29. Bölüm
Sude Kayhan / Karşılaşma Cephesi / 29- Karargâha Barkın Rüzgarı

29- Karargâha Barkın Rüzgarı

Sude Kayhan
poncikss1234

“Kendimi aradım, onda buldum.”

“Çok karışığım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun. Diğer yanım mucizelere ve düşlerin gerçek olabileceğine hâlen inanıyor ve heyecanını koruyor. Bu iki yan arasında ben, eziliyorum.” (Frida KAHLO)

Bazen herkesi ya da her şeyi eleştirebilecek kulpu buluruz. Eleştiri yaptığımız onca durumun sonunda ucunun yine bize dokunduğunu görebiliriz. Bu durumu kontrol etmek için rahatsız olduğumuz her şeyi karşımızdakiyle paylaşmamız gerekir, yoksa işin içinden asla çıkamaz hatta suçlu direkt senmişsin gibi ortama lanse ettirilir.

Hastaneye girdiğimde, etrafımdaki bütün gözlerin yüzümde iğneleyici bir şekilde gezindiğini görebiliyordum. Hatta ikili konuşmaları duymam için yüksek sesle konuşup dikkat çekmek istiyorlardı. Onlara bu fırsatı kesinlikle vermeyecektim. Duru’nun da onayıyla direkt onun odasına gittim ve beraber vakit geçirdik. Onun da bu sıralar yoğunluğu nedeniyle fazla yan yana gelemiyorduk.

“Mihre, dün abim sabaha kadar uyuyamamış. O kadar düşünceliydi ki gözünün önünde evden kaçsam haberi bile olmazdı. O kadar durum vahim maalesef.” onu öyle düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu. Onun hayatına girdiğimden beri onun huzuru da kaçmış, beraber huzur isterken hep bozan taraf ben olmuştum.

-Onu anlayabiliyorum dersem yalan olacak. Onun açısından düşündüğümde; bana böyle bir haber gelse yemin olsun yıkılır hatta onu dinlemeden direkt ayrılırdım. O konuda Bintuğ’un kesinlikle sabrı ve gözlemini yabana atamam.

Haklı olduğumu belirtircesine mimiklerini kullanıp ayağa kalktı ve sağımda kalan koyu kahverengi dosya raflarının önüne geçti. Kucağına aldığı dört büyük mavi kapaklı dosyayı aldığında, yetiştirecek imzalarının olduğunu anladım ve ben de meşgul etmemek adına yerimden kalkıp onunla vedalaştım.

Koridora geldiğimde, herkes yaptığı işi bırakıp bana dönüyor, gözleriyle beni suçluyorlardı. Onlara aldırmadan soyunma odasına geçip üstümü değiştirdim ve dinlenme odasına geçip yerimi aldım. Mehtap ve Ayşe’nin beni görmesiyle uğraştıkları işleri bırakıp destek olmak için yanımda yerlerini aldılar.

Bana olayların detaylarını anlatmam için ısrar ettiklerinde, derin bir nefes alıp anlattım ve onların tepkilerini ölçmek için yüzlerine baktım. İkisi de karşı tarafa laf yetiştirip beddua ettiğinde, istemsizce tebessüm edip onları durdurdum. Ameliyathane için verilen kağıdı yanıma almadığımdan, bugünkü planı bilmiyordum. Gruptaki medyadan bakmak için telefonumu çıkarttığımda, Aydemir’in mesajlarını gördüm.

Akşama bana gelmek istediğini, müsait olup olmadığımı sorduğunda, ona hızlıca yanıt verip atılan fotoğrafları açtım. Benimkini gördüğümde, on beş dakika sonra ortopedi ile ameliyatımın olacağını gördüm ve kaç saat süreceğine baktım. Yaklaşık üç saat süreceğinden tek ameliyatım vardı ve daha sonrası boştu. Bu sürede dinlenme odasına oyalanır, mesaimi bitirirdim.

Hazırlık için odadan ayrıldığımda, Ayşe’nin de o ameliyata gireceğini öğrendim. Beraber hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra birbirimizi hazırlayıp masaları kontrol ettik. Doktorun da gelmesiyle hastayı yatağa aldılar ve anestezi ile de ameliyat başlamış oldu. Çapraz bağ ve menüsküs yırtığı olmasıyla önce çapraz bağı için önlemlerimizi aldık. Dikiş sırasında, Ayşe ve hocanın menüsküse başlamasıyla da ameliyat devam etti. MR’sine tekrar baktığımızda, başka bir sorun görememiştik.

“Mihre, dikişler tamamlandıysa masaya geçebilirsin. Ayşe’de bu süreçte menüsküsü diker, ameliyatı da bitiririz.” hocanın isteği üzerine masanın arkasına geçip istenilen cerrahi aletleri verdim ve kullanılmayacak olanları özenle sayıp demir, büyük kasaya yerleştirdim. Ameliyatın bitmesiyle de spanç sayımını da üstlenip eksiklerini hasta dosyasına yazıp imzaladım. Ayşe ve benim imzam ile de metal kasayı, sterilizasyon ünitesine teslim ettik. İkimizin de ayaklarının uyuştuğunu anladığımda, hemen ameliyathane kapısının önüne konulmuş bekleme sandalyesini gösterdim. O da demek istediğimi anlayıp kendisini koltuklara bıraktı.

“O kadar zor bir ameliyat da değildi. Sadece ikisini nasıl bu hâle getirmiş, onu anlayamadım. İnşallah bir an önce sağlığına kavuşur. Ayakta dura dura leylek pozisyonuna da alıştım. Ayağımı hep sol bacağımın yanına koyuyorum.” bu dediğine güldükten sonra kalktık ve odaya yavaş adımlarla yürümeye başladık.

Odaya gelmeden önce bana seslenen kişiye bakmak için arkamı döndüğümde, Barkın’ın olduğunu gördüm. Ayşe’nin de onu görmesiyle, gözlerindeki şaşkınlığını gizleyemeden belimi acıtmayacak şekilde sıktı. Ona döndüğümde, kulağıma eğilip kısık sesle “Bu bizim acil servis doktoru değil mi? seninle ne işi var, yoksa…” ona onay verip hiçbir şey demesine izin vermeden odaya çekip kapıyı da kapattım.

Hızlıca buradan çıkmak adına büyük siyah bez çantamı aldım ve üstümü değiştirmeden herkesle kucaklaştıktan sonra hastaneden ayrıldım. Hızlı yürüyüşüm, sanki oradaki bütün kötü atmosferin aniden yürüdüğüm yola kadar gelecekmiş tedirginliği ile hızlı adımlarımı daha da hızlandırdım. On dakikalık yolu neredeyse üç dakikaya indirdiğimde, evin önüne nefes nefese gelmiştim. Nöbet kulübesinin içinde yemek yiyen askeri rahatsız etmemek adına hemen içeriye geçip otomatik kapının şifresini girdim. Ondan kurtulmuşun verdiği rahatlıkla yavaş yavaş merdivenlerden çıkıp eve girişimi yaptım.

Aydemir’in geleceğini bildiğimden hızlıca odama geçip kıyafet ayarladım ve kısa duşa kendimi attım. On beş dakika süren sıcak duşun ardından hemen üstümü değiştirip gereken bakımlarımı yaptım ve en son saçlarımı kurutarak aynanın karşısına geçtim. Sıcak suyla duş aldığımdan, saç rengim gittikçe açılıyordu. Yarın mesai çıkışında büyük markete gidip hem saç boyası hem de evin eksiklerini almayı not ettim.

Aydemir’in aramasını gördüğümde, onu bekletmemek adına açıp son durumu sordum. Son dakika kararıyla eve gelmek istemediğini, tanıdığı köftecide yemek yemek istediğini söyledi. Bana da uygun olduğundan kabul ettim ve yarım saat süre istedim. Hemen itiraz etse de onu susturdum ve hazırlanmak için tekrar odama geçtim. Canım etek giyinmek istediğinden hızlıca ona göre kafamda kombin belirledim. Önce beyaz, uzun kollu gömleğimi giyindim daha sonra koyu gri, uzun kazağımı üzerime geçirdim. Siyah ince çorabımı da giyindikten sonra siyah şort eteğimi de giyindim. Aynaya baktığımda, çok hoş gözüküyordu. Makyajımı da tamamladıktan sonra hızlıca Aydemir’e hazır olduğumu belirten bir mesaj atıp ayakkabılığın önüne geldim.

Uzun, siyah kalın topuklu botlarımı ve deri ceketimi de giyindim. Çantamı da askılıktan aldıktan sonra merdivenlerden hızlıca inip kapının önünde kök salan kardeşimin yanına vardım. Sarıldıktan sonra yürüyerek gitme fikrini ortaya attı ve köfteciyi övmeye başladı. Övdükçe merakım git gide artıyordu. On beş dakika sonra dere kenarının yanında stant kuran köfteciyi gördüğümde, boş bir masa bulup oturduk. Son olaylar üzerinden merak ettiği tüm soruları sordu ve gelen küçük çocuğu görünce susup onunla konuşmaya başladı. Daha önce buraya gelip güzel bir keyif yaşadığını, tadının hâlâ damağında olduğunu dile getirirken, heyecanına gülümsemiştim.

Siparişleri verdikten sonra ona Bintuğ’u sordum. Ciddileşen yüz ifadesinden sonra merakla onun anlatacaklarını dinlemeye başladım. “Abla ne yalan söyleyeyim çok durgun. Ufak bir örnek vermem gerekirse; Eğitim alanında her zaman ciddi ve sert söylemleriyle ünlü olan yüzbaşı, bugün eğitim alanında suspus kenarda sadece timi izliyordu. Hatta yapılan yanlış hareketleri bile düzeltmeye tenezzül etmedi. Sen düşün.” öyle hayal ettiğimde, gerçekten de sınırları dışında hareket etmişti. Bu durumda herkes tarafından haklı olarak sorgulanıyordu.

-Böyle saçma sapan işler de hep beni buluyor zaten. Hadi ben yangına körükle gitsem anlayacağım fakat ben de hiçbir şey yapmıyorum ki. Benimle ne dertleri var ki hep hayatıma burunlarını sokuyorlar? Onları anlayabilmek için cidden kırk fırın ekmek yemek gerekiyor. Bu arada Bintuğ’un kolundaki yara nasıl?

“Yarın nöbetin yoksa karargâha uğra. Onu ziyaret et ve kendi ağzıyla durumunun nasıl olduğunu öğren. Belki bilmeden kırdıysan da gönlünü al çünkü böyle devam ederse kendisine de büyük zarar. Sanki kendisi rütbeli değilmiş, time yeni katılmış gibi hareketler sergiledi bugün. İnanılır gibi değil vallahi. Ben time böyle bir şey yapsam direkt beni kapı dışarı ederler.”

Tam konuşacakken siparişlerin gelmesiyle susup önümdeki köfteye dikkatimi verdim. Aydemir’in hemen başlaması üzerine ben de daha fazla dayanamayarak koca bir ısırık aldım ve ağzımda yayılan tat sayesinde istemsizce gözlerimi kapattım. O kadar güzeldi ki kime gelmezse bile ben her zaman boş bulduğum bir vakit uğrayacaktım.

-Gerçekten de dediğin gibi varmış. Çok lezzetli!

Aydemir’in telefonu çalmasıyla birlikte ben de son parçayı ağzıma attım ve o çocuğu çağırarak hızlıca hesabı ödedim. Bu davranışımdan dolayı bana kaşlarını çaımış bakan kardeşime ufak bir öpücük atıp konuşmasının bitmesini bekledim. Beraber kalktığımızda, derenin yanından yürüyerek anayola çıktık. Kardeşimin suskunluğu gözüme batarken koluna dokunup bana bakmasını sağladım. Bana yapay tebessüm ile karşılık verirken, kaldırımın ortasında durup onun bana dönmesini bekledim.

-Ne olduğunu açıklayacak mısın? Biraz önce keyifliyken şimdi suratın beş karış oldu.

“Karargâha geçtiğimizde gözünle görürsün, anlatmam doğru olmaz.” ne göreceğimi bilmediğimden stres olmaya başlarken hemen oraya ışınlanmak istiyordum. Yol sanki uzadıkça uzuyor, oraya varmam çok zaman alacakmış gibi geliyordu. Nihayet vardığımızda, bir şey demeden içeriye geçip her zaman geçtiğim uzun koridora vardık. Sesler gittikçe yükselirken, sesin Bintuğ’a ait olduğunu anladım ve elimi kardeşimin eline sarmaladım. O da beni sakinleştirmek adına göğsüne yatırıp bekledi ve iç çekip kendinden uzaklaştırdı.

-Neden böyle, kim onun yanında? Açıklayacak mısın Aydemir?

Sessiz kalmayı sürdürürken, kapının önünde onu dilemeye başladık. O “Ulan bu hayatta tek istediğim huzur içinde görevlere gidip başarılarıma başarı katmak. Ama ben de şans ne arasın? Bir tane haysiyetsiz, kahpe geliyor hayatımıza dahil oluyor ve onunla uğraşmaktan kendimi işime veremiyorum. Bu hep böyle mi devam edecek? Buna acil bir son vermem gerek yoksa herkesin hayatının içine sıçar!”

Aşina olduğum Caner’in de sesini duyduğumda, onun da konuşmalarını dinlemeye başladım. “Komutanım, Barkın’ı dövmeniz hiçbir sorunu gidermez hatta başınıza daha büyük sorunlar getirirsiniz. Neden onu arayıp da buraya çağırdınız ki? Hem siz dava açmadınız mı, neden haklıyken haksız duruma düşüyorsunuz ki?” istemsizce gözlerimi belertip aralarında yapılan planı dinlerken, Caner’e yüz de yüz hak vermiştim. Daha fazla dayanamayıp içeriye bodoslama daldım ve Bintuğ ile göz göze geldim.

Sinirden kıpkırmızı, gözlerindeki o hırsı gördüğümde yanına gitmekten korkup kapının girişinden onu seyrettim. Caner bana sessizce baş selamı verirken ben de aynı şekilde selamımı verip Aydemir’in de içeriye geçmesini izledim. Kardeşimin “Komutanım, sesiniz dışarılara kadar geliyor. İnsanlara malzeme vermeyin.” demesi üzerine onun aniden kardeşime dönüp “Aynen, ona malzeme verme şuna malzeme verme diye de içimizde sakladık. En son patlak verdi diye de laf söyleyeceklerse siktirsinler!”

Bu kadar sinirlenecek başka ne gibi bir olay olmuştu ki? İlk defa bu kadar etrafa hakaret ve kalp kıran cümleler duyuyordum. Evet, bunu kim yaşasa aynı tepkiyi verirdi kabul ediyorum fakat bunun altından başka bir sebep de çıkacaktı. Onu öğrenmek için önce Caner ile konuşmam gerekiyordu.

Dışarıdaki sesler, Bintuğ’un odasının yakınlarından gelirken, önce kapı tıklatıldı ve içeriye er girdi. Hepimiz onun ne söyleyeceğini dinlerken, yanında beliren Barkın’ı gördüğümde iyice işlerin çığrından çıktığını anladım.

Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Umarım bu bölümü de beğenerek okur, güzel yorumlarınızla da taçlandırırsınız. Oy ve yorumlar her yazar için çok önemlidir. Sizi seviyorum. Medyada gördüğünüz üzere Mihre’nin kombini. Bakalım, Barkın ve Bintuğ arasında ne gibi kaoslar olacak? Hepiniz esen kalın, hoşça kalın. Sizi seviyorum…

Bölüm : 23.01.2025 00:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sude Kayhan / Karşılaşma Cephesi / 29- Karargâha Barkın Rüzgarı
Sude Kayhan
Karşılaşma Cephesi

17.65k Okunma

4.44k Oy

0 Takip
54
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...