanıma oturdu.
"Hayırdır can mı? Canan mı?"
"Canan ne arar abi bizde." Dediğimde güldü.
"Baban mı?"
Sorusu üzerine rakı şişesini avucumun içine hapsederek çevirerek bardağın yarısına kadar doldurdum ardından küçük sürahideki kalan kısmını suyla buluşturdum. Hızlıca bir yudum aldıktan sonra, "Hayatımı sikiyor yetmezmiş gibi müdahale etmeye çalışıyor. Hüsnü abi ben yoruldum ondan ve ondan korumaya çalıştığım ailemden. Koruma iç güdüm artık insanları boğuyor. Mahalleye yeni gelen kızları resmen beynimin içinde kendime düşman ettim kimler, neciler bilmeden hemde."
Hüsnü abi yeşillerini bana dikerek acıyla kıstı gözlerimi ondan çekerek sigara paketimi eline alarak dudaklarımın arasına yerleştirerek elimle gölge yaparak sigarayı yaktım.
Zehirli dumanı içime çekip ardından rakımdan bir yudum aldım.
"Kardeş anlaşılan rakı balık yapma zamanı gelmiş bizim kulübede." Diyen Hüsnü abiyle güldüm.
"Gelmiş be abi." Dediğimde masadan kalkarak, içeri giren ikiliyi işaret ederek, "Geldiler seninkiler. Yarın kulübeye tam grup beklerim" diyerek bizimkilere selam vererek ayaküstü sohbet ederek yanımızdan ayrıldı.
"Hayırdır birader bu ne hal?"
Fırat'ın sorusuna eş olarak rakıdan bir yudum daha alıp boş boş bakmak oldu. Mihrali kendine rakı doldurarak hızlı bir giriş yaptı.
"Sana n'oluyor Mihrali?"
"Hiç bir şey" dese de onda da vardı sıkıntı.
"Adel'in sesi geliyordu?"
Mihrali derdimi anlamıştı merak ettiği her halinden belliydi. Aslında tüm sebebin tek mimarı babamdı ama konusu dallanıp budaklanıyor bana nefes alacak sınır bırakmıyordu.
"Sıkıldım oğlum ben birilerini korumak isterken sıkmaktan, üzmekten. Birde şu yeni taşınan kızlar var ya tam bir..." devam edemeden Fırat, "Sakın devam etme!" Sert uyarısıyla öfkeyle ona baktım.
"Hayırdır birader?!"
Mihrali'nin alaylı sorusuna çekinerek baktı lakin ardından sıkıntıyla gözlerime bakarak, "Kimseyi bilmeden yargılamayın sonu hiç iyi bitmiyor çünkü."
Buruktu bu kelimeler, her harf pişmanlıktı onun için. Hiç birimiz düzgünce hayat yaşamıyorduk ki.
"Tufan'dan kızları araştırmasını istedim. Umay şu sakar olan, Berat'ın kız kardeşi olabilirmiş" dediğimde ikiside yutkunarak bana baktı. Sanırım kaçtığım adamın günahları etrafımı sarmış gibiydi.
"Hassiktir oğlum hepimizin hayatı bok içinde ha. Elimizde bir değnek var iki ucuda bok içinde."
Mihrali'nin benzetmesine şaşkınca baktım çünkü aynısı gün içinde defalarca tekrarlamıştım. Korkularım, hayatım resmen değneğin ortasında gibi.
Sessizce önümüzdeki bardakların birini bitirip öbürüne geçerken Fırat sadece sigarayla bize eşlik ediyordu. Alkol ile arası bizim gibi hiç iyi olmamıştı.
Meyhaneden çıktığımızda yüzüme çarpan keskin soğukla yüzümü buruşturdum. Hava bayağı ayaza kesmişti.
Mahalleye girdiğimde sokağın ortasında deli gibi kar topu oynayan Ravza, Ahu, Emir ve yeni gelen kızları görünce duraksadım.
Bizim eve baktığımda ise balkonda oturup izleyen ikiliyi fark ettim. Umay'ın çağırmadığını düşünmeye başladım yoksa Adel en sevdiği şeyden böyle geri durmazdı.
Öylesine güzel oynuyorlardı ki pencereden onu izleyenlere aldırış etmeden kahkaha atıyorlardı. Ahu'yu kucağına alarak kendini siper eden kıza bakınca gülme isteğiyle doldum.
"Umay abla, kimseye siper olmayacaktık hani!" Ravza kahkahaları arasında konuştu.
"Kızım kar topu mu yapıyorsunuz havan topu mu belli değil!"
Ahu'yla birlikte yürümekte güçlük çekmesine rağmen konuşmaya devam ediyordu. Ahu ise küçük kollarını ona dolamış kahkaha atıyordu bu kız resmen yeğenimi bile büyülemişti.
"Allah allah canım havan topu yapsam yaşamazsın." Diyerek bilmiş bir edaya bürünen Ravza'ya kocaman bir kar topu atan Emir, "Umay abla o iş bende!"
Yere düşen Ravza öfkeyle karları gelişi güzel eline alarak Emir'e atmaya başladı.
"Kuzenin Emir bizi kurtardı şimdi bizde," Diyerek Ahu'nun yanaklarından öperek yere indirdi.
Birlikte diğerlerine kar topu atarken Ahu bizi fark etmiş olacak ki Umay'ın verdiği kar toplarıyla bize doğru yaklaştı.
"Sizde oynasanıza!"
Mihrali yeğeninin bu haline gülerek onunla aynı hizaya gelerek,
"Oynarız ama mızıkçılık yapmak yok."
Ahu mavilerini bizim üzerimizde gezdirerek, "Gerçi sizin kar topu oynayacak haliniz yok gibi."
Bilmiş ve kendinden emin tavırla konuşmasıyla üç adam birbirimize şaşkınca bakındık.
"Hayırdır küçük ne var bizde?"
Fırat'ın sorusu üzerine kaşlarını çatarak ona baktı hayatta en sevmediği kelime küçük olabilirdi. Çünkü kendisi 5 buçuk yaşında kocaman genç bir kız olduğu için.
"Fırat amca ben 5..." dedikten elindeki kar toplarını yere atarak ellerini beline koyarak, "buçuk yaşındayım kocaman kız oldum ben."
Fırat, Ahu'nun bu haline fazla kayıtsız kalamayarak minik bedeni kucağına alarak döndürmeye başladı. Kahkahalarının arasında bana kollarını uzatarak, "Devran amca kurtar beni!"
Fırat öylesine gıdıklıyor ve döndürüyordu ki Ahu'nun yeter nidalarına karşılıksız kalamayarak Fırat'ı durdurup kucağıma alarak kafamı boynuna koyarak onun mis gibi çocuk kokusunu içime çektim. Başını omuzuma koyunca yorulduğu anlayınca kucağımda rahat bir pozisyon aldırarak iyice yatmasını sağladım. Emir ise babasının omuzunda uyukluyordu.
Kucağımdaki küçücük bedenden güç almak istercesine sımsıkı sarıldım. Bana dikkatle bakan bir çift siyahları fark edince yüzümdeki tebessümü silerek apartmana doğru adımlayarak giriş yaptım. Dışarıdan kızların sesine aldırış etmeden Ahu'yu bize çıkarıp kendi yatağıma küçük bedeni yatırarak, WhatsApp grubuna girerek Ahu'yu bize çıkardığımı yazıp telefonu kapattım.
"İyi geceler meleğim" derken üzerindeki montu, atkıyı, şapkayı ve botu çıkardım.
Odadan çıkıp bizimkilerin yanına doğru gittim. Kapıyı çaldığımda, "Gel" komutuyla girdim. Adel çalışma masasının sandalyesinde Ardıl ise yatağında uzanıyordu.
"Siz neden inmediniz?"
"Ne o yine rezil edemedim diye gururuna mı yediremedin?"
"Abla" Ardıl uyarmak için konuşacakken sus işareti yaparak oyun koltuğunu çekerek, "Yapma böyle güzel kardeşim ha. Bak isteyerek yapmıyorum ama göz göre göre de seni tehlikeye atamam. Evet meslekleri için gelmiş olabilirler fakat o kızlardan birinin yengesinin katili bizim babamız olabilir. Tufan daha araştırıyor Nereden bileceğiz belkide intikam için bizlere yaklaşıyor" dediğinde yutkundum.
"Berat mı?" Dedi Adel nereden bildiğini soracağımı anlamış olacak ki, "Sosyal medyasında gördüm. Abisini kalbinin üzerine etiketlemiş oradan onada baktım. Asiye Sude olması lazımdı şehit polisin adı."
Doğruydu!
Sustuk bir müddet. Adel ayağa kalkarak, "Babam öldürüyor, sende abi öldürmekten beter ediyorsun."
Adel öyle bir söylemişti ölsem yeriydi. Asla bana karşı bu kadar soğuk ve uzak konuşmazdı. Sınırımı aştığımı o an fark ettim. Bu defa fena duvara toslamıştım.
"Adel, yapamam anla beni."
"Neyini anlayacağım abi. Nereden biliyorsun intikam için geldiklerini. Abi yeter ne olursun yeter! Bırak yolumu kaybedeyim, bırak beni ya. Hiç hatam yüzünden kimseyle karşı karşıya gelmedin sen niye biliyor musun?" Akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerek büyük hırsla konuşmaya devam etti.
"İntikam mı alacakmış alsın. Ben bu zamana kadar kendi hatalarımın acısını çekmedim hiç. Gelip etrafıma yeni gelenleri uzak tutmaya çalışma. Nereden biliyorsun sen ya büyücü falan mısın, kahin misin?" Dizlerinde derman kalmamış olacak ki yere çökerek, "Abi bırak artık yakamı lütfen. Bırak zamana bırakalım eğer zarar verecek olurlarsa sen varsın, diğerleri var. Hem mahallenin dışında nereye gideceğiz benim işim var, onların işi var."
Dinledim sadece her kelimesinde öyle haklıydı ki olumsuz bir kelime edeceğim vakitte kardeşimi sonsuz kaybedeceğimi anlayınca.
"Tüm alacağın kararlara saygım sonsuz. Mahalle dışında ve benim istediğim mekanlar dışında başka yerlere gitmek yok. Her hatanın başımın üstünde yeri var" kabullendim.
Hatamız olmayan şeyler yüzünden kısıldığımız dünyayı şimdi net şekilde gördüm. Biz neyin savaşını veriyorduk ve ben burada hangi rolde yerim vardı.
"Abi, ben yoruldum artık. Sen çocuk olmadın, genç olmadın hatta küçükken sen büyünce çapkın olursun diyen Ayşegül teyzenin dediği büyük ve çapkın Devran olmadın. Niye bu kadar yük ediyorsun bırak yüklerini biz üstlenelim hataları, korkuları" kendi özgürlüğü için istediğini düşünmüştüm kısa bir an ama yanılmışım. Küçük kız kardeşim benim yüklerimi, annem görmesi gerekirken o görmüştü.
Açıkça fark ettim şimdi ben baba, kardeşim anne rolünü oynuyordu ve yüklerden uzak kalan Ardıl yaşamadıklarımızı yaşaması için çabaladığımız çocuk o da izin verdiğimiz kadardı.
"Abi, bizi hiç bırakma olur mu? Sinir bozucusun ama Allah seni abi diye vermiş bize ne yaparsın kabullendik" diyerek acılara inat gülen Adel'le güldüm.
"Hadi çıkın be odamdan bu kadar duygusallık yeter uyucam" dese de kolları bize sarılı olan Ardıl ile güldüm. Yine kırgınlıklarla başımızı yastığa koyacaktık fakat yine birbirimize sığınmayı bilmiştik.
Yüzüme konan öpücükler ile gülmeye başladım. Bir yandan beni öperken öte yandan konuşmayı ihmal etmiyordu. Kollarımın arasına alarak uzun siyah saçlarına öpücükler kondurarak, "Günaydın amcam!"
Onun bu neşeli haline ortak olarak yatakta oynamaya başladık.
"Amca hadi kalk Seyhan babaannem pankek yaptı."
"Hadi küçüğüm sen içeri git bende üzerimi değiştirip geliyorum."
Odadan çıkan küçük bedenle kendimi geri yatağa atarak dün yaşadıklarım aklıma üşüştüğünde öfkeyle gözlerimi yumdum.
Hayat kimseye istediği gibi gelmiyordu herkesin bu tabi olduğu bir sınav vardı. Bazen tabi bulunduğum sınavı hak edip etmediğimi günlerce düşünüyordum.
Hayatım hep onun kurduğu yalan düzenden, kanla inşa ettiği saltanatından kaçmakla olmuştu geri geldiğinde tövbe etmiştir diye düşünürken.
Tuğlası kibirden, çatısı kinden, penceresi karanlıktan sıvası ihanetle harmanlanmış kandan kurduğu düzene beni sokmaktı. Yapamazdım yıllardır merhameti kalbime sokana dua ederek beni bataklığa sürükleme beni derken ona boyun eğemezdim.
Omuzlarımda kocaman bir yük vardı bu yükü bilerek ya da bilmeyerek annemin bana büyüdün sen oğlum artık ailemizden sen sorumlusun demesiyle o karanlığa bürünmemek için o adamın gözlerinin içine bakmamıştım. Biliyorum bakarsam yenilirdim içimdeki o baba hasreti yüzünden yenilirdim.
Kahvaltı masasına geçtiğimde masadaki huzuru hissettim. Ahu ve Emir her zaman ki gibi inatlaşmaya başlamıştı. Onların bu haline otoriter davranarak üstesinden gelen tek kişi Nasuh'tu.
Emir tıpkı babası gibi bir çocuktu sessiz bir yapıya sahip olsa da Ahu tüm bunları kırıyordu.
"Devran amca, bana uzaktan kumandalı araba alır mısın?"
Emir'in heyecanla şakıdıklarına kaşlarımı çatarak yalandan öfkeyle bakınca dediğine pişman olmuş gibi bakınca dudaklarımı aralayarak, "Odama git bakalım dolabımda tam sana göre bir şey olabilir." Dediğimde hızla masadan kalktı Ahu'da bende bakacağım diyerek arkasında ilerledi.
Beş dakika sonra yaşasın nidaları yükseldiğinde masadakiler hep gülmeye başladı. Tufan ve Dilek hediyeyi görünce bana kızacaklarını çok iyi bilsemde çok istediğini bildiğim için aldım.
Yanıma gelen iki küçük bedene döndüğümde Emir arabayı kucağına sıkıca sarmış vaziyette bana mutlulukla bakıyordu. Ahu'da elinde sıkıca tuttuğu oyun hamuru setiyle bana kıkırdayarak bakıyordu. Onların bu keyifli haline gülerek, "Beğendiniz mi?"
"Çok!"
İki minik bedenin mutluluklarına ortak olmamın verdiği huzurla gülümsedim. Ardıl ise homurdanarak, "Onlara al zaten ben kimim ki?"
"Bana da yok ki."
Adel'in sesiyle ikisinin kıskanmış hallerinde ciddi olup olmadığını bakınca hiçte şaka yapmıyorlardı. Küçük çocukları kıskanan koca iki dana.
"Uzaktan kumandalı araba ve oyun hamuru seti alırım işten dönerken."
Söylediğim şeye ben bile kahkaha atmak istesemde masadan kalkarak odama ilerledim. Siyah takım elbisemi üzerime geçirdikten sonra kravatımı çantaya koyarak odadan çıktım.
Plan defterimi açarak bugün neler yapacağımı inceledim. İki davaya girecektim bugün sadece erken dönme ihtimalim olurdu.
"Abi hayırdır?"
İki kardeşimin bana şüpheyle baktığını fark edince ne diyeceğimi düşündüm. Onlara söylemem gerekti artık lakin annemin kulağına giderse hoş olmayacağını çok iyi biliyordum. Derin bir nefes alarak, "Bugün bir arsa alacağım onun için bankaya gitmem gerek önce gereken evrakları hazırladım" diye yalan uydurdum. Sanırım Mihra hanım gibi bende yalanım çıkmasın ayağına arsa alacaktım.
"Bir çanta dolusu belge" diyen Ardıl'a baktığımda öfkeli harelerimi fark edince çevir gazı yanmasına dönerek, "Olabilir canım" diyerek peyniri ağzına soktu. Annemin dikkatli bakışları üzerimde olsa da kendimi dizginlemeye çalıştım çünkü yalan söylerken fazlaca ecel terleri döküyordum.
Emir ve Ahu'nun evlerine indiğini fark edince bana somurtan surat ile bakan koca iki dananın başlarına öpücük bırakıp annemin yanağından öperek evden çıktım.
Adel ve Ardıl'ın sevdiği saat markasının sitesini açarak sevebilecekleri tarzda saatleri seçerek günü birlik teslimatla siparişi onayladım. İkisine de küçük not yazmayı ihmal etmemiştim.
Anneme mesaj atarak evde olmasını istedikten sonra ikisinin yatağının üzerine koymasını yazdıktan sonra arabaya binerken karşı binadan çıkan sakar fare ve arkadaşını fark ettim. Beni ilk fark eden Berika olunca başıyla selam verip günaydın dedi ardından bana bakan sakar fare huysuzca günaydın demekle yetindi.
"Günaydın," dedikten sonra arabama binerek mahalleden çıktım.
Ofise geldiğimde odama girmeden önce Sevil'in yanıma gelerek, "Günaydın Devran bey, sizi bir aile bekliyor ne yapayım."
Koltukta oturan aileye baktığımda telaşlı bakışlarına şahit oldum ama dikkatimi tıpkı Ahu'ya benzeyen küçük kız dikkatimi çekti. Sevil'e dönerek, "Küçük kız bir şeyler hazırla aile gelsin." Dediğimde yanımdan ayrılarak ailenin yanına gitti.
Küçük kız hızlı şekilde yanıma gelerek, "Sen Devran mısın?"
Sorusu üzerine onunla aynı boya gelerek mavilerimi, mavilerine dikerek, "Evet benim küçük, sen kimsin?"
"Ben Elif, babamı hapisten çıkarırmışsın sen, öyle dediler. Gerçekten yapar mısın?"
Küçük kızın boyundan büyük yüküne bıkkınlıkla soludum. Neden bu hayatta hep çocuklara boyundan büyük yükleri bela ederler ki. Bana umutla bakan bir çift minik gözlere bakınca babasına hasret kalan bir kız vardı.
"Bakarız küçük ama odama geçelim ilk önce."
"Ama bizim paramız yok." Dediğinde gülmeye başladım. Karşımda cidden büyümüştü küçülmüş bir bilmiş vardı. Yaşlı çift yanıma yaklaşınca elleri önünde durmuş bana mahçup olmuş gözlerle baktıklarını fark edince odamın kapısını açarak onlarıda davet ettim.
"Beni Devran Kartal, gerçi biliyorsunuz ilk benim adımı dediğinize göre. Elif hanımın isteğini dinleyeceğim ama ilk sizin bana anlatmanız gereken konular var sanırım."
Yaşlı kadın Elif'in küçük bedenini kucağına alarak, "Oğlumu kandırdılar, benim oğlum bir karıncayı bile incitmez evladım."
Bu lafı hiç sevmiyorum suçlu olan bir kişi için bile karıncayı incitmez derlerdi ama sonunda öyle suç işlemişler ki bunu insanım diyen yapmazdı.
"Oğlunuzun adını ve soy adını öğrenebilir miyim?"
Yaşlı adam elindeki dosyayı bana uzattığında açarak inceleye koyuldum. Telefonumu cebimden çıkarıp Tufan'ın numarasını buldum üzerine tıklayıp telefonu kulağıma götürdüm. İkinci çalışta açılan telefona açılmasıyla, "Alo günaydın kardeşim nasılsın?"
"İyidir bilader, hayırdır eve geçince haşlanmayayım diye yol mu yapıyorsun?"
"Yok bilader ya sana bir isim soracağım bir dava için. Sizin ekinin adı geçiyor dosyada da."
"Reha Örük?!"
Tufan bir kaç dakika sessiz kaldıktan sonra, "Bilader o olayda bit yeniği var bu adamın boşuna içerde olduğu düşünüyorum. Soruşturma ve diğer olanlar için bilgilere bakarım yine de. Neden?"
"Ailesi burada," dedikten sonra Tufan biz sonra konuşuruz diyerek telefonu kapattı.
"Dava ile ilgili bilgileri araştıracağım detaylıca ardından sizinle iletişime geçeceğim. Davayı kabul ediyorum ücret konusunda ise Elif hanım gibi bir arkadaşım olması yeterli olacak."
Küçük kız heyecanla yaşlı kadının kucağından inerek bana gelmesiyle kucağıma aldım. Seval elinde tepsiyle içeri gireceğini fark edince, kapıyı çalmaması için işaret ederek direkt içeri davet ettim.
Elif için ve ailesi hazırladıklarını onlara ikram ederek odadan çıktı. Aile biraz daha vakit geçirdim.
Telefonuma gelen mesajlara bakmamıştım. Elif ve ailesini dikkatli dinlemek adına onlar çıkınca telefonumu elime aldığımda Tufan'ın ardı ardına mesaj attığını gördüm açtığımdaysa, Vural Yılmaz dosyasında sabaha karşı gelişme olduğunu şüphelendiğimiz kadın Leman Samanyolu sabah evinden yalan ifade ve ölen adamla en son görüşmesi yüzünden tutuklanmış. Az önce konuştuğumuzda neden söylemedi bu adam cidden çözülmez bir dangalaktı.
Hızla ayağa kalkarak Mihra hanımın odasına doğru ilerledim. Kapıyı yavaşça tıklatarak, "Gel" komutunu beklemeden girdim.
"Mihra hanım, kusura bakmayın. Vural Yılmaz dosyasında gelişmeler var."
Koltuğunda dik vaziyete gelerek, gözlüğü çıkarıp, "Nasıl?" Diye sorarken oturmamı işaret etti.
"Şüphelendiğimiz Leman Samanyolu tutuklanmış. Vural Yılmaz ile son görüşünlerden ve ayrıca yalan ifade verme suçundan."
"Yani şüphe doğru" dedi.
"Davaya siz girseniz Mihra hanım. Benim mahalleye dönmeden arsa bulmam gerek" dediğimde kaşlarını çattı.
"Neden?"
"Anneme yalan söyledim kadın bizi arsa ve ev sahibi yapıyor hep" dediğimde güldü.
"Tamam, o adamın avukatı olmanı fazla istemiyordum. Sen savcıya durumu bildir. Arsa bulursan bir kaç tane al bari sonra yine zor duruma düşmeyelim" dediğinde gülerek odadan çıktım.
📿📿📿
Yazar'dan;
Bir duaya başlarken hayırlı eş, hayırlı iş diye başlardı hep. Fakat Fırat bu duanın güzelliğini anlamak istemediği kulak ardı ederdi.
Sevmenin ne olduğunu bilmeyen kalbine hiç aşk uğramaz diye düşünürdü daha düne kadar o kızı görene dek. Kalbine sevgi tohumlarını atan gül kokulu kızla.
İlk gördüğü anda mahalleye taşınacağını bilmiyordu. Etrafına o kadar nazlı ve sanki bir kalem ile özenle çizilmiş tebessümü ile bakınıyordu. Yakınından geçtiği anda hem kokusu hemde o muhteşem okyanuslarında takılı kaldı.
İlk görüşte aşk buydu ona göre. Bir daha onu görmeyeceğini düşündüğü için bakışlarını ondan çekti. Her zamanki dilinden dökülen duayı aklondan tekrar geçirdi.
"Allah'ım bana birini öyle bir sevdirki ona ömrümün sonuna kadar hayırlı bir eş olayım. Gözlerim ona baksın hep haram kıldığın herşey bizden uzak olsun.
Bu duadaki insan gönlüme öyle işlesinki gönlümde şenlikler kurulsun. Allah, seni benim kaderime eş kılsın gök gözlü kadın."
Hayatında ilk defa bir kadın için dudaklarından dua döküldü. Birini istemek ne demek bunu çok iyi anlıyordu şimdi.
Sokaktan geçen birine soru sorduklarında, dinlemeye başladı Fırat. O sırada Berika heyecandan mı yoksa gerildiği için mi elleri ile sürekli şalını düzeltmeye çalışıyordu onu anlamaya çalışıyordu genç adam.
'Ah! Fırat saçmalama bir daha görmeyeceğin kıza bakıp durma. Gözlerinle harama bakıyorsun,' diye kendine birçok kelime döksede anlamsızdı.
"Bir nefes alırsın sonsuzluğun olur ya insanın. Bir kez nefes alıp ona baksam sonsuzum olurmuydu?" Diye mırıldandı.
Spor salonunda bu geceki maç için hazırlık yapıyordu. Ezanın sesini duymasıyla birlikte müziği kapattı. İçeri giren annesiyle gülümsedi.
Ah! Yılların ona kattığı yüzündenki bir kaç çizgi ile ne kadar güzeldi.
"Fırat!"
Sesini o kadar naif tutmuştu ki bunun ardından kesin bir şey çıkacağı kesindi annesini çok iyi tanıyordu. Öğretmen hanım ne zaman bu kader nahif yaklaşsa altından bir istek çıkıveriyordu. Gerçi Fırat, bu hanımefendi karşısında fazlaca eriyordu.
"Hani dün Seyhan teyzenlerde gün vardı ya!" Dedikten sonra gülümsedi.
"Kadının derdi beni evlendirmek. Hayır ben mutluyum böyle, kalbimin kapılarını açacak kadını bekliyorum bu kadar basit ya!" diye avaz avaz bağırmak istese de sessizce söylendi.
Olumsuz cevap vereceğini bildiği için masumca bakmaya başladı, ah annesi cidden işini iyi bilirdi. Oğlu onun her bakışını iyi bilse de kıyamazdı.
"Hemen hayır deme yavrum ya!" Dediğinde sıkıntı ile nefes alarak, "Tamam anne, ben namaz kılıp Devran'ın yanına kaçacağım." dedi.
Rabbinin huzurunda namaza durduğunda defalarca şükretti yaşadığı ve ona verdiği nimetler için.
Son rekatı kılıp selam verdikten sonra tekrar secde ederek dua etmeye başladı.
"Allah'ım sen hakkımda hayırlısını nasip et. Bütün dualarımızı kabul eyle. Sen işimi bereketli ve hayırlı kıl. Hayırlı bir eş gönlüme nasip et."
Amin!
Gözlerini sıkıca kapattığındaysa az önce gördüğü mavi gözler hayaline düştü.
Hızlı atmaya başlayan kalbi ile gülmesedi.
Elbette seninle bir yerde tekrar karşılacağına emindi mavi gözlü kadın. Yoksa neden hayalinde takılı kalamazdı.
Çalışanlarından Hacı'yı yanına çağırarak;
"Aslanım ben Devran'ın yanına gideceğim. Belki dönmem hiç siz kapatın akşam!" Dedikten sonra salondan çıktı.
Sahafçı olan Ramiz beyün iş yerinin önünden geçerken yanına girmeye karar verdi.
Her akşam uğrarırdı bugün erken girse iyi olurdu. Çünkü kitaplar arasında kendini çok huzurlu hissediyordu.
Tüm kitaplar belli bir düzen içindeydi. Bu yüzden aradığı kitapları bulmakta hiç zorlamazdı hiç kimse.
Aşkı konu alan kitaplara yöneldi Fırat. Kendini ergen liseli aşıklar gibi hissediyordu hayatında ilk defa böyle bir duyguya kapıldığından ne yapacağını bilemez haldeydi. Eline Adana'dan Yörük Kızı Geçti romanını aldığında Ramiz Beyin sesiyle ona döndü.
"Hayırdır Fırat'ım gönlüne sevda ateşimi düştü?"
"Yok, Ramiz amca nereden çıkardın onu sadece bugün bunlara bakmak istedim."
Ramiz Bey, babacan bir tavırla gülümseyerek genç adamın yanına doğru ilerledi.
"Bak evlat, Devran ve seni çok iyi bilirim. Okuduğunuz kitaplarıda ama şimdi ise farklı..." dedikten sonra Fırat'ın elindeki romanı alarak;
"Sevda ateşini en güzel anlatan bir romanı eline almışsın."
'Gerçekten sevda ateşi gönlümde görmeyeceğim bir kız için mi yandı?' içinden geçirdi.
"Bak evlat, bu romanın içinde Adanalı bir adamın, yörük kızına aşık olmasını anlatıyor. Adam, kızı öyle sevmişki, kızın ardından yollara düşmüş. Her bulamadığında sazını eline alıp ağıtlar yakmış..." dedikten sonra Fırat romanı hızla alarak;
"Akşam evde okurum!" Diyerek güldü.
Devran'ın yanına gitmekten vazgeçerek, sahil kenarına giderek, romanı okumaya başladı. Onların arayan Umay'ın tabiriyle Ağır Abi tayfası arabada hepsini meşgule attı. Soğukta azıcık götü donsada romandaki gibi umuda ihtiyacı vardı çünkü.
Akşama kadar romanın yarısına gelmişti. Oturduğu yere yakın camii olması ayrıca iyi olmuştu. Camiiye giderek vakit namazını eda ettikten sonra ee gittiğindeyse ise hazır masaya geçerek, hızlıca yedikten sonra annesinin yanaklarından öperek odasına geçti.
Romana kaldığı yerden devam ettiğinde kadının ve adamın ne kadar güzel sevdiğini görmüştüm.
Bir yörük kızını bulmak için yürüyerek yollara düşmesi ne hoş bir şeydi.
Uykusu geldiği için yatsı namazını kılar kılmaz kendini yatağa atmıştı.
Sabah ezanın sesiyle uyandığında, oturur pozisyona geldi.
Ezan bittikten sonra abdest alarak, namazını eda etti..
Saat on gibi gideceği için tekrar uyumaya karar verdi.
Annesinin sesiyle uyandığında ise saat 7:30'du.
"Fırat, bugün evde temizlik yapacağım hadi işinin başına oğlum!"
Elini, yüzünü yıkayarak kahvaltı yapmak için masaya geçti. Babası ise elindeki gazeteyi okuyordu.
"Günaydın babam!" Dediğinde babam gülerek;
"Günaydın evlat."
Annesinin beyazlamaya yüz tutmuş saçlarından öperek;
"Günaydın evimizin kraliçesi!"
"Günaydın oğlum. Kardeşlerini aradım paraları bitmiş" dedi.
Zehra Gökçe ve Zeyd Göktuğ.
Fırat'ın tabiriyle kendinden 11 yıl sonra dünyaya gelmeyi akıl etmiş iki avanak. Ne çok kıskanmıştı doğuma kadar fakat sonrasında etraflarında dönen biri olmuştu.
"Tamam annem, ben birazdan gönderirim."
Zehra ve Zeyd Çukurova Tıp kazanmışlardı. Ailenin zekileri olarak ilk sıraya yerleşmişlerdi.
Kahvaltından sonra oyalanarak, Devran'ın yanına gitmeden mesaj atmıştı. Fakat gelen cevabı görünce şaşırdı ne arsası demeden edemedi.
📿📿📿
Gergin geçen bir ihale olacağı belliydi ama bu kadar zor olacağını düşünmemişti Ilgaz bey. Elindeki özel yapım kalemi parmakları arasında oynatarak öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.
Karşısında emin duran genç iş adamına karşı tahammül seviyesini izliyordu ama ihaleyi onlardan aldığı anda küçük ziyareti tekrardan şimdilik sabırlı olması gerekti.
Salih ise sorunsuz şekilde bitmesi için olduğu yerde oldukça diken üstünde oturuyordu.
"Bakın bu süreler çok kısa, evet hızlı teslimatlar müşterilerinde ilgisini çeker fakat deprem ülkesi olduğumuzu unutmamız gerek" diyen genç adama bakarak, "Bizde ıvır zıvır evler yapacağız demiyoruz."
Ilgaz Kartal'ın ürkütücü sesine aldanmayan genç adam, "Kusura bakmayın, bu işlerin sonunda iflas edeceğimi bilsemde asla o evler ve avm ihalesini size veremeyiz."
Salih, patronunun karşısında cesurca konuşan babasından holdingin başına geçen Egemen Maraloğlu'na hayranlıkla baktı. Patronunun gazabı olmasa ayağa kalkıp alnından öperdi.
Egemen ise karşısında onu korkutabileceğini sana yılların kötüsü Ilgaz Kartal'a içten içe gülerek bakıyordu.
"Bak genç adam, bu işi bizden başkası istediğin gibi yapamaz" kendinden emin konuşan yaşlı Kartal'a bakarak, "Bu sektörde sadece siz yoksunuz" diyerek noktayı koymuştu Egemen.
Hiddetle oturduğu koltuktan kalarak, "Çok yanlış yapıyorsun!"
"Ben doğru yaptığıma eminim Ilgaz Bey."
"Genç adam, kimi karşına alıyorsun bilmiyorsun" diyerek Salih hadi diyerek çıktı.
Genç adamın takıldığı yerler hiç umurunda değildi. Egemen sayesinde yurt dışı bağlantıları kuvvetlenecekti ve hem yabancı kadın, hemde uyuşturucu ticareti kolayca yapılacaktı.
"Salih, başka bir yol bul" sesinde olumsuz olmasın tehdidi vardı. İhale konusuna sonra gelecekti şimdi teslimat vardı.
Akşama kadar tüm hazırlıklar bitmişti. Ilgaz Kartal, depoda yerini almıştı.
"Efendim gelmek üzereler, korumalar yerini aldı."
Kurye ile gelecek malları test etmek için kurulan düzeneği masanın üzerine kurarak, "Şu iş olaysız bitsin sonra Egemen Maraloğlu'nun icabına bakalım."
Trafik polislerinin kontrol noktasından geçen adamlar yüzünden iş yokuşa girmişti. Narkotik ekiplerinin arama köpekleri uyuşturucu kokusunu alınca arabada uzun aramalar sonunda 700 gram uyuşturucuya ulaşmıştı ekip.
Arif müdür, Nasuh'a görevi verdi. Nasuh ve ekibi depoya yakın yerlere konuşlanmış içeriden gelecek işareti bekliyorlardı.
Çalan telefonuna baktı Nasuh, Arif müdür aradığını görünce bekletmeden açtı.
"Adamlar bizi kandırdığını düşünüyorlar. Asıl kurye ve adamlar üç farklı arabayla gelecekler. Bu arada Tufan'ı aradın mı?"
"Aradım diğer ekiple deponun diğer kısmında yerini aldı."
Tufan çok iyi keskin nişancıydı bunu ise emekli Albay Abdullah Avcı'ya borçluydu elbette.
"Attığı isabet etsin" dedi gülerek.
Bu gece çökertilmeliydi Ilgaz Kartal saltanatı verilmiş çok sözler vardı. Belki Devran'ın hasret kaldığı çocuğun kurtulması için. Belkide kanına girdiği binlerce masum insanlar kurtulması içim.
23 : 58
23 : 59
00 : 00
Tik tak tik tak tik tak...
Zaman işliyordu fakat gelen giden yoktu. Neden bu vakte kadar kimse gelmemişti. Neden kimse gelmiyordu.
Nasuh kısa bir an tereddüt etti bu operasyon bitmeliydi.
Ilgaz Kartal ise gelen telefon yüzünden depoya gitmekten vazgeçerek malikhanesine doğru döndürmüştü yönünü.
Anlaşılan küçük oğlu problem çıkarmıştı yine. Erim yine kriz geçirmek üzereydi yoksa bugün keyfini yerine getirecek teslimatı kaçırmazdı.
Tabii muhteşem Türk Polis teşkilatının onu alt edeceğinden haberi yoktu.
Erim hasta olmasaydı asla Devran'ı veliahtı olarak görmezdi. Asla Devran gibi değildi öylesine kuvvetli ve şaşırtıcı manipüle etme yeteneği vardır ki bazen aşık olduğu masum kadının böylesine şeytan doğurduğuna hayret ediyordu.
Fakat Erim düşmanlarının eline düştüğü vakit gördüğü işkenceler onun kalıcı rahatsızlık olarak kalan krizler ve travmalar.
Salih gidebilirdi en azından orada olan biteni büyük keyifle anlatacağına emindi.
Salih ise huzurdu depoya gitmek yerine şimdi evinde bekleyen kadınla sevişmek güzel olurdu diye düşünüyordu.
"Yaptığın hatalar gelir ayağına dolanır" mırıldandı.
Arif müdüre gelen bilgisiyle herkesin gerilmesine neden oldu. Ilgaz Kartal yine yolunu bulmuştu. Teslimat için gelen korumaları tek tek indiren Tufan ile Nasuh küfür etti.
Arabadan inmeden kaçmaya çalışan kuryelerin etrafını sarmıştı ekipler.
"Tufan, o elindeki silahı götüne sokup!" Nasuh'un söylediğiyle kaçmaya çalışan adamı indirirken, "Tesüf ederim kayınço" derken aslında bu gece Ilgaz Kartal'ı indirip rahat nefes almaktı.
"Tufan, sana kız kardeşimi verdiğim günüde sikim" dedi öfkeyle. Belki gelirdio olmazsa Salih gelirdi.
Salih gördüğü polisler ile küfür ederek oradan ayrılırken koluna sıkarak kaçmış numarası yaptı. Tabii paraları alarak karısına götürmeyide ihmal etmemişti.
Ilgaz Kartal malikhanesine giderken yalandan öfkeyle girmeyide ihmal etmemişti tabii bunları yaparken üç, dört saat oyalanmayıda es geçmedi.
Erim ise verilen ilaçlar sonunda derin uykuya dalmıştı. Ilgaz telefonunu açmayan adamlar ve Salih'le telaşa kapılmıştı.
Diğerlerin ölmesi umurunda değildi ama Salih'in burnu bile kanamamalıydı.
"Patron!" Yalancı acıyla bağıran Salih kurduğu tezgahı çok güzel işletiyordu.
Ilgaz Kartal gelen sesle hemen ayağa kalkıp çalışma odasından çıkmıştı. Salih ise daha fazla kolundan kana dayanamayarak bayıldı.
Ilgaz Kartal'ın ürkütücü sesi yakınlandı gecenin karanlığında, "Allah kahretsin! Bu sefer kimseye acımak yok, ölüm enselerinde olacak!"
~ Bölüm Sonu ~
📿📿📿
Okur Yorumları | Yorum Ekle |