59. Bölüm

58. Bölüm

feu
nicotesy

Selam, söz verdiğim gibi aynı gün içinde diğer bölümü de atıyorum.

Ben bu bölümü eğlenerek yazdım, umarım sizde seversiniz. Yorumlarda görüşmek dileğiyle.(Güzel tepkiler alırsam, yarın da belki 2 bölüm atarım)

"Love me again'e stream kasmayı unutmayın!"

İyi okumalar.


Anlayamadığım veya anlamlandıramadığım onca sorunların arasından beni o çekip almıştı. Öyle kolay ve öyle rahat. Öyle rahattım ki, sanki bundan tam yarım saat önce kahır topu değilmişim gibi. Uçan kuşlara bile kıskançlıkla bakmıyor veya neden bu başıma gelenleri sorgulayarak hayatımdan nefret eder hale gelmiyormuşum gibi. Tek bu da değildi.

Baskına uğradığım teyzeyle veda ederken yüzüm domates gibiydi. Eh, biraz da ağlayarak iyice kızarmış olabilirim. Ben kesinlikle berbat haldeydim. Çünkü arabaya binmeden bana bir sepet hazırlamış, sen gebesin sağlıklı beslen demişti. Ben buna ihtiyacımın olmadığını söyleyerek reddetmeye çalıştım. Açıkçası, Taheyung'un ülkenin en daşşaklı prensi olduğunu söyledim. Tabi ki usturuplu bir şekilde canım. Ağlarken ne kadar kibar olduğumu hep bilirsiniz arkadaşlar. Ve normale dönmek...

Hızlı olmadı. Taehyung tekrardan beni yan koltuğuna alarak, ayaklarını tekrardan bacaklarının üzerine koymamı istediğinde ona şaşkın şaşkın bakıyordum. Açıkçası ikimizde bir anda her şeyi yok saymaya hazır olduğumuzdan, yüreğimizde derin yaralar kalmamış gibi davranarak birbirimize olan yakınlığımızı pişirmeye çalışıyorduk. Açıkçası o beni, eski halime dönmem için çabalıyordu.

Yemin ederim o kadar güzel bir adamdı ki, daha önce onu dövdüğüm ve küfrettiğim her an için özür diledim. İnsan, böylesine tanrısal varlığa küfreder miydi? Kocam olacaktı o benim. Her şeyimdi. Karnımdaki küçük bamyayı ilk geceden bana 27'liğiyle içime bırakan adamdı. Bu adam bana köpek olmuş, benim için elini bile kana bulayacak kadar kör olmuş. Ben daha bu adamı mutlu etmeyeyim de ne yapayım? Bir de onun mutluluğuyla mutlu oluyorsam, siz söyleyin haydi?

Ve ara ara sırıtıyordu. Biraz beyninin balataları yanmış gibiydi. Burada ağlamaktan dolayı bir aydır cılkı çıkan bendim. Beynimin içi sümük kaynıyordu ve o sanki yolun karşısından araç gelmiyor da ben çıplak geliyormuşum gibi bir gülümsüyor, morarıyor, dudak ısırıyor. Benim iç rahatlığı meydana çıkınca, sanırım cinlerimde aynı şekilde hortlamaya başlıyordu. Çünkü bu rollere girmesi gereken bendim. Anlıyor musunuz?

"Taehyung, aklını mı kaçırdın?" dedim en son dayanamayarak. Oysa ben dengesiz ruh halimden dolayı kafayı yiyecektim. Ve nereye bile gittiğimizi de söylemiyordu. Ve o adi piçin hayatımda halen var olacak olması canımı sıkıyordu. Onun yediği naneleri ve bana yaptıklarının bedelini ödetmeliydi. Bana göstere göstere yaptığı Taehyung'un başına her an saplanacak kurşunu, birinin onun götüne sokması gerekiyordu.

Kendi kendime yine bir kavgaya tutuşurken, Taehyung'un dizlerinin ortasında duran bacağıma elini yaslayıp hafif sarsmasıyla tavana diktiğim ve çatışarak bıraktığım gözlerim normale dönerek beni dürten Taehyung'a kaydı.

"Sana cevap veriyorum ama duymuyorsun bile. Kendi kendine mırıldanıyorsun. Bence sevgilim, burada aklını kaçırmış biri olarak yalnız değilim ne dersin?" dediğinde, tuhaflaşan halimi elbette şu anda göz bebeği olarak bakan Medusa'ma yükselerek yapacaktım.

"Sen bana laf mı sokuyorsun? Daha az önce kalbimi avutmak için serenat yaparken," dedim ve bunu inkâr etmedi. Aynı gülümseyen, bu gözlerinin kıvrımlarına kadar ulaşan bir mutlulukla doluydu. Öyle ki, "Çünkü sana çok aşığım," dediğinde, kalbim öyle çok tekledi ki. Nakavt olarak kafamı çevirerek ellerimi yanaklarıma bastırdım.

"Birden öyle şeyler söylemesene Medusa," diye mırıldandım.

Ve o bana güleç sesinden doyasıya, daima hatırlanması gereken gerçeğimle dolu dizgin kılıyordu. "Yemin ederim o kadar mutluyum ki... seni sadece ararken, şimdi evimize yanımızda bir kişiyle daha dönüyoruz."

İşte bugün hayatımın son günüyken şimdi ilk günmüşçesine huzur veren duygularıyla, ellerim karnımın etrafına doluştu. Korumak istedim. Halbuki ben onu sahiplenmeye bile korkmuştum. Ama bu şimdi beni hayata bağlayan ve Taehyung ile bize ait olan en gerçek şeydi. O kadar inanılmazdı ki, bir anlık kaybetme korkusu sardı. Belirsiz duran geleceğimizin bizim yönetimimiz altında olmaması, yutkunmama sebep oldu.

Kalbimdeki mutluluk sektesi, sıkıntıyla boğuştu.

"Taehyung, bize yine zarar vermek isterse?" dedim, ağzına sıçmak istediğim o mendebur Sehun yüzünden. Bana bu kötülüğü yapmak isteyen herifin bunu yapmayacağı ne malumdu şimdi. Taehyung bana güç vermek istercesine, elini uzatarak elimi tutarak biraz kendisine yaklaşmamı sağladı. Bir bana bakıyor ve bir yandan da şehre giden kır yolun şeritlerini yavaşça takip ediyordu.

"Buna izin vermeyeceğim. Bu defa olmayacak. Çıkar aklından bu korkuları. Sadece bize odaklan bebeğim," diyen Taehyung'a odaklanacaktım ki, ayağımı hafif oynatmamla bakışmak zorunda kaldığım şeyle gözlerim irice açıldı. O sırada yola baktığım için benim eşkâli yavşaklaşmış hayretimi görmediği için şanslıydı.

Çünkü aşırı sakin ve uysallıkla bezeli sesim, "Şey, şunun yüzünden odaklanamıyorum," derken, kıvırdığım ayak parmak uçlarımla orayı dürtükledim. Daha da büyüdü sanki. "Ah, kusura bakma. Görmezden gelmeye çalış. Hatta uyu." Diyerek elimi bıraktı ve sanki ayağım orada değilmiş gibi üçüncü bacağını benden sakınmaya çalışıyordu.

Hayır görmüştüm bir kere, nasıl görmemiş gibi yapayım.

Gözlerim orada takılıyor, ben onun yüzüne bakarken onun gerginlikten ötürü ısırdığı dudaklarına bakıyordum. Hayır yüzü de kızarmıştı. Fark ettim diye utandı mı acaba? Aklıma bin bir şeyi sokmuştu işte. Gözümü zorlayarak kapattım. Ama istemsiz tek gözüm açılıyor, Taehyung'un şakağında oluşan terin minik oluşum kümelerine baka kalıyordu.

"Uyuyamıyorum ki ama ben," dedim, sanırım yakarışım biraz ağlak çıktı. Çünkü korktu ve endişeyle arabayı kenara çekip dörtlüleri yaktı. Anasını satayım, gecenin kor vakti gibiydi her yer. Taehyung olmasa altıma sıçardım herhalde. Neyse, Medusa'nın benim için endişelenen ve evham yapan suratı şu an ışıl ışıldı.

"Neden, canın mı acıyor?" diye soruyor, inanır mısınız onun bu haline bakarken öyle çok mutlu olduğumu fark ediyordum ki, gözlerimin önü tekrardan buğulanacak diye ödüm kopuyordu. Ayağımı yavaşça çekerken, aslında niyetim tamamen ona doğru dönebilmekti. Bu şekilde onu gözlerimin içinden kutsayarak burada olduğuna bir kez daha ikna etmiş olacaktım. "Hayır, sadece uyanırsam bu yaşadıklarımın rüya olmasından korkuyorum."

"İnan ki bebeğim, bende aynı korkuyu yaşıyorum." Dedim, sesi derin çıkıyordu. "Ama söz, bu gece seni kollarımda uyutacağım. Sabah artık göreceğin bu yüz olacak... hatta bıkacaksın. Her defasında seni öperek uyandıracağım çünkü."

Bu söylediklerini yapmasını çok isterdim. Ama sanki bunu yaparsam, benim cidden ölme ihtimalim vardı. Özellikle şu anda dramatik çıkan konuşmasının altında, hatta bacak arasında yatan arzuyu görmemek için kör olmak gerekirken.

"Taehyung sen bence azdın?" dedim şak diye. Gözlerini belertti. Sanki ona iftira atmışım gibi. Sonra o da pes etti. Bana aşkını ilan etti bir kez daha. "Jungkook... senin bu arsızlığını o kadar çok seviyorum ki."

"Sen benim her halimi seviyorsun." Diyerek önlerime düşen saçlarımı kulağımın arkasına ittim. Aklıma doluşan ilk zamanların anıları şimdi birer utanç kaynağım oldu. Sıçışımı da bilmeseydi iyiydi. "Çünkü her halime şahit oldun. Bir insanın olmaması gereken her halime."

Ben burada utanırken, Medusa çok farklı bir paralel evrende bizi yüceltiyordu. "Bence biz bu yüzden en farklısıyız." Diyor ve bana aşkla bakıyordu. Kollarını açarak, "Gel buraya, sana sarılmak istiyorum," diyordu.

Elbette hemen sarıldım. Orası benim huzur kaynağımdı. Belimi okşayan parmaklarından, onun göğsüne tam olan ben... kalp atışlarını duymak, dudaklarını nemlendiren dilini sıyrılışını hissetmek bile farklıydı. Bir saniye, ben onu öpmek istiyordum.

Başımı kaldırınca o da hafifçe kollarını bollaştırdı. İri gözlerim, "Sadece sarılacak mısın?" diye sorarken onun kısık gözlerinin altında kedi yavrusu gibi hissetmeme sebep oldu. Ve o derin sesi, onun beni öpmesini istediğim dudaklarına bakmama sebep oldu. "Başka ne istersin?" diye sordu ama bence çoktan anladı ne isteyeceğimi.

Çünkü ikimizde birbirimizin dudaklarına bakıyorduk.

"Bilmem... belki biraz beni öpmek istersin?" dedim sessizce.

Düt, düt, düt. Kırmızı alarm. Çok tehlikeli istek bulvarı burası.

Medusa benim masumane isteğimi çok haşin bir yere çekti. Öyle bir tuttu ki çehremi ve öyle bastırdı ki dudaklarını, ben daha neyin ne olduğunu anlamayarak aralamaya çalıştığım ağzımın içine dilini salıverdi. Nefesimi keserken, "Ama," diye soluklanırken, "Öpmeye devam edersem durmak istemem," dedi ve ben daha bu öpücükten daha bir şey anlayamamıştım ki. Beni öpmüştü, ben değil! Bu saylanmaz ki...

"Durursun bence." Dedim, beni azıcık daha öpsün diye rüşvet verir gibi konuşurken. Ama o kendinden hiç emin durmuyordu. "Ya duramazsam," diyordu, bizim fanfinfon yapacağımızı direkt olarak belli ederken.

Ve bunu üç saniye hayal ettim. Bakışlarım yavaşça üçüncü bacağından yüzüne tekrar kaydığında, o gördüğüm ve düşününce benim o gece nasıl içime aldığıma dair kısa süreli bir dehşet sahnesi yaşarken, panik doluydum.

"Taehyung ya bebeğimizi öldürürsen," diyordum. Karnımın içinde, o şeyi hissetmiştim. Benim minnacık bebeğimde hissederdi bunu.

Ve asla Taehyung benim ne demek istediğimi anlamıyor, "Ne?" diyerek kaşlarını çatarken, aptal gibi görünüyordu. Şapşal bir aptal ama. O yüzden beni kolayca anlayabilsin diye, işaret parmağımı oraya doğru uzattım. "Çok büyük," dedim ve sonra bebeğimi bundan korumak istercesine kollarımın arasına alır gibi karnımı sakınmaya çalıştım. "O daha küçücük. Korkar onu görürse."

Taehyung gülmek ile gülmemek arasında kalmış bir şekilde bana bakıyor, "Aşkım, senin neden böyle bir hayal gücün var?" diye soruyordu. Ama beni anlamasına şaşmamalıydı. O hiç genç olmamış, sarayın için kereste olup ilim irfan sahibi olmuştu. Nereden bilsin benim gezindiğim siteleri.

"Taehyung sende yaoi okusaydın anlardın beni?"

Evet, cahil olmasının benim hayal gücüyle azan bir insan olmamla hiç alakası yoktu.

"Artık okuma öyle şeyler, sana burada gerçeğini yaşatmak varken." Dedi ve öpmek için üzerime üzerime gelirken. Kendimi arabanın kapısına yaslı bulduğumda, "Araba şeysi mi yapmak istiyorsun? Çünkü benim fantezi listemdekilerden biri de bu," diyordum, onu durdurmam gerekirken daha da azdırdığımı fark etmeden.

"Aşk yapmak istiyorum. Sana aşk izleri bırakmak istiyorum."

"O zaman tekrar mühürle beni," dedim. Çünkü bunu istiyordum. Onu tekrar hissetmek istiyordum. Dünyamın tek rengi olsun istiyordum.

Ama hayal kırıklığı yaşamama sebep oldu. Söylediğim şey yüzünden canı sıkılarak koltuğuna tekrar oturdu. "Bunu yapamam. Çünkü bebeğimizi taşıyorsun. Bu ağır olur senin için." Dedi ve ben, "Yani ben senin eşin olmayacak mıyım?" diyordum boşluğa konuşur gibi.

"Olacaksın. Tekrar evleneceğiz ve doğum olana kadar seni mühürlemeyeceğim."

"Bu bana acı verdi," derken, elim o izin olmadığı yere gitti. Orada onun olmayışını bilmek kalbimi incitiyordu. "Beş ay Jungkook... bence buna dayanabiliriz," diyordu, her daim yanımda olacağının sözünü verircesine beni yüreklendirircesine söylüyordu. "Sensizliğe dayandım. Bu kadar zor hissettirmemeli şimdilik mühürlenmeyişimiz."

"Haklısın." Diyerek, başımı kaldırdım. Önemli olan şu anda yanımda olmasıydı. "Bu seninle daima olmama engel olmayacaksa umurumda değil." Fakat hemen sonra, beni bu galeyandan ve bu bağdan mahrum bırakan, özlediğim omegam sızladı burnumda. "Ama Taehyung, kurdumu hissetmiyorum. Bu normal mi?"

"Değil Jungkook." Dediğinde, endişeliydi. "Bu yüzden seni gerçekten iyi bir muayeneden geçirmek istiyorum. Her şeyin yolunda gitmeli. Belki kurdumun onunla konuşmasına izin vermelisin."

"Ne yapmam gerekiyor bunun için," dedim, çünkü bunun olması için her şeyi yapabilirdim. Ama benim Medusa'm fırsatçıydı. Zaman kollamaz, istediğini istediği anda ulaşmaya alışkındı. Prens olmanın avantajlarını kullanıyordu zannımca.

Çünkü vadettiği koşul tam olarak şuydu; "Benimle sevişmen." Bunu o kadar ciddi söyledi ki, tereddütle baka kaldım ona. "Yalan söyleme, inanırım." Dedim ve omzunu silkti. "Peki, inanma. Sen bilirsin. Seni özleyen dudaklarımdan uzaklaş. Canın öyle istiyor nasıl olsa?" diyerek bana bir yan bakış attı.

"Taehyung," diye çıkıştım ona. Ama ses vermedi. Bir kez daha, "Medusa," dedim. Yine tık ses çıkmadı. "Sen bana cidden trip mi atıyorsun? Bunca olaylardan sonra."

"Onları düşünme," dedi, üzerime titreyen bakışlarını yine üzerimde gördüğümde içimdeki tatmin his beni tekrardan ele geçirdi. "Biz seninle yeni bir sayfa açıyoruz." Dedi ve kendimi tutamadım. "Yeni sayfa aça aça defter bitti."

"Hım," dedi, belli ki ne dediğimi duymamıştı ya da anlayamamıştı. Aklı başında değildi. Çok şükür varlığımla bile aklı karışmış, malum şeyleri havaya kalkmıştı. Üzerinde durmayacaktım bu durumun tabi ki, "Yok bir şey Medusa," diyerek önüme tıpkı onun gibi dönecekken, tekrar yılan gibi sokuldu bana doğru.

"Şimdi sevişmeyecek misin benimle?" dedi, fazla ısrar eden bir sırıtış vardı. Yemin ederim göz bebekleri o kadar koyu olmuştu ki, feromlarını bir salsa geberecektim zaten. Sanırım bebeğimiz için bunu yapmıyordu. Bilmiyorum. Kafam karışıktı ve o da çok ısrarcıydı.

"Cidden mi?" dedim, yanağından süzülen terine bakarken. Bu kadar fena halde olması normal miydi? Ben kendimden başka hiç bu kadar fena halde görmemiştim.

Sonunda o da bana, "Jungkook... senin yanımda olman kızgınlığa girmeme sebep oluyor desem," dedi ve ben, tanrıçamın okşanmış başıyla baştan çıkardığım alfaya bakıyor, bu perperişan halimle bile bu kadar azdırıcı olmamın tescil edilmesinin gururunu yaşıyordum.

Salak olmayın, bende istiyordum onunla birlikte olmayı. Sizin de sevişeceğiniz adam Kim Taehyung olsaydı, kafayı yerdiniz. Eh ben biraz zor bir insan olduğumdan süründürmeyi tercih ediyordum. Şaka yok, cidden bebeğime zarar verir diye az buçuk da korkmuyor değildim.

"Şey o zaman, mecbur, yani bak kesinlikle korkmuyorum." Dedim, hani biraz ağırdan alır yavaş yavaş öpüşürüz diye düşünürken, üzerime öyle bir atıldı ki, çığlık atacaktım az kalsın. Ellerimle zor tuttum omuzlarını. "Dur yavaş," dedim, çoktan çehreme bir iz bırakacak kadar sert bir emcüklenme işlemi yaparken.

Bir de tatlı tatlı başını kaldırıyor, ıslak dudaklarıyla, "Korkmuyorum dedin ama," diyor, sorunlu iletişimimize anlaşılır bir anlayış katıyordum. "Aslında o korkuyorum demekti."

Derin bir iç çekti. "O zaman yapacak bir şey yok," diyerek üzerimden çekildi. Hatta o da yetmezmiş gibi, kapısını açtı. "Sen bekle burada birazcık." Diyerek arabadan inince, "Niye iniyorsun arabadan," diye bağırdım ona.

O ise eliyle önü kapatmış, "Jungkook azıcık kalan haysiyetimle yanında bunu yapmak istemiyorum. Hiç bu kadar cinsel anlamda birine muhtaç olmamıştım," diyerek, kapıyı kapatarak arka tarafa doğru giderken benim şanteller atmıştı tabi ki.

Çünkü söylediği sözleri öbeklerine ayırdığımda korkunç şeyler bulmuştum. Ve en sonunda bağıra bağıra kapımı açarak çıkmıştım arabadan.

"Lan, sen kaç kişiyi hallettin de beni paha biçilmez yaptın! Seni şimdi çiğ çiğ yedim Taehyung Efendi."

Sanırım o beni yedi. Çok da oralara girmeyelim. Ama ben onun yanında harikayım. Unutmayın.

 

 

...

 

Sevdiniz mi bölümü? Daha ne komediler çıkar bunlardan, umarım yazarız onları da.

Diğer bölüm görüşmek üzere.

Ben Nicotesy, bugün de kth adamın ışıltısından ölmüşüm.

Bölüm : 25.10.2024 11:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...