27. Bölüm

27- Aferist

Sude Kayhan
poncikss1234

“Ve insanın en güzel tesadüfleri, başka bir kalpte kendi kalbinin benzerine rastladığı an başlar.”

Şu sözü hiç aklımdan çıkartamıyordum. “Onu ilk görüşümde henüz hiç tanımıyorken ve bir gün seveceğimden habersiz, gayriihtiyari dönüp ikinci kez bakmışım. Aklın öngöremediğini kalp öngörüyor.” kim bu sözü söylediyse doğru noktaya parmak basmıştı. Karakterlerimiz birbirimize ne kadar zıt olursa olsun sevgimiz hep doğru orantılıydı. Onun sevgisinin yükselmesiyle aynı saniye içinde benim de sevgim yükseliyordu ki bundan keyif alıyordum.

Hastaneye vardığımda, sanki yeni atanmışım gibi bir heyecan basmıştı beni. İçeriye girdiğimde, yeni yüzleri gördüm ve vakit kaybetmeden soyunma odasına geçip üstümü değiştirdim. Mesaiye başlamadan hemen telefonuma göz gezdirdim ve yanıtlayacağım mesajları okuyup cevabı verdim. Cebime koyduktan sonra yeni görevlendirilen başhekimin yanına gitmek için odadan ayrıldım.

Başhekimin odasının önüne geldiğimde, derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım ve içeriye girdim. Beni gördüğünde hemen ayağa kalktı ve kendisini tanıttı. Ben de aynı şekilde tanıttıktan sonra yeni düzenlenmiş nöbet listesi ve ameliyat listesini istedim. O da beni bekleteceğini, herkese özel olarak çıkarttığını söylediğinde, şaşırmıştım. Bunun nedenini sorduğumda ise nöbet saatlerinin adaletsizce dağılması sonucunda alınan önlem olduğunu belirtmişti.

Ona teşekkür ettikten sonra ilk önce dinlenme odasına geçip eski koltuğuma oturdum ve yanımda getirdiğim yeni bardağımı da beyaz küçük sehpaya koydum. Yeni gelen hemşire ve teknikerler ile tanıştıktan sonra zamanımın hâlâ var olduğunu bildiğimden kendime çay koydum. Sohbetle beraber içerken Ayşe’nin kapıdan içeriye girmesiyle, heyecanla yerimden kalktım. Beraber uzun süren sarılmayla beraber hemen oturup hasret giderdik.

Ameliyat saatimin gelmesiyle arkadaşlarımla konuşmayı kesip hemen bohça odasına gittim ve lazım olacak bohçayı alarak ameliyathaneye girişimi yaptım. Önce bohçayı açıp içindeki malzemelere dokunmadan hazır ettim ve steril oldum. Eldivenleri giyindikten sonra hızlıca masayı düzenle hazırlayıp hasta yatağının gelmesini bekledim.

On beş yaşlarında görünen kız çocuğunu gördüğümde, ona sevecen gözüken gülümsemem ile korkmaması gerektiğini söyleyip rahatlatmaya başladım. O da rahatlamaya başladığında, ben de personelden rica edip hastanın dosyasını okumasını istedim. O da ikiletmeyip okuduğunda, sorunun göğsündeki kitlenin olduğunu anladım.

Plastik cerrahisinin de gelmesiyle dosyadaki bilgileri doktora da tekrarladım. Kullandığı ilaç ya da herhangi bir alerjisi olmadığından, anestezi hocası da rahat bir nefes alıp genel anesteziyi yaptı. On dakika kadar bekledikten sonra anestezi uzmanının onayı ile ameliyata başladık.

Minimal invaziv ile yaklaşık bir saat süren ameliyatın sonunda doktorun “Mihre sen patolojiye git, ben dikerim.” sözüyle hızlıca tümörü koyduğum kabı alıp laboratuvara gittim. Kabı verdikten sonra benim işim burada bitiyordu. Eldiven ve maskeyi tıbbi atığa attıktan sonra lavaboya girip ellerimi yıkadım.

Yoğun bakımın önünden geçerken, Mehtap’ı gördüğümde hızlıca cama yaslandım ve onu izlemeye başladım. Beni fark etsin diye elimi sallasam da yoğun olduğundan dışarıya bakmamıştı. Ona burada olduğuma dair mesaj attıktan sonra odaya geçip ikinci ameliyata kadar beklemeye başladım. Ayşe’nin de odaya girmesiyle yaşanan aksaklıkları sinirle anlattı ve gözlerindeki yaşı sildi. Ona basit ameliyatların daha iyi olacağını söylesem de kendisini geliştirmek için uzun süren ameliyatlara girmeye başlamıştı. Ona da hak veriyordum. Nöbet zamanı ne geleceği belli olmuyordu. Sinirini biraz da olsa yatıştırdıktan sonra Bintuğ ve beni sormuş, ilişkimize nazar değmesin diye dua etmeye başlamıştı. Onun bu davranışından dolayı sarıldım ve sevilmesi için dileklerimi sundum.

Yeni gelen hemşirenin içeriye girip “Mihre, acilde seni görmek isteyen bir hasta var. İsmi Barkın. Senin erkek arkadaşın olduğunu söylüyor. Bakar mısın?” demesiyle Ayşe ile birbirimize bakıp ayağa kalktım. Acile hızlı adımlar ile ulaştıktan sonra on bir numaralı yatağa doğru yönümü değiştirdim. Beyaz perdeyi çektiğimde, gördüğüm adam ile kaşlarım çatıldı ve sinirlerimi kontrol edemedim.

Barkın Atakan… Takıntılı, kendinden başka kimseyi düşünmeyen herifin tekiydi. Onunla üniversite dönemlerinde ortak derslerimizden dolayı kısa bir muhabbetimiz olmuş, daha sonra aniden konuşmayı kesmişti. Ondan bir daha da haber alamamıştım. Daha sonrasında kendime yaptığım en büyük iyiliğin bu olduğunu anlamış, bana ulaşmasına rağmen bir daha onunla iletişimde bulunmamıştım.

“Mihre, seni çok özledim hayatım.” kulaklarıma gelen en kötü ses buydu. Yüzümü buruşturup ona bakan hemşireye durumu sorduğumda, influenza* diye yanıtlamıştı.

-Bu adama hiçbir şey olmaz. Serumu bitsin yollayın.

“İlişkimizi daha ne kadar saklayacaksın güzelim?” dediğinde ise sinirlenip serumun hızını arttırdım. Ne yaptığımı anlamadığından gözlerini belertse de ona bir şey demeden oradan ayrıldım. Saate baktığımda, ameliyatın başlamasına beş dakika olduğunu gördüm ve hazırlık için odaya uğramadan direkt bohça bölümüne geçtim. Ameliyathaneyi hazırladıktan sonra hasta kontrolü ile birlikte ameliyata başladık. Ameliyatın bitimi ile çıkış saatimin denk düşmesiyle herkese teşekkür edip soyunma odasına geçtim.

Üzerimi değiştirdikten sonra Bintuğ’a mesaj attım. O da müsait olduğunu, uğramak istersem odasında rapor yazdığını, yazmıştı. Mesaja gülümseyip hızlıca hazırlandım ve dinlenme odasına uğrayıp eşyalarımı dolaba koydum. Herkesle vedalaştıktan sonra beklemeden hastaneden çıktım.

Karargâha geldiğimde, nöbetçi erlerin artık tanıdığından dolayı sadece selam verip siyah büyük demir kapıyı açtı. Ona tebessüm edip içeriye geçtim ve uzun, geniş koridorda yürüyüp ruh eşimin odasının önüne geldim. Kapıyı nezaketten çalıp sesin gelmesini beklemeden içeriye girdim ve onu yazı yazarken biraz izledim. Son noktasını da koyduktan sonra hızlıca yerinden kalkıp yanıma gelip sarıldık ve beni öptükten sonra hemen masanın yanında bulunan siyah deri koltuğu işaret etti.

-Müsaittin değil mi, yoğun bir zamanda gelmedim?

“Sana her zaman müsaittim Güneş’im. Ne içersin, hemen söyleteyim.” ona her zamankinden dedikten sonra kahvelerin gelmesini bekledik. Kahve geldiğinde, askere teşekkür edip kapının kapanmasını bekledim. Derin bir nefes aldığımda, gergin olduğumu anladı ve elini yanağıma koyup ona bakmamı sağladı. “Bir derdin mi var? Söyle bana yakayım her yeri.” nasıl söyleyeceğimi bilmiyorken sessiz kalmayı tercih etmiştim. Beklentiyle konuşmamı beklerken daha fazla bekletmemek adına konuşmaya başladım.

-Bugün hastaneye birisi geldi. Benim üniversitede dönemimde ortak dersleri beraber alıyorduk. Ne olduysa birden ortalıktan uçup gitti. Bugün de acilde gördüm ki o gelmiş. Herkese benimle ilişki yaşadığını ima ediyordu. Eğer başka birisinden duyarsan yanlış anlayacağından bizzat ben gelip söyleyeyim dedim.

Titreyen ellerimle fincanı tutmakta zorlanırken gözlerimi kapatıp bir- iki saniye bekledim. Onun anlayışına güvendiğimden kendimi rahatlatıp kahveyi içtim. Kahvenin acı tat damağıma yapıştığında, yüzümü ekşitip gözlerimi duvara sabitledim. “Ne zamandır biliyorsun, geldiğini?” diye bir soru sorduğunda, gözlerimi gözlerine kilitledim.

-Bugün gördüm. Başka nerede görebilirim ki?

“Bir daha seni rahatsız ederse direkt beni ara. Elim kanda bile olsa gelip o herifin icabına bakacağım.” ona tebessüm edip masadaki elini tuttum ve konuşmasının devamını dinledim. “Ben görevde de olsam burada onu iyi benzetecek kardeşlerim var. Bir telefonla bütün karargâh emrinde, unutma.”

-İyi ki varsın. İyi ki hayatımdasın.

“Unutma Mihre’m. Sen bana ait değilsin, bana dairsin. Senin önüne çıkan her engel, benim de önüme çıkmış sayılır. Sana bulaşan herhangi birisi aynı şekilde bana da bulaşmış sayılır. Sen şimdi bana onun numarasını ver. Ben onu bir araştırayım.”

Numarası ben de yoktu. Ona da bunu dediğimde, isimle de bakabileceğini söylemişti. Barkın Atakan ismini dudaklarımdan çıktığında, bana içlice baktı. “Hiçbir erkek ismi senin dudaklarına yakışmıyor. Kendi ismim bile senin dudaklarında değerli oldu. Diğerlerini de değerli hissettirme, canımın canı.” Onu hemen onayladım ve bakmak için izin istedim. Kaşlarını çattığında, araştırmaya bakacağımı tekrar dile getirdim.

Onun yanına geldiğimde, bilgisayardan bir uygulama açıp hemen ismi yazdı ve T.C kimlik numarasına kadar her şey gözler önüne serildi. Buraya yaklaşık iki ay önce kendi isteğiyle tayin istemiş, doktorluğa burada devam edecekti. Bu bilgiyi okuduğumda, göğsümün sıkıştığını hissettim. Elimi göğsüme götürmek istesem de yapamadım. Onunla mecburen her ameliyatta beraber olacağız düşüncesi aklımı yitirmeme sebebiyet vermişti.

Nüfus bölümüne baktığımda, bir erkek evladının olduğunu gördüm. Evlenip ayrıldığını düşünsem de medeni hâlinin bekar olduğunu okudum. Bintuğ’un “Bir de evladı var. Gelmiş sana yürümeye çalışıyor, hadsiz!” onun sinirli olduğu zamanlarında sessiz kalıp sadece yatışmasını beklemekten başka çözümüm yoktu. Daha fazla görmek istemediğimden kapattırdım ve eve gitmek için ayaklandım.

-Evladının suyu hürmetine bana yaklaşamaz. O kadar düşüncesiz değildir. Yoksa oğlunun düzenini bozar. Sen merak etme ufacık bir şey desin hemen sana ileteceğim. Bunu düşünmeye değmez.

Vedalaştıktan sonra akşam için uğrama sözünü aldım ve gülerek odasından ayrıldım. Eve geldiğimde, hızlıca üstümü değiştirip çantamdaki üniformaları da çıkartıp makineye attım ve duşa girip ilk iş günü yorgunluğumu suya akıttım. Hızlıca rahat kıyafetlerimi giyindikten sonra mutfağa geçip bir şeyler atıştırdım. Bintuğ’u beklerken televizyonu açıp dizi buldum ve onu izlemeye başladım.

Kapı çaldığında, bu kadar erken nasıl çıkacağını düşünsem de rütbesinden dolayı bunu sorun etmeyeceklerini düşündüm ve seke seke kapıya varıp açtım. Karşımda gördüğüm Bintuğ değil Barkın Atakan ve oğluydu. Hızlıca kapıyı kapatmak istesem de Barkın’ın ayağını koyması sonucu başarılı olamadım ve sonuna kadar açıldı. Aşağıdaki otomatik ışığın yanıp sönmesiyle de Bintuğ’un geldiğini anladım. Merdivenlere bakarken duyduğum ses ile dengem şaştı.

“Oğlum, annene merhaba demeyecek misin?”

Ne diyordu bu?

Bintuğ’un merdiven bitiminde gördüğü manzara ile kaşlarını çatmış bakarken, üç yaşlarında görünen bebeğin “Anne, biz geldik.” demesiyle direkt Bintuğ’a bakmıştım. Bacaklarıma sarılan küçük bir beden yüzünden onun yanına gidememezliğin ağırlığı varken onun bu manzara karşısında dili tutulmaktan başka bir çaresi de yoktu.

Onunla konuşmak için eğildiğimde, gözlerinin içine baktım. O da bana beklentiyle bakarken ben de ona “Ben senin annen değilim. Babanı da tanımıyorum.” dedim. Çocuğun bunu duyduktan sonra Barkın’a ağladı ağlayacak bir yüz ifadesiyle; “Baba, annem beni kabul etmiyor.” dedi.

Bintuğ’un daha fazla sabrı kalmadığından “Ne oluyor burada!” diye bağırmasıyla, çocuk ağlayarak bana sarılmıştı. Onu yatıştırmak için salona götürürken, Bintuğ ve Barkın büyük bir tartışmaya girmişlerdi. Barkın’ın “Sen de kimsin?” demesi üzerine Bintuğ’un soğuk içten olmayan kahkahası duyuldu ve gereken cevabı verdi. Aklıma direkt Aydemir’i aramak geldiğinde, koltuktaki telefonuma uzanıp kardeşimi aradım. Ona gereken durumu anlattıktan sonra hızla gelmesi için neredeyse yalvarır tonda konuştum.

Beş dakika geçti geçmedi Aydemir’in de kapının önünde belirmesiyle, derin bir nefes aldım. Barkın’a gereken cevapları bir bir verdiklerinde, çocuğun da sakinleştirip ona teslim ettim. Yüzsüz gibi hâlâ bebeğin annesinin ben olduğumu anlatmaya devam etmesi üzerine ondan DNA testi istedim. Hepsi bana şaşkınlıkla bakarken, en mantıklı yolun bu olduğunu dile getirdim.

-Ben kendimden eminim. Onun annesi ben olamam. Hem gerçek annesini bulmak için küçük bir yardım olur. Yarın gider üçümüzde kan örneği verir, gerçekler de ortaya dökülür.

Bana sinsi gülüşüyle bakıp onay verdi ve hiçbir şey demeden merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. İkisi de sinirden kıpkırmızı içeriye girerken yatıştırmak için konuşmaya başladım.

-Bu kadar ileri gitmesini ben beklemiyordum. Senin ve kardeşimin bu olaya dahil olmasını da istemiyordum fakat ortadaki bebeğin varlığı elimi kolumu bağladı. Yarın sabah gider kan veririm, sonuçların hızlı çıkması içinde ricada bulunurum. Gerçekler de ortaya çıktığında herkes kendi yoluna gider.

Bintuğ’un “O yolu ona öyle bir sokacağım ki kendisi yönünü bulmak için başka bir yol yapacak. Mihre, en ufak bir şey olduğu an hemen bize ulaşıyorsun anladın mı? Eve gitmeden nöbetçi askerleri de uyaracağım, onun adını duydukları an uzaklaştırsınlar.”

İyi ki hastaneden çıktıktan hemen sonra ona durumu anlatmıştım. İyi ki bu görüntüyle beni yanlış anlayıp benden uzaklaşmamıştı. Barkın Atakan bir kelime olmuş olsaydı o da "Aferist." olurdu. Onun gibi kimseyi başka tanımıyordum. Bazen bir şeyleri karşı tarafla samimi bir şekilde paylaşmak, çıkacak sorunu en aza indiriyordu. Empati yaptığımda, ben onu öyle bir durumda görseydim, o zaman yer yerinden oynardı. Daha ne kadar sürecekti bu saçmalık bilmiyordum. En kısa sürede eski, sade hayatıma kavuşmak istiyordum.

"Aferist; Çıkarı için her hileye başvuran, çıkarını bilen, çıkar düşkünü, çıkarcı kimse." demekti.

Merhaba, olaylar olaylar! Barkın Atakan… söylenecek çok söz var da neyse… Karakterimize bir hoş geldin diyelim o zaman. Bu bölümü size emanet edip ben kaçıyorum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Not; influenza* "Grip" demek. Bakalım DNA nasıl sonuçlanacak? Herkes o güzel hayatına kavuşabilecek mi? Yorumlarda buluşalım. Sizi seviyorum, iyi okumalar diliyorum. Gece belki bölüm gelebilir (diğer kitaplarıma da dahil.) emin olmamakla beraber şimdilik buradan ayrılıyorum. Kendinize iyi bakın, esen kalın! 🤍💭❕

 

 

Bölüm : 18.01.2025 21:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sude Kayhan / Karşılaşma Cephesi / 27- Aferist
Sude Kayhan
Karşılaşma Cephesi

17.65k Okunma

4.44k Oy

0 Takip
54
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...