Bir sonraki bölüm final demiştim ama oldukça yoğun ısrar (bariz zorbalama) yüzünden Nurperi ve Tarık için özel bölüm yazasım geldi size. Onları okumak isteyenler için genel kurgu akışını etkilemeyen bir bölüm. Umarım seversiniz, keyifli okumalar🥰
İçi kıpır kıpır bidallısının altın şeritleriyle oynarken gülüşünü tutamıyordu Nurperi.
Tarık ne yapmış etmiş ve babasını ikna edip yaz bitmeden evlenmelerini sağlamıştı.
Tarık gülüyordu ama Nurperi utançtan yerin dibine girecekti babası ona sende hemen düğün olsun ister misin dediğinde.
Babasının yüzüne bakamamıştı. Çare arar gibi Tarığa çevirmişti gözlerini. Ama o yardım etmek yerine hızlı hızlı başını sallayıp gülüyordu Nurperiye.
Allahtan anneciği çektiği ızdırabı görüp de müdahale etmiş, uzatmayalım ne gerek var deyip Nurperiyi utanç deryasında boğulmaktan kurtarmıştı.
Ama iki gün boyunca Nurperi babasına bakamamıştı hiç. Evlilik meraklısı kızlar gibi nasıl hemen evlenmek istiyorum desin Nurperi? Çok ayıptı böyle şeyler.
Kıkırtısı biraz daha sesli hâle dönüşünce parmakları ağzını kapattı. Ama çok da evlenmek istiyordu.
Tarık ona evlendiklerinde nasıl bir hayatları olacağını anlattıkça içi içine sığmıyordu. Evleri o kadar güzel olmuştu ki. Kısacık zamanda Tarık tüm evi baştan döşemişti.
Burada çok uzun kalamayacaklardı, Tarık asıl işinin olduğu Manisa'ya dönmeleri gerektiğini söylemişti ama şimdi de hiç bir hevesi yarım kalmasın diye ona herkesi hayran bırakan bir gelin evi kurmuştu.
Üstelik Nurperiyi balayına götürecekti Tarık. Hiç görülmüş şey değildi onun yaşadığı yerde ama yeni evlenen çiftler kendilerini şımartmak için tatile giderlermiş.
Nurperi yazlık sinemalarda gittiği filmlerden biliyordu tabi ki balayı nasıl bir şey. İnsan heveslenmeden edemiyordu.
Daha geçen hafta balayılarında ihtiyaçları olur diye neler almıştı Nurperiye Tarık. Hiç dinlemiyordu zaten Nurperiyi. Dünya masraf etmişti. Tüm mahallelinin ağzı açık kalmıştı Nurperiye yapılan düğün düzgününde.
Fatma ne canın istiyorsa al belki sonra almaz demişti ama Tarık öyle biri değildi hiç. Hep onu sevindirecek şeyler almanın peşindeydi.
Dışardaki oyun havası sesleri daha bir yükseldi. Alkışlar coştukça coştu. Müzik sesi sanki Nurperinin içinde çalıyordu ama. Tarık sabahın erken saatinde getirmişti bindallısını. Nasıl da güzel olmuştu. Gördüğünde beğenir diye düşündükçe daha bir iştahlandı gülümsemesi.
"-cık -cık -cık! Gelin kızlar kınalarında hiç böyle güler miymiş?"
Nurperi annesi ve Fatma'yı kapıda görünce gözlerini iri iri açıp yaptığı ayıbı saklar gibi gülümsemesini avuç içiyle sakladı. Onun aksine Şükran hanımda Fatma da tüm dişlerini gösteresi şekilde gülüyordı.
"Yok anne. Şey oldu, aklıma bişey geldi diye..."
"Şükran teyzem ama nasıl gülmesin? Nişanlısı evlenmek için Mehmet abiyle pazarlık masası kurdu. Valla biz tüm mahalle olarak bunu konuşup konuşup gülüyoruz."
Şükran kıkırdayıp Faymanın kalçasına çimdik attı.
"Sus sen hiç konuşma. Hep sen kızımı heveslendirdin evliliğe. Geldin gittin kocam dedin bak benim keklik gibi kızımı avladılar hemen."
Fatma hiç annesinin kınayışına alınmamıştı. Aksine şen bir kahkaha atmıştı.
"Valla şükran teyzem babam duymasın, koca evinin tadı bir başka güzel."
Şükran başını iki yana salladı bu kızın arsızlığına.
"Duyduk duyduk. Feritin öğlen namazına deyip eve kaçıyormuş bakkaldan. Valla kaynanan babasından dayak yiyecek yirmi beşindeki oğlan diye dert yanıyordu.."
Fatma omzunu silkip cilveli cilveli kıkırdadı.
"Ay ne diyeyim şimdi Şükran teyzem. Ferit için de karısının evi babasının evinden tatlı gelmiş demek ki."
Şükran kalçasına okkalı bir şamar attı bu kez de.
"Püü utanmaz seni. Hiç büyüğüm var demeden ettiği lafa bak. Utanmıyorda yüzüme yüzüme dediğine."
Fatma atılıp iki yanağına da sulu sulu öpücük bıraktı.
"Ama hani cilveli olacaktım. Sen demedin mi evlenmeden önce. Kocana, evini öyle sevdir ki aklı fikri kapıdan girmek olsun diye tembihlemedin mi?"
Şükran kaşları kalkmış, kendine bakan kızını görünce yanakları pembeleşti.
"Kız sussana. Dediysem bi sana dedim, niye söylüyorsun sen ulu orta. Ay aman bu kuruyemişler neredeydi canım? Bak niye geldik biz ne konuşuyoruz. Hadi Nur peri sende çık artık kızım. Damat tarafı gelmeden iki salın ortada."
Şükran kapıdan çıkacak gibi olduğunda adımı havada kaldı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi kendine bakan kızına anlık bakıp Fatmayı kolundan tutarak kulağını yaklaştırdı.
"Fatma... Sen şey yaparsın değil mi? Nurperiye yani. Ben konuşurdum da utancından yarısını dinlemez bu kız. Yol yordam öğretirsin dimi güzel kızım?"
Fatma hin sırıtışıyla bu kez Şükranın kulağına ağzını yaklaştırdı.
"Sen hiç merak etme Şükran teyzem. Ben sabah onu hazırlarken konuşacağım. Damadın hep duacım olacak."
Şükran kızmak için kaşlarını çatmaya çalıştı ama bozulan sinirleri yüzünden kıkırdamasına engel olamadı.
"Allah seni bildiği gibi yapsın deli. Yoldan çıkarma yavrumu. Ha sakın ürkütme valla mısır püskülü saçlarını yolarım."
Söylene söylene kuruyemişleri aramak için çıktı dışarı.
Nurperi niye geldi, niye çarçabuk gitti anlamadığı annesinin ardından bakıp kaldı öylece. Sonra gözleri Fatmaya döndü. Fatma bazen onu çok ürküten gülümseyişler atıyordu. Şimdi olduğu gibi.
"Fatma... Şey... Niye öyle gülüyorsun?"
Fatma özenle kuaförde saçlarına çektirdiği fönün hakkını verircesine sallanarak girip Nurperinin yanına oturdu.
"Şu mühendis diyorum çiçeğim... Kız anası bunu kadir geecesi mi doğurdu naptı? Ne ballı adam."
"Efendim?"
Fatma bindallısının parçası olan tacını düzeltti özenle.
"Sen ne güzel olmuşsun böyle. Hiç de böylesini görmedik valla. Nerden getirdi senin nişanlın bunu?"
"Uzaktan..."
Bindallısının en sevdiği işlemelerin okşarken söylemişti bunu.
"Uzaktan?"
"Şimdi biz gezdik gezdik ama Tarık hiç birini beğenmedi ya..."
"Sözde gelin sensin ama biz genelde enişteye bir şey beğendirmeye çalıştık. Biliyorum yani balım."
"Dimi ama Fatma. Hiç bir şeyi beğenmiyor."
Fatma omuzlarını iki yana sallayarak Nurperinin omzunu ittirdi.
"Nişanlısına en iyisini istiyormuş eniştem. Adam mühendis. Adam titiz. Adam aşık. Ne yapalım."
Nurperi yine kıkırdadı.
"Öyle deme Fatma. Biri duysa ayıp kaçar."
"Ay of! Valla şiştim. O ayıp bu ayıp canıma yetti valla. Sabah kocamı öperek uğurluyorum diye kaynanam da ayıp dedi. Öpmeyeceksem niye evlendim ben? Kız Nurperi Allahtan kaynananla altlı üstlü oturmuyorsun. Çileden çıkmama şu kadarcık kaldı."
Fatma ne kadar kaldığını göstermek için parmaklarını birbirine yaklaştırıp, Nurperinin gözüne sokmuştu.
"Annem diyor ki Ferit enişte sana düşkün diye kıskanıyormuş. Yaşlı kadın Fatma, hoşgör. En büyük oğlan diye pamuklara sarılmış, öyle dedi Kezban teyzede."
"Kız bende sarıyorum o pamuklara. Helva gibi yapıyorum adamı daha ne istiyorlar? Evlendik evleneli sırıtarak gezmekten kocama kelle demeye başladılar. Kaynanam iki gözüyle bakıyorsa ben sekiz gözümü üstünden ayırmıyorum."
Nurperi kahkahasını tutamadı bu kez.
"Kadıncağız bunu kıskanıyor galiba Fatma. Maşallah, Allahım korusun sizi. Çok güzelsiniz çok."
Fatma kuaförün hoş bir kıvrım verdiği perçemlerini parmak uçlarıyla düzeltti Nurperinin.
"Siz de nasıl güzelsiniz arkadaşım? Nazar değecek diye ananla okumaktan hatimler indirdik. Tüm mahalleli mühendisin peşine pervane oluşunu konuşuyor."
Nurperiyi yine bir utanç dalgası ele geçirdi. Tarık hiç ayıp lafını dinlemiyordu ki. Kim var kim yok demeden hep Nurperiyi izliyordu. E haliyle mahallenin teyzeleri de onları konuşuyordu sürekli.
"Şimdi söyle bakalım, bu bindallı nerden geldi sana kuşluk vakti? Bizim çarşılarda yok bundan, olsa bilirim."
Nurperi böyle şeyleri konuşmayı pek sevmezdi. Sanki olanıyla hava atıyormuş gibi gelir, karşısındakini gücendirirmi bilmeden laf edemezdi.
"Şey... Tarığın bir arkadaşı varmış da."
"Eeee..."
"Ankaradaymış da..."
"Hmmm..."
"E çok da severlermiş birbirlerini. Onca işinin gücünün arasında hemencecik çıkıp geldi. Yalnız bırakmadı Tarığı. Abi gibi..."
"Bak sen..."
"Tarık da hiç hatrımı kırmaz, ondan isteyeceğim dedi. Tabi ben hemen ayıp olur dedim Fatma. Adamcağızı böyle şeyler için yorma diye bin kere tembihledim."
"Demişsindir sen."
"Ama hiç laf dinlemiyor ki. Çok inatçı çok."
"Öyle mi?"
"Öyle vallahi. Hem dedi ki bizim birbirimize ayıbımız yok. O ne derse ben ikilemem, ben ne dersem o da öyle. İşte nazları çok geçiyormuş birbirilerine."
"Maşallah hemde bu devirde. Kız benim kaynım da kasadan para çalmanın dedinde iyi mi? Millette ne arkadaşlar var."
Nurperi hemen Fatmanın elini tuttu. Bu konuda ne dertli biliyordu arkadaşının.
"Allah hidayet versin ona da Fatma. Düzelir inşallah."
"Aman neyse bırak benim at hırsızı kaynımı. Şimdi bu adam da senin kaynın gibi mi oluyor?"
"Yok. Tarık abin olur o senin dedi. Öyle diyeceğim bende. Beraber büyümüşler biliyor musun? Çocukken hep Tarıkın yaptığı yaramazlıkları üstüne alırmış. Çok büyük değilmiş ama hep abilik yapmış. O kadar merak ediyorum ki."
"Eh iyi bari, tanışırsın kayın görünümlü abinle. Hadi kalk iki dönelim ortada. Millet bir gelin görsün. Gözü gönlü açılsın."
Nurperi kıkırdayıp ayaklandı. Toplanan mahalle eşrafının ortasına Fatmayla beraber çıktı. Çalan oyun havalarıyla da zarafetini gözlere soka soka oynadı. Aslında buralarda kına gecesinde gelinler pek gülmez, hevesini çok ortaya dökmezdi. Baba evinden kurtuluyor diye seviniyor dedirtmemek icap ederdi. Ama Fatma sürekli kulağına bir şey söylüyor Nurperi gülmesini saklayamıyordu.
Eğlencenin sürdüğü vakitlerde bir davul sesi, tiz bir zurna sesine karıştı. Kalabalık sayılacak bir topluluk Nurperilerin bahçesindeki sesi susturacak bir gürültüyle yaklaştı.
Nurperi bu kalabalığın maden çalışanlarını ve ailelerini kapsadığını hemen anlamıştı. Az içini buran bir durum vardı ama Tarık üzülür diye hiç soramamıştı.
Ailesi gelmemişti Tarıkın. Babası da soracak olunca Tarık biraz mahsunlaşmış, ailem olarak siz olsanız yetmez mi demişti. Babası uzun uzun bakmış ama hiç seslememişti. Bir daha da evlerinde mevzusu geçmemişti bu konunun.
Ama Nurperi saf değildi ya anlıyordu Tarığın ailesinin bu evliliği hoş karşılamadığını. Ama içten içe de biliyordu. Az tanısalar kendini, biraz zaman geçirseler Nurperi nasıl da sevdirecekti. Tarık habersiz evlendi diye hiç kızmayacaklar, bu kız da zengin değil diye hiç gücenmeyeceklerdi. Evlendikten sonra illa geleceklerdi. Ya da el öpmeye Nurperiler mutlaka giderlerdi. Hepsinin gönlünü almak için şimdiden hediyelik bohçalar bile hazırlamıştı. Evin tüm işine koşturacak, tembel bu kız dedirtmeyecekti. Annesinden ne kadar yemek varsa öğrenmişti. Yanlarındayken tüm yemekleri pişirecek, eli de lezzetliymiş diye gönüllerini çelecekti. Zaten annesi hep derdi. Senin yanında duranın canı sana hemen ısınır diye. Yeni ailesini de öyle edecek böyle yapacak ama mutlaka kendine ısındıracaktı. Belki o yüzden daha görmeden çok sevmişti Atilla abisini. Tarık onun için gece gündüz çalışır o demişti bir keresinde. Ama şimdi kalkıp taa nerelere Tarık için gelmişti. Yetmemiş istediğini almıştı. Tarıkım ailesi onu yalnız bırakırken Atilla abisi koşup gelmişti. İnsan birini görmeden severmi seviyordu Nurperi. Onun gönlünün kıymetlisine, çok kıymet veren bu adamı kanındanmış gibi değer veriyordu.
Öylece ortada dikili dururken Tarıkta kalan gözleri çekilemedi. Takım elbise ne de yakışmıştı. Yanında uzun boylu esmer bir adam vardı. Bir şey söyledi Tarığa yaklaşıp, Tarığın kahkahası Nurperinin de yüzünde fark etmediği bir gülümseme büyüttü.
Tarık gülünce Nurperi çiçekleniyordu sanki.
Fatma sağolsun kına yakılacağını kulağına fısıldadı da Nurperiyi hazırlanmak için içeri çekti. Yoksa Nurperi hayatta akıl edip düşünemezdi. Onun aklı kahkahası içini kavuran Tarıkta takılı kalmıştı.
Mahallenin genç kızları mumları avuçlarına aldılar. Nurperinin emek emek iğnelerle oyalanmış al örtüsünü başına kapattılar. Kapı girişine de sıralanıp, Nurperi geçsin diye mum ışıltılı bir koridor oluşturdular ya Nurperinin kalbi ağzında atmaya başladı. Tüm heyecanı ayyuka çıktı. Tüm teninde karıncalar dolaşmaya başladı.
Ayakları yerden mi yükseldi, toprağa değmiyor muydu, kalbinin kanatlanışı onu uçuruyor muydu hiç anlamadı.
Fatma ve kızların yüksek yüksek tepelere ezgileriyle bayılmadan geçip onun için ayrılan sandalyeye oturabildi. Yanında omzuna değen omuz yüreğini durduracaktı. Zaten akşamı çok aydınlatmayan ışıklar, yüzünü örten al örtü her şeyi saklıyordu ondan. Bir tek Tarığın burnuna dolan kokusu onu bu hale getiriyordu.
"Nurperim..."
Tarığın fısıltısıyla kucağına eğdiği başını birazcık kaldırdı.
"Badem çiçeğim sen benim gönlüme göz diktin de aklımdan ne istiyorsun? Bu nasıl güzellik?"
Tarık iyice kulağına yaklaşıp çırpına çırpına atan kalbini durdurmaya niyetlenmişti belli ki.
"Tarık..."
"Söyle güzel gözlüm..."
"Tarık ben bayılır mıyım?"
Tarığın kıkırtısı bir kaç kişinin daha dikkatini çekti. Hemen fısıltılar arttı.
"Şimdi olmaz çiçeğim, kınamız yakılana kadar sık dişini."
"Tarık ben çok şeyim."
Çok ney? Bu hissin adını bile bilmeyen Nurperi derdini nasıl anlatacaktı? Heyecan desen onun da bir sınırı vardı. Mutluluk desen yok yetmiyordu içindeki hissin ifadesine.
"Ah Nurperi... Sen bir de beni bilsen. Nurperiyi bir meczuba vermişler demesinler diye bağıra çağıra evleniyorum demiyorum."
Nurperinin eli telaşla Tarığın kucağında tutmaya çalıştığı eline uzandı.
"Yapma Tarık! Vallahi rezil oluruz. Herkes neler der? Ay kimsenin yüzüne bakamam bir daha."
Tarık başını iki yana sallayıp yanlarında dikilen ve sadıçlık görevini üstlenen Atillaya baktı. Atillanın kaşları kalkmış, dudağında da durumdan eğlendiğini belli eden bir gülümseme vardı.
Kahkaha atsa Nurperi daha çok utanır diye tuttu kendini. Sonra kulağına doğru uzanıp fısıldadı.
"Uslu duracağım badem çiçeğim. Seni utandırma haklarımı sonraya saklıyorum ben."
Nurperi sesindeki imayı azıcık bile anlamadı. Zaten kalbinin sesi Tarığı duymasını bile engelliyordu, hiç aklını bu konuyla oyalamadı.
Kına tepsisi önlerine geldi. Fatma süzüle süzüle avuç içine kınasını koydu. Tam nerde bu kızın altını diyecekken Tarığın yanında öylece duran adam, bir reşat altını bunu hep yapıyormuş gibi avucunun ortasındaki kınanın üzerine bıraktı. Fatma kaşlarını imalı imalı oynatırken bir reşatda diğer avuca kondu. Uğultular arttı, heveslenenler, iç çekenler çoğaldı.
Nurperinin "Tarık ne yaptın sen..." diye mırıldanması çalındı kulağına. Tarık serçe parmağına sürülen kınaya bakarken omuz silkmekle yetindim.
"Memleketin en güzel kızını kendime gelin ediyorum çiçeğim. Atilla abin de bonkör gününde demek ki."
Tarık bunu söylerken Atillaya bir bakış atmış ve sırıtmıştı. Atilla gözünü devirmekle yerindi. Fatmanın kıkırtısı arttı. Eline geçirilen yeşil eldiveni bağlayan kıza da göz kırptı uğraşırcasına.
"Haksız mıyım Fatma?"
"Valla helal olsun enişte. Bir insan bu kadar mı işinin ehli olur?"
Tarık kızın ona sataştığı yerde kısa bir kahkaha bıraktı. Sonra ilgiyle onları izleyen Atillaya geri döndü suratı. Nurperi o kadar merak ediyordu ki bu adamı. Ama başını örten kırmızı örtü yüzünden tam göremiyordu da.
"Memleketin tüm değerli madenleri benim hakkımsa suçum ne?"
Atillanın yüzündeki küçük gülümseme bir miktar daha arttı.
"Şansın kıskanılası. Ne için gelip neler buldun aklım almıyor."
Tarık ikisinin bildiği bir sırrın verdiği keyifle bu kez hiç de çekinmeden güldü. Onunla beraber her hareketi ölçülü adam da ona eşlik etti.
Kına gecesi olması gerekenden bile eğlenceliydi. Küçük yerlerde bulunmazdı böyle hikayeler. Kimse duymamıştı mesela şehirli, zengin, okumuş bir mühendisin pek safça dedikleri kıza talip olacağını. Birde o kız için önüne dünyaları sereceği hiç birinin şahit olduğu hikayelere benzemiyordu.
Bir şekilde kınayı güzellikle atlattı Nurperi ama düğün için deliren kalbi, aklı onu yarı yolda bırakacak gibiydi. Zerre uyku girmemişti gözüne. Döne döne yün döşeği perişan etmişti. Gözü sürekli dolabının kapısında aslı olan gelinliğindeydi.
"Nurperi Yıldıray..."
Mırıltısı kendine bile zor ulaşacak kadar kısaydı. Yorganı da nefes almasını önleyecek kadar her tarafını örtüyordu.
"Nuperi Yıldıray. Tarık Yıldırayın eşiyim..."
Kıkırtısı büyüdü. Nasıl da tatlı geliyordu kulağa.
"Merhaba. Ben Nurperi Yıldıray."
Biraz daha cilveli hâl aldı kıkırtıları.
"Vallahi çok yakışıyor. Hemenden de dilim nasıl alıştı. Nurperi Yıldıray, evet Tarığın eşiyim. Karısıyım mı desem? Yok yok eşiyim diyeyim şimdilik."
Evlendikten sonra insanlara kendini nasıl tanıtacağının provasını yapmak bir hayli zamanını aldı.
Bir anda odasının kapısı şiddetle açılınca yattığı yerden ters döndü.
"Gelin kısmı bu kadar uyumaz Nurperi. Kalk kalk kalkkkk!!!"
Fatma önde, annesi arkada odaya dalış yaptılar. Nurperi yattığı yerden hemen ayaklandı. Bütün gece uyumadığı için gözlerinin altı hafif koyulaşmıştı. Birde saçı başı birileriyle savaşa girmiş gibi darmadağınıktı.
"Bismillah... Yavrum ne oldu sana?"
"Kız savaş mı yaptın gece gece? Bu ne hâl? Ben sana güzelce uyu, suratın şişmesin demedim mi?"
"Uyuyamadım Fatma. Saymadığım koyun kalmadı bir damla uyku girmedi gözüme."
Şükran hanım yüzünde hüzünlü bir tebessümle kızına doğru yaklaştı. Ellerini uzatıp kalp şeklindeki sevimli yüzünü avuçlarının içine aldı.
"Oy annesinin peri kızı. Heyecandan dört mü dönüyor senin kalbin? Kıyamam ben yavruma. Ama hazırlanmamız lazım anneciğim. Seni kuaföre götürecekler. Hem şey..."
Gözünün altından Fatmaya baktı. Yüzüne hafif bir kızıllık yayıldı.
"Kahvaltıdan önce Fatma şey yapsın. Az konuşun siz yavrum. Dimi fatma?"
Fatma kolundaki burma bileziklerini şıkırdatarak girdi içeri.
"Konuşmaz mıyım, hemde nasıl konuşurum?"
Şükran kaşlarını çattı kızın arsızlığına.
"Vallahi günün sonunda seni ayağımın altına alacağım göreceksin gününü."
"Al Şükran teyzem. Senin ayağının altını severim, kaynanama bırakma beni, sen parçala."
Şükran başını iki yana sallayıp sustu. Bu kızın arsızlığıyla baş edemezdi o.
"Ben kahvaltıyı hazırlıyorum, sizde çok oyalanmayın!"
Bu ikaz Fatma'nın ona sırıta sırıta bakan suratına karşı söylenmişti.
Nurperi ise oturduğu yerden kendi elleriyle düğüm yaptığı saçlarını açmakla meşguldü. Şükranın kapattığı kapıdan sonra Fatma kendini yatağa doğru fırlatır gibi bıraktı.
"Gel bakalım yavru kuş, sana uçmayı öğreteceğim."
Nurperi saçlarından gözlerini ayırıp arkadaşına baktı. Fatma ise küçük komodinin üzerindeki saç fırçasına uzanıp geri eski haline döndü.
"Fatma?"
Fatma teklifsizce Nurperinin dolaştırdığı saçlarından bir tutam alarak yavaş yavaş taramaya başladı.
"Bak şimdi şekerim sana akıl hocalığı yapacağım beni iyice dinle."
"Akıl hocası mı?"
"Evet şekercim, evleniyorsun artık. Bazı temel bilgilerden kaçamazsın."
"Fatma ben seni çoğu zaman anlamıyorum biliyor musun?"
Fatma dudak büzdü.
"Bende bazen anlamıyorum hayatım takılma sen bana. Nuprerim şakayı bir yana bırakarak ciddi ciddi bir mevzuyu konuşmamız lazım senle."
Fatmadan alışık olmadığı bir ifade gördü Nurperi. O bu kadar ciddi bakmazdı ona. Duruşunu dikleştirdi, yönünü arkadaşına çevirdi. Hazır olda bekleyen bir öğrenciden hiç bir farkı yoktu.
"Evlenince eşler arasında bazı münasebetler geçer arkadaşım, bunları bilmemiz lazım."
"Nasıl münasebetler? Sohbet mi?"
"Yaniii... Yakın temaslı sohbetler de diyebiliriz."
Nurperinin boş bakışlarıyla iç çekip iyice dibine girdi Fatma. Şükran teyzesi onu utandıracak şekide konuşmamasını istememişti ama bu kızda üstü kapalı imadan hayatta anlamazdı.
"Bak şimdi canım arkadaşım siz bugün evleneceksiniz. E evlenince kendi evinize gideceksiniz. Beraber aynı odaya gireceksiniz sonra ne olacak biliyor musun?"
Nurperinin yanaklarını allar bastı. Fatmadaki gözleri kaçıp, kucağındaki ellere sığındı.
"Anne babam gibi aynı yatakta uyuyacağız."
Mırıltıyla söylendi bu sözler. Fatma da bulduğu aralığı hemen yakaladı.
"Hah dur orda! Uyumak yok!Uyumuyoruz şekerim. Yeni evliyiz biz ne demek uyumak. Yaşlanınca uyursun."
Nurperi anlamsız bakışlarıyla arkadaşı ne diyor öylece çözmeye çalıştı.
"Ama ben nasıl dayanayım o kadar zaman Fatma? Uykum geliyor benim."
"Gelemez efendim. Daha yeni evlenmiş fingir fingir kızların uykusu falan gelemez. Kocanla aşna fişna yapacaksın."
"Ne yapacağım?"
Fatma parmaklarının uçlarını birbirine vurup birde öpücük sesleri çıkardı.
"Bundan diyorum hayatım. Bol bol öpüş koklaşlı şeyler yapacaksın. Ama öncesinde bir güzel abdestinizi alacak, namazınızı kılacaksınız. Eniştenin bakışlara hiç güvenmiyorum aman unutayım deme."
Nurperinin yanan yüzünden habersiz kaşlarını oynata oynata güldü Fatma. Nurperi zaten Tarıkla öyle şeyler yapıyordu. Utancından kimseye söyleyememişti ama Tarık onu yalnız nerede yakalasa hemen dudaklarını öpüyordu. Şimdi Fatmaya bunu itiraf etmek çok utandırdı onu.
"Pişt... Sen niye iyice domatese döndün söyle bakayım."
"Ya Fatma..."
"Söyle söyle, biz burda akıl verirken yoksa sen çoktan işin ilmini kaptın mı? Neler yaptınız mühendisinle?"
Fatma kolunu dürttükçe Nurperinin utancı katlandıkça katlandı.
"Kız söylesene."
"Şey... Ayıp diyorum ama duymuyor hiç beni Fatma. Birde bayıldım ben biliyor musun ilk kez olunca. İçim geçti öylece."
Fatmanın gözleri iri iri açıldı.
"Kız! Kız Allah canını almasın yere bakan yürek yakan Nurperi. Evlenmeden adamla naptın sen?"
Nurperi korkuyla kapıya bakıp hemen arkadaşının dudaklarını kapattı.
"Fatma sözlüyüz dedim dinlemedi ki. Tarık sözlülerin de öpüştüğünü sanıyormuş. Ben dedim ama dinlemedi hiç. Hep öpüyor Fatma."
Fatma ferahlayan içiyle irice açtığı gözlerini kıstı. Eli göğsünde soluklandı.
"Nurperi sen benim ömrümden yiyorsun şekercim. Aklıma neler geldi Allah seni bildiği gibi yapsın. Ben onu mu diyorum şaşkın? Öpüşün sözlüyken de o kadar elleşmeyin canım. Ay aklımı aldın. Eee sen şimdi evlenildiği gecede neler yapılır biliyor musun yani?"
Bu soruyu tek kaşı havada sordu. Nurperi de utana sıkıla "öpüşecek miyiz" diye mırıldandı.
"Bi o yetmez artık hayatım. Başka başka şeyler de ister adam. Bak sözlüyken bile yemiş bitirmiş, evlenince az gelir o ona."
Nuperi parmaklarını sıkıştıra sıkıştıra yaklaştı arkadaşına. Bir duyan olursa diye iyice sesini kıstı.
"Boynumu da öpüyor bazen."
Fatma şen bir kahkaha attı.
"Adam yol yapmaya başkamış maşallah. Ama o da yetmeyecek hayatım."
"Başka ne yapacak ki?"
Fatmanın o hin ifadesi geri geldi. Nurperinin de ensesinden bir ürperti geçti.
"Sana özene bezene aldığımız geceliğin var ya onu çıkaracak balım."
Nupperinin gözleri irice açıldı.
"Saçmalama Fatma olur mu öyle şey? İç çamaşırımı görür."
"Ama şekercim bi iç çamaşırını görse iyi, e onları da çıkaracak."
Nurperi dehşetle elini ağzına kapattı. Yüzü kül gibi oldu saniyeler içinde. Fatma da nasıl keyif alıyordu bu halinden. Geriye doğru ellerini yaslayıp sırıta sırıta baktı.
"Ama yeter mi yetmezzz... Kendi de çıkaracak ne var ne yoksa."
Nurperinin gözleri önüne düşmeden şu meseleyi halletse kahvaltıda bir keyif kahvesi içerdi Fatma.
"Olmaz Fatma olmaz o zaman şeyi görürüm."
Fatma yaslandığı yerden yaklaşıp Nurperiye doğru eğildi.
"Neyi görürsün şekercim?"
Sesi nasıl da eğleniyor nasıl da keyif alıyordu şu durumdan.
Nurperi kapıya kaçamak bir bakış atıp iyice yaklaştı Fatmaya. Kulağına doğru "pipisini görürüm Fatma çok ayıp" diye mırıldandı. Gözleriyle birde Fatmanın ön kısmını işaret etmiyor muydu Fatma odayı inletesi bir kahkaha bıraktı. Nurperi atılıp hemen ağzını kapattı arkadaşının.
"Sus... Sus Allah aşkına duyacak annemler nasıl bakayım ben yüzlerine?"
Fatma içi katılırcasına güldükten sonrra kendini biraz toparladı.
"Ama canım arkadaşım siz evlisiniz, tabiki birbirinizi göreceksiniz. Beraber banyolar yapacaksınız, çıplak çıplak yatak keyfi yaşayacaksınız. Hem sizi sabahın köründe rahatsız eden de olmayacak ohhh sefa süreceksin arkadaşım. Ay birde sakın adamın yüzüne pipi falan deme Nurperi anasına küfür etsen daha az onuru kırılır."
Fatma bazen gerçekten saf oluyordu. Nuperi tabiki Tarığa böyle bir şeyi söylemezdi. Hem Nurperi yakın zamanda Müjde Arın bir filminde böyle bir sahne görmüştü. Sabah ikisi de çıplak, çarşafın altında uyuyorlardı. Gerçi onlar evli değildi ama evliler böyle uyuyordu demek ki. Çok mantıksız gelmedi bu fikir nedense ona.
"Şey mi olacak hep? Yani hep üstümüz olmadan mı uyuyacağız?"
Bu duruma nasıl tepki vereceğini bilmedi. Fatma ona yalan söylemezdi. Evliler hakkında da çok bir şey bilmiyordu açıkcası.
"Tabi onun öncesinde yapılacaklardan bahsedersem düğün günü kalp krizi geçirmezsin değil mi şekerim?"
"Ne yapacağız ki?"
Fatmada bir an kontrol eder gibi gözünü kapıya çevirdi. Arsızın tekiydi ama bu kadarını da yüksek sesle söyleyecek kadar utanma duyularını kaybetmemişti. Nuperinin kulağına doğru eğilip neler yapacaklarını bir bir sıralayarak konuşmaya başladı. Nurperi daha ilk cümlesinde nefes almayı bırakmış, gözleri irice açılmış, bir nokta da da bayılma evresine oldukça yaklaşmıştı. Fatma geriye çekildiğinde Nurperi put gibi öylece kala kalmıştı.
"Valla hiç bayılmaya kalkma Nurperi. Şükran teyzem gebertir beni. Ayrıca oldukça güzel bir şey. Mühendisinin sefasını sür. Ben Feritimi hiç boş bırakmıyorum çok şükür. "
Fatma konuşsa da Nurperiden hiç tepki alamıyordu. Fatma parmağının ucuyla dürttü arkadaşını.
"Nurperi inme indiyse Şükran teyzem beni parçalar ne olur kendine gel arkadaşım. Vallahi çok güzel diyorum kız yalan mı söyleyeceğim?"
Nurperi her an kusacakmış gibi duruyordu. Fatma da bilinçsizce avuçlarını birleştirmiş kusarsa yatak batmasın diye tetikte bekliyordu.
"Nurperi Şükran teyzem korkutma dedi beni paralayacak. Ne olur kendine gel? Bak tüm evli çiftler yapıyor, hiç bişeycik olmuyor. Hem daha bir seviyorlar o zaman birbirlerini. Mühendisin seni daha çok sevsin istemez misin?"
Çocuk kandırır gibi Tarıkın artan sevgisinin pazarlığıyla aklını çelmeye çalıştı. İşe de yaradı. Nurperinin dehşetle irice açılan gözleri kendine döndü.
"Nasıl? Ama olmaz ki! Ama ben olmaz..."
Mırıltısından sonra derin bir soluk aldı Fatma.
"Nasılı varmı işte. Adam her gün her gün seni öpüp okşayacak. E sevdikçe sevesi gelecek. Akşamı zor edecek. Karı koca olacaksınız Nurperi."
Nurperi söylediklerini düşündükçe içindeki hiç bir organ yerini beğenmemişcesine bir karmaşaya neden oluyordu. Bunları o nasıl yapacaktı? Tarıkın yüzüne nasıl bakardı? Ama Fatma onun da isteyeceğini söyleyip duruyordu.
Annesinin Ferit eniştesi hakkında yaptığı şakalar geldi aklına.
"Şey mi Fatma?"
"Neymi?"
"Ferit enişte ondan mı hep öğlenleri kaçıp yanına geliyor. Öyle dedi ya annem. Şey yapmak için mi?"
Fatmanın kıkırtısıyla istemsiz kendi de gülecek gibi oldu.
"Vallahi de ondan geliyor hayatım. Hem şey yapmak deyip durma canım, sevişmek diyor herkes ona. Hem sen ilk geceden adama gözünü dikip bakma Nurperi. Senin sandığınla gördüğün aynı olmaz, bayılır kalırsın yazık olur enişteye. Bakmak yok tamam mı?"
Utanan yüzü yine kucağındaki ellere düştü.
"Tamam, bakmak yok. Ama olmazsa."
"Ne olmazsa?"
"O dediğin. Yani şey... Ben yapamazsam. Of Fatma başka yolu yokmu ben çok utanırım."
"Olmaz çiçeğim. Başka yolu yok illa da böyle yapacaksınız. Hem sen çocuk istemiyor musun?"
Nurperi hemen kaldırdı kafasını.
"İstemez olur muyum? Çok istiyorum. Tarık da istiyormuş biliyor musun? Manisa'ya gittiğimizde baçeli ev yaptıracakmış. Çocuklarımız oynar dedi. Öyle dediyse istiyordur dimi?"
"Hah bak istiyor tabi. Adam olmayan çocuğun oyununu düşünmüş. E çocuk için mecbur çıplak yatacaksınız Nurperi."
"Her yerimi görür ama benim."
Dönüp dolaşıp yine aynı yere gelmişti mevzu. Nurperi kendine bile öyle bakamazken Tarığın onu çıplak göreceği düşüncesi birde görmeyle yetinmeyip dokunacağı fikri aklını sağlam tutmasına izin vermiyordu.
"Çiçek gibi kızsın baksın zaten. Gözü gönlü açılsın. Şu bele bak incecik. Pamuk gibisin tü tü tüüü... Uzağına itme sakın kocanı. Bir güzel sevdir kendini de evlilik nimetlerinin tadını çıkarsın. Hem sende seveceksin bak görürsün. Ben de az korkacak oldum ama yok canım vallahi de güzel. İki öpücük, bir cilveye her dediğimi yapıyor canım kocam."
Nurperi bunu düşününce istemsiz gülesi gelmişti. Fatma da kaçırmadı tabi bunu.
"Hoşuna mı gitti kız? Mühendisin senin peşinde pervane olunca daha çok hoşuna gider. Oh adamda ne şanslı. Her gece her gece çiçek gibi kızı koynunda ağırlayacak."
Nurperi bir kaç santim yanına kayıp, iyice dibine girdi Fatmanın.
"Şey Fatma..."
"Ney şekerim."
"O dediğini her gece mi yapacak?"
Fatmanın şen kahkahasına kıkırdadı. Sonra da ayıbını saklar gibi hemen parmakları ağzını kapattı.
"Her gece olsa iyi gündüzünde de sıkıştırdığında yapacak şekerim. Alış bunlara tüm evliler böyle. Hem sen dert etme bunları. Enişteye bırak kendini o kör kuyuda bulur yolunu. Yat sırtının üstüne keyfine bak arkadaşım. Ha Nurperi ilk kez olunca biraz kanama olur korkma olur mu tatlı şekerim. Hepimizde oluyor, bir kerelik bir şey. "
Nurperi alt dudağının derisini dişleriyle yola yola söylenilenleri düşündü. Fatmanın dediği o şey nasıl olacak bir türlü aklı almıyordu. Bacaklarının arasına doğru gözleri kaydı ama hemen biri görecekmiş gibi kaçırdı. Birde kanayacak mıydı? Her ay kanaması çok çok olurdu o kadar mı kanardı acaba? Fatmanın dediği gibi Tarık ne derse onu yapardı. Yoksa hayatta kendi böyle şeyleri beceremezdi. Evlilik de hiç kolay birşey değilmiş diye fısıldadı içinden bir ses. Ne çok meşakkatli işleri vardı. Ayıp falan da hiç bilmiyordu. Tarık sürekli ona evlenince biz artık tek kişi olacağız diye bunu mu demeye çalışıyordu acaba?
Yanaklarının alevi içini bile yaktı. Bazen onu öptükten sonra gözlerinin rengi ateş gibi olurdu. Boynunu öperken ıslak ıslak öpüyor, içini kaldırıyordu. Nurperinin içi gıdıklanıyormuş gibi, yüksekten düşüyormuş gibi hissettirirdi o zamanlar. Şey yapmak istediği için mi öyle bakardı acaba?
"Kalk Allah aşkına Nurperi. Annenden dayak yemeden şu kahvaltıyı yapalım. Kuaföre perma mı yaptırsam ki? Ay bakıp durma alık alık. Sonra sen çıkmazsın o yataktan sorarım ama sana hesabını!"
Nurperi annesinin zoruyla üç beş lokmayı zor yedi. Kuaförde hazırlanırken, gelinliği giydirilirken tek ses çıkaramadı. Allahtan Fatma onun yerine de herkesle konuşuyordu da kimse Nurperiye bulaşmıyordu.
Tarık onu kuaförden alıp hatıra kalsın diye stüdyoda fotoğraflarını çektirecekti. Son hazırlığında kuoför kadın tepesine bir tarak iliştirdi. Ne yaptığını anlayamadığında da boncuklu kapı süsünden sesler geldi. Ardını döndüğünde Tarık öylece ona bakıyordu. Kilitlenip kaldı sanki. Siyah takımı, parlak ayakkabıları, özenle traşlanmış yüzü, güzelce taranmış saçları...
O kadar yakışıklıydı ki...
Nurperinin hayalini kuramayacağı kadardı hemde. Yanında akşam olan uzun boylu adam vardı. Cebinden çıkardığı parayı kuaföre uzatınca kadın da kafasındaki komik tarağı almıştı çok şükür. Bir türlü tanışamamışlardı da.
Ona uzanan ele refleks gibi bir hisle uzandı. Tarık eldivenle örtülmüş parmaklarının ucuna bir öpücük bıraktı.
"Melek gibi olmuşsun badem çiçeğim. Yaz bitmeden baharı geri getirmişsin topraklarıma."
Yanlarında gelen genç kızların kıkırtıları arttı. Nurperi ise kilitlenmiş kalmıştı sanki. Göğsünü döven bu hissi nasıl zaptedecekti o? Böyle büyük mutluluklarla insanlar nasıl baş ediyordu?
"Tarık..."
Tarık uzanıp alnına bir öpücük bıraktı. Heyecandan titreyen elini daha bir sıkı kavradı.
"Gidip evlenelim Nurperi. Benim badem çiçeğim ol artık."
Arabalarına binip sütüdyoya girmeleri, resim çektirmeleri bir iki saate yayıldı. Nurperi bunları sanki suyun altından izler gibi izledi. Kulakları uğulduyor, dizleri titriyordu. Kalbi ağzından fırlayıp çıkar korkusuyla ağzını aralayamıyordu bile.
Düğün salonunu tüm ilçe eşrafı doldurmuştu. Mahalleli erkenden gelmişti, maden çalışanlarının hepsi oradaydı. Onunla beraber Tarığın selam verdiği, iki kelam ettiği kim varsa bu düğünü görmenin hevesiyle yerlerine yerleşmişlerdi. Özellikle kimliğini, zenginliğini duyanlar için öyle ilgi çekici bir hikayeydiki kimse kaçırmak istemiyordu.
Nikahları kıyılana kadar Nurperi o kadar sessizdi ki Tarık sürekli iyi olup olmadığını soruyordu. Nikah memuru beklenilen soruyu sorduğunda Nurperi Tarığa baktı. Gözlerinden kendine akan aşkla dudakları farkında olmadığı gülümseme çiçeklendi.
"Evet" diye mırıldandı. "Tarık Yıldıray kocam olsun..."
Bir alkış koptu. Fatma'nın şahit koltuğundan fırlayıp ayakta kendini paralarcasına tuttuğu alkışla sıra Tarıka geldi.
"Ömrümün sonuna kadar evet."
Tarıkın sesi Nurperiye göre oldukça gür çıktı. Mikrofon yetmezmiş gibi daha güçlü bağırıp tüm hoparlörlerden yankılattı Nurperiye olan isteğini.
Atillanın başını iki yana sallayıp ayağa kalkarak alkışlamasıyla misafirler de eşlik ettiler. Anne ve babasının elini öptükten sonra bir türlü fırsat bulup tanıştıramadığı arkadaşıyla taze karısını karşı karşıya getirdi Tarık.
"Nurperim, bak sana hep bahsettiğim arkadaşım, kardeşim Atilla."
Tarık bu kez Atillaya doğru çevirdi yüzünü.
"Atilla, kıymetlimle tanış. Dünyanın hiç bir yerinde göremezsin onun gibisini."
Nurperi güzel bir gülümsemeyle ona doğru uzanan eli tutmuş daha Atilla ne yapıyorsun diyemeden elini öpüp alnına koymuştu.
"Hoşgeldin ağabey. Tarık öyle çok bahsetti ki senden görmeden tanıyor gibiyim. Çok sevindim gelebilmene. Tarık hep çok çalışıyor demişti, abimiz olmasaydı ailemiz çok eksik kalırdı."
Atilla anlık yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atarak bu kez o uzanıp Nurperinin dantel eldivenlerinin örttüğü eline bir öpücük bıraktı. Tarıkla akşam konuşurken babasının mevzusu açılmış, evliliğine verdikleri tepki arkadaşını ne denli üzüyor görmüştü. İlyas Yıldıray gibi bir adam böylesi bir oğulu ve bu kadar temiz bir gelini zaten hak etmiyor diye söylendi içten içe. Kızın tertemiz bir hisle, ilk kez gördüğü, sadece Tarığın bahsettiği kadarıyla aile olarak kabul ettiği kendine gösterdiği şu özen, Yıldırayların elinde solar giderdi.
Gözlerinin içindeki parıltıyla kendine bu kadar güzel bakması asla Atilla gibi kontrol düşkünü bir adama yaptırmayacak bir şey yaptırdı. Uzanıp bu kez alnına küçük bir öpücük bıraktı Nurperinin.
"Hep bir kız kardeşim olsun istemiştim Nurperi. Tarık benim kıymetlim, en güvendiğim. Sense kız kardeşimsin artık. Hoşgeldin ailemize Tarığın badem çiçeği. Çok güzel geldin."
Nikah sonra eğlence hiç azalmadı. Nurperiyi şaşkına çeviren ise Tarık hiç oturmadan oynamıştı. Üstüne üstlük Atilla abisi de bir iki kez ona eşlik etmişti. Gelin alma olmayacaktı onlarda. Düğün salonundan kendi evlerine gideceklerdi. Yarın da balayı için yola çıkacaklardı. İçi içine sığmıyordu Nurperinin. Nikah sonrasında Tarığın ayağına üç kere basacak kadar fenaydı ahvali. Zaten imzayı atarken de parmakları titrediği için imzası karalama gibi olmuştu.
Düğün zamanı dolup misafirler gitmeye yakın Fatma elindeki takı bohçasını annesine teslim etti. Yanına yaklaşıp o hin gülümsemesiyle Nurperiyi süzdü,
İki yanağına minik öpücük bırakırken de kulağına fısıldadıkları Nurperiyi ateş çukuruna attı sanki.
"İlk gecenin tadını çıkar şekercim, damadın çok oynadı. Sakın duş almadan, namazını kılmadan koynuna sokma. Adam kapıdan girer girmez seni soyacak gibi aman zapt et."
Kısık bir kahkahayla Nurperiyi bırakıp onu bekleyen Ferit eniştesine sekerek gidişini izledi. Fatmanın yanında geçip, Nurperiye yaklaşan Tarıka bir bakış attı. Gömleği ter içinde kalmıştı. Yüzündeki gülümseme ise o kadar büyüktü ki herkes bu halini konuşup durmuştu. Anne ve babalarının elini öpüp hayır dualarını aldılar. Atilla abisi bu gece dönmek zorunda olduğunu söyledi. Ama onları en kısa zamanda Ankaraya davet etmişti. Üstelik daha Nurperi söylemeden mutlaka Manisadaki evlerinde ziyaret edeceğini de söyleyip daha bir sevindirmişti.
Düğün salonundan çıkıp evlerine gittikleri yol boyunca ikisi de hiç konuşmadı. Nurperi parmaklarını bükmek, derin derin soluklar almak dışında bir şey yapmıyordu. Tarık ise onun bu heyecanlı, kaçamak hallerine gözünün altından bakıp gülmekle yetiniyordu. Duvağın örttüğü yüzün kıpkırmızı olduğuna o kadar emindi ki.
Evlerine girdiklerinde derin bir soluk aldı Tarık. Daha ilk adımıyla evin kokusunu mu değiştirmişti acaba? Eşyaları geldiği günden beri şantiyede sabahlıyordu. Nurperisiz eve giresi gelmemişti hiç. Nurperinin çeyiz diye serdiği dantellerde gezdi gözleri. Aynaya, sehpaya, radyoya bile dantel örtülmüştü.
Nurperinin titreyen elini tutup odalarına doğru yürüttü. Ceketinin iç cebinde bekleyen su damlası bir bileklikliği yüz görümlüğü niyetine taktı. Sonra yüzünü saklayan duvağını kaldırıp ona iri iri gözlerle bakan karısının her bir zerresini içer gibi izledi.
"Hangi iyiliğin mükâfatısın sen Nurperi?"
Uzanıp alnına dudaklarını yasladığında titrek bir nefes alışıyla alnındaki dudakları kıvrıldı.
"Bayılacak mısın badem çiçeğim?"
Burnunu simlerle doldurdukları saçlarına sürttü.
"Yok... Bayılamam..."
Tarık geriye çekilip gözlerinde neşeli bir bakışla göz kırptı.
"Bayılamaz mısın?"
"Fatma benim saçlarımı yolarmış Tarık. Bayılamam."
Tarık güzelliğinden ne yapacağını hiç bilemiyordu. Bu güzellik sadece yüzü değildi asla. Bir insanda zerre karalık olmaz mı? Nurperide grilik bile yoktu. O kar kadar beyazdı. Tertemiz saf bir çiçekti. Tarığın ömrüne yazılmış, ecri ödenmeye kalksa bin ömrün karşılığı olmayacak nadide bir su damlasıydı.
"Seni çok seviyorum Nurperi. Öyle çok ki her günüm varlığına şükürle geçecek."
Dudakları bu kez dudak kenarına dokundu.
"Şey Tarık..."
"Söyle güzeller güzeli çiçeğim."
"Duş almadan, namaz kılmadan ben seni koynuma alamam."
Tarık geriye çekilip, söylediklerini zihninde tekrar etti. Kaşları şaşkınlıkla kalkmıştı yukarı doğru.
"Ne yapamazsın..."
"Olmaz Tarık. Duş alıp, namaz kılmak gerekiyormuş. Başka türlü koynuma alamam."
Nurperi daha ne oluyor anlamadan iki iri el yüzünü kavramış, dudakları da sıcacık dudaklar tarafından örtülmüştü.
"Ölürüm ben senin uğruna. Başka türlü almayacak mısın sen beni koynuna?"
Nurperi nazlı nazlı omuz silkti.
"Peki hemen duş alsam, hemen şükür namazları kılsam alacak mısın o koyuna beni?"
Yanakları al al, gözlerinden kaçınan bademleri görmek için iyice başını eğip, yüzüne yaklaşmıştı Tarık. Dayanamayıp kısa, sesli bir öpücük daha bıraktı Nurperiye. Sonra da vaad edilen koyuna girmek için hızla banyoya girdi. Termosifonun ısınmasını bile beklemeden soğuk suyla duş alıp çıktı. Nurperi rahat rahat hazırlansın diye namazı salonda kılacaktı.
Nurperi ise Fatma ve annesinin hazırladığı bohçayı açıp, içindekileri çıkardı. Gelinliğini çıkarıp bunları giymesi lazımdı. Yüzünde de zaten bir ton boya vardı, onlardan kurtulmak için can çekişiyordu. Tarığın boşalttığı banyoda yıkandı hemen. İnci beyazı geceliği üzerine geçirdiğinde dizlerinin üstündeki güpürlerine bakıp kaldı. Bacakları olduğu gibi ortadaydı. İncecik askıları hep omuzlarını, göğüs olduğunu ortaya sermişti. Çok utandı ama bu hali de çok hoşuna gitti. Evlenmiş kızlar farklı oluyordu sanki. Nurperi hemencecik bir başka güzelleşmişti yeni gecelikleriyle.
Sonra Fatmanın dedikleri geldi aklına. Tarık hepsini çıkaracaktı üstündekilerin. Belki çok utandığını görürse çıkarmaz diye zayıf bir teselli bıraktı kendine. Nemini aldığı saçlarıyla banyodan çıkınca odalarına doğru yürüdü. Kırmızı gece lambası yanıyordu sadece. Tarık da üstünde hiç bir şey olmadan, altında sadece bir eşofmanla yatağın ayak ucunda oturuyordu. Nurperinin göğsünde bir davul düğün kurdu bu kez. Canını yakası vurdukça vurdu.
Tarık ayağa kalkıp kendine yaklaşınca yerinde kalmak o kadar zordu ki.
Elleri uzanıp yüzünü okşadı. Parmak uçları yanağında, çenesinde dolaştı.
"Nurperim..."
Sesi derinden, boğuk çıkmıştı Tarıkın. Geriye çekilip zerre çekinmeden her bir yerinde dolaştırdı o güzel gözlerini. Nurperinin neresine değse oraya bir avuç köz bıraktı sanki bakışları. Göğüs oluğuna, bacaklarına baktıkça yer ayağının altından kaydı.
"Ta-Tarık..."
Tarık sağ elini kavrayıp da göğsünün üstüne götürdüğünde anca fark etti onun da yüreğinde nasıl bir zelzele var.
"Nurperi aklımı kaçırmadan güzelliğine alışsa şu gözlerim. İnsanın dokunmaya kıyamayacağı kadar güzelsin sen. Ama dayanamıyorum da."
Bir adım daha yaklaştı. Çıplak omuz başına dudağını değdirdi. Kimse yoktu yakınlarında ama ürkütmekten korkar gibi kısık bir sesle " bu gece biz ne yapacağız biliyor musun Nurperi" diye fısıldadı.
Nurperinin yutkunurken hareket eden boynuna değdi bu kez dudakları.
"Fa- Fatma şey dedi. Biliyorum... Yani şeyi biliyorum... Anladım ben. Karı kocalar yapıyormuş ya ondan şey olacakmış."
Boynundaki sıcak dudaklar gülümsediği için kıvrılmıştı. Sürtünerek çenesine doğru ilerledi.
"Ne dedi çok bilmiş Fatma sana?"
Nurperi dayanmaya çalışıyordu ama olmuyordu işte. Aklı gelip gelip gidiyordu. Gözü kararıyor bir an sonra Tarığı geri görmeye başlıyordu.
Fatma ne demişti diye hatırlamaya çalıştı. Her yerini öpecek sakın yapma etme deme, yolarım saçlarını demişti. Başka bir sürü şeyler söylemişti de kafası çok karışıktı. Tarık dilini boynuna sürtünce her şey daha da karışık oldu.
Eli belini kavrayıp kendine yapıştırdığında Nurperinin elleri tutunmak için çıplak göğsüne kondu. Ordan sonra karmaşayı toparlayacağı varsa da imkansızlaştı.
"Tarık..."
İniltiyle çıktı sesi. Tarık belindeki elini sırtına doğru kaydırırken diğer eli karnından göğsüne doğru hareket etmeye başladı. Tarığın eli sol göğsüne değdiğinde Nurperi telaşla kendi elini de Tarığın elinin üstüne koydu. Tarık geri çekildiğinde heyecandan, telaştan çakmak çakmak yanan badem gözlerine baktı.
"Nurperim... Seni doya kana sevsem. Korkutur muyum seni çiçeğim? Eğer ürküyorsan beklerim ben seni güzelim. Ömrümün sonuna kadar beklerim."
Ben utanıyorum dese Tarık çıkarmayacaktı demek ki üstündekileri. Ama sanki bir yerden çığlık gibi Fatmanın sesi yankılandı beyninde.
Kocanı kendinden uzaklaştırma! Diye bağırıyor, ayaklarını yere vuruyordu arkadaşı.
"Geceliğimi mi çıkaracaksın?"
Tarık her gelen masum soruya bir kahkaha ile cevap verecekti de utanır, içine kapanır diye cesaret edemiyordu. Nurperi farkında olmadan Tarığa neler yapıyor bir bilse kendine gelemezdi.
"İzin verirsen çıkaracağım."
Nurperi alt dudağını kemirmeye başladı. Gözleri telaşla Tarıkın altındaki eşofmanına değip kaçındı. Tarık aklından geçeni okumuş gibi kısık bir kıkırtı bıraktı.
"Tabi izin verirsen ben de çıkarırım."
Nurperi keskin bir soluk almış, o soluğu bırakamamıştı. Tarığın omzunu okşayan parmağı askısını düşürdü ilk. Sonra omzuna iki üç öpücük bıraktı.
"İzin verecek mi çiçeğim bana? Doya kana seveyim onu diye müsaade edecek mi?"
Nurperi sesli söyleyemezdi ama izin verdiğini belli ederdi. Bir adım yaklaştı kendi iradesiyle. Gözlerini de kapattı sanki görmezse kimse de onu görmezmiş gibi. Tek omzunu tutan ince askıya kendi parmakları değdi. Omzundan aşağı çeker gibi küçük bir hareketle iznini Tarığın insafına bıraktı. Tarık tabiki bu küçük hareketi kaçırmamıştı. Nurperinin kapalı gözlerine iki derin öpücük bıraktı. Öyle çok seviyordu ki Nurperinin gözlerini öpmeyi, ne sıklıkla yaptığının farkında olmadan bir kez daha öptü.
Emanet duran askı Tarığın işaret parmağı sayesinde kaydı. Geceliğin düşmesini engelleyen göğüslerine doğru baktı. Burnunu sürte sürte iki göğsünün arasına kadar kokusunu solumuştu. Elleri daha cüretkar bir hamlede bulundu. İpek gecelik iki avcunun arasında buruştu, aşağı doğru çekildi. Nurperinin aldığı ama bırakmadığı nefes yüzünden göğsü şişmişti.
"Nefes al güzeller güzeli çiçeğim."
Göğsünün üstüne dudağını sürterken söyledi bunları. Sanki Nurperi de birinin hatırlatmasını bekliyormuş gibi tam o an nefesini saldı.
Geri geri yürüttüğü taze karısını yatağa, kırmaktan korkar gibi bir imtizanla uzanmasını sağladı. Kendini üstünde kaldırdığında loş ışığın verdiği imkanlarla çarşafa dağılmış saçlarına, heyecanla uçları sivrilmiş pembe birer gül goncasını andıran göğüslerine, çıplak karnına baktı. Gözlerini sıkı sıkı kapatışı dudaklarının kıvrılmasına neden oldu.
"Nasıl da güzel..."
Kendi kendine mırıldanır gibi konuşmuştu. Boynuna burnunu sürttü.
"Misk işlemiş tenine..."
Çarşafa yapışmış parmaklarına bir göz attı. Sol eli rahatlatmak ister gibi parmaklarına doğru kaydı.
"Aç gözlerini badem çiçeği. Şunca yıllık ömrümde ben böyle bahar görmedim, esirgeme."
Nurperi göz kapaklarını titrete titrete araladı. Kurumuş dudağını yalama eğilimi gösterdiğinde Tarık bu ihtiyacı kendi diliyle karşılamaya karar verdi. Öpüşmeleri git gide derinleşti. Tarık öptükçe Nurperinin kaybolan aklı utandığını bile unuttu. Üzerinden geceliğin daha da kaydığını fark edemedi. O sırada tüm hücreleri Tarığın göğüs ucunu ağzına kıstırmış, bebek gibi emişiyle teyakkuza kalkmıştı. Sesli soluk aldığını bile fark edemedi. Tarık dudaklarını göğsünden çekip, kulağına doğru yaklaştı.
"Çok mu heyecanlandın güzel çiçeğim?"
"Tarık..."
"Konuş benimle Nurperim. Hoşuna gitmeyen bir şey olursa bilmem lazım."
Nurperi yaşadığı heyecanın içine aklına gelmeyecek kadar büyük bir utancı buyur etti. Hissettiği sıcak ıslaklık yüzündeki sarhoş gülümsemeyi söküp aldı. Halbuki daha yeni bitmişti ay başı hali. Bunu nasıl söyleyecek bilemedi. Bacaklarını sıkı sıkı bastırdı birbirine. Yüzü yandıkça yandı. Tarık ise biraz evvel mayhoş bir gülümseme olan dudaklardaki sıkıntının nedenini çözmeye çalıştı.
"Nurperim? Ne oldu söyle? Korktuysan duralım çiçeğim."
Nurperi zorla araladı gözlerini. İçi de az az dolmuştu yaşla.
"Ben... Çok özür dilerim Tarık. Bittiydi aslında. Niye böyle oldu ki? Olmazdı vallahi."
Tarığın kaşları çatılmıştı. Tek elini yatağa yaslayıp biraz kaldırdı kendini.
"Ne oldu güzelim? Ne bittiydi?"
Nurperi bunu nasıl diyeceğini bilemedi. Daha bir utandı.
Yüzünde cehennem ateşi yandı sanki.
"Geçen hafta bitti. Ama olmazdı ki hemen. Ben heyecanlandım diye mi böyle oldu Tarık?"
Tarık anlamak ister gibi daha bir çattı kaşlarını. Nurperinin sıkı sıkı bacaklarını birbirine bastırmasıyla iki kaşıda aynı anda havaya kalktı. Dudağında serseri bir gülümseme yeşerdi. Yataktan güç alan kolunu dirseğinden kırarak bedenlerini tekrar birbirine değecek kadar yaklaştırdı. Diğer eli de Nurperinin dağılan saçlarından ayrılıp bacaklarına doğru süzüldü.
"Dur Tarık! Dur benim kalkmam lazım. Niye böyle oldu? Of ne yapacağım ki?"
"Asıl sen dur bakalım badem çiçeği. Ne olmuş buralarda bir bakalım."
Bacağına sürtünen eli iki bacak arasına doğru kaydığında bu kez çığlık gibi çıktı Nurperinin sesi.
"Hayır hayır pis olacak dur, kanadım ben Tarık!"
Tarık başını boynuna bırakıp omuzları sarsılası kahkaha attı. Bir yandan da ses getiren öpücüklerini boynuna, kulak memesine bırakıyordu.
"İzin ver çiçeğim. Kanamıyorsun."
İç çamaşırından içeri kayan parmaklarla Nurperi tekrar kısık bir çığlık attı. Sıcak ıslaklığa bulanan parmaklar bakmaya utandığı yerlerinde dolaştığında nutku tutuldu.
Tarık dilini kulak ardına sürte sürte tadını çıkarıyordu teninin.
"Kanamıyorsun... Vücudun beni istiyor Nurperi. Öyle çok istiyor ki sana karışayım diye çiğ damlalarını yolluyor."
"Ta-Tarık... Tarık şey..."
Parmakları biraz daha baskıcı darbelerle vücudunun merkezinde, daha önce hiç deneyimlemediği bir hisle dolaştı. Tarığın ne dudakları ne de parmakları Nurperiyi ittiği girdaptan kurtarmaya niyetli değildi.
Karnından aşağı bir ateş vardı sanki. Kasıkları patlayacak gibi bir his yayıyordu. Ağrı desen değil, acıya zerre benzemiyor ama sızım sızım sızlatıyordu da. Dudakları her aralandığında Tarığın adını fısıldıyor, derdi ne söyleyemiyordu.
Tarık kendini yukarı kaldırdırdığında Nurperi bilinçsizce gözlerini araladı. Alnı terlemişti, boynundaki damarlar belirgin, iki kaşının ortasında nabız gibi atan bir yer vardı.
"Tadına baksam bayılırsın diye korkuyorum. Nurperi içine beni kabul ettiğinde de ben bayılacak gibiyim. Kendimi çok zor tutuyorum."
Bacaklarının arasındaki el kaldığında kaybolan o hissin yoksunluğuyla neredeyse itiraz edecekti Nurperi. Fatma gerçekten ona yalan söylememişti. İnsan karı koca olunca ayıp şeyler yapmaktan hoşlanıyordu. Nurperi kendine öyle dokunamazdı ama Tarık dokununca hoşuna gitmişti.
Tarığın altındaki eşofmanı çıkardığını fark etti. Gözleri telaşla tavana sabitlendi. Fatma sakın bakma demişti. Merakına yenilip bakmayacaktı. Hâlâ belinde der top duran geceliği ve iç çamaşırı vücudundan kayıp çıktığında tavandaki gözleri sıkı sıkı kapandı. Vücudunun en sıcak yerine sanki soğuk bir rüzgar çarpmış gibi üşüme hissi sardı bedenini. Tarığın sıcak vücudu onu örtene kadar titremesi azalmadı. Derin derin iki soluk aldığında ise bacaklarının arasında hissettiği sert bir sıcaklıkla sıkıca kapattığı gözleri irice açıldı.
"Tarık?"
Tarık dudağında hınzır bir gülümsemeyle Nurperinin dudağına iki küçük öpücük bıraktı.
"Can bu ama Nurperi. Dayanacak gücüm kalmadı, ne yapayım?"
"O... O şey mi? O senin... Tarık?"
Pipi demeyecekti. Fatma kesinlikle yasaklamıştı. Ağzını açmayacaktı. Zaten birazdan bayılmayla yetinemeyeceği için ölüp gidecekti. Söylemese de olurdu. Tarık tekrar bir öpücük bıraktı dudak kenarına.
"Bacaklarını aralarsan ne olduğunu söyleyeceğim çiçeğim."
"Yok! Yok deme! Yok vallahi sakın söyleme!"
Telaşla konuşan dudaklar oldukça hırslı bir öpücükle örtüldü. Bilinçsizce kapattığı bacakları ise güçlü bir elin yardımıyla aralandı. En hassas noktasını zorlayan sertlik, dudaklarını istila eden dudaklar, vücudunda çekinmeden dolaşan eller yüzünden ne olduğunu anlayamadan içine doğru keskin bir acı yayıldı. Kapalı dudakları yüzünden çığlığı boğazının gerisinde kaybolmuştu. Tarık geriye çekildiğinde Nurperinin damlalarla dolmuş gözlerine bastırdı dudaklarını.
"Özür dilerim... Özür dilerim... Geçecek badem çiçeğim. Geçecek hemen. Bitti... Güzel gözlüm... Cennet bahçem benim."
"Tarık..."
Acının örttüğü sesiyle fısıldadı.
"Bitti sevdiğim. Hiç acımayacak artık, bir kere sadece."
"Ama Fatma acıyacak demedi bana Tarık."
Sol gözünden şakağına aşağı kayan yaşa dudaklarını bastırdı Tarık.
"Geçti göz bebeğim. Unutturacağım ben sana söz veriyorum."
Azıcık azıcık hareket edip Nurperinin yüzündeki işaretleri izlemeye başladı. Dayanamayacağını hissettiği an bırakacaktı. Nurperi biraz burnunu kırıştırsa da daha fazla acı çektiğine dair bir emare yoktu.
"Acıyor mu güzelim?"
"Yok... Şey... Azıcık..."
Tarık biraz daha baskısını artırdı. Nurperinin kendini rahat bırakması için kulağına aşk sözleri fısıldadı. Acı dağılıp yerini daha farklı bir hisse bıraktığında Tarığın sıkışmış bedeni de bir nebze rahatlamıştı. İçindeki hareketleri bir tık daha cesurlaştı. Ateş yükseldi, Nurperinin iniltisi Tarığın arzusuyla daha da güçlendi. İki bedenin arasına kayan parmaklar harı büyüttü. Nurperi ne olduğunu anlayamadan Tarık onu buluttan bir uçuruma itti. Kulaklarına yabancı gelen bir çığlık duydu. Kendinden çıktığını bile anlayamamıştı. Tutunma hissiyle farkına varmadan Tarığın omuzlarına tırnaklarını geçiresi asıldı. Hiç bir düşüş böyle iyi hissettirmemişti ona. Gözlerini aralayacağı an içine doğru bir sıcaklık yayıldı. Tarığın dudakları yanağını örtmüştü. Boğazında gelen hırıltı tenine aktı.
"Nurperi... Nurperi sen nasıl bir şeysin..."
İniltisi acı çekiyormuş gibiydi. Başını kaldırdığında Nurperinin gözleri hâlâ sıkı sıkı kapalıydı.
"Aç gözlerini Nurperi. Seni görmem lazım badem çiçeğim."
Işıl ışıl badem gözler aralandı. Tarığın amberleri tüm ömrü boyunca hiç parlamadığı kadar güçlü parladı.
Burnu tenine dokunup, derin bir soluk aldı.
"Şu koku... Bin ömür versem yoluna bu kokudan koparacak güç yok beni. Bin kere hayata geri dönsem bu kokunun kölesi olmak için yine arar bulurum Nurperi."
Nurperi aşkın verdiği bir sarhoşlukla, yüzünde mey dökülmüş gülüşüyle Tarığın traşlı, tertemiz yüzüne ellerini yasladı.
"İyiki geldin Tarık. Sen gelmesen ben bulamazdım seni. Ne yapardım o zaman? Seni sevmek ne demek hiç bilmeden ölür giderdim."
Tarık yüzünün her noktasına şiddetli öpüşlerini bıraktı. Ama en çok bir bakışla yüreğine mühürlenen gözlerini öptü. Özenle yıkadı karısını. Bebek kundaklar gibi kurulayıp, sarmaladı. Çarşafları değiştirirken gördüğü kan canını ne kadar yaktığı gerçeğini yüzüne vurmuştu. Daha bir özenli davrandı. Saçlarını taradı, gelecek günlerinde onları ne bekliyor hikaye anlatır gibi anlattı. Nurperi kollarında uyuyana kadar güzel karısıyla ilgilendi.
Ertesi gün Nurperiden önce uyanıp, kahvaltılarını hazırladı. Karısı dağılmış saçlar, çıplak ayaklarla mutfağa girdiğinde kızarmış patatesleri ocaktan alıyordu.
"Tarık?"
Tarık elini suya tutup, omzundaki havluyla kuruladı hemen. Sonra Nurperinin ayakları yerden kesilecek şekilde kaldırıp sandalyeye oturttu. Bir an buruşan yüzü tekrar içine kıymık gibi battı. Canını yakmıştı hevesini kontrol edemediği için.
"Günaydın göz bebeğim. Ayakların çıplak, üşütme Nurperi."
Nurperi üşümüyorum diyemeden kendi ayaklarındaki terlikleri çıkarıp giydirmişti bile.
Nurperinin yanakları al al oldu. Bazen babası da annesine kendi terliklerini giydirirdi. Nedense çok hoşuna gitti bu. Tarığın ısıttığı terlikler bir ayaklarını değil yüreğini de sıcacık etti. Sonra emekle hazırlanmış masaya baktı. Dişleri görünesi gülümsedi.
"Keşke beni uyandırsaydın Tarık. Ne çok zahmet vermişsin."
"Güzel karıma kendim yapmak istedim. Hemen yiyelim de çıkalım yola olur mu? Geze geze gidelim. Sana göstermek istediğim o kadar çok yer var ki."
Tarık onu Kuş Adasına götürecekti. Ama yolları çok uzun olduğu için bir gece Samsun'da kalacaklardı. Tarık geçtikleri her şehri Nurperiye göstermek istediği için iki güne yayılacaktı yolculukları.
Kahvaltılarını yapıp zaten hazırda bekleyen bavullarını arabaya yerleştirdiklerinde yeni hayatlarının ilk gününe başladılar. Tarık geçtikleri her şehir hakkında konuşuyordu. Öyle çok şey biliyordu ki Nurperi hayran hayran izlemenin ötesine geçmiyordu.
İnsanı hayran bırakacak bir sürü kelimesi vardı Tarığın. Nurperi neyi merak edip sorsa hemen cevaplıyordu. Üstelik o kadar sabırlıydı ki Nurperinin heyecanını hiç incitmiyor, çok konuştun demiyordu. Ama Nurperi hayatının on dokuz yılını geçirdiği küçük bir ilçeden çıkıp da bu kadar farklı bir dünyayı görünce susamıyordu. Nereye baksa büyüleyen bir şey görüyordu gözleri. Yemyeşil bir dünyadan kayıp gidiyorlardı. Bazen denize o kadar yaklaşıyordu ki yolları, farkında olmadığı neşeli çığlıklar dolduruyordu arabayı.
Nurperi güldükçe, meraklı bir çocuk gibi sorular sordukça Tarığın yüzündeki gülümseme büyüyordu. Arada çok konuştum dimi diye nabzını yoklayan taze karısına daha çok konuşsun diye bir sürü laf atıyordu.
Samsun'da kaldıkları pansiyon çok güzeldi. Tarık Nurperiyi beraber yıkanmaları için çekiştirmiş, utandırmış, sataşmış ve en sonunda Fatma'nın da dediği gibi bir banyoda beraber zaman geçirmişlerdi. Nurperi için hem çok utanç veren hem de deli gibi mutlu eden hislerdi bunlar. Tarık onu uzun uzun öpüp, okşamıştı ama daha fazlasını yapmamıştı. Nurperinin kafası karıştı ama bir şey diyemedi. Kocası onu kurulayıp yatırdığında geceliğini çıkaracak mı diye bekledi. Beklediğinin aksine Tarık ona sıkı sıkı sarılıp uyumuştu.
Nurperi uyuyan yüzüne baktı bir süre. Fatma böyle dememişti aslında ama bütün gün araba kullandığı için çok yorulduğu geldi aklına. İçi şefkatle yumuşadı. Tarığın uyuyan gözlerine tıpkı onun yaptığı gibi iki küçük öpücük bırakıp, kendi de uykuya çekildi.
Ertesi gün de bir önceki gibi keyifliydi. Tarık ona hiç tatmadığı lezzette şeyler yedirmişti. Gördüğü her şehirde ne meşhursa ya alıyor, ya da tadına bakmasını sağlıyordu.
Gece yarısına yaklaştıkları bir saatte otellerine ulaşabildiler. O kadar yorgunduki ikisi duş alacak bile halleri yoktu. Derin uykularından neredeyse öğlen saatlerinde uyanabildiler. Tarık Nurperiye Kuş Adasında ne kadar güzel yer varsa göstermenin peşindeydi. Nurperi denize girmek istiyordu aslında ama utandığı için söyleyemedi de.
Otelleri çok güzeldi. Kendi havuzu da vardı ama Tarık hiç lafını açmadığından deniz olmazsa havuza girsek mi diyemedi. Güvercin adaya gittiler. Kaleyi santim santim gezdiler. Akşam geç saatlerde otele döndüklerinde Tarık yine Nurperiyle banyo yaptı. Öpüp, okşadı ama daha fazlası için geceliğini çıkarmadı. Nurperi anlamıyordu. Fatma böyle dememişti. Her gece geceliğini çıkaracak, sakın karşı çıkma diye tembihlemişti. Ama Tarık çıkarmıyordu ki. Kendi giydiriyordu birde. Nurperi neyi yanlış yaptığını bir türlü çözemedi.
Sürekli dilinin ucuna geliyordu sözcükler. Ama utancı biz niye çıplak yatmıyoruz, herkes öyle yatıyormuş demesine izin vermiyordu.
Ertesi günlerine daha erken bir saatte başladılar. Tarık bu kez de Efes Antik Kenti göstereceğini söyledi. Güzelim denize girmekten hiç bahsetmedi.
Tüm günleri orda geçti. Tarık onu çok güzel bir lokantaya götürüp hiç yemediği deniz mahsullerinden tattırdı.
Gün geceye döndü. Nurperi bir cesaret bavulundaki en kısa geceliği giydi. Tarık çıkarmak isterse hiç zorlanmasın diye iplerini gevşek bıraktı. Tarık ise banyodan üstü çıplak çıkınca hevesi arttı. Onlarda diğer evliler gibi olacaklardı. Hem ilk gecelerinde azıcık canı yanmıştı ama sonra çok sevmişti Tarıkla öyle olmayı. Fatmanın dediği gibi hoşuna gitmişti yaptıkları. Karı koca olmak çok güzeldi, Nurperi bunu tekrar yaşayacak olmanın heyecanıyla kabına sığmaz adımlarla yatağa doğru yürüdü. Tarık gülümseyip eline uzanmış, hemen üstünü öpüp yanına çekmişti. Sıkıca sarılıp ışığı kapattığında Nurperi beklemeye başladı.
Ama beklediği olmadıkça kaşları çatıldı. Dudakları büküldü. Yanlış yapmıştı bir şeyleri. Fatma hiç böyle dememişti. Ferit eniştesi gündüz bile eve kaçıyordu işten. Ama onlar kaç gündür hep giyinik yatıyordu. Tarık az öpüyordu ama evlendikleri gece gibi öpmüyordu hiç Nurperiyi. Dudağını sıkıntıyla kemirmeye başladı. Kanattığının bile farkında değildi. Becerememişti Nurperi. Fatma utanıp, sıkılıp adama zorluk çıkarma demişti. Nurperi biraz utanmıştı acaba ondan mı olmamıştı? Ona söylenilenler ve olanlar hiç kafasına yatmıyordu.
Kocasına daha çok sevdirememişti işte kendini. Bilmeden hata yapmış, Tarık Nurperi kadar beğenmemişti çıplak yatmayı. Farkında bile olmadığı bir yaş kaydı sağ gözünden. Niye olmamıştı sanki?
Tarık ise göğsüne değen ıslaklıkla kapattığı gözlerini araladı. Kaşları hızla çatılmıştı. Bir anda atılıp odanın ışığını açtı.
"Nurperi?"
Nurperi saklanmak ister gibi hemen ıslak göz kenarını silip, saçlarıyla yüzünü gizlemeye çalıştı. Tarığın düştüğü telaştan habersiz geri çekildi.
"Nurperim ne oldu? Ağlıyor musun? Dur kaçma bir bak bana ne oldu?"
Panik yüklü sesiyle Tarık yüzünü avuçlarının içine aldı. Gözlerindeki yaşları, kızartıyı görünce dehşetle açıldı amberleri.
"Nurperi... Badem çiçeğim ne oldu?"
"Tarık..."
Sesi çocuk gibi çıktı, birde yetmezmiş gibi daha bir ağlayası geldi. Tarık elini başına yaslayıp göğsüne çekti hemen.
"Güzel karım... Göz bebeğim... Ne oldu sana? Bir yerin mi ağrıyor, hasta mısın? Biri bir şey mi dedi?"
Sona doğru sesi hiddetlenmişti. Onun görmediği bir anda birisi ters bir laf mı etmişti kıymetlisine?
"Ben yanlış mı yaptım Tarık?"
"Nurperi ne oldu bir söyle? Ne yanlışı?"
Geriye çekilip sorularına sabırsızca cevap bekledi. Nurperi ise onaylar gibi başını öne arkaya sallayıp, akan burnunu seslice çekti.
"Yanlış yaptım yanlış. Böyle demedi Fatma. Beceremedim ben. Utandım ondan mı? Ondan tabi. Fatma dedi karı kocalar birbirinden utanmaz diye."
Nurperi kendi söylediğine cevap beklemeden inanıp dudağı titreye titreye tekrar göz yaşı döktü.
"Sen şimdi beni daha çok sevmeyecek misin Tarık?"
İhtimalinin bile verdiği hüzünle ağlaması bir anda daha sesli hâle geldi. Tarık şok olmuş gözlerle karısının derdini anlamaya çalışıyordu ama akan göz yaşı yüzünden aklı durmuştu.
Atılıp sıkıca göğsüne bastırdı.
"O nasıl söz? Nasıl sevmem ben seni? Nerden çıkardın bütün bunları, içtiğim suda bile sen varsın sevmemek ne demek?"
"Ama yapmıyorsun Tarık..."
Mırıl mırıl çıkan sesiyle Tarık anlamak ister gibi kaşlarını çattı. Geriye çekilip yüzüne baktı.
"Ne yapmıyorum çiçeğim?"
"Çıplak yatmıyorsun benimle. Şey de yapmıyorsun hem."
Tarık duyduğunu gerçekten duydu mu emin olamadığı için anlık öylece kala kaldı. Nurperi yüzündeki yaşı elinin üstüyle silip parmaklarını eğip bükmeye geri döndü.
"Böyle olmaması lazımdı. Evli karı kocalar çıplak yatıyormuş. Geceliğimi çıkarmıyorsun hiç. Hem... Hem evlendiğimiz gece yaptığımızdan da yapmıyorsun. Fatma hep yapacaksınız dedi. Ben yanlış yaptım ondan mı istemiyorsun Tarık?"
Tarığın dudakları şaşkınlıkla aralandı. İlk şaka yapıyor sandı ama ciddiyeti asla su götürmezdi. Gülmek isteyen dudaklarını zapt etmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Nurperi neden sevişmediklerini düşünüp kendine dert mi edinmişti yani? Tarık günlerdir iyileşsin diye canını dişine takarken onun melek karısı içerlenmiş miydi? Kanaması çok olunca korkmuş, canı yanar korkusuyla ilişememişti hiç.
"Fatma kocan sana öğretecek demişti. Sen bana söylesen öğrenecektim ki ben. Şimdi beni nasıl daha çok seveceksin Tarık?"
Tarık kendini tutamadı bu noktada. Odayı doldurası bir kahkaha attı. Nurperi onunla eğlenen kocasına daha çok gücendi.
"Gülüyorsun bana..."
Mahsunca büzülen dudaklar tekrar ağladı ağlayacaktı. Zaten utandığı için karnı da ağrımaya başlamıştı. Küsüp yataktan kalkacakken bir el yakaladı. Nurperiyi şaşkınca çığlık attıracak bir hâlde yatağa serdi. Ne olduğunu anlamadan da dudakları Tarığın dudaklarıyla örtüldü.
Soluk almasına izin verdiği zaman nefes nefese kalmıştı Nurperi. Gözleri de iri iri açılmış kendine gülerek bakan kocasına değmişti.
"Senin kalbini yerim ben. Kaç gündür iyi ol diye gözüne bakıyorum Nurperi. Sen çok kanayınca korktum, canın tekrar yanar diye..."
Yine atılıp ağzını tarumar etmeye devam etti.
"Birde beni daha çok sevmezsen diyorsun. Nasıl sevmeyeyim ben seni? Mümkünü varmı böyle bir şeyin?"
Yüzünde öpülmedik yer bırakmadı. Sanki elinin altından kaçacakmış gibi iki eli de kafasını sıkı sıkı tutuyordu.
"Neler yazmış aklından birde? Neler düşünmüş? Ben sana kıyıp denize girelim mi diyemiyorum sen neler düşünüyorsun? Of yüreğimi patlatacak senin aşkın. Sevmemek ne demek?"
Hem konuşuyor hem de neresi denk gelirse oraya sulu sulu öpücükler bırakıyordu. Başını kaldırıp Nurperinin iri gözlerine baktı.
"Ben sen iyileş diye çıplak yatmıyorum badem çiçeğim. Yoksa Fatma haklı. Evli karı kocalar her gece çıplak yatar. Her gece birbirini öper, koklar. E haliyle hep sevişirler."
Nurperi anladım der gibi başını salladı.
"Sen ondan mı öyle yaptın? Ama Fatma dedi bana. Normal o korkma dedi. Hem bir gün sonra geçti ki canımın acısı. Herkes de oluyormuş. Alışınca geçiyormuş. Ben biliyordum Tarık. Ondan sonra hep çıplak yatılıyormuş."
"Senin Fatmaya bir hediye farz oldu. Arkadaşın çok haklı çiçeğim. Madem iyileştin bundan sonra hep çıplak yatacağız. Evli karı kocalar böyle yapar unutmak yok tamam mı?"
Nurperi onaylar gibi başını salladığında tekrar kahkaha attı.
Sonra hin bir sırıtışla dudakları müptelası olduğu dudakları örselemeye geri döndü. Nurperinin içine dert olan gecelik saniyeler içinde kayıp çıktı üzerinden.
Dudakları, yüzünde en sevdiği yer olan gözleri defalarca buseledi. Gözlere konan öpücüklerin getireceği ayrılıktan habersiz her güne gözlere dokunarak, her gece gözleri okşayarak konmuştu öpücükler.
Badem çiçeklerinin bahar sanıp açtığı bir mevsimde nasıl bir zemheriyle sınanacağından habersiz Tarık ilk hep gözlerini öptü....
Ağlıyorum güzelliklerinden🥹 sesi güzel olan birisi ilahi söylesin benimki felaket de.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
63.58k Okunma |
7.2k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |