Berbat bir yolculuğun ardından eve gelmiştim. Ailem, perişan haldeydi. Ben zaten mahvolmuştum ve onların yanında duygularımı da yaşayamıyordum. Kimse, diğerlerini de üzmemek için duygularını belli etmiyordu ama içimiz kan ağlıyordu. Hepimiz sessizce eşyalarımızı toplamıştık. Kalacak yerimiz olmadığı için babaannemin yanına taşınacaktık. Doğup büyüdüğüm eve veda etmem zor olmuştu. Sadece evime değil, hayatıma veda ediyordum çünkü hayatım bitmişti. Bundan sonra ne yapacaktık biz? Bundan sonra ne yapacaktım ben?
Eve son bir bakış atıp kapıyı kapattım. İflas edince arabamız da gitmişti. Eşyalarımı sırtlayarak babaannemin evine doğru yürümeye başladım. Robot gibiydim ve hissedemiyordum. Yalnızca yapmam gerekenleri yapıyordum.
Yerleşmemiz bitince evi kaşlarım çatık şekilde inceleyerek anneme döndüm. "Bizim daha çok eşyamız yok muydu?"
"Değeri olan ne varsa sattık. Kendi oda takımımı, yemek takımlarımı, aynaları, vitrinleri, hepsini saattık nakliye parasını çıkarabilmek için," demişti annem.Yeni ev çok küçüktü ve az eşyalara rağmen hiç alanımız yoktu. Sıkıntıyla bir duş alıp yatağa uzandım. Uyumak her şeye iyi gelirdi, biliyordum.
Gece yarısı camdan yüzüme vuran dolunayın ışığıyla uyandığımda odamda perde olmadığı için söylenmeye başladım. Birden telefonum titrediğinde bunu garipseyerek telefonuma gelen mesajı açtım. Dolunay yazmıştı, en yakın ve çocukluk arkadaşım.
Güneş, yarın görüşelim. Olanları duydum.
Derin bir nefes alıp ona 'tamam güzelim' yazdıktan sonra tekrardan uyumaya çalıştım. Bir uçurumun dibinde olsam da en azından yıldızları görebiliyordum. En güçlü yıldız Güneş olsa da ben hiç de öyle değildim ne yazık ki.
Sabah yüzüme vuran Güneş'in ışığıyla uyandığımda bitkin bir şekilde yataktan kalktım. İstanbul'a geldiğimden beridir hiçbir şey yememiştim ve yüzüm çökmüş haldeydi. Evdekilerin bunu fark etmemesini umuyordum. Mutfağa gideceğim sırada salondan gelen sesleri işitmiştim. Babamın kardeşleri evdeydi. Halam konuştu. "Kedi yavrusu gibi sığındınız buraya."
"Kendi annemin evi burası. Ne diyorsun lan sen?" Babam çok öfkeliydi. Çünkü kardeşlerinin iğrenç insanlar olduklarını herkes biliyordu. Bu sefer amcamın sesini duydum. "Tapu bizim ama. Ve geçici olarak kalmanıza izin verdik. Burada öyle bedava da kalamazsınız."
Midemin artık acımaya başlamasıyla mutfağa gidip dolabı açtım. Tam o sırada halam içeriye gelmişti. "Dolabı kapat anneme aldığımız yemeklerden yiyemezsiniz. Kendiniz alacaksınız."
İfadesiz bir şekilde dolabı kapatıp odama gittim ve üzerime bir şeyler geçirdim. Cüzdanıma baktığımda çok az para kaldığını fark etmiştim. Derin bir nefes alıp evden çıktım ve markete gittim. Ekmek, salam ve ayran aldıktan sonra son kalan 10₺ ile de su aldım. Eve geri dönüp kardeşim ve kendime onları hazırlarken kalan son 3₺'yi onun odasına bırakmıştım.
Beraber yemek yediğimiz sırada mutfağa gelen halam elimizdeki ekmeklere karşılık aşağılayıcı bir bakış attığında tüm kanımın çekildiğini ve öfkeyle dolduğumu hissettim. Bana yapılan hiçbir tavır umurumda değildi ama kardeşime asla yapılamazdı. O küçüktü ve en çok da ona yazık olmuştu. Bir şeyler yapıp bizi kurtarmam gerekiyordu. Özellikle de kardeşimi. Ekmeğimi onun tabağına koyup hızlıca odama gittim ve Dolunay'a mesaj attım. "İşten kaçta çıkıyorsun?"
Dolunay anında cevap yazmıştı. Onun çıkışına kadar çok vaktim vardı. Hazırlanmak için makyaj malzemelerini çıkardığım sırada bir anlığına durdum. Her zamanki makyajımı falan yapmayacaktım. Şimdiye kadar hep sessiz kalmıştım ama artık kalmayacaktım. Bugünü, cüzdanımda son 3tl kalmasını, 3 sayısını asla unutmayacaktım. Çektiğim acıyı, gözyaşlarımı asla unutmayacaktım.
Aynada kendime biraz daha yaklaştım ve tam gözlerimin içine baktığımda baygın gözlerimin yerine ateş saçan gözlerin geldiğini görmüştüm. Sessizce fısıldadım. "Bir daha asla bu kadar zayıf olmayacaksın."
Hızlıca banyoya gidip yüzüme buz gibi olan suyu birkaç kere çarptım. Saçlarım da ıslanmıştı ama umurumda bile değildi. Gözlerime kalın bir eyeliner çekip göz pınarlarıma altın sarısı bir parlatıcı sürdüm. Yanaklarıma bol bronzer sürdükten sonra elmacık kemiğimin üzerine altın sarısı küçük bir güneş çizdim. Dudaklarıma kırmızı bir tint sürdükten sonra saçlarıma hacim vermek için kafamı aşağıya eğdim. Parmaklarımla saçlarımın dip kısımlarına şekil verip birden kafamı hızlıca kaldırdığımda tam da camdan süzülen güneş ışığı yüzüme vurdu ve yanağıma çizdiğim güneş parladı. Gözlerimi aynadaki gözlerimden alamazken tekrardan fısıldadım. "Ben, yeniden doğdum."
☀️
Yeniden doğacaktım, bunu yapacaktım. Üzerime, sarı çiçekli mini bir elbise geçirdim ve fotoğrafımı çektim. Bugünü, bu anı hiçbir zaman unutmayacaktım, bu fotoğraf da bana unutturmayacaktı.
Minik bir cam şişeye parmaklarımla su damlatarak onu doldurup sarı sim ekledim ve cam kenarına koydum. Her leke hissettiğimde suyu değiştirecek ve arınacaktım. Güneş tozuna, dileklerimi fısıldayacaktım. Saçlarımın bazı tutamlarını arkada tutturup tanrıça saç modeli yaptım. Eski olduğum insandan ne kadar da farklı görünüyordum öyle. Karşımda bambaşka bir Güneş vardı. Acı acı güldüm. Uçurumun dibinde doğan bir Güneş... Gökyüzüne muhtaç bir Güneş...
Hayatı bitmiş, ölmüş bir Güneş şimdi yeniden doğuyordu. Artık yeni bir hayat kuracaktım belki de hayatımın bitmesi, benim için büyük bir hediyeydi çünkü istediğim gibi bir hayat kurma şansına sahip olmuştum.
Yatağımın ve masamın yerini değiştirip masamın, gökyüzüne bakmasını sağladım. Her gün bakacaktım, bu uçurumdan kurtulup ona kavuşana kadar her gün gökyüzünü izleyecektim. Odamı değiştirdikten sonra ufak çaplı bir arınma temizliği yaptım. Taşınırken kutulara doldurduğum, sevdiğim sarı mumları, gece lambalarımı masama yerleştirerek onu dekore ettim. Duvarımdaki boşluğa baktığımda orayı bir şeylerle doldurmak istemiştim ama aklıma bir fikir gelmiyordu. Dışarıdan bir şeyler de alamazdım sadece elimdeki imkanlarla yapabilirdim.
Biraz kitaplığımı karıştırıp, bulduğum dergi ve ansikopedilerden sarı renk ağırlıklı fotoğraflar kesip duvarıma yapıştırdım. İnternetten Güneş ile alakalı şiirler aratıp onları el yazımla kağıtlara yazdım ve onları da fotoğrafların üzerlerine yapıştırdım. Harika görünüyordu. Süs olarak sarı ipleri kurdele şeklinde bağlayıp onları da yapıştırdıktan sonra aklıma Model grubunun Sarı Kurdeleler adlı şarkısı gelmişti. Hemen onu açtım.
Dün gece yaralı küçük bi' kız bulunmuş
Etrafına sarı kurdeleler sarılmış
Son bi' kez süslemek istemiş onu büyükler yine yasaklarıyla
Yaklaşıp yakından bakınca gördüm
Yatan benim küçüklüğüm ve ben büyüdüm
Mevsimlik elbisemle cenaze alayını izlerken
Geçtim meyveli ağaçlarla mis kokan bahçelerden
Bir çiçek kopardım, son kez ona baktım
Çiçeğimi taktım göğsüme
Kimse yeni yara açamaz artık
Çok canım yandı, acımaz artık
Bugün düşerse yarın kalkar
Bu kız kendine acımaz artık
Bir yol yürüdüm evimizden
Yol büyüktü hepimizden
Ölümden, ikimizden
Ve zavallı sevgimizden
Dün gece ufacık bi' çiçek solmuş
Bugün yeniden GÜNEŞ DOĞMUŞ
Bak, burada küçük bi' kız ölmüş
Ruhu büyüyüp kadın olmuş
Bu şarkı artık yeni hayatımın şarkısı olacaktı. Şarkıyı dinlerken gözüm tarihe iliştiğinde, doğum günüme çok az kaldığını fark etmiştim. O gün 22 olacaktım, o gün yeniden doğacaktım. Odamda bulduğum çizilmiş cdleri kırıp parçalarıyla duvarın ortasına onları yapıştırarak 22 yazdım. Yeni yaşım için en büyük hediyeyi hazırlamıştım kendime. Güneş'e bir hayat vermiştim.
Kestiğim fotoğraflar arasından gözüm ateş olana kaydı. Sarı rengi içerdiği için onu da kesmiştim ama ateş gördüğüm zaman aklıma hep mavi renk geliyordu çünkü ateş demek Savaş demekti benim için. Karakteristik bir ateş dövmesi taşıyordu ama aklıma hep mavinin gelmesinin nedeni onun ateş gibi bakan mavi gözleriydi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.02k Okunma |
195 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |