Kof'u yeniden yazıyorum, her hafta mutlaka bir bölüm gelecek, her çarşamba görüşmek üzere.
Bu bölümde satır arası yorumlar 1000'i geçerse bölüm gelir. Takdir edersiniz ki karşılık almadan hiçbir şey güzel değil, bir boşluğa bölüm yazamıyorum, yorumlar beni motive ediyor.
Keyifli okumalar 🌹
⚫
Dinçer'den
Hayat gariptir dünyanın en düz cümlesi gibi gelirdi hep, ama yaşadıkça hayatın gerçekten garip olduğunu ve bu cümlenin çok anlamlı olduğunu anlıyordum.
Belçim'in babasının terörist olması ve benimle olan yakınlığı amirlerim başta olmak üzere tüm karakolu şüphelendirmişti. Demir sayesinde yargıya taşınmayacağına emin olduğum bu konuda beni aklayan karakterim değil ailem olmuştu, en çok da savcı kuzenim.
Aile geçmişim 'bu çocuktan yamuk çıkmaz.' demeye yetiyordu. Amirlerime kendimi samimi bir dille açıkladıktan sonra alnıma sürülmeye çalışılan kara lekeden kurtulmuştum. Ekibim de aslanlar gibi arkamda durmuştu, bir terörist avlamış gibi üzerime saldıran devrelerimle girdiğim arbededen beni çekip alan yine ekibim olmuştu.
Tüm bu hır gürü tek bir öpücükle unutmuştum. Belçim'le aramızdaki ilişkinin böyle kaçak göçek olması canımı sıkıyordu. Elinden tutup dizime oturtmak, hep beline sarılmak istiyordum. Her an onu düşünüyor, hep yanımda olsun istiyordum.
''İçsene şu çayı, buz gibi oldu.'' diye uyaran Demir'le gözlerimi telefonumdan çektim. Belçim aramalarıma cevap vermiyor, mesajlarıma da dönmüyordu. Yine o evde mutsuz olduğunu hissediyordum.
Demir'le hava almak için özel harekat merkezinin çardaklarında çay içiyordum. Ona göre kafayı dağıtmam gerekiyordu, ''İçmeyeceğim oğlum karışmasana bana.''
''Dönüyorum ben bugün.''
''Arkamı toparladın gidiyorsun,'' dedim gülümseyerek, bu süreçte savcı kimliğini kullanarak yanımda durması bana kendimi daha doğru hissettirmişti, çünkü Demir asla yanlışın yanında saf tutmazdı, ''Sağ ol Demir.''
''Arkamızdayız birbirimizin,'' dedi güven veren bir sesle, ''dağıtırken korkma ama yine de dikkat et.''
''Ben senin hep arkandayım. Hatanda, günahında, yalanında, en kötü gününde.''
''Ağzından hayırlı bir şey çıksın, niye harap oluyorum oğlum ben?''
Gülümsedim, ''Harap olma, sen hep iyi ol.''
''Amin, hepimiz inşallah.''
''Demir, bir şey söyleyeceğim ben sana.'' dedim temkinli bir sesle, ''Önemli bir şey ama.''
''Söyle, dinliyorum kardeşim.''
İçimdeki hisleri birine söylemem gerekiyordu ve bugünün şanslısı oydu, ''Demir, ben aşık oldum lan.''
''Farkındayım.'' dedi kendinden emin, ''Çok belli ediyorsun.''
''Belli olsun zaten, aşk bu diyarı inletir demişler.'' diye konuştum içimdeki coşkuyla.
''Tamam Dinç, sakin ol.'' diyerek güldü, ''Aşk güzel şeydir herhalde. Kız da sen kadar aşıksa, yaza düğün diyelim mi?''
''Kız aşığım demedi daha,'' başımı kaşıdım şüpheyle, ''ama seviyor beni.''
''Nereden anladın?'' diye sordu sorgulamayı seven bir adamdı, ''Nasıl hissettin?''
Sır verir gibi yaklaştım, ''Dün öptü beni.''
Ufak bir telaşla geriye çekildi, ''Tövbe estağfurullah, bana anlatmasana oğlum.''
''Niye lan? Sevmek günah mı şekerim?''
''Şekerim demeye geri döndüysen sen bayağı keyiflisin,'' dedi gülümseyerek, ''Ayrıca sevmek tabii ki günah değil, Allah ayırmasın.''
''Allah daha bir araya getirmedi ki ayırsın. Senin yukardakiyle aran iyi, dua etsene bizim için.''
''Ulan düzgün konuşsana sen, tövbe Allah'ım sen bu herifin içini biliyorsun nasılsa.''
''Demir ben de onu öpmüştüm.'' dedim anlatmaya devam ederken, başını yana attı, bense devam ettim, ''Seviyor beni, buna eminim. Sadece zor bir hayatı var, elimden gelse şu an çekip alırım onu o hayattan.''
''Araştırdım biraz yenge hanımı,'' dedi beni rahatlatmak ister gibi, ''Öğrendim bir şeyler.''
''Helal sana be,'' diyerek kolunu sıvazladım, ''Ne buldun anlat bakayım.''
''Annesi küçükken terk etmiş, babası da malûm. Amcası, yengesi ve onların çocuklarıyla aynı köy evinde yaşıyor, hepsi paragöz insanlar. Selvi diye bir kuzeni var Dicle'de adalet okuyor, okuldan atıldı atılacak durumda, öğrenci yönetmeliğine uygun tek hareketi yok. Köydekiler Belçim'i seviyor ama bu son olaydan sonra tepkili olacaklardır, hiç kimse yakınında tehlike istemez.''
Elim kendiliğinden yumruk hâlini almıştı çoktan, ''Sikerim onların tepkilerini.''
''Küfür etmeden konuş,'' diye uyardıktan sonra devam etti, ''Amcası ve yengesi de arkasında durmaz, bu olaydan sonra çok korkmuşlar yol vermek isteyeceklerdir.''
''Onların vereceği yolu yokuşu sikerim Demir.''
''Küfür etme,'' diye tekrar uyardı, ''İnsanlar haberlerin skandal tarafıyla ilgilenir, köylülerin gözünde kız teröristin kızı, en az babası kadar değersizleştirilir. Köyde barınmasına müsaade etmeyeceklerdir.''
''Sikerim ben öyle köyü, kızın ne günahı var?''
''Küfür etme Dinç, bu son uyarım.''
''Tamam,'' dedim sakin bir sesle, ''Etmiyorum, sen devam et.''
''Belçim'in bir de ağabeyi var, adı Bekir.''
''O herif de korumaz değil mi kardeşini?''
''Koruyamaz.''
''O ne demek?''
''Belçim anlatır sana, benden bu kadar.'' diyerek ellerini kaldırdı.
''Ne demek Belçim anlatır, konuşsana Demir. Nasıl birisi bu ağabeyi? Çok bahsetmedi bana, iyi biri olsa duyardım değil mi? Dallamanın teki mi?''
''Anlatmam, sormaya devam etme.''
Ne kadar ısrar etsem de asla anlatmazdı. Ketum bir adam olmasını böyle anlarda hiç sevmez onu hep yargılarken bulurdum kendimi ama günün sonunda bana akıl veren aklım değil hep Demir olurdu.
Belçim'i yine aradım ama açmadı. Defalarca aramaya devam ettim, telefonun kapandığını anladığımda elimdeki telefonu fırlatmaktan son anda vazgeçtim. Demir'in de söyledikleriyle aklıma şüphe düşmüştü, şimdi canımın canını yakıyor olabilirlerdi.
Hızla oturduğum sandalyeden kalktım, ''Ben Belçim'in evine gidiyorum.''
''Sakın.'' diye uyardı Demir masadan kalkmadan, ''Ekibine söz verdin, tek bir taşkınlık daha istemiyorlar.''
Elimi enseme çıkartıp kaşıdım, ''Ulan ne yapacağım ben, ya kıza zarar veriyorlarsa? O kadar dedim, gitme dedim, dinlemedi ki.''
Demir önüme geçti, ''Bu gece özel harekat merkezinden adımını dışarıya atmayacaksın Dinçer, yoksa kimseye kibrit vermem seni ben yakarım.''
''Korkuyorum,'' dedim dayanamaz gibi, ''Aşık olduğum kız zordaysa diye düşünmek canımı yakıyor, anlasana.''
''Köy okulunun öğretmeni Elife hanıma ulaş.''
''Okulu basmaya gidiyorum.'' dedim içimdeki yangınla yanar gibi.
Gidecekken kolumdan çekip durdurdu, ''Numarası var bende, arar sorarsın. Dağdan inmiş gibi davranma.''
''Ne ara akıl ettin bunu?''
''Kardeşim aşık olmuş, onun yerine detayları düşüneyim dedim.''
''Aşığım Demir, valla aşığım,'' dedim yemin eder gibi, ''Ben de anlamadım, birden oluverdi.''
''Annem olsa ne derdi?''
Gülmeye başladık, gülüşlerimizin arasından yengemi taklit ettik, ''Allah sana da nasip etsin kuzum.''
Bu gece özel harekatta vakit geçmek bilmiyordu. Demir'in lafını dinleyip uslu çocuklar gibi odamdan çıkmıyordum. Bir elim ensemde kafayı sıyırıyordum ama odamdan çıkmıyordum.
Elife öğretmenle konuşmuştuk, o da benim gibi endişeliydi ama kapıya dayanmama o da müsaade etmiyordu. Genç kız küçük yerde adı çıkar diyordu, benim adım Belçim'le çıkabilirdi, buna çoktan gönüllüydüm.
Adı çıkmak neydi lan, ne saçma millettik biz?
Yatağım bir betondan farksızdı, ya da bu gece hissettiklerim kuş tüyü yatağımı betonarmeye çevirmişti. İnsanın içinde huzur yoksa saray ve baraka gözüne aynı görünüyordu. Ben şimdi damarlarımda akan kandan emin olduğum kadar huzuru Belçim'le bulacağıma emindim. Parmak uçlarımla sevmek istediğim saçlarına hasret geçirdiğim son gece olsun diye dua ediyordum.
Odamın kapısı çalındığında üstlerimden birisi olabilir diye ayaklandım ama gelen Demir'di. Gerçi o da üstümdü ama şu an ağabeyim vasfıysa karşımdaydı.. Buralarda saygın birisi olmuştu çoktan, bu gece kalabileceği bir sürü otel varken o benim yanımda kalmak istemişti.
Elinde tuttuğu seccadeyi koltuğun başlığına koydu, ''Namaz kılsana sen.''
''Ne namazı kılınır bu saatte?'' diye sordum masum çocuklar gibi.
''Beş vakit namaz kılan biri değilsen vakte takılmayacaksın. İçin huzursuz biliyorum, aç kuran oku, namaz kıl, kendini yiyip bitireceğine secdeye git Allah'a dua et, çocukken iyi hissederdin.''
''Ben arada namaz kılıyorum, ama unutuyorum duaları.'' dedim mahcup bir sesle.
''Önemli olan niyettir Dinçer, tek bir sure ile de namazını kabul eder.''
''Sen kıldırır mısın bana? Yanılmak istemiyorum.''
Gülümsedi, ''Yanılmak da insana mahsus,'' dedi, ''Allah affedicidir.''
Seccadelerimizi kıbleye doğru serdik, ucu buruşuk olduğunda ayağımla düzetmek ayıp geldiğinden eğilip püsküllerini düzledim. Demir niyet edecekken onu durdurdum.
''Belçim için dua edeceğim, önerin var mı ne diyeyim?''
Demir'e çocukluğumdan beri böyle sorular sorardım, belki de bu saçma sorularımı tek bir an bile yargılamadan küçük bir çocuğa anlatır gibi anlatıyordu, ''Allah'ım de, ben ona, o bana hayırlıysa yolumuzu bir kıl.''
''Hayırsızsa da istiyorum.'' diye direttim, ''Hayırlı olanı herkes ister.''
''Ya sen ona hayırsızsan? Günahına girme kızın, hayırlısını iste.''
Kafam karışmıştı, ''Sevmek her zaman mutlu olmasını istemek mi?'' diye sordum.
''Hiç sevmedim Dinçer, sevince konuşuruz.''
''Allah nasip etsin,'' dedim onun jargonuyla konuşarak, ''Kuzum.'' dediğimde tebessüm etti.
Demir'in önderliğinde namaz kıldık. Çocukluğumdan beri beni yakalayıp önüme seccade sererdi ve ben her zaman kabullenip namaz kılardım. İçime kocaman bir güç doluyordu, sırtımı yasladığım boşlukta dağ beliriyordu ve ben ne zaman namaz kılsam kendimi yenilmez hissediyordum.
Gün aymak bilmiyordu. Kara bulutların gökten çekilişini izlerken kararımı uygulamaya az zaman kalıyor diye mutluydum. Sabah ışıklarının ilk saatlerinde Belçim'in evine gidecektim, çekip alacaktım onu. Çoktan kafaya koymuştum.
Ben gün doğsun diye dua ederken Demir dolaşmaya diye gittiği yerden geriye dönmüştü.
''Uçağın kaçta, uyusana oğlum sen.''
''Dinç,'' diye seslendi ciddi bir tonda, ''Elife hanım ile görüştük.''
Elife demek benim için Belçim'den haber demekti, hızla ayaklandım, ''Ne diyor?''
''Önce benim sözümden çıkmayacağına söz ver.''
''Söz möz vermem, Belçim zordaysa çeker giderim.''
''İlk olarak bana karşı sesini alçalt,'' dedi uyarır gibi, ''Ben eğer karşına gelip senden bir şey istiyorsam yapacaksın, senin kötülüğüne konuşmam.''
''Ne Demir, söyle hadi.'' dedim dayanamaz gibi, ''Belçim nasıl, iyi mi?''
''Belçim sana bir mektup göndermiş, senin iyiliğin için açıp okumam gerekirdi ama sana olan güvenimden okumadım. Aşk sevgi güzel duygular ama kendini de düşüneceksin. Ben nasıl zor tuttuysam buradaki yamyamları sen de dik duracaksın. Ev basmak, taşkınlık yapmak bir kenara, yere tükürsen bile hakkında rapor hazırlamak isteyen insanlar var. Bu mektubu sana veriyorum, eğer sözümden dışarıya çıkarsan senin arkanda duramam.''
Mektubu hızla aldım, odamdaki pencereyi açıp ellerimi pervaza yasladım. İçime çektiğim soğuk nefesler beni yeterince cesaretlendirdiğinde mektubu açıp okumaya başladım.
''Dinçer merhaba ben şimdilik köyden gidiyorum. Ninemin bir arkadaşının yanında kalacağım, dağ başında iki katlı bir köy eviymiş, köyün nüfusu beş kişi diyorlar, onu yükseltmek için gidiyoruz, yanlış anlama. Hayvanları artık senin yakınlarında güdemem, dün telefonum kırıldı ve adresi bile belli olmayan bir yere gidiyorum. Galiba artık seninle görüşemeyiz. Hayatımda kendimi en kimsesiz hissettiğim anda bile aklıma gelip benim kimsem oluyorsun, adını tam koyamadığım bir sürü güzel duygum sadece senin için yaşıyor. Sana veda etmek istemiyorum, seni yaşamak istiyorum. Bu sene o dağ başına gitmek bana iyi gelecek mi bilmiyorum ama gelmek zorunda, bunu biliyorum. Sınava hazırlanıp diş hekimliği kazanacağım, tanımışsındır beni az çok, ben söke söke o okulu kazanıp diş hekimi olacağım. Seninle beyaz önlüğüm üzerimdeyken tanışmayı çok isterdim, aramızda çok uçurum var sende olan şeylerin hepsi bende çok eksik. Aramızdaki o uçurumu eriten şeyin aşk olacağını biliyorum ve eritmek istiyorum. Elimden gelse o uçurumu bile geçer, sana gelirdim ama elim titriyor, senin elini tüm gücümle tutamayacağımdan korkuyorum. Her neyse, veda ettiğimden değil, eğer sen de istersen yıllar sonra bile olsa görüşürüz. Bu yaşımda yaşamıyorum sandığım anlarda, kalbimin varlığını hissettirdiğin için, her zaman çok iyi bir insan olduğun için teşekkür ederim. Köylü bir kızın kahramanısın sen, kendine iyi bak, adın gibi güçlü kal.''
Mektup bittiğinde başka bir evrenden kendimi izliyor gibiydim. Olduğum yerde sendeledim, hangi duyguya kapılsam seçemiyordum. Tek bildiğim, tek hissettiğim şey benim elim titremiyordu ve ben onun her yerini saracak kadar aşık, o uçurumu eritecek kadar adım gibi hissediyordum.
Bir hışımla odamdan çıkacakken Demir önüme geçti, ''Gidemezsin, savcı olarak emrediyorum.''
''Belçim gidiyor Demir, veda eder gibi konuşmuş.''
''Öyleyse vardır bir bildiği, sen de veda et.''
''Robot musun Demir sen, aşığım dedim, aşık!''
''Herkes ilk aşkıyla mı evleniyor?''
''Sikerim herkesi, ben kızın peşinden gideceğim.''
''Küfür edip durma, birazcık edebin olsun. Neredeyiz bak bir, kimsin sen bir düşün? Yılların polisi değilsin, ekibin seni korudu kolladı ama artık yapamazlar. Amirin bu gece odasının kapısından dışarıya çıkamaz dedi, emir bu emir, uymak zorundasın.''
Çaresizce saçlarımı kaşıdım, ''Demir, dağ başında bir yere göndermişler kızı. Okumak istiyor, mutsuz, çaresiz. Mektupta gözyaşı lekesi var lan, nasıl bırak dersin? Ailelerimizi düşün, anneni düşün, babamı düşün. Bir an olsun bırakmışlar mı birbirlerini?''
''Sen yüreğini ortaya koyup ben bu kıza deliler gibi aşığım, iki cihanda da yanımda olsun istiyor musun? Ne kadar eminsin oğlum duygularından?''
''Tanıyorsun beni Demir, ne zaman sana bir kızı anlattım, ne zaman bu kadar dağıldım? Atlas'ın arkadaşına karşı hissettim mi böyle? Bahar yengemin kafesindeki kıza baktım mı bir kere? Yazlıktaki komşularımızla ilgilendim mi? İlk defa oluyor, kardeşin aşık oldu.''
Az önceki gardı inse de o dik duruşunu asla bozmadı, ''Bu kapıdan dışarıya çıkamazsın, amirinin emri bu, benim de son sözümdür.''
Yumruk yaptığım elim yanımda kalsın diye sabrediyordum, ''Vicdansız mısın Demir sen? Ulan hiç mi acımıyorsun bana?''
''Dinçer, aklını kullan. Bu kapıdan çıkamazsın dedim, bu kapıdan olmaz.''
Ne demeye çalıştığını anladığımda bakışlarım yüzünde dondu kaldı. Ardından hızla ona sarıldım, ''Senin ben annene kurban olayım lan!''
''Niye anneme lan?'' diye sordu kıskanç bir çocuk gibi.
Dolaptan silahımı alıp belime yerleştirdim, ''Süt annem çünkü birader.''
''Babama kurban olsaydın bari.''
Tek ayağı sallanan masanın üzerinden arabamın anahtarını aldım, ''Sana da kurban olayım, aslan kardeşim benim.'' Sarılıp coşkuyla alnından öptüm, Demir alnını silerken ben odamdaki pencereden atlamıştım bile.
''Dikkat et, en ufak zarar görürsen seni yakarım!''
''Eyvallah şekerim benim.'' diyerek otoparka yürümeye başladım. Arabama atlayıp park yerinden zar zor çıktım. Belçim'in evine doğru giderken yollardaki kazalardan dolayı vakit kaybediyordum, her yol birbirine benzediği için birkaç kez yanılmıştım. Küfür ede ede arabayı sürerken avazım çıktığı kadar Belçim diye bağırmak geliyordu içimden.
Gün ayarken köyün yoluna girdim. Belçim'in evinin önüne geldiğimde hızla arabadan indim. Bakımsız köy evinin bahçe kapısından çıkıp gelen kıza baktım, kuzeni olmalıydı.
''Belçim nerede?'' diye sordum hızlıca.
Bir süre inanamaz gibi yüzüme baktı, ardından arabama değdi gözleri, en son belimdeki silaha, ''Gitti,'' dedi titrek bir sesle, ''Gittiler köyden onlar.''
Gittiği yer karadelik olsa bulurdum nasılsa, ''Nereye gitti, adres ver bana. Ne kadar oldu çıkalı?''
''Dün gece çıktı, İstanbul'a gitti orada bir sevdiği falan vardı herhalde, ona kaçtı kesin.''
''Bana bak kızım, sevdiği benim onun, sevdiğine kaçsa Ankara'ya giderdi.''
''Siz gerçekten sevgili mi şeyi oldunuz?'' diye konuştu beceriksizce, ''Ama gitti Belçim, öyle senin bildiğin birisi değildir zaten, fenadır Belçim.''
''Fenaysa bana fena, kes sesini!''
Çaresizce kendime bir yol ararken arabamın önünde duran arabaya baktım, gelen Demir'di. Şoför camından başını çıkardı, ''Yirmi dakika kadar olmuş çıkalı, atla arabaya kırmızı kamyoneti takip et!''
''Helal lan sana!'' diyerek arabama koşturdum. Gaza öylesine yüklendim ki tek duraklamam ona biraz daha uzak kalmam demekti. Telefonum çaldı, Demir'in çağrısını cevaplandırıp hoparlöre aldım.
''Yavaş sür akılsız herif, öldüreceksin kendini.''
''Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk be şekerim!''
''Bana bak şekerim, o gazdan ayağını çek! Kızın yerini de öğrendim, zaten kavuşacaksın!''
''Hemen kavuşmak istiyorum, hemen!''
''Ulan aşk böyle bir şey mi?'' dedi sorgular gibi.
''Allah başına versin!''
''Beddua mı ediyorsun?''
''Başına gelirse anlarsın dua mı, beddua mı.''
Görüş alanıma kırmızı ford kamyonet sonunda girmişti. Hızlıca yanına ulaşıp önünü kestim. Bana el kol yapan şoföre dur diyordum, şoförün inadı sürerken belimdeki polis armasını arabamın camına dayadım, ''Polis lan! Dursana!''
Sonunda yavaşladı, yolu kapatarak arabayı park ettikten sonra indim. Hızlıca kamyonetin kasasına yürüdüm, brandayla örtülmüş kasanın içine dalmak üzereyken Belçim'in güzel yüzünü gördüm. İnanamaz gibi bana bakıyor ve adımı en güzel söyleyen kız bir kez daha bana adımla sesleniyordu.
Kucağıma atladığında sıkıca sardım narin belini, bir daha seni bırakmam derken yemin eder gibiydim. Çünkü ben bir daha asla onu bırakmayacaktım, ant içilecekse eğer o an içmiştim.
Belçim kucağımdaydı, onu indirmeyi hiç düşünmüyordum. Hasret giderirken Demir'in öksürük sesiyle başımı ona çevirdim, ''Müsaade etsene oğlum.'' dedim kovar gibi.
''Yukarıya baksana Dinç.'' diye konuştu uyarır gibi.
Başımı kaldırdığımda kamyonetin kasasında bize şaşkınca bakan bir adam fark ettim. Otuzlarında duran sakallı ve hafif uzun saçlı adama ne oluyor der gibi baktığımda Belçim aceleyle kucağımdan inmek istedi, müsaade etmedim.
''Kim bu adam?'' diye sordum öfkeyle, ''Ne işi var senin yanında?''
Belçim'den önce o adam konuştu, ''Aaaa dev adam!''
Tekrar adama yönelttim bakışlarımı. Gözlerimi kısarak baktığımda onu hatırlayabilmiştim. Karpuz yere düşünce öldü diye üzülen o adamdı bu. İyi de Belçim'le ne alakası vardı? ''Belçim, neyin oluyor?''
''Eğer bırakırsan söyleyeceğim.'' dediğinde istemesem de usulca yere bıraktım.
''Söyle hadi, kim bu adam?'' diye sordum dayanamaz gibi.
Omuzlarını dikleştirip yüzüme uzun uzun baktı, ''Ağabeyim, Bekir.'' dedi kendinden emin.
Gözlerim tekrar adamı buldu, Belçim'de ne tepki vereceğim diye dikkatle beni izliyordu. Demir'in söylemediği buydu demek. Hâlâ kamyonette duran Bekir ağabeye uzandım.
''Vay benim kayınçom, memnun oldum ben de Dinçer.''
Bekir ağabey şaşkın görünüyordu, ''Kayın.com ne demek Belçim?''
''O saçmalıyor ağabey, bakma sen ona.'' dedi Belçim ortalığı toparlamak ister gibi.
''Ne?'' diyerek Belçim'e baktım, ''Çok da doğru konuşuyorum, dağı eritmek istiyordun hani?''
''Dinçeeer,!'' dedi ikaz eder gibi, ''Ağabeyimin yanındayız.''
''Haklısın, kusura bakma benim içim kaynıyor,'' diyerek toparladım kendimi, başımı kaldırıp ağabeyine baktım, ''Bekir ağabey nasılsın?''
''Çok kötü çok, neden kardeşimin yanındasın? Karpuz da yok!''
''Aşık oldum kardeşine.'' dediğimde Belçim öksürmeye başladı.
''Aşı mı oldun? Elife öğretmen aşı olunca sana da meyve suyu verdi mi?''
''Bana meyve veren de su veren de bu senin bacın.'' dedim kolumu Belçim'in beline sararak. O ise geriye çekilip ismimi ikaz eder gibi fısıldarken ben Bekir ağabeyle sohbete devam ediyordum.
''Belçim bana neden meyve suyu vermedin?'' diye sorguladı.
Belçim başını kaldırıp ağabeyine baktı, ''Sana da vereceğim ağabey, söz valla bak.''
''Siz ne yapıyorsun?'' diye soran Demir yanımıza geldi, ''Kuledeki prensese bakan prens gibi kamyonetteki adama laf anlatmaya çalışıyorsunuz.'' Bizi boş verip Bekir ağabeye yöneldi. ''Merhaba Bekir, benim adım Demir. Kardeşinin bir arkadaşıyım. İnmene yardım edeyim.'' dedi. Bekir ağabey de kabul ettiğinde onu yere indirdi.
''Ben de kalan eşyaları alayım.'' diyerek kamyonete yöneldiğimde Belçim durdurdu.
''Neden eşyalarımızı alıyorsun? Köye bırakacak bizi. Ninemin ahiretiği var orada, ona sığınacağız.''
''Sen benim gözlerime baksana,'' diyerek burnunun dibine kadar girdim, ''Ne görüyorsun orada?''
Nutku tutulmuş gibi gözlerime bakıyordu, ''Şimdi kendimi görüyorum.''
''İşte bundan sonra hep kendini göreceksin.''
Belçim'in itiraz etmesine fırsat vermeden kamyonete atladım, çuvala sıkıştırılmış eşyalara artık ihtiyacı olmayacaktı almak istemiyordum ama iyi izah edemeyip onu kırmaktan korktuğumdan eşyalarının hepsini alacaktım. Çuvalı kamyonetin kapısına kadar çekerken Belçim kamyonete binip yanıma geldi.
''Dinçer, bir konuşalım.''
Elimdeki çuvalı kenara bıraktım, ''Konuşalım fıstığım.''
''Ne olacak şimdi? Nereye gideceğiz? Tek değilim, canımdan öte ağabeyim var yanımda. Üstelik ağabeyim herkes gibi sağlıklı bir adam değil, o eng-''
''Bekir ağabeyim de sen de başımın üstünde olacaksınız bundan sonra. Öyle izi bilinmez bir dağ evinde işiniz yok.''
''Nereye götüreceksin sen bizi? Aklında ne var? Fevri kararlarla peşinden sürükleme bizi ne olursun, hayatım hayal kırıklıklarıyla dolu benim, senden yana kırılmak istemiyorum.''
Elimi soğuktan kızarmış yanağına yerleştirerek okşadım, ''Güzeller güzelim benim, ben aşık oldum sana diyorum, aşkın bugünü yarını olmaz. Ben seni kırmam, yalan söylemem, ben seni ancak mutlu ederim. Şimdi daha fazla sorgulama gel peşimden,'' diyerek küçük elinden tutup avcunu öptüm, ''Bu eli bırakırsam namert olayım.''
Demir arabayı kullanıyor yanında da Bekir ağabey oturuyordu. Daha önce hiç şoför yanına oturmadığı için oraya oturmak istemişti. Belçim ve ben de arka koltuklardaydık. Demir'in arabası daha büyük olduğundan onunla gidiyorduk, benim arabamı nasılsa birine aldırırdık.
Kolumu Belçim'in omzuna dolamak istediğimde izin vermedi, ''Ağabeyim arabada.''
''Görmez ki.''
''Olmaz.'' dedi naz yapar gibi.
Dizinde duran eline yapıştım, ''Bu olur mu?''
''Olsun bari.'' diyerek kaçak bir gülümseme sundu.
''Sen ne iş yapıyorsun ki?'' diye sordu Bekir. Yolculuk başladığından beri Demir'le sohbet ediyorlardı.
''Savcıyım.''
''Çiçeği burnunda daha.'' dedim lafa karışmak ister gibi.
Bekir araba kullanan Demir'in yüzüne dikkatle bakmaya başladı, eğilerek baktığında Demir sorguladı, ''Bir şey mi oldu Bekir?''
''Burnunda çiçek yok, nerde çiçek?''
Demir arabanın aynasından bana ters bir bakış attı, ''Bu bir deyim,'' diyerek açıkladı, ''Çiçeği burnunda, yani bir olayın çok taze ve yeni olduğu anlamına geliyor.''
''Ben bu arabaya yeni bindim, çiçeği burnumda değil ama, bu laf çok sakıncalı bence.'' diyerek Demir'in lafına inanmadı.
''Kaç yaşındasın Bekir ağabey?'' diye sordum onu tanımak istiyordum.
''Bu çok saçma bir soru.'' diyerek beni asla ciddiye almadı.
Yüzümde aptal bir ifadeyle Belçim'e döndüm, ''Öyle mi?'' dedim kaşlarımı çatarak, ''Saçma mı bu soru?''
Belçim dudaklarını ağzının içine alarak gülerken Bekir ağabey konuştu, ''Bir kere Selvi salak olduğum anlımda mı yazıyor demişti, Belçim de evet demişti. Yaşımız da yazıyordur o zaman değil mi akıllım?''
Sessizce gülerek Belçim'e baktım, ''Öyle mi akıllım?''
''Öyle akıllım.'' dedi başını sağa sola sallayarak.
Belçim'in yanağından makas alacakken Bekir birden arkasını döndü, hızla toparlandım.
''Bak alnıma, kaç yaşındayım oku.'' diyerek alnına düşen saçlarını eliyle geriye taradı.
Hafifçe öksürerek Belçim'e kaçak bir bakış attım, dudaklarını kıpırdattığında okumak yerine güzelliğini seyrettiğimden ne dediğini kaçırmıştım. O esnada Demir'in fısıltısını duydum, ''Yirmi sekiz.''
''Aferin sana,'' diyerek uzattığı elini sıktım. ''Ben de senin yaşını okuyacağım,'' diyerek alnıma dikkatle bakmaya başladı, ''Hıh okudum, sen yetmiş sekiz dört yaşındasın.''
''Doğrudur ağabey.''
Gülümsedi, ''Elife öğretmen bana sayıları da öğretti, harflerin hapsini bilmiyorum ama.''
''Öğrenirsin Bekir, insan isterse her şeyi öğrenir.'' Demir, Bekir ağabeyin ilgisini çekince o önüne döndü. İkisi sohbet etmeye başladı.
Belçim kolumu dürttü, ''O kadar yaşını söylüyorum sana, aklın nerede senin?''
''Aklım sende.''
''Benimki de sende, bari birimizin ki başında olsaydı.''
''Seni yanıma aklımı başıma alırım ben, senin için rahat olsun.''
Yolculuk bitmişti. Demir ve Bekir indiğinde ben de inmek için hareketlendim ama Belçim koluma sarıldı.
''Nerede kalacağız, otel falan olmaz tek gecelikleri bile çok pahalı.''
''Otelde kalmayacaksınız zaten, amcamın burada bir evi var.''
''Müsaade aldın değil mi amcandan?''
''Belçim, ellerine doğmuşum ben bu adamların. Ha babam, ha Ali amcam, fark yok. Anahtar zaten benim yanımdaydı.''
''Haberi var mı?''
''Var tabii ki güzelim, var.''
''Tamam,'' dedi kabullenişle. Aklındaki soru işaretlerini sözlerimle silemezdim biliyordum, ama denedim.
''Bana güven ve sadece yanımdan yürü.''
Arabadan indik, Demir ve Bekir bagajdaki eşyaları indirirken onlara yardım etmeye başladık. Yol kenarına dizilen çuvalları iki elimle kucakladım.
''Ağır olur, birini bana ver.''
''Alışıktır o, Dinç'e yük ver, her şeyi kaldırır.'' dedi Demir, ''Hadi şekerim bizi takip et.''
''Seni de taşırım şekerim.''
Demir ve Bekir önden giderken Belçim'le peşlerine takıldık.
''Şekerim mi diyorsunuz siz birbirinize?'' diye sordu eğlenen bir sesle.
''Aile geleneğidir bizde, babamlar birbirlerine hayatım derler, biz de şekerim.''
''Ben de sana şekerim diyeyim mi?''
''Sen bana başka şeyler de.''
''Ne diyeyim ki?''
İçimden onu deliler gibi öpmek gelse de kendimi durdurdum, ''Sonra konuşuruz.''
Eski ama sağlam bir apartmanın kapısından giriş yaptık. Asansöre ancak iki kişi sığdığından Demir bizi almamıştı, ''Biz yorgunuz ve sizden yaşlıyız, siz merdivenden gelin gençler.''
''Yaşlıyız Belçim.'' dedi Bekir, ''Ve biz savcıyız hem de çiçeğimiz burnumuzda.'' diyerek kapanan asansör kapısından el salladı, ''Hadi bay bay.''
''Demir'le çok iyi anlaştılar.'' dedi Belçim mutlulukla.
''Benimle de iyi anlaştı, ne ki yani.''
''Yani pek öyle değil sanki Dinçer.''
''Ne? Ne demek öyle değil, beni de sevdi bence.''
''Zamanla sever seni de.'' diyerek önümden yürümeye başladı.
Kollarımdaki iki çuvalı sıkılayarak takip ettim, ''Zamanımız bol, sever elbet kardeşi gibi.'' dediğimde ses vermedi.
Daireye geldiğimizde Bekir ağabeyin kapıyı açmaya çalıştığını gördük. Çuvalları kenara bıraktım, birkaç kez deniyor ama deliği bulamıyordu. Belçim mahcup bir tavırla, ''Ağabey ben açayım.'' dediğinde uzandığı elinden tuttum.
''Yoo Bekir ağabey açacak şimdi.''
''Dinç haklı, Bekir açar.''
Belçim yüzüme minnetle baktığında saçlarından öptüm. Bekir ağabey kapıyı açtığında zafer kazanmış gibi sırıttı, ''Alkış duymuyor gözlerim?'' dediğinde Demir ve ben alkışlamaya başladık. Belçim bizi seyrederken dolan gözlerini hızla kaçırdı.
Eve girdik, eşyaları hole bıraktım. Yabancı gibi duran Belçim'i elinden tutup odaları gezdirmeye başladım, ''Burası salon, mutfağı biraz küçük, yatak odası ve bir odası daha var. Balkonu da geniş.''
''Kirası kaça emlakçı bey?'' diyerek güldüğünde ona baktım, ''Öyle bir anlattın ki, sorasım geldi.''
''Sana bedava güzelim.''
Odaları gezmemiz bitince salonda oturmaya başladık, ''Kahvaltı için bir şeyler sipariş verdim, birazdan gelir.''
''Ne zahmet ediyorsun ki sen?''
''Açım Belçim, tamam yemek de yemem.''
''Ben aç değilim.''
''Seninkileri de ben yerim.''
''Bak işte Atlas'a benziyorsun.''
''O benzersiz, şimdi duyar evi basar.''
''Tamam pardon.'' dedi mahcup bir halde.
Kahvaltı geldiğinde hazırlamak için Demir'le beraber mutfağa geçtik. Belçim ve Bekir ağabey yorgun olduğundan onları salonda bıraktık.
''Sadece babam biliyor durumu.'' dedi Demir börek keserken.
''Dolayısıyla Halide yengem de.''
''O da dayanamaz Suna yengeme söyler.''
''Annem de babama.''
''Selim amcam da Fırat amcama.''
''Fırat amcam da Alphan amcama.''
''Alphan amcam Mustafa ağabeye anlatır.''
''Mustafa ağabey duyduğu gibi beni arar.'' dediğimde telefonum çaldı. Arayan kişiyi Demir'e gösterdiğimde gülümsedi. Mustafa ağabey arıyordu.
Kahvaltı hazır olduğunda mutfak masasına oturup kahvaltı etmeye başladık. Bekir ağabey dökerek yiyordu, bu duruma Atlas'tan alışık olduğumuzdan normal gelmişti. Fakat Belçim dökülenleri toparlama yarışındaydı. Yere düşen zeytini alacakken narin bileğinden tuttum.
''Dökülsün, kahvaltıdan sonra süpürürüz.''
''Çok dağılmasın.''
''Dağılsın bırak, toparlanacak şeyler için uğraşma.''
Biraz da olsun rahatlamış olacak ki kahvaltısına geri döndü.
''Bu ne?'' diye soran Bekir ağabeye hızla cevap vermek için kaynar çayı hızlı yuttuğumdan midem yansa da cevabı yetiştirdim. ''Kayısı reçeli ağabey.''
''Hiç sevmem, ben çikolata reçeli severim.''
''Ondan da alırız ağabey sen iste.''
Bekir ağabey kardeşine bakıp güldüğünde Belçim de güldü. ''Çikolata reçeli olmaz ki akıllım.''
''Kusura bakma ağabey, bilemedim.'' dedim mahcup bir sesle.
''Bilmemek ayıp değil ki, öğrenmemek ayıp değil mi Demir?''
Demir başını salladı, ''Çok doğru Bekir.''
''Siz ne ara samimi oldunuz?'' diye sordum fısıltıyla.
''Kıskanma.''
''Benim kayınçom.''
''Benim de arkadaşım.''
''Akrabalık daha üstün.''
''Hangi adam kardeşinin yanındaki adamı sever?''
''Sen Ayaz'ı ondan sevmiyorsun?''
''Yaz'ımın yanı boş Dinç, ayrıca bu son söylediğini bir kez daha düşün hangimiz daha delirir?''
Kendi söylediğime öfkelendiğimde, ''Hassiktir.'' çıktı ağzımdan. Masadaki herkes yüzüme baktığında utanmıştım, ''Kusura bakmayın, ağzımdan kaçtı.''
''Küfür etme.'' diye uyardı Demir.
''Hassiktir ne demek ki?'' diye sordu Bekir ağabey.
''Kötü bir söz ağabey, ben hata ettim.''
''Ne demek ki?'' diye tekrar sordu.
''Kahretsin gibi bir şey.'' diyerek açıklamaya çalıştım, ''Kötü şeyler için kullanılıyor.''
''O zaman yengeme ve amcama gidip hassiktir diyeceğim.'' diyerek ayaklandığında zor durdurduk. İçimden bir ses Bekir ağabey hayatımıza iyi gelecek diyordu. Çoktan kocaman ailemizle birlikte yapacakları çılgınlıklar aklıma gelmeye başlamıştı bile.
Kahvaltının ardından etrafı topladık. Market siparişlerimiz geldiğinde onları da yerleştirdik. Dolaplardan temiz havlular ve battaniyeler çıkardım, evin suyunu gazını her şeyini açtık. Perdelerin karartılarını çekip güneşlikleri indirdik. Demir'in uçak saatine az kalmıştı ve gitmeden önce beni harekata bırakması gerekiyordu. Ne kadar gitmek istemesem de gitmem gerekiyordu.
Ceketimi askıdan alıp giyerken Belçim'le konuşuyordum, ''Evde her şeyi var, meyve sebze, bakliyat. Kabak çekirdeğine kadar var. Evdeki her şey senin ve sizin. Dilediğin gibi kullan. Acil bir şey olmadıkça habersiz dışarıya çıkma.'' Silahımı belime yerleştirirken Belçim dikkatle beni izliyordu, ''Şimdilik Elife'nin verdiği telefonla idare edelim, görüntülü görüşmeler için alırız bir tane. Telefonun şarj aleti de sehpanın üstünde, beni sakın habersiz bırakma, aradığımda bulayım seni.''
Belçim söylediklerimi sindirmek ister gibi gözlerini kapadı.
''Ders çalışmak istiyorum diyordun ya, bak odada çalışma masası var. Defter kalem, her şey var. İnternete ihtiyacın olur senin, en kısa zamanda onu da hallederim. Zaten geçici bir süre burada kalacaksınız.''
''Dinçer, ben bu-''
''Şşşttt,'' diyerek baş parmağımı dudağına bastırıp yanağını okşadım, ''Sorgulama, neden deme, huzursuz da hissetme kendini. Burada güvendesin, amcanlar yok, yengen yok, başına üşüşecek akbabalar yok.''
Şüphe duyduğu her şeyi sussa da içinde bir yerlerde korku olduğunu hissediyordum, ''Gitmesen olmaz mı?''
Zamanı onun yanında durdurmak istiyordum, ''Olmaz güzelim, gitmem gerek.''
''Ne zaman geleceksin peki?''
''En yakın zamanda.'' dedim yemin eder gibi.
Gözlerini yere indirdi, usulca yutkundu. Omzuna dökülen saçlarını eliyle geriye itti, her hareketini dikkatle izliyordum, gözleri yine gözlerimi bulduğunda istemsizce gülümsedim.
''Dinçer, ben sana güvenmesem asla peşinden gelmezdim. Güveniyorum ama...'' Derin bir nefes aldı, ''ama demek yok, tamam şimdilik dediğin gibi olsun. Eğer bu hayatta benim yanımda olacaksan, ben tek bir adım uzaklaşmam senden.''
''Sadece bu hayatta değil,'' dedim kendime çekip başını göğsüme yaslarken, ''Ben iki cihanda da senin yanındayım.''
Zor da olsa evden ayrıldık. Apartmanın önündeki arabaya binerken Belçim perdeyi sıyırmış bize bakıyordu. Titrek bir el sallama gördüm, ben de ona el salladım. Bekir ağabey de diğer pencereye çıkmış bana el sallıyordu, ya da ben öyle sanıyordum. Arkamda duran Demir'le vedalaşmalarını garip bir asap bozukluğuyla izledim.
Beyaz perdenin kenarından bana ürkekçe bakan Belçim'e son kez bakarak arabaya bindim. Ondan uzaklaşmak o kadar içime sinmiyordu ki arabanın camını sonuna kadar açmış hâlâ onu izliyordum. Demir gaza bastığında ise geride kalmış olması canımı sıkmıştı.
Şimdi ilgilenmem gereken konular vardı. Demir'in prensiplerine bağlı bir adam olduğunu biliyordum, buna rağmen peşimden gelmesi ona sorun yaratmış mıydı, endişeliydim.
''Ne dedin dün amirlere? Sorguladılar mı?''
''Savcıyım oğlum ben, kim beni sorgulayabilir? Dinçer'e ihtiyacım var dedim, sen de iyi bir polis olarak geldin, olay bu.''
''Yalan söyledin yani, sen sen... Demir Demirsoy?''
''Yalan söylemedim, ihtiyacım vardı sana.''
''Benim sana ihtiyacım vardı.''
''Nereden baktığına göre değişir.'' diyerek yuvarlak bir cevap verdi.
''Demir, bir sorun çıkmadı değil mi? İyisin yani sen?''
''Sorun çıkmadı Dinç, bugün dönüyorum işimin başına. Sen beni boş ver.''
''Boş vermem ben seni, sağ ol.''
''Sen de sağ ol kardeşim, sağ ol da planını anlat bakalım.''
''Bir planım yok.''
''Belçim ve Bekir'den bahsediyorum, evde kalacaklar peki sonra? Hangi vasıfla kızın yanında dolanacaksın?''
''Haram mı oluyor?''
''Namahrem oluyor ama geç oraları, ciddi cevap bekliyorum.''
''Annemleri arayıp durumu anlatacağım, anne diyeceğim bir kız var, aşık oldum, evleniyoruz biz.''
''Ne ara evlenme teklifi ettin?''
''Etmedim ki daha.''
''Nasıl eminsin kabul edeceğine?''
''Seviyor beni.''
''Her sevginin sonu nikah mı?''
''Bizimkinin sonu nikah olacak.''
''Emin misin?''
''Eminim Demir, evleneceğiz biz. Bana kalsa şimdi nikah dairesine giderim ama henüz erken. Biraz dinlenip kafasını toparlasın, bakma Belçim çok yorgun.''
''Anlıyorum.'' dedi düşünceli bir sesle, ''Belli seviyorsun, Belçim de kabul ederse hayırlı bir evliliğiniz olur inşallah.''
''Amin,'' dedim elimi yüzüme sürerken, ''Amin Allah'ım, amin!''
Bomboş otobanda hızla ilerlerken arabanın camını indirdim. Rüzgar yüzümü kağıt gibi keserken hissettiğim duygular heyecan ve huzurdu. Heyecanlıydım çünkü sevdiğim kız bana daha yakındı. Huzurluydum çünkü sevdiğim kız bana daha yakın olacaktı. Belçim; kalbime mühürlenmiş olan, içimi delip geçen, gözlerimde açan gülün en ufak yaprağıydı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.15k Okunma |
1.48k Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |