Uyumayan var mı? Ben böyle bir günde ve saatte geldim, yaşamdan en büyük pişmanlık duyduğum saatlerdeyken eğlencesi olan bir bölüm yazmaya çalıştım ama umarım olmuşumdur.
her neyse modum, his name on your lips ficim, hayatım worthless, hayallerim whorehouse gibi.
İyi okumalar dilerim.
Özrümü nasıl kabul etmezdi? Ya ben... koskoca benim özrüm nasıl reddedilmişti? Ben bunu hazmedemezdim işte.
Mal olduğumu çoğu zaman kabul eden birisi olarak bu kez kabul etmeyi reddediyordum. Çünkü onurlu ayaklarını arsızlığıma vurmazsam eğer başım belaya girecekti. Yine de bu insan olarak kırıldığım anlamına gelmiyordu benim tabi ki.
Kırılıyordum elbette. Bakışlarından daha sabahtan kıl kapmıştım, çünkü onu kafamın içinde bir sapık gibi kodlamak kolaydı ve şimdi bana ters dönmüş sevimli böceğimsi yüzünü aileme doğru çevirmiş bakıyorken, ben uzaktan ciğere bakan o kedi gibiydim.
Bana küsmüş bu adamın şuh kahkahalarını büyük açlıkla izliyordum. Hayır yanlış anladıysam ne olmuş, seni kıskandım diye göklere uçup öpsen beni ne olurdu? Özür de diledim. Daha ne yapayım ben senin için Taehyung Efendi. Söyle daha kendimi ne kadar düşürmeliydim?
Ama suç bendeydi her türlü. Bakınız burada ne kadar mütevazi olduğumu anlatacağım, yüksek oranlı haklılık payımla.
Kendime kızarak diyordum ki; senin fesat akıllı yakın arkadaşların vardı ey Jungkook. Niye onların gruba attıkları fotoğraflara, fitnelikle kaynayıp taşan o mesajlaşma argümanlarına koşulsuz inanıp tavır alıyorsun sen?
Oysa benim, daha ilişkimizin birinci gününde yaptığım çok büyük bir ayıptı. Lakin o şerefsiz Sehun'da görüldü atınca sazanlamasına atladım tabi olaya. Yani madem kuzenindi niye çaktırmıyorsun, yalandan bir yerde gördüm, işin aslı o değil desene dimi? Kim anlayacaktı senin benim kocamla olan akrabalık bağını?
Ben mi çok saftım yoksa diğerleri mi saftı, anlamış değildim.
Her neyse.
Olay bu değildi. Bu felaket yakışıklısı olan manitamın beni odada öylece mal gibi bıraktıktan sonra ailemle gailesiz bir biçimde oyun oynuyor olmasaydı. Benim kursağımdan hunharca yemekler hop diye mideye doğru akarken, bakınız bu durum sinirimden kuduruyor olmamla hiçbir alaka taşımıyordu, ona en büyük ve en güzel pişmiş olan tavuk butları verilmişti ve her zaman bir kuş kadar yemek yiyen beyefendinin aramız limoniyken iştahı açılmış ve normalinde yüzünü yemeklerden sakınırken, babamın ağzına tıkadığı yemeklerle iştahı pir açıldı ki, şimdi de tombala oynarlarken ara sıra midesini ovalıyordu.
Hazımsızlıktan veyahut benim onun lokmalarını tek tek sayıyor olmamdan kaynaklı.
Şimdi kalkıp ona sade bir soda versem barışır mıydık acaba? Sadece bir düşünceydi. Kalkayım dimi ben? Sonuçta elime yapışmazdı. Bakın, hiç içimden gelmeyerek ayağa kalkıyor ve onun için dolaba yöneliyor ve elime alıyordum sodayı. Sonra kendi kendine gidiyordu elim onun eline doğru. Daha doğrusu kafasına doğru.
Yemin ederim ben isteyerek bir şey yapmadım bu sefer. Tamamen iyi niyetlerle ben ona doğru uzatıyordum ama o benim onun arkasına sinsice yaklaşıyor olduğumu fark edememişti ve kazandığı skorlarla havaya sıçradığında elim onun kafasına çarptı ve şişe hem kafasını hafifçe zonklatmış hem de şişedeki sıvının başından aşağı dökülmesine sebep olmuştu. Hayır, alt tarafı tombala oynuyordun, sanırsın savaştaydı ve bir ülkeyi fethetmişti. Saçmaydı tepkileri anlıyor musunuz? Bu ortamda benden çok eğleniyor olması bana haksızlıktı!
Şu anda acıyla kıvranırken beni tamamen zan altında bırakmak adına göstermiş olduğu abartılı tepkiler olarak düşünüyordum. Yoksa değil miydi? Elinin altında bir avuç kan yoksa eğer, bence iyiydi bu domuzcuk.
Ama bakınız benim drama queenlik tacımı benden alarak sızlanıp dizlerinin üzerine kapaklanırken, annem ve babam bana kızıyor fakat biricik damatlarına bir şey olacak diye ödleri kopuyordu.
"Jungkook senin elinin ayarı hiç mi olmaz çocuğum, dalyan gibi çocuğu iki büklüm ettin." Diyordu babam vahlar ederek, dizlerinin üzerine yapışmış Taehyung'un sırtını okşuyor bir yandan da. Bir kere bile bana böyle şefkatle yaklaşmadınız be. Ne kadar korkuyorlardı kocama bir şey olacak ve ben dul kalacağım diye. Ama ben burada biraz iyi niyetli bir dolar kokusu alıyordum. Malum kocam ülkenin en zenginlerindendi.
Annem nerden fırladığı belli olmayan havluyu damadının saçına ve oradan çehresinden damlayan kabarcıklı sıvıyı temizlerken, ben cildinin nasıl parlak olduğunu inceledim kısa bir süre.
Amma velakin, Taehyung'un çektiği bu numara çok sinir etmişti beni. Ben onu daha öncesinde daha çok yaralamıştım. Burnunu kanatmış, yumruk atmış, sırtında sandalye kırmış ve yere düşerek kalçasını mahvetmiştim. Diğer absürde olan darbelerimi saymıyordum bile. Şimdi kafasına vurmuştum, çok muydu yani!
Ama benim dilim durur mu, durmaz. "Ben daha onu çok dizlerimin önünde kapaklandırırım da prensiplerimden ötürü sizin yanınızda pek bir şey yapmıyorum," derken bile Taehyung'un ıkınmayı kesip bir anlık bana elmas parlaklığında bir göz ışıltısıyla baktı ve eski mağdur kafasını okşama sahnesine geri döndü. Aklından müstehcen bir sahne geçmediyse bende bir şey bilmiyorum ağalar.
"Bu çocuk küçükken meraktan içki yerine deterjan suyu içseydi daha mantıklı biri olabilirdi aslında. En azından konuşma yetisini kaybederdi, böyle halay çeken düşünceleri olmazdı." Diyordu babam anneme. Burun kıvırırken, hiç de üstüme alınmıyordum.
Lakin annem, "Özür dileriz majesteleri," dedikten sonra, Medusa'nın o zehirli kibarlığı ve karesel olarak dört döndüğüm gülüşünü sunduğunda aşırı çapkındı. "Sorun değil babacığım... lütfen beni oğlunuz olarak görün demiştim," dedi ve babam çoktan yoldan çıkmıştı. Babamla da beni boynuzlamazdın be el oğlu.
"Halen kibarlık yapıyor oğlum."
Bu manzara karşısında izninizle öğürme hareketinde bulunmak istiyordum. "Ya o şımarıklıktan böyle davranıyor, bırakın onunla ilgilenmeyi." Dayanamadım ve babamın kolundan tutarak kendime çekmeye çalıştım. "Hep onunla ilgileniyorsunuz, neden ya?" diye isyan ediyordum. Buraya aylar oldu gelmeyeli ve ben onların ve evimizin hasretiyle yanıp kül olmuşken, onların tek yaptıkları Taehyung'u pohpohlayıp sevmekti. Buna kız kardeşimde dahil. Fotoğraflarını çekip satması bile ne kadar sevdiğiyle alakalıydı. Çünkü hayatta en sevdiği ve vazgeçemediği şeydir para.
"Çünkü o bizim damadımız." Diyen anneme, "Bende sizin oğlunuzum," dedim ve araya sıkışan yırtık don olan şarlatan manitamda, "Bende onların bir oğluyum, öyle değil mi anneciğim?" dedi ve ben şoklardan şoka atlıyordum. Bu it bu kadar yavşak mıydı yoksa sadece beni ellemek mi istiyordu? Alakasını sorgulamayın bence.
Annem eve yeni bir kedi almışız gibi davranıyordu. Böyle Taehyung'un yanaklarından tutup dudaklarının öne büzülmesine sebep olurken, "Jungkook bunun sevimliliğine bak," diyordu. Sevimliydi. Cidden çok sevimliydi, lanet olsun.
Ama işte rayında olmayan o gözleri, onlar şeytan gibiydi. Sevimli kedi diye eve aldığımız ancak gecesinde cinayet işleyecek kadar kurnaz duran gözlere sahipti. O gözlere bakarak, "O şeytanın teki," dedim burun kıvırarak.
Lakin rollerimizi değiştirdiğinden midir nedir, bana laf sokmak için tıslak dilini hemen hali hazırda bulunan yerinden çıkartarak, "En azından ben başkalarının günahını almıyorum, anlamadan dinlemeden iftira atmıyorum," dedi ve benim derin bir iç çekmeme sebep oldu. Ancak bu şekilde kendimi sakinleştirebiliyordum. Haksız olmak ne çirkindi.
Ve onun bundan yüz bulması daha çok can sıkıcıydı. Yine de huyumdan vazgeçemiyor ve alttan alamıyordum. "İlk kez haklı oldun ya, kullanır durursun artık bunu," dedim ve o yılanda değiştirdiği derisinden sıyrılarak, ayağa kalktı. "Senin gibi."
Kendimi onunla bir mücadele pozisyonuna öylesine çok almıştım ki bize şaşkınlıkla bakan annem ve babamı unutmuştum. Sadece Taehyung'un gözlerinin içine baktığımdan, annemin ortam yumuşatan sesi evlatlarının kulaklarını çekiştirmemek için sabırsızlanan bir ses tonunu taşıyordu. "Çocuklar... pekâlâ saat epey geç olmuş," diyor ve kolunda saat olmamasına rağmen saate bakıyormuş gibi davranıyordu. Niye böyle telaş yaptıysa artık. "Yatalım artık, ama ilk önce Taehyung sen bir duş al istersen evladım..." Sonra bir emir verme edasıyla bana kaş göz yaparak, "Kocana temiz havlu ve giyeceği pijamaları ayarla ve sonra da yatağını kur. Çünkü, sen kendi odanda uyuyacaksın. Kardeşinle de ben uyuyacağım. Yeni oğlumuzda babasıyla." diyerek damadına bakarak sevimli emoji taklitlerinde bulundu.
Masum değilsin annem, zorlama. Resmen beni mühürlemesi için mesajlar yolluyordun. Ama o şeytana tatlı dil, acı biberli büyük bir şey lazımdı. Sanırım o bende vardı. Haha! Komik değildi. Beni mühürlemek istediğini söyleyene kadar istekli görünmemeye kararlıydım.
Ama bu durumda beni kahkahalar attırmak isteyen Taehyung'un tepkilerini görmek çok ama çok daha eğlenceliydi. Elini kolunu nereye koyacağını bilemeyerek, "Nasıl, Jungkook ile aynı odada kalmayacak mıyız?" diyor ve ilk kez anneme fanlık yapmak istediğim verdiği cevaptan ötürü. "Ne münasebet canım. Siz daha mühürlü değilsiniz. Bu uygun olmaz."
Yarı yarıya sevinmiştim ancak Taehyung'un bu durumdan hiç hoşlanmamış olması tepkilerimi abartıya kaçırmama neden oluyordu. "Oh, çok güzel oldu bu."
Bana mızıkçı bir çocuk gibi bakarken, suratı asık bir şekilde banyo etmek istediğini dile getirdi ve daha öncesinde elini yıkamak için gittiği banyodan sonra bende annemin benden istediği o muhteşem yardımsever eş muamelesini kocama yapıyor görünmek için babamın yanındaki yer yatağını kurdum. Salonda, yerde uyuyacak olması ne hoştu. Onun gibi kalıplı birini tekli koltuklarından birine yatıramazdım. Diğerlerinin de rayları sıkıntıydı. Bildiğimden onu oraya yatırmak istesem de annem buna izin vermedi.
O da oğlunun nasıl bir hinlik peşinde olduğunun farkındaydı.
Neyse ki yatağından sonra onun birazdan çıkacağını biliyordum. İki saattir soğuk ve sıcak suyun tam olarak nereden geldiğini anlamaya çalıştığının farkındaydım. Ve şöyle sapıkça düşünmek gerekirse, bir zamanlar bende o banyonun içinden çıplaktım ve çok fena şeyler yapıyordum. Onu orada zannımca gördüğüm her şeyiyle düşlemek yanaklarımın kızarmasına sebep oldu.
Aman aman... hiç sırası değildi böyle şeyleri düşünmenin.
Odama koydukları onun valizini açarken neler koymuş olacağını merak ediyordum. Kumbarasını patlatan o çocuk heyecanı vardı. Evet para benim de sevdiğim değerlerden biriydi. Ama kocam benim kendime aldığım iki parça şeyden sonra, valizin ağzı tıklım tıklım olan kıyafetlerine bakarken kılıbık diyordum içimden. Bu kadar forslu takılmak zorunda. Ben onu içlik giyen donu ve beyaz atletiyle de çok sevmeye devam ederdim bir kere.
Fakat duygu seli yaşamama sebep olan bir şeyi fark ettiğimde, ben bu çocuğun neden bu kadar çok günahını alıyordum diye kızdım kendime. Çünkü valizin içinde yer alan lacivert renkli çift pijaması o kadar çok duygulanmama sebep oldu ki, içim içimi yedi ve benim için olan takımı çıkartıp masama koydum. Diğerini de elime aldım. Evet bunu Taehyung'a verecek ve kendi üzerimde de giyindiğimi görünce onu ne kadar önemsiyor olduğumu anlayacaktı. Yani umarım.
Hızlı davranarak giyindim. Bana bu rengin yakışması ayrı bir hoştu tabi. Önünde kocaman bir kalp vardı. Biz çok mutluyuz, yazıyordu. Düğünde konvoyumun arkasında bu olmadığından kendimi kısa süre ahladıktan sonra hemen uzamış ön saçlarımı iki yana ayırıp topuz yaptım. Bu aşırı sevimli halime düşmeyen alfa da ne bileyim, gitsin gergedanlarla aşna fişne yapsın. Anca ona yükselirlerdi bu saatten sonra.
Her neyse.
Sonuçta ben onun kapısını tıklatıp, eşyalarının kapıda olduğunu söyledim ve tam onu beklemenin ve kendimi böyle göstermenin çok utanç verici olduğunu düşünerek vazgeçiyordum ki, buharından fırlayan kocam bel havlusuyla çıkarken gözlerimi sıkıca kapattım.
Sesime hâkim olmakta güçlük çekerek, "Burası senin babanın evimi de böyle cıbıl cıbıl dolaşıyorsun," diyerek kapadığım gözlerimi açtım. Eh biraz gözlerim bu esmer terden gelen sıcak hava dalgasının esneyen fırınlanmış tenini görerek şenlense fena olmazdı. Bakarken sertçe yutkundum. Sıcaktan. "Biz muhafazakâr bir aileyiz."
"Aynen Jungkook, aynen." Dediğinde benim onun karın kaslarına bakan tipimi tiye aldı uyuzca. "Kesinlikle öyle birisin sende."
"Ne demekti o," dedim, sadece konuşmak için. O da bu çapraz ateş tavırlarımdan yılarak beni baştan aşağı yarım ağızla süzdü. Öyle hoşuna gittim ki, dudaklarını çekiştirtiyordu gülümsememek için. Yine de prens olduğundan mıdır nedir, naifçe, "Yakışmış," diyordu. Ancak benim hemen bu durumdan heveslenen yüzüme bakınca da bir frenledi kendisini. Atacak olduğu trip konusunda ciddiydi. "Ama halen sana karşı yumuşamış değilim."
"Seni bir yumuşatıcıyla yıkarsam görürsün, yumuş yumuş olmak nasıl olur diye." Diye tersleyip atıyordum ki, o kıpkırmızı dudakları sanki beni her an öpeceklermiş gibi uzandı öne doğru. "Kokusu, senin gibi koksun ama." Dedi ve içimden koca bir siktir yanında çığlık attım. Bu hanzo nereden öğreniyordu tesbih çeken adam laflarını. Düştüm, devrildim ve savruldum.
"Aaa, hadi ben kaçtım." Diyerek gelsin geri topuklarımı kaçırıp el salladım ona. "İyi geceler Medusa." Sonra fırladım odama ve kıyafetlerini elimde unuttuğumu odanın kapısını açmaya çalışırken fark ederek ona doğru havada kapsın diye fırlattım. Refleksle alırken yine üçüncü ayağını göreceğim diye hızla tekrardan odama kaçtım.
Heyecanlanınca böyle davranmaktan nefret ediyordum. Her zaman değil tabi ki. Sadece yanında cesaret edemiyordum. Utanıyordum. Bu da benim absürt bir görüntüde var olmama neden oluyor. Ama ben böyleydim. Ona âşık olduğumu artık anlamamış olsaydım yemin ederim dünyanın en kibar ve en narin fahişesi olabilirdim. Yine de...
Senin için değişmeyi hep çok istemiştim. Bilmiyorum, yanında eğrelti durmaktan korkmuştum. Senin ölüm kokan soğuk gözlerinin uzağında yer alan benim canlılığım, o kadar zıt duruyordu ki seni kendime benzetmeyi çok istemiştim. Ve zamanla roller değişiyordu. Sen bana benzedin, bense kaçtığım gerçeğimle seni sen yapan her şeyi buldum. Seni buldum ve sonrasında kayboldum. Beni bulmanı ne çok isterdim şimdi... bulacaksın değil mi?
Yatağımın içinde bir o yana bir bu yana dönerken içim içimi yiyordu. Çok huzursuzdum. Onu düşünmekten uyuyamıyordum. Normalde ben kendi yatağıma girdiğim anda uykuya seri şekilde dalacakken, şimdi acaba uyuyabildi mi diye düşünüyordum.
Dayanamadım ve yatağımın kenarındaki komidinin üzerindeki abajurun ışığını yakarken, "Yatabildi mi acaba?" diye söyleniyor ve içten içe içimi rahatlatmak adına onun da adına demagoji yapıyordum.
"Yer yatağına da pek alışkın değil aslında... puf. Kuş tüylü yataklarını sever benim kocam. Uyuyamaz ki o yerde. Yerde gezen hamamböcekleri yer bitirir her yerini. Zaten çirkin, daha da çirkin olur. Ay çarpılacağım şimdi."
Evet kendi kendimi gazlayarak onu gözümde mahvolmuş, sokaklara düşmüş bir gariban olarak düşledikten sonra ikna olarak yatağımdan çıktım. Hareket ederken aşırı sessiz davranıyordum. Normalde evimde kapıları çarpa çarpa çıkan ben, şimdi bir kuşun narin bacaklarının ketum baskısını uygulayarak ilerliyordum. Kendime şaşırdım. Fantezi yaratmak böyle bir şey olsa gerek.
Ama sonuçta bir şey yapmayacaktım ki. Sadece rahatça uyuyabilmiş mi diye kontrol ediyor olacaktım. Evet evet, öyle yapıyor olacaktım kesinlikle.
Yine de salonda yerde yatan kocamın yüzüne vuran koridorun ufacık ışığı bile onu ne kadar masum gösteriyordu öyle. Babamın horlama sesini rağmen gailesizce yastığını kollarının arasına almış ve öylece üstündeki yorganını beline kadar örtmüştü. Şimdi, aşırı heyecanlandım. Aynı izlediğim dizilerdeki gibi nazikçe üzerini örtmeye çalışıyor ve uyuyor diye yüzünü sevmek istiyordum cesurca.
Parmak uçlarım yanağının kıvrımlarını usulca okşuyorken, iç çektim. Neden bu kadar imkânsız kılıyordum onunla olan ilişkimi? Güveni alınmış insanlar böyle mi olurdu, yok muydu böyle tekrardan teslim olmak. Geçecek miydi, ondan minnoş bebeler doğurabilecek miydim?
Öylesine dağılmış halde ona dokunarak hayaller kuruyordum ki, ışığı var eden o gözleri beni bilir gibi aniden açıldığında, uykunun onda konunun bahsi bile geçmiyordu. Elim titreyerek yanağından usulca çekilirken, ürkek bir sesle, "Sen uyumuyor muydun?" diye fısıldıyor ve yakalanmaktan ötürü kızarıp morardığımdan ne yana bakacağımı bilemedim. En azından her taraf aydınlık değildi ve o da "Uyuyamadım," diyerek beni utandırmamıştı. Çünkü ben olsam, hayırdır beni uyurken bile elliyor musun diye hesap sorar dalgasını çekerdim.
Lakin onun beni utandırmaması, benim utanmayacağım anlamına gelmiyordu elbette ki. Bilirsiniz ki ben utandığımda genellikle üste çıkmayı veyahut terslemeyi tercih ederdim. Mizahsan olarak varsayabilirsiniz, "İyi ne yapayım," diyerek omuz silkiyor olmam ve ayaklanarak kaçıyor olmam gibi. "İyi geceler."
"Jungkook." Diyerek bana seslendiğinde alışkanlıkla durdum yerimde. "Burası hiç rahat değil. Vücudumda sürekli bir şeyler geziniyormuş gibi hissediyorum." Diye kolunu kaşıyıp bıraktı.
"Osuruk böcekleridir korkma." Dedim, hayatta en ilgimi çeken böceğimi söylerken. Bir bilse evin içinde avucum kadar örümceklerin geziyor olduğunu, altına sıçardı. Öyle korkaktı kendisi. Bir bana alfalık taslıyordu işte.
"Ne?" diye ciyakladığında, yatağından sıçradı. Göz ucuyla babama baktım. Yani eve biri gelse ve bizi öldürüp gitse hiç uyanmazdı. Horlama sesinin şiddetinden de anlaşılıyordu aslında. Ve Taehyung'un bundan rahatsız olamaması da aşırı değişikti. Çünkü ben yıllardır bunu bir ninni sanarak büyümüştüm.
Bana dehşete kapılmış kocama sırıtarak, "Şaka şaka," dedim ama pek inanmış durmuyordu. Yine de onunla dalga geçtiğime de inanmış görünerek, "Komik değildi," diye kızıyordu. Ona dik dik batım ve "Umurumda mı?" dedim. Pes edecek gibi oldu.
Lakin benimle kavga istiyor olmalı ki yatağının üzerinde oturdu. "Hiç mi suçluluk hissetmiyorsun?" diye sordu. Evet hissediyordum, ama hislerimi bilirsen şımarırdın. Malımı iyi tanıyordum diye boşuna demiyordum ben. Taviz verirsem toparlayamazdım ben bu ilişkideki baskın rolümü.
"Evet, babamın yanında seninle böyle fısır fısır konuştuğum için kendimi kötü hissediyorum. Ben gidiyorum, bay bay."
Hayır kolumdan tutunca güzel bir şey diyecek sandım. Beni bırakma falan filan. Yan yana uyuyalım, koru beni böceklerden. Ama nerde, herkesin kafası menfaatinin boy ölçüştürdüğü kadar çalışıyordu işte.
"Bari sen burada, ben senin odanda yatayım. Lütfen."
İstediğim sözler bunlar olmasa da bana cidden çok acınası bir yüzle bakıyordu. Cidden de hiç rahat değildi ve onun acı çekmesi hoşuma gitse de ancak ben ona eziyet ediyorsam bu hoştu. Evet Medusama benden başkası incitirse, buna bile katlanamazdım ben.
"Bir şartla kabul ederim bunu." Dedim ve avucuma düşmek istercesine, "Nedir şartın?" diye sordu.
Olaylarımı nasıl lehime çeviriyordum oynat bakalım.
"Bana bugünkü olay nedeniyle laf sokmayacağına söz verirsen, evet buradan daha konforlu bir yerde uyuyacaksın." Sesim bile kibirden dolup taşıyordu. Ayağım kadar gelmiş olan bu fırsatı kaçırır mıydım hiç, asla.
O da zaten yılgın bir şekilde, "Neden hep sen kazanıyorsun?" diyor ve ona böbürleniyordum. Hep böyle demeyi istemiş biri olarak, "Çünkü ben Jeon Jungkook'um," diyordum. Ama o bundan aşırı rahatsız olmuş olarak, "Hayır, sen Kim Jungkook'sun," diyordu.
Bir iki saniye nefesim kesilmiş olabilirdi. Lakin aklım ve hislerim beni ayakta tutuyordu, tabi ki laf sokmak için. "Bir Kim olduğumu hiç ama hiç hissetmiyorum." Dedim ve ne hülyalı bir tavırla baktıysam, gözleri kurnazca süzüldü karşımda. "Bir gün hissettiririm ben sana bir Kim olduğunu."
Tansiyon düşüyordu... imdat!
Ama benimkinden önce babam hissedecekti galiba bir Kim olmak istediğini. Çünkü elini Taehyung omzuna öyle gelişi güzel fırlatıp kendine çekti ki, daha sonrasında olanalar daha rezildi. Annemin yanındaki varlığına öyle çok alışmış ki, uykulu haliyle, "Kız azıcık yanaşsana biraz yiyim seni," diyor ve Taehyung'u kendine çekmeye çalışıyordu.
Şantellerim attı, salak kocam ise buga girmiş ve üzerinden atmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Devreye ben panikle girdim. Babamın kolunu çekiştirdim.
"Baba o benim kocam, ona dokunmayı bırak."
Babam gözünü açıp bana baktı ve sonrasında sırtını dönüp yattı. Yüce Tanrı bu nasıl bir umursamazlıktı. Hem de en şehvetli noktalara kayacak bir raddedeyken.
Taehyung ayağa kalkmış saçlarını yolmak ister bir halde saçlarını geriye atıyordu. Aşırı havalı oluyordu yavşak herif. Bence biliyordu ve bundan dolayı arada benim tansiyonumu düşürmek için yapıp duruyordu. Konunun tamamen benim oynak yanlarımla alakası yoktu, tanıyorsunuz beni.
"Siz ailecek rüyalarınızda yemek mi görüyorsunuz?" diyordu boğukça. "Habire beni yemeye çalışıyorsunuz."
Bak yine bana da laf soktu götoş.
"Biz anadan üryan fakiriz, sen anlamazsın bizi."
"Sen şu anda zenginsin ama halen rüyalarında bir şeyler yiyor ve ağzını şapırdatıyorsun," dedi ve gülme istediğimi zor geri plana attım. Ben rüyamda yemek değil başka şeyler yemeye başlamıştım ama haberi yoktu zavallımın. "Şey canım, sen o olayı çok yanlış anlamışsın ya."
"Şu anda burada, şu pozisyonda bu yanlış anladığım olaya bir fikir üretmek istemiyorum."
"Bence de etmemelisin. Her türlü zararlı sen çıkarsın Taehyung." Dediğimde beni anlamaya çalıştı boş bakışlarıyla. "Bakma bana öyle ebelek sepelek yapar gibi... hadi hareket et biraz." Önünden geçtiğimde, durduğu yerden hareket etmeyi akıl etti ama hayvan üzerime üzerime yürüyordu. Omzumun üstünden tersledim onu. "Hareket et dedim, üstüme çık demedim."
"Sessiz olur musun? Herkes uyanacak şimdi." Dedi ve garip garip baktım. Odamın kapısını açıp içine girdiğimde, "Neden bu kadar tırsıyorsun, sanırsın cadı avına çıkmış benim ailemde onlar senin izini süremesin diye tatava yapıyorsun. Benim ailem sizinkiler kadar dar görüşlü değiller," dediğimde, artık odada ikimizdik. İkimiz... abu.
"Diyorsun."
"Dedim bile."
Peki dercesine kaşlarını kaldırıp indirdi ve aşırı bir soğukkanlılık içerisinde, arkasındaki kapıyı kapattı ve sırtını yaslayarak kollarını geniş göğsüne doladı. "Ee nerede kalmıştık." Dedi ve ben, hissettim gelecek onu.
"En son sen benim özrümü kabul etmemiştin. Öyle devam edelim hadi." Dedim yatağıma doğru kaçarken, ama orası da şu anlık aşırı kırmızı bölgeydi benim için.
"Yoo o kadar kolay değil." Dedi ve kalbimi hoplatacak şekilde arkamdan bana geldiğini bilirken, "Ne istiyorsun," diye sordum ve o da başını omzuma yasladı, elini belime attı. "Seni." Dedi, tövbekâr oldum anında.
Ben bu barışma işini aceleye getirmese miydim acaba?
Ya da hiç küsmese miydik seninle Taehyung? Çünkü barışmak bile... zamanın bize ihanet ediyor olduğu tek şeydi.
..
Sevdiniz mi?
Sevin çünkü, özleyeceksiniz bu hallerini be :(
Son üç bölüm kaldı. Kaossuz bölümler bana bölümmüş gibi hissettirmiyor. Size de öyle oluyor mu?
Ben Nicotesy, siz seviyorummm...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.23k Okunma |
658 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |