Buranın sadece çok varlıklı insanlara hitap ettiğinin farkındaydım bu yüzden kalacak yer bulma konusunda sıkıntı yaşamıştım ve zar zor Binnaz’ın evini bulmuştum. Histerik bir şekilde güldüm. “Şehir yönetmek o kadar kolay mı?”
“Savaş’tan habersiz kuş bile uçmaz burada,” dedi İrem büyük bir ciddiyetle. Söyledikleri ürpermeme neden olmuştu. “O da kim?”
“Bu şehrin sahibi. Firmaları, düzeni, her şeyi o yönetiyor. Korkutucu bir tip,” diye devam etti İrem. Cansu kahkaha attı. “Ben olsam öyle demezdim. Kolundaki ateş dövmesi bence çok seksi.”
“Adam çekici ama dövmeleri onu daha korkunç gösteriyor,” dedi Melisa. Sohbetten kopunca etrafla ilgilenmeye başladım. Yine tuhaflıklar hissediyordum ama anlam veremiyordum. Buranın, beni etkisi altına alan bir gizemi vardı. Kötü bir döngünün içerisinde kalmış gibiydim ama kader kulağıma bunun olması gerektiğini fısıldıyordu.
“O zaman Kale’ye gidiyoruz hemen,” diye çığıran Cansu’nun sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
“Evet, buradakilerin bu üç çıtırı görme zamanı geldi,” dedi Sude. Göz göze geldiğimizde dudaklarını birbirine bastırdı. “Yani dört demek istemiştim.”
Önemsemeyerek çantamı koluma taktım ve ayağa kalktım. Onları takip ederken havanın biraz daha soğuduğunu fark ettim. Gündüz yanıyorken akşam nasıl bu kadar soğuk olabilirdi? Burada kalmak ve alışmak konusunda şüphelerim vardı. Ait olmadığımı görüyordum.
Mekan görüş açıma girdiğinde adımlarımı durdurdum. Oldukça lüks ve karanlık bir görüntüsü vardı. Liselilerin takıldığı gotik mekanların aksine karanlığı görkemli değil, ürkütücüydü.
Kızları takip ettim ve kimliklerimizi gösterip içeriye girdik. Pitbull’un şarkısını işitmemle dans ederek ilerlemeye başladım. Onun şarkılarını çok seviyordum ve konserine gitmek için can atıyordum. Kesinlikle onun konserinde kimse beni tanıyamazdı.
Yerlerimize geçtiğimizde ceketimi çıkarıp öyle dans etmeye devam ettim. Cansu da bana uyum sağlamıştı. Sırtımızı birbirimize yasladık ve dans ederken Sude de videomuzu çekti.
Garson siparişlerimizi almaya gelince durduk. Diğerleri bira söylerken ben soda istedim. İrem kulağıma yaklaştı. “Sen neden içmiyorsun?”
“Ailem ve sevgilimin yanında içiyorum sadece,” dedim sesimi duyurmaya çalışarak.
Sodamı yudumlayarak dans ederken kızlar bir yere kitlendiler ve kendi aralarında konuşmaya başladılar. Cansu bana yaklaştı. “Savaş burada ve bize bakıyor!”
Bu benim umurumda değildi ki. Onların bu kadar heyecanlanmasına da anlam veremiyordum. Asıl o adamın heyecanlanması lazımdı çünkü üçü de çok güzel kızlardı.
“Ben de görmek istiyorum, yer değiştirelim mi?” diyen Melisa’ya karşılık kafamı salladım ve sodamı alıp onun yerine geçtim. Dans etsem de pek eğlenemiyordum, aklım Rüzgar’daydı. Kavga edince onun da benim de günüm, mahvoluyordu.
“Güneş, sana bakıyor resmen.” İrem’in dediği şeyle kaşlarımı çattım. Bu hoş değildi. Sevgilimden başka erkeklerle hiçbir şekilde alakam olmazdı. “Gözlerini oymamı istiyor galiba.”
“Tam pick me kızsın Güneş ya,” dedi İrem. Bununla onun ne gibi bir alakası vardı? “Değilim.”
“Aa işte gidiyor,” dedi Melisa. Cansu bana yaklaştı. “Yalnız gözünü senden bir saniye olsun ayırmadı.”
“Bu, çok rahatsız edici,” dedim öfkeyle. İrem alaycıl bir şekilde gülümsedi. “Hoşuna gitmiş gibiydi.”
“Saçmalama, benim sevgilim var ve ben ona çok aşığım,” dedim sesimi yükselterek.
Tadımın kaçtığını diğerleri de fark etmişlerdi. Cansu çantasını aldı. “Hadi benim evimde devam edelim .”
“Ben gelemem, yarın ders var. Sizi bırakayım oradan eve geçerim,” dediğimde onayladılar. “Bırakmana gerek yok aslında.”
“Yanımda biber gazı ve şok cihazı var. Sizi bırakayım, aklım sizde kalmasın,” dedim ve toparlanmaya başladım. İlk günden yediğim goller canımı sıkmıştı ve gün boyunca hissettiğim pozitif hisler bir bıçak gibi bana saplanmıştı. Hep çıkışlarla dolu bu hayatımda inişlere alışık değildim. Ama bir umut olmalıydı, değil mi? Ölüm yoksa her zaman bir umut vardır.
Yolda yürürken telefonumu kontrol ettim. Rüzgar hiç yazmamıştı. Aradığım zaman elbet yumuşayacaktı, biliyordum. Aşk, her şeyin üstesinden gelirdi.
Cansu’nun evine geldiğimizde kapıda durdum ve içeriye girmelerini bekledim. Girdiklerini görünce kendi evime doğru yürümeye başladım. Firmaların bölgesini görebiliyordum. Upuzun, ışıklı kuleler vardı ama bir tanesinden hala dumanlar çıkıyordu. Süresiz duman çıkmasına neden kimse tepki göstermiyordu? Şehrin sahibi olan adamın bundan haberi var mıydı? Yoksa bunu o mu yapıyordu? Neden insanlar tepki gösteremiyordu? Neden ondan bu kadar korkuyorlardı?
Binaya girdim ve merdivenleri tırmanmaya başladım. Anahtarımı cebimden çıkardığımda yere düşmesiyle bir küfür savurdum. Yerden alıp kilide geçirdim ve kapıyı açtım. Evin içi karanlıktı ama kulelerden yansıyan ışık, loş bir şekilde, biraz da olsa görebilmemi sağlıyordu.
İçeriye adım atıp kapıyı kapattığım anda birisi arkamdan gelip ağzımı kapattı ve beni iterek duvara yasladı. Ağzımdaki el, inip çenemi sıkarken gördüğüm tek şey kapkaranlık bakan bir çift mavi göz ve kolundaki ateş dövmesi oldu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
4.02k Okunma |
195 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |