62. Bölüm

61. Bölüm

feu
nicotesy

Selammm... nasılsınız?

Bu bölüme tatlı yorumlar yapar mısınız? Çünkü kaos bölümlerden bıktığınızı söyleyip en çok o bölümlere etkileşimler vermeniz tuhafıma gidiyornmsdjkhaflş sizin yüzünüzden kaos delisi olup çıktım...

Neyse, iyi okumalar diliyorum.

 

....

 

Yüzüne bakıyordum ancak bu sahici miydi? Bana bakan gözlerin ardında yaş görmek değildi benim kalbimdeki acıyı dindirecek olan. Onun ağlamış duran yüzüne bakarken, onun beni kollarında sarmasından bile bir alınganlığım vardı. Beni kaybetmekten korkar gibiydi. Ben ise ona hiç kavuşamamaktan ve acı üzerine acı yaşamaya bağışıklık kazanan hayatımdan bıkmıştım. Çünkü her şey sanki bizim için hep çıkılmaz olacakmış gibi hissettiriyordu.

"Ağlama Taehyung," diyebildim, o küçücük hissediyor olduğum kollarından onun boynuna sakınırken. Ama ona bunu derken ağlıyor olmam, kendimi güçsüz hissettiriyordu. Onun dayanaksız kaldığını düşününce. Ve sanki her şey daha da kötüye gidecek diye de kelimeleri ağzımdan güçlükle çıkarıyordum.

"Başına gelenler için üzgünüm," dediğimde beni susturdu. Yanağımdan öperek. "Üzülme," dedi. "Benim suçum. Her şey benim suçum," diyerek hıçkırıklarla bastırdığı soluğunu göğsüme taşıyordu. "Şu anda beni tek mutlu edebilecek olan sensin. Ama senin yanındayken de böyle görmek," diye başını göğsüme yaslamaya çalıştı. Bunun sebebini anlamak ve onun yanımda olmayışına duyduğu ızdırabı hissettim.

Oysa bencilce değildi duygularım. Eğer kendi babam ölmüş olsaydı, tasam onunla daima olacağım sorusundan ziyade hep yanımda kalıp kalmayacağını bilmekti. Ve Sehun ile kardeş olduklarını biliyor muydu? Bunu da öğrenmiş miydi? Bu hassas duygularımda kendimi kaybettiğim vakitte başımıza bir felaket daha gelip gelmediğini nasıl anlayacaktım ben.

Çok karmakarışıktım.

Sadece Taehyung'un iyi olmasını istiyordum.

Elimden ne kadarı gelirdi bilmiyorum ama saçlarını ellerimle okşarken, o duygusal boşluğundan çıkması ve kendimi onun yanında tekrardan güvende ve güçlü olduğumu hissederek zaman tanıyordum. Bu sayede bu durumunda üstünden geleceğimizi, üçümüzün de bu ilişkinin içinden sağ salim çıkacağımızı söylemek istiyordum. Çünkü benim yanım Taehyung'un yanıydı ve hiç kimse bizim kaderimizi birbirimizden ayıramayacaktı.

Çok kararlıydım bu konuda.

Onunla daha rahat bir iletişim kurabilmek için ellerimi durdurdum ve bu uzaklaşmış halimi anlamasını bekledim. Böylelikle yüzüme bakabilecek ve bende onunla konuşabilme cesareti bulabilecektim. Öyle de olduğunda, çekinerek, "Şimdi biz ayrılacak mıyız yine, Taehyung... dayanamıyorum ben buna," dedim. "Her şey üst üste geliyor ve ben senin yaşadığın şeylerin acısına bile derman olamıyorum."

İlk önce duyduklarından ötürü kaşlarını çattı. "Kralın ölümü," dedi ama sesi titriyordu. Dağınık düşüncelerini gözlerinden bile görebiliyordum. Bunu anlamaya çalışırken bile, "Biz ayrılamayız, bu düşüncelerde nereden geliyor sana böyle," diyerek rahatsızlığını dile getirdiğinde, kafamda bu açıklanamaz sanrıları söylemek durumundaydım. Çünkü biz ancak bu şekilde aramızdaki sorunların üstünden gelmeyi başarabilirdik.

"Ama bana dedi ki, biz ayrılacakmışız." Dediğimde, hemen sinirlenerek, "Kim?" diye sordu. İsmini anmak istemiyordum. Aramızdaki bu konuşmanın içinde onun yer almasından nefret ediyordum. Bu yüzden, "Hayatımızda kaç tane bizim ayrılmamızı isteyen orospu çocuğu var?" dedim. Sonra bir upss oldum. Dolaylı yoldan krala küfretmiştim.

Ama bunun ne önemi vardı. Taehyung beni kucağında özgür bıraktığında ve duvarı yumruklamak istercesine ellerini dayadığında, keşke bana daha çok kendinden bir şeyleri anlatsa ve ona yardımcı olabilmek için elimden geleni yapsam diyordum. Onu mutsuz etmek değil, mutlulukla delirtmek istiyordum.

Fakat bizi tehdit eden bu şeyleri söylemekten de çekinmeyecektim. Fakat sanki biraz dengesiz bir hızda konuşarak, Medusa'mın kalbine inme indirecek kadar da dolu dizgin bir dürüstlükle konuşuyordum.

"O Kral olacakmış, çünkü senin üvey kardeşinmiş," diyordum ve bu konuya dair ses çıkarmaması üzerine, ayağa kalktım. "Bana tüm bunların yalan olduğunu söyle," dediğimde, arkasına döndü. Cevap vermemesi, bir cevaptı benim için.

İşte o zaman anladım. Bu Sehun dediklerini harfiyen yapacaktı. Bu nedenle aklımdaki tek seçeneği söyledim.

"Taehyung kaçalım mı? Ben senin zenginliğine, yakışıklılığına, konumuna azıcık âşık olmuş olsam da bunun bir önemi yok. Bundan daha fazla aşkla doluyum. Ben sensiz yaşayamam. Hele ki bebeğimiz asla."

Beni onaylamasını ve hadi şimdi kaçalım demesini beklerken, o yanağımdan öptü. Ne yani kaçmıyor muyduk?

"Jungkook, sana tekrar âşık oluyorum." Diyordu. Şu an aşk meşk konuşmanın hiç sırası değildi. Cidden. Duygusal halimden sıyrılıp savunmacı moduna geçmeme çok az kalmıştı. Fakat Taehyung ben bunu yapmayayım diye beni belimden sarılarak kendine çektiğinde, gözlerinde sadece beni görmekten dolayı bir huzur taşıdığını hissetmek içimi sımsıcak yapıyordu.

"Zaten aşıksan nasıl âşık olacaksın bana şapşal," dedim ve bir an için bu odada, sadece Taehyung'la olduğumu, bizi neyin beklediğini umursamamak istemiştim. Onun da ondan öyle yaptığını sanıyordum. Çünkü tekrar yanağımdan öptüğünde, "Olunuyormuş bak," diyordu.

Ondaki o kararlılık, az önceki bence olası o muhtemelin önüne geçerek imkanlı kıldı. Taehyung benim için her şeyi gerisinde bırakırdı.

Bu nedenle heyecanla, "Şimdi kaçıyor muyuz? Bohçamı hazırlayacağım ona göre," diyerek umut dolu gözlerle ona baktım. Fakat o beni yanıltarak çok kesin duran gözleriyle gözlerime baktı. "Kaçan biz olmayacağız sevgilim," dedi. Tabi benim aklımda bin bir kıyamet koptuğundan, "Niye? İsyan mı çıkartacağız," diye ciddi bir şekilde afallayarak soruyordum.

Dudaklarını ısırdı. Mal mı ne? Ben burada diyorum ki, Sehun senin kardeşin, Kral olacak... anasının anına koyacak... ama o, benimle mutlu olmaya çalışır gibi sarıp sarmalıyordu. Tamam acısından dolayı kafayı yemişti. Normaldi. Ya da ben kafayı yemiştim, çünkü bunun bu rahatlığını anlayamıyordum.

"Jungkook şu hâlde bile nasıl beni böylesine duygudan duyguya geçirebiliyorsun," diyerek sevmeye çalışmasının başka açıklaması olamazdı. Yine de çok şükür, bu ilişkideki tek anormal olan ben değildim. İnşallah bebeğimiz bizden daha akıllı olurdu da hayatını kurtarırdı.

Durumu kurtarmak yine bana düşmüştü. Bu yüzden soğukkanlılıkla, tabi ellerimin titrediğini siz düşünmenizde olur. Mantıklı çıkarımlarımı ve planıma odaklanın sadece. "Taehyung bak tamam, her şey bok yoluna girdi." Sonra daha sakin bir şekilde, "Yas içindesin," diyerek hızımı tekrardan alarak konuşmaya devam ettim. "Bir de ortalık kerhaneye dönmüş, ama bak gözünün yağına yumurta çakıp ekmek bandığım erkeğim, durum ciddi. Tüyelim hem de hemen."

"Sen çok garipsin," derken, yüzüne bir çakacaktım ki görecekti. Şoka girdi salak şey. Çıldıracaktım ve son beyin hücrelerimin ona yansıyan görüntüsüyle iç çekiyordum. "Yeni mi anlıyorsun," diyor, göz deviriyordum.

Ama ellerimi sıkıca tutarken, "Jungkook gitmemiz için hiçbir sebep yok," derken zıplayacaktım yerimde, ancak bu sinirimden ve tahammülsüzlüğümden dolayıydı. Bebeğim düşer diye korkmasam üzerine zıplayacak ve başını ısıracaktım. Çünkü üzerimdeki bu baskıyı ve siniri ancak bu şekilde atabilirdim.

Çıldırmanın eşiğinde bir insan olarak, "Nasıl yok? Nasıl? Sen bana kafayı mı yedirteceksin? Sehun'la mı evleneceğim ben gavat?" diye ağzıma geleni söylüyor, sonunda Taehyung'tan umduğum o tavrı bulabiliyordum.

Genzinden konuşarak, "Bak sinirleniyorum," deyince, rahatladım. "Sonunda anasını satayım. Erkeğim diyorum, ama hiç üstüne alınmıyorsun bile."

Yine çok sakin bir şekilde beni gülümseyen bir göz çukuruyla izlerken, "Jungkook aşkım senin hormonların bozulmuş," diyor ve ben onun gamsızlığı karşısında ağlayacak oluyordum. Ya bu adama ne olmuştu böyle? Hareketleri hiç hayra alamet değildi. Ve şimdi de ben ayarsızmışım gibi davranıyordu. Ama çok pardon da ne oluyoruz?

Böyle erkeğe yazıklar olsun diyerek ellerimi savuşturarak çektim ondan. "Seninki sanki çok normal. Alfan olmuş kedi yavrusu," deyip, yazık olmuş olan biricik aşkıma baktım. Bir de yalandan üste çıkar gibi, "Bak öyle demeyecektin," diyor, sinirden kapıya dayanmış göz yaşlarımı yumruk yaptığım ellerimle zor bastırıyordum.

"Derim ben, çok sinirlendim." Diyordum ama anlamayacaktı bu beni. Umudumu kesmek üzereydim. Bu boklu kerhanede biraz daha kalamazdım. "Ben gidiyorum." Şimdi seviyorsa peşimden gelirdi paşalar gibi. Çünkü cidden de gidiyordum. Yani kapıya kadar gelirken beni durdurmasa ve "Nereye gidiyorsun?" diye sormasa, bu önem arz eden hayati taktiğimi uygulamayı başarmış olacaktım.

"Senin beni sahiplenme gibi bir düşüncen yok," dedim, ama daha şimdiden karnımdaki çocuğum bu yaşadığı süreci anımsadım. Ellerimi karnıma bastırarak, "Bebeğim sen kulaklarını kapat bakalım," diyerek minik bamyamın oluşum sürecin de yaşayacağı travmaları uygun bir dille ona yumuşatmaya çalıştım. Bu vicdani hükümlülüğüm geçtikten sonra döndüm Medusa'ya.

"Beni başkalarıyla olmana gıkın çıkmıyor resmen," diye bağıra bağıra söylendim. Uyandığımdan beri ırzıma göz dikmiş kızıl kafalı şeytandan bahsediyordum ama bana bunun önünü keseceğine dair hiçbir ışıkta yakmıyordu. Bu nedenle, iş başa düştü. Tüm kendimi bilen hücrelerimle. "Ama benim senden başkasına verecek ne götüm ne de midem var. Babamın evine dönüyorum. Oradan beni hiç bulamayacakları bir yere gideceğim. Şimdi tam olarak anlayabildin mi Taehyung Bey nereye gideceğimi?"

Üzerime üzerime gelerek beni kapı ağzına doğru sıkıştırırken, "Bensiz hiçbir yere gidemezsin," dedi ve elini popoma attı. "Zaten orası da burası da benim."

Destur... kendine gel dedim de kocacığım, bu kadar da hızlı değil. Ölecektim sandım kalp çarpıntısından.

"Sonunda," dedim. Gaza gelmiş, elimi onun boynuna atarak yoldan çıkarmak isteyen o iblisler gibi sarıvermiştim kendimi. Çok samimi bir şekilde, "Tamam hadi, vasiyetname açıklamadan kaçalım. Anneni de sonra yanımıza alır. Kaynanam sonuçta, buradaki akbabalar ile yapamaz. Kadıncağız bir de kumasıyla takılmasın buralarda," diyor ve Taehyung'un annesine göstermiş olduğum ayrıcalığı da fark etsin istiyordum. Bu devirde kaynanasıyla aynı evde yaşamak isterdi ki. Sadece kocasına aşık ve birazda kendinden ödün vermeye alışmış bir kişi. O da bendim, selamlar.

Fakat Taehyung bana, "Jungkook... çok ince düşünceli birisin ama vasiyetname açıklandı," dediğinde, gözümün önü bir saniyeliğine karardı. Zaman aleyhime işlerken, hızlıca düşünen zihnimden, "Lanet olsun. Her şey bitti," diye evhamlar yükseliyor ve dilime vuruyordu.

Bu konuda beni sakinleştirmek isteyen Taehyung, "Hayır aşkım. Her şey bizim için yeni başlıyor," diyerek yanağımı öpünce umutlanıyordum ben. Ve sonunda, umudumun ve üzerindeki bu rahatlığı açıklarken ki hafif keyfi ve rahatsızlığı arasında gidip gelen ses tonundan dolayı rahat bir nefes alabiliyordum.

Çünkü bana, "Sehun'un durumuna gelirsek, muhtemelen annesiyle birlikte yargılanmak için polis merkezindedir. Babamı zaten asla affetmemiştim. Ama bana veda ederken özür dilemesi, biraz olsun babama karşı bir duygu hissetmemi sağladı. En azından gerçek adaleti sağladığı için. Kardeşim olarak asla kabul etmedim onu. Onu hep kuzenim olarak gördüm. Ona dair hep merhamet duygusu taşıdım. Yaşadıklarının suçlusu olamaz diye. Fakat o sınırı çoktan sana göz koyarak çıktı. Seni kaçırarak zaten her şeyi bitirdi. Yaptığının asla affı olamaz," diye cümlesini bitirirken, çatık kaşları ve ağzından bal damlayışı, artık onun alenen bir kral oluşuyla gözümde paha biçilmez bir bakış açısı sağlıyordu.

Kral, yine son oyununu oynamıştı, oyuna veda etmeden önce. Aferin peder, ilk defa beni Medusa ile evlendirmek dışında bir hayrın geçti. Teşekkürler. Senin için lokma döktüreceğim. Bundan fazla da hayrım işlemez. Çünkü dünyaya gayrimeşru gelmesine izin verdiğin veledin yediği boklara sayarsın bundan sonra sana karşı göstermiş olduğum vefasızlığı.

Mutluluğun ve artık tüm sorunların ortadan kalktığını bilmek, Taehyung'un gözlerinin içine bakarken eriyip bitmeme sebep oldu. Dudaklarımı ısırdım. "Taehyung bir şey diyeceğim ama şey etme," dedim sessizce. Diğer yaşananlar oldu bitiğe gelmişti ve inanın hiç umurumda değildi, neyin ne olduğu. Sonra soracaktım. Şu anda tek önemli olan, aptal sandığım aşkımın çok havalı olduğuydu.

"Ne diyeceksin?" diyerek, dudaklarıma baktı. Yalıyordum, iştahı kabarmış biri olarak. Dudaklarına gözlerimi diktim. "Çok ateşlisin, beni biraz öper misin?"

Bu istediğime kibarca gülümsediğinde, "Bu o kadar iyi gelir ki," diyerek dudaklarımın üzerine eğildi. Fakat sonra, "Ama dur," diyerek durdurdum onu. Az önce yaşadığım stresten ötürü ben aklımı kaçırıyordum ve ödül olarak ona öpücük verecekken, onun bana şaşırarak, "Ne oldu?" diye soran yüzüne ters ters bakıyordum. Sorduğum soruda ciddiyet esas alınmıştı.

"Acaba sen geri zekâlı mısın?"

"Neden yine bana kızıyorsun?"

"Bir de neden diye soruyor musun?" diye üstüne üstüne yürüdüğümde, benden nerdeyse kaça kaça gidiyordu. Şey sinirlenirken, bu gerçek bir sinirse elime bir şey alarak zarar verme eğilimde olduğumdan, bulduğum şömine demirinden dolayı da kaçıyordu, bilmiyordum. Ama bu korkunç gözüken dehşet anımı yaşamakta ben kesinlikle haklıydım. Aynı haklılığımla, "Ben burada kafayı yedim. Çıldırdım. Sen ise şimdi söylüyorsun bu beladan kurtulduğumu. Ya senin yüzünden bebeğime bir şey olsaydı, bunu bana yaparsın! Eğleniyor musun sen benimle? Sen beni ciddiye hiç almıyorsun değil mi? Seni öldürürüm Medusa."

Tüm bu sözlerime rağmen ellerini teslim olurcasına açmış, masum bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. "Haklısın söylemek istedim ama senin kaçış planların, çok güzeldi. Jungkook benim için her şeyi göze alman çok güzeldi. Bunu senden duymak sana neden âşık olduğumu bir kez daha anlamama yardımcı oldu."

Pekâlâ, biraz yumuşayarak elimdeki demiri fırlatmış olabilirdim. Biraz olsun naif görünmeye çalışarak, sıkmaktan dolayı sızlayan bacaklarımı dindirmek için yatağının üzerine de oturmuş olabilirdim.

Mızmız bir çocuk gibi, "Sana kavuşacağım diye dünyanın cefasını çektim, mükafatını görmem için her şeyi yapardım," derken, bana doğru yaklaşan ve yanıma oturan Taehyung'un tenime dokundurtan parmak uçlarıyla, "Şimdi benim seni ateşli bir şekilde öpmek için her şeyi yapacağım gibi mi?" demesiyle şımarmaya başlamışta olabilirdim.

"Ne yapabilirsin ki?" diyerek, gözlerinin içine bakarken aslında bir nevi bana yaklaşmasına izin veriyordum tekrardan. "Düğün tarihimizi verebilirim, hatta ailenin birazdan buraya geleceğini de söyleyebilirim."

"Sen Taehyung..." derken heyecandan dolayı yaşadığım mutlulukla üzerine atladım. Yatağının üzerinde altımda olması ve boynuna boynuna batan iri gözlerimle gülüyordum ilk defa sanki. Öyle içten ve artık öylesine ait bir huzurla.

Mutluluğunu gülüşlerime bölüştürerek, "Sen çok iyisin Jungkook, ama bende adam çıktım değil mi?" dediğinde, kafamı kaldırıp dimdik baktım yüzüne. "Yok hala bir öküzlük var bence," dedim, morali bozulur gibi oldu. "O nasıl bir söz öyle," diye anlamaya çalışırken, bugün fazlasıyla beynini yorduğundan ona kolaylık sağlamaya çalıştım.

"Çünkü öpmüyorsun halen beni," diyerek gözlerimi kaçırdığımda, sonunda jeton düşmüş ve 'hah'lamıştı.

Sonunda beklediğim gibi beni öpmeye başladığında, git gide kırışık yatağını kullanılmaz bir hale dönüştürmek üzereydik. Öyle ki, nefes nefese kaldığımda çoktan üzerimdeki tişörtümden eser yoktu.

Bundan gurur duyarak, "Bu nasıl?" diye burnumun ucuna öpücük kondurdu halen ıslak olan dudaklarıyla.

Sırıtarak bakıyordum. "Devamı gelirse, film biter gibi." Diye tek kaşımı kaldırdığımda, "Bitsin bakalım," diyerek beni tekrardan öpmeye başladı.

Sanırım bugün Bamya'm babasından dolayı travma üstüne travma yaşıyor olacaktı.

 

....

-aslında bu bölümle fici final olarak sonlandırmayı planlarken, panomda bu duruma karşı çıkanları görünce, dedim ki sakin ol kızım... son bir bölüm daha yazarak bu işi tatlıya bağlayabilirsin.

- diğer bölümü daha uzun ve aralarındaki ilişkinin gidişatını tahmin edeceğiniz şekilde yazacağım. ama bu hafta çok yoğunum. hafta içi atamayabilirim ama pazar günü mutlaka gelir.

Ben Nicotesy, tekrar görüşmek ümidiyle.

Bölüm : 25.10.2024 12:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...