Korkuyla geri çekildim. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kekeleyerek konuştum. “L-lütfen ona zarar verme. O h-hasta.”
“Ona elimi bile sürmeyeceğim. Sadece geri göndereceğim,” dediğinde rahatlamıştım. Ayağa kalktım ve evin içine son kez bakındım. Artık benim de gitme zamanım gelmişti. Son eşyalarımı da toparlamaya başladım. Savaş da bana yardım ediyordu. Onun, iyi bir insan olduğunu düşünüyordum. Doğru olduğuna inandığı şey için çaba göstermesi ve buranın güvenliğini bu kadar umursaması kesinlikle şehrin sahibi olması gerektiğini gösteriyordu.
Ayıcıklı pijamalarımı koyarken Savaş benimle dalga geçince tüm düşüncelerimden vazgeçtim. Onu dövmek istiyordum.
O, poşetleri indirirken ben de çantamı aldım. Bu evden gittiğim için gerçekten de mutluydum. Artık her şeyin yoluna girmesini umuyordum.
Aşağıya indiğimde Savaş’ın beni beklediğini gördüm. “Atla hadi.”
“Nereye gideceğimi bilmiyorsun ki,” dediğimde garip bir bakış attı. “Tarif edersin, bırakırım.”
Çok şaşırmıştım. Rüzgar genelde kısa mesafe olmadığı sürece beni bir yere bırakmazdı. Araba çok yaktığı için tabi. Direkt neresi olduğunu soruyordu ve ya toplu taşımayla git ya da oraya gitme diyordu.
Eve varmamız bir dakikayı bulmamıştı. Savaş poşetleri içeriye taşıdı. Cansu bize şaşkınlıkla bakıyordu. Savaş dışarı çıkarken ben de onunla gittim.
“Her şey için teşekkür ederim. Bana çok yardımın oldu,” dediğimde ifadesizce bana baktı. “Binnaz’ı merak etme bundan sonra o bende. Artık ben olmayacağım o yüzden başına bela alma.”
Dediğine karşılık güldüm. “Bundan sonrasının çok güzel olacağına inanıyorum.”
“Kendine iyi bak,” dedi ve gitti. Onu görmemek güzel olacaktı çünkü onu her gördüğümde başımıza bir bela geliyordu. Eve döndüğümde Cansu bana sorarcasına bakıyordu.
“Binnaz tımarhanede kalıyormuş. Savaş bana söylemek için gelmiş ama Binnaz evden çıktığımı görüp kriz geçirdi. Savaş yetişmese beni balkondan atıyordu,” dediğimde gözleri kocaman açıldı. “Dalga mı geçiyorsun?”
“Başıma gelenler şaka gibi biliyorum,” dediğimde bir şey demeden mutfağa gitti. “Bir kahve içelim en iyisi.”
Cansu kahveleri getirdiğinde gülümseyerek yatağa oturdum ve kahvemi yudumlamaya başladım. Ev, Binnaz’ın evinden bile küçüktü. Bodrum katındaydı ve sadece bir oda vardı. Odada iki yatak olduğu için hiç alan yoktu. Ama dürüst olmak gerekirse, evi sadece uyumak için kullanmayı düşünüyordum.
“Kumru yüzünden Mehmet ağabey ile aram açıldı. Nefret ediyorum o kızdan,” dediğinde dudaklarımı büzdüm. “Kız bilemezdi ki sadece yürümek istemedi.”
Cansu, gözlerini devirdi. “Ben hissetmiştim böyle olacağını. Arka mahallede inmeliydik.”
Kafamı sallayarak onu onayladım. “Asıl suçlu olan Cengiz. Bir mahalleye serseri gibi son ses müzikle gelinmez,” dediğimde Cansu da onaylayan mırıltılar çıkardı. Sonra elinde minik bir sepetle yanıma geldi. “Manikürümü yapmama yardım eder misin?”
Gülümsedim. Çıkardığı takma tırnakları boyamaya başladık beraber, ojelerle. Kız kardeş gibi görünmemiz beni daha çok gülümsetti. Takma tırnakları tırnağına yapıştırırken bir taraftan da onu bırakan eski sevgilisini anlatıyordu. Kızı cepte gördüğü için bırakmıştı en sonunda. Erkekler bende çok fazla öfke uyandırıyordu çünkü, bebek gibi kızları üzüyorlardı.
“Daha iyilerini bulursun, sana çok fazla değer verecek erkekler karşına çıkacak,” dediğimde kafasını salladı. “Seninkiyle nasıl gidiyor?”
“Uzakta olduğumuz için çok mutsuzuz ama geçecek biliyorum. Ben onu çok seviyorum,” dediğimde anlamlandıramadığım kötü bir bakış attı. “İyi, güzel.”
“Yemek işini nasıl yapacağız?” dediğimde Cansu garipsedi. “Bir sen bir ben, ayarlarız.”
“Ben yemek yapmayı bilmiyorum ki,” dediğimde Cansu gözlerini büyüttü. “Nasıl bilmiyorsun ya evdekiler öğretmedi mi?”
Kafamı olumsuz anlamda salladım. Derslerim yoğun olduğu için bizimkiler pek bana ev işi yaptırmamıştı. “Hiç öğrenme fırsatım olmadı, hayatım yoğundu.”
Bana ters bakışlar atmaya devam etmişti. “Bulaşıkları yıkarsın o zaman.”
“Bulaşık yıkamayı da bilmiyorum. Bana öğretirsen olur,” dediğimde uzaylıymışım gibi baktı. Bu kadar garip olan neydi? Anlamıyordum. Duş almam gerektiğini söyleyerek ayağa kalktığımda beni durdurdu.
“Kettle var kenarda su kaynatıp kovada su hazırlayabilirsin,” dediğinde bu sefer ben ona uzaylı görmüş gibi baktım. “Nasıl yani?”
“Doğalgaz çalışmadığı için kovaya sıcak su yapacaksın işte hiç leğenle, kovayla yıkanmadın mı?” dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. Bana ters ters baktı. “Ne güzel el bebek gül bebek büyütmüşler.”
Zar zor kovayla duş aldıktan sonra titreye titreye odaya gittim. Kendi evimin banyosu duş sonrasında çok sıcak oluyordu. Kışın bile üşümüyordum çünkü öyle bir sistem kurmuşlardı. Hızlıca giyinip, saçlarımı kuruladım ve güzel bir makyaj yaptım. 2016 stilini hala yaşatıyordum. Allıksız, bol kontürlü, keskin eyelinerlı, mat rujlu ve bol highlighterlı bir makyaj yapmıştım. Tumblr kızları halen benim güzellik algıma uyuyordu.
Kapı çalınca Cansu’ya döndüm. “Birini mi bekliyordun?”
Kafasını olumlu anlamda salladığında gidip kapıyı açtım. Melisa beni umursamadan direkt içeriye daldı. “Cansu harika bir yer keşfettim. Çok güzel protez tırnak yapıyorlar. Burnumuzu da deldiririz.”
Cansu gülümseyerek Melisa’nın bahsettiği yeri internette arattı. Onlara döndüm. “Protez tırnak, tırnak mantarı ve kansere neden oluyor. Bence yaptırmayın.”
“Hayır bir şey olmuyor,” dedi Melisa burun kıvırarak. “Hatta sen de yaptırsana.”
Tırnaklarıma baktıktan sonra ona gösterdim. “Nasıl yaptırayım? Baksana.”
Hayatım boyunca hiç maniküre gitmemiştim. Tırnaklarımı her zaman kendim yapıyordum. Çok da güzellerdi. Melisa ters ters baktı. “Hımm güzelmiş.”
“Aç mısınız? Ben kahvaltı yapmadım da çok açım,” dediğimde diğerleri de kafasını onaylar anlamda salladı. Yemek yapmayı bilmiyor olabilirdim ama atıştırma tabağı da hazırlayamayacak değildim. Lavaşlara biraz labne sürüp üzerine salamlar yerleştirdim ve dürüm haline getirip sushi gibi kestim. Domates, salatalık, zeytinler koyarken haşlanmış yumurtaları püre haline getirip ince ince kestiğim peynirlerle karıştırdım. Kuru yemiş de ekledikten sonra tabaklar hazırdı. Tabakları çok güzel süslediğimi görünce kendimi, sunum delisi yeni gelinler gibi hissetmiştim. Olanlar çok trajikomikti bence.
“Bu akşamki partiye geliyorsunuz, değil mi?” diyen Melisa’ya baktım. “Ben kesinlikle geliyorum.”
“Seninki buna da laf yapmasın,” diyen Cansu’ya döndüm. “Kendi eğlencemden ödün verecek değilim.”
“Bu arada ben ameliyat olmaya gideceğim.” Şaşkınlıkla Melisa’ya döndüm. “Neden?”
“Kanserim çünkü.” Donakalmış şekilde ona bakakaldım. Kız kanserdi ve ne kadar mutluydu. Ben sessiz kalırken Cansu sorular sormaya başlamıştı. Susup onları dinlemeyi tercih ettim. “Ya bugün, üçümüz aynı dövmeyi mi yaptırsak? Best friend dövmesi.”
“Ben yapmam,” diye mırıldandığımda bana ters ters baktı. Melisa’nın benden hiç haz etmediğinin farkındaydım ama ben hayatta dövme yaptırmazdım. Belki bir gün Güneş dövmesi yaptırırdım ama asla birisine bağlı olarak bir dövme yaptırmazdım.
“Cansu o zaman ikimiz yaptırabiliriz,” dediğinde Cansu kafasını salladı ve gülümsedi. “Ben bir de koluma beteri yok uslanmaktan yazdırmak istiyorum.”
Bence gayet hoş bir fikirdi. Telefonum çalınca ayağa kalktım. “Anneciğim bir saniye bekler misin? Odama geçiyorum şimdi.”
“Odamız.” Cansu’nun bastırarak söylediği kelimeyi garipseyerek “odamıza” geçtim. Bunda rahatsız olacak ne vardı ki? O da birisine odama geçiyorum dese ben takılmazdım. Bu saçma ve çocuksu değil miydi?
Anneme olayları anlattım. Tabi ki Binnaz’ın beni balkondan atmaya çalışmasını es geçtim. Sadece saldırmaya yeltendiğini ve Savaş’ın engel olduğunu söyledim. Biraz sohbet edip kapattıktan sonra kıyafetlerimi karıştırmaya başladım. Akşam için bir kombin yapmalıydım. Rüzgar, elbise ve şort gibi kısa kıyafetler giymeme izin vermiyordu. O yüzden siyah kot ve omuzları açık siyah bir kazak seçtim. Adıma zıt olarak her zaman siyahlar içindeydim ama en sevdiğim renk sarıydı. Ben de sarıydım ama sınırlı kişiler bunu görebilirdi. Karanlık ve sarı bu kadar zıtken nasıl ikisini de içimde barındırabilirdim ki? Belki de ne olduğumu bilmiyorumdur. En çok da kim olduğumu...
Ensemde bir nefes hissettim ve ürperdim. Buraya geldiğimden beridir beni yalnız bırakmayan o melodi, şimdi de kulaklarımdaydı. Burası, bana sarı hissettiriyordu. Ama karanlığı hissettikçe o nefes etrafımda dönüyordu.
Bilmediğim şeyler oluyordu. Peki ya ben neden korkmuyordum?
Giyinip makyajımı tazelerken kızlar da yanıma geldi. Beni huzursuz bakışlarla süzüyorlardı. Abartmıştım sanırsam.
“Sahilde üçlü bisikletler var bir tur atıp Gözaltı’ya geçelim mi?” dedi Cansu. Onaylayarak kafamı salladım. Kesinlikle bu küçücük evden bir an önce çıkmak ve artık normal bir aktivite yapmak istiyordum. Bugün neredeyse balkondan atılıyordum!
“Biz de hazırlanalım çıkarız,” dedi Cansu. Melisa heyecanla ellerini çırptı. “Şu anki flörtüm Ertan da akşamki partiye geliyor.”
Gözlerim, o, ellerini çırparken tırnaklarına takılmıştı. Protez tırnaklarından biri düşmüştü. “Melisa tırnağın düşmüş.”
“Bir şey olmaz ya yaptıracağım zaten sonra,” dediğinde gözlerimi devirdim. “Saçmalama istersen Cansu’nun takma tırnaklarından takalım ve benim bej latte ojemi sürelim. Seninki de geliyor akşam kusursuz olman lazım.”
O beni onaylarken hemen ojemi çıkardım, Cansu da takma tırnağı Melisa’nın tırnağına yapıştırdı. Melisa’nın çantasını pek beğenmediğim için kendi çantalarımdan, onun kombinine uyanı seçtim. Bu akşam ona göre bir date sayılabilirdi ve onun için heyecanlanmıştım.
Onlar hazırlanmaya devam ederken telefonumu kontrol ettiğimde R’nin hala yazmadığını görmüştüm. Çok garipti, hiç böyle yapmazdı. Daha önce sadece o eğitime gittiğinde kırk gün iletişimsiz kalmıştık ama şimdi ne olduğunu da bilmiyordum.
Derin bir nefes alıp telefonumu çantama attım ve kızlara baktım. Harika görünüyorlardı. Makyaj malzemelerimin arasından koyu kırmızı ve açık kırmızı rujlarımı aldım ve Melisa’ya uzattım. “Kesinlikle bunları sürmelisin.”
“Zor sürülüyor siz bir el atsanız,” dediğinde Cansu, Melisa’nın dudaklarının kenarına koyu kırmızı ruju sürüp ortalara da kırmızı ruju sürmüştü. Cansu’ya döndüm. “Çok güzel oldu, sen de sürsene.”
O da makyajını tamamladıktan sonra dışarıya çıktık. Kadın olmak en büyük güçtü bana göre. Kadın olmayı çok seviyordum. Erkek denilince kafamda karanlık, kadın diyince de ışıltı canlanıyordu. Erkekler bir resmin ana hattı ve çizgileriyse kadınlar da o resmin renkleriydi. Bu uyum da inanılmazdı. Rüzgar ve ben de öyleydik bence. Ben sarı bir ışıktım, o da... Karanlık demek istiyordum ama Rüzgar’ı kafamda canlandırınca aklıma gri bir duman geliyordu. Gri bir odadaki sarı ışıktım diyebilirdim.
Sahile indiğimizde içimde garip bir kıpırtı oluşmuştu. Bisiklete binmeyi çok seviyordum. Bu sevgiyi bana dedem aşılamıştı. Favori torunu olduğum için ne istersem yapıyordu. İlk bisikletimi o almıştı. Telefon da almıştı, sürekli harçlık da veriyordu fazlasıyla, yaşlıların takıldığı kahvede bana oralet ısmarlıyordu. “Diğer kuzenlerine sakın söyleme,” diyordu. Bana bu kadar jest yaparken babama karşı sinsi sinsi gülüyordu. “Bu çocuğu öyle bir şımartacağım ki başına bela olacak,” diyordu. Ah, onu çok seviyordum.
“Öne sen geç Güneş.” Cansu’nun sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Gösterdiği yere baktığımda korkuyla gözlerim irileşti. Arkası iki kişilikti ve önde sadece bir koltuk vardı. Kemer veya tutunmak için bir demir de yoktu. Düşecektim.
İtiraz etmek için dudaklarımı araladığımda onların çoktan arkaya yerleştiğini görmüştüm. Bir şey demeden öne oturdum ve düşmemek için dua etmeye başladım. Evet ateistin, ateistliği bu ana kadardı. Melisa gülerek seslendi. “Seni düşürelim de gör.”
İlerlemeye başladığımızda, telefonumu çıkarıp video çekmeye başladım ben de. Kendimi güneşin altındayken çok beğeniyordum. Gözlerim sıcak bir kahverengiye bürünüyordu ve soğuk saç ve cildimin yanında sıcak renkteki gözlerim patlıyordu. Zıt renklerin patlaması, onları çok göz alıcı yapıyordu.
“Anladık kız, güzelsin,” diyen Cansu’ya karşılık güldüm. Melisa ise hemen atladı. “Hayır iğrençsin, ıyy.”
Onu umursamadan telefona bir öpücük gönderdim. Sosyal medya hesabı kullanmadığım için paylaşamayacaktım. Rüzgar, sosyal medya kullandırtmıyordu. Birden kaşlarım çatıldı. Rüzgar neden bana bu kadar engel oluyordu? Kıskançlığı zamanla geçer diye düşünüyordum, en azından umuyordum yoksa hiç mutlu olamayacaktım.
Rüzgar ile mutlu değilsin. Ya o değişecek ya da ilişkin...
Rüzgar yerine başkasını koyamazdım, o kadar emek vermiştim. Bitiremezdim.
Bitirebilirsin, sadece cesaretin yok.
Belki korkak bir insandım. Hep ağladığım bu ilişkiden, kendim için vazgeçecek, kendim için bir şeyler yapacak cesaretim yoktu belki de. Ama bildiğim tek şey o cesarete asla kavuşamayacağımdı. Ben sonsuza kadar Rüzgar’a ait olacaktım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.02k Okunma |
195 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |