54. Bölüm

53. Bölüm

feu
nicotesy

Merhaba kuşlarım, sizi beklettim... ama umarım bu bölüm eğleniriz. diğer bölüm olaylar çirkinleşiyor aw iyi okumalar diliyorum.

 

 

...

 

Felaket ötesi söylenmiş sözler üzerine kaynanama bir şaşı gibi bakıyordum. Mezarlık? Tamam, Taehyung şu dünyadaki en gizemli herif sensin de niye mezarlık? Yaşayanlardan bu zamana kadar bir hayır görmedin de bir de ölülerin hayrını mı görelim dedin, ne yapıyorsun sen!

Sana hevesle gelip gitmek isteyen ayaklarıma neden cesetlerin uçuşan perilerini savuruyorsun, bilmez misin herif, ben kibarlıktan incileri dökülmüş taze bir eştim...

Ama işte idrak ediş sürem sandığımdan daha uzun sürerken kaynanamda kendisini o sırada bir düşünme sürecine bıraktı. Bende kafası şeytanlıklara çok çalışmıştır diye bir umut kafası karışmıştır umuduyla, "Kabristan dediniz, yanlış anladım değil mi ben?" dedim. Bir bilseniz o kadar yanlış anlamaya müsaittim ki sormayın.

İşte vurdu beni dört bir yanımdan, "Hayır, bu benim oğluma zamanında öğrettim bir oyun türü," diyen sivri zekâ. Zaten senden de hayırlı bir şey geçmezdi oğluna. Ama el mecbur kibarlık yaparak, "Sorgulamayacağım ve ne olduğunu bile sormayacağım efendim. Kendimden daha tuhaf insanlarla karşılaşınca geriliyorum ben," dedim tüm tüylerim ürperirken, midemin bulantısını yüzüme yapıştırırken.

Çağlar ne olursa olsun. Her ne bok olsanız olun. Bakın Shakira olsanız da kaynananız sizinle uğraşır ve lafını sokardı. Bizimki de "Halka açık bir yerde mi olmasını isterdin çocuğum," diyerek benim epitopu beş karış kalmış aklımla alay ediyordu. Lan sizin entrikalarınıza şeytan bile akıl sır erdiremezdi. Gelmiş benimle uğraşıyordu.

Laf etmeyecektim. En sevdiğim şeyi yapacaktım. Tabi ki o da olayları çok farklı bir yere çekmekten geçerdi. "Beni evladınız olarak görmeniz ne hoş," diye gözlerimin bamya kısımlarını sevimlice büktüm.

Cidden bir yumuşayarak bana baktı. "Sana olan kızgınlığım geçmiş değil," dedi, benim surat bir düşer gibi oldu. "Ama haklısın, bende olsam senin gibi davranırdım. Eğer bu kadar cesaretli olsaydım." Deyince ben bir garip oldum. Çok masumane çıktı sesi. Ya da benim hormonlarda bir oynama vardı. Anlamış değilim.

Sadece beni kısa bir anda desteklemiş olması çok hoşuma gitti. Ve kendimi tutamadım. "Teşekkür ederim kaynanam," diye sarıldım sıkıca. Kısa sürede boynuma kadıncağız boynuzları falan saplandı. Hepsi iç güdüsellerdi arkadaşlar. Tabi o öksürerek geri çekilmeye çalışınca, tırsarak geri çekildim. "Yani şey majesteleri," diye mırın kırın ettim.

Benim bu hallerime ters ters bakıyordu ama biliyorum, o da en az oğlu kadar bana bayılıyordu. Tüm yılan soyunu kendime aşık etmiştim. Bence. Öyle olsa iyi olurdu. Yoksa o soyun devamını asla gerçekleştiremeyecektim.

"Her neyse," dedi, bana gülümsemek isteyen dudaklarını sıkıca birbirine kapatırken. "Bundan sonrası bende. Sen evine gidebilirsin."

İşte kaynanam bana bunu yapmayacaktın. Ben asla ama asla Taehyung o haldeyken yerimde ne sayardım ne de onu oturur evimde beklerdim. Ciddi olacaktım. Kimse alfası için savaşan omegasını hafife almasın. Özellikle benim kadar salak damgası yiyen biri için asla. Şimdi kaynanama ne kadar onlara layık bir damat olduğumu gösterecektim.

Elimi ciddiyetle belime doladım. Sonra çirkef bir kavga yapmayacağımı hatırlatarak, kibarca önümde birleştirdim.

"Hayır, tamam bazen şamata bir insan olmuş olabilirim. Ama eğer konu Taehyung ile ilgiliyse, onunla ilgili sorunlardan kaçamam. Yardım etmek istiyorum."

Çok kararlı ve sert görünüyordum. İnanın bana. Masanın üzerindeki altın şamdanlardan bile yansımamı görürken, aşırı vakur ve felaket kararlı gözüken bir insan evladı gibiydim.

Ben sanıyordum ki kaynanam benim bu ciddiyetimi görünce kabullendi yardım teklifimi. "Aslında kullanışlı biri olursun," diye boydan süzdü ve "Dışarıya çıkmam gerekiyor. Sizi ziyaret etme bahanesiyle evinize gelirim. Evinizin ön kapısı haricinde bir çıkış var değil mi?" diyor, yine kullanıyorum derken, evimizin bir arka çıkışı olmamasına rağmen, "Var efendim," diyordum.

Bir şekilde adamı kendime muhtaç ederdim ben.

"Tamam, sana haber vereceğim. Sen evine git ve ailene hiçbir şey belli etme."

Saygıyla eğildim, "Tamam efendim. İzninizle," diyerek eteklerim yoksa bile varmış gibi reverans yapıp çıktım oradan. Ama kraliçenin bilmediği bir şeyse, ben ailemden asla bir şey saklayamazdım. Çünkü onlar benim osuruğumdan bile ne bok yediğimi anlarlardı. Kısacası başım beladaydı. Neyse, dünürleri ile daha yakından tanışırdı en azından. Güzel şeyler manifestleyin lan!

Manifestlemeyin.

Hiç güzel şeyler olmayacak sizde biliyorsunuz.

Sizi aradan geçen detaylarla boğmak yerine özet geçeceğim. Ben bizimkilerin yanına gittiğimde beni evde bir hır gür karşıladı. Taehyung olmadan dönünce öyle oluyordu. Ama haberlerde Taehyung tutuklandığına dair olaylar anlatılmıştı. Beni de gizemli biri olarak kaydetmişler. Omega olduğumu da dile getirerek. Halen bir adilik peşindelerdi yani. Anlamadıysanız şöyle söyleyeyim, vatan haini kaçakken bile boş durmuyor ve omegaları kendisine aşık etmeye devam ediyor.

Suçsuzluğu bir anlaşılsın hepsine boydan girdireceğim. Şu anda sadece sabır çekiyorum anlaşılacağı üzere.

Her neyse.

Annem benim hemen kendimi odaya kapatmış olmama rağmen paldır küldür elindeki süpürge makinasının sapıyla daldı odaya. Mühürlendiğim anlaşılmıştı. Bana nasıl böyle bir şey yaptığımın hesabını sormadı, inşallah hamile kalmışsın da Taehyung'u sonsuza kadar kendine bağlamışsın diye bir drama çabasına girdi. Bu Medusa sevgisini ailemde anlamış değildim. Onu en çok ben sevebilirdim, nokta.

Babamda bize bakıyordu, çünkü benim aşırı sessiz kalmamdan şüphe etti. Bende dayanamadım bu baskıya, içim de sır tutamama baskısı tabi ki, söyledim durum böyle de böyle. Akşama Kraliçe gelecek. Taehyung'un elinde çok büyük bir kanıt var ama bunu açığa çıkaramadan tutuklandı ve benden yardım istedi. Kraliçe ile de gizli gizli bunu bulmak için mezarlığa gideceğiz. Siz o geldiğinde uyuyormuş gibi davranın.

Bana onay verdiklerinde bile şüphe duymam gerekirdi. Ama diyordum ya, biraz saflık var bende. Bir de Taehyung'un nasıl olduğunu ve neler hissettiğini merak ettiğim için, internetten ayinler araştırıyordum. Şeytandı ya. Bir umut. Şaka şaka. Ruh eşi olmanın bir numarası olmalı diye tüm kartları deniyordum. Ama olmuyordu. Ya da ben becerememiştim.

Kesinlikle bu olmadı diye ağlamadım. İftira atmayın. Sabah ona vermedim diye vicdan azabı çekmedim. Kıçım halen biraz sızlıyorken bile Taehyung'umun bendeki sızısı diye de kafayı yemedim. Siz beni ne sanıyorsunuz? Her ne sanıyorsanız, o dediğiniz kişiyim. Aynen.

Böyle yapa yapa geceye geçtiğimden cebime bildiğim tek duayı yazdım. Medusa'm seni seviyorum. Biliyorum fazla romantik biri oldum.

Ondan sonra annemleri kolaçan etmeye gittim. Heyecandan iki büklüm kalmıştım. Kaynanam beni aramıştı ben geliyorum diye. Cidden ölecektim. Babamın arabasını evin arkasına koyarken, öyle bir arka da yoktu hani, benden bir tane daha girecek kadar duran bir genişlikte pencerem vardı. Onu da oradan dışarıya çıkaracaktım. Biraz kör çıkmaza çıktığından daha mantıklı duruyordu zannımca. Yine de... bence olur gibiydi. Başka alternatifimiz yoktu.

Annemler mışıl mışıl uyuyor bende evin içinde kapının önünde bekliyordum. Her an tetikteydim. Çünkü plan çok saçmaydı. Birileri onu takip ediyorsa bu saatte neden burada olduklarını sorgulamaz mıydı? Misal ben bunu yapmıştım. Ben yaptıysam da diğerleri mutlaka bunu düşünecekti. Ey yüce tanrım, her ne olacaksa olsun ve bitsin diye bir yalvarıştan sonra tık tık diye çalınan kapıyla hemen kaynanamı karşıladım.

Karşımda kraliyet armalı kötü kadın, gaddar, ne olduğu belirsiz haline o kadar çok alışmıştım ki bu normal kıyafetleri... yalnız her yanı ben aşırı lüks sahibi bir insan olarak, bileklerine kadar gelen kalem eteği ve ikonik gucci ceketiyle hoş duruyordu. Gençmiş. Onu anladım.

Benim siyah eşofman takımımla hiç uyumlu durmasak da o buna takılmayarak, "Neden bu ev bu kadar karanlık, ışıkları aç ve öyle gidelim buradan," dediğinde, ama bizimkiler uyuyor diyemeden ışık açılıverdi zaten. Annem üzerine geçirdiği bahçıvan tulumuyla büyük bir sevinçle kraliçenin yanına geldi ve hoş geldiniz gibisinden o mutlak anne, sevecen ama aslında çıkarcı olduğunu belli ettiği üslubuyla, saygısını sunuyor ve ben bir ona bir de babamın oradan buraya giden seri adımlarını izliyordum. Biz ailecek iki yüzlü olmuştuk. Halbuki yüzlerini tokatlayarak uyuyup uyumadığını kontrol etmiştim. Babam horlamıştı hatta.

Ve şu anda annem kraliçenin şaşkınlığından yararlanarak, "Sizin bu ulvi mücadeleniz içerisinde size yardımcı olmaktan dolayı çok gururluyuz. Taehyung'u bu iftiralardan kurtarmak bizim de görevimiz. Çünkü biz bir aileyiz," diyerek yağ çekerken, kadıncağız, "Bakın hanımefendi," diye bu duruma itiraz etmek için araladığı ağzını babamın pencere kenarından fırlayan telaşlı sureti nokta koymuştu.

"Amanın, marketin ilerisinde bir araç duruyor. Siz geldiğinizden beri. Çok şüpheli. İçinde en az dört kişi var. Sizin korumalarınız mı efendim," diyor ama ben bunun babamın uydurduğunu düşünüyordum. Daha çok Kraliçeyi telaş ettirerek bir an önce olaya dahil olma isteğinde kaynaklanıyordu.

Kraliçe de oltaya kanıyor ve bunu fark etmemiş olmasının bocalamasıyla, "Hayır, hayır..." diyor, bir de arkasındaki kapalı kapıya bakıyordu. Sanırım her an eve bir baskın yapılacağı düşüncesindeydi. Çünkü neden olmasın. Burada tek ve korumasızdı. Taehyung'u ekarte etmek isteyenler neden Kraliçe'yi de infaz etmesinler. Ben herkesten her türlü kötülüğü beklemekteydim.

Babam onun boşluğundan yararlanarak, benim tasarladığım kaçış planı zaten bilir gibi benim odama doğru yer yön tarifi yapar gibi adımlıyordu. "Öyleyse acele edelim Majesteleri," diyor ve Kraliçe'nin tereddütle kasılmış bacaklarının hareket kazanması için o sözleri söylüyordu içtenlikle. "Prensin şu anda kodesteyken başına ne geleceğini kestiremiyorum. Bilakis etrafta bu kadar kötü niyetli birileri doluşurken." Kraliçenin bu sözler karşısında kendisine doğru geldiğini görmeye başlayınca, "Buyurun," diyerek benim odamın kapısını açtı.

Hemen babamın yanına giderek ne yapıyorsun sen diye kolunu çimdikledim. "Baba," dedim ama o benim kulağıma eğilerek Kraliçe'ye güven vermeyen ama kendince çok güvenilir bulduğu çürük bazı dişleriyle gülümsüyordu. "Kapa çeneni oğlum. Burada işimizi sağlama alıyoruz." Ben kaportayı zaten sağlama almıştım, bunlar neyden bahsediyordu öyle.

Tabi şöyle kısa bir idrak sorunumuz vardı. Kraliçe benim penceremle bakışıyor, "Buradan mı çıkacağız, arka kapı derken bunu kastetmemiştim," diyerek bana azarlayıcı gözlerle bakıyordu. Biraz mahcup oldum. Ama anam beni müdafaa aldı. Aşırı alfa bir laf sokma sistemiyle. Darbe isteğimi hep annemin genlerinden almıştım ben bakınız. "Biz normal ailelerin bir sarayı olmadığı için üzgünüz majesteleri ama buradan geçelim, tek kör nokta bu."

Babamda olaya dahil oldu. Karısının arkasında duran gerçek bir yiğitti gözümde şimdi. "Siz her şeyi böyle durup bakarak sorgulayacak mısınız?" diyor, kraliçe ise, "Şu an hayatımı sorguluyorum," diyordu, tıpkı her gün benim yaptığım gibi. Aman ne güzel. Sende böyle sorgularsan hayatı, biz nasıl devam edecektik şimdi.

Evet, bir anneye en güzel gidecek lafları söyleme vaktiydi. Bir kere sabah görmüştüm Taehyung için endişeli halini. Yumuşak yerini.

Ama sözlerimde katiyen ciddiydim. Dürüsttüm. Sadece bu sefer daha açık bir sözlülükle, "Ben ise Taehyung'un sorgu odasında dayak yediğini düşünerek daha neden onu kurtarmak için bir şeyler yapmadığımızı sorguluyorum efendim," dedim. Beni onaylayarak, "Haklısın," dedi ama annem televizyona çıkmak isteyen çocuklar gibi, "Evet onu ben doğurdum," dedi. Bir iki saniye annemle bakıştık.

Ya ne alaka anne! Ne alaka şimdi?

Cidden bu fiyasko ortamına dayanamayarak ilk pencereden dışarıya fırlayan ben oldum. Ardımdan beni kraliçe, annem, sonra babam takip etti. Kardeşimin neden arkadaşının evinde kaldığı anlaşılmış oldu bu sayede. Babam genelde o haydut kılıklı arkadaşlarında kalmasına izin vermezdi. Buradan bile anlamalıydım. Ama anlamadığım çok şey olduğundan, anneme sordum. O da bana, senin arabanın anahtarını çalmandan anladık dedi. Oysa bunu çok kusursuz yaptığımı sanıyordum.

Her neyse, genel temizlik ilacı gibi kokan babamın arabasının kasasında ben ve kraliçe oturuyorduk yan yana. Babam kuru temizleme işine giriştiğinden, arabanın bu yılki kullanım fantezisi bu olmuştu hayliyle. Annem ve babam önde oturuyordu hayliyle. Bizim gözükmemiz için ama bence Kraliçenin kendinden daha aşağı bir yerde olması onun gizli tatminliğiydi. Annemi tanıyorsam kesinlikle bu böyleydi.

Babam arabayı sürmeye başladı. "Nereye gidiyoruz tam olarak," diye sordu. Kraliçe onu, "Şehrin dışında yer alan mezarlığa," diye yanıtladı. Ama babam bu cevaptan hiç memnun değildi. Homurdanıyor, "Zengin mezarlığa gideriz sanmıştık," diye hayıflanıyordu. Annem onun aksine, "İdeayı ben kazandım hayatım," diye seviniyordu.

Ben ve Kraliçe bakıştık. Sanırım ikimizde onları kendi hallerinde bırakmaya karar vererek sessiz durmuştuk. Onunla bu şekilde yakın olmak tuhafıma gitse de bir zaman sonra daha çok kanım ısınmaya başlıyordu. Kocamın kanı vardı ya, kan çekiyordu bence.

Ah Taehyung, seni şimdiden öyle çok özledim ki. Senin için yaşayacağım kepazelik için bile beni sırtına almalı ve saray koridorlarında anırarak koşturmalısın. Ancak böyle yaşadığım duygu durum bozukluğun üstesinden gelebilirdim.

Mezarlığın sonundaki yola gelmiştik. Her yerde kabir azabı yaşatacak türden mezarlarla bakışırken, tepede tüm bu yere gözetmenlik yapan küçük tek katlı bir bina duruyordu. Işığı yanıyordu. Umudumun ışığı bu olsa gerek.

Ama burada geçirdiğim otuz saniye bile bana çok geliyordu. İşe koyularak indik arabadan ama daha ne yapacağım konusunda bir fikrim yokken babam karşımızda elinde kazma ve kürek ile duruyordu. "Onlar da ne öyle," dedi kraliçe korkarak. Babam daha da şaşırdı, "Mezar kazmayacak mıyız?"

"Niye biz mezar hırsızı mıyız?" diye sordu. Sanırım bu bir espriydi. Hiçbirimiz gülmedik.

Annem sadece mahcup bir şekilde babama bir tane kafasına şaplak attı. "Sana öyle filmeler izleme demiştim," diye azarladı. Babam durumu kurtarmaya çalışarak, "Olsun, peşimizden biri gelirse bunu onun kafasına geçiririz," dedi ve onlarda, ben ve Taehyung'u gördüm. Bende böyle hep Taehyung'a gelişi güzel vururdum. Ah, ne güzel günlerdi o günler...

Neyse ki aramızdaki en ciddi olan kraliçe, "Ben bekçiyi bulacağım," diyerek bizden hızla uzaklaşmaya niyetli kadın o topuklarının içinde arkasını dönüyordu ki, "Biz ne yapacağız," diye sordum aceleyle. Benden daha çok babamın o elindekilerle durmaya devam haline bakarak, "Siz burada durun. Belki bizi takip etmişlerdir. Oyalamış olursunuz," diyor, zannımca bizi kendisine ayak bağı olarak gördüğünden burada kalmamızı istiyordu.

Yine de tekin durmayan etrafa bakarak, "Tamam ama acele edin lütfen. Burası korkunç bir yer," diyen etrafa bakıyordum. Ama kraliçe buz gibi bir sesle, "Hepimizin elbet bir gün ait olacağı yer," dedi ve dondum. Bu kadın beni korkutmaya başladı. Acaba baştan beri amacı beni burada öldürtmek miydi? Oğlu bu halde diye sorumlusu olarak içten içe beni yok etmek mi istiyordu? Neden olmasın. O bir kaynanaydı. Her şey olabilirdi.

Gittikçe bizden uzaklaştıktan sonra ben ve babam bir tane mezarın yanına oturmuş dua etmiştik bize musallat olmasın diye. Sonra kaldırım kenarına çöktük. Devlet buraya pek özen göstermiyor olacak ki, ışıklardan biri sürekli yanıp sönüyordu. Babamda yanımda oturmuş askerlik anılarını anlatıyor, yolluk olsun diye cebine koyduğu çekirdeği çıtlatıyordu. Annemde orada buradaydı en son. Ajanlık oyunu oynuyordu herhalde.

"Bana da versene biraz baba," diyerek avucuna aldığı çekirdeklerden biraz alıp çıtlatmaya başladım. Sanırım bu strestimi azaltır diye düşündüm.

Ta ki annem üzerindeki beyaz çarşafla karşımıza çıkana kadar. "Ananı sikeyim," diye çığlık attığımda, sanırım birazcık işedim. Annemin sesini duyana kadar. "Sen ne dedin Jungkook," diye bana bağırıyor, çarşafın üzerine açtığı deliklerden pörtlettiği gözlerine bakarken halen korkmaya devam ediyordum. Babam aşırı sakindi. Sanırım bunu yapacağını biliyordu.

"Ama anne böyle yapılır mı?" diye yakındım ve ıslaklık belli olmasın diye babamdan uzaklaştım. Hiç onun sidikli oğlum diye dalga geçtiği hallerine katlanamayacaktım.

Oysa o birden ayağa kalktığında, benim altıma işediğini sandığımdan böyle bir tepki verdiğini sanmıştım fakat durum hiç de öyle değildi. "Durun, bir ses duyuyorum," diye kulaklarını esen rüzgâra doğru çeviriyordu.

Sabah yediklerimle durduğumdan, "Karnımın guruldama sesidir o," dedim ama elime ağzını bastırdı. Annemde onun bu tuhaf davranışlarından ürkerek yanımıza geldi. "Hayır, saklanın birileri geliyor." Dedi babam. "Üç kişiler."

Ve sonra elindeki kürekleri alıp iki mezarın arasında yere yattı. Annemde bulduğu bir ağacın arkasına saklanırken, bir far gibi aydınlık duran halinden haberi yoktu sanırım. Ama bir mal gibi olduğu yerde duran sonunda ben, elime bir taş aldım. Bir mezar taşın altına saklandım. Fakat korkudan kalbim üç buçuk atıyordu.

Sesleri çıkmıyordu gelenlerin. Bize doğru geldiklerini hissediyordum. O lanet olası lamba tekrardan kesildi. Biraz daha işemek üzereydim. Ta ki bize doğru telefon ışığından yansıyan flaş ışığına kadar. Çünkü üçümüzde belli oluyorduk. Ama onların yüzleri değil.

Ben elimdeki taşı onlara attım. Annem bir hayalet olarak ortaya çıktı. Babam ise kazma küreği ile onlara dalaşmaya. Her şey çok hızlı oluyor ve "Jungkook dur," diyordu. Ses çok tanıdıktı. Tabi arkamızdan gelen çığlık daha kötüydü. Bir bokun içine düştüm ama herkes o bokun içinde sakat kalmıştı galiba.

Kayınvalidem seslerden dolayı korkarak gelirken çamurun içine düşmüştü. Babam Yoongi'nin kafasını kırmıştı. Hoseok annem yüzünden korkudan bayılmıştı ve bende galiba Seokjin'in kusursuz yüzünde attığım taşla bir kusur bırakmıştım. Tanrı yardımcımız olsun. Bir avuç aptalın tuzağına düşmüştük. Oysa gerçekten bizi izleyenler çok ötemizde bize doğru geliyordu. Sehun'un adamları bizim peşimizdeydi. O kanıtları bizden asla almamalıydılar?

Belki de bu yüzden Sehun ile görüşmeye gitmek zorunda kalacaktım. Zorundaydım, çünkü zaten beni zorla alıkoymuşlardı orospu çocukları. Elveda insanlar... çünkü Taehyung'un serbest kalma karşılığında benden tek gece isteniliyordu...

...

diğer bölüm, ne olacak :(

Ben Nicotesy, son kaosumuzu hazırlıyorum.

Bölüm : 25.10.2024 11:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...