“Çünkü sevilmeye değer ne varsa sen de toplanmış gibi.”
Bugün diğerlerinden daha farklı bir gün olacaktı. Bu işin sonunda belki de o hastane ile ilgili bütün bağım kopacaktı. Buna değer miydi, bilemiyordum. Zihnimin içindeki sesler beni durdurup bu işi örtmemi fısıldasa da ben buna müsaade edemezdim. Nöbet listesinin aniden değişmesi hep kafamda soru işareti olarak kalsa da daha sonra Ayşe'nin açıklaması üzerine taşlar yerine oturmuştu. Akşamı beklemeye devam ederken evdeki eksikleri kontrol etmek için boş kağıdı elime alıp tek tek evi gezdim.
Eksikleri not aldıktan sonra üstümdeki kıyafetlerin dışarıya çıkmak için uygun olduğunu görüp ayakkabılarımı giyindim. Buz gibi esen rüzgar, yüzümü teğet geçerken içim titredi. Hızlı yürüyüşümden sonra her zaman alışveriş yaptığım, karargâhın da buradan alışveriş yaptığını sonradan öğrendiğim büyük markete giriş yaptım. Not kağıdını cebimden çıkartıp tek tek eksikleri sepete yerleştirdikten sonra kasaya geçtim.
Kasiyer ile merhabalaştıktan sonra aldığım malzemeleri yerleştirirken, Tuğrul'u gördüm. Beni gördüğünde, tebessüm edip dışarıda vaktimin olup olmadığını sorduğunda hemen onayladım. Poşetleri alıp dışarıda Tuğrul'u beklerken, etrafıma bakıp zamanın geçmesini bekledim. Onun yanıma gelmesiyle, beraber parka doğru yürümeye başladık.
Boş banka geldiğimizde, Tuğrul bana döndü. Ne söyleyeceğini merakla beklerken iç çekip vücudu bana döndürdü. "Mihre, normalde anlatacaklarım hiçbir şekilde paylaşılamayacak seviyede özel konular. Normalde iki ayda tanıdığım bir insana bunları anlatmam fakat sen farklısın, komutanımın kız arkadaşısın. Lütfen benden duymuş olma anlaştık mı?”
Özel konulara girdiğimde, aşırı tedirgin oluyordum. Belki de benim yüzümden askeriye birbirine girmişti. “Seni rehin alan adamı daha önce göreve gittiğimizde görmüştük. Kız kardeşi ve nişanlısı birisi tarafından esir tutuluyordu ve bize yalvararak kurtarmamızı istedi. O kadar riskliydi ki yanlış bir yola girseydik ki girdik hepimiz mayına basıp patlayacaktık. Sonradan öğrendik ki bu adamın ne bir kız kardeşi ne de nişanlısı vardı. Hepsi karşı tarafın bizi engellemek için kullandığı piyonlardı.”
-Peki bana neden o cümleyi kurdu?
“Sizi bir şekilde ayırıp aranıza sızacaktı. Ha, bu nasıl ve kimle olur onu bilemem fakat senin gözünü dört açıp en ufak şüphelendiğin konuşma ve davranışları bildirmen gerekiyor. Umarım beni anlaya biliyorsundur?”
Bu konuyu daha fazla dillendirmeyip havadan sudan muhabbet ettikten sonra onun ricası üzerine beraber evime doğru yürümeye başladık. Etrafın ne kadar güvenilmez olduğunu, başım sıkıştığı an onu arayabileceğimi birkaç kez tekrar edip kapının önündeki askere selam vererek yanımdan ayrıldı.
Telefonumun çalmasıyla irkilip poşetleri yere bıraktım ve çantamın içinden telefonu aramaya başladım. Çanta, gözümde o kadar büyümüştü ki sanki karadelikten girip görünmez olmuştu. Ses kesildikten sonra hızlıca eve ulaşıp kapının önüne çantamı döktüm. Aradığımı ayak ucumda bulduktan sonra onu yerden alıp ekrandan kimin aradığını gördüm. Bintuğ’un beni araması şaşırmama neden olurken, birkaç saat önce bana olan davranışı nedeniyle ona geri dönmek istemedim.
Derin bir nefes alıp dağıttıklarımı topladım ve rahatlamak adına kısa bir duşa girip mutfağa geçtim. Türk kahvemi hazırlarken kafamın dolu olmasından dolayı taştığını gördüm. Onu öylece bırakıp yere çöktüm ve ellerimi saçlarımın arasına götürüp sakinleşmeyi bekledim.
Buraya atandığımdan beri bela üzerimden hiç eksik olmuyordu. Ya ben bu belaları üzerime çekiyordum ya da çevremdeki insanların sorunlarını ben üstleniyordum. Benim de sabrımın bir sonu vardı ve bunun sonunda hep zararlı ben oluyordum.
Ayağa kalkıp mahvettiğim tezgahı bir çırpıda silip yenisini yaptım ve balkona çıkıp karargâhı izlemeye başladım. İlk kez onu gördüğüm gün aklıma geldiğinde, gözümü oradan çekip yolu izlemeye çalıştım. Bomboş yol beni boğarken bakışlarım istemsizce karşımdaki kocaman binaya kaydı. Çıkış saatinin gelmesiyle bazı askerlerin kapıdan ayrıldığını gördüm. Yerimde yayılmış izlerken, Bintuğ ve Aydemir’in hızlıca kapıya doğru yürüdüklerini gördüğümde, beni görmemeleri için sandalyeden kayıp dizlerimi mermere dayadım.
Onlarla görüşüm bittiğinde, kapıya doğru emekleyip salona geçtim. Buraya gelme ihtimallerinden dolayı hiçbir şeye dokunmayıp yatak odama geçtim ve telefonumu uçak mooduna alıp internetimi de kapattım.
Kapı, hırsla çalmaya başladığında, istemsizce gözlerimi yumup sanki ben burada yokmuşçasına gitmelerini bekledim. Ne konuştuklarını merak etmeye başladığımda, sessizce kapının önüne gelip kulağımı dayadım ve onların konuşmalarını dinlemeye başladım.
Bintuğ “ Onu aradım fakat ulaşamadım. Senin yanına da gelmediğini söylüyorsun. Başına bir şey mi geldi de kapıyı açmıyor?” Aydemir de sessizliğini devam ettirdikten sonra o, “Ben çilingiri çağırıp geleceğim, sen de burada bekle. İçeride ne olduğunu bilmiyoruz.” dedikten sonra daha fazla dayanamayıp uyuyormuş da yeni kalkıyormuş havası vererek kapıyı açtım.
İkisinin de kafası aniden bana döndüğünde, esneme numarası yapıp başımı iki yana salladım. Kardeşim, derin bir nefes alırken o, içeriye dalıp direkt etrafı kontrol etmeye başladı. Güvensizlikten mi bilmiyordum lakin bu yaptığı davranış kesinlikle kabul edilir gibi değildi. Onun kolundan tutup bana bakmasını sağlarken konuşmaya başladım.
-Ne oluyor burada? Beş dakika geç açtım diye başımın belada falan mı olduğunu düşündünüz? Uyuya kalmışım. Hem Sizin ne işiniz var burada? Beni boş verip evinize gitsenize, hatırlatayım bir üst kat.
Bintuğ ağzının içinden birkaç kelime söyledikten sonra Aydemir de içeriye girip koltuğa oturdu. Beni baştan aşağıya süzüp gözlerini kapatıp açtı ve tebessüm etti. Onun tebessümüne normalde karşılık vermek istesem de şu anki ruh hâlimi bozmak istemedim.
-Bana açıklama yapmak için geldiyseniz sizi dinliyorum. Yok beni görmek istiyorsanız rica ediyorum ki evinize gidin. Sizi görmek istemiyorum.
“Sinirden söylediğin her kelime bana batsa da seni kırmak istemiyorum. Önemli bir haber aldığım için seni de bilgilendirmem gerekiyor. Sen, bu haberi duymak istemiyorsan eğer o zaman kardeşinle birlikle paşa paşa buradan ayrılır sen de gece boyu bunun pişmanlığını yaşarsın. Ne dersin, Mihre?”
Başımla onaylayıp koltuğa oturdum ve ellerimi de bacaklarımın üstüne koyup ikisinin de yüzüne baktım. Aydemir, ona bakıp onaylarcasına kafasını salladığında, o konuşmaya devam etti. “Mihre, sen askeriyeye geldiğinde, seni dinlememezlik yaptığımı düşündün. Bunun için senden özür diliyorum fakat çok önemli bir konu hakkında yazı yazmam gerekiyordu. Üzüldüğünü, gözlerindeki ışığın söndüğünden anladım ve içim içimi yedi. Zarfa gelecek olursak da Ayşe bize getirdi. Onun nöbeti olduğu için kendi başına bunu halletmek istemiş. Zarfta herkesin bilgileri var. Baş hekiminiz, Melisa’nın verdiği rüşvet ile olayı kapatmak istemiş. O yüzden nöbet saatlerini değiştirip sırada kim varsa onu ortadan kaldırmak istemişler.”
-Peki, neden? Biz sadece orada çalışan memuruz. Melisa ne yapmaya çalışıyor? Hastanenin başına falan mı geçmek istiyor da bizim haberimiz yok?
Aydemir kısık bir kahkaha attıktan sonra bana dönüp “Abla, o hastanenin ilk açıldığı zamanlarda yöneticilerin sadece ikisinin adı geçiyordu. Sonradan öğrendik ki iki kişi saklanmış, kendilerini medyadan uzak tutmuşlar. Hastanenin neredeyse yarısından fazlası zaten Melisa’nın babasına ait. İsterse herkesi kovar, yerine adamlarını yerleştirir. Mehmet denen adam da Melisa’nın üvey amcası oluyor. O yüzden rahatlıkla Melisa onu yönetebiliyor.
Duyduklarım karşısında şok olurken, Ayşe’nin bunca riski alıp benden önce davranması beni hayretler içinde bırakmıştı. Demek ki kendisi de bunların hepsini biliyordu ki yaranmak için sessiz kalıyordu.
-Dediğiniz gibi olsun her şey. Ayşe nasıl zarfı buldu da size hemen yetiştirdi? Hadi yetiştirdi diyelim nasıl Melisa’ya yakalanmadı?
“Onu öğrenmenin tek yolu Ayşe’nin buraya gelmesiydi ki birazdan burada olur.” Aydemir’in umursamazca söylediği cümleden sonra ona üzgün bakışlarımı gönderdim. “Sen telefonunu süs olsun diye mi taşıyorsun Güneş?” demesiyle karşımda oturan erkek arkadaşıma baktım. Ona göz devirdikten sonra bir şey demeden mutfağa geçip kapı ve pencereleri sonuna kadar açtım. Soğuk hava direkt odayı kaplarken ben de hava almaya başladım.
Kapının tekrar tıklatılmasıyla gördüğüm, kardeşimin açmasıydı. Hiçbir yönelmem olmadan onların kendi aralarındaki konuşmasını izlerken, Ayşe’nin mahcup yüz ifadesi gözümden kaçmadı. Belli ki o da bu durumlardan rahatsız olup kendisini tehlikeye atarak olayın seyrini değiştirmek istedi.
“Mihre iyi mi? Biliyorum bana şu an çok sinirli ama elime geçen fırsatı da çevirmek istemedim. Beni dinleyecek değil mi?” Sesi kulaklarımda tırmalanırken daha fazla bekletmeden karşısına geçtim. Ağzımdan kötü bir söz çıkmamasına özen gösterip yalandan taktığım tebessümümle yanına oturdum.
-Evet Ayşe hanım seni dinliyorum. Bakalım derdin neymiş?
Ayşe benden başka her yere bakarken onun içinde zor olduğunu biliyordum. O olmasaydı belki de onların dediği gibi her şeyin üstünü kapatıp hayatlarına devam ederlerdi. Onun konuşmaya başlamasıyla direkt dikkatimi oraya verdim.
“Sen de biliyorsun ki bugün nöbetim vardı ve ben de ameliyat listesi için oraya erken gittim. O adamı hastanenin girişindeki parkta gördüğümde, istemsizce yanına gittim ve onunla sohbet ettim. Onunla iyi anlaşıp ağzındaki baklayı çıkartmasını istedim. Onun güvenini kazandıktan sonra tedirgin gelen Melisa, beni görünce şaşırdı ve hemen benden uzaklaştırdı. Melisa, adamı hızlıca ileriye yürüttükten sonra konuşmaya başladı ve birkaç kez bana baktılar. Banktan kalktıktan sonra o zarfı yerde gördüm ve ben de onlara çaktırmamak için ayağa kalkıp zarfı kapattım. O kadar tedirgindiler ki yanıma uğramadan ikisi de yollarını ayırdılar ve ben de o süre içerisinde direkt çantama zarfı koydum. Başhekimden de izin alıp direkt askeriyeye gittim ve olay orada benim için kapandı. Bana kızmadın değil mi?
Anlattıkları benim için samimi olduğundan ona sarıldım ve kulağına teşekkür ederek tebessüm ettim. Hepsi o kasvetli havanın dağılmasıyla birlikte rahatlarken, bunun keyfi için Ayşe’yi de yanıma alıp mutfağa geçtim. Hepimize kahve yaptıktan sonra gülüşüp kahveleri dağıttım ve Bintuğ ile fazla konuşmak istemediğimden genellikle ikisi ile muhatap oldum. O da bu durumun fakında olmasıyla ikisini kovarcasına dışarıya çıkarttı ve biz, baş başa kaldık.
-Bu yaptığın çok gereksiz Liva. Benimle konuşmak istiyorsan onlar gittikten sonra da konuşabilirdin, öyle değil mi?
O da gülüp yanıma oturduktan sonra elini elimin üstüne koydu. Bu yaptığını anlayamadan direkt beni kendisine çekip sarıldı. Ani değişen ruh hâlinden dolayı şaşırmama fırsat vermeden konuşmaya başladı.
“Kırılgan olduğunu, sabırsız olduğunu biliyorum. Bunu dengeleyemediğimi de biliyorum. Belki de ben nasılsam seni de öyle yapmak istiyorumdur. Beni böyle kabul ettiğin için sana daha önce teşekkür edemedim fakat şimdi bütün içtenliğimle sana teşekkür ediyorum. Aramızdaki kalan bütün buzları eritmek için elimden geleni yapacağım, sen de buna bizzat şahit olacaksın, kabul ediyor musun?”
Yaptığı hataları kendi içinde çözüp bana yansıttığında gerçekten kendimi daha değerli hissediyordum. Kırılgan ya da sabırsız olduğum kısmı tartışılırdı lakin beni öyle görüp kendisinden bile daha fazla değer vermesi, bütün kırıldığım yerleri tek hamlede sağlamlaştırıyordu. Ona sarıldıktan sonra bana sorduğu soruyu onayladım ve saatlerce o salonda bol kahkahalı sohbet ettik.
-Ayşe ile benim iş hayatım ne olacak? Benim yüzümden onun buradan sürgün olmasını istemem. En kısa sürede o hastaneden istifa edip yeni hastane bakacağım.
“Merak etme, sizin çalışma hayatınıza leke bırakacak kadar kendilerine güvendiklerini düşünmüyorum. Ha, öyle bir durum oldu varsayalım o zaman ben devreye girerim. Sizin içiniz rahat olsun. Sen bunları düşünme, sadece anın tadını çıkar.”
En kötü günümün aniden güzelleşmesi, onun sayesindeydi. Belki de böyle olmasaydı ikimiz de birbirimizin değerini anlayamayacaktık. Her şey daha yeni başlıyordu. Şimdilik güzel giden günlerimin arasına girecek olan kötülüklerden nasıl sıyrılacaktım, onu düşünmem gerekiyordu. Şimdilik her şey yoluna girmişti. Umarım bana bunu yapan kişiler en kısa sürede cezalarını çekerlerdi.
Merhaba, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Bayadır yeni bölüm gelmiyordu bunun farkındayım. Hepinizden özür diliyorum ve bu bölümü size emanet edip ben kaçıyorum. Diğer bölümde görüşmek dileğiyle, iyi bir gün geçirin. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. ✨ Siz varsanız biz de varız. Ölüm Sokağı’nı da yazmaya başladım. O da birkaç gün içerisinde yayınlanmış olacak. Şimdiden iyi okumalar diliyorummmm. 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
17.65k Okunma |
4.44k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |