Selam, Nasılsınız?
Bölüm geldi. Satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Keyifle okuyun
VI. Bölüm
Kader düşman değil, sen kendine düşmansın.
🖤
Apartmanın demir kapısını ağırdan açarak biraz daha bekledi geri dönüp annesine içinde kaldığı cam kırıklarıyla dolu fanusun içinde nasıl yara aldığını bağıra çağıra haykırmak istiyordu ama küçük kızın tekrar ağır hasar almasından ölesiye korkuyordu.
Çünkü o kız çocuğu hep yaralı ve kırgındı. Daha fazla yaralara katlanacak gücü yoktu belli değil miydi halinden. Kim annesinden kaçarcasına sessiz ve yorgun ayrılırdı ki. Sessizlik vardı şimdi her vakit çığlık atan ruhunda.
Tayin meselesini duyan bir kaç kişi ona rahat mı battı diye sorsa da sessizce gidişi koydu içine.
Bilirdi kendini bu mahallenin başından sonuna kadar davul zurnayla ayrılırdı. Mahallenin girişindeki fırıncı Osman bey ile saatlerce gündemi konuşur ardından siyasi parti ve oy konusu açılınca kürekle mutlaka kovalanır iki dakika sonra hiç kovalanan kendi değilmiş gibi geri girerdi.
Babası emekli olduktan sonra açtığı kahvehanede geçen günlerine ne demeliydi. Ferhat bey ile dillere nam salmış tavla turnuvaları ve emekli insanların tek dostu olması çok özleyecekti ama izin günlerinde bile Aydın'a adım atmayı düşünmüyordu.
Anneannesi ve dayısı gidince neden olmasın geri dönüş. İnsan memleketine küser mi hiç?
Niye böyle hissettiğini düşünüyordu istemsizce. Yaşadığı yerin suçu yoktu ki oysa, memleket hasrertlik çekmek derken babası o hasretliğe gönüllü olmak akıl işi miydi?
Arabada onları bekleyenlere bakıp iç çekti. Gitmek istemeyen yanı ağır basarken içindeki yalnızlık daha ağır basıyor nefesini kesecek kadar kuvvete olunca aldığı karardan son derece memnundu. Ya da kandırdım oyunu oynadığını düşündü içinden.
Havaalanına geldiklerinde abisi ve kız kardeşiyle sıkıca vedalaştı. Berika ise onlara katılınca oluşan duygusal ana dayanamayıp ağlayan Eslem ile kaşlarını çatıp, "Ay kız sende gel" dedi Umay mahallenin dedikoducusu Hamiyet hanımı taklit ederek.
Berat ise ayarsız kardeşinin haline bakarak güldü. İşi hep dalgaya vurmasına alışmıştı gerçi. Hayatta en büyük pişmanlığın ne diye sorsalar galiba tereddüt etmeden Umay'ı bu kadar yalnız bırakmasaydım derdi.
"Abla" dedi tüm sevimliliğiyle Eslem sıkıca Umay'a sarıldı ardından ise onlara katılan Berika ile kahkaha attılar. Resmen kıskanılıyordu Eslem. Tabii bu durumdan oldukça memnundu Eslem hanım. Berat geçici görevle Mardin'e gittiği için kardeşlerini kısa bir süre yalnız bırakacaktı ardından soluğu kardeşlerinin yanında alacaktı elbette ev kendi gelene kadar düzene oturdu. Rahatını düşünmek hakkıydı değil mi?
"Abi bizimle kalacaksın değil mi?"
Berika'nın sorusu üzerine Berat alkımımı okdu bu kız diye içinden geçirmedi değildi. Omuzlarını dikleştirerek, "Elbette sizinle kalacağım. Birde ayrı evin işleriyle uğraşmayın sizi düşünüyorum hadi yine iyisiniz."
Berat'ın söyledikleriyle kızlar göz devirerek ağabeylerine Allah razı olsun ne iyi ettin der gibi baktılar. Umay, abisine dönünce içinden bu yaşta bu zeka nazar değmesin abime derken gülmemek için kendini zor tutuyordu yoksa abisi o aklından geçneleri öğrenir daha İstanbul'a gidemeden narin bedeni toprak olurdu.
Vedalaşma sarılmaya devam ederken anons edilen uçak seferi İstanbul'a olandı artık ayrılma zamanları gelmişti.
Böyle buruk bir veda beklemiyordu Umay mahallenin dilinden uzun süre düşmeyecek saçma veda töreni yapacak kadar olan deli yanı şimdi sus pustu.
Babasının ona emanet ettiği sazı sıkıca kavrayıp ilermeye başladılar.
Zamansız gitmeler vardır öyle acı anlar bırakır insanda. Bir gün olur olmadık anlarda aklına gelip canını sökmeye çalışırdı. Gelecekti aklına ama en çok veda edemediği kadına sarılmamak koyacaktı içine.
Uçağa binip koltuklara geçtiklerinde iç çekip başını koltuğa yasladı. Birkaç saat sonra İstanbul'da olacaklardı.
Berat, kardeşlerinin yolu rahat bulabilmesi adına İstanbul'da en yakın arkadaşlarından olan Ramin'e haber etmişti. Geçici görevde olmasına rağmen hazırlığın bir çoğunu tamamlamıştı kızlara sadece küçük işler kalmıştı bir zahmet onları da kendileri yapsın dese de Ramin'i bu konuda fazlaca uyarmıştı. Umay ve Berika bir yandan kızsalar da ağabeylerinin işlerini epey kolayştırması onları rahatlatmıştı.
İstanbul semalarında olduklarına dair anonsla heyecan yapan iki genç kadın birbirlerine bakıp güldüler.
İndiklerinde onları bekleyen Ramin'e doğru ilerlediklerinde gördükleri manzarayla gülmeye başladılar. Ramin her vakit olduğu gibi komik kişiliğini konuşturmuştu. Elinde tuttuğu pankarta tuhaf bakan insanlara aldırış etmeden kızların yanına doğru ilerledi. Yüzünden hiç eksik etmediği o sıcacık gülümsemesi yerindeydi.
Biri aşiret kızı öbürü Yunan kızı gelin bulun beni yazıyordu pankartta. Umay daha fazla kendini tutamadan kahkaha atmaya başladı. Ramin ise alınmış gibi yapsa da onlarla uğraşmayın seviyordu ne yapsındı adam. Şebeklikleri en güzel kendi yapardı ve her yıl şebeklik ödülünü kazanan Ramin Ersoy'du.
"Abi inanmıyorum ya sana bu pankart nereden çıktı?" Umay'ın sorusu üzerine kaşlarını çatıp büyük bir ciddiyetle, "Belki beni tanımazsınız diye şey ettim."
İki genç kadın birbirine bakarak ciddi mi bu sorusunu sormak adına öylece bakındılar. Ramin bazen öyle ciddi hale bürünüyordu ki kimse şakalarına rağmen şaka mı yoksa gerçek mi anlamaları uzun sürüyordu. Kızların anlamsız bakışlarını fark edince gülerek, "Şaka be" dediğinde kızlar ona bomboş bakarak, "Komik değildi hiç" dedi Umay.
Ramin'in arabasına gitmeden önce bavulları almak için konveyör bandının olduğu alana doğru ilerlediler. İlk önce hemen sazın olduğu kutuyu eline aldı Umay. Babası iyi ki saz için özel kutu yapmıştı yoksa bu hengamede kırılması olası bir durumdu. Diğer bavullarınıda alarak arabanın park edildiği alana doğru ilerlediler. Bu sırada yine Ramin tüm komikliğiyle olayları anlatmaya başladığında genç kadınlar yanakları ağrıyana kadar gülmüşlerdi.
Eve geldiklerinde birçok hazırlığın tamamlandığını fark eden ikili memnunca baktılar fakat evin çift daire olması biraz göz korkutsada halledilirdi elbet işler. Odaları gözdiklerinde dolap kapaklarının bir kaç yerde değişiklik yapılacağını not ettiler küçük bir tamirat evi daha güzel hale getirirdi yoksa giden kişi eve mükemmel bakmıştı.
Umay ve her zaman olduğu gibi yola bakan kısımdan odasını seçti. Neden hep yoldan tarafı istediğini bilmesede seviyordu nedensizce. Tabii buna odasının açıldığı balkonun geniş ve güzeldi. Resim çizerken ve küçük değişikliklerle güzel olacaktı.
Yatağa baktığında tertemiz nevresim takımını fark edince Ramin'in annesi Fatma hanım yine titizliğini konuşturmuştu. Ev genelinde tertemiz olsada ufak işlem gerekiyordu.
En başta dolap kapaklarını halletmesi gerekiyordu siyah ve silmekten aşınmış kapaklar inanılmaz rahatsız edici bir durumdu. İç raflarına baktığında iyi durumda olsa da komple değişmekte yarar olduğunu düşündü.
Birkaç yere raf ve sehpa yeterli olacaktı. Aklındakileri not edip yarın ilk iş hastaneye gidip geldiklerinde dair bildirip ev işine öyle bakacaktı.
Aklındakileri Berika'ya anlatarak onunda fikirlerini aldı. Berika'nında onayıyla dolap kapakları sade beyaz olacaktı.
...
Gün kızlar için erken başlamıştı o kadar heyecanlıydılar ki. Hayatlarında ilk defa başka bir şehirde çalışıp hayatlarına şekil verecekti. En fazla İzmir'e kadar olan hayatları şimdi bambaşka şekil alacaktı. İnsan hayatını nerede sürdürmek isterdi diye sorsalar hep aynıya yakın cevaplar olurdu.
Küçük bir kasabada sahile yakın bahçeli bir evde kendine ait küçük bostanla sessiz ve sakin yaşam.
Buna benzer hayat yaşadıkları aşikardı ama bazı yükler öyle zehirdi ki o cevaptaki yaşamın tadını hissettirmiyordu.
"Hemen hastanya gçeceğiz mi?"
Umay'ın sorusu üzerine Berika, zil çalan karnını tutarak, "Akşam direkt uyuduk neredeyse aç kaldım önce kahvaltı yapalım ne olur" derken tıpkıu küçük bir kız çocuğu gibiydi. Umay arkadaşının bu haline genişçe gülümseyerek abisinin çok anlattığı mekanın adresini öğrenmek için abisine mesaj attı.
Gönderen: Canem 1
Mesaj: Abim günaydın senin şu kahvaltısını övdüğün mekanın adresini atsana.
Gelen: Abimmm
Mesaj: Kadıköy'de size çok yakın konumu atıyorum balım. Günaydınlar.
Berat'ın yazdığı mesaja okurken gelen konumla Berika'ya döndüğünde hazır olan arkadaşıyla kahkaha attı. Açken sen, sen değilsin örneğine şuan Berika'yı net işaret ederdi.
Birlikte evden çıktıklarında ilk önce mekana geçip güzel bir kahvaltı ettiler ardından hastaneye doğru ilerlediler. Hastanenin önüne geldiklerinde hayranlıkla baktılar.
Çalıştıkları hastaneye göre inanılmaz büyüktü. Hayallerinde böyle büyük hastanede çalışmak vardı elbette ama böyle kaçar gibi büyük şehirde kendi gerçeklerini unutmak istemişlerdi. Berika yanındaki can dostuna bakıp iç çekti. Ondaki acıyı hep görmüştü kaçışına ortak olmak istedi hep çünkü hengamede o da yeri gelince yalnız bırakmıştı
Bunun verdiği vicdan azabı ondaki yangınları büyütüyordu.
Umay'ın içinde korku sardı yavaşça öte yandan endişe duymaya başladı. Böylesine büyük bir hastanede yeterli olabilecek miydi? Elbette kendini geliştirmek adına günlerce çalışıyordu bu konuda Berika'da destek oluyordu bir genel cerrahi bilgisine ve donanıma sahipti ama insanlara daha çok nasıl yardımcı olurum isteğiyle dolduğu için sürekli bilgilerini tazeliyordu.
İlk başta hastane müdürü Koray Aydın'ın odasına gitmeleri gerekti. İçeri girdiklerinde danışmaya Koray beyin odasını sordular. 6. Kata asansör ile çıkmak isteyen Berika'ya korkuyla baktı acil olmadığı müddetçe kesinlikle kullanmazdı. Şimdi ise acil bir durum yoktu ortada ama Berika, asansör konusunda ısrarcıydı ama neden?
Kesinlikle olmazdı.
"Berika olmaz" dediğinde Berika çoktan asansöre binmişti. Korkuyla adımlarını asansöre atarken içinden dua etmeyi ihmal etmiyordu.
Berika arkadaşına baktığında İnşirah suresini okuduğunu anladı ağız hareketlerinden. Gülmek istesede dar alanda kaçacak yeri olmadığından kendini zarzor tuttu.
Sekreter koltuğuhnu boş görünce kapıyı çalmaya karar verdi Umay. Koray beyin odasının önüne geldiklerinde Umay derince bir nefes alıp kapıyı çaldı. Gir sesini duyunca kapının kolunu indirip kapıyı itti.
"Koray bey..." sözlerini tamamlayamadan genç adam onlara gülerek, "Benim buyrun" dedi.
Orta yaşlarda birini bekledikleri için biraz şaşırsalarda kendilerin toparlayıp.
"Biz tayin konusu için geldik" diye kısa ve öz bir açıklama yaptı Umay.
Koray bey, kızların methini çok iyi duymuştu. Onlar gelmeden çalıştıkları hastahanenin müdür aramıştı.
İki kızı öylesine iyi tanıtmıştı ki hele Umay'dan bir hemşire değilde doktor gibi bahsetmesi adamda merak uyandırmıştı.
"Siz gelmeden önce sizi merak ettim. Eski müdürünüz aradı ve hakkınızda fazlaca şikayette bulundu." Koray beyin sesindeki imaya güldüler.
"Neyse müdürünüzü sonra yerersiniz. Bu hastanenin başhekimi ve ekibi sizi çok merak ediyor. O sizi ekibine dahil etmek için sabırsızlanıyor. Fakat idari izinli olduğunuz için bir kaç gün kendinizi toparlayın ve gelin. Şimdi tüm doktor arkadaşlarım yoğun" Müdür'ün açıklaması üzerine iki kadında anlayışla karşıladılar.
"Personel/Özlük birimine giderek işlemlerinizi başlatın. Bir kaç gün sonra görüşmek üzere" dedi müdür.
"Tamam müdürüm, size iyi çalışmalar" diyerek çıktılar.
Özlük birimine geldiklerinde başladıklarına dair imzalarını atarak hastaneden ayrıldılar.
🖤🖤🖤
Devran herzaman olduğu yine erkenden dükkanı açmıştı. Annesi bu duruma üzülsede belli edemiyordu.
Yıllardır emek ettiği mesleğini yapmak yerine onunla çalışması koyuyordu. Nedenini çok iyi bilsede ses edemiyordu.
Tahtaları büyük bir titizlikle oyarken arkadan çalan Müslüm Gürses şarkısına eşlik etmeyi ihmal etmiyordu.
Devran bu mahalleye geldiğinde 15 yaşlarında bir delikanlıydı. Toydu o vakitler fevri çıkışları olsada zamanla o yanı törpülenmişti. Kimseye zararı dokunmazdı ama tersi pek yamandı.
Nasuh, Mihrali, Tufan ve Fırat en yakın dostlarıydı. Hepsininde mangal gibi yüreği vardı mahallenin ortasına çıksınlar çoğu hayır duası ederdi.
Devran onlara göre daha korumacı ve sert tutuma sahipti. Kolay kolay söze girmezdi yerince konuşur karar verirdi hep. Sessiz ama bir o kadar gürültülü yaşamı vardı. Sır gibi sakladığı hayatından kimseye bahsetmezdi. Bahsedecek gücü var mıydı onu bilmediğin içindi belki de.
Hangi evlat günaha bulanmış adamı masum diye savunurdu ki?
Hiçbir evlat bunu yapmasındı yapan varsa masumun ahını almak olur mu?
Müşterinin isteği üzerine yapılan dolap kapağına işlediği motiflere bakıp iç çekti. Hepsinin bir anlamı vardı sabır, şükür, tefekkür vardı içlerinde.
Bir an sabrı kenara bırakıp yakıp, yıksam ya diye düşündü. Yine vazgeçti içindeki korkuya teslim olup.
Babasından kalan o meşhur servet olan korku. Belki aşırı korumacı tavrı bu yüzdendi belki de annesinin omuzlarına bıraktığı malum yük. İşlediği her motifte kendi de sabır çekti, şükür etti.
Müslüm babanın şarkısı biter bitmez arkadan yükselen Neşet Ertaş sazının sesi duyuldu.
"Devran yine erkencisin" sesin geldiği yere baktığında Mihrali elindeki iki ekmeğin bir tanesinin başından koparmış yiyordu.
"Her vakit olduğu gibi" dedi.
"Oğlum, ne inat var sende ya gül gibi mesleğin var" dedi.
Devran oralı bile olmadan işine devam etti. Mihrali bir için karşısındaki adamı eline alıp dövmek istedi ama en az ona verdiği zarar kadar kendi de alacağı için vazgeçip mutfak bölümüne geçti.
Mutlaka biri sabah kahvaltısını Devran'ın bu durum genç adamların geleneği haline gelmişti. Mihrali çayı koyup dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başlamıştı tabii öte yandan menemen yapmayı ihmal etmemişti.
Devran boya kokusunun içinde olsa bile menemen kokusunu hissettiği için kafasını iki yana sallayıp sabır çekti. İçeri kızıyla birlikte söylenerek gelen Nasuh'a baktı. Kardeşinin aksine öfkeli gelen adama hayırdır der gibi bakışını attı.
"Oğlum, ikinci çocuk için uğraşan aklımı sikeyim ne hormonmuş amına koyayım iflahım sikildi" derken Devran öfkeyle arkadaşına baktı küçük kızınb yanında her kelimesinin birinde küfür kullanmıştı.
Ahu ise kulağını kapatmış kırkırdıyordu babasının sustuğunu anlayınca ellerini kulaklarından çekerek, "Devran amca, ben geldim!" diye şakıyan küçük kıza kollarını açtı üstündeki toza aldırış etmedi etse bile Ahu ne yapar eder sarılırdı mutlaka.
"Günaydın amcam" diyerek kızın kumral saçlarından öperek çocuk kokusunu içine çekti.
"Dedim oğlum Büşra bu onun kahve falı aşkısın sen bela olur bu kız dedim" diyen Mihrali ile Nasuh öfkeyle adama baktı.
"O fala bakanı sikeyim" derken gülüyordu Kahve falı ile başlayan aşktı ama bayağı acı olandan kahvenin falıydı onların ki. Büşra Naz'ın inadı bu aşkın mimarıydı.
Devran, küçük kıza kollarını sıkıca sarmış Ahu'nun merak ettiği soruları büyük bir sabırla cevaplıyordu. Nasuh ise kızının soru yağmuruna tutulan adama sabır diledi.
Mihrali sofrayı dükkanın küçük bahçesindeki masaya hazırlamıştı. Çayları koyunca yeğenini Devran'ın kucağından alarak masaya geçti.
Devran ise iki gündür boş kalmayınca ilgilenmesi gereken dosyaya vakit ayıramamıştı. Bugünkü boya işleminden sonra atölyede gizli odasına girip dosyaları inceleyecekti.
"Devran hayırdır" Mihralinin sorusu üzerine daldığı düşünceden sıyrılıp adama baktı. Günlerdir bir hal vardı ama kimse bunu çözemediği için dalıp gidiyordu uzaklara.
Fırat elindeki demir sopayla bahçeye dalarak, "Oğlum bu piçleri..." Ahu'yu fark edince sustu yoksa iyiye gitmeyen sözleri küçük kız duyacaktı. Ahu, elinde sopayla öfkeli amcasına gülerek, "Amca, babamda senin gibi dikkat etse" dediğinde masada kahkaha tufanı koptu. Nasuh ise kızının bu muzip haline hadi ya der gibi baksada haklıydı.
Fırat'ta masadaki yerini aldı tek eksik Tufan'dı ama nöbetten daha dönemediği için eksikti. Kahvaltı büyük keyifle geçerken Ahu ise Golden Retriever cinsi olan Milas ile oynamaya başlamıştı. Elinde attığı topu geri getiren köpekle kahkaha atıp bir yandan çığlık atıyordu çığlığı kulak tırmalasa da bu manzara dünyanın en güzeli olabilirdi. Kahvaltı fasılı bitince çıraklar ile Devran işine dönmüştü Mihrali, Nasuh izinli olduğu için dükkandan ayrılmamışlardı. Fırat ise spor salonuna geri dönmüştü.
Devran yarım kalan dolap kapaklarına devam etmek için kolları sıvamıştı.
Boyama işlemini bitince geriye monteleme kalıyordu.
"Buranın sahibi kim acaba?" Duyduğu nahif sesin sahibine bakıp işine geri döndü.
Çırağı Sezai onun olduğu kısmı işaret ederek, "Usta boya yapıyor abla geç, buyur." Dedikten sonra elindeki tahtayı duvara yaslayıp çıktı.
Umay ise boyayla uğraşan adamın yanına ilerledikten sonra, "Merhaba ben..." dedikten sonra havlama sesiyle çığlık attı.
Bu hayatta iki korkusunu asla yenemezdi biri köpek, diğeri ise asansör korkusuydu. Bundan sebep çok zor durumlar yaşadığı için dalga konusu olsada korkuyordu işte ne var.
Devran ise havlayan Milas'a bakarak, "Milas gel kızım" dediğinde Umay'ın gözleri kocaman açıldı.
Az önce adam köpeği mi çağırdı evet tam olarak çağırmıştı değil mi?
Köpeğin kuyruğunu salladığını fark edince, "Keşke insan olaydın" diye fısıldadı korkudan Golden Retriever cinsiydi belli. Ne demiş atalarımız düşmanlarını iyi tanı değil mi?
'Ne güzel demişler' diyen iç sesine bittik be diye bağırmak istese de olmadı. Milas koşmaya başlayınca korkudan adımlarını geri geri atmaya başladı ve bir şeye çarptığını fark edince durmak zorunda kaldı. Çarptığı alandan uzaklaştığı anda domino etkisi yaratan tahtalar tek tek yıkılmaya başladı.
Devran ise başına gelecek olandan habersiz tahtaları yıkan sakar fareye siyahlarını öfkeyle dikti. Fakat en son tahta masanın üzerine devrilmesiyle boya kovası çalkanarak Devran'ın üzerine döküldü ve yere düşen kovadaki boya her yere saçıldı.
İşte o Umay kaçacak delik aramaya koyuldu ama nereye kaçacağını bilmiyordu. Üzerine onu öldürecek bir katil edasıyla gelen adamın üzeri beyazdı Azrail normalde siyah giyinmiyor muydu dizilerde.
'He canım siyah salak salak konuşma. Allah çarpar, sen karşında katile bak.' İç sesinin can havliyle söylediğine katılarak yutkundu.
Gürültüye gelen Nasuh ve Mihrali arkadaşlarının halini görünce gülmemek için kendileriyle savaş vermeye başladılar.
"Bela mısın lan!" Devran'ın öfkeli sesi dükkanda yakılanınca Nasuh hemen olaya müdahale etme isteğiyle doldu yoksa genç kadına bir zarar verebilirdi.
"Görende yaktı kül etti sanır" diye saçma bir şekilde yüklseldi Umay. Kendinin başına böyle kaza gelse kesinlikle ortalığı yakardı.
Fakat Devran öfkesine yenilmeyip kızın kolundan tutarak dışarı sürükleyip, "Çık git burada hayde. Bir daha buranın yakınından geçme" dedi.
Umay ise daha fazla susmak iyi değil diyerek, "Bana bak ağır hasarlı, buraya dolaplar için geldim. Köpekten korktuğum için oldu."
Umay'ın açıklaması üzerine Devran sabır çeksede açıklaması hatasından büyüktü birde.
"Kızım yürü git işine. Dolapları yapmıyorum hadi git başka bul" dedi Devran.
Sese biriken birkaç mahalleli Umay'a düşman gibi bakınca Umay içinden, "Cafer oğlum getir bezi çünkü fena halde sıçtık" desede kendinden emin bir tavırla, "İlk önce bir kadına böyle davranamazsınız özür dilemeniz gerek." Dedikten sonra bir müddet bekledi ama beklediği özür sanırım gelmeyecekti. Neyse dolap ölçülerini almaları için adresini verebilirdi artık sinirli olsada en nihayetinde müşteri veli niymetti.
"Çamlı sokakğındaki, Alez apartmanının üçüncü katında oturuyorum dolap ölçüleri için gelirseniz sevinirim. Birde verdiğim zarar neyse faturasını çıkarın öderim parası neyse." Diyerek arkasına bakmadan kaçar gibi gitti.
Devran ise kızın verdiği adresle küplere bindi. Nasuh, Mihrali ve çıraklar adresi verip hiç bir şey olmamış gibi giden kadınla gülmeye başladılar.
"Az önce o sakar fare benim karşı komşum olduğunu mu ima etti?" Sorarken birinin yok demesini bekliyordu.
Ama maalesef öyle değildi.
Kesinlikle değildi.
"Halil kimse gitmeyecek" diyerek geri iş yaptığı alana gitti. Savaş alanına dönen alana bakınca içinde o fareyi kapana sıkıştırıp öldürme isteği muhteşem fikirdi şuanlık.
"Devran saçmalama istersen." Dedi Nasuh yoksa bu adam ciddi ciddi kıza yardım etmeyeceği kesindi.
"Saçmalamıyorum o farenin evine kimse gitmeyecek burası benim dükkanım" dediğinde Mihrali arkadaşına bakarak, "Senin değil oğlum bura annenin ve iş iştir. Kızın verdiği zararı hesapla versin."
Devran bugün gerçekten sürekli sabır çekmesi gerekti. Öfkesini bir kenara bırakıp işine devam etmeye başladı. El birliğiyle dağılan yerleri toplamak iki saatlerini aldı çıraklardan birine Umay'ın evine gitmesi için yönlendirdi.
Sonuçta dükkan annesinindi değil mi? Öte yandan aklında hâla ilgilenmesi gereken dosyaya takılı kalmıştı. Dava ile ilgili tutarsız pürüzler vardı ama bir türlü kopuk uçları birbirine denk getiremiyordu.
Birde üstüne kadının verdiği zarar ve yaptığı dolap kapağının ikisinin kırılması baştan yapmak demekti.
Sakindi ya da değildi. İçindeki şeytan kızı tut kolundan getir dolap kapaklarını yap diyordu ama bilmediği şey Umay'ın bunun üstesinden zorlamandan kalkacağıydı.
Dolap kapağının ölçülerinde tahtayı keserek müşterinin istediği motifleri çizdi. Tekrar işlemiye başlarken çırakları ise yerdeki boya kalıntılarını siliyorlardı. Bir kapağı bitirince artık dava dosyasıyla ilgili çalışması gerektiğini fark edince annesini aradı. Seyhan hanım ise oğlunun aramasıyla dükkana gelerek oğlunun yarım bıraktığı dolap kapaklarına motifleri bu sefer o işlmeye başladı.
Devran kendine gizlice ayarladığı küçük odaya geçerek dosyayı açtı. Boşanma davasından cinayet dosyasına dönen davada eksik o kadar çok vardı ki. Kim burada haklı bilmiyordu içindeki baskın merhamet duygusu müvekkilinin haklı çıkmasıydı. Hangi insan oğlu ölmesine rağmen cinayet şüphelisi gelinini savunurdu.
Kadın ilk ofise geldiğinde eli yüzü kan içindeydi. Mihra hanım ise Devran'a olan sonsuz güveninden dosyayı ona vermişti işk defa bir boşanma davasına bakacaktı fakat işler öyle bir anda cinayet dosyasına döndü ki kendi bile bocalamıştı. Kadının sürekli onu öldürmek istiyorum demesi şüpheyi kendine çevirmişti.
Gece yarısına kadar onun hâla avukatlık yaptığını bilen Tufan'ı arayıp bilgiler aldı. Tufan tüm uykusuzkuğuna rağmen dosyayla ilgili araştırma yapmıştı farklı ip ucu sadece adamın eşini birçok kadınla aldattığıydı.
İki gün evden çıkmak şöyle dursun sadece bakkala ekmek alıp geri dönüyorlardı kimseyi bilmediklerinden belkide. Birde her ev farklı farklı renge sahipti biri gökkuşağını tutup evlerin üzerine örtmüş gibiydi bunun nedenini merak etsede kulak misafiri olduğu şeylerden sonra çekinmişti.
Umay ve Berika akşama kadar evde temizlik yapmışlardı. İkiside en güvendikleri kişi temizlese bile üstünden geçmedikçe rahat etmezdi. Akşam yemeğine aparatif şeyler hazırlayıp güzel bir film izlemişlerdi.
Berika sabah namazına kalkınca arkadaşınıda uyandırıp namazını kıl diyerek odasına geri geçti. Umay söylenerek kalksada abdest alıp namazını kıldıktan sonra uyku tutmayınca resim malzemelerini çıkararak potre çizimi yapmaya koyuldu.
"Ekmek almaya git Umay" Berikanın sesiyle çizdiği şeye bakınca bitirdiğini fark etti. Oturduğu yerden kalktığında tüm vücudunun uyuştuğunu fark etti. Yağlı boyayla ilk defa böyle bir deneme yapmıştı ama sonuç yüz üzerinden doksandokuz buçuktu.
Genç kadın yüzündeki boyayı fark etmeden dışarı çıkmıştı. Sabah erkenden kendini tuvalin önüne atması alışılagelmiş bir şeydi artık.
Daha ilk günden mahallede öyle bir dikkat çekmişti ki. Çıkan dedikodular oldukça can sıkıcıydı ve adama olan sert tutumuda eklenince mahalle pek sevmemişti onu. Bir kaç kişiyle konuşurken sert tutumla cevapladığı içindi belkide.
Berika'nın ekmek al isyanına fazla katlanamayıp merdivenleri tek tek indi. Asansöre tek binmeye korkuyordu her ne kadar bu durumu yok etmek istesede korkusu geçecek gibi değildi.
Karşıda oturan kadınlara baktığında tanıdık bir sima dikkatini çekti. Dün birbirine kattığı dükkana gelen kızdı. Kızında ona baktığını fark edince ne yapacağını şaşırdı. Kıza ne diyeceğim diye düşünmeye başladı. Diğer kadınların aralarında bir şeyler konuştuğunu anlıyordu tüm gözler onda olunca mevzunun bizzat kendi olduğunu anladı. Anlamamak için salak olmak gerek diyemeden edemedi.
Adel ona bakan kadını fark edince gülerek ayağa kalktı. Dün abisinin sinirlerine fazlaca miktarda aşı yapmıştı. Ama köpek korkusunun baskın olmasından kaynaklanan hata için sert tavır alamamıştı.
"Günaydın" şen sesiyle konuşmuştu Adel. Umay kesinlikle böyle bir tavır beklemediği için bocaladı fakat kendini zorda olsa toparlayarak, "Günaydın" dedi.
"Hoş geldin. Umarım bundan sonra kötü bir olay yaşamazsın" diyerek güldü. Umay ise deve kuşu gibi kafasını kuma gömüp hayır ya diye isyan etmek istese de. Atalarımız ne demiş ne olursa olsun kuyruğu dik tut öğüdüne sığınarak.
"Yaşamam, adam özür bile dilemedi."
Adel, karşısında kendini haklı gören kadınla güldü. Abisi hakkında böyle konuşmalarına müsade etmezdi ama mahalle dışında pek arkadaşı olmadığı için ses etmedi.
Umay, kadının beklediğini fark edince ne yapacağım diye düşündü. Aklına gelen fikire Berika'nın kızmamasını umut ederek işe koydu.
"Bize gel istersen. Kahvaltı hazırlıyor Berika birlikte sohbet ederiz, ne dersin?"
"Olur. Bu arada ben Adel" diyerek elini uzattı. Adel, kumral uzun saçları, esmer teni ve siyah gözleriyle güzeldi.
"Bende Umay Lina" diyerek kendini tanıttı genç kadın. İkiside aynı anda bakkala giderken ayaküstü küçük sohbet ettiler. Eskiden bakkal olan ve şimdilerde ise markete çevrilen Şen Marketten ekmek ve gerek olan birkaç eksiği alarak çıktılar.
Adel, abisini fark edince yutkundu çünkü kendine dikilen bir çift öfkeli siyahlar hiç iyi şeyler söylemiyordu. Bir kaç adımda yanında biten abisiyle yutkundu.
Umay ise gördüğü adamla boğazının kurduğunu hissetti. Dün bayağı bu adam tarafından öldürülme korkusu yaşamıştı resmen.
"Mahallemize hoş geldin Komşu kızı" dedi Devran kendinden beklenmeyecek şekilde. Umay ise bir şaşırdı öfkeli harelere inat hoş geldin demesi ayrı bir garipti. Adamdan çekinsede kendini dik tutarak, "Hoş buldum" dedi.
Devran korkuyla bakan ikiliyle gülmek istedi ama en çok dükkanı birbirine katıp sonra dolap siparişi veren kadının korkusu ayrı zevkti. Dikkatle bakınca yüzünde boya olan kadınla şaşırdı.
"Ressam misin?" Diye sordu bir anda. Devran bile kendi sorusuna şaşırdı.
"Hayır, Hemşireyim. Neden ki?"
Meraklı siyahlarını Devran'a dikti. Devran, kadının mesleğiyle şaşırdı bu sakar kız nasıl hemşire olabilirdi ki?
"Bu sakarlık ile hemşire olduysan tebrik ederim seni. Yüzünde boya var" dedi.
"Adel, sende eve git abicim" diye eklemeyi ihmal etmedi. Umay ise elini yüzüne götürerek silmeye çalıştığı boyayı daha çok yüzüne yaydı.
Devran ise yüzüne iyice bulaştıran kadını izledi. "Sakarlığın kendine bile yetiyor" diyerek kardeşine baktı. Umay sonradan dank eden detayla Adem'e baktı. Boyalı eliyle adamı işaret ederek, "Bu senin abin mi?"
Adam karşısında rezil olmadığı yetmediği gibi kardeşinin yanında saydırmıştı. İnsanlıktan nasibini almamış ağır abi bozuntusu. Bunu üstüne basa basa söylemişti.
Yüzündeki boya yetmediği gibi adama karşı dolaylı yoldanda rezil olmuştu.
"Abi, beni çaya davet etti" dedi Adel. Devran içinde şüphe kırıntıları fazla olduğu için hayır demek istesede peşin hüküm vermemek adına kabullendi.
Apartmanın girişine yaklaştıklarında Devran, kadına laf sokma keyfini yaşadı.
"Komşu kızı, dikkat et hastaların bir yeri kırma allah yardımcıları olsun. Bir de resim yaparken etrafa poşet ser malum parkelerden kolay kolay boya çıkmaz. Yüzündekini de tiner ile sil güzel olur bu da son tavsiyem"
Umay duyduklarıyla adama cevap vermek isteyince ona bakan kadınları fark edince geri çekti kendini. Daha fazla rezil olmamak adına merdivenleri döver gibi çıkarken bir yandan adama küfür ediyordu.
Adel ise gülmemek için çaba harcarken neden asansöre binmediklerini sormak istiyordu ama ağzını açarsa gülerdi.
Evet bölümü okudunuz. En sevdiğiniz sahne hangisiydi.
Bundan sonraki bölümler karakter anlatımlı olacaktır. İlk bölümleri otutturdum şükür hızlı bölümler ile sizlerle olacağım Fırat ve Berika'yı yazarken yazar anlatımlı okuyacaksınız sadece ❤️
Yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın, sağlıkla kalın ❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |