Melisa canının acısıyla bana daha çok karşılık vermeye başlamıştı ama etkilenemeyecek kadar öfke doluydum. Cansu ise yorulup kenara çekilmişti. "Yeter artık polis çağıracağım."
Melisa, onun sesiyle beni bıraktığında ben de onu bıraktım ve birbirimize nefretle baktık. Cansu, onu kolundan tutup içeriye sürüklediğinde derin bir nefes aldım. Yurtta işime yarayacak kadar tabak çanak alıp eşyalarımı da alıp evden çıktım. Dış kapıyı kapattığım anda Cansu tekrardan kapıyı açtı ve çöp poşetini kapının önüne koyup kapıyı çarptı. Ben ise olanlara dair Rüzgar'a mesaj çekip yurt için yola koyuldum. Üzülmüyordum, aksine mutluydum gitmeyi zaten çok istiyordum ve hayat yüzüme gülmüştü, gideceğim yer zaten hazırdı. Sadece çok farklı birine dönüşmüştüm bir an. Güçlü bir kız vardı yerimde sanki. Güçlü olduğumu hep düşünürdüm ama gücünü yaşamanın gerçekten de çok farkı olduğunu görmüştüm. Ben resmen gücümü yaşamıştım ve farklı hisler bedenimi sarmıştı. Güç, güven, canlılık ve mutluluk...
Ortaya çıkan Güneş'in bunu hep yapmasını istemiştim. Rüzgar, kesin nefret ederdi ondan ama ben o Güneş'e hayranlık ve saygı duymuştum. Bir anlığına mı gelmişti yoksa içimde hep mi vardı, bilmiyordum. Nedense Savaş'ın burada olmasını ve bana doğru cevabı vermesini istemiştim çünkü bu akşam, ortaya çıkan Güneş, Savaş'a arabada bağıran Güneş ile aynı kişiydi. Ama zihnimdeki sorular cevapsız kalmaya mahkumdu. Belki de istediğim Güneş de içimde hapsolmaya mahkumdu...
Yurda vardığımda Hülya beni kapıda karşılaşmıştı ve beraber görevlilerin yanına gittik. Hülya onlara döndü. "Kayıt yaptırmak için geldik."
"Şu anda öğrenci almıyoruz," dedi memurlardan biri. Kaşlarım çatılırken Hülya tek kaşını kaldırdı. "Ama ben konuşmuştum, Aygün Hanım ile."
"Aa bahsettiğin öğrenci mi? Tamam kaydı yapalım çünkü ben söz vermiştim," dedi kadınlardan biri. Onlara tiksinerek bakmamak için kendimi zor tuttum. İş yerlerinin hali buydu işte. Mağdur ettikleri insanları asla umursamıyorlardı. İşlerine gelmedikçe de iş yapmıyorlardı. Ahlaksız çalışan her yerin yok olması için içimden dua ettim.
Kayıt işlemlerini hallettikten sonra yeni odama yerleşip Hülya ve arkadaşlarının yanına gittim. Artık her şeyin güzel olacağını biliyordum. Eski harika hayatıma geri dönecektim. Yeni arkadaşlıklar, daha güçlü bir aşk... Tabi Rüzgar hala mesaj atmamıştı.
Kızlarla oturup sohbet ederken Hülya birden telefonunu bana uzattı. "Melisa karakoldan fotoğraf paylaşmış."
"Beni istediği yere şikayet edebilir," dedim yüzümü buruşturarak. Benim hiçbir suçum yoktu, o bana saldırmıştı ve ben de kendimi savunmuştum. Biraz sert davranmış olabilirdim ama bazen en iyi savunma saldırmaktır. Diğer kızlar da heyecanla olay hakkında yorum yapıyorlardı. Onlar için magazinsel bir mevzuydu yaşadıklarım.
Birden telefon çaldığında Rüzgar'ın aradığı görünce heyecanla yerimden fırladım ve telefonu açtım. "Aşkım?"
"Yazdıklarını gördüm. Kavga mı ettin sen?" dediğinde dudağımı büzdüm. Resmen küçük bir bebeğe dönmüştüm. Şu an Rüzgar'ın kollarının arasında olup yaşadıklarımı anlatmak istiyordum. Onun şefkatine çok ihtiyacım vardı. "Evet aşkım kız bana saldırdı işte. Kolum morardı biliyor musun?"
"Anladım," dedi umursamazca. Bu tavrına çok şaşırmıştım. Elimi hafifçe bir yere vursam bile 'Bebeğim bir şey oldu mu? Kıyamam sana,' diyen insana da ne olmuştu böyle? Gözlerim dolmaya başlamıştı. Kırgınlıkla fısıldadım. "Rüzgar, beni resmen takmıyorsun farkında mısın? Böyle umursamayacaksan benden bu kadar."
"Keyfin bilir," dedi telefonu yüzüme kapattı. Ben şaşkınlıkla olduğum yere mimlenirken gözümden yaşlar boşalmaya başlamıştı bile. Hülya birden yanıma geldi. Kızlara ilişkimden de bahsetmiştim ve hepsi de biliyordu. Bana anlamazca baktı. "Ne oldu?"
"Ayrıldık, gitmem gerek," dedim ve hızlıca odadan çıkıp sırtımı koridorun duvarına yasladım. Hala yaşananları sindirememiştim. İçimden, çığlıklar ata ata ağlamak geliyordu ama kendimi tutuyordum çünkü yarın sınavım vardı ve onda da bir patlak vermeyi asla kaldıramazdım. Birden odadan kızların sesini işittim. "Ne oldu be?"
"Ayrılmışlar," dedi Hülya gülerek. Diğerleri de kahkaha atarken şaşkınlıkla donakaldım. Özlem gülerek konuştu. "Belliydi zaten çocuk bunu sevmiyor, kız da salak."
Arkamdan konuşulanlara inanamıyordum. Buraya geldiğimden beridir herkes sanki düşmanlarıymışım gibi davranıyordu. Ne yapmıştım ki ben? Başıma gelmeyen kalmamıştı ve kimsenin vicdanı sızlamıyordu. Bir kişi bile umursamıyordu beni. Tamam önemseme, bana üzülme ama acı çeken birine insan nasıl gülebilirdi? Neden bu kadar kötülerdi, hayatıma giren insanlar?
Odama gider gitmez kendimi yatağa attım ve direkt uyumaya çalıştım. Çünkü uyumazsam ağlayarak geceyi sabah edecektim ve harap olacaktım. Zaten içim bir harabeye dönmüştü, dışımın da öyle olmasına gerek yoktu.
Sabah uyanır uyanmaz hiç olmadığı kadar hızlıca hazırlandım. Hülya ile beraber gidecektik ve o beni kapının önünde bekliyordu.
Sınıfa girdiğimizde herkesin orada olduğunu fark etmiştim. Bu kadar kişi varken nasıl söyleyecektim şarkı? Sıra bana gelene kadar derin derin nefesler almaya çalıştım. Kendimi diken üzerinde gibi hissediyordum.
Sıra bana geldiğinde hoca önce teorik sınav için sözel sorular sormuştu ve hepsini de doğru cevaplamıştım. Sıra şarkı söylememe geldiğinde derin bir diyafram nefesi aldım, gözlerimi kapattım ve şarkıyı okumaya başladım. Parça hüzünlü olduğu için söylemekte hiç zorlanmamıştım hatta aksine fazla içten söylemiştim ve bitirdiğimde gözlerim dolmuştu ama hızlıca sildim. Ağlamayacaktım.
"Güneş, geçtin. Kalan derslerimize girmene gerek yok ama muaf olmak için öğrenci işlerine imza vermen lazım," diyen hocaya karşılık gülümsedim ve çantamı alıp sınıftan çıktım. Koridorda yürüdüğüm sırada birden yanıma bir çocuk gelmişti. Daha önce yanıma gelen ve Seda'nın flört gibi duruyorsunuz dediği çocuktu. Bana öfkeyle bakıyordu. "Sen neden Seda'ya bizim flört olduğumuzu söylüyorsun? Kadın olmasan harbi çok ağır tepki verirdim sana."
"Öyle bir şey söylemedi-" Sözümü dinlemeden öfkeli adımlarla yanımdan gitmişti. Derin bir nefes aldım ve gözlerimi devirdim artık burada bir saniye daha fazla kalırsam aklımı kaybedecektim. Seda ne yapmaya çalışıyordu? Bir o eksikti ortalıkta zaten.
Vanilyalı kahve içmeye karar vermiştim ama kafeteryaya gitmeyecektim çünkü okuldan bir an önce çıkmak istiyordum. Kartımı turnikeye okutup okuldan çıktığımda ara sokakta olan bir kafeye gitmeye karar verdim. Sonrasında ise yurttan biraz eşya alıp okula imza atmaya gidip direkt İstanbul'a yola çıkacaktım çünkü dersten muaf olmuştum artık ve önümüzdeki hafta geri dönecektim.
Kafeye girdiğimde etrafı tararken neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Ya ben herkese baktığımda Rüzgar'ın yüzünü görecek kadar aşıktım ya da Rüzgar buradaydı. Bir kızla sarmaş dolaş halde oturuyorlardı ve yanlarında da başka bir çift vardı.
Benim gözlerim anında dolarken tüm vücudumun yandığını hissettim. Resmen başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü.
Rüzgar'ın gözleri, gözlerimi bulduğunda paniklemesini beklerken o sadece sırıtmaya başlamıştı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.02k Okunma |
195 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |