Selam... Kimler uyanık?
Sizi biraz taekook'un tuhaf ilişkisine bırakıyorum. :D Bölüm sonu görüşürüz.
Rainy days'e streammmmmm kasın sonuna kadar hak ediyor... çok güzel.
İyi okumalar.
Sıçtığım aklımla baş başa kaldığımda, kafam ağrıyordu. Taehyung beni kucağında taşıdığı için gözlerimi bilerek açmıyordum. Yani beni o kadar kullandı, yani bende biraz onun masumane hırçınlığına ayak uydurarak kirli şeyler yapmış olabilirim. Ama bunun ne önemi var öyle değil mi? Sonuçta dövmek için giderken kaç kişi sevişerek arabanın içine girer ve daracık yerde fobimi tetikleyen büyüklükte bir bacağı minnacık bamyamın yanına bir gölge olarak koyar ki? Ancak benim gibi bir insan evladı. Ama beni çok seviyorsunuz değil mi?
Hatalar yapsam da pislikler yapıyor olsam da gösterip size anlatmıyor olsam da aklınızda güzel bir yerdeyim ben değil mi? Masum ve bir o kadar fesat ruhlardan arınmış yaralı bir ceylan misali.
O masumluğumla az da olsa sızlayan ama halen içimi bir hayli hoş bırakmaya devam eden bacaklarımı huysuzca oynattım. Tabi helalim sayılan kocam, sevişen insanlar evli sayılsın lütfen, bir evham yaptı tabi bende bu fırsattan yararlanarak huysuzlandım.
"Sana dedim yapmayalım diye, karnım ağrıyor. Bebeğimizi öldürdün," diye mızmızlanarak ağlıyormuş gibi huysuz bir şekilde nefes alıp veriyordum. Elbette arabanın dümeni aniden diğer şeride kayınca, bu arada şehre girmiştik, "Ne yapıyorsun deli manyak?" diye bağırınca, o da aynı şekilde bana bağırdı. Ama korkuyla. "Karnım ağrıyor dedin, seni hemen hastaneye götürüyorum."
Götüm tutuştu. Koluna dokundum. Ters şeritte ilerleyen koca alfa titriyordu bana bir şey olacak diye. "Şaka yaptım aşkım, gül diye." Dedim çarçabuk. Bana bir bakışı vardı, ömre bedeldi. "Jungkook sağlık hakkında şaka mı olur gözünü seveyim?"
Olmazdı Taehyung. Biliyorum ama senin benim için deliren hallerini görmekten zevk alıyordum. İçimdeki kurdumun ölmediğini anlamak kadar güzel bu his. Hoş bir bebeğimiz olacak diye tekrar bir şoka girmiş ve iletişimi koparmış olsa da eminim bir daha ki fantezik sevişiyor olduğumuzda kendine gelir. Lütfen bir daha ki bir asansör olursa sevinirim.
"Haklısın Medusa, ama cidden ben birazcık korktum bir şey olacak diye."
"Korkma, sana zarar verecek hiçbir şey yapmam."
Yumuşadım ve normal bir güzergaha girdiğinden dolayı mutlu oldum. Ve biraz da yorgunluktan uykum geliyordu. Azıcıkta acıkmış olabilirdim. Teyzenin bana vermiş olduğu sepeti arka koltuktan alarak kucağıma aldım ve bir güzel bal peteklerini yemeye koyuldum. Taze sütten biraz içtim. Kavanozun kapağını açıp, azıcık üzerime döke döke içmiş olabilirim. Neyse ki Taehyung'un benden midesi bulanacak hali kalmamıştı. Çünkü ara ara ona bakış atarken, bana tebessüm ederken bakıyordu. Bu adamı bile kendime köpek ettim ya, benden daha güzeli yok bu dünyada. Hahhahah... bende güzeldim.
Ama ya kilo aldığımda? İnce belime duyduğu fetiş giderse? Onu boğarım. Şakasız.
Karnı tok olarak sonunda yiyeceklerden ve Taehyung'dan başka bir yere bakma zahmeti göstermiş olacağım ki, karşıma baktığımda karşılaştığım görüntüyle daha doğrusu yer yüzünden moralim bozuldu. Yani bizim buraya tekrar gelmemiz, aklıma hoş anılar çağrıştırmıyordu. Sarayın içindeki bahçeye arabayla girene kadar sesimi çıkarmadım. Taehyung'un eminim kafasında buna dair bir plan olmalıydı. Ne de olsa ne evliydik ne de mühürlüydük. Ama misler gibi geleceğin veliahdını taşıyordum karnımda. Yani umarım. Aslında fark etmezdi. Sağlıklı ve mutlu bir hayatı olsun yeterdi.
Yine de araba durunca, tutamadım kendimi. "Taehyung beni tam olarak götüreceğin yer burası mıydı?" dedim ama büzüşük dudaklarımın düz olmasına mücadele bile veremiyordum. Fakat o, elimi tutuyor ve dudaklarımı az yememiş gibi üzerine ıslak öpücük bırakıyordu. "Bal tadı kalmış," diyordu seksi seksi. Ben neyin derdindeydim, herif halen beni yeme derdindeydi.
Gözlerimi devirdim. O da pekâlâ aşkla kıvrılı gözlerini büzdü ve ah o ses tonu yok mu, onu inletmemden dolayı halen kalın ve hırıltılı çıkıyordu. Veyahut bende garip bir şeyler var. Anlayamıyorum. "Benim yanımdan başka bir güvenli yerin olamaz senin Jungkook."
Şöyle birkaç saniye eridim.
Sonra, "İlk önce annemin yanına gitmeliyiz," deyince, moralim bozuldu.
Şöyle boydan içler acısı halime baktım. Pantolonumun ütüsü bozulmuş, üzerimden çıkan tişörtüm kırışık duruyor ve siyah rengin üzerine damlamış bal, süt ve süte benzer bir şey daha var da dilim varmıyordu ona. Bedenim içler acısı. Dudaklarım şiş. Saçlarımın arkası kabarmış ve boynum, kırmızıdan birazdan mora doğru bir renge kayacaktı, sızlıyordu.
"Ben bu halde nasıl gideyim," diye isyan ettim. Ne olursa olsun, Kraliçe olmuş olması umurumda bile değildi. Kaynanam olması yeterdi, az buçuk bir ferasetli bir çekememezliğe sahip olmuş olmama.
Ama kördü Medusa'nın gözleri. Oysa yılanların gözleri iyi görürdü. İşte beni taş etmekten dolayı şaşı kalmıştı. Çünkü halen bana bakmaya devam ederken, "Ne varmış halinde," diyor ve çok rahat ehemmiyet kemerini çıkarıyordu.
"Şuna baksana Taehyung, mosmor." Diyerek gerdanımı açtığımda, sadece gururla bakıyordu. "Yani ne bileyim, utandım ben sanki. Son görüşmemizde aramız iyi gibiydi. Kendini feda etmişti. O Gucci ceketindeki lekeler fena benzetmişti onu."
Sanırım annesi hakkında konuşuyor olmamı umursamıyordu bile. "Ne anlatıyorsun sen aşkım, çünkü anlamak istemiyorum. Sadece elimi tut ve gerisine karışma." Dedi, şöyle saçlarını geriye atarak. Ben bir yükseldim. Neden korkuyorum ki. Ben kendi kendime mi bu hale geldim? Oğlu yüzünden bu haldeydim. Sahi bunu mu umursuyordum? Bilmiyorum. Sanırım sadece Taehyung'a sarılıp uyumaktı derdim.
"Sen ne dersen o erkeğim," dedim ve atik bir şekilde bende ehemmiyet kemerimi çıkarıp kapımı açtım. Ondan daha aceleci davranmamı oturarak izlemeye devam ediyordu. "Sevdim bunu," diye mırıldanıyordu. İhtişamlı bir dudak ısırma şovuyla indiğim yerden Taehyung'a doğru eğildim.
"Sana daha çok sevecek bir sürü şey vereceğim ben merak etme," dedim ve genişçe sırıttı. Benim az önceki seksi havamı fasa fiso yaptı. "En az beş çocuk daha yapmama izin vererek mi?" dedi ve ben sadece düşünürken bile titredim. "Çüş, yavaş gel," diye uyarırken, aklıma daha muhteşem hayaller geldi. "Benim yerime sen doğurmayı planlıyorsan, olabilir."
"Keşke bu mümkün olsa," diye iç geçirdiğinde kesinlikle rehavete kapıldığı şey çocuk doğuracağı ile ilgili değil, çocuğu nasıl yapacağını hayal ettiği kısımdı. Ve biz zaten neredeyse bir saat önce buna benzer bir şey yaşamıştık. Hayretler içerisindeydim bu nedenle. "Taehyung sen neden bu kadar azgınsın, başlardaki o soğuk nevale tavrından eser kalmadı da."
Gözlerini kıstı ve arabadan inerken, "Öyle mi olmamı isterdin?" diye şartlarcasına konuşuyor ve bana doğru geldiğinde eli belime doğru uzanıyordu. Sanki ben bilmiyordum o elin yavaşça kaymak istediği noktayı. Ondan kaçmam mümkün değildi tabi. Kollarının arasına sığınmış bir koala gibi görünsem de antenlerim çalışıyordu. Bizi izleyenler vardı.
Bu nedenle daha kısık sesle konuşuyordum. "Hayır, sadece kıçımı sigortalatmak istiyorum." Dedim ve daha sigortayı yapamadan, Taehyung hasar kontrolü yapar gibi kıçımı mıcırdı. "O işi unut sen," dediğinde, ağzım açık ona bakıyordum. "Çünkü en az bundan sen de deli gibi zevk alıyorsun."
Eh yani, almasam niye sana vereyim?
"Tamam... ama bu bir sır olarak kalsa iyi olur." Dedim ve dişlerimi sıkmak zorunda kaldım. Bir de Taehyung'un benim tişörtümün altından kavrayan elini durdurmak için bir girişimde bulundum. Gözü sadece bana odaklı olduğundan bakışlarımı kaldırdım, zor halde bırakmayı kesmesi gerekiyordu artık. "Herkes bize bakıyor, rahat dur."
Sonunda sadece elimi tuttu. Yani bir prens olduğu aklına geldi ve dimdik bakışlarıyla, beni kendisiyle annesinin olduğu konağına doğru yürütürken en az on kere eğilmek zorunda kaldım. Kapıdakilere selam vermek adına. Ve içeriye haber gönderip kapıda beklerken, etrafına bir göz attı. Az önceki alıklaşan ve sapıklaşan halinden eser yoktu. Hareleri dikkatle bana bakarak süzülüyordu.
Özellikle biraz daha yaklaştığında beni öpecek falan sanmıştım ama bunu yapmayarak kulağıma eğildi. "Jungkook şimdilik ikimizde senin bir bebek beklediğini kimselere söylemeyeceğiz, tamam mı?" dedi, ama ben buna daha sesli cevap verdim ilk. "Niye ki?" dedim ve o güzel parmakları dudağıma doğru bastırınca o halde bile konuşmaya çalıştım. Haklıydım bu isteğimde çünkü. "Oysa ben bu haberi alnıma yapıştırıp gezmek istiyordum. Medusa'nın soyu bende. Ayağınızı denk alın ona göre diye."
"Çok tatlısın," dedi ve elini çekip burnumun ucunu öptü. Aşırı bir yumuşaklık hissi yaşarken, "Ya sende öylesin Taehyung," diyerek dudaklarımı büzdüm. Çok güzel gülümsüyordu bu adam. Hatta öyle ki gülümsemekle kalmayıp yüzüme bulaştırıyordu gülücüklerini. Yüzüm ıpıslak oldu. Ayarı yoktu bu adamın. "Tamam cıvıma istersen aşkım." Diyerek kafamı geriye çektim.
Sonunda kendisine geldi. Aynı sessiz tonunu kullanarak, "İsmini anmak istemiyorum fakat ben daha onları buradan tamamen yok etmeden senin tekrar zarar görebilme ihtimalini göz ardı edemem. Bu durum anlaşılırsa, sana ve bebeğimize zarar vermek isteyebilirler. Bunun olmamasına dikkat edeceğiz," dedi ama sinir olmamak elde değildi. "Sen ne işe yarıyorsun, korusana beni."
"Koruyacağım merak etme. Sadece bu şimdilik küçük bir önlem. Sana daha sonra bunu tüm ayrıntılarıyla açıklarım olur mu?" dedi, Kraliçe'nin ulağı olan kadın koridordan şap şap diye ayaklarını sürüyerek gelmeye başlayınca, normalde uzun uzadıya uzatacağım konuyu yüzümü asarak, "Peki..." demek zorunda kaldım.
Eminim bunu benden istiyorsa, geçerli sebepleri vardı. Eğer biri daha benim canımı sıkacak olursa yemin ederim onun kalın bağırsaklarını götünden çıkarırdım. Acaba bunun için yanımda bir bıçak taşımaya başlasam nasıl olurdu?
Kafam allak bullaktı ve Medusa, "Asma suratını," diyerek gözlerimin içine titreyerek bakıyordu. Onun da moralini bozmak istemiyordum. Ama biliyorsunuz, sahtekarlık bende ne arardı. "Asmam," diyerek ağzımın ucuyla konuşunca, parmaklarıyla gülen yüz çıkarmaya çalışıyordu bana.
"Asıyorsun ama," diye üsteliyordu. Bende hızlıca ona, "Çünkü Kraliçe'nin yanına eski bir damat olarak gitmem çok saçma anlıyor musun? En azından yüzüne karşı çatır çatır söylerdim. Ayağını denk al derdim. Bana ahkam kestiğin koltuk yarın bir gün benim olacak. Ona göre," diyor ve gururlanamayacağım diye moral bozukluğumu söyleyiveriyordum ona.
"Bence o seni seviyor." Dedi ve kadının ikimizin derin konuşmamızı bölmemek için beklemeye başladığını gördüm. Omzumu silkeleyerek, "Seni seviyor, beni değil," diye yürümeye başladım. Taehyung'da peşimden gelerek, "Şans ver, rica ediyorum," diyor, bir tane koluna vurmamak için zor duruyordum. Malum ben sevdiğim insanları döverek daha çok belli ederdim sevgimi.
Ama kaynana konusu benim hassas noktalarımdan biriydi.
"O iş ben ve kaynanamın bileceği bir şey. Sen daha fazla yorum yapma. Kaynar gidersin bak arada." Diye tehdit ettim. Ama anında söndü bu durum. Kapıyı açmamız gerekiyordu. Gerilmiştim birazcık. Derin bir nefes aldım. Elim karnımın üzerine gitti ve Taehyung kapıyı açınca, beni geren şeyin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. Sanırım hazır benden kurtulmuşken bir daha evlenmemize onay vermez diye korkuyordum...
Ama Taehyung'dan sonra arkasından içeriye girince, Kraliçe o ağır elbisesiyle etekleri döne döne doğru bana gelip sarılınca, daha çok korktum. "Jungkook, senin için çok endişelendik." Diyor, kadının içine cin kaçtı diyordum. Ne oluyoruz? Bu kadın insan mıydı normalde?
Ama o kadar sıkıca sarılmıştı ki, bedenimden ruhumu ayıklıyor sanacaktım neredeyse. O kafasındaki örükler kafama çarpıp duruyordu. Taehyung'un bu durumdan hoşnut kalan yüzünü saymıyordum bile.
Geriye çekilince, "Bilseydim bu kadar içten sarılacağınızı, oğlunuza beni arada buradan uzaklaştırmasını söylerdim," diyordum ama buna bile gülüyordu. Ay delirdi manyak. Bunlar ailecek bana benzemeye başladı. "Şakacı hallerini çok özlemişim," dedi, ama iç sesim bu bir şaka değil diye ciyaklıyordu.
Taehyung tam ağzını açmıştı, "Kraliçem, onu ait olduğu yere, yanıma getirdim," demişti ki, az önce dışarda duran kadın kapıyı hızlıca çalıp açtığında, üçümüzde irkilerek kadına bakıyordu. Çünkü kadın, "Kraliçem," diye yakarıyordu.
Kraliçe kadının titreyen bedenine doğru yaklaşarak, sert bir sesle, "Neler oluyor?" diye soruyordu. Kadın da aceleyle, "Kralımız, acilen sizi görmek istiyormuş. Çok acil ve önemli olduğunu söylediler," diyordu. Ama Kraliçe'nin o arada yüzü kireç gibi oldu.
Aynı telaş ona da bulaşırken, elleri titriyordu. Hizmetlisine, "Paltomu getir çabuk," diyor ve bize bakıyordu. "Siz çocuklar odalarınıza gidin. Ben döneceğim."
Fakat Taehyung annesinin bu halinden dolayı endişelenmiş olacak ki, "Benimde gelmemi ister misiniz Majesteleri," diye soruyor ve aklımda garip durumlar cirit atıyordu. Çünkü ilk kez Kraliçe oğlunun koluna dokunarak destek oluyordu. "Gelmelisin," diyor, Taehyung'un korkmasına sebep oluyordu.
Ama arkalarında duran ben, "Ya ben," diye kendimi öne sürüyordum. Herhalde Taehyung olmadan burada öylece duracağımı sanmıyorlardı değil mi?
Yanılmışım. Çünkü Taehyung tekrardan gözünde bir çocukmuşum gibi, "Senin dinlenmen gerekiyor," diyerek kollarımı okşayarak tutarken, nazik ve sessizdi. Ben ise ondan ayrı kalacağım diye bir hayli huzursuz. "Bana söz verdin beraber uyuyacağız diye. Burada sensiz olmak istemiyorum."
"Merak etme, sabah kollarında bulduğum ben olacağım." Diyerek yanağımı öptü. Kraliçe paltosunu giymiş Taehyung'a bakarken, sorumsuz ve bencil biri olmak istememiştim. Her ne kadar konu Taehyung olduğunda öyle oluyor olsam da.
"Söz mü?" diye sordum ve sıcacık bir sesle bana cevap verdi. "Sana olan tüm sözlerimi tutacağım."
Tutamadın sevgilim. Ama sende haklıydın. Babanın cenazesi vardı kollarında. Oysa ben de beni ruhumu öldürenin hortlağıyla güne uyandım. Hemen seni bekliyor olduğum balkonun köşesinde. Taehyung, yetiş. Ben yaşananlara karşı halen zayıfım, korkağım ve korunaksızım.
..
Geliyor bizim sidikli Sehun diğer bölüm. Küfürler hazır olsun bakalım. Sona doğru gidiyoruz. Finale az kaldı.
Diğer bölüm görüşmek üzere.
Ben Nicotesy, iyi geceleriniz olsun.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.23k Okunma |
658 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |