44. Bölüm

44- İçimizdeki Mesafe

Sude Kayhan
poncikss1234

“Gerçek mesafe, birbirimize söyleyemediklerimizle ölçülür.”

Mihre Kandemir’in Anlatımıyla;

Kapı çaldığında, tüm bedenim gergindi. Her şeyin kusursuz gitmesini istiyordum, ama bu dünyada her şeyin yolunda gitmesi sadece bir hayal olabilirdi. Kapıyı açtım ve gözlerim anında Bintuğ’a odaklanmıştı. O, yine hiçbir şey söylemeden, sadece bana doğru bir adım atmıştı. Gözlerinde o tanıdık, güven veren ifade vardı. Bir an, tüm karmaşadan uzaklaşmış, sadece ikimiz kalmıştık. O, her zamanki gibi derin, güven verici bir sessizlikle yanı başımdaydı. Birkaç saniye sonra, kendimi ona bırakıp sıkı sıkı sarılmıştım. Birçok kez hayalini kurduğum bu anı nihayet yaşamak, derin bir rahatlama getirmişti. Bütün endişelerim, o kolların içinde yok olmuştu. Ama Bintuğ’un yüzünde belirgin bir hüzün vardı. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Hemen fark ettim, içimde bir şeyler aniden kasvetli hâle gelmişti.

“Yavuz’la ilgili şu an bir problem yok.” Ama sesindeki titreme, bana başka bir şey söylüyordu. O an, içimdeki huzur bir anda kırıldı. Sadece ‘şu an’ diyerek geçiştiriyor olması, beni daha çok kaygılandırdı. Hızla, “Peki ya belgedeki sorun ne?” diye sordum, kendimi kontrol etmekte zorlanarak. Bintuğ, gözlerimdeki endişeyi görmüş ve kısa bir süre sessiz kalmıştı. Çantasını karıştırarak, “Belgede bir hata yok, ama başka bir şey var,” demişti. Cevabını dikkatle dinlemiş ama anlamamıştım. “Başka bir şey ne demek?” dedim. Bir süre daha sessiz kalıp derin bir nefes almıştı.

Sonunda, gözlerini bana çevirdi. “Bu belgeleri, Nejat Kandemir inceledi.” Kelimeler yavaşça ağzından dökülürken, içimdeki dünya bir anda alt üst olmuştu. “Nejat Kandemir... Babam mı?” dedim, sesim hafifçe titreyerek. Birden her şeyin yerli yerine oturduğu an, aklımda bir çığlık gibi yankılanmıştı. Babam... Bunu Bintuğ’dan duyacağımı hayal etmemiştim.

Bintuğ’un yüzü belirsizdi, ama bana doğru bakarak devam etti: “Evet, Mihre. Belgelerdeki teşhisi o koymuş. Bu yüzden, belgedeki herhangi bir hatadan söz edemeyiz. Nejat, her şeyi doğru bir şekilde değerlendirmiş.” Sözlerinin şokunu atlatmakta zorlanarak, “Babam... Nejat Kandemir, bir şekilde bu oyunun içinde mi?” dedim, sorum bir tür korku ve şaşkınlık arasında sıkışmıştı. Bintuğ, derin bir nefes aldı. “Evet. Ama şu an önemli olan, belgenin doğruluğu. Yavuz’un bundan haberi olmamalı. Zamanımız daralıyor, Mihre.”

Zihnimde bir fırtına koptu. Babam... Hem de Nejat Kandemir, bu kadar derin bir şekilde işin içindeyken, ben hiç nasıl fark etmedim? Her şeyin değişmesi bir an meselesiydi. İçimde, Bintuğ’un söylediklerine ve babamın gizli geçmişine dair cevapsız sorular birikmeye başlamıştı. Ne yapmam gerektiğini anlamaya çalışırken, kalbim hızlıca çarpmaya başladı. "Bütün bu olan bitenlerden nasıl haberim olmadı?" diye sordum, ama sesim kayboldu.

Bintuğ, bir an daha sessiz kalıp, gözlerimdeki kararsızlığı gördü. “Bunu birlikte çözeceğiz. Ama şimdi her şey daha da karmaşıklaştı,” dedi. Bintuğ'un sözleri, aklımda yankılanan bir çığlık gibi büyüdü. "Nejat Kandemir..." Babam. Sadece bir isim değildi o, yıllarca kendime ördüğüm her şeyin merkeziydi. O adam, annemi sevmiş, beni büyütmüş, her şeyimi bilen biriydi. Ama şimdi, her şey değişmişti. Babam, hem de bir biçimde bu kadar derin bir oyunun içinde... Bunu Bintuğ’dan duyacağımı asla hayal etmemiştim.

Gözlerimi kapattım, bir an için dünyamın başıma yıkılmadığını hissetmiştim. Ama hissettiğim tek şey, içimdeki boşluğun derinleşmesi olmuştu. Bintuğ’un bana ne kadar yakın olduğunu, onu ne kadar sevdiğimi fark etmiştim. Ama bu, sanki bir yandan da her şeyi daha karmaşık hâle getiriyordu. Babam, bana bu kadar yakınken, ben neden hiçbir şey hissetmemiştim? Ne zaman bu kadar yabancılaştım?

Bir yanda Bintuğ’un varlığı, bana güven veren o taş gibi duruşu vardı. Diğer yanda, yıllarca hayatımı şekillendiren, güvenle bildiğim babamın karanlık yüzü... Her şeyin, hayatta hissettiğim en büyük güvenin bile ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiği bir an.

Bintuğ’un sesini duyduğumda, başımı kaldırıp ona baktım. O, gözlerimdeki boşluğu hissetmişti. Sessizce, bir adım daha attı. Bir şeyler söylemek istiyordum ama sözcükler dilimde tıkanıp kaldı. Bütün bunları nasıl anlatacaktım? Nejat Kandemir’in, babamın, bu kadar derin bir şekilde tüm olayın içinde olması... Her şeyin ne kadar planlı olduğunu düşünürken, kalbimde bir sızı vardı. Bir kıskançlık mı? Hayal kırıklığı mı? Yoksa en derin korkum mu, bilmiyorum.

Bintuğ, “Sana ne kadar zarar vermek istemediğimi biliyorsun, Mihre. Ama bu... her şeyin değişmesine neden olacak,” dedi. Gözlerindeki sertlik, bana bir süre daha dikkatlice baktıktan sonra yumuşadı. “Ama ne olursa olsun, birlikte çözeceğiz. Bu, yalnız başına yapabileceğin bir şey değil.”

Bir yandan, onun bana sunduğu güven duygusu beni biraz olsun toparlıyor gibiydi. Ama diğer yandan, babamın, Nejat Kandemir’in bu kadar derin bir gizliliğin içinde olması, her şeyin temelden sarsılmasına yol açıyordu. Ne kadar güçlü olursam olayım, o gerçeği kabul etmek, içimdeki dünyanın tüm temellerini sarsıyordu. Yavuz’u ve planımızı düşünüyordum ama babam... Babamın bu kadar karanlık bir sırrın parçası olması, zihnimdeki her şeyi silebilecek kadar güçlüydü. O zaman, Bintuğ’a sarıldım. Her şey ne kadar karmaşıklaşsa da, ona sarılmak bir tür teselli gibi geldi.

Bintuğ, sessizce başını salladı. “Bunu aşacağız, Mihre. Ne olursa olsun,” dedi. O an, içimde bir umudu hissettim, belki de tek başıma başaramayacağım bir savaşta, onunla her şeyin üstesinden gelebileceğimi… Ama yine de, o karanlık gerçeği kabul etmek için çok zamanım olamayacaktı.

Bintuğ'un bana doğru adım atışı, aklımdaki karmaşayı bir an daha derinleştiriyor, ama bir yandan da o güven veren duruşu, içimdeki kırılgan kalbi biraz olsun onarmaya çalışıyordu. Sarıldığımda, ona duyduğum güvenin yanı sıra, beni sürekli bir çıkmazın içine çektiğini fark ettim. İçimdeki boşluk, babamın ismiyle birleşen bir karanlıkla daha da büyümüştü.

O an, Bintuğ bir anlığına arkasını döndü ve çantasından bir belge çıkardı. O kadar tanıdık bir hareketti ki, gözlerimi ondan ayırmadan onu uzatmaya başlamasını izledim. "Yavuz Kerem Tandoğan, sana bu belgeyi verdi," dedi. Sözleri kısa ve netti, ama içinde bir anlam barındırıyordu.

Gözlerim, belgelerin üzerindeki mühürlü yazıyı okurken, kalbim hızla çarpmaya başladı. Nejat Kandemir’in adı, bana yabancı bir gerçek gibi değil, doğrudan içimdeki dünyaya hükmeden bir sır gibi geliyordu. Bintuğ, bir süre sessizce bekledi, ama gözlerinden hemen ne kadar ciddi olduğunu hissedebiliyordum. Bu, sadece bana verilmiş bir görev değildi, bir anlamda kendi hayatının dönüm noktalarından biriydi.

İçimdeki yoğun sıkıntıyı bir kenara bırakıp belgeyi dikkatle okumaya başladım. Yavuz'un verdiği bilgiler, tüm olayların bir plan doğrultusunda ve ince ince tasarlanmış bir biçimde ilerlediğini gösteriyordu. Nejat Kandemir... Hem de bu kadar derin bir ilişkiyle... “Bunu...” dediğimi fark ettim, ama kelimeler dilimde tıkanmıştı. “Bunu bana Yavuz mu verdi?”

Bintuğ, başını sallayarak, “Evet. Yavuz’un sana güvenmesi gerektiğini söyledi. Bu belgeyi sana ulaştırmamı istedi. Nejat Kandemir hakkında çok önemli bilgiler var burada, Mihre. Gerçekleri öğrenmelisin.” Bir an, gözlerim belgeyi okumaktan çok, Bintuğ’un bana ne kadar güvenerek bu görevi verdiğini düşündüm. Yavuz’un adı, onunla bağlantılı her şey... İçimde yeni bir kıvılcım yanmaya başlamıştı. Gerçekten Yavuz’un bu kadar güvenebileceği bir şey var mıydı?

Bir süre daha belgeyi inceleyerek sessizce durdum. Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Babam, Nejat Kandemir, her şey... “Bunu öğrenmeliyim,” diye fısıldadım, kendi içimde derinleşen bir karanlıkla. Bintuğ, gözlerimdeki kararsızlığı gördü. “Bunu hemen halledebiliriz,” dedi. “Ama ne olursa olsun, Yavuz ile arandaki güvenin sarsılmaması gerek. Onunla bu bilgi konusunda dikkatli olman gerekebilir.”

Sözlerinin ağırlığı, kalbimdeki her şeyin yeniden test edilmesine neden oldu. Bintuğ’un güvenini kaybetmek, onun yanında olmak, her şeyin bir parçasıydı. Ama şimdi, Nejat Kandemir’in kimliği, her şeyin değişmesine neden oluyordu. Yavuz’un bana verdiği bu belge, her şeyi bir arada tutmaya çalışan bir ip gibi, her an çözülmeye hazırlanan bir düğüm gibi hissettiriyordu.

Bintuğ, gözlerimdeki karmaşayı sezerek, bir adım daha yaklaşarak, “Bunu senin yapman gereken bir şey olarak düşünme. Seninle burada olacağım, ama ne olursa olsun, doğru zaman ve doğru hamleleri yapmak önemli olacak.” dedi.

Belgedeki her kelime, içimdeki güveni bir noktada sorgulamaya başlayacak kadar beni etkiledi. Babamın bu kadar derin bir sırrın içinde olması, ne kadar uzağa gitmem gerektiğini, hangi adımları atmam gerektiğini anlamamı zorlaştırıyordu. Ama Bintuğ’un bana verdiği güven, her şeyin karmaşasında bile bir umut ışığıydı.

Belgede yazanlar, yavaşça zihnimde şekillenmeye başladı. Nejat Kandemir, gönüllü olarak bir hastaneye gitmişti. İlk başta, hastalar için yardım etmeyi amaçlamıştı. Ama hastaneye yerleştirildiği ilk günlerden itibaren, oradaki bazı hastaların ölümüne sebep olmuştu.

Yavaşça, her bir ölümün arkasındaki sır açığa çıkıyordu. İlk başta bir kaza gibi göründü. Bir hasta, bilinçli bir şekilde yanlış tedaviye maruz kalmış ve ölmüştü. Ama bunun ardında başka bir şey vardı. Nejat, o hastalarla ilgilenmeye başlamıştı. Onlara ilaçlarını yanlış dozda veriyor, bilinçli bir şekilde yanlış tedavi uyguluyordu.

Doktor olarak yetenekleri mükemmeldi, ama yavaşça, işin içinde başka bir şey vardı. O hastaların ölümünde bir amaç vardı, bir oyun. Belgede yazanlara göre, bu hastalar, Nejat’ın denekleri haline gelmişti. O hastaların ölümüne yalnızca göz yummakla kalmamış, birçoğunu bile isteye öldürmüştü. Her ölüm, bir deney gibi, sistematik bir şekilde izlenmişti.

“Başka bir dünyada, başka bir hayatta, belki de ne kadar fazla ölürlerse, ne kadar fazla acı çekerlerse, gerçek amacını bulacaktı,” diye yazıyordu belgeyi inceledikçe. Kısa bir süre önce, Nejat Kandemir’in bilinçli bir şekilde birkaç kişiyi öldürme planını yürütmekte olduğu ortaya çıkmıştı.

Yavaşça, sayfalara göz gezdirirken, birkaç ölümün ardındaki detaylar beni dehşete düşürdü. Bir hasta, bir ilaç reaksiyonu yüzünden hayatını kaybetmişti. Diğer hasta ise, tek bir yanlış tedavi yüzünden hızla ölüyordu. Ancak Nejat, onlara yardım etmeye devam ediyordu; ama gerçekte, bu yardımlar ölümün ta kendisiydi.

Babam, gözlerinin içine bakarak, bir yandan da vicdanını susturuyor gibiydi. Her bir ölüm, ona göre bir zaferdi. Bir deneyin, bilinçli bir planın, bir manipülasyonun sonucu olarak ölümler biriktikçe, babamın içindeki karanlık büyümüştü. Her şeyin bir parçasıydı ve içindeki boşluğu, ölümle dolduruyordu.

Belgeyi elimde tutarken, bir anda nefes almakta zorlandım. Gözlerimdeki şok, adeta içimi kemiriyordu. Bintuğ, beni gözleriyle izliyordu, ama bu belgede gördüğüm şey, bir doktor olarak tanıdığım babamın her şeyini silip atıyordu. Onun soğukkanlılığı, vicdansızlığı, her şeyin gerçeği bu kadar karmaşıklaştırmasını sağlıyordu.

Bintuğ, derin bir nefes alarak, “Mihre… Bu belgelerdeki her şeyin doğruluğu tartışmasız. Bu ölüm, vicdanını kaybeden bir adamın yaptıkları.” dedi. O an, gerçekler bıçak gibi kesildi. Bir yanda bana güvenen Bintuğ vardı, diğer yanda ise içimdeki en derin korku ve öfke… Nejat Kandemir’in karanlık yüzü, tüm dünyama hakim olmaya başlamıştı.

Gözlerim belgelerdeki yazılara tekrar kaydı. “Her bir ölüm, bir deney, bir araştırma. Sadece ölümler değil, hastaların acıları, çektikleri ıstırap da önemliydi. Nejat’ın gözleri, her birinin ölümünden sonra, daha soğukkanlı ve daha acımasız oluyordu…”

Bir korku dalgası içimi sararken, başımı kaldırdım. Bintuğ’a, “Babam... Nejat Kandemir... Bu kadar karanlık bir adam mıydı? Nasıl… nasıl bir adam böyle olabilir?” dedim, sesim titreyerek. Bintuğ, gözlerindeki derin hüzünle bana baktı. “Mihre, bazen insanlar, kendi içindeki boşluğu başka insanlara zarar vererek doldururlar. Nejat, geçmişinde ne yaşadıysa, onu bugün yaşadığına yansıtıyor. Ama bu, senin mücadele etmeni engellemeyecek. Ne olursa olsun, bu mücadele senin olmalı.”

Gözlerim Bintuğ’a odaklandı, ama kafamda birbiri ardına sorular yankılanıyordu. Babam, yıllarca benimle bir maske takmış gibi mi davranmıştı? O insan, ne kadar yakınımda olursa olsun, beni anlamamı engelleyecek kadar derin bir yalan mı inşa etmişti?

Bintuğ, sözlerini dikkatlice seçerek devam etti: “Ama şu an önemli olan bir şey var, Mihre. Bu bilgileri Aydemir’e söylememen gerek. Ne kadar acı verici olursa olsun, Nejat’ın geçmişi, onu tanıyan kişilerin hayatını bozabilir. Eğer Aydemir’e bunları açıklarsan, her şey tehlikeye girebilir. Bu kadar büyük bir sırrı taşımak zor olabilir, ama bunu bir tek senin bilmen gerek.”

Aydemir’in adı, sanki bir çığ gibi üzerime düşüyordu. O, her zaman güçlüydü, güvenim sımsıkı ona bağlıydı. Nejat’ın karanlık geçmişi, Aydemir’in gerçeği öğrenmesiyle yerle bir olabilirdi. Ama bir diğer yandan, bu sırrı taşımak, beni boğuyordu. Babamın, Aydemir’in bilmediği bu karanlık sırrı ne kadar uzun süre gizleyeceği ise bilinmezdi.

“Bintuğ...” dedim, sesimdeki titreyişi fark ettim. “Eğer Aydemir öğrense, her şey çökerdi. Ama ben bu sırrı nasıl taşıyacağım? Babam... Babamın yaptığı her şey, her ölüm... Nasıl devam edeceğim, nasıl gözlerine bakacağım?”

Bintuğ, başını sallayarak, “Bunu senin için söylemiyorum, Mihre. Ama eğer Aydemir öğrenirse, her şey çözümsüz hale gelebilir. O, yıllarca bir baba olarak seni korumaya çalıştı. Şimdi, senin ona karşı bu sırrı taşıman gerekecek.”

Sözcükler, içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyordu. Aydemir, o kadar güvenli bir liman gibi görünüyordu ki, şimdi ona karşı hissettiğim korku, her şeyin sonu gibiydi. Eğer o gerçeği öğrenirse, her şeyin devrilmesi kaçınılmaz olurdu. Aydemir'in yüzü gözlerimin önünde belirirken, ona ne söyleyeceğimi düşünmek bile korkutucuydu.

Bir süre sessiz kaldım. Bintuğ’un sözleri, içimdeki ağırlığı hafifletmeye yetmiyordu. Bu sırrı taşımak, her şeyin üzerine yük oluyordu. Ama her şeyin daha büyük bir felakete dönüşmesini engellemek için, o sır... Aydemir’den saklanmalıydı.

“Bunu ona söylemek, ne kadar doğru olur?” dedim, bir yudum daha hava almak için derin nefes alarak. “Ama ona bu kadar büyük bir sırrı saklamak, onu bir yabancı gibi hissettirecek. Onu kaybetmekten korkuyorum, Bintuğ…”

Bintuğ, gözlerimdeki kararsızlığı fark etti ve ağır adımlarla yanıma yaklaştı. “Kimseyi kaybetmek istemiyorsun. Ama seni de kaybetmek istemiyorum, Mihre. Aydemir’e söylemek, seni daha fazla yıpratacak. O, seni korumak için var ama, belki de bu sırrı öğrendiğinde, seni anlamakta zorlanabilir.”

Bir an için gözlerim, Aydemir’in gözlerinde kayboldu. Onun, bana hep güvenle bakması, beni hep bir adım daha ileriye taşımaya çalışması... Ama şimdi, ona olan güvenim, baştan sona kadar sınanacak gibi hissediyordum. Babamın geçmişi, Aydemir’e tamamen yabancıydı. O, gerçekleri öğrendiğinde, içindeki dengeyi kaybedebilirdi.

“Belki de…” diye fısıldadım, “Belki de bu sırrı hiç öğrenmemeli. Belki de Aydemir’in dünyası, bu gerçekle bozulmamalı.” Bintuğ, başını sallayarak, “Bunu senin için söylüyorum. Bu, senin kararın, Mihre. Ama unutma, her kararın bir bedeli olur. Bunu taşıyabileceğine inanıyorsan, onunla devam et. Ama seni koruyacak olan kişi, yalnızca senin içindeki güç.”

Belgeyi okuduktan sonra bir an için derin bir sessizlik çökmüştü. İçindeki karışıklık, her geçen saniye biraz daha yoğunlaşıyor, her şeyin ne kadar karmaşık ve tehlikeli olduğunu anlamaya başlıyordu. Bintuğ’un söyledikleri hala kafasında yankılanıyordu: Aydemir’e söyleme. Ama bu sırrı saklamak, her geçen gün onu biraz daha yok ediyordu.

Belgede, Nejat Kandemir’in hastaneye gönüllü olarak gidişinin tarihleri ve hastaların ölümüne neden olan olayların zaman çizelgesi çok belirgindi. Okudukça, bir şey fark etmiştim: Bir hata vardı. Nejat’ın ölümcül tedavi hatalarının çoğu, onun gönüllü gittiği hastaneye kabul edilmesinin birkaç hafta sonrasına denk geliyordu. Ancak, belgelerdeki başka bir detay dikkatimi çekmişti: Hastaların ölümünden önce, Nejat’ın hastane kaydında gözden kaçan bir tarihsel çelişki vardı.

“Bu, kesinlikle bir hata,” dedim kendi kendime, gözlerimi belgedeki ayrıntılara daldırarak. “Nejat’ın hastaneye kabulünden önce, tedavi süreciyle ilgili belgelerde geçerli olan tarihlerle, ölüm vakalarının zamanlaması uyuşmuyor. Demek ki... Nejat, aslında gönüllü gitmeden önce bile oradaydı.”

Bir an için her şey yerine oturmuştu. Bu, küçük bir hata gibi görünebilir, ama aslında Yavuz’un ve Bintuğ’un işini kolaylaştıracak önemli bir bilgiydi. Belgeyi dikkatle inceledim, ve düşündüm: Eğer bu çelişki kanıtlanırsa, Nejat’ın masumiyetini savunmaya çalışanlar, bu durumu örtbas edemeyeceklerdi.

Bintuğ’a dönerek, “Bunu görmek ne kadar kolay oldu… Belgedeki bu zaman hatası, Nejat’ın aslında gönüllü gitmeden önce hastaneye gitmiş olduğunun kanıtı. Bu hata, Yavuz’un işini kolaylaştırabilir. Yavuz, bu çelişkiyi göstererek, Nejat’ın suçsuz olmadığını ve aslında tüm hastalıkların başlangıcının ondan önceye dayandığını kanıtlayabilir.”

Bintuğ, söylediklerimi dikkatle dinledi. Gözleri hemen belgedeki o noktaya kaydı, ve o an fark etti. “Bu, gerçekten büyük bir boşluk. Eğer Yavuz bunu kullanabilirse, Nejat’ın gerçek suçları ortaya çıkabilir.”

Zekice bulduğum bu detay, aslında belgenin içinde büyük bir açıklık yaratmıştı. Bu çelişki, Nejat’ın suçlarının zamanlamasını yanlış göstermeyi sağlayacak, böylece Yavuz’un elindeki kanıtlarla Nejat’ın suçsuz olduğuna dair her türlü savunma çabası çürütülebilecekti.

“Bu yanlış tarihsel bilgi, Bintuğ... Bu, Yavuz’a elini güçlendirecek bir koz verecek,” dedim derin bir nefes alarak. “Bu hatayı bulmuş olmak, senin ve Yavuz’un işini kolaylaştıracak. Çünkü eğer bu geçerli tarihlerdeki hata kanıtlanırsa, Nejat’ın suçlu olduğu netleşir ve onun geçmişine dair her şey daha güvenli hâle gelir.”

Bintuğ, yüzündeki gizemli ifadenin ardında, biraz rahatlamış bir şekilde gülümsedi. “Evet, bu küçük ama önemli bir detay. Bunu kullanmak, işlerimizi yoluna sokacak.”

Başımı sallayarak, içimdeki kararsızlıkları bir kenara bıraktım. Bu, belgedeki en büyük açıklıktı. Nejat’ın gizlenen suçlarını ortaya çıkarmak, Aydemir’e karşı doğru zamanlama yapmayı sağlamak, ve en önemlisi, Bintuğ’un ve Yavuz’un bu gerçeği kullanarak planlarını hayata geçirmesini kolaylaştıracak bir avantaj sağlıyordu.

Belgedeki zaman hatasının etkisiyle biraz daha rahatladım ama yine de içimdeki huzursuzluk geçmemişti. Her şeyin karmaşıklığı, daha fazla düşündürüyordu. Gözlerim, belgedeki diğer kısımlara kayarken, bir şey fark etmiştim: Yavuz’un hastalığı da aslında bu belgedeki bilgilerle tamamen çelişiyordu.

“Bintuğ...” dedim, gözlerim belgedeki son satırlarda gezinirken, bir an için irkildim. “Yavuz’un hastalığı… Belgedeki bu yanlış zamanlamayla ilgili bir şey daha fark ettim. Nejat, Yavuz’un hastalığının başlangıcıyla ilgili de bir şeyler saklıyor olabilir.” Bintuğ, hafifçe kaşlarını çatarak dikkatini ona verdi. “Nasıl yani?” diye sordu, merakla.

Derin bir nefes alarak devam ettim. “Yavuz’un hastalığının başlangıcı, Nejat’ın gönüllü gittiği hastaneye bağlı bir süreç gibi görünüyor, değil mi? Ama belgedeki tarihleri karşılaştırdığımda, Yavuz’un hastalığının gelişme süreci, Nejat’ın oradaki faaliyetlerinden sonra başlıyor. Eğer Yavuz’un hastalığı gerçekten ciddi bir durumsa, bu belge, onun hastalığının sebebinin de şüpheli olduğunu ortaya koyuyor.”

Bintuğ, söylediklerimi iyice anlamaya çalışıyordu. “Yani, diyorsun ki Yavuz’un hastalığı, aslında Nejat’ın hastanede yaptığı manipülasyonların ya da orada verdiği tedavilerin bir sonucu olabilir mi?”

Başımı sallayarak, “Evet, tam olarak. Yavuz’un hastalığının gerçekliğini sorgulamak için bu çelişkiyi kullanabiliriz. Çünkü Yavuz, hastalığı başladığında bir tür tedavi sürecine giriyor ve bu süreç, Nejat’ın oradaki tedavi hatalarıyla, ölümcül hastalıkların yayılmasıyla hemen örtüşüyor. Eğer Yavuz’un hastalığı, aslında bu tedavi hatalarının bir sonucuysa, o zaman hastalığın gerçekliği de sorgulanabilir. Yavuz’un hastalığı, Nejat’ın bilinçli olarak yaptığı müdahalelerin bir etkisi olabilir.”

Bintuğ’un, gözleri büyüyerek beni izledi. “Bu… Bu çok önemli bir nokta. Yavuz, eğer hastalığının başlangıcını Nejat’ın tedavi hatalarıyla bağdaştırabiliyorsa, hastalığının gerçekliği de şüpheye düşer. Yani, Yavuz aslında bir tür… Yanıltıcı bir hikaye kurmuş olabilir.”

Elimdeki belgeyi tutarak masamın üzerine koydum. “Evet, bu durumda Yavuz’un hastalığı da başka bir maske hâline gelebilir. Nejat’ın bilinçli olarak yaptığı müdahaleler, Yavuz’un hastalığının aslında gerçek bir hastalık olmayabileceğini gösteriyor. Belgedeki açıklık, Yavuz’un durumu da sorgulatılabilir. Eğer bu süreç ortaya çıkarsa, Yavuz’un hastalığı yalnızca Nejat’ın planlarının bir parçası olabilir.”

Bintuğ, derin bir nefes alarak düşünürken; “Bu, Yavuz’un hastalığını ve onu kurtarmak için yaptıklarını tamamen alt üst edebilir. Yavuz, hastalığından dolayı manipülasyon yapıyor olabilir ve bu da onu daha büyük bir risk altına sokar. Yani, hem Yavuz’un hastalığı hem de Nejat’ın yaptığı tedavi hataları birbiriyle bağlantılı olabilir.”

Gözlerimdeki kararlılıkla, “Evet. Ve bu, bizim Yavuz’un hastalığının gerçekliğini sorgulayabilmemize olanak tanıyacak. Eğer Yavuz’un hastalığı, Nejat’ın bilinçli müdahalelerinden kaynaklanıyorsa, her şeyin gerçeği daha da karışır. Bu belgedeki hata, sadece Nejat’ın suçlarını değil, aynı zamanda Yavuz’un hastalığının ve durumu hakkında yaptığı tüm açıklamaların gerçekliğini de sorgulatacak.”

Bintuğ, odanın kapısının önünde dururken, gözlerimdeki hüzünle savaşan kararlılığı fark etmişti. Ne kadar zor olsa da, şu an birbirimizden uzaklaşmamız gerektiğini biliyorduk. Bintuğ, yaklaşarak, ellerimi nazikçe tutarak, “Gitmem gerekiyor,” dedi, sesi biraz kısıktı ama kararlıydı. “Karargaha dönmeliyim. Yaptıklarım henüz tamamlanmadı ve her şeyin daha fazla karmaşaya dönüşmemesi için orada olmam şart.”

Gözlerimden süzülen bir kaç damla yaşa engel olamayarak, Bintuğ’un ellerini sıkıca tuttum. “Bunu biliyorum, Bintuğ. Ama bir zamanlar hep yakın olabileceğimizi düşünmüştüm. Şimdi, seni bu kadar uzakta tutmak… ne kadar zor. Ne zaman tekrar buluşacağız? Bu belirsizlik beni korkutuyor.”

Bintuğ, derin bir nefes aldı ve beni dikkatle izledi. “Bunu sen de biliyorsun… Şu anki durumumuzda, zaman ve mesafe bir şekilde bizim kontrolümüzde değil. Ama şunu unutma, Mihre, mesafeler bizi değiştiremez. Karşılaştığımız her engel, birbirimizi daha güçlü tutmamızı sağlıyor. Yavaşça ama emin adımlarla geri döneceğim. Birlikte olacağımız zaman, doğru zamanda ve doğru şartlar altında olacak.”

Bintuğ’un sözlerinin ardında yatan güveni hissettim ama bu güvenin bana nasıl dokunduğunu tarif etmek zordu. “Bunu sana inanarak yapmalıyım. Ama her an seninle olmak isterdim. Seninle geçireceğim her saniye değerli.”

Bintuğ, bir süre sessizce izledi, her kelimenin arasında aralarındaki bağlılığı hissediyordu. “Birlikte olacağız, Mihre. Yalnızca zaman biraz daha uzun sürebilir. Ama bunu sağlamak için her şeyin peşindeyim.” Kararlı bir şekilde başını salladım. “Bu kadar uzun süre ayrı kalacağız demek… Ama seni bekleyeceğim, Bintuğ. Ne olursa olsun, her şeyin sonunda bu mesafe bitecek.”

Bintuğ, beni son bir kez öpmeden duramamıştı. Dudakları, alnımdan kısa bir öpücük bırakmıştı. “Ve ben de seni bekleyeceğim, her zaman. Yavaş yavaş ama emin adımlarla… Bu ayrılık yalnızca geçici olacak, Mihre.” Kapıdan çıkmadan önce bir an daha durdu. “Bunu doğru yapmak zorundayız. Beni bekle, ben geri döneceğim.” O gitmeden önce son bir kez ona gülümsedim. “Seni bekleyeceğim,” dedim, ama sesimdeki duygusal derinlik her şeyi ona anlatıyordu. “Hoşça kal, Bintuğ.”

Bintuğ, yavaşça başını eğerek, odanın kapısını araladı ve dışarı çıktı. Kapının kapanan sesini duyduktan sonra derin bir iç çektim. İçimdeki boşluğu hissediyordum, ama aynı zamanda Bintuğ’a olan güvenimin her şeyin ötesinde olduğunun da farkındaydım. Zaman, ikimizi birbirinden ayırıyordu; ama kalplerimizdeki bağ bu mesafeyle ölçülemezdi.

Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Yavaş yavaş bu konunun sonlarına geliyoruz ve Bintuğ ile Mihre’nin normal hayatlarına devam edeceğiz. İyi okumlar dilerim, sizi seviyorum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Umarım beğenirsiniz. İyi geceler… 🙏🤍

Bölüm : 10.05.2025 23:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sude Kayhan / Karşılaşma Cephesi / 44- İçimizdeki Mesafe
Sude Kayhan
Karşılaşma Cephesi

17.65k Okunma

4.44k Oy

0 Takip
54
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...