5. Bölüm

4. BÖLÜM İŞARETLER PART 2

E
redelf

Ben, içi renklerle dolu karanlık bir çember odasıydım. Buna inanmıştım. Ta ki gerçek karanlık gelip yakama yapışana kadar...

Aklıma çenemi sıkan dövmeli adamın gelmesiyle elim istemsizce çeneme gitti. Ne kadar da korkmuştum ondan. Kapımıza dayanan adamlar beni onun kadar korkutamıyordu. Bir insan açık renk gözleriyle bu kadar karanlık bakabilir miydi? Ürperdiğimi hissettim. Etrafa bakındığımda birkaç metre ötemde bir motorcunun bana baktığını gördüm. Kaskından dolayı yüzünü göremiyordum. Siyah bir motorun üzerindeydi. Sadece motoru değil her şeyi siyahtı. Baştan aşağıya, simsiyahtı.

Rahatsız olarak eşyalarımı topladım ve seri adımlarla oradan uzaklaştım. Keşke Rüzgar, ona en çok ihtiyaç duyduğum zamanlarda yanımda olabilseydi.

Eve geldiğimde seri bir şekilde makyajımı çıkarıp üzerimi değiştirdim ve uyumaya koyuldum. Çok yorulmuştum. Daha birinci dakikadan, çok hızlı şeyler yaşamıştım.

Kendimi, uykunun tatlı kollarına bırakırken kulağımı tırmalayan çığlıklarla yerimden sıçradım. Binnaz, çığlıklar atıyordu. Hemen şok cihazımı, biber gazımı ve çakımı alıp yanına gittiğimde, Binnaz’ın uyuduğunu görmüştüm. Uyurken çığlıklar atıyordu ve bir şeyler sayıklıyordu. Dediklerini anlayamıyordum ama son çığlığını anlayabilmiştim.

“Baba! Baba!” Hemen onu uyandırdım. “Binnaz uyan, kabus görüyorsun.”

Binnaz gözlerini aralayınca kahkaha atmaya başladı. Karşısında afallamıştım. Kahkahalarının arasından zar zor konuşabildi. “Makarna yapalım, gel.”

Garip hareketleri beni korkutuyordu. “Ben yokken içtin mi sen?”

Gülerek kafasını salladı ama hiç alkol kokmuyordu. Şokun etkisinde olduğunu tahmin ediyordum. Onun yaşadığı şeyleri ben yaşasam belki de delirirdim. Üzerini örttüm. “Hadi uyu sen, yarın çok güzel makarna yaparız.”

“Güneş beni seviyor musun?” dediğinde gülümsedim ve kafamı salladım. “Seviyorum.”

Kahkahalar atarken odama gittim ve kulak tıkaçlarımı takıp ben de tekrardan uyudum.

 

Sabah çalan alarmın sesiyle uyandığımda yüzümü buruşturdum ve telefonumu kontrol ettim. Rüzgar’dan ses seda yoktu. Aklıma bir delilik geliyordu ama yapsam mı yapmasam mı emin değildim. Neden dersten sonra ona sürpriz yapmaya gitmiyordum ki?

Sevinçle yataktan çıktım ve hazırlanmaya başladım. Planlamak bile beni çok mutlu etmişti. Aynanın karşısına geçip eyeliner çektim ve hemen ardından da göz altlarıma kapatıcı sürdüm. Güneş öpücüğü görünümü için allık ve ruj sürüp üzerimi giyindim.

Evden çıktığımda duyduğum kuş sesleri ile gülümsedim. Bugün harika bir gün olacaktı. Okula geldiğimde bahçede bizimkileri bulmuştum. Yanlarına gittim. “Günaydın.”

“Günaydın, bu ne enerji böyle?” diyen İrem’e karşılık kıkırdadım. “Sevgilimin yanına gideceğim bugün. Dün kavga ettik Savaş yüzünden.”

“Savaş ne alaka?” diye atladı Melisa. Üzgünce baktım. “Dün bizim evdeydi.”

“Ne demek sizin evdeydi?” dedi İrem. Derin bir nefes aldım.“Eve girdiğim gibi boğazıma sarıldı. Kapıya dayanmışlar ev arkadaşım için. O da yardıma gelmiş. Beni de bilmiyormuş.”

“Olaya gel. Niye dadanmışlar peki?” dedi Cansu. Omuz silktim. “Bilmiyorum ki Binnaz “Beni öldürecekler,” diye ağlıyordu. Rüzgar da o herif yüzünden bana sinirlendi ve engelledi.”

“Ona mı anlattın kızım ya niye anlatıyorsun?” dedi Cansu. “Her şeyi anlatacağıma söz verdim, saklayamam ki ben hem.”

Buna karşılık kusacak gibi yaptı. “Onu boş ver de sana bir şey yapmasınlar?”

“Ben Binnaz için korkuyorum. Kadın çok kötü şeyler yaşadı zaten çocuklarını göremiyor, ilaçlarla hayata tutunuyor şimdi de ölüm korkusuyla yaşıyor,” dedim ve iç geçirdim. “Savaş ile Binnaz’ın arasında bir şey mi var o neden gelmiş peki?”

“Bilmiyorum yardım istemiş sanırsam,” dedim Melisa’ya. Umarım son gelişi olurdu. “Rüzgar’a, Savaş’ın mekanda sürekli sana baktığını da söyledin mi peki?”

Şaşkınlıkla Cansu’ya bakakaldım. “Söylemeyi unuttum. Gerçi iyice delirirdi.”

“Ben pek inanmadım Savaş’ın sizin evde olduğuna,” diyen Melisa’ya karşılık sadece güldüm. Cevap vermememe biraz bozulduğu belliydi.

“Kimseye söylemeyin, onun yanına gideceğimi,” dediğimde kafalarını salladılar. Sude ilk defa konuştu. “Sevgilinin yanına gidince ne yapacaksın peki?”

“Ona sürpriz yapacağım ya gideceğimi bilmiyor. Bir de okuldan çıkınca hediye alacağım ona. Zaten uzaktayız çok mutlu olur,” dediğimde Sude tek kaşını havaya kaldırdı. “O sana hediye alıyor mu hiç?”

Biraz düşündüm ve sonrasında gerçekten de Rüzgar’ın bana hiç hediye almadığını fark ettim. “Hayır hiç almadı. Çünkü hem böyle şeylerden anlamıyormuş hem de geçen doğum günümde bir takıcıya girmiş ama ne sevdiğimi bilmediği için bir şey almadan çıkmış,” dediğimde bir üzüntü hissettim. Parmağıma ip bile geçirse ben onu hep saklardım ki. Hatta benim için tüm takılardan daha değerli olurdu.

“Hediye almayan erkekten olmaz,” dedi Cansu. Dudak büzdüm. “Bence böyle şeylerin çok önemi yok. Ne paylaşıldığı önemli.”

Derse girince çok sıkılmıştım. Ders arasında direkt kaçacaktım. Bitmesini beklersem ölecektim çünkü. Sonunda hoca beş dakikalık mola verdiğinde hızlıca okuldan çıktım. Eve gider gitmez yıkanan çamaşırlarımı yatağımın üzerine serdim. Ben dönene kadar kururlardı. Sonrasında da çantama mayomu koydum ve ben de hazırlanmaya başladım. Her şeyimi tamamlayınca evden çıktım ve yoldan geçen bir taksiyi durdurup çarşıya indim.

Ben yokken hediyelerime bakıp çok mutlu olacağını biliyordum. Mağazalardan birine girip iki tane tişört, bileklik ve parfüm aldım. İş kıyafetleriyle uyumlu olması için üstleri siyah ve lacivert renklerinde almıştım. Artık yola çıkabilirdim. Çok heyecanlıydım.

Uçaktan iner inmez onu aradım. Engelimi kaldırmasaydı, başkasının telefonundan arayacaktım. Soğuk bir şekilde telefonu cevapları. “Ne oldu?”

“Ben yanına geldim de havalimanındayım şu anda. Beni alabilir misin?” dedim tereddütle. Tepkisini hiç kestiremiyordum.

“Neden geldin?” dedi şaşkınlıkla. “Seni özledim.”

“Geliyorum,” dedi ve kapattık. Yanıma geliyorsa bir umut var demekti. Beni affedecekti, biliyordum. Şu yaptığımı kim yapardı ki? Her zaman bu ilişki için fazlasıyla fedakarlık yapmıştım. Biliyorum ki ikimiz de her şeyin üstesinden gelirdik.

Orada ne kadar beklediğimi bilmiyordum ama Rüzgar sonunda gelebilmişti. Onu görür görmez hemen ona sarıldım ve poşetimi uzattım. “Bak sana neler aldım.”

Gülümseyerek poşetin içindekilere baktı ve bana sarıldı. “Teşekkür ederim güzelim benim.”

“Lütfen bana kzıgın kalma, ben seni çok seviyorum ve emin ol hiç kötü bir niyetim yoktu. Zaten mağdur olan bendim.”

“Hayır Güneş, mağdur değilsin. Bunlar senin suçun. Arkadaşlarınla mekana gidiyorsun. Evine başka bir adam geliyor ve yetmiyormuş gibi sana dokunmasına engel olmuyorsun. Evde olsaydın o adamın girmesine izin vermezdin.”

“Hayır, evde olsaydım başıma çok kötü şeyler gelebilirdi,” dediğimde tısladı. “Adam zaten sana dokunmuş, daha kötü ne olabilirdi?”

“Bana bir zarar gelebilirdi,” dediğimde gözlerini devirdi. “Kimsenin sana dokunmasını istemiyorum Güneş. Bundan sonra buna dikkat edersen sevinirim. Neyse bugün otelde kalalım.”

Kafamı olumsuz anlamda salladım. “Aşkım otele gitmek istemiyorum benim şey yaptığımı düşünecekler, bir de aynı odada kalırsak kesin düşünecekler.”

“İnsanların düşüncelerini neden umursayalım Güneş?” dediğinde kaşlarımı çattım. “İnsanların düşünceleri için kıyafetlerimi kısıtlıyorsun ama.”

“Aynı şey mi Güneş? Sen düşünmelerini dert ediyorsun ben görmelerini.” Dişlerimi sıktım. “Kapalı giyinsem de hayal edip düşünüyorlar bu kıyafetle alakalı mı bir şey?”

“Tamam Güneş, sen en iyisi geri dön madem beni istemiyorsun.” Tam gidecekken kolunu tuttum. Haklı olduğumu görememesi beni sinirlendiriyordu ama ben buraya aramızı düzeltmeye gelmiştim. Tekrardan mahvolmamıza gerek yoktu.

“Tamam aşkım, gidelim,” dediğimde gülümsedi ve bir taksiyi durdurdu. Taksiye geçtik ve otelin yolunu tuttuk.

Otele geldiğimizde çok utanmıştım. İkimizi gören herkes yanlış anlayacaktı. Ben böyle şeylerden nefret ederdim. Ayrı oda tutmamızı söylesem kesin Rüzgar çok sinirlenirdi. O yüzden herkesin beni eskort sanmasına boyun eğecektim.

“Bir tane kral odamız var,” dedi görevli. Odayı hayranlıkla inceledim. Çok büyüktü ve harika bir jakuzisi vardı. Çok sevmiştim. Diğer odaya baktığımızda daha küçük olduğunu gördüm. Ama o da çok güzeldi. Küçük bir küveti vardı.

“Hangisini istersiniz?” dediğinde R’ye döndüm. “İkinci oda olsun.”

Rüzgar kafasını salladı ve işlemleri halletmek için resepsiyona indiler. Ben de eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Kısa süre sonra Rüzgar geldiğinde gülümseyerek ona sarıldım. Ayrılınca mahcup bir şekilde yüzüme baktı. “Aşkım oda biraz pahalıya mal oldu da ailemden istemeye utanıyorum, bana biraz borç verebilir misin?”

“Tabi ki,” dedim ve cüzdanımdan çıkardığım parayı ona uzattım. Gülümseyerek parayı aldı ve saçıma bir öpücük kondurdu. “Hadi o zaman lunaparka gidelim.”

Sevinçle ellerimi çırptım. “Tamam aşkım bekle makyajımı yapayım.”

Bıkkınlıkla baktı. “Off Güneş, beklemekten nefret ediyorum biliyorsun,” dediğinde biraz moralimin bozulduğunu hissettim. Normalde erkekler sevgililerinin hazırlanmasını bayılarak izlemez miydi?

“İt gibi bekleyeceksin, Rüzgar,” diye terslediğimde sesini çıkarmadı. Benim gibi birisini bile sinirlendirmeyi nasıl başarabilirdi bir insan? İnadına daha yavaş ederek hazırlanma sürecimi uzattım. Benim de sabrımın bir sınırı vardı. Rüzgar arkadan offlamaya devam ediyordu. Umursamadan bir şarkı açtım.

İşlerim bittiğinde beraber otelden çıktık. Yürüdüğümüz sırada telefonum çalınca cevapladım. Anneme iyi olduğumu ve nerede olduğumu açıkladıktan sonra “Görüşürüz,” diyerek kapattım.

“Kimdi o?” Rüzgar’ın sesiyle ona döndüm. “Önemli değil.”

Birden elimdeki telefonu çekip aramalara girdiğinde sinirden yanaklarımın kızardığını hissettim. Son aramaya baktıktan sonra telefonu bana geri uzattı. Sinirle tısladım. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?”

“Kimin aradığını niye söylemiyorsun Güneş? Annem aradı diyebilirdin,” dediğinde dişlerimi sıktım. “Niye beni bu kadar boğuyorsun? Önemli değil dediysem önemli değildir!”

Cevap vermediğinde işaret parmağımı ona doğru salladım. “Haberin olsun, bunu son yapışındı.”

“Neyi?” dediğinde salağa yatmasının verdiği sinirle elimi elinden çektim. “Lan sen benim elimden telefonumu çekip alamazsın! Kendine gel!”

Bana üzüntüyle baktı. “Seni ne kadar çok sevdiğimi bildiğin için bana bu kadar kötü davranıyorsun. Güzel kızım sev beni artık lütfen. Köpeğin gibi davranmayı bırak artık biraz sev.” Gözlerimin dolmasına engel olmaya çalıştım. Çok kötü çıkışmıştım ona ve kalbini kırmıştım. “Rüzgar özür dilerim ama beni o kadar sinirlendirdin ki çileden çıktım bir an.”

“Hala kendini savunuyorsun, Güneş.” Kafamı olumsuz anlamda salladım.

“Hayır savunmuyorum, açıklamaya çalışıyorum-” Sözümü kesti. “Savunuyorsun.”

“Özür dilerim,” diye mırıldandığımda yanağımı öptü ve gözlerimin içine baktı. Alt dudağı titriyordu. “Yapacak bir şey yok ben her zaman affederim seni.”

Yol boyu ikimiz de durgunduk. O istediği gibi davranmakta özgürdü. Benim kalbimin kırılmasının bir önemi yoktu ama aynısı ona olsa işler öyle olmuyordu. İlişkide en çok seven taraf bendim, o, her ne kadar aksini düşünse de. Ve çok seven taraf olmak fazlasıyla hırpalayıcıydı.

Bölüm : 01.12.2024 18:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...