Ne yapacağımı bilemez halde uzaktan Rüzgar'a bakarken o, oldukça rahat bir şekilde yanıma gelmişti. Zorlukla fısıldadım. "Sen."
"Ben ne?" dedi büyük bir özgüvenle. Hala yaşadığım şoku atlatamamıştım. "Sen neden buradasın?"
"Arkadaşlarla izne çıktık," dedi umursamaz bir tavırla. Ben ise gözlerim yaşlı yaşlı, şaşkınca ona bakıyordum sadece. Sesim ise oldukça kısık çıkıyordu çünkü boğazımda bir yumru vardı. "Bana neden hiç yazmadın?"
"Hastaydım Güneş, yattım hep," dedi aynı umursamayan tavırla. Hasta olmak gerçekten de yazmaya engel miydi? "Yüzüme neden kapattın dün telefonu?"
"Arkadaşlar vardı dışarıdaydık," dediğinde öfkeyle kaşlarımı çattım. "Hani hastaydın? Dışarı çıkmışsın işte."
"Hatırlamıyorum, Güneş, önemi de yok zaten artık bitti," dediğinde gözlerimden yaşlar süzülmüştü. Ona nefretle baktım. "Bir de bana yalan söylüyorsun. Ben seni deli gibi seviyordum ya senin için her şeyi yaptım. Sınıf tekrarı yaptım bile."
"Yapmasaydın," dedi gevşek bir şekilde. Ben ise donakalmıştım. Ona vurmamı o kadar çok hak ediyordu ki ama yapamıyordum. Onun bu yüzünü ilk defa görüyordum ve gerçekten de kendimde kalamıyordum. İfadesiz ve bomboş bakarken sessizliği bozdu. "Bu arada şu anda bir sürü kızla konuşuyorum ama bir haftadan sonra aşık oluyorlar."
Söylediği cümle beynimde yankılanırken ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Ben hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. O kadar ifadesiz gözlerle izliyordu ki beni. Şimdiye kadar bana hiç merhamet etmediğini o anda anlamıştım. Karşımda düşmandan da beter bir şeytan vardı ve ben ona hayatımın iplerini vererek kendime en büyük zararı vermiştim. O kadar canım yanıyordu ki onun karşısında zavallı gibi ağlamamı bile umursayamıyordum. O ise ağlamamdan sıkılmışa benziyordu. "Ağlayacak bir şey yok."
Ona hiçbir karşılık vermeden hızlı adımlarla akfeden çıktım ve koşmaya başladım. Nefesim bitiyordu ama umurumda bile değildi, ben zaten bitmiştim. Kalbim acıyordu, ölümden bile daha fazla acıtıyordu yaşadıklarım. Aldığım her nefes ciğerlerime, saplanmış bir bıçak gibi acı veriyordu. Bu acı asla tahmin edilemezdi.
O kadar uzun süre koşmuştum ki nefes tıkanıklığı riski yaşayarak yurda gelmiştim. Odama gidip evime götürmek için eşyalarımı hazırlamaya başladım. Ağlamamı hiçbir şekilde durduramıyordum. Gözlerimin şişeceğini biliyordum.
Valizimi aldığım gibi hızlı adımlarla okula, imza atmaya gittim. Valizimi güvenliğe bırakıp kartımı turnikeye okutup içeriye girdiğimde Hülya ve Kardelen'i, Cansu ve Melisa ile beraber gülüşürken görmeyi beklemiyordum. İkisi de o kadar onların arkasından konuşmuşlardı üstelik. Hiçkimseden dost olmazdı. Melisa'nın sadece bir tane kulağını yırtmışken orayı bandajlayıp, bandajı tüm kafasına sarmalarına şaşırmıştım. Uçak kazasında bile böyle bir sarma yapılmazken bir kulak için daha ne kadar abartabilirlerdi?
Onları umursamadan öğrenci işlerine gidip imza işlerimi hallederken bana Cansu'nun ev saahibinden mesaj gelmişti. Bildirimi kaydırıp mesajına baktığımda şaşırmıştım. Güneş'ciğim seni sevmiştim, çok hanım hanımcık bir kızdın ve gitmene üzüldüm. Cansular geldiler konuşmaya arkadaşıyla beraber kalmak istediler evde. Kabul etmedim, haberin olsun.
Hayretler içerisinde okumuştum mesajı. Onlar kendi çıkarları için ayağımı kaydırmışlardı ama istedikleri olmamıştı demek, herkes kendi kalbinin ekmeğini yerdi.
İşim bitince binadan çıktım. Bahçede yürürken, tekrardan onların yanından geçmek zorunda kalmıştım ve Cansu'nun sesini duymuştum. "Volkan ağabey de onu hiç sevmemiş zaten."
İçimden buna karşılık bir kahkaha atmak istemiştim. Evet sevmediğini biliyordum, bu bir sürpriz değildi. Günlük 130 tl'ye çalıştırmasından belliydi.
Telefonumu çıkarıp annemi aradım. Geleceğimi söylemeyi tamamen unutmuştum. Sebepleri de gayet ortadaydı. Birkaç çaldırmanın ardından annem telefonu açmıştı. "Yavrum?"
"Ben İstanbul'a geliyorum haberin olsun, sınavımı geçtim," dediğimde annem iç çekti. Ağlıyor muydu o? "Anne?"
"Gel yavrum bir an önce gel. Baban iflas etti. Hepimiz battık. Her şeyimizi kaybettik Güneş. Bittik biz, bittik." Söyledikleriyle kanım donarken bir şey diyemeden telefonu kapattım ve sindirmeye çalıştım. Bitmiş miydik sahiden?
Donakalmış halde dururken bana yönelen düşmanca bakışları hissetmiştim. Herkes bana nefretle bakıyordu. Bu insanların benden neden nefret ettiğini bile bilmiyordum ama el birliğiyle beni bir uçuruma itmişlerdi. Şimdi de düşüşümü izliyorlardı.
Hepsi karşıma dizilmişti ve yukarıdan bana bakıyorlardı. Yüzüm, uçuruma itilen birisine göre fazla ifadesizdi. Ama onlar öylesine mutlu bakıyorlardı ki düşmemin bu kadar insanın başarısı olacağını bilemezdim. Bu, ne kadar da çok mutlu etmişti onları.
Hiçbirine bakmadan arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Gitmekten başka çarem yoktu. Kaybetmiştim. Hayatım bitmişti. Her şey bitirilmişti. Ben, yenilmiştim.
Artık yeni bir sayfa açamazdım, benim hikayem çoktan bitmişti.
EVET ARTIK GERÇEK HİKAYEMİZ BAŞLIYOR! Buraya kadar gelenlere çok teşekkür ederim. Okuduklarınızın hepsini yaşadım ve kaleme aldım. Yazar abartmış demeyin lütfen, ben bizzat yaşadım. Kişiler de gerçek yani ama isimlerini değiştirdim, istediğiniz kadar sövebilirsiniz. Artık asıl hikayemize geçiyoruz ve her şey değişiyor. Seviliyorsunuz.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.02k Okunma |
195 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |