19. Bölüm

17. BÖLÜM UÇURUM PART 2

E
redelf

Şaşkınca ona bakıyordum. Öfkeyle söylemiştim ben onu. Rüzgar’ı seviyordum, bunu biliyordum ama ayrılsak ilişkideki kadar üzülmeyeceğimi biliyordum. Hayatımda belki de ilk defa dürüst olmuştum kendime karşı. Evlenme teklifini de kabul etmemiştim çünkü beni bir cehennemin beklediğini biliyordum. Rüzgar’ın değişmesini beklemekten başka bir çarem yoktu çünkü onu çok seviyordum. O beni çok üzüyordu ve bu yüzden değişmek zorundaydı.

Ben sessiz kalınca arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık. Mutlu tavrına anlam verememiştim. Sahiden duymayı bu kadar çok mu istiyordu?

Eve geldiğimizde ona göz ucuyla baktım. Kafasını bana çevirdi. Yol boyunca aramızda sessizlik olmuştu. Tuhaf bir ortam vardı aslında. “Bıraktığın için teşekkür ederim, Savaş.”

“Evde olacaklardan endişeleniyorum,” dediğinde güldüm. “Kavga falan etmeyeceğiz, gayet medeni bir şekilde konuşacağız.”

“Bir sıkıntı olursa bana gelebilirsin,” dediğinde tebessüm ettim. “Teşekkür ederim.”

Arabadan indiğimde hala beklediğini fark etmiştim. Derin bir nefes aldım ve binaya girdim. Kendimi çok halsiz hissediyordum. Boğazımdaki küçük sızı çok artmıştı. Sanırım korktuğum şey başıma gelmişti, Cansular’dan hastalık kapmıştım. Bu, zaten ona karşı olan sinirimi daha da arttırmıştı. Savaş ile beraberken çok rahattım ve olanları unutmuştum ama şimdi ise çok net hatırlamıştım. Beni bugün bitirmişti resmen!

İçeriye girince Cansu’nun mutfakta olduğunu görmüştüm. Bana ters ters baktı. Ben ise ifadesiz bakışlarla karşılık verdim. “Neden beni herkese rezil ettin Cansu?”

“Rezil falan etmedim Güneş. Gayet normal bir şeydi neden sinirlendiğini de anlamıyorum, küfür ettin bana.” Gözlerimi bile deviremeyecek kadar bitkin olduğumu hissettim ve üşüyordum. “Sana kimseye söylememeni söylemiştim ki söyledin, ben de güzelce uyardım yine yaptım.”

“Çünkü bunda söylenmeyecek kadar büyük bir şey yok sen de sevgilimle bana ıyy dedin.” Üzüntümün daha da arttığını hissettim. “Sadece şaka yapmak istemiştim, sırrımı ifşa etmene gerek yoktu.”

“Bu sır bile değil Güneş! Küçücük bir şey.” Derin bir nefes aldım. “Sana iki tane boya aldım, bunu kimseye söyleme desem bile bu bir sırdır ve ne olduğunun önemi yoktur.”

“Ya Güneş,” dediğinde elimi kaldırdım ve onu durdurdum. “Çok yorgunum sadece uyumak istiyorum. Yarın konuşalım, lütfen.”

Zar zor odaya varabildiğimde, makyajımı silemeyecek kadar halsiz olduğumu fark etmiştim. Elbisemi çıkarıp üşüdüğüm için en kalın pijamalarımı çıkardım ve giyindim. Ona rağmen hala tir tir titriyordum. Bıkkınla peluş hırkamı da giydim ve kendimi yatağa attım. Uyumaya çok ihtiyacım vardı.

Yatmadan önce lavaboya gitmek için ayaklarımı zorlukla hareket ettirdim. Işığın yandığını görünce kapıya tıklattım. Cansu kapıyı açıp beni süzdü. “Ne oldu sana?”

“Çok hastayım, acil lavaboya girebilir miyim?” dediğimde kafasını salladı ve tarağını alıp çıktı. “Geç geç, ben de saçımı tarıyordum zaten.”

Lavabodan çıkacağım zaman vücudumun her yerinde hissettiğim yoğun sızlama durmama neden oldu. Çok acı veriyordu ve birden gerçekten beni ateş basmıştı. O kadar yoğundu ki sıcaktan patlayacağımı hissettim. Sanki iç organlarım genişliyor gibiydi. Bir yere tutunmaya çalıştığımda hiçbir şey göremediğimi fark etmiştim. Ellerimi rastgele bir yere koymaya çalıştım, bedenimi taşıyamıyordum çünkü ama bir yere tutunamadan yere yığıldım. Karanlığın içinde hiçbir belirti yokken sadece ağzımdan dökülen çığlığı işitebilmiştim.

Hiçliğin içinde olsam da çektiğim ızdırabın yok olması benim için bir nimetti. Ama aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum, birden bedenimdeki ateş tekrardan kendini gösterdi ve yeniden sıcaklığını hissetmeye başladım. Gözlerimi açmaya çalışıyordum ama beceremiyordum.

Gözümün önünde gölgelerin belirmesiyle gözlerimin zaten açık olduğunu anlamıştım. Gölgeler gittikçe silikleşiyordu. Banyonun fayansları görüş açıma girdiğinde yerde olduğumu idrak edebilmiştim. Kalkmaya çalıştığımda hiç gücüm olmadığını fark ettim.

Burada yatsam da olurdu benim için yerin soğuk olması iyi gelmişti ama kafam kapıya çok yakındı ve Cansu içeri dalarsa kapı kafama çarpacaktı. Kendimi zorlamaya çalıştım. Yapamıyordum. Derin bir nefes aldım. Yapabilirdim.

Tüm vücudumu kastım ve kendimi sıktım. Büyük bir güç harcayarak ayağa kalktığımda duvara tutundum ve güçlükle adımlar atmaya başladım. Banyodan çıktığımı Cansu fark etmemişti. Işığı kapatmaya çalıştığımda ise gücüm yetmemişti. Hala bedenimi saran yüksek ateşi hissediyordum. Sanki bedenim patlayacakmış gibi gelen o his tekrardan kendini ortaya çıkarmıştı.

Dişlerimi sıktım ve daha sert adımlarla yatağa ilerledim üzerimdeki peluş hırkayı büyük bir efor sarf ederek çıkarıp kendimi yatağa attım. Yamulan yastığı düzeltmek istiyordum fakat hiç gücüm yoktu.

Acıyla inlerken Cansu seri adımlarla yanıma geldi. “Güneş?”

“Kendimi yerde buldum,” dedim kesik kesik inlerken. Kaşlarını çatarak bana baktı. “Tansiyonun mu düştü? Bekle sana yemek yapayım.”

Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Yemek falan istemiyordum. Sadece derin bir uykuya dalıp tüm acının kaybolmasını istiyordum. Onlardan bulaşmıştı bana bu hastalık ama onlardan daha ağır vurmuştu beni. Benim bu aralar bu kadar şanssız olmama ne demeliydi?

Cansu elinde tepsiyle odaya girdiğinde dilediği şeylerin gerçek olmasını diledim içimden. Kim arasının bozuk olduğu birine yemek yapardı ki? Tepsiyi alıp Cansu’ya döndüm. “Teşekkür ederim.”

Yemeklerden atıştırırken Cansu’nun telefonla Melisa ile konuştuğunu işitmiştim. “Ben çok hastayım Cansu ya.”

“Kızım sen yine iyisin. Güneş banyoda düştü, çok kötü hasta.” Telefon hoparlörde olduğu için Melisa’nın hımm dediğini duymuştum. “Sence Ertan benimle ciddi düşünüyor mu?”

Yalandan üzülmüş ve meraklanmış gibi yapmamasını takdir etmiştim. Dürüstlük her şeydi. Yemek yiyince daha enerjik hale gelmiştim. Tepsiyi mutfağa bırakıp kendimi yatağa attım ve ağrısız, ateşsiz, huzurlu bir uykunun kollarına bıraktım kendimi.

 

Sabah çalan alarmın sesini duymamla gözlerim aralanırken bıkkınlıkla yataktan kalktım. Okula hiç gidesim yoktu ama gitmek zorundaydım. Cansu’yu uyandırmak için yatağına döndüğümde yatağının boş olduğunu fark etmiştim. Umursamadan kalktım ve kot bir pantolon ile beyaz kazak çıkarıp giyindim. Küpemi takarken mutfaktan gelen sesler kulağımı tırmaladı. “Resmen bulaşığı yıkamamış ya bir de sen ona iyilik yaptın Cansu.”

Melisa’nın sesine kaşlarım çatılırken Cansu’nun söylediği ile şaşkınlıkla dudaklarımı araladım. “Kimseye iyilik yapmayacaksın işte.”

Bulaşığı yıkamamı eleştirebiliyorsa yemek yapmasına iyilik diyemezdi çünkü onun göreviydi. Evin anlaşması buydu zaten. Bu, benim onlardan hastalık kaptığım ve bayıldığım için onları suçlamam gibi bir şeydi.

Kesinlikle def olup gidecektim, kararımı vermiştim. Bunları neden çekeyim ki?

Yüzümü yıkadıktan sonra nemlendirici ve güneş kremi sürüp gözlerime kalın bir eyeliner çektim. Kapatıcı, bronzer, aydınlatıcı ve dudak yağı sürdükten sonra hazırdım. Saçlarımın buklelerini açıp su dalgası haline getirdim ve çantamı alıp onlara bir şey demeden çıktım. Kafam o kadar düşünceliydi ki soğuk rüzgar umurumda bile olmamıştı. Hülya’yı bulup bir şekilde yurda geçiş yapmalıydım. Birinin yanında kalmak tamamen saçmalıktı. Kendi düzenime sahip olmayı ve özgürlüğüme kavuşmayı istiyordum artık. Başkasına bağlı hareket etmekten sıkılmıştım. Bana huzur da vermeyeceklerdi üstelik.

Bölüm : 12.01.2025 01:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...