“Elimden tuttuğunda öyle bir güvenmişim ki.
Bize bir şey olmaz sanmışım.
Mayın tarlasında bir adam sevmişim aşk sanıp da.”
-Ben asker olsaydım, sen de beni beklediğim gibi bekler miydin?
Bu soruyu beklemediğinden dolayı şaşkınlıkla dudakları aralanmıştı. Daha fazla cevabı beklemek istemediğimden elimi boş ver gibisinden sallayıp ayağa kalktım. Sehpanın üstünde duran kurumaya yüz tutmuş kahve fincanlarını alıp mutfağa geçtim. Derin bir nefes alıp konuşmalarını düşünmeye başladım.
Ne demişler; “Açık açık konuşun, çünkü doğru insanlar açık olmayı sever.” Ben, ona hep açık olmaya çalışırken onun bana olan görülmez duvarı, ilişkiyi zedelemeye başlıyordu. Belki de benden ayrı kaldığı her süreçte ondan vaz geçtiğimi düşünüyordu.
“Bir tanem seni kırdım mı, neden yanıma gelmiyorsun?” Bintuğ’un sesini duyduğumda, yerimden sıçradım. O kadar dalmıştım ki kaç dakikadır buradaydım, bilmiyorum. Tebessüm ederek içeriye geçtim ve bir şey demeden direkt yanına oturdum. “Fatih Yiğit mesaj atmış. Müsaitseniz yengede buluşalım diyor, sen ne dersin?” güzel olurdu. Ona onay verdiğimde, rica edip bana yardım etmesini istedim. O da seve seve kabul etti ve beraber güzelce etrafı toparlayıp mutfağa geçtik.
Onun “Kapıya ben bakarım, istersen üzerini değiştir. Hasta olma.” demesi üzerine ıslanmış kazağıma göz gezdirip ona tebessüm ettim ve vakit kaybetmek istemediğimden hızlıca odama geçip siyah eşofman takımımı giyindim. Salona geçtiğimde; Tuğrul, Caner, Yiğit Fatih ve Aydemir’i gördüğümde hepsiyle selamlaşıp yerlerimize geçtik.
Caner, elindeki poşeti bana uzattığında teşekkür edip aldım ve mutfağa geçip hazırladıklarımızın yanına özenle yerleştirdim. Çayı da aradan çıkarttıktan sonra salondaki seslerin bir anda yükseldiğini duyup yerimde birkaç saniye bekledim. Yiğit Fatih’in “Müsaittiniz değil mi abi, yanlış bir zamanda gelmedik?” neyden bahsettiğini tam anlayamamıştım.
Bintuğ’un “Müsait olmasaydık burada oturuyor olabilir miydin?” demesi üzerine istemsizce kıkırdadım ve başımı iki yana sallayıp sohbetlerini dinlemeye devam ettim. Tuğrul’un “Abi zor bir görevden geldik. Hepimiz döndükten sonra boşluğa düşmüş gibiyiz. Biz de dedik ki toplanıp vakit geçirelim. Hem sen yenge ile bir konu hakkında konuşacaktın, konuşabildin mi?”
Sesler kesildiğinde, ben de salona geçip önce Aydemir ile muhabbet ettim. Arada sohbetimize Caner’in katılmasıyla hoş bir ortam oldu ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Onlara hazırlamış olduğum masaya davet edip yerlerimizi alırken, demlenmiş olan çayları da masaya servis edip Bintuğ’un yanına oturdum.
-Hepiniz tekrar hoş geldiniz. Kusura bakmayın aniden haber alınca Bintuğ ile beraber bu kadar çeşit çıkarabilirdik. Canınız ne istiyorsa söyleyin, ben hemen yaparım.
Hepsinin övgü ve itiraz nidaları sonrasında güzelce karnımızı doyurduk. Caner’in bana yardım etmek istemesiyle beraber hızlıca masayı toplayıp kirlileri makineye dizdik. Yüzünde anlamlandıramadığım bir hüzün vardı. Bu hüznü sayesinde benim de enerjim çökmeye başlamıştı.
-Bırak şimdi elindeki tabağı da bana söyle, canını sıkan bir durum olmuş belli. Anlatmak istersen ben her zaman buradayım. Emin ol ikimizden başkası da bilmez, bana güvenebilirsin.
Omuzları sanki tonlarca yük taşıyormuş da birden devrilmiş gibi çökmüştü. Onun bu hâllerini gördüğümde, merakım git gide daha da artmaya başlamıştı. Ona karşımdaki sandalyeye oturtup anlatması için masaya tırnağımla vurdum. O da mesajı aldı ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
“Söylemeyeceğini bildiğimden sana açık olmak istiyorum. Önce ondan duyman daha iyi olabilirdi fakat kendisi de şu an konduramadığından herkesten gizliyor. Bintuğ komutanım sana bunu en kısa sürede söyleyecektir zaten. Görevden geldikten sonra sabah komutanım rapor yazmaya geldi. Raporu teslim etmeye albayın odasına girdiğinde, albay beni dışarıya çıkarttı. İçime kötü bir his geldi ve normalde asla yapmayacağım şeyi yaptım, kapıyı dinledim. İkisi kendi aralarında konuştuklarında, albayın şu cümlesini duydum ki belki de yanlış duymuş olabilirim. “Burada son görevdi, bu hafta içerisinde tayin evrakı kapıya gelir.” onu duyduğumdan beri kendimde değilim.”
Bu kadar önemli bir konuyu bana nasıl söylemezdi? Bu kadar mı önemsiz görüyordu bu konuyu, anlamıyordum. Bana böyle bir şey olsaydı ilk söyleyeceğim kişi o olurdu. Demek ki dünkü konuşma bunu da kapsıyordu. Kimsenin duymadığını, o söylemezse öğrenemeyeceklerini sanmıştı lakin yanılmıştı.
-O yüzden mi benimle sanki veda edermiş gibi konuştu?
Omuz silkeleyip yerinden kalktı ve gözüyle salonu gösterdi. Ben de daha fazla dikkat çekmeyelim diye önden salona geçtim. Koltuğun üstünde duran telefonumu alıp hemen Duru’yu bulup mesaj attım. Ondan mesaj beklerken Tuğrul’un “Komutanım mayına bastıktan sonra patlamadı değil mi?” demesi üzerine kafamı hızlıca Bintuğ’a döndürdüm. Onun uyarıcı bakışları Tuğrul’u ezerken ben de daha fazla sessiz kalmak istemedim.
-Erkek arkadaşımın mayına bastığını, silah arkadaşından öğreniyorum. Biz burada merakla seni beklerken sen onca yaşadıklarına rağmen sanki hiçbir şey olmamış gibi nasıl davranabiliyorsun? Benden bir şey saklamıyorsun değil mi?
Ses tonumun yüksek çıkması sebebiyle herkes sessizleşirken daha fazla duyduklarıma ya da duyacaklarıma hazır değildim. Ya doğruyu söyleyip ona olan güvenimi koruyacaktı ya da yalan söyleyip bütün güvenimi yerle bir edecekti. Sadece dudaklarının arasından çıkacak tek bir kelimeye bakacaktım.
Aydemir’in “Abla biz kalkalım istersen siz de baş başa çözün. Ne dersin?” Ona istemsizce kaşlarım çatık bakarken, cevabını almıştı.
-Konuşacak mısın sevgili sevgilim?
Konuşmaya başlayacakken kapının hırsla çalması üzerine Aydemir hızla yerinden kalkıp kapıyı açtı. Duru’nun da gelmesiyle beraber kendimi daha da rahatsız hissederken şimdiden olacaklardan korkmaya başlamıştım. Bintuğ’un, Duru’ya “Sen neden geldin?” demesi üzerine güldü ve “Niye abi, söyleyeceklerin beni kapsamıyor mu?” onun da sinirlendiğini anladığımda, ortamı dindirmek için onun bacağını sıkıp alttan almasını istedim.
“Siz ne karıştırıyorsunuz? Mayın konusu için böyleyseniz şunu bilin ki ben ve ekibim iyiyiz çok şükür ki. Çok önemli bir konu olsaydı zaten benden duyardınız.” histerik bir gülüşle ona baktığımda, bana anlamsız bakışlarını atmıştı. “Mihre, sorun ne? Gerçekten anlayamıyorum.” Caner’in derin bir nefes alıp konuşmaya başlamasıyla herkes susup onu dinlemeye başlamıştı. Odadaki konuşulanları tek tek herkese aktardığında, diğer arkadaşlarının gözlerindeki hayal kırıklığını görmüştüm.
Duru’nun şaşkınlıkla bana ve abisine bakıp duruyor, Aydemir; Tuğrul ve Yiğit Fatih’te sindirebilmek için Caner’in söylediklerini tekrar ediyorlardı. Bintuğ, ağzının içinden birkaç şey söylediğinde, sesli söylemesi için onu uyardım. O da artık sabrının son demlerinde olduğundan sesini yükselterek konuşup durumu izah etti. Onunla bir alakası olmadığını, Kemal ve Kamil’in dosyası olduğunu söylediğinde, içimdeki sıkıntı bir anda uçup gitmişti.
-Madem onlar ile ilgiliydi, neden bunu bizimle paylaşmadın? Sonuçta onlarla kötü de olsa bir geçmişimiz var. Ben, bizim için bu kadar çaba gösterirken seninle her şeyi paylaşmaya çalışırken senin kapalı kutu gibi olman beni rahatsız ediyor, anlıyor musun?
Hızlıca yerinden kalkıp mutfağa geçtiğinde, kalkacak gibi oldum. Duru’nun beni durdurmasıyla ona hak verip gözlerimi kapattım ve bugünün bitmesi için dua etmeye başladım. On beş dakikanın sonunda Bintuğ’un daha sakin bir şekilde yerine oturup merak edilenleri cevaplamaya başladığında, içimden zafer gülüşleri atıyordum. En azından benim başlatmış olduğum küçük tartışma, doğruları bir bir ortaya sermişti.
-Neyse hepimiz buradayken tatlı yiyelim, tatlı konuşalım. Duru benimle gelir misin?
Herkesin önündeki bitmiş bardakları toplayıp beraber mutfağa geçtikten sonra ona ondan önceki konuşmaları anlatıp bilgilenmesini sağlarken, tabakları hazırlayıp büyük tepsiye yerleştirdim. Duru’da yeni bardaklara çay koyduğunda, ışığı kapatıp Aydemir’den sehpa çıkartmasını istedim. Herkese servis ettikten sonra Bintuğ’un benimle özel konuşmak istediğini herkesin içinde söylediğinde, tedirgin olmuştum. Onu odama getirdiğimde, kapıyı kapatıp yatağa oturdum.
Onunda oturmasını beklerken o ayakta kalmayı tercih etmişti. Ne söyleyeceğini kestiremiyordum. Bana “Her şeyi herkes içinde söylemen hiç hoş değil. Senden rica ediyorum ki bir dahaki rahatsız olduğun durumları benimle özel olarak paylaş. Belki o an düşünemiyor olabilirsin lakin sana aniden herkesin içinde sesimi yükselterek açıklama yapmaya çalışmak, yanlış anlaşılmaya çok müsait oluyor. Bunu bir daha yapmayalım olur mu?”
-Ben sormadan senin anlatacağın bir şey olmuyor. Ben de yolumu buradan yapayım dedim, fena mı yaptım?
Beyaz ışıktan dolayı gözlerinin rengi daha da belirginleştiğinde, ben de daha fazla oturmak istemediğimden ayağa kalkıp karşısına geçtim. Uzun boyundan dolayı bana bakmak için eğildiğinde, gözlerimizdeki enerji bizi çarpmıştı. Onun “Sen de hissettin mi?” sorusu üzerine ben de gülerek kafamı salladım.
-Yarın hastaneye gideceğim. Artık sık görüşemeyeceğiz. Haberin olsun sevgili sevgilim.
Kısık bir kahkaha attıktan sonra “Ben sana canımın canı derken sen de sevgili sevgilim mi diyeceksin, ben tamamım.” aramızı düzelttikten sonra salona geçip içimde kalan tatlıyı yedim ve herkesten yalnız kaldıkları için özrümü diledim. Caner; Fatih ve Tuğrul kalkmak için izin istediklerinde, onları uğurlayıp Aydemir ve Duru ile sohbetime devam ettim. Hastane ile ilgili gelen mesajı da bizimkilere iletip onun istişaresini yaptıktan sonra sabah kalkacağımdan dolayı kardeşim ve arkadaşım da izin isteyerek evden ayrıldı.
Bintuğ ile her zamanki gibi baş başa kaldığımızda, kolundaki saate bakıp iç çekti. Ona kalması için öneride bulunduğumda, yarın toplantısının olduğunu söyledi. O da gitmek için hazırlıklarını yaptığında, kapının önüne beraber gelmiştik. Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü incelerken ben de onu inceliyordum. Bana sarıldığında, ben de parmak ucuna yükselip sarıldım ve beş dakika boyunca hareketsiz öyle kaldık.
Bana “ Ben sana dildâlde oldum Mihre’m. Lütfen gönlüme benden habersiz darılma. Gönlümde en çok senin imzan var.”
Dildâlde; Gönlünü vermiş kimse, âşık.” demekti.
Merhaba değerli okuyanlar ve değerli yazarlar. Bugün kendimi biraz daha iyi hissettiğimden bölümü yazı vakit kaybetmeden yayımlamak isterim. Karşılaşma Cephesi benim için her kitabım kadar değerli ve özel. Onun için size emanet edip ben kaçıyorum. Umarım beğenir, severek okursunuz. Medya; Bintuğ'un göz rengi. (Temsili.) Oy ve yorumlarınız çok değerli. Beğenmeniz, benim de mutluluğum demek. Sizi seviyorum. Kendinize dikkat edin, öpüldünüz. 🖤🤍🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
17.65k Okunma |
4.44k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |