4. Bölüm

3. BÖLÜM İŞARETLER PART 1

E
redelf

“Kimsin sen?” Diye tısladı.

Korkuyla arkamdaki duvara sinerken ne yapacağımı bilemez halde ona bakakaldım. Mavi gözleri, salondaki ışığın ona vurmasına rağmen nasıl bu kadar karanlık olabilirdi?İfadesini hiç bozmadan sert bakışlarla bana bakarken çenemdeki elinin baskısı biraz daha arttı ve sertçe yutkundum. “Asıl sen kimsin burası benim evim ve lütfen bana dokunma.”

 

Hızla elini çekti ve benden uzaklaştı. Korkuyla ona bakmayı sürdürürken Binnaz yanımıza geldi. “Güneş’cim kusura bakma çok önemli olaylar oldu ve önemli bir misafir çağırmam gerekti. Senin de gelmen lazım.”

 

İkisinin de tavrından hoşnutsuz olsam da sesimi çıkaramadım, sonuçta onun eviydi ve kalacak yerim yoktu. Ama baş başayken kesinlikle eve erkek girmesinden rahatsız olduğumu söyleyecektim. “Sevgilimi aramam lazım, telefon görüşmem uzun sürer, odama geçsem iyi olur.”

 

Yanlarından geçerken o adamın kaşları çatık şekilde bana baktığını fark etmiştim. Tam kapıdan geçerken Binnaz’ın ona söylediğini işittim. “Kapıya dayanaklar erkekti, Savaş. Güneş’ten şüphelenmene gerek yoktu.”

Hemen Rüzgar’ı aradım. Birkaç çaldırmanın ardından telefonu cevapladı. “Efendim?”

“Rüzgar, bir şey anlatmam gerekiyor.” Ses tonu ciddileşti. “Ne oldu?”

 

“Eve geldiğimde Binnaz’ın misafiri vardı ve çenemi sıkıp ‘Sen kimsin’ diye bağırdı. O anki korkuyla itemedim ama şoku atlatınca ‘Burası benim evim bana dokunma’ falan dedim o da çekildi zaten,” dediğimde Rüzgar birden bağırmaya başladı. “Ne diyorsun kızım sen? Ne demek itemedim? Nasıl dokunuyor lan başkası sana!”

Gözlerim anında dolarken boğazımdaki yumruya direnerek konuşmaya çalıştım. “Kapıya birileri dadanmış Binnaz söylerken duydum ve beni onlardan sanmış, bilmiyormuş ev arkadaşı olduğumu dokunma diyince hemen çekildi zaten lütfen kızma,” dediğimde yüzüme kapattı. Ağzımdan bir hıçkırık kaçarken tekrar aradım ve anında meşgule attı. Tekrar tekrar aradığımda da en sonunda engelledi.

Ağlamam şiddetlenirken kapımın tıklatıldığını duydum. “Efendim?”

Kapı açıldığında o adamı gördüm. Ağladığımı görünce afallasa da sert bakışlarında bir değişiklik olmamıştı. “İyi misin?”

 

“Engelledi beni. Bana hiçbir erkeğin dokunmasını istemiyor haklı olarak. Erkeklerle tokalaşmıyorum bile çünkü ben sadece ona aidim,” dediğimde kaşlarını çattı. “Girebilir miyim?”

 

“Hayır, odama bir erkek giremez,” dedim sertçe. Kafasını salladı.

 

“Onunla konuşup durumu anlatabilirim. Hatta bilse iyi olur, Binnaz’ı rahatsız edenler var. Burada güvende değilsiniz.” Kaşlarımı çattım. Rüzgar çok sinirliydi, hatta bu konuşmada kötü bir niyet olmadığı halde duysa daha çok sinirlenecekti. Bana çok aşıktı ve bana karşı çok korumacıydı. Kendisi söylemişti, erkeklerin kötü niyetli olduğunu ve uzak durmam gerektiğini. Zaten uzaktaydık ve aklı hep bende kalıyordu. Çok haklıydı, çok...

Burada güvende değilsem ne yapacaktım peki? Gidecek yerim yoktu ve annem bu evi bile zor ayarlayabilmişti. “Yanımda emanet taşıyorum, ben halledebilirim.”

Söylediğime karşılık alaycıl bir şekilde güldü. “Toksik, ergen ilişkisi için ağlayan küçük bir kıza göre çok cesaretlisin.”

Öfkeyle ayağa kalktım ve onun üzerine yürüdüm. “Birisi senin hayatındaki insanın evine girip çenesini sıksa ne yapardın?”

Çenesinin kasılmasıyla dişlerini sıktığını anladım. “Benim bölgemde kimse buna cesaret edemez.”

“Sen buna izin vermiyorsan, benim sevgilim de izin vermez. Kimse böyle bir şeyi istemez. Sen de yapamazsın. Senin bölgense de milletin kapısına dayananlara bir çözüm bul o zaman.” Alaycıl bir şekilde güldü. “Sevgilinin asıl takılması gereken, kapıya dayanan adamlarken sana kızması ne kadar mantıklı? Yaptığım yanlıştan dolayı sana tolerans gösteriyorum yoksa kimseyi böyle konuşturmam”

“Gören de şehrin sahibisin sanır,” dediğimde bana yukarıdan baktı ve fısıldadı. “Öyleyim.”

Sınıftakilerin buluştuğumuzda anlattığı kişileri hatırlamaya çalıştım. Çok kötü biri olduğunu, herkesin ondan korktuğunu ve kolunda ateş dövmesi olduğunu söylemişlerdi. Olayların etkisinden nasıl da hemen unutmuştum, onun dövmesi vardı. Korkuyla gözlerim faltaşı gibi açılırken o, gülümsedi. “Korkuyor musun?”

“Korkmalı mıyım?” Diye mırıldandım istemsizce. Eve girdiğim andaki tavırlarına bakılırsa kesinlikle acımasız birine benziyordu. “Korkmalısın.”

“Ben, sana hiçbir şey yapmadım,” dediğimde kaşlarını kaldırdı. “Yapamazsın zaten.”

“Ben kimseye yanlış bir şey yapmam zaten. Kendi halinde, sıradan bir insanım.” Konuşurken sesim istemsizce incelmişti. Neden bu kadar kötü davrandığına anlam veremiyordum. Benim içimde kötülük yoktu ki...

 

“Farkındayım. Güneş, kimsenin senin temiz kalbini kullanmasına izin verme.” Bir şey dememi beklemeden gittiğinde arkasından bakakaldım. Kimsenin senin temiz kalbini kullanmasına izin verme...

Dış kapının kapanma sesini duyunca Binnaz’ın yanına gittim. Onu ağlarken görmeyi kesinlikle beklemiyordum. “Binnaz iyi misin, ne oldu?”

Daha çok ağlamaya başladı. “Çok kötüyüm. Telefonla beni aradılar, tehdit ettiler, kapıya dadandılar. Öldürecekler beni Güneş!”

Kanımın donduğunu hissettim. Daha geleli yirmi dört saat olmadan bu olanlar şaka mıydı? “Kimler Binnaz? Kimler öldürecek?”

“Bilmiyorum. Peşimde birileri var.” Elimi omzuna koydum. “Ağlama lütfen sana hiçbir şey olmayacak.”

Dakikalar ardından o sakinleşirken ilaçlarını içmesi ona su götürdüm ve yatağına yatırdım. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Bilgisayar çantamı hazırlamaya başladım. Ve yanıma birkaç defter, kalem aldım. Binnaz’ı kontrol ettiğimde uyuyakaldığını fark etmiştim. Yavaşça üzerini örttüm. Aynanın karşısına geçip rujumu tazeledim ve deri ceketimi alıp dışarıya çıktığımda o dövmeli adamı sitenin güvenliğiyle konuşurken görmeyi beklemiyordum. Beni fark etmişti. Umursamadan binadan çıkıp, sahile doğru yürümeye başladım.

Rüzgar hala engelimi kaldırmamıştı. Neredeyse saldırıya uğrayan bendim, beni sakinleştirmesi gerekirken kızıyordu. Onu sevdiğimi göremiyor muydu? Onun için o kadar fedakarlık yapıyordum. Tüm erkek olan arkadaşlarımla konuşmayı kesmiştim. Sadece o vardı işte hayatımda. Her şey onun istediği gibiydi.Korumacı tavrı bazen beni boğuyordu ama yine de onun mutluluğu için buna değerdi.

 

Sahile indiğimde, bir çardağa oturdum ve bilgisayarımı açtım. Bilgisayarımın açılmasını beklerken defterlerimi ve kalemlerimi çıkardım. Hemen baş ucuma da şok cihazımı ve biber gazımı koydum. Açılan bilgisayarımdan blog sayfama girdim. Henüz kimsenin haberi yoktu sayfamdan. Rüzgar’ın bile... Herkese sayfamda aktiflik ve destek olduğu zaman haber verecektim. Sayfama girdiğimde gelen bilgilere şaşkınlıkla baktım. Hangi ara bu kadar çok takipçim olmuştu ve bu kadar sevgi mesajı gelmişti? Şok içerisinde gelen mesajları okuduğumda ayağa kalkıp dans etmek istemiştim. Sayfam çok tutulmuştu! Ve artık herkese haber verebilirdim...

Sayfamdan bir mesaj yayınladım. Aktif bir sohbet grubu açıyorum. Gelmek isteyenler yorum bıraksın.

Yorumlar gelirken hızla yeni yazımı yazmaya koyuldum. Ama heyecandan tek bir cümle bile yazamıyordum. Uzun uzun denize baktım. Bana ilham vermesini umuyordum. Ama şu anda denizin sadece karanlığını hissedebiliyordum. Adıma zıt olarak, ben de karanlıkla dolu bir insandım. Ben, içi renkli olan karanlık bir çember odasıydım. Veya öyle sanıyordum, bilmiyordum. Derin bir nefes alıp ellerimi klavyenin üzerinde dolaştırdım. Hiç düşünmeden, kontrolsüzce ellerimin bir şeyler yazmasına izin verdim.

Ben, içi renklerle dolu karanlık bir çember odasıydım. Buna inanmıştım. Ta ki gerçek karanlık gelip yakama yapışana kadar...

Bölüm : 16.11.2024 21:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...