Selamm... bölüm atmayalı 1 hafta oldu sanırım. Umarım bu fice olan sevginizi ve merakınızı kaybetmemişsinizdir. Merak etmeyin bugün 1 bölüm daha yazıp atacağım.
Taehyung'un Mv'si geliyor ve sadece dergi çekimleri için bile dört yanımdan kurşun yedim. Son bir saat kaldı. Aşırı heyecanlıyım.
Size iyi okumalar dilerim, pamuk eller ceplerden çıksın...
Teslim olduğum duyguların sorumluluğun altında ellerim titreyerek onun beni saran ellerinin üzerine koydum. Dudaklarının şakaklarımdan dolanarak boynuma sokulduğunu hissetmek tüm tüylerimin ürpermesine sebep oldu. Fark ettiğini bile bile kaçıyor olmak, sanki mümkünü var olabilirlermiş gibi her şeyden kaçmamı sağlayacak gibilerdi.
Sanki mümkün olanı ertelemek mümkün olabilirmiş gibi...
Oysa bende ona o şekilde sarılmaya, beni ölümün kıyısından çekip almaya geldin, ama beni görmek seni öldürecek diyemiyordum. Beni az önce sindirsin diye yamacına geldiğim uçurumun kenarından gözlerimin intihar ettiği yere bakıyordum. Donmuştum. Konuşmayı unutmuş gibi. Bana geç kaldın. Sana sığınmak istiyordum, ama senden kaçmak isteyen kendimi durduramıyordum diyordum.
Ölü biri daha fazla bir şey istemez, sevgi istemez, merhamet istemez ve teselli istemez...
Tüm bunları istiyordum senden.
"Jungkook," dedin. Adımı nasılda kıyamıyorcasına dudaklarından döktüğünü fark ettiğimde, bunların benim için ne kadar özel olduğunu, en güzel hayallerimden biriydi diyemiyordum. Ben Taehyung'un çaresiz, kıyamıyorcasına döktüğü nefesini tekrardan bana yaklaşarak solurken aklımı kaybediyordum. Ona karşı beslediğim yoğun duygular altında eziliyordum. "Neden bana yüzünü dönüyorsun, bilmiyor musun? O yüzünü görmeyeli epey zaman geçti ve ben biraz daha o yüzünü göremezsem delireceğim."
"G-git Taehyung," dedim ama onu diyene kadar ciğerlerimde acı kahır topuna döndü. "Benim sana yüzümü gösterecek bir yüzüm kalmadı. Ben artık..." dediğimde, asalak yüzümde buruş buruş acılar tekrardan toplandılar. Göz yaşlarımın ezelden düşmüşçesine yakıp geçerken, ellerim zangırdıyor ve ben daha az öncesinde belimde sarılı duran elimle o bebeği korumaya çalışıyordum. Ama kimden? Çünkü ben içimde kurdumu hissedemiyordum. Taehyung'u görmesine rağmen suskun olan kurdum bana bir cevap veriyordu. Bunu bu şekilde anlamak beni daha da kahretti.
Ama minnettardım. Git dememe rağmen beni çekip kendine sarmandan. "Gitmeyeceğim. Benden ayrılmak istesen de seni bırakmayacağım," dedin. Ve sanki bir şeyleri bilir gibiydin Taehyung. Sahi Yoongi'ye haber verip sana haber vermediğim için anlamış olmalıydın çoğu şeyi. Kurdunun çektiği azaptan dolayı giden mührümüzü... boynunda asılı kalan mührümün izinin dudaklarından çarçabuk akıp gitmesinden, zayıfladığını hissettiğin bağımızın aslında benim yaşamaktan vazgeçişimden dolayı bunca eziyete ve kimliksizliğe sebep olduğunu biliyordun.
Beni çok seviyordun Taehyung. Yemin ederim, bunu bana sarılırken hissetmek o kadar iyi geliyordu ki ben sana ait olduğumu bilirken, karnımda senin çocuğunu taşıdığımı sanmak istiyordum çaresizce.
"Zaten gideceksin," dedim, bana kızarak cevap verdi. Mümkünü olabilirmiş gibi daha da sarıldı. Bunu bedeniyle de hissettirmeye çalıştı. "Gidecek olsaydım Jungkook, senin benden vazgeçtiğin ilk anda giderdim. Jungkook ben sana her geldiğimde, asla geriye dönmeyeceğimi bilerek geldim. Ve şu anda neden böyle konuştuğunu bilmesem de sana kötü şeyler hissettirdiğini biliyorum. Ama benim seninleyken aşamayacağım bir savaş yok. Sen benim eşimsin."
"Değilsin," dediğimde, hissettim. Karnımı okşayan parmaklarının titrediğini. "Kandırmama gerek yok. Biliyorsun... artık sana ait olmadığımı."
Sanki bunu inkâr etmek ister gibi davranarak beni kendine çevirdin ve korkak bakışlarımın anlığına düşürdün. O sana bakmaktan korkan gözlerimi, kendi gözlerindeki yangınına çevirdin. Ve orada ben vardım. Ama onun arkasında duran yorgun bulutlar, mücadeleden dolayı hırpalanmış bakışlar ve birazdan yağmur damlaları gibi üzerimize üşüşecek kadar sağanak duran ıslaklıklar. Oysa ben çoktan denizin içinde boğulmuştum. Sen tek damla sol gözünden akıtırken.
Ve eğildin. Dudaklarımdan sana çalım atan sözlerimi karalamak için dudaklarını bastırdın. O kadar hafif ama bir o kadar yoğun öptün ki, ben nefes almayı unuttum. Gözlerimi kapattım. Bu his sana tutunmama yeterdi. Yeterdi değil mi? Peki sen hamile olduğumu anladığında ne olacaktı? Bu korkuyla açtım gözlerimi. Senin gözlerin kapalıydı. Alnını alnıma yaslarken bile.
"Bunu senin isteyerek yapmadığını biliyorum Jungkook." Diyordu ve ruhumu incitmek istemiyordu sessizce konuşurken. "Her ne yaşanırsa yaşansın, seni seviyorum ve sebep olduğum yaraları sarmak istiyorum. Sadece izin ver," dedi sesi çatladı. "Yemin ederim, dayanamıyorum. Jungkook ben sensizliğe dayanamıyorum."
Ben dayanamıyordum. Sana sarılmaya çekinen kollarımı kendime değil de sana sarılmıyor olmasına dayanamıyordum.
Onu o kadar kırılgan görmek, onu ne hale getirdiğimi keşfetmemi sağladığında bir sır gibi saklayıp kendimle beraber son bulmasını istediğim kabusumu açığa çıkardı. "Korkuyorum ben Taehyung," derken yalvarıyordum. "Neden anlamıyorsun beni."
"Öyleyse anlat bana," dedi, sesindeki o güçlü tını, benim Medusa'ma aitti. Her daim bir şekilde beni yola getiren ve tekrardan kendisine çeken Medusa'ma aitti.
Ve o beni ikna ederek gözyaşlarımdan yakalayarak öperken, "Anlatacak yüzüm kalmamış gibi hissediyorum," diyordum ve o bana öpücükleriyle bir yüz bulmamı sağlıyordu. O buruk gülümseme, beni biraz olsa konuşmaya ittiğinden dolayıydı, biliyordum. "Ben yüzün olurum Jungkook, sen sadece bana güven olur mu?"
Bakıyordum. Haksızlık yapıyordum ona bakıyordum. Bakıyordum. Onu haksız kıldığım gözlerinden kendime bakıyordum. Yanağımı okşuyordu, ben ise o avuca sığınmak isteyen gözlerim kapanmaması için zorluyordum.
"Acı çektin benim yüzümden," diyordum, çünkü rüyalarımdan onu acı çeken çığlıklarından sıçrayıp geliyordum. Benim sessizce döküyor olduklarımın tam zıddıydı onun dışa vurdukları. Halbuki tüm bunlar umurunda değillermiş gibi, "Hiçbiri senin benim yanımda olmayışın kadar acı veremezler bana," diyerek içimde çekiyor olduğum vicdan azabıma üflüyordu.
Ve kendimde emin olduğum tek şeyi sayıkladım.
"Taehyung, seni sevdiğimi biliyorsun değil mi?"
Bu sözlerimin onda nasıl bir sevinç duygusunu eğer gözlerimle görmemiş olsaydım, belki bu kadar istekle onu kollarındaki cehennem sıcağı olan cennetine kavuşmaya istekle dolup taşmazdım.
Çünkü; tekrar biz olacağıma inandım, o aşkıyla.
"Biliyorum... bildiğim için seni aramaktan hiç vazgeçmedim." Dedi ve beni tekrardan bulduğuna inanmayarak sarıldı. Buna karşı koyamadım. Ona sarıldım. Ben az önce yeltendiğim şeyle onu nasıl kaybetmeye cesaret etmiştim, bu suçluluğu onu daha çok severek, beni iyileştirmek istediğini hissettiğim duygularıyla karşılık vermek istiyordum.
Bildiğini hissettiğim şeyleri o bilsin diye söyleyeceklerime karşı kendimi hazırlıyordum.
"Anlat," dediğinde kaşlarını sertçe çatmamak için mücadele ediyordu. Ve onun ismini söylerken küfreder gibiydi. "Sehun seni kaçırdığında ne olduğunu anlat bana güzelim."
Oysa beynimde onun ismi döndüğünde korkarak kaçtım. Uzaklaştım ondan. Aramıza kilometreler varmışçasına mesafeler bırakan ismin, benim üzerime doğru gelen karabasanı çöktü. Donuklaşan gözlerim hissettiklerimle daha çok açıldılar.
"Korkma bebeğim," diye teskin ederek saçlarımı okşayarak beni muhtemel olarak girdiğim bu şoktan sıyırmaya çalıştı.
Oysa ben konuşurken bile o anları tekrar tekrar yaşar gibiydim.
"O mührümü bozdu." Elim sadece bir günlüğüne seyir almış onun yitip giden mührünün üzerine gitti. Gözlerine bakamıyordum ama onun bana gözlerinin ağırlığını hissedebiliyordum. "Kendimde değildim. Yemin ederim bunun olmasına asla izin vermezdim." Bana inanması için düşmüş bakışlarımı onun gözlerine kaldırdım. Yalın ay ve karanlığın el bellediği gözlerinin içinin daha karanlık olduklarını görebiliyordum. "Ve, ve bana başka ne yaptığını bilmiyorum. Çünkü o benimle, benimle birlikte olmak istediğini söyledi. Ona beni öldürmesini söyledim. Ben sana bunu asla yapmam. Yemin ederim. Ben senden başkasına asla dokunmam Taehyung. İnan bana."
O gözlerin içinde var olan, çehresini kaskatı bırakan ve düz çizgili yanaklarının sebebi olmaktan ölesiye korktum. Halbuki öfkeyle soluyan burnundan, bana sıkıca sarılan Taehyung'un iniltisi çok başkaydı. Verdiğim mücadelede onun kan ter içinde bırakmış ruhundaki can çekişi içimde hissediyor olmak çok farklıydı. Kendimle birlikte onun çektiklerini çekiyor olmakta. Biliyordum ki, ikimizde farklı nedenlerin ortak paydaları içinde kendi harabemizi yaşıyorduk.
Ve onun bana sarılması, yanımdayım demeye çalışması, her şeyden çok daha kıymetliydi. Keşke buna tamamen sığınma şansım olsaydı. Korkmadan, çekinmeden. Ki içimdeki masum bebeğin günahını da sırtlıyordum. Bundan emin olmamak, o kadar kahrediciydi ve mahvediciydi ki, "İnanıyorum sana," diyen Taehyung'a karşı suskunlaşıyordum. Çünkü her şey, yavaşça o kaçışıma denk geliyordu, sebeplerimdeki sebepsizliğime. "Sadece neden yanımda değil de burada olduğunu anlamak istiyorum."
"Utandım." Dedim, beni anlaması için bekledim. "Başıma tam olarak ne geldiğini bilmeden senin yanında olmak utanç vericiydi Taehyung... bundan daha fazla acı çekmek istemedim."
Beni anladığını biliyordum ve ruhumu çıplak gören gözleri, "Jungkook sakladığın bir şeyler var," demesiyle yutkunmama sebep oluyordu. "Söyle," diye ısrar etti. "Bizi artık birbirimizden ayıran sırların olmasını istemiyorum. Bana dürüst ol yalvarırım. Senden bunu istiyorum sadece, bu kadarına hakkım olmalı değil mi?"
Dizlerim titriyordu. Başımın döndüğünü hissediyordum. Ve o bana daha da yakarırken, "Jungkook lütfen... canını yakan şey sadece ben değilim. Bana söyle," derken, tutunmak için çırpındığım ellerine uzandım. Uyuşuk nefesim onunla mücadele ederken, "Burada," dedim soluk soluğa. "Burada senin olmasını istediğim bir bebek var Taehyung. Ama ben," dedim ve o ellerine sarılarak beni kucağına aldı.
"Şştt tamam." Dedi yanağımdan öptü. "Bir şey demeyecek misin?" dedim, ben ondan çok daha farklı tepkiler beklerken. Kurduğum senaryolardan biri bu olmamıştı. Onun bana şefkatle sarılı kollarında beklediğim bunlar değildi. "Şimdi değil, şu anda değil."
Oysa ben kalbimin içine sızan korkusuyla, kucağında can çekişiyordum.
"Taehyung, eğer izin verseydin ben sana bu acıyı yaşatmayacaktım." Diyordum. Eğer bir dakika daha geç gelseydi, hiç bulamayacak ve bende onun olduğuna bile olmadığım bebeğimle çürüyüp gidecektim.
Halbuki Taehyung sinirlendi. "Sus artık Jungkook. Kendine acı vermeyi bırak artık. Çünkü burada acı çekmeyi hak eden sen değilsin. Ama endişelenme, sana bu acıyı yaşatan ve seni bu hale getiren herkesten tek tek hesabını soracağım." Dedi ve beni köye doğru götürürken alnımdan öptü. Buruk bir gülümsemeyle yüzüme baktı.
"Jungkook... bazen cahil olmanın bir tek sende tatlı durduğunu sanırdım. Ama artık tatlı gelmiyor. Kendine çektirdiğin bu eziyeti görünce."
Neden bana bunu söylediğini anlamamıştım. Ama bunu söylerken gülümsemesi iyi bir şey miydi?
"Bakmana bana öyle şaşkın şaşkın," dedi, garipleşen aurasıyla öyle bakmaya devam etti. "Anlamıyorsun değil mi? Ruh eşiyiz biz Jungkook. Ben seni hissederim. Senin içinde yaşayan o bebeği de. Sadece her şeyi öğrenmek istedim. Bebeğimize karşı ne düşündüğünü de" dediğinde, kucağında sarsıldım.
O da sırıttı ve dudaklarımı öptü.
"Bana bu armağanı verdiğin için teşekkür ederim Jungkook."
"T-taehyung," dedim bu tutunduğum ihtimalle gözlerimden umudun yaşları dökülüyordu bu sefer. "Nasıl bundan emin olabilirsin?"
Ve o kucaklanarak sarılan kolları, karnımın etrafını sıcacık yaparak bana hoş kokusunu bıraktığında, gözleri karnımla gözlerimin arasında gidip geldi. "Elimi karnına koyduğun anda hissettim onu," coşkuyla eğilip büküldü sesi. "Benden bir parça oradaydı ve saçtığı o aurayı ben ona dokunduğum anda kurduma gösterdi..." keşke onun şu anda hissediyor olduklarını kendi gözlerimle de görmem mümkün olsaydı.
Yine de bu sözlerinin sahiciliği ve bana geçirmiş olduğu histen dolayı ağlamak istiyordum. Dolu dolu. "Eğer mühürlü olsaydık, onu sende fark edebilirdin. Ama sorun yok. Sen yine benim mühürlü eşim olacaksın."
Taehyung tarifi olmayan duygular içinde kıvrandığım duygularıma art arda çözümler sunmayı başarmışçasına dilinden düşürmeden yüreğimi okşarken, "Bu mümkün mü?" dedim heyecanla.
"Bunu mümkün kılacağımı biliyorsun," dedi, bir kez daha öptü. Bu sefer öpüşüne karşılık verirken, kendimi kaybetmiştim. O da öyle.
Çünkü bu dolu dizgin özlemimi giderecek dudaklarından beslenirken, teyze ve eşi, utanarak kapıdan içeriye girmeye çalışırken kapının kenarında duran kasaları devirmişti. Utanarak geri çekildiğimde Yungeom'la göz göze geldik. Bana sırıtarak bakıyordu. Sanırım Taehyung'a yerimi ifşa etmekten dolayı mutlu olmuştu. Yüzümde uzun zaman sonra gördüğü mutluluktan sonra.
Mutluydum ve hazırdım. Bizi ayırmaya çalışan o kişilerden intikamımı almak istiyordum. Sehun asla bir Kral olmayacak, annesiyle siktir olup gidecekti.
Ve sanırım tekrar mühürlenmem için doğumu beklemek zorundaydım. Ama umurumda değil. Taehyung'un bebeğini taşırken, elbette onunla aynı odada kalabilmek için tüm entrikaları bu sefer ben döndürecektim.
...
Çok özledim ben manyak jk'umu... duygusal olmak yakışmıyor benim buradaki bebeğime... o yüzden hazır olun, herkesin ağzına sıçmak isteyen bir jk eşiyle birlikte ortama dalış yapacak.
Ben Nicotesy, sizi özledim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.23k Okunma |
658 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |