8. Bölüm

VI. BÖLÜM

saadetguncekose
saadetguncekose

 

 

 

Selam, Nasılsınız?

 

 

 

 

Bölüm geldi. Satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.

 

 

 

 

Keyifle okuyun

 

 

 

 

VI. Bölüm

 

 

 

 

Verdiğin kararlar seni hep yargılar

 

 

 

 

🖤🖤🖤

 

 

Devran Kartal;

 

 

Adel'in konuşmalarının hepsini duymuştum içimdeki korku ona karşı sert çizgiler koymama sebep olsada asla vazgeçmeyeceğim aşikardı. Çünkü onun kalbi o kadar merhametili ve kanmaya yakındı ki istemiyordum bunu.

 

 

Elbette hatalarım vardı ama kaybetme korkusu öyle sinsi bir dumandı ki içimin her zerresini sardığından zehri akıtmak pekte kolay değildi benim için. Titizlikle yürüttüğüm yolda tek başıma olduğumdan belkide. Kimseye omuzlarımdaki yükü anlatacak kadar cesaretim yoktu. En ufak gözümden kaçan şeyler yüzünden kardeşlerim ellerimden kayarsa yapamazdım. Küçük oğlan çocuğuna yükleri koyanları bir bilse kardeşlerim yine böyle konuşurlar mıydı?

 

 

Elbette farkındayım onları korurken üzdüğümün ama olmuyordu kaybetme korkusu öylesine kuvvetli histiki hata yapmadan hatasız şekilde yolumu bulamıyordum.

 

 

O kadın kimse gerçekten benim ve kardeşlerimin aklını bulandıracak gibi gözüküyordu. Fazla neşeli ve sakardı.

 

 

Gözlerimi kapatıp derince iç çektim ardından odama geçtim. Hukuk kitaplarının olduğu dolabın önüne geçerek öylesine birini aldım. Herhangi bir sayfayı alarak okumak istiyordum ama Adel'in kırgınlığı boğazıma öyle sıkıyordu ki her nefesim keskince ciğerlerime işkence ediyor gibiydi.

 

 

"Ardıl git başımdan" Adel'in öfkeli sesini duyunca Ardıl anlaşılan duramamış üzerine gitmeye karar vermişti. Gerçi Ardıl kimsenin üzülmesini ya da kırılmasını istemezdi hep insanlar mutlu olmalıydı ona göre bana benzeyen ama karakter olarak aramızda uçurumların çiçekli tarafı o bense kurak siyahların içinde kalandım.

 

 

"Abla ama beni üzüyorsun" diye tekrar yükseldiğinde kesinlikle üzerine atladığına emindim.

 

 

"Ardıl, canım sıkkın azıcık bırak beni."

 

 

"Abla, yeni tanıdığın insanlar için böyle davranamazsın" Ardıl'ın sert sesiyle yerimden kalkarak hızla Adel'in odasına girdim. Yoksa bu ikisi önüne geçemeyeceğim kavgaya tutuşacaktı.

 

 

Adel yatağın içinde oturur vaziyetteyim Ardıl ayak ucunda oturuyordu. Beni görünce hızla ayağa kalktılar.

 

 

"Yeni tanıdığım insanlar yüzünden mi böyle davranıyorum?" Ardıl'a değil sanki bana sorar gibiydi.

 

 

Düşmüş omzuları, kırgın hareleri içimi öylesine yakmıştı ki fevri davrandığım içime çöreklenen pişmanlık hissi artmaya başladı.

 

 

"Adel, haklıyım" dedim isyanla anlasın, görsün sakladığım ama yine kimse görmedi.

 

 

"Öyle mi? Öldüm mü abi!" Sesindeki yorgunluk vardı bunalmıştı o an farkıma vardım özgürce uçmak isteyen kuşun kanadını yakaladığımı ama bende o kuştum.

 

 

Hiç cevap vermeden odadan çıktım ama evede sığamıyordum. Bir kız geldi hayatımızın orta yerine bomba gibi düşmüştü sanki.

 

 

Kime kızayım, kime derdimi anlatayım bilemez halde çıktım evden. Attığım adımlar öylesine yorgun ve kırılmışlıkla doluydu ki ne yapacağımı bilemeden attım adımlarımı. Çalan telefonumu elime alarak kim olduğuna bakmadan açtım.

 

 

"Alo" dedim sakin ses tonuyla.

 

 

"Abi, duyacağın şeyler hiç hoşuna gitmeyecek tam emin değilim ama araştırmaya devam ediyorum. Sabah verdiğin isimler" diyerek derin bir nefes aldı ardından beklemediğim o darbeyi acımasızca bilmeden indirdi.

 

 

"Umay, şehit Asiye Sude Vlahos'un eşiyle kardeş olabilir."

 

 

Babamın planları yüzünden, kötülüğü yüzünden hamile haliyle şehit olan polis memuru. İntikam ayağına Berat'ı köşeye sıkıştırmak adına aldığı canlar. Neyin intikamıysa devlete ihanet et ardından intikam narası at.

 

 

"Siktir" dedim acıyla. Belkide o kızlar bilerek geldi. Kafamın içi öyle dumanlı hal aldı ki boşa koysam dolmuyor, doluya koysam olmuyordu.

 

 

Peşimi o adamın kurduğu lanetli dünya yakamdan tutmuş zorla içine çekiyordu. Bırak bu mahallede sessiz sedasız öleyim be adam.

 

 

"İyice araştır Tufan." Sesimde olmasın temennisi vardı. Berat'ı sürekli takip ediyordum çektiği o acıları ama inadına ayağa kalkıp savaşması sanırım benim üstesinden gelemeyeceğim kadar cesurca davranışları ve doğmamış bebeğine olan hasretliğini biliyordum ne acı.

 

 

Ve o hasretliğe mahkum eden benim babamdı. Karşısına geçip af dilesem affeder mi diye düşünmeden edemedim.

 

 

"Tamam" diyerek kapattı biliyordu o da kelimelerimde acı çektiğimi.

 

 

Yıllar önce bu mahalleye canhıraş şekilde gelişimizi hiç unutmamıştım. Pencerede oturan iki genç adam uzun süre izlemişti bizi o an nasıl korkmuştum babamın kirli elleri buradada bizi buldu diye.

 

 

Babasıyla kavga ederek gelen Fırat, bizi fark edince babasından azar yiyen o değilmiş gibi yanımıza gelerek, "Siz mahalleye yeni mi geldiniz?"

 

 

Çekindim başta babasının oğlu hep güçlü olacak diye şerefsizin sesi kulaklarıma doldu. Güçlü olamıyordum işte.

 

 

"Sana diyorum oğlum" diye yükselen Fırat ile gerilemiştim o an şimdi olsa direkt ağız burun dalardım galiba.

 

"Evet yeni geldik" diyerek yanıtlamıştım.

 

 

Sonra yanımza bizi pencereden izleyen iki benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim çocuklar geldiğinde iyice telaş yapmıştım yine tekrardan olduğu gibi bu hale gelmeme sebep olan adama lanet ettim.

 

 

"Merhaba" demişti Mihrali o an sarışın çocuğun tok sesiyle yutkunup nasıl cevap vereceğim telaşına girmiştim.

 

 

"Merhaba çocuklar" annem o an bana öylesine büyük iyilik yapmıştı ki korkum, telaşım azalmaya başlamıştı.

 

 

"Merhabalar ben Ahmet, Fırat'ın babası ve aynı zamanda bu mahallenin imamı oluyorum."

 

 

Ahmet amcanın sesi öylesine naif ve insana güven veren ses tonu vardı ki bu adam neden babam değil diye düşünmeden de edememiştim zamanla daha bunu dile getirir hale gelmiştim. Adam tam bir eğitimci ve kız çocuklarının okuması için gece gündüz çabalayan bir savaşçıydı.

 

 

O gün akşama kadar bize yardım etmişler hatta Fırat'ın annesi yemekler hazırlamıştı. O gün ise Fırat camiideki şadırvan ve lavaboların muslukları aynı marka değil diye hepsini bozmuş ama vanayı kapatmayıda ihmal etmemişti. Kendince önlemeye çalıştığı israfa mı yoksa daha beterini yaptığına mı kızmak arasında kalmıştı tabii o an öylesine şaşkınlıkla izlemişti ki Adal'le annemin dolu gözleri bizi bulmuştu.

 

 

Nasuh ve Mihrali ise evlerine giderek kumbarasını getirip Fırat'ı korumak adına Ahmet amcaya vermişlerdi. Fırat'ın düzen ve titizlik konusundaki takıntıları olduğu için böyle işe kalkışmış olmasından dolayı fazla kızamamıştı arada kendinede kızmıştı Ahmet amca, oğlu gibi takıntı hastası varken neden markalara dikkat etmedim diye.

 

 

"Devran, hayırdır birader" Mihrali'nin sesiyle ona döndüm.

 

 

"Yok öylesine dalmışım" desem de inanmadı.

 

 

"Adel'in üzerine fazla gittim. Yeni gelen kızlar yüzünden."

 

 

"Ee sende git oğlum sinemaya ya da biz gidelim. Bizimkileride alırım Büşra gelen bir filmi izlemek çok istiyordu."

 

 

Mihrali'ye tereddüt ederek baktım fakat kararlı duruşu etkilemişti. Çoktan telefonuna bakarak, "Akşam seansı boş bilet alıp gelirim" fırsat vermeden ilerlemeye başlayınca kabullendim zorakide olsa. Ne yapacağımı bilemeden öylece dikildim bi müddet.

 

 

"Devran abi" diyen çocuklar bana doğru yaklaşırken Nasuh'un arabasına yaslanarak yanıma gelmelerini bekledim. Hasan heyecanla karşımda durdu diğerleriyle.

 

 

"Hani bize yeni top alacaktın" elindeki topa bakarak tek kaşımı kaldırıp öyle mi der gibi baktım. Üstelik yeni dururken.

 

 

"Tamam tamam öyle bakma. Çikolatada alırsın diye şey etmiştik" Hasan'ın dedikleriyle gülümsedim. Neden böyle bir oyun oynadığına anlam veremiyordum halbuki onlara herkes istediklerini alıyordu.

 

 

"Hadi gelin benimle" diyerek önce bakkal şimdilerde ise büyüyen ve değişen dünyanın eseri olan markete doğru ilerledik.

 

 

"O Devran'ım hoş geldin" diyen Durmuş amcaya selam vererek, "Hoş buldum Durmuş amca." Dedikten sonra çocukları başımla işaret ederek, "Bizim afacanlara çikolata almaya geldim" diye ekledim.

 

 

Durmuş amca, çocuklara kaşlarını çatarak baktı. Yine rahat duramamışlar anlaşılan yoksa bu kadar çatlardı kaşlarını.

 

 

"Dün Mihrali hepsine bir sürü yiyecek, içecek aldı. Aileleri ise dğn için izin verdi" diyince hepsine dönerek gözlerimi kısarak hepsinin üzerinde gezdirdim. Suç işlemiş gibi başlarını eğdiler.

 

 

"Ama Durmuş amca" diyen Hasan ile diğer çocuklarda cesaret bularak mırıldandılar. Onların bu haline kıyamadığım için marketin manav kısmına geçerek muz, mandalina ve elma alarak geri geldiğimde çocukların yüzünde gülümseme belirdi.

 

 

Bu acımasız dünyada tüm çocuklar gülmeliydi. Neden bu gülmelerden rahatsız olan vardı ki? Hepsinin gözlerinde öyle ışıltı vardı ki bu dünyayı en güzel hale getiren ışıklar vaad ediyor gibiydi.

 

 

"Hasan, sen bunları annene götür yıkasın ve size servis etsin."

 

 

Sema abla, Hasan'ın annesiydi kadın çocuklara tam hastaydı. Tüm mahallenin çocuklarına anneniz kim gibi olsun dediklerinde onu söylerlerdi. Öyle ki bu mahallede dalga konusu olurdu boş dedikodular yerine çocukların derdini dinler çözüm arardı tabii mesleği gereğide fazla çocuklara takıntılı olsada bazen okul öncesi öğretmeni olduğundan çocuklarla içli dışlı olmasından kaynaklı bıkmıyor mu düşünmeden edemiyordum. Sinan abi ise Sema ablanın ona dualar ile geldiğini söylerdi hep imrenirdim bana dualar ile gelecek biri olur mu?

 

 

Olmazdı.

 

 

Bende o baba oldukça bir kadını ateşe atamazdım yeterince yanan kadınlar vardı çünkü.

 

 

"Devran bu çocukları çok şımartıyorsunuz" kızgınlıkla konuşan Durmuş amcaya sadece boşver diyerek geçiştirdim. Hesabı ödeyerek marketten çıktım.

 

 

Şımarsın çocuklar, korkmadan gezip oynasın, tüm kötülükler onlardan dursun. Çıkıp oynayacağı yerde omuzlarına kendinden büyük yük yüklemesinler.

 

 

Küçük Devran, sevinçle giden çocukların ardından imrenerek baktı. Çikolata yemeyi severken, "Erkek adam kız gibi çikolata yer mi?"

 

Yemez mi erkek çocukları. Yerdi birilerinin zorla aklıma soktuğu saçmalıklar neden urgan gibi dolanıyordu.

 

 

Gözlerim imrenerek aynı zamanda omuzları düşen çocuğa bakıyordu. Bana baktı diyemedim ki ona ben o günden çikolata yiyemedim.

 

 

İçimde öyle yükler var ve bunu anlatmak öyle zordu ki. Derince nefes alarak geriye döndüm.

 

 

Ardıl'ın hediye ettiği tesbihi avuçlarımın arasına alarak geri eve doğru ilerlerken aklıma gelen şeyle atölyeye gitmeye karar verdim. Dosyada aklıma takılan pürüzleri halletmem gerekti.

 

 

Sessizce girdim odaya kimse kolayca girmezdi, girmelerine karşılık dolabın kapağını kolayca alamayacakları şekilde kilit yapmıştım.

 

 

Sırrıma tek ortak olan Tufan'ın bana getirdiği dosyalara bakmaya başladım. Ne ara bu kadar çetrefilli dosya haline geldi düşünmeden edemiyordum.

 

 

Boşanma davasından cinayet arasında o kadar dağ vardı ki hangisini aşacağımı düşündüm. Kadın her ifadesinde aynı şeyleri söylerken maktulün ailesi bile kadını savunuyordu ölen kendi oğulları olmasına rağmen gelirlerine o kadar bağlıydılar ki şüphem tüm ailenin bu cinayetle bağlantısı olduğu yönündeydi.

 

 

Dosyalara tekrar baktım ne ifade, video, belgeler varsa izleyip, okudum. Tek tek ince detayına kadar baktım ama cinayet saatindeki ailenin bulunduğu konum hepsi örtüşüyordu. Kusursuz bir cinayet işlenmişti. Bu davadan vazgeçmek istedim maktulün kadına ve ailesine çok eziyet ettiğini bilmek ölmesi daha iyi olmuş dememe sebebiyet veriyordu.

 

 

Hayır kendine gel ortada cinayet var. Ortada nefsi müdafaada var olabilir. Kendi içimdeki savaş bitmeden maktülün en yakın arkadaşının ifadesi takıldı.

 

 

İlk ifadesi ve son ifadesi arasında fark vardı. Birinde rakı sofrası diğerinde barda bir kaç kadeh kırmızı şarap ikiside bok içisindi ama bu detay işe yarar mı yarar.

 

 

Telefonum çaldığında Tufan'ın aradığını fark ettim. İçime düşen yangının çoktan esiri olarak oturduğum yerden hızlıca kalkarak açtım.

 

 

"Alo" Dedikten sonra Tufan hiç vakit kaybetmeden, "Devran, senin şu davayla ilgili ilginç gelişme yaşand. Aykut'un eli kanadı ve kadın korkudan bayıldı."

 

 

"Gerçekten mi?" Şaşırdım oysa kadın adamı öldürüp taşlık bir alana götürmüştü. Adamın cesedi bulunduğunda kanlar içindeydi.

 

 

"Evet, kadın kanı gördüğü anda küt diye gitti. Devran o kadın masum" diyerek derince nefes aldı.

 

 

"Bende öyle düşünüyorum. Mihra hanım geldi mi?"

 

 

"Geldi, kadın ayılınca ve toparladıktan sonra senin yanına gelecekti."

 

 

"Tamam birader sağolasın."

 

 

"Bir gelişme olursa ararım yine seni. Öteki taraftan daha haber yok" diyerek kapattı. Bu adamın cevap beklemeden kapatmasına hastaydım.

 

 

Dosyaya tekrar döndüğümde birçok kısmın eksik olduğu aşikardı. Kan tutan birinin kanlar içinde olan cesedi taşıması ne kadar doğruydu.

 

 

Banka ekstrelerine baktığımda gördüğüm marka saatler, telefon, çanta ve mücevherler daha önce hiç dikkatimi çekmemişti.

 

 

Bunları ayrı dosyaya alarak küçük kağıtlara not aldım. Bunu Tufan'a fotoğraf çekerek gönderdirip, kadına başka sorguda sormasını istedim.

 

 

Bu dava fazlaca uzamış ve yormaya başlamıştı ve yeterince sıkmıştı.

 

 

Banka ekstreleri gibi gözümden kaçırdığım kısımlar olur diye tekrar ve daha detaylı bakmaya başladım. Diğer işime yarayacak kısımları tek tek not aldım yeni isimler, yeni numaralar ve adresler eklenince hepsini yine Tufan'a attım. İki saattir odada olduğumu fark edince ayaklandım. Sağ sola hareket ederek uyuşan bedenimi hareket ettirdim.

 

 

"Kimse yok mu?"

 

 

Çıraklar mahalledeki Fadime teyzenin evine gönderdiğim aklıma gelince ben çıktım. Mihra hanımı görünce rahatladım.

 

 

"Hoş geldiniz Mihra hanım" diyerek odama doğru davet ettim.

 

 

"Hoş buldum, Devran."

 

 

Odayı işaret ederek, "Şöyle geçin, ben çay getirip dosya hakkında konuşalım."

 

 

"Tamam, atıştırmalık var mı Devran" diyen Mihra hanımla güldüm.

 

 

"Vardır tabii annem çıraklara mutlaka börek tarzı bir şeyler yapmıştır mutlaka."

 

 

Başını olumlu anlamda sallayarak odaya geçti. Bende çay koyarken ekmekliği açtığımda karşılayan poğaça ve böceklerle rahatladım. Büyükçe bir tabak alarak börek ve poğaçaları koydum buzdolabını açınca karşıma çıkan tatlılar ile güldüm onlarıda ayrı tabağa koyarak odaya götürdüm.

 

 

"Devran, şuan gözümde zirvedesin" tabaktakilere hayranlıkla bakan Mihra hanıma başımı iki yana sallayıp, "Bu onurdur benim için" dediğimde kahkaha attı.

 

 

Çaylarıda alıp geldikten sonra tuttuğum notları ve dosyadaki yerleri göstererek dava ile ilgili nerede olduğumu anlattım. Mihra hanımda elindeki bilgileri benimle paylaşınca aslında adam karısı tarafından değil metresi var ve onun tarafından öldürüldüğü yönünde ibre kaymaya başlamıştı.

 

 

Zengin bir ailenin rezil olma derdinde değilde gelinlerinin bu zamana kadar oğullarını öldürmediğine şükür etmesi gerektiğini söylemek basit cümleler değildi.

 

 

"Zengin bir aile neden normal bir aileden gelen kadını bu kadar korur?"

 

 

"Yanlış düşünüyorsun Devran," dedi Mihra hanım tereddüt etmeden.

 

 

"Kadın oldukça masum duruyor. Görüntü elbette yanıltır insanı ama biri şüphe duyar ailede hiç kimse kadından şüphe duymuyor. Ailede kadına çok önem verildiği belli ölen adam o insanlığı kabullenememiş demek ki. Kayınvalide öyle güzel anlatıyor ki eşini, diğer oğullarını buna gelince öfke kusuyor. Hatta gelininin çok güzel eğitimci olduğunu söylerken imrenir gibi hali var sonra eltileri bile biz yalan söyleriz, gizli işler çeviririz o yapmaz diyor. Kadın için bu kadar kişi konuşurken katil olması hemde kandan korkarken. Alınan mücevherlerin hiçbiri evde yokmuş sordum kadına çıkmadan. Metresi olabilir fakat delil yok."

 

 

Nerede hata varda bir türlü ipin ucu hep kadında bitiyor. Her iki ucuda boka batıyordu ama sonuç yoktu.

 

 

Belgeler, görüntüler ve tutuklu masum ya da suçlu bit kadın.

 

 

"Devran bu nerede bitecek?"

 

 

"Bilmiyorum Mihra hanım ama işin içinde garip şeyler olduğu net..." aklıma o an kadının çocukluk arkadaşım dediği kadın aklıma geldi. Kadının kocasının tesisat dükkanı vardı. Marka parfüm Adel'in bana ısrarla aldırdığı çantası ve ayakkabısının fiyatları yüzünden içi gittiği marka sürekli fotoğraflarını bana gösterip diğer doğum günüme al modası geçerse geçsin marka.

 

 

"Kadının arkadaşı olabilir mi?"

 

 

Nasıl düşünmemiştim kadın her an farklı ama aynı markanın kıyafetlerini giyiyordu. Tabii ekstrede farklı markalarda olursa olsun en çok o markanın vardı.

 

 

"Bunu sonra konuşalım mı? Sen kadının arkadaşını araştırması için Tufan'a devret" diyen Mihra hanımla güldüm o da anlamış olacak ki gülümsedi. Tufan olmasaydı ne yapacaktık adamı her olayda darlıyordum garibim o da ses etmeden yapıyordu. Tabii arada isyan etmiyor değildi.

 

 

Kendimi bir an Ardıl'ın Çok Güzel Hareketlerde en sevdiği skeçten biri olan canım sıkılırdaki adamın sesiyle, "Tufaann benim canım çok sıkılıyor Tufan" gibi hissettim.

 

 

"Devran, hep gül ha böyle sert olma ödün versen ölmezsin" dediğinde öylece baktım. Yıkamazdım tabularımı arada böyle olurdu ama fazlası olmazdı.

 

 

"Tamam dalma bu kadar sulara, ben gidiyorum yine görüşürüz" diyerek odadan çıktığında annemi görünce korkuyla yutkundum.

 

 

"Dolapları yaparsın değil mi?"

 

 

"Evet yaparız Mihra hanım" diyerek beni bu durumun içinden kurtaran Mihra hanımla rahat derin nefes aldım.

 

 

"Ne dolabı?" Annemin sorusu ile ona baktık aynı anda.

 

 

"Buralara yakın kiraya vermek için ev aldık dolapları yok."

 

 

Bir an ciddi mi diye baka kaldım. Kadın benim için yalan söylemişti.

 

 

"Öyle mi hayırlı olsun" annem olmayan evi hayırlarken bulunduğum durum yüzünden terlemeye başladım.

 

 

"Teşekkürler, ben artık gideyim" kaçar gibi giden kadınla iyice ecel teri dökmeye başladım. Annem yanıma yaklaşırken gergindim.

 

 

"Nasıl dolaplar istiyor?"

 

 

Annem kesinlikle şühelenmişti.

 

 

"Kadının kaç evi var oğlum" diyede eklediğindeyse kahkaha atma isteğiyle dolup taştım. Şüphe duymamıştı bu iyiydi.

 

 

"Ne var anne, kadın yatırım yapıyor işte, beyaz veya gri tonlarda olmasını istedi." diye geçiştirdim.

 

 

Bilmemesi gerekiyordu hele ilk davamdan sonra babamın avukatlığını yapmamı istedikten sonra asla olmazdı.

 

 

Biliyorum annemin hâla kalbinin bir şeytanda olduğunu. Şimdi bu halde canhıraş şekilde savaşıyorsam onunda payı vardı. Annem gücü sever o çocuk yaşımda kötülüğe karşı güçlü durduysam güce aldandı bilmedi o çocuk sadece oyun oynamak istiyordu.

 

 

 

 

📿📿📿

 

 

Adel'den;

 

 

İnsanın hep yaşayacağı sınavlar olurmuş. Hiçbir zaman sınanmadan ölmezmiş.

 

 

Yaşattığını yaşamadan ölmezmiş vs bir sürü şeyler. Pekii bizim bu zamana kadar yaşadıklarımızı babam yaşayacak mıydı?

 

 

Bizi yaktığı ateşte yanacak mıydı?

 

 

Kız çocukları babalarına aşık olur ilk pekii ben neden onun ölmesini isteyecek kadar nefret ediyorum ondan.

 

 

Odamın kapısı aralandığında hava kararmak üzereydi. Başıma yorganı çekerek kimsenin söyleyeceği teselli kelimelere ihtiyacım yoktu ve artık sözler bile anlamını yitirmeye başlamıştı.

 

 

"Adel" abimin sesiyle içime düşen yangınla titredim. Bu dünyada en çok o gülsün istiyordum elbette kırılıyorum, elbet üzülüyorumda lakin yaptığı fedakarlıklar öylesine çoktu ki.

 

 

Abim, babam, ocağım, bakım, yurdum hepsiydi benim için. Babalar kızlarını korur değildi benim ki, "Abiler, kız kardeşini korurdu."

 

 

Bugün galiba tanımaya yeni başladığım insanların karşısında rezil olduğum içindi öfkem belkide.

 

 

"Kıprıyorsun Adel" abimin muzipçe çıkan sesini tanıdığım için yorganı başımdan iterek, "Ne var" diye yüksledim.

 

 

"O sakar fare ve arkadaşıyla sinemaya gitmek ister misin?"

 

 

Kulaklarım galiba oldukça yanlış duydu. Yoksa asla Devran Kartal, sözünden dönmezdi niye bana gelip sinemaya gitmek için sorsun hemde potansiyel tehlikeli gördüğü kişilerle.

 

 

"Abi gerçekten mi?" Diye ciyakladım kendi sesime kulak tıkamak istedim resmen.

 

 

"Gerçekten ama Mihrali ve diğerleride olacak" diye eklediğinde nedenini anlamış oldum.

 

 

Abim kesinlikle takıntılarını ve korkularını kenara bırakmayacaktı. Hep koruma ve tedbir alarak adımlar atması korkunç derecede takıntılı hal alıyordu. Hep bu anlarda babamı öldürme fikri kafamın içinde büyük coşkuya neden oluyordu.

 

 

Yapardım!

 

 

Yapamazdım, yaparsam abimi kaybederdim. Tüm dünya bana sırtını dönsün hepsine tekmeyi basardım, abime kıyamazdım.

 

 

"Tamam" diyerek ayaklandım.

 

 

"Hazırlan ve gel benimle." Diyerek odamdan çıkınca üzerime siyah gündelik elbisemi çekerek hızlıca saçlarımı sıkı at kuyruğu yaptım.

 

 

Birlikte aşağıya indiğimizde hazır olan Büşra, Dilek ve Feyza'yı görünce güldüm.

 

 

"Hadi şu yeni kızları çağırında geç kalmayalım" diyen Mihrali abiyi onayladım.

 

 

Hızlıca abimle birlikte apartmana girerek asansörün zemin katta olduğunu görünce sevinçten çığlık atmak istedim.

 

 

Asansöre bindiğimizde 3'e basarak hareket etmesini bekledik.

 

 

Geldiğimizde Umay'ların durduğu dairenin kapsını çalarak bekledik. Bir şeyler söyleyerek kapıyı açan Berika ile güldüm, başında evin içinde taktığı yazması ve salaş pembe elbise vardı.

 

 

"Sinemaya gideceğizde mahalledeki diğerleriyle gelin sizde."

 

 

Berika tebessümle bana bakarak, "Bir Umay'a sorayım geçin siz içeri" diyerek bize yol verdi.

 

 

"Geçelim bakalım," diye mırıldanan abimin duysamda pek umursamadım.

 

 

"Umay buraya gelsene" diye bağırarak karşımızdaki yerimizi aldı.

 

 

"Gelemem sen gel be!"

 

 

Berika alışkın olacak ki sessizce kalkarak, ilerledi. Bir müddet homurdanmalar gelsede sonrasında kesildi.

 

 

"Umay gelmeyecekmiş yeni tabloya başlamış. Ben geleceğim sinemadan çıkınca bize geçeriz. Biz gelene kadar bir şeyler hazırlama sözü verdi" diye açıklama yaptı.

 

 

"Hadi hazırlan" abimin sesiyle başını sallayarak odasına gitti. Bir müddet sonra geri geldiğinde siyah takım giymiş, başına toprak tonu şal örtmüştü, sıfır makyaj ile bu kadar güzel durması harika ötesiydi.

 

 

"Haydi çıkalım" komutuyla ayaklandık. Abimde gelmeyecekti bunu Umay'a söylese miydim?

 

 

Kapıya geldiğimizde abim etrafa bakınmaya ve ceplerini kontrol etmeye başladı.

 

 

"Ben tesbihimi içerde düşürmüşüm galiba siz çıkın."

 

 

Abimin tesbihlerine olan aşkı inanılmaz boyuttaydı. Berika onayladığında biz birlikte inmeye başladık. Apartmandan çıkınca birlikte bizi bekleyenlerin yanına indik.

 

 

"Haydi gidelim" derken şiş karnını tutan Dilekle gülerek onayladık.

 

 

📿📿📿

 

 

Yazar'dan;

 

 

Garip olayın içinde dönüp duran sadece vaktin saniyeleriydi sadece. Yeni ip uçları yakaladıkça durumu hızla Devran'a bildiren Tufan'ın ilgisini bu olay fazlaca çekmişti.

 

 

İlk defa bu kadar kadını ne olursa olsun diye savunan insanlar vardı. Nedensiz değildi elbette ama yinede giden canla aralarında kan bağı vardı. Anne sadece neden bir anda kötü oldun diye sızlanıyordu ama gözyaşları şiddet gören katil diye şüphelenilen kadın için akıyordu.

 

 

"Sıradaki haberimiz boşanmak üzere olduğu eşi tarafından katledilen iş adamı Vural Yılmaz'ın haberine..." haber spikerinin dediği, "Katledilen iş adamı" kısmına takılmıştı.

 

 

"Amına Koyayım sizin, kadının sırtındaki ve fondötenle kapattığı yüzü görseniz, yalandan kadına şiddete hayır demeye devam edin" dedi.

 

 

Kadının ailesinin zengin olsaydı nasıl haber yaparlardı diye düşündü. Sınıf farkının her yerde acı şekilde aktarılması ne kadar felaketti. Tufan siyah gür saçları arasından ellerini geçirip çekiştirdi günlerdir uykusuzkuğu artık kendini feci şekilde belli ediyordu.

 

 

"Tufan" Arif müdürün sesiyle oturduğu yerden kalkarak, "Buyrun müdürüm" dedi.

 

 

"Umay ve Berat kardeş" dedi.

 

 

Müdürün söylediğiyle yutkundu bu haberi nasıl diyecekti. Devran'ın dediği doğru olabilir miydi? Kızlar intikam için mahalleye gelmiş olabilir miydi?

 

 

"Hemen deme Devran'a. Kızlar meslekleri için gelmiş gibi duruyorlar ama tedbiri hiç elden bırakmayacağız" dedi.

 

 

Arif müdür, Devran sayesinde kızının doğruları bulmasından dolayı borçlanmıştı fakat ne yapsa ödemeyeceğini düşünüyordu.

 

 

"Tamam müdürüm" dese de kendini kapana kısıldığını anladı. Emniyette tüm işler şu sıralar karışıktı gelen olaylar ve birde iş adamı müsveddesinin ölümü tüm gözleri il emniyete dikilmesini sağlamıştı.

 

 

"Ha Tufan bu arada git eve uyu. Benden sana 2 gün izin. Vural Yılmaz dosyasında gelişme olursa gelirsin" hiç itiraz istemem der gibi bakarak odadan çıkmıştı.

 

 

Tufan bir an kimsenin ona eve git demeyeceğini düşünmüştü. Karsına hasret kalmıştı kaç gündür gidip karısının kolları arasında uyuması gerekti.

 

 

Arif müdür odasına giderken onu arayan Gökhan ile adımlarını hızlandırdı. Odasına girdiği anda arayan kişiyi yanıtladı, "Buyur Gökhan."

 

 

"Müdürüm bu akşam saat 23:15'te Şile yolunda eski kundura depoda olacak teslimat. Bu sefer havaalanı polislerini ve görevlilerini uyarın. Şimdi kapatmam gerek."

 

 

Kapanan telefonla güldü Ilgaz Kartal'a yine darbe indirmek müthiş olacaktı.

 

...

 

 

"Salih"

 

 

Ilgaz Kartal tüm heybetiyle sağ kolunu çağırmıştı. İki önce teslimat yapılması gereken uyuşturucu satışının akşama kalması onu epey öfkelendirmişti.

 

 

Teslim almak için gelecek olan adamların havaalanında tutuklanması ve ardından depolarından birine baskın yapılmasıda eş zamanlı olmuştu.

 

 

"Buyurun Ilgaz bey," diyerek konuşan Salih, patronunun gözlerinde ışıldayan öfkeyi iyi bildiğinden yutkundu.

 

 

"Bu akşam o adreste teslimat olacak. En ufak hataya mehil verme" uyarırken bile sizi öldürmem süründürürüm vardı. Kaç defa bu adamın işkencelerine şahit olmuştu fırsatı olsa kaçardı ama Ilgaz Kartal bulunca neler yaşanacağını yakın şahidi iken yapamazdı.

 

 

Kundura deposunun önüne çoktan adam yığmış ve güvendiği adamlardan birini başlarına dikmişti. Birazdan başlayacak toplantıya rahat girmeliydi Ilgaz Kartal.

 

 

"İhaleyi biz alacağız ve akşam ki iş sorunsuz bitecek" küçük dağları ben yarattım havasında olan adamı gırtlamamak için kendini zor tuttu Salih.

 

 

Devran ile aynı yaşta olmaları ve Ilgaz delisinin kendini, oğlu yerine koyduğu için nefret ediyordu. Ne güzel polislikten mezun olmuştu fakat ne yapıp kendi yanına çekmeyi başarmıştı.

 

 

Gerçi bu konuda kendinden ölesiye nefret etse de siyaha boyanmıştı.

 

 

 

 

📿📿📿

 

 

Bölüm : 08.03.2025 23:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...