53. Bölüm

52. Bölüm

feu
nicotesy

Selam, dün yoktum. Yokluğum hissedildi mi?

Smut sahnesini üstün körü yazdığımın bende farkındaydım. Çünkü bu fice smut yazasım gelmiyoor... ben genellikle ağır yazdığım konulara smut yazarım. İnanmayan gitsin Vex adlı ficimi okusun :D okuyan varsa da buraya yazsın.

Neyse, size iyi okumalar. (Yorumcuklar az olursa, ben yarın diğer omegaverse ficime yb atıyorum, tehdit bu kadardı tşk)

Güne açan çiçekler gibiydim. Yalan. Her bir yanım sızım sızım sızlıyorlardı. Üzerime kadar örttüğüm yorganın altından popomun sağ kalıp kalmadığını kontrol ediyordum. Oradan mayhoş bir gevşekliğin yanında kaslarımın zorlayan acısı baş gösteriyordu. Gece her şey çığırından çıkmışken, gündüze açtığım gözlerim beni ukde bir utancın içine sürüklüyorlardı.

Dün geceye ait anılar beni şu anda sığındığım çarşafın altında sahiden de güvenli tutabilirler miydi? Ve ben evliyken kendimi ellettirmemişken şimdi olmayan nikahımla Afrodit olup Erosun kıçı yarık okunu mu kapıvermiştim götüme. Kendimi tebrik etmek isterim, ancak benim gibi biri bunu yapabilirdi. Yaptı da.

Şimdi sabahın ilk ışıklarında yüzüm şapır şupur öpülerek uyandırıldığımda, tamam halen biraz oynaklığım söz konusu olmuş olabilirdi. Sanki kızgınlığa yeni girmiştim ve kendimi az da olsa kontol etme gibi bir gayem varsa da o da yok olup gitmişlerdi. Çünkü onun beni öptükçe bir şeyler akmaya devam ediyordu. Sanırım ben kızgınlık gibi bir şey yaşadım dün gece. Ama bunun sebebi çok uçuktu. Ruh eşim olan alfama kavuşmanın verdiği bir çengi olarak yorumluyordum.

Pekâlâ, bununla kendimi ve arsızlığımı küçük bir sineye çekme operasyonu yapmış olabilirdim.

Ve onun şu anda yanımda olmayışının verdiği kısa süreli düşünme terapisine dönüşürken, "Jungkook," diye sesleniyor ve o olası yangın faciası çıkarası mutfak tıngırtı sesleri tekrardan yükselmeye devam ediyordu. "Hadi kalk güzeller güzeli eşim, sana senin seveceğin türde bir kahvaltı hazırlıyorum."

Kendini hazırlıyordu herhalde, çünkü onu yemeye çalışmak bir hayli zevkliydi. Sus omegam sus, bu düşünceler benim feleğimi şaşırdı. Senin için orada hava hoş olabilir ama içimde sakatat gibi takılan biri var. O da bu bedenin sahibi olan, ben!

"Kalkacak hal bıraktın sanki bende," diye söylenerek kalkmaya çalıştım. Yok başaramadım. Karnımın içinde yumruk yemişim gibi bir his beni mahvediyordu. Ama duş alma isteğim o kadar ağır bastı ki, eminim bunu Taehyung'dan istesem, bunu iş pişirme olarak algılar ve banyoda da ırzıma geçerdi. Azgın kurdu, benim azgın yanlarıma hiç iyi gelmemişti. Bir daha, dememeliydim. Beşten sonrasını hatırlamak mümkün değildi artık benim için.

Ve işte geliyordu, sanki içimdeki o beklentiyi bilir gibi. Gururdan dolayı dik tutmaya çalışan kuyruğumla salınırken, açık kapının orada durmuş ve öyle dinç bir şekilde bana bakarak keyiflice gülümsüyordu ki, sıçtım dedim.

"Yardım ister misin?" diyordu, kafamı hızlıca salladım. "Hayır," dedim ama üzerime üzerime geliyor ve yatağın üzerinden eğilerek alnıma bir öpücük konduruyordu. "Emin misin?" diye sordu, ama bu benim için sabah seksi yapmaya ne dersin demekle aynı imanın kapısına ekmek bırakmış gibi oldu.

O kadar yürekten sordu ki, tereddüt ettim ve bakışlarımı kaçırdım. "E-evet," diyerek kekemeye dönmüşürken, tabi tuzu kuru olan Medusa'm tıslaya tıslaya gülüyordu. O hiç omega olamamış ki, nerden anlasın benimler çektiğimi.

İşte hal anlamaz, yardımsever insan namıyla bana göz kırparken, dudak ısırırken son şansını zorluyordu. Benden de güzel bir yastık yiyordu. Pes etti sonunda. Benim inatçılığım kazanırken, yorganı üzerimden bir çırpıda attım. Artık bendeki tüm kaliteli yerlerin tadına bakmış ve incelemişti. Utanarak ona malzeme vermek yerine, duruşumla onu kendime çaresiz bırakırdım daha iyiydi.

Çırılçıplak bir şekilde, sızlayan popomun acısını muhtemelen banyonun içinde acı çığlıklarımla döktüğüm zamanda bir tepki olarak verecektim. Şimdi sadece özgüvenli bir mankenin yürüyüşü ile odanın içinde bulunan ebeveyn banyonun kapısını açtım.

Arkamdan gelen adım seslerini işttiğimde, acele ettim. Suratına hızlıca kapatacaktım ama ayağını koydu araya. "Bebeğim... aşkım... omegam..." diye bana serenat yapmaya başladığında, gözlerimi devirdim. Utanmıyordu bana feromlarını salgılarken. "Bir kere öpsem," dedi masumca. Hayır azgın feromlarını hissetmesem inanacaktım onun ne kadar masum bir şekilde beni öperek sevmeye çalıştığını.

"Taehyung ikimizde biliyoruz ki sen beni şu banyonun içine katarak, duş kabininde ırzıma geçmek istediğini. O yüzden, sakince beni rahat bırak." Dedim aynı onun gibi masum durmaya çalışarak. Dudaklarını büzdü. "Yanlış biliyorsun," dedi. "Ben senin her an ırzına geçmek istiyorum."

"Oha Taehyung," dedim ağzım açık kalırken. Ama hemen, "Şaka yaptım. Senin açık sözlülüğünün bana rehber oluyor. Seni anlamak için taklit ettim," diye oltayı bana atarken, uzatarak ona, "Eminim," dedim.

Ve hiç istifini bozmadan bakışmaya devam ettik.

Ama artık ayakta durmak beni yormaya başladı. "Tamam Taehyung," diyerek gitmesini işaret ettim. Fakat o bana fulyası olduğum gözlerle bakmaya devam ederek, "Ne tamam aşkım," diyor ve dudaklarını öpmek için büzüyordu. Bu mühürlenme işi olmadan önce de mi böyleydi bu, tamam çok güzeldi bu hali, ben biraz utangaçtım ve... ağrıyordu, onun yüzünden. Bu yüzden öpmeye cesaret edemiyordum, dün geceki halim, ah tanrım resmen yalvarmıştım ona devam etmesi için.

"Taehyung ayağını şuradan çek de kapıyı kapatayım," dedim dişlerimi sıkarak. Tamam bu diş sıkma olayından çekinerek kaça kaça uzaklaştı. "Tamam, ben bekliyorum seni," diyor, "Ya gitsene," diye bağırıveriyordum.

En sonunda bana, "Utanıyor musun benden Jungkookie..." diye aegyo yapmaya başlayınca beynimden vurulmuşa döndüm. Şu an kendimi aşırı alfa, baskın, ezici bir bitches gibi hissediyordum. "Roleplay mi yapıyoruz şimdi de?"

"Onu da başka bir zaman yaparız bebeğim," dedi ve o gülüş hayra alamet değildi. Ve ben bu durumu bir saniye falan hayal etme gafletinde bulundum. "Hass..." diyerek beynimin üstünde hayali klinik önlüklü halimi silkeledim hızlıca. Sonra yine aklımı bulandıran Taehyung'a ters ters baktım.

Sonra da suratına kapıyı kapattım. Artık sesini keser diye düşünüyordum. "Tamam, tamam. Yatağın üzerine bıraktım giyebileceğin bir şey. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa bana seslenmen yeterli," dedim. Bir cevap olarak ancak suyu açtım.

Ama kesinlikle duşa girmemiştim. Önceliğim ne halde olduğumu bilmekti. Uzun süre ciddilik sevişen insanların nasıl göründüğü hep merak etmişimdir. Bu merakımla kendime bakıyor, gözlerimdeki o mavilikleri görüyordum. Dudaklarım şişti. Gözlerim buğulu duruyor, yanaklarım kızarıktı. Saçlarım ise karışık gibi. İyice kıvır kıvır olmuşlardı.

Fakat bütün resmi görmek için biraz geriye gidince, dehşet içinde vücuduma baka kaldım. Halı deseni gibi olmuştu vücudum. Pembe, kırmızı ve mor rengini alan bir halı deseni üstelik. Neden bu kadar yorgun hissediyor olduğumu anlamak daha kolaydı. Zavallı meme uçlarım bile şiş ve hassastı. Of, ısırırken öyle inlemeseydim yiyip bitirmezdi. Evet kendi düşen ağlamazdı arkadaşlar, ben zevkten ağladım ancak bu halen ağlamak için ileri zamanlarda hamleler yapmayacağım anlamına gelmezdi.

Evet güzelce yıkandım, siz burayı kısa bir reklam molası olarak görebilirsiniz. Benim cıbıldık bedenim bu saatten sonra ancak eşim Taehyung'u ilgilendirirdi arkadaşlar. Evet, bu saatten sonra durum budur. Kocam da kocam yani.

Şaşkınlık geçirtecek bir tavırla, Allah'ın unuttuğu varsayacağım izbe yerde önüme serilen kahvaltıyı hazırlayan ve ara ara oynaşmak için ağzıma reçel süren ve batırdığı için temizlemeye çalışan Taehyung ile ölüm kalım savaşı veriyordum. Bir de bu da yetmezmiş gibi masanın altından ayaklarımızı sürtüştürüyorduk. Bu sanırım fazla heyecan vericiydi.

"Taehyung, ben seninle burada mı saklanacağım şimdi?"

Bence çok mantıklı ve gereksinim dolu bir soru sormuştum. Ne kadar dünyayı ikimizden ibaret sanmaya meraklı olsam da bundan sonrasında neler olacağını da merak ediyordum. Ama biliyordum ki Taehyung yanımda olduğu sürece benim aşamayacağım hiçbir sorun olamazdı.

"Artık saklanmak zorunda kalmayacağımız günler yakın," dediğinde, bir anda daha rahat nefes aldığımı fark ettim. "Bu konuda kendinden eminsin," derken bile onun sözlerindeki güçlü baskıyı hissetmiştim. Tıpkı, "Senin için emin olmak zorundayım," dediğinde olduğu gibi.

"Böyle şeyleri birdenbire söyleme..."

Yüzümü kapatmak istediğimde, onun sandalyesinin hareket eden sesi ve onu takip eden yanıma kaykılışı. "Nasıl söyleyeyim, böyle yavaş yavaş..." diyerek, iç uyluklarımı okşayan parmak uçları.

Onu takip eden dudaklarıma kondurduğu o sesli öpücük. "Jungkook senin için kazanamayacağım bir savaş yok," dedi ve bu tüm vücudumun alenen ısınmasına sebep oldu. Şu anda ona ne kadar çok inandığım tarif edilemez doruklarındaydım. "Benim de senin için giremeyeceğim bir savaş," diye sözlerine ahenk olarak onun benim üzerime titreyen davranışlarına karşılık vermek isteyerek öptüm onu.

Evet irademin külleri buradan savrularak yeni bir yangın yerini tetikliyorken, onun benim için aralık bıraktığı bacaklarının üstüne çıkarak öpmeye devam ettim. İşin kaçınılmaz sonunu görüyorken, ihtirasın o sağırlığını yaşıyorken, evet, tam onu tamamen yine sunmaya hazırken... kapı çalındı ve benim öpücüklerimden sıçrayan kesik nefeslerim yerini bambaşka bir kalp çarpıntısına dönüştü.

İrkilerek bakıyordum Taehyung'a. "Biri mi gelecekti," diye sorduğumda, yavaşça üzerinden kalktım. Kaşları çatılmış ve çehresinde düşünce hakimdi. "Bir haber bekliyorum birinden ama burada olduğumuzu kimse bilmiyor." Diyerek kapıya doğru adım atarken, kolundan tuttum. Bırakırsam kayıp gideceğini hissediyordum. Ama o kapı ısrarla çalmaya devam ediyordu.

"Taehyung çok sert çalıyor, açmayalım bence. Kimsenin olmadığını düşünürseler giderler belki," dedim, saflığımla. Ama Taehyung bu çaresiz çabama, "Kapıdaki arabayı çoktan gördüler," dediğinde, kaçışımızın olmayacağını an be an söylemiş oldu.

"İçimde kötü bir his var," diyerek yanımda tutmaya çalışıyordum. Fakat o yanağımı şefkatle okşayıp, "Korkma, ben yanındayım," diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Senin için korkuyorum zaten." Dedim ve onu ne kadar kendime çekmek istesem de o kapının ardında var olan her kimse kazanmıştı.

Taehyung o kapıyı açmıştı.

Ve açıldığı gibi karşımızdaki polis memurları, "Kore Cumhuriyetinin yasaları gereği, zimmete para aktarmaktan, devlete karşı ihalelere usulsüzlük karıştırmaktan dolayı tutuklusunuz Prens Kim Taehyung," diyerek Taehyung'a yaklaşırken, dizlerim güçsüzleşti. Ona bir şey olacak korkusundan dolayı. Hemen onun arkasında yer alıyordum ve onun gerilen sırtını görmek, az da olsa ona ait korkusunu içimde hissediyor olmak zayıf gözlerimin dolmasına sebep oldu.

Taehyung onlara, "Tamam zorluk çıkarmayacağım size. Sizde lütfen eşime sarılmama izin verin," diyerek anlayış isterken, polis memurları Taehyung bana dönerken meraklı bakışlarını üzerimde gezdiriyor ve birazda şaşırıyordu. Sanki üç ay önce bu adamdan boşanmak için haberlere çıkan beni, şimdi burada olmamdan dolayı yargılıyorlardı.

Ama umurumda değildiler hiçbiri.

Tek dikkatimi verebildiğim bana sarılan Taehyung'tu. "Jungkook," diyen vazgeçiş dolu sesiydi. Bu sesine o kadar çok kırılmıştım ki, "Hayır Taehyung, daha yeni buldum seni," diye kızıyor ve sanki ona daha çok sarılırsam göğsümde kaybolacak ve onu kimseler benden alamayacakmış gibi hissediyordum.

"Şştt tamam korkma güzelim." Diyerek belime sarılı duran elinin biri kalçama doğru kayarken, şu anda bile mi Taehyung, diye bir nida koparacaktım ki, onun eli kalçamın arasına sıkıştırdığı bir kâğıt parçasının hissiyle garipleşti. "Bu n-", bu ne, diye soracak olduğumda ise bana sıcak, yoğun ve teskin edici bir öpücükle susturmaya çalıştı.

"Annemin yanına git." Dedi geri çekildiğinde. Gözleri bana işaret veriyor ve sözleri de küçük yönlendirmeler barındırıyordu. "Seni koruyacaktır. Ona ne kadar güvendiğimi ve beni bu iğrenç iftiralardan kurtaracağına inancımın tam olduğunu söyle. Eminim küçük bir ipucu bile bulsa, bunun peşinden gidecektir."

Sertçe yutkundum. Böyle demiş olması, bir planın olduğunu ve şu anda onun tutuklanıyor olması bile geçici bir süreç olarak düşünmemi sağladığında, "Ta-tamam söyleyeceğim," dedim ve az da olsa ondan aldığım mesajla tebessüm etmeye çalıştım.

Yine de o bana tekrar sarılıp saçlarıma dudaklarını yaslayıp kokumu çekerken kendimi kötü hissediyordum. "Benim akıllı omegam," diye severken de öyle. Onunla yine ayrılıyordum ve bu kez bu vedanın karşılıklı olması çok can yakıcıydı.

"Bay Kim, lütfen." Diye arkadan uyaran memur, onun arkasında yer alan diğer polisler bu şahit oldukları an doğrultusunda garip bir görüntüleri vardı. Onlar da Taehyung'u tutuklamak istemiyorlardı.

Ve bende onun gitmesini istemiyordum. Daha gitmeden acı çekmeye başlamıştım. Burnumu çekmeye çalışıyor, intihar süsü verdiğim gözyaşlarım akarken Taehyung'un bunu gördüğünde canı yanarcasına yüzünü buruşturması daha çok ağlamama sebebiyet veriyordu.

"Ağlama ve beni kısa sürede ziyarete gel." Dedi ve buruk bir avuntuyla teselli verdi. "Eşim olduğun için seninle özel odada görüşebilirim."

"Çıkacaksın oradan, ben inanıyorum sana Taehyung. Sen onların hiçbirini yapmadın."

Ona inandığımı ve yanında daima olacağımı göstermek istemiştim. "Seni seviyorum Jungkook," dediğinde sıkıca sarıldım tekrardan. "Ben de seni seviyorum Taehyung," diyerek özgür kıldım onu kollarımın arasından.

Ve ayrılırken kalbimin üzerine çöken taşı atmakta zorlanıyordum. O kayıp gidiyordu. Polis memurları onun etrafını sararak evden çıkarırken, bağırıyordu. "Arkadaşlarını ara ve seni buradan almalarını iste." Diyor ve arabaya binerken de "Kendine iyi bak. Yakında yanında olacağım ve az önce yaptığımız şeyi devam ettiriyor olacağız," derken bile beni ağlarken güldürmeyi başarıyordu. Sanırım beni bu şekilde hatırlamak ona daha az acı verecekti o sırada.

"Salaksın sen, bu halde bile hala aklın fikrin uçkurunda. Deli pislik." Diye söyleniyordum. Ama bu daha çok yaşanan bu ani saçmalıklaraydı. "Çıldıracağım. Bu nasıl mümkün olabilir... bu zamana kadar izini kaybettiren Taehyung şimdi nasıl hemen yakalanabilirdi."

Kafam allak bullak olmuş bir halde ortadan kaybolan manzaranın izinde kalmıştı.

Ta ki beni ilerdeki ağaçlığın orada arabanın içinden izleyen Sehun'u görene kadar. Belli ki onun burada yakalanmasına sebep olan Sehun'du ve bundan emin olmak içinde izlemeye gelmişti. Senin ağzına sıçayım, bizi hiçbir zaman ayıramayacaksın.

Taehyung'un dediği gibi hemen arkadaşlarımı aradım. Tatile gitmek için yola çıkmışlardı fakat beni hemen almak için geri geldiklerinde minnettardım. Olanlara şaşkınlardı. Aramızda olup bitenler tabi ki onlar için beklenen bir durum olsa da beni götürmek istedikleri yeri duyunca buna itiraz edecek oldular. Ama bunu benden Taehyung'un istediğini söylediğim de ise, karşı çıkamadılar.

Ve şimdi Taehyung'un dediğini yaparak sarayın önünde dururken, beni tanıyan korumalar ve oradan geçen kişiler gerginlikle birbirlerine baktılar. Açıkçası onların o yüzlerini görünce ne yapacağımı bende bilememiştim. Yine de artık zaman kaybetme lüksüm yoktu. Taehyung'un sahiden de polisler tarafından götürülmediğine dair komple teorilerim bile oluşmuştu.

Bu kulak asamayacağım korkularımdan cesaret alarak, kapıdaki korumalara yaklaştım. Bana karşı halen saygılılardı.

"Kraliçeyi görmem gerek lütfen bu istediğimi kendilerine iletin. Bunun önemli ve acil olduğunu da belirtin lütfen." Dediğimde, kararsız görünüyorlardı. Sonra bunu yapacaklarını söyleyip benden beklememi istediler.

Bunu yaptım ve on dakika geçmeden apar topar sarayın içine girdim. Sanırım Kraliçe benden bir şeyler öğrenmeyi umuyordu. Üç ay sonra saraya gelmiş olmam tuhaf olmalıydı. Üstelik boşanmış biri olarak. Belki de aklımın eremeyeceği çok daha farklı bir nedene sahipti, kestiremiyordum.

En nihayetinde konağından içeriye girmiştim. Odasının önündeydim ve hizmetlileri kapıyı açtılar ve ben geçerken, dışarıyı kapatarak odadan çıktılar. Kraliçe ile baş başa kalmıştık.

Alışkın olduğum o selam verme rövanşını yaptıktan sonra, "Majesteleri," diyerek hızlıca yanına doğru gittim ve yanında duran minderin üzerine oturdum. "Sizinle önemli bir şey konuşmayalım," diyor ve onun sözlerimden çok başka heyecanlandıran bir şeyi görüyordum yüzünde.

Derin bir nefes alarak, "Oğlumun kokusunu alıyorum senden. Bu nasıl mümkün olabilir," dedi şaşkınlıkla. Daha yakından almak istercesine eğilirken, "Şey efendim," dedim, şak diye mühürlendik dersem kalpten gider diye korktum. O zaman Taehyung'u kurtarmak güçleşirdi. Yani beni sevmediğini sandığım eski ama artık yeniden yeni kaynanam olan Kraliçe'ye karşı daha kibar ve sağ duyulu olmam gerektiğini hatırlattım kendime.

"Taehyung... oğlum iyi mi?" diye fırlarken, Kraliçe'nin her daim oklava yutmuş bedeninin ilk defa çöktüğünü görüyordum. Ve oğlunun kokusunu almak için beni koklarken, boynumdaki taze ısırığı sonunda fark etmişti. Bundan korkup gözlerimi yumdum.

"Mühürlenmişsiniz, hatta siz..." dedi, sesi heyecanla titredi. "Tanrım böylesine kudretli bir mucize olması mümkün mü? Ruh eşi misiniz?"

"Evet," diye onayladım kendisini. Çünkü bundan rahatsız olduğunu hissetmemiştim. Aksine, "Öyleyse Taehyung nerede? Benim prensim nerede?" diye sorunca bu haberi ona vermek beni çok rahatsız hissettirdi. "Onu aldılar," dedim, yüzü soldu. "Sehun geldi ve götürdü sarayın muhafızlarıyla ya da gerçekten de polislerle. Bilmiyorum. Artık bu dolapların gerçekten normal olup olmadığını anlayamıyorum."

Kraliçe'nin yüzü düşüncelerinden ötürü kararırken, "Hayır, ondan tamamen kurtulmak istiyorlar," diyen sözlerinden dolayı kan beynime sıçramıştı. O buradaki en güçlü kişiydi ve bunun olmasına asla izin vermeyecekti.

Korkuyordum. "Buna asla izin vermeyeceğiz değil mi Majesteleri?" diye sorarken dehşete düşmüş yüzümle ona bakıyordum

"Elim kolum bağlı." Dediğinde yaşadığım o hayal kırıklığı tarif edilemezdi. "Meclis onları destekliyor ve Kral kanıtımız olmadığından dolayı üzerindeki vatan haini etiketini kaldıramıyor." Sonrasında söyledikleri suçlayıcı olmasa da yine de kendimi suçlu hissetmiştim. "Oğlum senden boşanmak için bunca işin altına girişti, şimdi de bu üzerine yıktıkları olaydan nasıl sıyrılacağını bile bilmeden bunun olmaması için ne yapabiliriz, uğraşıyorum ama ilk defa kendimi çok çaresiz hissediyorum."

Ellerim titriyordu. Yine de bir umut cebimde saklı duran kâğıdı ona vermek için çırpınıyor ve bu umutsuzluk içinde kıvranan kadını kendine getirmeye çalışıyordum. Çünkü ondan başka kimse Taehyung'a yardım edemezdi. Neyin içine bile düştüğünü bilmeyen ben, sadece dua edebilirdim.

Tek tek onları da öldürebilirdim.

Kâğıdın üzerinde yazılı olan numaralara anlam veremesem de bunu Majestelerinin anlayacağını düşündüm. "Taehyung bana götürülmeden hemen önce gizlice bir numara verdi ama bu işin veya bana bıraktığı bu ipucunun altından tek başıma kalkmam mümkün değildi. Bu yüzden sizin yanınıza gitmemi istedi. Sizin çok güçlü olduğunuzdan ve yapmaya çalıştığı işi tamamlayacağınızdan emin görünüyordu. Lütfen oğlunuzun size duyduğu güvenin haklı olduğunu gösterin ona."

"Sarayın içi artık güvenli değil." Diyerek silkelendiğinde, "Ama kimse benim büyüttüğüm çocuğa iftira atamaz," siyerek o hep korktuğum derin bakışları ortaya çıkmıştı. "Bana o numarayı hemen vermelisin," diyerek elini uzattı. Hemen vermiştim ona notu.

Kâğıda düşünceli bir şekilde baktıktan sonra, kıyafetinin uzun kolunun altından bir telefon çıkardı ve hızlıca numarayı tuşlamaya başladı. Ama sonra durdu. Aramasını beklerken öylece durmuş, ekranı izliyordu. Onu neyin bu kadar bocalattığını merak ederek, "Numara tanıdık mı çıktı efendim, renginiz sarardı," diyor, o ise telefonu elinden bırakıyordu.

İşte o zaman bir şeyler ya ters gidiyordu ya da sanıldığından daha karmaşık. Bu saray hayatını anlamak benim için hep çok zordu.

"Bu numara değil, bir adres Jungkook. Yıllar önce ölen birinin numarası. Taehyung bunu sana vererek akıllılık yapmış. Eğer bununla yakalanmış olsaydın bile, kimse bunun ne olduğunu anlayamazdı. Yine de Taehyung bizi bir kabristana götürmek isteyerek orada ne bulmamızı planlıyor? Önce bunu anlamamız gerek."

Neden götürmek istediğini anlamasam da Kraliçenin çamura batmış ayakları, benim ölülerden korkan tavrım, annemin bir hayalet taklidi yapması ve babamın da kazma kürekle mezar kazacağımızı sanması kadar siktiri boktandı bu kanıt kurtarma operasyonu. Yine de... her biri ailemdi. Ve Taehyung'un yeniden özgür kalması için elimden geleni yapacaktım.

'

....

 

Ne olacak diye fikir sahibi olan var mı?

Ve açıkçası iyi ilerleyip ilerlemediğinden emin değilim, çünkü dizi ile olan bağlantısı kalmadı bölümlerin. Akışı yorumlarsanız sevinirim. Ona göre final yapacağız hızlıca.

Ben Nicotesy, uyku modunda.

Bölüm : 25.10.2024 11:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...