Selammm, Sonunda gelebildim be... özledim sizi, bu yüzden bölümü birazcık uzun tuttum.
Aşırı uykusuz ve yorgun bir şekilde yazdım. Eminim okurken dengesiz ruh halimi sizde anlarsınız. Uyumaya gidiyorum, umarım yarın da yeni bir bölüm atarım. Ama atamazsam bile pazar günü kesin atarım... bilginize. Ve 15k okunma için teşekkürler :)
Umarım sabah uyandığımda bol bol yorumlar görürüm, iyi okumalar.
"Hayır, sana öpüşmenin nasıl bir şey olduğunu göstereceğim."
Duyduklarım ve eyleme geçilen davranış üzerine büyük bir şaşkınlık yaşıyordum. Ama ciddiyet barındıran ses tonundan kendimi bile alaya alamayacak kadar arzu dolu gözler tarafından tarumar ediliyorken, gözlerimi sıkıca kapattım.
Evet yok olduğunu sanan o deve kuşu da benim. Çünkü benim bu yok olacağım yoktu. Bu Medusa'nın sahiplenici kolları arasında kapana sıkışmıştım. O üzerimdeki ağırlığının altında çırılçıplak hissediyordum. Çıplak mı? Ne demek şimdi ben seks yapacaktım? Nasıl da bir iki güzel sözle götümü verecektim. Yıllardır beklediğim şeyi, bu gece, bu kıytırık özensiz ortamda gerçek kılacaktım? Bu, ben bu kadar ucuza mı gidecektim yani?
Ben yıllarca boşuna mı kendimi bugüne hazırlamıştım?
Sakin ol Jungkook... sakin. Alt tarafı öpecekti. Sahi ne zaman öpmeyi planlıyordu bu beni? Yoksa...
"Neden öpmüyorsun? Yoksa benimle eğleniyor musun?" Diye hesap sorarken, evet güzel zekamın zekatını veren belirtileri tam olarak götümden geliyordu arkadaşlar. Şu an kapsama alanımda sadece götüm meseleydi.
"Hayır, nasıl bu kadar tatlı göründüğünü sorguluyordum." Diyordu yüzündeki o tapılası bir yumuşaklık varken. Her ne yapmayı planlıyorsa, çok başarılı olmaya başladığını söyleyebilirim.
"Ben miyim tatlı olan," derken, büzüşük dudaklarımın çözüldüğünü fark ettim. Ne yani? Onun beni öpmesi için dudaklarımı öne kıvırmış ve beni öpmesi için beklemiş miydim?
Elbette o da bundan büyük bir zevk duyarak "Evet," demişti.
"Çocuk mu seviyorsun sen, böyle cıvık cıvık konuşuyorsun benimle," diyerek kafamı yana çevirdim. Lan tam en hard sex sahnesine methiyeler dizecek olay yaşıyorum ve adam durmuş bana ne kadar tatlısın diyordu. Yani tam şu anda beni tutkuyla öpmesi ve beni anında bundan pişman etmesi gereken yerdeyken üstelik. Çünkü hani kendime sahip çıkamayıp onun üstüne çıkarak yalvarıyormuşum falan. Öyle bir pişmanlık olurdu benimkisi de işte.
Odunun önde gideni olan gavattan en azından, bebeğim, beni tatlılığınla çıldırtıyorsun, falan demesini beklerdim. Yani illa tatlı olacaksam, baştan çıkarılmış ve çikolata parçacıklarıyla hazırlanmış bir şey olmayı beklerdim.
Durun bir saniye. İçimi mi okudu o?
Dudağını boynuma yaklaştırdı ve "Bu kadar tatlı olman, beni çıldırtmanın eşiğine getiriyor ve sen bir çocuk olamayacak kadar çok kışkırtıcısın," dedi ve dili, amanın anısına sokacağım şekilde tatlıyı sikerek var edilmiş en nadide vadimde konaklamayı ihmal etmeyerek, benim naçizane sütümsü tadımdan bir yudum almak adına şerbetlenip ağda kıvamında olan dokusunu dokumla sürtüşüp, gözleriyle izlenip dikizlenirken, sanırım boşaldım.
Beni bir ölü sayabilirsiniz. Çünkü hareket edemiyordum. Hareket edilmeden elletilmek istenen tek mahlukatta ben olurdum ancak.
Nasıl da benim gerdanıma öpücükler sıralıyordu. Alt tarafı hani öpecekti beni dudişlerimden, alt tarafımdan da öpülüyormuşum gibi emilip bırakılıyordum. Yüce Tanrı, iblisin tarafından ince dilimlenmiş bir sosis haline gelip sıcaktan kızartılıp eriyordum. Madem bu kadar güzeldi böyle şeyler, beni neden bu zamana kadar utangaç bırakarak tüm alfalara karşı arzu duymama rağmen bir fobi sahibi eyledin.
Çünkü Taehyung, bedenini bacak arama sığacak kadar açıp kendisini oradan uzatarak uzandı ve boynumdan başlayarak dudaklarımın etrafına kadar tüm yüzümün etrafına kelebek öpücükler sıralamaya başladı. Aklım, aklım yoktu benim, onun haricinde de olan şeylerde yok olup gitmişti zaten, bilginize.
Ve beni resmen onun altında sabırsız biri haline getirmişti. Adeta beni dudaklarımdan da öpmesi için yalvaracak hale gelmiştim. Tamda pişman olmak istediğim gibi.
Farkındaysanız, ben yalvarmam sadece yalvartırdım diyormuşum.
Dilimin içinde dolaşan uyuşuk damarlarımla, "Dudaklarımdan da öpsene," diye mızmızlandım. Ben değil kurdum sızlandı. Biliyorsunuz beni tamam mı? Yoksa çok utanırım.
Tabi ben size karşı bu şekilde utanacağımı düşünürken, Medusa, "Böyle mi?" diyerek çehremi kavrayıp dudaklarımı büzüştürüp hepsini dudaklarının arasına alarak sesli bir öpücüğü bırakıp kıstırdı ve emerek geriye çekildiğinde gözlerimde uçuşan parıltıları görmekten dolayı keyfi yerindeydi. O çapkın veya piçimsi egosunun var ettiği diş kamaşması mıydı bilmem ama içimi eritmişti adi.
Hayır inadına mı yapıyordu?
"Yoksa böyle mi istersin?" diyerek benim nefes nefese kalmış ağzımdan o sivri yılansı dilini yanaklarımın duvarlarına kadar sızdıracak kadar çetin bir öpücükle, buna öpücük denmezdi, bu başka bir şeydi, devam ederek dilimi buldu. Kıstırdı ve onu emerek geriye çekildi. Gözlerimden hangisiyle devam etmemi ister gibi bakıyorken her iki öpücüğünde beni ziyan ettiği belliydi.
Ve benim şaşkınlığım, "B-bilmiyorum," diyerek, uslu durmayan kalp ritimlerime uygun nefes alıp vermeye çalışmak oldu.
Kölesi olacağım kadar güzelliği sahipken, kendisinden kaçınmış gözlerim dudaklarını gerecek türden yukarıya kıvırırken gözlerini ayırmadığı tenimin üzerine yoğunlaşırken, bakışları daha çok kararmıştı. Sesi de o karanlığın içinden var olup döküldü zehirli kirli dudaklarından.
"Ama ben seninle ne olmasını istediğimi çok iyi biliyorum."
Sesiyle kutsandım. Bir erkeğin sesi nasıl olurda bu kadar karakteristik ve tahrik edecek kadar derin olabilirdi ya da bu şam şeytanı bana nasıl bir büyü yapıyor da ben bu kadar derinlere dalıyordum. Oysa benim sesim öylesine naif ve öylesine yumuşacıktı ki, kendimi de övmezsem olmazdı şimdi, neyse konumuz birbirimize karşı duran bu bedenlerimizin her türden zıt oluşu belli oluyorken, bu kadar uyumlu hissediyordum onunla.
Medusa o çekimin arasında, ona bakan gözlerimin ahlaksızlığını gözlerimde bulmak için sarhoş edici kokusunu hissetmemi sağlarken, parmakları dövmemin uzandığı bel oyuntumdan kayıp gitmeye başladı. Aramızdaki tüm mesafeleri şimdiden tüketmek adına boştaki elini ellerimin arasına hapsetti. Bacaklarımın içine kasıklarını yasladı. Az yavaş...
"Benimleyken," dedi, soluğu üzerime yapıştığında o sıcak soluğuna alışkın olmayan tenim alevlerin içine atlamıştı. "Sadece beni ve" diyerek dudaklarımın üstüne sesli bir öpücük bırakarak, ağırlığını üzerime hafifçe bırakıp geriye çekti. "Dudaklarımın sana hissettirdiklerini hatırlamanı istiyorum."
Karnımın içinde onun bana zehir saçan sözlerinden dolayı yanıp tutuşan yılanlar kıvrandırmaya başladı. Birazdan yılandan olma bir soy doğurmak üzereydim. Altında titrememek ve kendimi ona sunmamak için yoğun uğraşlar veriyordum. Tanrı biliyordu ki, geberiyordum.
O dudaklarımdan beni öperken, ona karşılık verirken, karşılığında beni daldan dala uçan bir kuşa çevirirken, kanat çırpan her hamlede kalbim daha gür tekmeliyordu. Bunu duyuyor olmalıydı, çünkü üzerimdeki etkisinden fazlasıyla tatmin olmuştu, öpüşünde gülüş yatıyordu.
Bunu yaptığıma inanamıyordum halen, ama hiç pişman değilim. Saygılar.
Bundan fazlasıyla tatmin olmuş şekilde kendimi durdurdum. Biliyordum ki bu işin sonu çocuk yapmaya kadar gidiyordu ve siz sanıyorsunuz ki buna hazır değildim, asla öyle bir şey söz konusu bile değildi. Sadece, sadece korkuyordum. Beni tekrar incitmesinden ve köleleşmek istediğim bu halinden bir diğer gün sonra görmeyeceğim diye korkuyordum.
Tüm bununla sınırlı değildi tabi.
Onun bana âşık olduğunu bilirsem, evet onunla olurdum. Tamamen. Anladınız siz.
Bu yüzden gözlerim onun yumuşak ve hırçınlaşan hoyrat, dağınık öpücüklerinden sonra kaymaya başladığını hissederken durdum. Nefes nefese kalmıştım ve o halen beni öpmek isteyerek çehreme öpücükler koyarken, "Tamam, dur artık," dedim bir solukla.
Kapalı gözleri duraksadığı yerden açılırken, toparlayamadığım göğsümün darlığı onun geniş göğsüne çarpıyordu ve onun gözleri kan kırmızısıydı. Alfasıyla bir bütün olarak bana dokunmuş olması o an için beni kısa bir dehşete düşürdü ve kısa süreliğine toparlanmaya çalıştım. Onun alfası beni pek sevmiyordu ve buna rağmen bana hayran dolu gözlerle baktığına yemin edebilirim. Alfasını öpücüğümle dize getirdim de derim artık.
"Beni istemiyor musun?" dedi garip kırgın bir sesle. O sesin ona ait olmadığının farkındaydım. Kurdunun bana gıcık olmasını istemiyordum. "Bunun bu şekilde olmasını istemiyorum Alfa," dediğimde ne dediğimi anlamadığının anlamıştım. "Sana daha tam güvenemiyorum."
"Ama ben seni hep korurum."
"Sen beni kendinden koruyamazsın."
Beni serbest bıraktığında gözlerinin renginin normale döndüğüne şahit olurken aceleyle ayağa kalktım. Bacaklarım titriyor ve malum yerlerim aşırı hassaslaşmıştı. Başıma geleni biliyordum da böyle olmasını beklemiyordum işte.
"Jungkook," dediğinde tam olarak odanın içinden kaçmak üzereydim. Taehyung'un sesi bile titremeye devam etmeme sebep oluyordu. Bir yerde içimi yakan bir his vardı ve bunun neyden dolayı böyle olduğu konusunda bir fikrimin olmaması daha kötüydü. En çok da Taehyung'un, "Canını mı yaktık?" diye sorarak alfası ile olan kopukluğunu hisseder oldum.
"Hayır," dedim cılızlaşan sesimle. "Öptün ve bitti. İstediğin gibi. İyi geceler."
Odama kaçarken kendimi kapıya yasladım ve kimseye nasip olmasın, ağlayarak kendine dokunmak. Hayatımda yaşadığım en bok durumlardan ikincisiydi. İlki doğduğum gündü çünkü.
Sana yakın oldukça ve yakınlaştıkça mühürlenmediğimizden dolayı bu kadar acı çektiğimi bilmiyordum Taehyung. Sana verdiğim ani tepkilerimin sebebi meğerse sana olan uzaklığımın sitemiymiş. Ruhumuz birleşmesi, bizim kaderimiz değildi belki de onlar kurtlarımızın kaderiydi. Ne yazık ki biz bu kaderin çizgisinde birbirimizi en çok yaralayacak sıradan baş karakterlerden başka değildik. Ne acı, sadece seni çok sevmiştim. Senin gibi.
Tüm dağılmışlığımla işimi görmüş ve yatağıma atlamıştım. Yoongi'ye heyecanla bunu anlatmak istiyordum ve bundan önce ona fotoğraf atmayı planladım. Kıskançlıktan ağlamasını ve kudurmasını istiyordum. Çünkü neden olmasın değil mi?
Yatağın içinde kızarmış yanaklarım, ıslak, buğulu gözlerim ve şişmiş dudaklarımla, şakaklarımdan akan terle boynuma kadar uzanan kırmızı lekeler eşliğinde ateşli bir fotoğraf çekip ona yolladım. Yazdığım not buydu; "Ağlayabilirsin, çünkü sen hiç bu hale getirilmedin. (Patlıcan, ateş, öpücük emojisi)"
Tabi ben dünyanın en geri zekâlı insanı olduğumdan bunu bana o sırada mesaj atan Medusa'ya göndermiş oldum. Oysa bana sadece, seni isteyerek öpmemden dolayı rahatsız mı oldun, diye yazmış ve bende bunu yazarak çok ama çok yanlış bir mesaj vermiş oldum. Cidden birinin benim tüm aklımı sikebilir. Şayet bir sike yaradığı yoktu.
Ama attığım mesaja son beş dakikadır görüldü atarken ne düşündüğünden korkuyor ve bütün sağ kalan azgın hormonlarım korkuya, paniğe ve heyecana devşiriliyordu. Ne düşünüyordur kim bilir benim hakkımda. Yer yarılmalı ve bende o yerin dibine girmeliyim.
Çünkü Medusa benim ona attığım mesajıma karşılık attığı fotoğrafından dolayı utancımdan kıpkırmızı kesilmeme ve sonrasında telefonu elimden fırlatmama sebep oldu.
Sadece şişmiş ve kızarmış dudaklarını ısırarak fotoğraf atmış ve "Bundan bu kadar emin olma, baştan çıkarıcı bir omega tarafından ısırılmış haldeyim," diye yazıp, göz kırpmıştı.
Ben senin o gözünü morartırdım. Ah!
Ölmek istiyorum, hem de hemen. Çünkü bir daha onun yüzüne bakabileceğimi sanmıyordum.
Yatmak ve ölümüne kurcaladığım anlarla birlikte kendimi eniklemekle ve sonra da vay be ben neymişim demek arasında geçiyordum günlerimi. Utancımdan yerin dibine girmiştim, ki ben buraya geldiğimden beri buranın zirvede oluşundan mıdır nedir bir çıkamadım en tepeye.
Her neyse.
Hastayım diyerek başıma bilmem kaç kez hekim toplanmasına rağmen tembihlediğim kurdumun suspus olmasıyla beni bir bunalım sürecinde olduğuma ikna oldular. Bir de günlük dizi izlemek düşük zekâ belirtisi derler. Külliyen yalan yani.
Şimdi diyorsunuzdur neden böyle davranıyorsunuz? Sizce ben o kadar rezil olduktan sonra ortaya çıkacak kadar bir yüze sahip miydim? Asla. Odamın kapısı onun tarafından kaç kere tıklatılmasına ve seslenilmesine rağmen açmadım. Tamam bu üç gündür süren dava da ben bile iyi dayandım. O gelmeden yemeğimi yiyor, sonra hop yorganın altında derin hisler peşinde koşarak kafayı yiyordum.
Tepki vermemi normal karşılayın lütfen. Yani bana çok yalvardı, kendisini öpmem için. Bu kadar yüce gönüllü bir insan olduktan sonra fotoğrafı ona atmak bir hayli koydu. Sanki hep bu anı bekliyormuşum gibi. Rezil bir insan olduğumu kabulleniyordum da ona bu kadar kişisel anlamda rezil olabileceğimi hiç hesaba katmamıştım.
Korkumdan o günden beri telefonuma da bakmadım. Kanıma kanıma işleyen yılanın bana mesaj atmasını beklediğimden değil yani. Zaten biliyorsunuz, benim onunla mesaj olayı biraz sextinge kaymıştı.
Püf, neyse çok sıkıldım, bu kadar kasmamaya karar verdim.
Yetişkin bir insanım ben. O da bir yerden sonra helalimdi. Elbette normal... hoşlaştığım duygu durumunu aşka çeviren bir adamla ayrımsal bir açıyla ucundan sevişiyor olmak. Düşünürken titredim. Ama bu kadar kolay olmazdı değil mi? Beni gerçekten önemsediğine inanmalıydım.
Onu bu denli umursadığımdan mı ne duvarda asılı duran saate bakıyor ve iki büklüm olmuşken koşup heyecanımın bana verdiği muhtemel yetkiyle süsleniyordum. Nedense yine gelip kapımı çalacağını bilir gibiydim ve yüz görümlük olarak yüzümü sunacaktım ve şeytan bakışlı kocamın beni güzel görmesini istiyordum. Eminim hastalandığım numarama o kanmamıştı. Yine de bozuntuya vermeme konusunda iyi bir oyunculuk sergiliyordu.
İnsan yalancı olunca, zorlanmıyordu demek ki.
Eh biz kartları açık oynayan bir çifttik. Benim bazı şeyleri çoktan açık ettiğimi düşünmezsek durum böyle idi.
Vişneli dudak nemlendiricim ve renksizce rimellediğim güzel kirpiklerimin ardına sürdüğüm çok ince eyeniler ve kıvırcıklaşmış saçlarımla hazırdım. Hep böyle tatlı ve güzel takılıyormuşum gibi kombinimi basit tuttum ve jartiyer giydim.
Şaka şaka. Ben ve jartiyer... harika bir uyum olurdu ancak birinin bana pembenin çok güzel yakıştığını ve en güzeli de tavşanlı olduğuna dair iltifatta bulunursa sevinirim. Teşekkürler.
Sonra oturdum yerimde. Gözlerim avına kitlenmişçesine kapı koluna bakıyordu sürekli. Medusa'nın gelmesi adına YouTube üzerinden bir ayin töreni müziği açtım. Kendisi bir şeytandı ya, severdi bence böyle şeyler.
Telefonundaki tüm klasik müziklerini silerek yerine yılan çiftleşme sesleri indirdiğime hiç pişman değildim Medusa.
Bu ayinler bir boka yaramıyordu. Yarım saattir dinliyorum ve onun on dakika önce gelmesine rağmen neden odama gelip her zamanki gibi, Jungkook lütfen kapıyı açar mısın, diye sormasını ve pes ederek siktir olup gitmesini bekliyordum. Bu adam işini nasıl tutturuyordu bilmiyorum ama bir şekilde beni ayağına getirttirmeye bayılıyordu kesinlikle.
Evet naçizane mıncıklanmaktan moraran popomu yerinden kaldırdım. Beyaz, lokumsu bir varlık olduğumdan tenim çok hassastı. Keşke boynumu daha iyi morartsaydı. Hemen izleri geçmişti ve ben yaşadıklarımı günlük gördüğüm rüyalarımdan biri olduğunu düşünmeye başlamıştım.
Her neysecikler.
Dayamamıştım ve bu bekleyişi kısa bir anlığına sonlandıracak rasyonel planlar kurmaya başladım. Sanki Sangu'ya bakıyormuş gibi davranacak, aramızdaki avluda dolanarak onun odasının etrafında turlayarak dikizlemeye çalışmayacaktım tabi ki. Sangsu'dan cidden de sıcak süt isteyecektim. Erken uyumak istiyordum. Malum yarın hafta sonuna geliyordu ve ailemin yanına gidemiyordum belli ki.
Bak aklıma yine geldi. Nah giderdim onun ayağına. Bu seviştiği omegasına gram değer vermeyen omurgasızın tekiydi. Bir de hadsiz gibi onun peşinden koştuğuma inanamıyordum. Âşık olduk eyvallah da, onu ilgilendirmezdi ona olan duygularım.
Popomu hemen kaldırdığım yerime tekrardan oturttum. Bir de içeriye girebilsin diye mal gibi kilitlememiştim kapıyı. Nasılsa gelmeyecekti buraya. Hiç zahmet edip kalkıp yerimden onun için kapıyı kilitlemeyecektim.
O kısacık arenada bulanımdan bulanıma atladım ve neredeyse gözlerim doldu. Ben evimi özledim. Ben babamla dizi izlemeyi, kardeşimle kavga etmeyi, annemin her gün babamı boşanmakla tehdit edip akşamına onunla işi pişirdiği günleri çok özledim.
İşte yılan herif tam olarak şu anda kapımı çalmaya başlamıştı gene. Hep pes ettiğimde hortluyordu hayatıma.
"Jungkook," diye sesleniyordu bana. "Bugün de mi kapıyı açmayacaksın bana?"
Her şeyin sorumlusu bu bok herifi dövmek istiyordum. Ama işin sonu şiddetli bir hararete dönüyordu. Hayır bu nasıl oluyordu onu da bilmiyordum. Zayıftım ona karşı muhtemelen. Ağzıma sıçayım. Şimdi onun da ağzına sıçmak istiyordum.
Bekledim, nasıl olsa her ihtimale karşı kapı kolunu çeviriyordu. Malımı iyi tanıdığımdan kapıya bakmak yerine yüzümü onun tam zıttı yönüne çevirdim.
Geliyor heybetiyle gölgesinde piknik yaptığım herif. Nasıl da ağır nalda ilerliyordu yanıma kadar gelirken. Bense sinirden mi yoksa o olayların ardından onunla kısmen yüz yüze olmamaktan dolayı tekrardan kızarıyordum bilmiyordum.
Sadece, "İyi misin?" diye sorarken o parmak uçları çehremde kendisine bakmam için yönlendiriyor ve ona bakarken duygu patlaması yaşamama az kaldı. O da aklı sikinde abazalar gibi eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük bırakıp geriye çekildiğinde gözlerimde sinirden alevler sıçrıyordu.
Benim derdime bak bir de bu itin bana yaptığına. Dövmek istiyorum deyince de kızıyorsunuz bana. Bu adam dayak yemeyi hak ediyordu, işte o kadar.
"Ne yapıyorsun?" diye onun eğilmiş omuzlarından iterek ayağa kalktım ve az önceki dudaklarımdaki baskıya elimle dokunmamak için resmen savaş başlamıştı içimden ve onun çok ayrı bir gamsızlıkla, "Ne bileyim, bunu sürekli yaparız diye düşündüm," demesi ve omuz silkmesi, ayak parmak uçlarımı bile kıtlamama neden oldu.
"Senin canın dayak istiyor galiba. Biz senle neyiz ki sürekli öpüşüp koklaşalım."
Hepsi o attığın fotoğrafların suçuydu. Ondan bu herifte bana karşı bir özgüven patlaması yaşıyor, akıllıymış gibi bir de bana cevap veriyordu.
"Evliyiz." Diyordu, gülüyordum. Sinirden ama kesinlikle. "Hadi ya, pek farkında değildim. Teşekkürler."
"Jungkook... neden seninle yakın olmama izin vermiyorsun." Dedi ve sesi bir anda ciddileşti. Fabrika ayarlarım bozuluyordu birden o böyle bedenen katılaşınca. Ama ben onun çevik bedeninde duran çatık kaşlarını umursamadan ona içimden geldiği gibi cevaplıyordum. "Çünkü bence senin niyetin bozuk."
"Ne?" dedi şaşkınlıkla. Hayır sanki değilmiş gibi tepkiler veriyordu haspam. Ağzımın ucuyla, "Duydun işte," diyordum ve sinirden kudurma sırası ona geldiği için çok mutlu olmuştum. Saçlarını çekiştiriyor ve boynundaki damarı anlık seğiriyordu.
"Ya bana ırz düşmanı gibi davranmaz mısın?"
"Nedenmiş o? Sanki değilsin."
"Değilim." Dedi dedi bastıra bastıra. Ondan biraz daha uzaklaşarak sırtımı güvenle bir yere yaslama amacıyla duvara kadar ilerledim. Kollarımı birbirine kenetlerken, içten içe bu açıdan iyi durup durmadığımı anlamak için karşımdaki aynadan duran yansımama da göz atıyordum. Maşallahım vardı, çaktırmayın.
"Umurumda değil." Diyerek, kollarımı çözdüm tekrardan parmağımın ucuyla alnıma düşen saçlarımı itekledim. Aşırı dehşet bir sürtük olmaya çalışıyordum, çünkü neden olmasın ve konuşurken çok cilveliydim. Dediğim gibi ayarlarım bozulmuştu, bu nedenle davranışlarımın orantısızlığından dolayı yaptıklarımdan bir mantık aramayı kesin lütfen. "Ben sadece sevgilimle yakın olmak istiyorum."
Ve bizim odun, hep odundu. "Ama biz ondan çok öteyiz. Evliyiz." Diyerek beni krize sokuyordu. Ben onunla iç içe olmak istemiyordum. Dizilerdeki gibi bir kaçamak ve özlem çekmek istiyordum. Heyecanlanmak ve kavuşma hayalleri kurmak istiyordum.
Bazen insan ne dilediğine dikkat etmeliydi.
"Tekrar söylüyorum, umurumda değil." Dedim ve onun bana kafası karışık bir halde bakmasını dert etmedim. Adalet istiyordum. En temel hakkımı talep ediyordum. "Benim daha önce hiç sevgilim olmadı ve senin bunu yaşamış olman bana haksızlık. Bende sevgili olmak istiyorum."
Ama yarak kafalı şey, "B-başkasıyla mı sevgili mi olacaksın bana daha sonrasında yakın olmak için," dediğinde, duyduklarım şey karşısında ağzım açık kaldı. Ve cidden bunu söylerken sinirlenmiş olması, benim olayları bazen götümden anlamış olmamla ölümüne kapışır haldeydi.
"Sen, sen salak mısın Taehyung?" dedim şaşkınlığımla. "Seni biraz mantıklı düşünmeye davet ediyorum."
Birkaç saniye kafasında olayları tartıp biçti. Sonunda anladığında derin bir oh çekti ve beni hafiften gülümsetmişti. Ama ifadelerimi çarçabuk toparladım.
"Ha, şey. O şekilde diyorsun. Tamam olur."
"Ne olur?" dedim, duymak için çırpındım resmen. Ve o da bana adım adım yaklaşarak, "Sevgili diyorum, oluruz," diyordu, savurgan cümleleri rahatlığından geliyordu belli ki. Ben bu iti hangi ara bu kadar şımartmıştım.
Ama pes etmiyordum.
"Ben bir teklif aldığımı ve sonrasında onu kabul ettiğimi hiç hatırlamıyorum."
"Jungkook," diyerek tam önümde durdu ve yarı çıplak kollarımı okşayarak bana daha fazla yaklaşarak, "Ben teklif etmem," dedi ve tam dudaklarımın üzerine fısıldadı. "Sevgilimsin derim ve sevgilim olursun."
"Hoşt, hödük." Diyerek onu anında üzerimden savururken, ne yaptı etti ve yanağıma bir öpücük bırakıp kaçtı benden. Anladı o da elimin ağır olduğunu. Dayak yeme fobisi oluşturduğum için mutluydum elbette.
Ve o gülerek odadan çıkarken, mutluluğuma zıt bir nefretlik ifadeler vardı yüzümde. Çünkü kibirliydi, egoistti ve beni nasıl çıldırtacağını çok iyi biliyordu.
"Tamam sevgilim, iyi geceler." Diyordu ve halen bana kur yapmaya devam ediyordu. Bu adam resmen benim ar damarıma basıyordu. Çünkü çıkmak için açtığı kapıdan çıkmadan önce bana dönerek, "Yarın erken uyanman gerekecek. Ailenin evine gideceğiz ya. Bize çift pijamaları ayarlamayı unutma. Hep bundan yapmak istediğini biliyorum, Twitter hesabın sağ olsun," diyerek yine beni utancın körpe denizine atıp çıkarmayı başarıyordu.
"Siktir git Taehyung."
"Bebek." Dedi ve gülerek odanın kapısını kapatarak görüşümden uzaklaştı. Oysa arkasından çığlık atarken, bu çığlık mutluluğumdan mıydı yoksa sinirlerimin bozulmasından mıydı bilmiyordum ama ben bu herife fena düşüyordum. Sonum bok yoluna gidiyordu. Ama olsun. Ne olacaksa olsun artık.
Taehyung benden her şeyimi aldın. En çok değer verdiğim şeyi de almak üzereydin. Ailemin bana olan sevgisini de. Herkes seni sevmek zorunda değil. Seni ben zaten seviyorum. Fazlasına gerek yoktu. Ama sende sonunda bunu anlayacaktın nasıl olsa... üzgünüm.
Ay sevdiniz mi bölümü? sevmiş olun lütfen :')
Çok tatlış bölümler geliyor, sonra Allah bizim belamızı verecek zaten...
Ben Nicotesy, sizi seviyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.24k Okunma |
658 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |