Selam, Nasılsınız?
Bölüm geldi. Satır arası yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Keyifle okuyun
30 oy 20 yorum
I BÖLÜM
Kaybettiklerin en büyük kabusun olur.
🖤
18 Aralık
Korkuların öyle yersiz bir zamanda gelir ki seni bir kafesin içinde hapis eder. Umay, bulunduğu ameliyat sırasında böyle hissediyordu. Hocasının yaşaması için çabaladığı kadın polisin yaşması için ölümüne dua ediyordu.
Bir aileye ölüm haberini vermek kabus gibi bir şeydi. Alışıyoruz diyordu ama her farklı yaşamın sonlanmasında boğazına koca bir yumru oturup pişman ediyordu. İstemsizce gözleri ameliyat masasında yaşam savaşı veren kadın polisin şiş karnına dikti. Orada dünyaya belki gözlerini açamayacak küçücük bir beden vardı. Cinsiyeti nedir diye geçirdi içinden, belki kadının ilk bebek heyecanıydı ve bunu yaşam mücadelesiyle daha anlamlı olacaktı.
Bu acıyı bilirdi dışarıda bekleyenlerin halini iyi bilirdi genç kadın. Sude yengesini kaybettiği o acı gün abisinin yıkılışı hiç unutamazdı. Polis memuru Sude Vlahos karnında 3 aylık bebeğiyle şehit oldu. Ne umutlar ile beklemişlerdi şimdi bu acıyı tatmak istemiyordu o aileye gidip kurtuldu demek için can atıyordu. Bu gece arkadaşının yerime nöbete kalır mısın teklifini kabul ettiği için pişman olmuştu. Kabul etmeseydi o tanıdık acı bulmazdı beni diye düşündü.
Bir yandan monitörü öte yandan takılan kontrol etse de sürekli şiş karnına bakıyordu ve müdahale etmek için hazır bekleyen kadın doğum uzmanına bakındı. Tansiyon ve nabzın düşmeye başladı.
"Hocam tansiyon 9'a 4. Nabız gittikçe düşüyor" diye bağırmasıyla monitördeki çizgi düz olmaya başladı. Elektro şok cihazını 200 şarj edip hocasına uzattı. İlk müdahale sonuç vermemişti.
"300'e şarj et Umay" Hamit beyin sert ve uyarı dolu sesiyle hızla hazır hale getirerek, "Hazır hocam." Diyerek bekledi fakat hiç sonuç yoktu uzun süren müdahale sonuç vermemiş hasta hayatını kaybetmişti.
"Ölüm saati 22:45" Hamit beyin sesi kor gibi düşmüştü. Ameliyatta bulunan herkese baktı gözlerdeki yası gördü.
Bu gece bir ailenin daha ocağına ateş düşmüştü. Koca bir acı yüreğinin orta yerinde belirivermişti o acı since yayılıp nefesini kesecek kadar yıkmaya başladı. Nefes almaya çalıştı ama kan kousu ve ilça karışımı kuvvetle nüfuz etti ciğerlerine.
İçinde asit yağmurları başladı sanki genç kadının ailenin dağılmasını bildiğinde. Yakar değdiği yeri öyle için için yakardı ki sadece nefes alıp geçeceğini ya da bir yerlerden çıkacağını zannedilirdi ama gerçek öyle merhametsizdi ki. Beklediğin yere asla gelemeyecek olması hakikatti. İnsanın akdim gerçeği olan ölüm neden bu kadar acıydı ki? Kadının üzerinden cihazların çıkarılışını izledi öylece. Gözlerini kaçırmak istemiyordu bir an olsun kadının öyle güzel yüzü vardı ki ölüm başka güzel gelmişti.
"Umay, sen benimle gel." Hamit beyin sesiyle Umay gözlerini kadından kaçırıp tekrar sıkıntıyla nefes aldı yüreğindeki asit yağmurları şiddetini arttırmıştı hocasının dediğiyle.
Elindeki eldiveni ve başındaki galoşu atık kutusuna atarak dezenfekte etti ellerini ardından hocasını takip ederek ameliyat haneden çıktı. Bekleyen kalabalıkı içinde gözleri küçük mavi gözlü, sarı saçlı kıza takıldı siyah hareleri.
"Elimizden geleni yaptık ama başaramadık" Hamit hocaya umutla bakan gözler yerini acıya zerk etti. Küçük kız onu tutan kollardan kurtularak, genç kadının önünde durdu.
"Annem ne zaman iyileşecek?" Sorusu genç kadının bedeninde deprem etkisi yarattı. Ne diyeceğini bilemediğinden öylece sustu. Konuşursa ağlardı tanıdık acıya öyle kuvvetli yenilirdi ki kimse durdurmazdı.
Küçük kız onu tutan kollara geri dönerek, "Fatih amca, görüyor musun babam gibi annemöde gitti" küçük kız o minicik, sevilmeyi hak ettiği yüreğine önce baba, sonra anne acısını yerleştirmişti. İstediği zaman sadece soğuk toprağı sevecekti. Körpecik yavruydu kimsesiz kalmıştı. Hayatta yakın akrabaların yaşasa bile anne, baba olmazdı ki.
Hasretlik çekecekti hep. Soğuk toprağın altında yatan bedenlere bir kere sarılabilmek için dua edecekti ama nafileydi. Hep eksik, hep yarım kalacaktı. Belki annesi ve babasıyla okula gelen çocuklara imrenip her gün ağlayacaktı.
"Ah" nidası koptu dilinden acı acı. Hamit hoca, yanındaki kadını bildiğinden ona bakarak, "Hadi gidelim" komutunu verdi Umay bir robot gibi hareket ettirdi bacaklarını. Dinlenme odasına geldiklerinde tekli koltuğa pelteye dönmüş bedenini hızla attı.
Gözlerini sıkıca kapattığında sanki göz kapaklarının altında diken varmış hissiyatına kapıldı hızlıca geri açtı.
Hamit hocayla göz göze geldiklerinde sıkıntıyla nefesini dışarı üfledi.
"Güçlü olman gerek. Mesleğin gereği bunlar hep olacak istemiyoruz ama olacak" Hamit hocanın sesiyle kendini toparladı birazda olsun.
Derin bir nefes alarak pencereye doğru ilerleyip pencereyi açtığı anda yüzüne hücum eden yağmur damlalrıyla sıkıntıyla nefesni verdi pencereyi kapattı. hamit hoca ise dalgın genç hemşireye gülmekle yetindi.
"Ben çıkıyorum, sende toparlan vizite çıkacaksın" diyen hocasına bakarak başını olumlu anlamda salladı.
Zaman aktıkça birazda olsun rahatlama hissedince eline vizitleri alarak hastalara yapılması gereken ilaçları hazırlamak için ilaç odasına geçti. İlk hastaya vitamin takviyeli serum hazırladı. Ardından tek tek hastaların ilaçlarını hazırladı. İlk başta yaşlı çiftin kaldığı odaya girince güldü iki gündür bu çift oldukça dikkatini çekmişti, öyle nahif öyle tatlı konuşuyorlardı ki aralarındaki bağ muhteşemdi. Sessizce odaya girmişti yaşlı çift televizyonda sizi izliyorlardı arada kadın eşine diziyle ilgili bir şeyler söylüyordu adam ise sabırla kadını dinleyip anlamadığı halde yorum katmaya çalışıyordu.
'Ne demiş Sezen Ablamız, seyirlik değil, ömürlük olsun' iç sesinin muhteşem anektotuna kıkırdadı.
"Evet, şimdi vitamin takviyelerinizi yapma vakti." Diyerek dikkati üzerine çekti. Çift gülerek Umay'ın serumlarını değiştirmesini izlediler. İşi bitince vizite kullandığı ilaçları not ederek dışarı çıktı.
Diğer hastalarıda kontrol ettikten sonra en son Koah hastası olan Akif beyin yanına gelince derin nefes aldı. Öyle bir Karadeniz inadı vardı ki adamda bazen sabır çekmekten kendini alıkoyamıyordu.
Odanın kapısını açtığında adamın olmadığını fark edince hızla odanın banyosunun kapısını çaldı.
"Akif amca" dedikten sonra ses gelmeyince kapıyı açtı. Banyonun boş olduğunu görünce yine adam sigara içmeye kaçmıştı.
Bir türlü akıllanmayacak olan adama sert uyarı yapması gerekti artık. Yoksa Trakeostomi
açılması muhtemeldi. Son evrelere gelmemesi için uğraştıkça adam kendine daha çok zarar veriyordu. Bıkkınlıkla nefesini verdi genç kadın ellerini birbirine sürterek adamı nerede bulacağını bildiği için söylene söylene ilerledi. Yangın merdivenin oradaki banka ilerlerken ğögü yaracasına yağan yağmurla nasıl dışarı çıktığını sormak istiyordu.
Akif bey, buraya gelen akrabasından gizlice sigara istemişti tabii o kişiyi tehdit ederek kabul ettirmişti. Umay'ın sesibni duyunca sigarayı hızla söndürüp bir şey içmemiş edalarına bürünse de Umay anlamıştı yine siagara içtiğini.
"Akif amca! Sigara yasak olduğu halde nasıl içebiliyorsun ya?" Yaşlı adam onu azarlayan kadına bakarak, "Sende huysuz domuz gibisin!"
Adamın iyiliği için yaptığı davranış yüzünden benzetildiği hayvan ile güldü bu adama asıl kim domuz diyerek cevap vermek istiyordu ama devlet memuru olduğu bunu es geçerek, "Bir daha sigara içersen kesinlikle Trakeostomi yapılması için elimden geleni yaparım!"
"O ne?"
Umay ise adamın bunu bilmediğinden abartarak hastalığın belirtisi olmayan özelliklerde katarak anlatmıştı.
"O Koah hastalığının en son seviyesi boğazdan delik açılıp hortum takılır, konuşmakta zorluk çekersin. Sonra bir daha asla göremezsin bu işlem körlüğe bile yol açıyor" diyerek bitirdi. Adamın bu hayatta tek istediği torunu ve kızına muhtaç olmamaktı kör olursa muhtaç kalırdı. Körlük konusunda pek inanmasa da karşısında ciddi duran ve bu hastanedeki en büyük düşmanı olan kadının diline düşmek istemezdi. Bu hastaneye ilk yattığında Umay'ın onu yakalamasıyla olaylar gelişmişti, genç kadının istikrarını sevse de sigarasına karışmasından oldukça nefret ediyordu.
Gerçi sigarsına laf eden nherkes onun düşman potansiyeli taşıyordu. Umay uzun uğraşlar ardından yaşlı adamı odasına girmeye ikna etmeyi başardığında kendini tebrik etmek istedi. Girmeden önce adamın ceketinin iç cebini kontrol etmesi dikkatini çekince elini uzatarak, "O sigara paketini vermediğin an çirkef yüzümü görürsün Akif bey" dediğinde yaşlı adam kadının bey demesine alınmıştı. Onun ağzından amca kelimesini duymak en büyük diğer zevklerinden biriydi oysa ki.
"Seni yüce yaradan, bana muhalefet ol diye yaratmış" diyerek sigara paketini uzattı ama başka olduğu içinde rahattı.
"Ula şuncacık ömrüm kalmış siz hala benim sigarama laf ediyorsunuz."
Yaşlı adamın odaya kadar çıkarlen süren serzenişlerini dinleyerek geçirdi odaya geldiklerinde ilaçlarını yapıp serumu takınca işini hızla bitirip ilaç odasına girerek bir sonraki ilaçlar için notlar alarak çıktı.
Yağmur etkisini son hız devam ettirirken ıslanmak gibi en büyük zevki yaşamak istedi. Yağmurun yüzüne bıraktığı darbeleri seviyordu.
"Ne duruyorum ki" diyerek hızla kendini acil bölümünden dışarı attı. Yağmur tepesinden inerken yaklaşan cenaze nakil aracını fark edince yutkundu.
Gözlerini kapatıp sabır diledi. Biraz olsun rahatlamak ve hava almak için çıktığı anda böyle durumla karşı karşıya gelmek hoş değildi hiç.
Biraz daha yağmurun altında gezerek uzun siyah ve kıvırcık saçları yağmurun etkisiyle düzleşiyordu. Siyah harelerini acilin kapısına dikerek girip girmemekte muallakta kalsa da içeri girdi.
Nöbete onun için kalan yegane dostu ve aynı zamanda süt kardeşi Berika'nın odasına gitmeye karar verdi. Bir sonraki vizite 2 saat sonra çıkacaktı bunun rahatlığıyla yürümeye başladı.
Dördüncü katta ki arkadaşının odasına yürüyerek çıktı. Çağırdığı asansör boş olunca binmedi. Asansör ve köpek korkusu onda baki kalacak ikiliydi. İkisi de arkadaşlarının ona yaptığı şaka sonrası kalan travmaydı.
Berika'nın odasına geldiğinde kapıyı hızla açıp tabiri gerekirse bodoslama dalarak girdi. Berika o kadar yorgundu ki başını masaya koymuş yatıyordu.
Berika zorda olsa başını kaldırarak gelene baktı. Böyle destursuz iki kişi girerdi biri abileri Berat diğeri tam karşısında salak salak sırıtan arkadaşı. Fakat gözlerinde bir yıkılmışlık hissetti.
Umay hayranlıkla arkadaşını süzdü. Mavi gözlerini ortaya çıkarmak ister gibi taktığı mor şalı, minik burnu ve dolgun pembe dudakları arkadaşına bakıp doyamayacak kadar olan güzelliğini izledi.
Kendisini fazla güzel bulmuyordu. Yine kendisinde dikkat çeken tek şey uzun ve gür kıvırcık saçlarıydı o kadar. Dengesiz alıp verdiği kiloları ve düzenli olan cilt bakımlarıyla güzel oluyorum diye düşünüyordu hep.
Sorup sormamak arasında kararsız kalsa da, "Ne oldu?"
"Kadın polis şehit oldu o da yengemiz gibi hamileydi" dedi bir çırpıda. Berika, can dostunun söylediğiyle cam yutuyormuş hissine kapıldı.
Sude, deli kadın. Az abisini delirtmemişlerdi vesselam.
"Ben çok özledim" Berika'nın fısıltıyla çıkan sesiyle gözleri doldu. Ağlamanın sırası değildi yoksa bir sonraki işlerini aksatırdı.
"Bende" demekle yetindi Umay. Kendini boş koltuğa atıp yayıldı Berika ise onun bu rahat haline başını iki yana sallayıp sabır çekti.
Umay ile aralarında uçurum kadar fark vardı ama dostlukları ve kardeşlikleri öyle yüceydi ki birbirlerine katlanmaları çekilir hale geliyordu.
Berika daha sessiz, ağır başlı, kolay sinirlenmez ama sinirlenirse dünyayı yakar cinstendi. Her annenin oğluna aradığı ideal gelindi.
Umay ise tam aksine deli dolu, çocuksu ve saman alevi gibi öfkesi aynı zamanda sivri diliyle üzerine okları çabuk çekmeyi başarırdı.
Tabii az birlikte mahalleyi alt üst etmemişlerdi. Çocuktular ama neydiler akşama mutlaka bir şikayet gelirdi. Söz verip bir sonra daha beteriyle gelen aileler. Hatırlamak istemedikleri anılar güzeldi hepsi yine de. Bazen daha fazlasını etseydik dedikleri olmuyorda değildi.
Yüzünde koca bir tebessüm belirdi Berika'nın aklına gelen şeyle bayağı keyfi yerine gelmişti.
"Ne oldu?"
Umay meraklı harelerini can dostuna dikerek bekledi. Berika şalını düzeltirken aklına gelen şeyle kıkırdadı tekrardan. Meraklı arkadaşının herşeyi hemen öğrenme isteğine de gülünce kaşlarını çatan Umay'ı fazla merakta bırakmadı.
"Az önce hastamla ilgilenirken beni babasına istedi." Dediğinde Umay'da güldü.
Gerçi arkadaşı güzel kızdı vesselam istemesi gayet doğaldı. Tüm hastalarının gözdesi olabiliyordu. Pediatri uzmanı olması çocuklara olan tutkusuydu elbette.
"Ee, bulmuş senin gibi Pediatri uzmanı eve atayım şu hatunu demesi normal."
Umay'ın saçma açıklamasına şaşkınlıkla baktı. Eve atmak mı tövbe tövbe. Bu kızın dilinin ayarı yoktu ama yine de evlat işte atsan atılmaz satsan satılmaz neticede diyerek bilgisayarın ekranına dikti gözlerini.
"Biraz dinlen Umay. Çıkacağın zaman haber ederim."
Umay'ın kendinden beter olan haline bakınca içi acıdı. İki gündür ayakta olmasına içten içe kızsada karşısındada tıpkı mesleğine tutkulu bir kadın olunca ses edemedi.
"1 saat 45 dakika sonra uyandır" diyerek gözlerini kapattı bu anu beklermişçesine. Berika elindeki saate bakıp alarm kurarak gelen sonuçları incelemeye koyuldu. Hastalar hakkında notlar tutarak yarınki çocuk bölümünde çalışan hemşirelerin listesine baktı. Sabah çıkmadan önce hepsini verecek öyle çıkacaktı.
Umay ise diken üstünde azda olsa uyku çekmenin keyfini yaşarken gelen sesle uyandı.
"Umay uyan hadi."
10 dakika kalmıştı vizite çıkmak için hızlıca kendini toparlayıp hastaları kontrol edecekken Sevim hemşireyle karşılaştı.
"Umay, çıkmama gerek yok. Hastaları kontrol ettim. Serumu azalan yaşlı çift vardı onlara birazdan takacağım. Biz orada bekliyoruz sen Hamit hocanın yanına git acilde" diyen hemşireye minnetle baktı.
Sevim ise karşısında duran hoş kadına gülerek baktı. Mesleğini hayranlıkla yapmasına gıpta ediyordu neden Doktor olmadı diye soramadanda edemiyordu. Kendini geliştirmek için çabalayan kız harikaydı.
"Sağol Sevim" diyerek acile ilerledi. Hamit hoca bir hastayı kontrol ediyordu yanına giderek yardıma koyuldu. Hastaya atılması gereken sütur işlemine koyuldu.
Hastanın işlemleri bitince gelecek olan tahlil sonucunda karar verileceğini not ederek başka hastayla ilgilendiler.
Sabaha kadar acil olduğundan fazla yoğun geçmişti.
📿📿📿
İstediğin mesleği özgürce yapmak insanı mutlu eden temel esastı belki. Ya istediği mesleği yapamayanlar?
Yıllardır çabalayıp atama bekleyen onca meslek taşı, öğretmenler, büro personelleri? Hayatlarından çalıp gece gündüz masa başında körelmiş hayatlar ne olacaktı?
Biraz şanlı olan taraftaydı saatlerce ders çalışıp memurluk sınavından yüksek not alıp atanmıştı. Gerçi bu kolay olmamıştı abisi, babasının gönderdiği dersahane ve aldırdıkları özel dersler sayesindeydi. Babasının ve abisinin ona güvenini boşa çıkarmayıp atanması güzeldi. Onlara ne kadar minnet duysa azdı.
İç çekti aklına gelen düşüncelerle. Acil katından yukarı giyinme odasına geçti. Üzerindeki kıyafetleri hızla çıkarıp, sivil kıyafetleri çekerek arkadaşının yanına doğru gitti. Berika çoktan hazırlanmış, odadan çıkarken buldu. Elindeki dosyayı sıkıca tutuyordu.
"Eve iş mi?" Diye sorarken sırıtıyordu. Hasta dosyasını eve götürmek pek doğru değildi oysa ki.
"Yok yatan hastalarım için yapılması gerekenler. Ali hemşire vereceğim, yanlış bir tedavi uygulansın istemiyorum."
Açıklamasına gülen arkadaşına ters bakış attı. Berika hergün aynı tedavi yapılacak hastasına bile not alıyordu hemşireler çok iyi biliyordu oysa ki hastalara yapılacak olan tedaviyi.
Ali hemşir, yanlarına geldiğinde dosyayı vererek tek tek geri açıkladı. Ali, Berika hocasının verdiği talimatları dinledi her anlattığı şeyleri iyi bilsede hocasının değişmeyen huyundan anlayışla dinleyip, onaylayarak ayrıldı.
"Berika, yürü hadi çok uykum var" diyerek hastaneden çıkarken bir türlü sonuçlanmayan tayin işlemini deli gibi merak ediyordu.
Bu küçük şehirden kaçıp kalabalık şehirde yolunu kaybetmek istiyordu. Üst üste o kadar olaylar gelmişti ki artık nefes almaya ihtiyacının olduğunu şiddetlenmişti.
Berika'da tayin istemişti arkadaşıyla aynı hastaneye. MihÇağ hastanesi yarı özel yarı devlet hastanesiydi. Türkiye'de ve Dünyada adını fazlaca duyurmuşlardı.
Öyle büyük hastanede çalışmak büyük gurur olurdu. Elbette arkadaşının kaçışında yardımcı olmak istiyordu.
Gelecek kötü günler olsa da yaşanacak iyi günler bakiydi.
Eve gidip gitmemek arasında kararsızdı Umay. Anneannesi ve dayısını yorgun kafayla çekmek zordu. Tabii buna annesinin, dayısı ve anneannesine olan sonsuz ihtimadı zorlayıcı bir unsurdu.
Umay hızla babasının ona aldığı eski model Mercedes arabaya bindiler. Berika ise bu külüstür arabanın hâla yolda kalmamasına hayret ediyordu.
"Kızım bu iyi dayanıyor ya" diyerek serzenişte bulununca ona kaşlarını çatarak bakan arkadaşını görünce sustu.
Umay'ın klasik arabalara olan merakı fazla kuvvetliydi. Bunun için sergilere bile gittiği zamanlar oluyordu.
"Tamam sustum." Diyerek başını cama yasladı Berika. Arabayı öyle dikkatli kullanıyordu ki yanlışlık ile arabaya küçük çizik olsa kalbi yerinden sökülürdü.
Eve geldiklerinde karşılıklı dairelerde oturan ikili sohbet ederek merdivenleri çıktılar. Asansörün bozuk olmasına göbek atarcasına sevinen Umay ile sabır çekti Berika.
Berika ile ayaküstü vedalaşıp evin anahtarını kapının deliğine soktu. Derin nefes alarak açtı bugünü olaysız ve sıkı uyku çekerek bitirmek istiyordu.
Salonda sonses dizi izleyen anneannesine bakmakla yetindi. Anlaşılan uyku haramdı.
"Anneanne, televizyonun sesini kıs biraz" dşye uyarıda bulununca elinde su dolu sürahiyle çıkan annesinin sert uyarısıyla yutkundu.
"Duymuyor kadın ne yapsın. Böyle saygısız davranma."
Annesinin söyledikleriyle vurgun yedi resmen kalbi. Hiç değişmeyecek olan yegane durum buydu. Aklı erdiğinden itibaren hep böyleydi anneannesinin hataları görülmedi, babasına bile anneannesini savunan bir kadın vardı hep. Dayısı sorumsuz, serseri ve parayı kazanmak yerine başkalarından alacak kadar rahat bir adamdı. Anneannesinin tek oğluydu sonuçta tabii değerli olur. Keşke o değer abisi, kendine ve kız kardeşine de olsaydı.
"Ses yük..." sözleri annesinin keskin sesiyle yarım kaldı. "Hâlâ saygısızlık yapıyorsun Umay."
Annesi bardağa su doldurup yaşlı kadına verip ardından meyve soymaya başlamasıyla ağlama hissi kuvvetli şekilde bedenini sardı. Bu durum oldukça bağ koparacak hale gelince bir önce tayinim çıksa diye dua etti.
Ağır adımlar ile odasına geçtiğinde ferah bir oda karşıladı onu. Kız kardeşi Eslem ile birlikte paylaşıyordu odasını. Evin batı cephesi onlara kalmış olsa da güzeldi. En azından onlardan uzak kalabiliyordu.
Karşılıklı duran yataklar, kapının açılacağı şekilde ayarlanmış dolap ve Eslem için çalışma masası, kendi için ise resim çizebileceği küçük alan vardı. Onlar için yeterliydi burası.
Çantasını yatağa attığında telefonu aklına gelince hızla çantasını geri aldı. Telefonu çıkardığında kapalı olduğunu fark etti. Her zaman ki gibi şarja takmayı yine unutmuştu. Telefonu şarja takıp, eşofman takımını alarak banyoya ilerledi. İçinden neden ebeveyn banyosu yok söylensede hayaller ve hayatlar gerçeğiyle yüzleşince söylenmeyi bıraktı.
Kıyafetlerini ve bornozunu alarak banyoya ilerledi. Kendini sıcak suyu ayarlayıp ardından hızla üzerindeki hastane kokusu sinmiş kıyafetleri çıkardı. Sıcak suyun kaslarını gevşetmesiyle güzel bir duş aldı.
Bornozuna sarınıp, yüzüne bakım yapmaya koyuldu. Yoksa iki gün sonra cildi tahriş olacak annelik yüze merhaba diyecekti.
Hızla bakım maskesini bitirerek üzerini giyerek banyodan çıktı. Odasına tekrar gelince kapalı telefonunu açtı. Yüzde 20 olan şarjıyla biraz idare ederdi şarjı çekip bakmaya başlayınca yeni düşmeye başlayan bildirimlere takıldı. Fakat hiç birine bakmak gibi gaflette bulunmayacaktı çünkü oldukça aç ve yorgundu.
Mutfağa geçeceği sırada anneannesini can kulağıyla dinleyen annesiyle sıkıntıyla nefes aldı. Hiç bir zaman kendine yönetilmeyen sorulara imrenerek baktı.
"Anne akşama mantı yapsana" dikkatleri çekmek adına yaptığı hamle başarılı olunca içten içe sevindi. Fakat biliyordu akşama mantı yapılmayacaktı.
"Olmaz akşam menüsü hazır, safi israf çıkarma" anneannesinin söylediğiyle safi israf sizsiniz demek istesede yuttu kelimeleri.
"Umay" Annesinin sert sesiyle bir şey olmamış gibi mutfağa girince dolan gözlerinden süzülmeye başlayan yaşlar ile kahvaltısını hazırladı.
"Kızım bunlar ne?"
Annesinin anlamsız sorusu üzerine masaya baktı. Derince iç çekerek, "Açım anne ve yiyip uyuyacağım."
"Anneannen görmesin çok kızar."
Annesinin korkuyla söylenmesine artık alışkın olduğu için masaya rahat tavırla geçti. İnadına yavaş ve uzun sürecekti kahvaltısı.
"O ne sanki kendi aldı bunları" diyerek patates kızartmasına batırdı çatalı. Annesinin bu tavrına karşı umursamaz şekilde kalacaktı artık.
"Akşama misafir var. Çıkardığım listeyi bakkaldan al yoksa markete git."
"Anne yorgunum" isyan edercesine çıkan sesinde yorgunluk bakiydi. Çayından koca bir yudum alarak masaya geri bıraktı bardağı.
"Umay itiraz etme annem..." diyerek sustu çünkü Umay öyle öfkeli bakmıştı ki devam ederse evde kavga çıkacaktı. Listeyi masaya bırakarak, "Eksiksiz al. Yaşlı kadını gönderemem ya" diyerek çıktı.
Kahvaltı masasını toplamadan listeyi eline alarak evden çıktı. Para istemeyi ihmal etmemişti anneannesini laf soksada parayı almıştı.
...
"Gülay, hep sen bu kıza yüz veriyorsun etme böyle" Yaşlı kadının sert sesiyle Gülay hanım yutkundu. Kızı yine başarmıştı annesini sinir etmeyi.
Gelince iyi bir azarı hak etmişti 27 yaşındaki kızı. Bu zamana kadar terbiye vermediği için kendine bayağı öfkeliydi annesine karşı gelmek neydi?
Mutfağa geçerek Umay'ın dağıttığı tezgahı toplarken bir yandan söyleniyordu. Az önce annesine ayarsız kızı yüzünden cevap verememişti nasıl utanç vericiydi.
Saniye hanım ise torununa iyi ders vermeyi düşünüyordu akşam gelecek olan adamın nasıl sert ve otoriter biri olduğunu duymuştu. O çok sevdiği mesleği yapabilecek miydi? Torunu asla ve bundan aşırı keyif alarak başka bir kanaldaki gündüz kuşağı programını açtı.
...
Umay ayaklarını tabiri gerekirse sürüye sürüye bakkala girdi. O kadar yorgundu ki annesinin bunu bilerek göndermesine sinirden kudursun da babasının sonsuz aşkına saygı duyuyordu sadece bundan fazlası değildi artık. Annesi dayısına yaptığı ilginiz üçte birini üç kardeş olarak hiç görmemişlerdi bu vakitte kadar.
Bakkala girince düşüncelerini es geçip yüzüne muzip ifade yerleştirerek, Mahmut Tuncer şarkısını söylemeye başladı.
"Bakkal amca, bakkal amca."
Mümtaz bey ise kızın muzur ifadesine gülerek karşılık verdi. Her gelmesinde bir doz Mahmut Tuncer alıyordu.
"Ne var?" Dedi göbeğini tutarak,
"Yağıyin var mı?"
Mümtaz bey tombul yanakları ağrıyan kadar gülerek, "Var var," dedi.
"Ne duruyorsun 2,5 litrelik versene?" Dediğinde yaşlı adam arka rafı işaret ederek, " Al kızım orada."
Umay yağı aldı listedeki tüm malzemelerin yarısını alarak alışverişi tamamladı. Annesi bunları görünce delirecekti kesin ama artık varlığını göstermek istediği aşikardı.
"Kızım çırak yardım etsin" Mümtaz beyin teklifini memnuniyet ile kabul etti. Mahallenin haylazı ama bir o kadar elinden iş geleni Mutlu ile sohbet ederek aldıklarını taşıdılar. Mutfağa girdiğinde annesinin akşam için çoktan hazırlığa başladığını fark etti.
Yardım edecek kadar gücü kendinde bulamayınca odasına sessizce geçerek yatağa uzanmadan telefonu şarja takarken düşen bildirim ile korkuyla yutkundu.
Az önce sayfasına tayin işlemiyle ilgili bildirim düşmüştü. Heyecan ve korku karışıkla ekran kilidini açarak sayfaya girdi.
MihÇağ hastanesine tayininiz onaylanmıştır.
Gördüğü şeyin yanlış olduğunu düşünerek sayfadan çıkıp geri girdi. Tayini koca şehire çıkmıştı.
Evet yeni bölümde görüşürüz.
Kendinize iyi bakın, sağlıkla kalın 🌱
Okur Yorumları | Yorum Ekle |