29. Bölüm

KAVGA

E
redelf

Hülya’ya konuşmamız gerektiğine dair bir mesaj atıp okula girdim. Vanilyalı kahve istiyordum sadece şu an. Kahveden nefret ederdim aslında ama vanilyalı her şey vazgeçilmezimdi. Gerçi Rüzgar ile fındıklı kahve içmeyi çok severdik. Onu özlediğimi fark etmiştim. Çok özlüyordum hem de. Yine onunla, fındıklı kahvelerimizi alıp gelecek hayalleri kurmak için nelerimi vermezdim ki.

Kafeteryaya gidip vanilyalı kahvemi aldım ve dışarıya çıkıp sigara yaktım. Hülya beni görünce yanıma gelmişti. “Ne oldu Güneş?”

“Ben kesin olarak geleceğim yurda ama günü belli değil. Evden çıkmamı, kirayı vs ayarlamam lazım ama kesin olarak geleceğim,” dedim ve sonrasında sabah yaşanan olayı anlattım. Hülya gözlerini büyüttü. “Kesinlikle çık oradan, kurtul şunlardan. Ne aptal insanlar bunlar. Ben yurt görevlisine seni anlatacağım. Günü de dediğin gibi ayarlarız.”

“Çok teşekkür ederim,” dedim ona mahcup şekilde gülümseyerek. “Başına gelenlere bak kızım ya cenabet misin sen?”

Bir kahkaha atarken ben de istemsizce güldüm. Sahi bu kadar aksilik olabilir miydi?

Sınıfa geçtiğimde bir çocuk yanıma geldi. “Benim devamsızlık sınırda da rica etsem imza atabilir misin?”

“Rica ediyorum beni karıştırma,” dedim üzgünce ona bakarak. Birkaç saniye yüzüme baktı ama hemen ardından kafasını salladı ve gitti. O gidince bu sefer de Seda yanıma gelmişti. “Flört müsünüz siz?”

Ona şaşkınlıkla bakınca güldü. “Flört gibi duruyordunuz da dışarıdan.”

“Kendisini bilemem ama öyle bir şey yok,” dediğimde cevap vermedi. Ama arada sessizlik olunca bana döndü. “Seni pek Melisa ile görmüyorum.”

Sabah olanları anlatınca gülmeye başladı. “Bir insan hiç mi değişmez ya?”

“Bir insan neden bu kadar kötü olur? Anlamıyorum,” diyebildim sadece. Seda kafasını iki yana doğru salladı. “Bu kız gerçekten iğrenç bir şey. Mekana gitmiştik, tek tek masaları dolaşıp twerk yapmak mı dersin, tanımadığın birini öpmek mi dersin, bir de Buğra’nın arkadaşı Hamit ile sevgili olmuştu. Her gün bizim evdelerdi ya kendi evime yabancı olmuştum. Komşum bana defalarca kez sesleri çok geliyor diye şikayet etti. Kötü kötü sesler geliyor dedi. Komşulara da rezil oldum. Bir de bize geçen sene kanserim diye yalan söyledi.”

Kaşlarımı çatarak ona döndüm. “Ne yalanı?”

“Bize kanser olabilirim diyip duruyordu ama hiçbir şeyi yoktu,” dediğinde duraksadım. “Bize de söyledi bunu. Kanserim, ameliyat olmaya gideceğim dedi.”

Seda güldü. “Ruh hastası ya.”

“Yarın yetenek sınavı var, saçma şeylerle uğraşmaktan ona odaklanamıyorum,” diye mırıldandığımda Seda gülümsedi. “Dersten sonra bizim kızlarla kafeye gidelim. Orada çalışırız.”

 

“Olur aslında,” dedim anında. Eve gidip ne yapacaktım ki? Zaten o ev bana cehennem gibi geliyordu ve lise dramından sıkılmıştım doğrusu. Ders sonrasında, Seda'nın iki arkadaşıyla buluşup bir kafeye geçmiştik. Teorik dersleri halletmek kolay olmuştu ama yetenek sınavı için oldukça korkuyordum çünkü, sahne korkum vardı. Onu aşabilecek miydim bilmiyordum. Bu, başkalarıyla da alakalı değildi aslında. İlkokul hocamın bıraktığı iz yüzünden özgüvenim yok olmuştu ve kendimi o kadar değersiz hissetmiştim ki sahnede kendi sesimi duymaktan korkuyordum, sesimin yetersiz olduğu gerçeğini görmekten korkuyordum.

 

Telefonum titrediğinde Rüzgar'ın yazdığını sanarak hızlıca telefonumu çıkarmıştım ama Cansu'nun mesajıyla karşılaşmıştım. NEREDESİN SEN?

 

Bu hesap sorar tavrına karşılık kaşlarımı çattım. Cansu, Rüzgar'ın yokluğunu hissettirmemeye çalışıyordu sanki. Bu latife beni gülümsetmişti. Ona cevap yazdım. Seda ve arkadaşlarıylayız, sınava çalışıyoruz.

 

Görüldü attığını görünce telefonu cebime koymuştum tekrardan ama yine titremişti. GÜNEŞ EŞYALARINI TOPLA VE GİT. ARTIK BENİM YANIMDA KALAMAZSIN. MELİSA'NIN ESKİ EV ARKADAŞI OLDUĞUNU BİLE BİLE O KIZLA GÖRÜŞÜYORSAN GİT ONDA KAL. NEREDE KALIRSAN KAL UMURUMDA DEĞİL AMA SEN BU EVDEN GİDECEKSİN.

 

Şaşkınlıkla telefona bakakalırken kızlar merakla yanıma geldiler ve telefonu elimden alıp mesaja baktılar. Sena hışımla konuştu. "Melisa ve Cansu'dan ne beklenirdi ki zaten?"

 

"O Melisa'ya neler yapacaktım ben var ya," dedi Şebnem alayla gülerek. Onları duyamayacak kadar şok içerisindeydim. Resmen ev sahibiyle arasını düzeltmek için beni kullanmıştı ve şimdi de ev sahipliği taslayıp kovuyordu. Eşyalarımı toplayıp ayağa kalktım. "Eve gitmem lazım. Sonra görüşürüz."

 

Hızlı adımlarla eve doğru yürüyordum, hiçbir şey düşünemiyordum ama Hülya'ya eşyalarımı toplayıp geleceğime dair bir mesaj atmıştım. Akşam olmak üzereydi, yarın ise sınavım vardı ama ben aptalca oyunlara tutsak kalmıştım. Eve girdiğimde Cansu bana seslendi. "Güneş ne zaman gideceksin?"

 

"Gidiyorum," dedim ve hızlıca valizimi çıkarıp eşyalarımı toplamaya başladım. Cansu ise Melisa ile masaya oturmuşlardı. Kahkahalarla sohbet etmelerinden bana nispet yapmaya çalıştıklarını anlayabiliyordum. On iki yaşında bir çocuk bile bundan etkilemezdi doğrusu. Tüm eşyalarımı toplayınca son olarak mutfaktaki eşyalarımı almaya gittiğimde eski patronumun bana verdiği eşyaların tezgahın üzerinde olduğunu görmüştüm. Doğrusu Cansu işimi kolaylaştırmıştı. Onları da toplayacağım sırada hepsinin de paslanmış ve kararmış olduğunu görmüştüm. Sinirle gülerek dolaplara baktım. Eskimiş şeyleri götürmem için tezgaha bırakırken yenileri ise dolapta bırakmıştı. Boşanan çiftler bile mal bölümünde bu kadarını yapmıyordu.

 

Umursamazca dolaplarda da patronumun bana verdiği ve bana ait olan eşyalarımı indirmeye başladım. O sırada Cansu içeriye girmişti. "Bunların hepsini götüremezsin."

 

"Benim zaten," dedim ruhsuzca. Elini tabakların üzerine koydu. "Bunları biz beraber taşıdık. Volkan ağabey bize verdi bunları."

 

"Ben çalıştım ve bana verdi," dedim ifadesizce. Cansu ise sinirlenmişti. Melisa da yanımıza gelmişti. "Güneş akıl var mantık var bize verdi ve götüremezsin."

 

"Sen akıl ve mantıktan bahsedecek en son insansın," dedim sesimi yükselterek. Cansu da yükseltti. "Öyle mi?"

 

"Evet," dediğimde Melisa birden karşıma geçti. "Kıza salak mı diyorsun lan sen?"

 

Hafif gülümseyerek kafamı salladığımda aramızdaki mesafeyi kapattı. Cansu ise onu geriye çekmeye çalıştı. "Boş ver başımın gözümün sadakası olsun."

 

Melisa ise daha çok dibime girmişti. "Seni mahvederim duydun mu beni? Çok kötü yaparım."

 

"Yapsana," dedim onu iterek. Geri geri giderken birden öfkeyle bana saldırdı.

 

"Gebertirim seni orospu!" Diyerek saçıma asıldı Melisa. Ben de onun saçına asıldım. “Orospu mu bunu sen mi diyorsun, Hamit’in altına yatan kimdi?”

 

"Oha o ne demek be şimdi?" dedi Cansu. Melisa onun gazına gelmişti.

 

"Ne diyorsun be sen?" diye çığlık atarak birden yüzüme bir tokat savurdu. İşte bunu yapmayacaktın Melisa. Yüzüme dokunulmasından nefret ederdim ve artık hiç de merhamet etmeyecektim. Onun yüzüne bir yumruk geçirdim ve hemen ardından da bir tokat savurdum. Beceriksizce bana tekmeler atmaya çalışırken üç tırnağımla da yüzünü çizmeye başladım. Cansu araya girmeye ve bizi ayırmaya çalışıyordu ama gücü yetmemişti. O kızı kimse elimden alamayacaktı.

 

Melisa'nın birkaç tutam saçını yolduğumda karnıma dizini geçirmesiyle hafif sendeledim ve yere düşecek gibi oldum. Eğildiğim sırada zihnimde bir ses yankılandı. Güneş sakın kendini bırakma. Sakın.

 

Hızla tekrardan ayağa kalktım ve Melisa'yı kendime çekip tüm kuvvetimle vurmaya devam ettim. Bu sefer o yere düşmüştü. O zaman da onu bırakmadım ve ona eğilip saç baş girişmeye devam ettim. Öylesine öfkeyle doluydum ki yüzümü çizdiği an aklıma geldikçe daha da delirecek gibi oluyordum. Küpesinden tutup çektiğimde kulağının yırtılmasıyla acıyla inledi.

 

Bu da öfkemi dindirmeye yetmemişti ve mutfakta olduğumuz için gözlerim bıçak aramaya başlamıştı.

Bölüm : 04.05.2025 07:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...