Selam, Nasılsınız?
Yeni bölüm geldi. Satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Keyifle okuyun
III. Bölüm
İnsan kendi kaderini değiştirebilir mi?
🖤
İnsanın taşıyabileceği yükler ne kadardır?
Ya da o yükler altından sağlam nasıl kalabilir?
Yüreğinin bir yerinde hep bu soruyu defalarca kendine sormuştu. İçi öyle kırılmıştı ki yaşadığı günlerin üzerine daha nasıl kötü anlar eklenir bunu merak eder olmuştu. Umay, küçük adamın gözlerinin içine baktı.
"Annem telefonda konuşurken duydum." Hakan'ın dediğiyle Berat nefesini içine çekti.
"Lan böyle işi sikerim ama ben" diye sesini yükseltti. Hakan korkuyla Umay'ın arkasına sağlandığında sakin olmayı kendine teskin ederek, "Korkma, küçük adam" dedi.
Annesinin dünden beri anlatmak istediği şey buydu. Umay ise büyük hayal kırıklığı içinde apartmanın kapısını açarak eve seri adımlar işer çıktı. Berat ise Hakan'ı kucağına alarak, "Hadi küçük adam eve git sen. Sana yarın top alacağım olur mu?"
Hakan genişçe gülümsedikten sonra Berat'ın kucağından inerek sevinçle evlerine doğru ilerledi.
Kapıyı kırarcasına açan Umay, televizyon izleyen kadının karşısına geçti. Yaşlı kadın, torunun bu davranışına öfkeyle baktı. Fakat Umay'ın gözlerindeki öfke çok farklıydı.
Sehpanın üzerinde duran su dolu sürahiyi eline alarak yaşlı kadının ayağına gelecek şekilde attı. Cam sürahi tuzla buz olurken yaşlı kadın korkuyla çığlık attı.
Öfkeden öyle deliye dönmüştü ki gözü bir şey görmeyecek noktaya çoktan gelmişti. Gülay hanım korkuyla mutfaktan çıkarak salona geldi.
"Hep senin başının altından çıkıyor bunlar değil mi?" Umay'ın sorusu üzerine annesi şaşkınlıkla baktı. Ne olmuştu yine kızı bu kadar delirmişti.
"Evde mi kalacaksın. Babam ölene kadar size bakmak zorunda değil" anneannesinin cevabı üzerine sabrın em büyüğünü istedi. Resmen kadın ayarlarıyla çok güzel oynuyordu.
"Ne oldu anne?" Gülay hanım, kızını es geçip annesine soru yöneltti. Umay ise bu durum karşısında bir kere daha balyoz darbesi yemiş gibi oldu.
Saatlerce bir yere oturup ağlamak istiyordu görünmezlik sihri mi var diye merak etmiyor değildi.
"Ne olacak, akşam gelecek misafirlere sinirlendi."
"Kızım ayıp ama anneannenin arkadaşı gelecek olur mu öyle?" Annesinin sorusu üzerine şaşkınca baktı. Resmen kukla olmuştu ama haberi yoktu.
Yerde tuzla buz olmuş sürahiyi işaret ederek, "Bu sürahi eski haline ne zaman gelirse o zaman seninle, anne kız okuruz anca."
Dedikten sonra odasına geçerek kendini yatağa attı. Sakin kalıp akşama oyun oynayan anneannesine güzel süpriz hazırlasa güzel olurdu.
Berat ise kardeşinin yanına girdiğinde deli gibi gülen kardeşiyle korktu. Sinir krizinin eşiğinde olan kardeşine destek olmak için yatağa oturarak, "Umay" demesiyle hüngür hüngür ağlamaya başlayan kardeşini sıkıca sardı.
Hayatın sınavları kaç aşamalı?
Cevabı asla bilinmeyecek kadar çoktu vesselam. Hepsinde farklı yara, farklı tecrübe, farklı acı katıyordu. Ama anne hasreti araya neden sokuyordu ki. Hayatın annesiyle onu zor sınava soktuğunu düşünüp ah ediyordu.
İçinde öyle çoktu ki anne hasreti. Her kız çocuğu gibi annesine nazlanma hakkı olduğunu düşünüyordu ama bir türlü olmuyordu.
Annesiyle arasında iki etten duvar vardı birini aşsa öbürüne toslayıp kabuğuna çekiliveriyordu. Evlilik konusunda annesini büyük tehdit etmişti ve sevgili anneannesi oyun kurmuştu kendince. Elbet Umay bu yaptıkları zekice planı bozacaktı.
Bütün bunlara sebep elbette annesinin korkusuydu. Babasını ve abisini kaybettikten sonra kardeşi ve annesinin üzerine çok durmuştu. Bundan fırsat çıkaran anneannesi ve dayısı çok güzel hayatlarının ortasına kurulup yangın yeri ediyorlardı.
"Abi..." dedikten sonra derin nefes alıp ağlamasını bastırmaya çalıştı. Ardından abisinin gözlerinin içine bakarak, "Beddua etmek kötü ya. Şimdi etsem canım çok acır mı?" Umay'ın çaresizce sorduğu soru üzerine yutkundu. Boğazında koca lokmalar dizilmişte nefes alamıyormuş gibi hissetti Berat.
Daha öncesinde Umay'ın hiç bu kadar kırılmış ve dağılmış olduğunu fark etmemişti. Deli kız hep kendince gülü dertleri yok saymıştı. Hep onun olayları kafaya takmadığına inanmışlardı. Büyük suçluluk duydu içten içe Berat.
Kaçmak iyi miydi? Defalarca bu soruyu sormuştu ya kendine şimdi anlıyordu ne kadar doğru karar verdiğine. Bile bile ateşin ortasında yaşamaya devam etmek rezaletti. Nereden zarar görüyorsan oradan kaç diyenler ne güzel demiş.
Öte yandan annesine hasret kalmış küçük kız çocuğuna içten içe utanıyordu. Söz vermişti halbuki annesi bu sefer düştüğünde kanayan dizinden öpüp iyi edecekti.
Verdiği sözü tutamamanın verdiği yükte eklenince kafayı yiyip uzaklarda tek başına ölmek ağır basıyordu. İçindeki öfke bir nebzede olsun azalan kadar abisinin kolları arasında ağlamaya devam etti.
"Ben kötü bir insan mıyım?" Umay'ın sorusu üzerine Berat şaşırdı. Neden böyle bir soru sorma ihtiyacı duydu ki kardeşi.
Yaşananları kötü bir senaryodan ibaret görmek istiyordu. Senarist kötü günler diye adlandırdığı kağıtları yırtıp yeni sayfalara mutlu döşemeyi neden reva görmez ki.
"Asla" dedi Berat. Fakat Umay bu cevaba inanmamıştı. Neden o zaman bu cezalar kendini buluyordu.
Berat tekrar kardeşini kollarının arasına hapsederek, "Güzelim, bu değişmedi hiç. Anneannem, kızını nasıl kullanacağını iyi biliyor ve bizden uzak tutmaya çalışıyor."
Annesine kızgınlığı büyüktü ama bir yandan acıyordu. Gerçekleri göremeyecek kadar gözlerinin kör olması acı vericiydi. Bilse neler saklanıyor kendinden. Gece gündüz çalışan babasının eline bakan iki insanın hakikatini.
"Abi," dedi ve kendinden bir emin tavırla abisine baktı sığındığı kolların arasından çıkarak aklındaki planı anlattı.
...
Akşama kadar odasından çıkmayıp abisinin bile ağzının açık kaldığı plan için hazırlandı. Eslem, ablasının yaptığı makyajla kahkahasını fazlasıyla tutamadı.
Deli ablası öyle bir oyun kurmuştu ki bu akşam evdeki fazlalıklar kafayı yiyecekti. Elindeki elmadan ısırık alıp ablasına tekrar dikti bal rengi harelerini.
"Erkek olsam sana aşık olmam" diyen kardeşine ters bir bakış attı Umay. Pamuk bastığı sütyenini düzelterek, "Bunları görünce dibin düşer" dediğinde kahkaha attı haline.
Aynadaki yabancıya bakınca gördüğü kadın bambaşka biri vardı. Telefonunu alıp bir sürü fotoğraf çekti. Birini sosyal medyada story atmayıda ihmal etmedi. Saçlarını dağınık hale getirerek, "Fazla elektrikli bir kadınım vesselam."
Eslem, ablasının onu daha güldürebilir diye düşünürken bu düşüncesine karşın utandı. Hiç olmadığı bir kadın gibi davranması kötüydü.
"Abla, bu çok saçma" dedi ötesini düşünmeden.
"Saçma olan ne?"
"Baksana şu haline abla. Sen herşeyi ağzına geldiği gibi söylerken buna sığınman" dedikten sonra sustu. Devamı pek iç açıcı durum değildi çünkü.
Aynadaki yansımasına baktı Umay. Kardeşinin dediği gibi aynadaki yansıması yabancı hemde aşırı yabancı kadındı. Güçsüz, kolaya kaçan bir kadın vardı. Sessizlik odanın içine cehennem gibi çöktü.
Gözleri dolan kadına baktı Eslem, kırmak için söylememişti ama söylediğinde ve söyleyemediği şeylerde haklıydı.
Bu kadın kimdi?
Kendine ve etrafına yabancı olan bu kadar mı çok kalbi kırılmıştı onun. Sessizce bekledi ve ardından yatağa oturup sakince nefes alıp verdi.
"Eslem sen annemleri oyalasana" dedi kardeşine dönerek. Ablasının komutunu beklemiş gibi ayağa kalkarak oturma odasına gitti.
Umay, kendini soktuğu komik ve bir kadar saçma halinden hızlıca kurtulduğu anda yatağın üzerine kendini attı. Öyle derin uyumak istiyordu ki kimse onu uyandırmasın asla.
Ne karar verirse versin annesi hep karşı cephede olacağı için içi kanıyordu. Ellerini birbirine sürtmeye başladı. Bunu telaşlı ve çok takıldığı konuları düşünürken yapardı.
Sessizlik.
Sessizlik kötü bir hal almaya başlayınca yatağın üzerinden kalkıp içeri girdi. Hazırlanan masaya göz gezdirip mutfağa gidince Eslem, ablasına güldü. Az önceki kendini soktuğu kılıktan ufak bir eser bile yoktu ama çok eğlenmişlerdi. Bir sütü fotoğraf çekilmişlerdi.
Eslem öyle bir çıkış yapmasaydı belki rezilliğini rezillik katacaktı. Mantıklı kararlar almak son zamanlarında aklının ucundan bile geçmeyecek hale gelmişti. Bazen pusula gibi hissediyordu kendini arada yanlış yönü gösteren ama sonunda yolu bulan bir pusula.
Sessizce annesinin elindeki tencereyi alarak masaya götürdü. Babası ise kaşlarını çatıp her zaman olduğu gibi tüm ciddiyetiyle haberleri izliyordu.
Yanakları sinirden pancara dönmüş olsada sakin kalıp bu geceki felaketi ucuz atlatmak istiyordu. Mutfağa geri girdiğinde annesinin uzattığı sürahiyi alarak geri döndü. Sessizce baktı masaya yine annesi enfes yemekler yapmıştı.
Öyle çok isterdiki bu masada huzurla yemek yemeği, ne hoş sohbetler dönerdi. Anneannesine şakayla karışık laf sokmak, dayısına nazlanıp isteği işleri yaptırmak. İç çekti olmayacak hayale daldığı için kendine kızdı.
Ellerini birbirine sürtmeye başladı bu istemsizce yaptığı hareketi bitirmek istesede gerginliği daha çok artıyordu. Berat elinde poşetle içeri girdi. Aldığı içecekleri poşetten çıkarıp masaya dizmeye başladı. Abisinin bu sakinliği yüzden korku sardı içini ters bir şey yapıp mesleğini kaybetmesini istemiyordu. Konuşursa kırılacakları için sessizce dua etti.
Kapı çaldığında tüm hazırlıklar tamamdı. Berat sakinliğini korumaya ant içmiş gibi kapıyı açarak gelenlere yol gösterdi. Elinde karışık renklerde çiçekler olan koca buketle bekleyen adama baktı. Uzun boylu, iri yapısı ve renkli gözleriyle yakışıklı adamdı.
Berat, adamın elindeki gül buketini alıp adamı içeri buyur etti. Umay, gergince etrafına baktı. Keyifle oturan yaşlı kadını boğmamak için kendini zor tutuyordu. Dayısının ise annesinden farkı olmadığını görünce öfkeyle soludu Umay.
Genç kadın kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Öyle yorgun ve kırgınlık ki avazı çıktığı kadar boğulduğunu haykırmak istiyordu.
Yemeğe geçtiklerinde onunla iletişime geçmeye çalışan Mesut'a kısa cevaplar verip tabağındaki yemeklere Çin işkencesi yapmaya devam ediyordu.
İş konusunda geçici cevaplar veren adama şüpheyle baktı bir an. Bu adamla olabilir miydi acaba?
Mesut, gerçekten bir kadının kalbini çalabilecek kadar yakışıklı ve konuşmasını bilen bir adamdı. Fakat içi öyle soğuktu ki Umay'ın düşüncesinde korkuyla irkildi.
"Umay, kızım sen kahveleri yap. Bizde koltuklara geçelim" diyen anneannesine zoraki gülümseyerek, "Tamam" diyerek masadan kalktı.
Babasının olacaklardan haberi olmadığı için tereddütle kızlarına ve oğluna baktı. Sessizce mutfağa giden Umay ile sabır döküldü dilinden adamın.
Kahve makinasını eline alıp öylece baktı bir müddet Umay. Ferit ile sözlendiği o gün geldi öyle zor bir andı ki bir türlü hafızasından silemiyordu.
Kahveleri bilerek herkese şekerli yapmıştı bu trajikomik olayların içinde bulunmak onu bayağı geriyordu.
Kahveleri ikram ettikten sonra yaşlı kadın Mesut'un annesi Hasibe hanıma bakarak, "Ee, oğlanları büyüttün artık. Yok mu kısmet" diye bilerek sordu.
Olaylardan habersizmiş gibi yaparak kızını kendi yanında tutacaktı yine. Mustafa ise annesinin oyunbaz haline gülerek baktı.
"Kısmet var. Zaten geliş amacımız hayırlı iş için" dedi Hasibe hanım.
Alexsis beyse, oyunu fark edecek kadar zekiydi. Bir kere o hatayı yaparak kızını üzmüştü bugün buna müsade etmeyecekti elbet ama karısı yine annesi ve kardeşinin yanında duracağı için gerildi.
"Ne hayırlı işi bu?" Berat isteme olayından habersizmiş gibi konuştu. Ardından Mesut'un babası Kamil bey söze hızlı bir giriş yaptı.
"Gençler birbirlerini görmüşler, beğenmişler bizede hayırlı işe ad koymak düşer değil mi?" Adamın söyledikleri ortaya bomba düşürmüştü sanki.
Berat hızla ayağa kalkarak, "Bey amca ne görmesi. Siz ne kafa yaşıyorsunuz hayırdır!" Öfkeli sesi evi inletmişti resmen.
"Beğenmişler oğlum işte ne var?"
"Bey amca yürü git işine. Kardeşim oğlunu daha yeni gördü. Şimdi geldiğiniz gibi gidin oyun oynamayı kesin" diyerek herkesi ayağa kaldırdı. Umay ise boş gözlerle abisini izliyordu.
Ruhu öyle yorgundu ki kimse fark etmesede abisi net hissediyordu onu.
"Terbiyesizlik yapma Berat" Yaşlı kadının otoriter sesi yankılanınca Berat hızlıca anneannesinin üzerine yürüyerek, "Bu ayakları geç artık kadın. Sen, kimsin ya hayırdır. Bizi oyuna getirip kardeşimi istetmeyi hangi hakla kendinde buluyorsun? Yeter kadın bir çık hayatımızdan." Dedi.
Onlara bakan üç yabancı kişiye dönerek, "Sizin oğlunuzla evlenecek kimse yok bu evde" diyerek kesin konuştu Berat. Herkes kendine yakışanı yapar derlerdi ya anneannesi yine onları şaşırtmamıştı.
Umay ise sadece kaçacak bir delik arıyordu orada ömrünün sonuna kadar kalıp ölümün kapıya dayanmasını beklemek istiyordu.
Yaşlı adam söylenerek oğluna gitmek için talimat verdi. Genç adam ise Berat'a bakarak, "Burada bitmedi bu iş" dediğinde Berat hızla adamın üstüne atılarak kafa attı.
"Ne işi lan şerefsiz. Gelmiş kız kardeşimin haberi olmadan isteme oluyor sonra iş bitmedi diyorsunuz. Hayırdır oğlum ne ayak yapıyorsun" dedikten sonra koca buketi alarak adamın eline tutuşturdu.
Mesut, burnunu tutarken bir anda tutuşturulan çiçek buketiyle derin nefes aldı. Berat resmen koyrulmuş bir boğayı andırıyordu.
"Oğlum bir sakin olsana" diyen annesine bakıp, "Ne sakin olması?" Diye sordu. Gülay hanım bilirdi oğlunun öfkesini bundan sebep sessizce izledi.
Etrafında dağılmış insanları gördüm Umay ama en çok annesinden uzak oluşuna yandı. Öyle hasret bir kız vardı ki içine bir türlü söz geçiremiyordu. Avuç içlerine geçirdi tırnaklarını öyle geçmişti ki tırnakları acısını hissetti ama pek oralı olmadı.
Gözlerini bir an olsun ayırmadığı manzaraya baktı. Annesi yine bildiği gibiydi huysuz yaşlı kadını sakinleştirmeye çalışıyordu.
Alexsis bey ise öylece dikilen kızına baktı ondaki yangınları biliyordu elbet ama tek söz edecek gücüde yoktu.
Söylenerek dışarı çıkan üç yabancı kişiye laf söyleyen Berat'a, Gülay hanım müdahale etmek istesede sert uyarıyla geri çekilmek zorunda kalmışlardı.
Kapının hızlı çarpmasıyla kendine gelmişti Umay. Dolan gözlerinden akmaya başlayan yaşlarla annesine bakıp, "Sen..." diyerek sağ elinin işaret parmağını kaldırıp, "Sen biliyordun değil mi?"
Gülay hanım, bir haber olduğu konudan suçlanınca kırıldı. Annesinin böyle bir oyun oynamasından elbette rahatsız olmuştu ama o da torunun iyiliğini istiyor diyerek sakin kalmıştı.
"Anneannen senin iyiliğin için böyle yaptı." Kendini savunmak yerine annesini savunan kadına hayretle baktı Umay. Bu kadarı fazlaydı hemde çok fazlaydı.
"Anne, gerçekten mi ya?"
Sorduğu soru açık cevaptı ama şansını denemişti yine. O gözlerde kararlılık vardı sadece dayısı ve anneanesine inan kararlılık.
Konuşmak.
Daha fazla konuşmak fayda etmeyeceği için odasına hızlıca geçti genç kadın. Küçük bir kız çocuğunun dizleri yine kanamıştı. Ellerini karşısında onu ifadesiz izleyen kadına uzatmış medet umuyordu.
Ah be küçük kız o eller tutulmayacak ki uzatma boşuna.
...
İki gün sonra;
Umay yattığı yerden doğrularak saate bakıp komidinin üzerinde duran saç tokasını alarak saçlarını gelişi güzel bağladı. O geceden sonra annesiyle köşe kapmaca oynamaya başlamışlardı resmen.
Hazırlıklarını öte yandan abisi sayesinde hallediyordu. Abisi ev kiralamak yerine alalım fikrini ortaya atınca tereddüt etsede ikna olmuştu.
Gürhan mahallesindeki üç katlı apartmanın en üst katını almıştı Berat. Apartman sahibi en üst katı kendi yaşamak istediği için çift daire yerine tek ev şeklinde yaptırmıştı. Bu yüzden evin büyüklüğünü bilmeden gidecek kıza büyük şok olacaktı.
Berat ise evin ve mahallenin konumu beğendiği için tereddütsüz almıştı. Evin depreme dayanıklı ve sağlam yapıya sahip olması almasındaki en büyük paya sahipti.
Eşyaları ise kendinin ve Sude'nin kısa süre içinde kullandığı eşyaları yerleştirmişti. Kızlar gelmeden gereken hazırlıkları yapmıştı sadece dolapların kapakları ve diğer eksikleri yavaştan halledelerdi.
Umay ise sessizce odasında eşyalarını hazırlarken öte yandan annesine sıkıca sarılıp hasretini dindirmek istiyordu.
Gururu mu?
Yoksa içeride hiç bir şey olmamış gibi kabus gibi çöken ikili yüzünden mi bilmiyordu? Sadece bildiği yegane şey arada kaldığıydı.
Berika ise sessizce arkadaşını izliyordu ondaki kırgınlıkları iyi biliyordu fakat ses etmeyip izliyordu.
Son eşyasınıda bavula tıkan arkadaşının kolundan tutarak, "Emin misin?" Diye sordu Berika.
Umay ilk defa şehir dışına gidecekti. Berika daha önce çok kez ayrı kalmışlardı ama Umay ilk defa ailesinden uzak kalacaktı. Bu durum onda nasıl etki bırakacak bilmediği için vazgeçirmek istiyordu.
"Korkma, zaten hep hasrettim" dedi bıkkınlıkla ağlamak istemedikçe akan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.
Tüm hazırlıklar tamamdı daha tayin meselesini annesi ve diğer iki kişiye açmamıştı. Sessizce vedalaşmadan gitmeyi planlıyordu annesiyle.
Gece yarısını bulunca bavullarını arkadaşının yardımıyla kapının önüne çıkardı. Aşağıda bekleyen arabaya taşımaya başlayan abisine güldü. Berika gitmek için çoktan hazırdı ama kendi değildi.
Alexsis bey, kızındaki kararsızlığı fark etsede gitmesini istiyordu. Hayat en çok ona zehir olmuştu Berat mesleği gereği ve gezmeyi çok sevdiğinden fazla evde durmamıştı ama Umay tüm fırtınaların ortasında savrulmuştu.
"Gitme dememi bekliyorsun ama diyemem kızım. Nefes almayı başar gittiğin yerde" dedi sadece elinde tuttuğu sazı kızına uzatarak, "Arada tıngırtartmayı unutma" dedikten sonra sarıldı sıkıca kızına.
"Rahat nefes alabilir miyim peki baba?"
Umay, benim hep aklımda kurduğum gibi yaralı kızım. Nefes almayı bile çok gören utansın sana.
Yeni bölümde kavga var ahaliiii.
Yeni bölümde görüşürüz, kendinize iyi nasıl bakın ve sağlıkla kalın ❤️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |