34. Bölüm

33. Bölüm

feu
nicotesy

 

Selam? Kimler uyanık...:)

 

Vote ve yorumcuklar alma ümidiyle, uzatmadan, iyi okumalar.

...

 


Taehyung'un Ağzından.

 

Beni kimsenin anlayamayacağı bir zaman dilimindeydim. Düşüncelerimden ötürü kafamda oturmayan sanrılar ve olası planlar dahilinde içimde serpilen bu manasız çalımı anlamlandırmaya ve sıfat koyarak bir çözüm bulmaya çalışıyordum. Ne yabani ne zoraki bir istekti doğrusu. İç güdülerim beni çoğu sorunların kökünden kazıyarak yok etmeye planlanmış olsa da şu anda bulunduğum durum için çözüm bulabilme adına ablamı arıyor ve nezaketin boy ölçüştüğü sarayın içinde sinirden neredeyse duvarlara yumruk atmak üzereydim.

 

Kırgın olduğumu ona belli etmeme rağmen nasıl olurda halen okul çıkışında onunla yan yana yürüyerek, onu göreceğim diye kıpır kıpır olan içimi arabanın sadece camından seyrederek şahit olduğum manzara karşısında paramparça edebilirdi. Halbuki benimle en azından da olsa eskisi gibi konuşmaya çalışır diye düşünmüştüm. Gıcık olduğunu bile bile sırf bana tepki vermesini isteyerek son ses kulaklıkla klasik müzik dinlemiştim ve onun tüm yaptığı yanımda uyuklamak oldu. Çok iyisin Jungkook.

 

Şu anda odanın içinde volta atarak sabah yaşanan olayları, beni anlayacağını düşündüğüm ablama anlatırken bir nebze olsun rahatlamış sayılırdım. Kendimi fazlasıyla dengesiz hissederken, beni anlayarak bir tavsiye vermesini veyahut bir komuta belirleyerek onu fiile çevirmemde rol modelim olsun istiyordum. Tıpkı çocukken olduğu gibi. Çünkü o yaramaz ve istediğini almak için kırıp döken ve her şeyi olduğundan daha kötü bir hale sürükleyerek dönülmez bir sapağa sapmak istemiyordum.

 

Ve ablama olayı iki kez anlatmama rağmen bana tekrardan aynı şeyleri, yani ona kendim için anlattığım cümlelerimi bana karşı kullanırken fazla sabırsızdım. "Evet abla öyle oldu dedim ya sana," diyerek tahammülüm kalmamış bir halde söylenirken, hemen karşı odamda Jungkook'un ne yaptığını bilmediğimden, kontrol etme isteğiyle pencereme yaklaştım.

 

Lanet olsun, penceresinin perdesini kapamıştı!

 

"Sus gerzek, çok hakkın varmış gibi bir de trip atmışsın." Diyen ablamın ahizesinden çıkan sese gözlerimi devirdim. Her defasında bana bu tepkiyi nasıl verebiliyordu. Alfayım diye durmadan beni aşağıladığı yetmiyormuş gibi içimdeki duyguları frenleyemeyerek tepki vermiş olmamdan dolayı da ayrı azarlıyordu.

 

"Elimde olan bir şey değildi." Diyerek balkonun kapısına yaklaştım. Hava güzeldi ve dikkatimden kaçarak Jungkook'un belki de hala derste olduğunu düşünmek istiyor ve aramızdaki bu sessizlik için nasıl bir ifadeye sahip olduğunu bilmek istiyordum. Onda en çok hoşuma giden şeylerden biri de buydu sanırım. Duygularının yüzünde aldığı şekli gizleyemiyor olmasıydı. Bu mayhoş düşüncelere dalacakken ablamın tekrardan homurdanması ve benim de ona kendimi bininci kez ikna olmuş bir biçimde savunmaya itti.

 

"Birdenbire o şekilde tepki verdim. Kırıldım belki de bilmiyorum." Diyerek dudak dişlerken, sıkılgan ve bu tarz sözler için alışkın olmayan ağzım tembeldi. "Onun için özel olmayı istiyorum. İlk defa birinin bana değer vermesini çok istiyorum ve bunun için ne yapmam gerektiği konusunda bir fikrim bile yok. Çünkü o benden hoşlanmıyor ve... ve beni umursamıyor."

 

"Anlıyorum... anlıyorum." Dedi ve derin bir iç çekti. "Bir şeyler düşünmemiz lazım." Dediği anda heyecanlandım. Saçma bir heyecandı lakin onun da bir omega olması, en azından beni Jungkook'a yaklaştıracak sağlıklı fikriler barındırdığı düşüncesine çekiyor ve umutlanmama sebep oluyordu. Yine de "Anlattığın kadarıyla bu çocuk senin ayağına gelecek bir tipe hiç benzemiyor," dediğinde, sadece anlattıklarımla onun nasıl bir inatçı olduğunu anlamıştı.

 

Bahçede de olmayan Jungkook'un varlığıyla odamın çalışma masasının önündeki koltuğa otururken, "Aynen öyle," dedim ve bana "Bu çocuğun en değer verdiği şey ne?" diye sorarken, daha dün akşam aynanın karşısında durarak duştan sonraki çıplak bedenime bakmış ve yeteri kadar iyi kaslarımın olup olmadığını incelemiştim Jungkook yüzünden. Çünkü attığı tweetlerden biri de buydu. Bununla, "Kaslı alfalar, iri Adonisleri olan türden," diyerek boş bulundum sorulan soruyla aklımda beliren tek anı üzerine.

 

Zaten ablamda benim artık mantıklı düşünen evremin çoktan alabora olduğunu anlamış olacak ki, önce kahkaha attı ve "Mankafa birinde görünüş olarak değer verdiği kriteri sormadım sana," diyerek dalga geçerken, muhtemelen benim sadece bel altından düşünüp taşınarak kendisine bir cevap verdiğimi sanıyordu.

 

"Çok pardon" derken bile utancımdan feci şekilde kızarmıştım. Bu tarz düşünceler hiç benlik değildi ve kapıldığım düşünceler yüzünden büründüğüm şekilden dolayı utanıyordum. Derin bir nefes alarak, az öncesinde kaybettiğim saygınlığı geri alabilmek adına ablama karşı elle tutulur türden mantıklı bir açıklama vermeye çalıştım.

 

"Ailesi tabi ki. Onlarla uzun zamandır vakit geçiremiyor." Diyor ve Jungkook'un nasılda uykusunda annesinin adını sayıklayarak, sizi çok özledim diye veryansın ettiğini düşünüyordum. Sahiden de hiç ailesinden ayrı kalmamış olmalı. Oysa ben onlara yakınken bile çok uzaktım ve onu bu konuda anlayabilmek çok zordu. İki aydır göremediğim siyah atımla aynı his miydi acaba?

 

"Onlara da baya düşkün. Eminim onlarla biraz vakit geçirse çok mutlu olurdu."

 

"Pekâlâ," dedi ablam düşünür gibi. "Senin damat olarak onları ziyaret etmen gerekiyor. Genel protokol gereği annesi sizi ziyaret etmiş olmalı çoktan. Sizin de yakın zamanda görüşmeye gitmeye ve ailesini onurlandırmanız gerekiyor."

 

Bunu bende biliyordum. Programıma göre ayarlanacaktı ama ben Jungkook için bu tarihi biraz daha erkene alarak bu hafta sonuna doğru ayarlamıştım. Muhtemelen de üç gün sonra gideceğimiz içinde ailesine haber verilerek hazırlık yapılması istenecekti. Malum, bu tüm ülkenin ilgisini çekecek türden bir ziyaret olacaktı. Geleceğin Kral'ın sıradan bir konutta ve sıradan bir yaşam metaforunda geçireceği birkaç gün olacak ve halkta anlaşıldığı, yaşam düzeyi üst kastlar tarafından keşfedileceği ve buna uygun ileri ki zaman için bir tasarı oluşturacağını ön görerek mutlu olacaklardı. En azından ülkenin aydın kesimlerinin genel düşüncesi bu yöndeydi.

 

"Evet, bunu Kraliçe ile konuştum." Diyerek bu konunun hali hazırda gündemimde olduğunu belirttim. "Bu hafta sonuna ayarlandı. Jungkook'a da söyledim. Ama ne zaman gideceğimizi değil, sadece yakın bir tarihte ziyarette bulunacağımızı söyledim."

 

"Çok iyi!" diye bağırınca istemsizce yerimden sıçradım. Bu kızın dengeleri ile resmen aynıydı Jungkook ile. Biliyorum ki ablam buraya geldiğinde onunla çok iyi anlaşacaklardı ve muhtemelen de ikisi bir olup beni dövmeye kalkacaklardı. Bunun içinde acil bir çözüm bulmalıydım amma velakin öncelikle ablamın bu durumla neden bu kadar sevinç duyduğunu anlamak zorundaydım.

 

"Neden buna bu kadar sevindin? Ne planlıyorsun?" dediğimde hemen lafı ağzıma tıktı ve doğrusu benden harfiyen istedikleri şeyi yaparken çok ama çok küçük bir vicdan azabı çekiyordum. Ama eğer bunu yapmazsam da Jungkook'u artık az çok tanıdığımı belirleterek söylemeliyim ki bana katiyen gelmezdi ve ben onunla tekrar konuşamazdım.

 

Özür dilerim Jungkook. Ama bunu ikimiz için yapıyorum. Sana yakın olmayı isteyen bencil arzularım için değil.

 


(Jungkook ile kaldığımız yerden devam)

 

Domuz suratlı nasılda mendebur gibi yüzüme bile bakmadan oturuveriyordu yemek masasında. Ben burada şekilden şekle giriyor ve onun üzerimde kurduğu adi duygular yüzünden onu kahpece öldürme planları kuruyor ve ardından dayanamayarak çok ama çok duygulu cenaze törenleri düzenlerken o nasılda efendi efendi boğazından lokmaları indiriveriyordu aşağıya.

 

Bu sahiden de bana dediği gibi sınır falan mı koymuştu? Onu daha fazla gıcık etme adına Sehun'la bilerek arabaya kadar gelmiştim. Ama o yine açmıştı ineklerin daha verimli süt vermesi için açtıkları klasik müziğini. Hayır müziği dinlerken ve ona alttan alta bakarken yorgunluktan uyuyakalmıştım. Bunun nasıl olduğunu sorgulamayın. Sinirden iki lokma yemek yiyemediğimden halsiz düştüğümü falan sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz, aksine çıkışa yakın sınıftaki bir kız kendisine sevgili yaptı diye hayır yaptı da onun sayesinde tüm sınıf aç karnını doyurdu. Eh bende bir prenscik olduğumdan en çok dilimler hep bana verildi. Sehun'un da payını yemiş olabilirim ama ne yapayım o da vermeseymiş değil mi ama?

 

Neyse konuyu çok dağıttım. Konumuz Medusa?

 

Dağı taşı sikeceğim. Bu herif inadına bir bakım yapmış ve afiyetle yemeğini yerken, bazen yanlışlıkla dirseğini koluma çarparken bugün sıfır temas içinde olmak beni çok üzüyordu.

 

Bana kırılmıştı? Yani beni kırdıklarına saysın diyeceğimde, mendebur kaynanam sanki her şeyi anlamış gibi fitnekâr dolu bakışlarını üzerimde gezdirirken, Ana Kraliçe porselen kaplama dişlerini gıcır gıcır etin üstünde getirip götürürken, bu siktiri boktan auradan bir tek karnını doyurmak istemeyen ben olabilir miydim ya!

 

İşte bir lokma bükücü, mide delici hamle daha geliyor hazır mısınız? Şıklık olsun diye kulağıma taktığım sallanan küpem bile ağırlık yapıyordu, olayların hezeyanlarına yetişemeyen bana. Hayır biri de demiyordu ki, Jungkook ah sen de mi buradasın, yavrum senin fikrin ne diye...

 

Kraliçe, Taehyung'a baktı ve "Prensim," diye seslendiğinde, bizim kibar şerefsiz mendiliyle ağzını silerek dramatik aile şovlarına başladılar. "Buyurunuz Kraliçem," dedi ve gözler birbirine bakarken, ana oğul olayında bir şey kaçırdım ama ne olduğu konusunda pek fikrim yoktu. Çünkü yok sayılan kişi sadece ama sadece bendim ve bir de Ana Kraliçe'nin kafasının üstüne dolanan üç katlı örgülü peruk.

 

"Hafta sonu için konuştuğumuz üzere programınızı ayarladınız öyle değil mi?" dediğinde bön bön bakıyordum. Yine bir yerlere mi gidecekti bu herif? Niye ben hep sarayın içinde duruyorken bu adam bir dakika bile yerinde duramıyordu. Aklım sonra sürekli bu şam şeytanın da kalıyordu. Sonra Jungkook hormonları oynuyor diye tantana yapıyordu millet.

 

Benim küslük savaşına girdiğim kocam ise konudan bir habermiş gibi, "Niçin ayarlamam gerekiyordu, çünkü hafta sonuna yoğun bir sıkışıklığım var. Görüşmem gereken birkaç elçilikler var," deyince, Kraliçe bile garip bir şaşkınlıkla oğluna baktı.

 

Ortamda Teksas sessizliği ve uçan toz bulutu vardı sanki. Benim olayı çözmeye çalışan meraklı iri gözlerimin far gibi açılıp kapanması dışında bir hareketlilik yokken, "Ailemizi onurlandırmak adına eşinin akrabalarını ziyaret edeceksin. Bunu konuşmuştuk," dediğinde, bilin kim heyecandan küt küt yerinde oynamaya başladı. Cevabı biliyorsunuz. Ben...

 

Ah zavallım olan ben.

 

Medusa, "Unutmuş olmalıyım," derken dalgındı ve ona baktığımı bilirken bile kirli çehresi dimdik duruyordu. Bana laf sokacaktı ya, duruş sergiliyordu şerefsiz puşt. "Daha önemli işlerim var. Zaman kaybetme gibi bir lüksüm yok efendim. Programımı biliyorsunuz. Eminim eşim ailesinin evine tek gitmekten daha büyük bir mutluluk duyacaktır. Burada kaldığı süre boyunca bir hayli mutsuzdu kendisi. Yine saraydan birileriyle olmak onu rahatsız edecektir."

 

Bunlar kuru iftiraydı. Resmen bana laf sokmak istediği için beni kaynanamın gözünde adi bir sürtük gibi görünmeme sebep oldu. Ama umurumda değildi. Yani burada çoğu zaman mutsuz olduğum doğruydu. Konforumun iyi olması dışında daha güzel bir şeye pek rastlamışta değildim. Ancak olay bu değildi.

 

"Tek gitmesi konunun bahsi bile olamaz. Kuralları biliyorsunuz Veliaht Prens." Diyerek oğluna sert bir bakış yolladı ve sonra bana döndüğünde, nefesim kesildi. Bu nasıl şeytansı bakışlardı böyle. Medusa'nın donuk bakışları bile bunun yanında duygu dolu kalırdı. "Kaç ay oldu ve halen buraya uyum sağlayamamış olmanızı geldiğiniz sınıfa bağlıyordum ancak bunun için yeteri kadar çaba göstermemiş olmanız beni hayal kırıklığına uğrattı. Sizin için yeşerttiğim umutlarımı bu hoyrat tavırlarınız ile zedeliyorsunuz. Lütfen aileden biri gibi davranmaya başlayın. Kocanıza ve kocanızın ailesine karşı da biraz sevecen olun."

 

O kadar sinirlendim ki resmen kaynanama bakarken gözlerimden alevli kalpler fışkırıyordu. Şimdi benim ağzım boş durur mu efendim, asla. "Kendimi aileden biri olarak göremediğimden zorlanıyorum. Az önce de şahit olduğunuz üzere, eşim, benim için önemli bir konu hakkında dahi umursamaz ve unutkan. Bunun ne kadar üzücü ve saygısızca olduğunun eminim sizde farkındasınızdır."

 

Tamam bu tepkiyi ne ben kendimden ne de kaynanam bekliyordu. Ana Kraliçe bana zafer işareti atıyor, resmen altıma işeyeceğim kadar sevimli hareketler yaparken ciddiyetimi koruyacağım diye bacaklarımı sıkıyordum. Medusa'nın tepkisine bakmadım bile. Çünkü bir kaynana ile onun oğlunun eşinin arasına hiçbir kul giremezdi. Güç savaşı böyleydi işte arkadaşlar.

 

Şimdi bana küfredecek gibi duran kadının ağzından çıkan sözlerinin gerçekliğini sorguladım birkaç saniye. "Haklısın ve sizin artık gerçek bir eş gibi olmanızı sağlamak benim görevimdi. Bu konun üzerinde yakın bir zamanda duracağıma emin olabilirsiniz," derken, okşanan gururum ve ben şaha kalkmıştık. Ama vaziyet alın, bu sinsi karı beni boşu boşuna haklı falan ilan etmemişti.

 

Ben bu gece kendi kalemimi kırmıştım. Gerdek gecesi için hazırlıkların yapılacağının haberinin tarihi bugündü. Çünkü Kraliçe, Medusa ile olan yakınlığımızın iki kavuşamayan dağ olduğunu anlamıştı artık. Hayır oradaki herkes anlamıştı, ben hariç. Geçmişler olsun.

 

"Anlayışınız için çok ama çok müteşekkirim Majesteleri," diyerek başımı eğdim ve bana takma dişli kankam dışında ikisi tuhaf bakıyordu. "Çok tatlı değil mi Majesteleri," diyordu porselen dişli, yanakları kiraz balmı kadar parlak duran Ana Kraliçe. Ortamın sevilen evcil hayvanı gibiydim ve istemsiz olaydan bir haber olan ben için gülümsememek elde değildi.

 

Bu yarma sessizliği ardından kraliçe tekrardan hafta sonunu ziyaret için ayarlamasını istedi Taehyung'tan. Medusa sadece düşüneceğini söyledi ve beni çıldırtmaya devam etti. Sırf onun bana olan kaprisleri yüzünden ailemden mahrum kalıyordum ve ben ondan bunun intikamını çok feci almalıydım.

 

Ama nasıl?

 

Bu adam ancak dayaktan anlıyordu bence. Çünkü onunla aramızda olan tek sağlık şey dövüşüyor olmaktı. O yüzden onunla yemekten sonra sessizce kaldığımız daireye gelirken diğerlerinin de bizi takip etmesi yapacağım hamleleri kısıtlıyordu. Sangu'ya örnek biri olacaktım. Bir omeganın bir alfaya nasıl terbiye verildiği ile ilgili tabi.

 

Bu nedenle onun hızlı ve aceleci ayaklarını hiç umursamadım.

 

Nasıl olsa odasına girdiğinde onu sinsi bir boşluğundan yakalayarak o uçuşan saçlarını parmaklarıma dolayarak astıracak ve canını fena şekilde yakacaktım. Hedef rotası oluşturuldu ve odasına girerken bende kendi odama geçtim. Sangsu'nun yanımdan ayrılmasını bekledikten çok kısa bir süre sonra, yaklaşık yarım saat sonra odamdan hızlıca çıktım. Onun kapısının önünde dururken, olası bir cinayet olayı için etraftaki görgü şahitlerini kontrol etme amacıyla iyice etrafı kolaçan ettim. Normalde siktiğim görgü kuralları üzerine kapısını tıklatarak içeriye falan girmem gerekiyordu.

 

Ama aşklarım, biz aşk yapmaya değil savaşmaya gidiyorduk öyle değil mi? Öyle deyin çabuk. Beni onaylayın yoksa birazdan olacak olanlar benim nezdimde büyük bir suç olacaktı.

 

Yaktım seni Medusa!

 

Daldığım odasında dört nala koşmaya hazırlanarak hemen ortada durdum ve ağzımın bana verdiği tüm kol kuvvetiyle, neden birazdan kol dediğimi anlayacaksınız, az bekleyin, işte o kuvvetle bağırdım. "Taehyung! Taehyung... Medusa!" diye, bağıra bağır boğazım acırken, banyonun kapısı tam olarak görüş alanımda açılırken, bu çok ani oldu arkadaşlar, sanırım başıma bir şey geldi sandı, çünkü kapıyı açtığında hızlı davranacağım diye düşüp kayarken küçük bir çığlık attı.

 

Ama benim sonra atacağım kadar şiddet bir çığlık olmuş olamazdı.

 

O acıyla belini ovuşturup kendisini kaldırmaya çalışırken, ben onun kaslarından aşağıya, bacaklarının ortasına doğru süzülen üçüncü bacağa bakıyordum. Tansiyonum düştü sanırım. Bu kendimden sonra bir başkasınınkini gördüğüm tek seferdi. Ve sanırım pornodaki adamlar gerçekmiş. Bu adamda geleceğin porno yıldızı olurdu.

 

Nereye yıldız oluyor, bu adam anca benim odamdaki yıldız olurdu. Pavyonumdaki yıldız.

 

Kurudu boğazım. Korkudan.

 

İşte farkındalığım, üçüncü ayak dedim ama siz anladınız dimi. Ona bakarak büyük bir çığlık koparırken Taehyung açılmış havlusunu fark ederek o da tekrardan çığlık attığında, odadan kaçarak çıkma peşindeydim.

 

"Gölgesinde serinleyeceğim şey şaka mıydı?" Halen odamda söylene söylene dolanıyor, sıcak basan kazağımı bir çırpıda üzerimden çıkarırken aklım sadece dildolarıma yeni boyut kazandıran görüntünün üzerinde yeni çalışmalar sürdürüyordu.

 

Of omegam bile kudurmuştu bile. Neymiş kimin kocasının bu kadar güzel hazineleri varmışta falan filan. Hazineye baksam ne olacak, harcayıp keyfine bakmadıktan sonra ne anlamı vardı? Ay! Ben yine niye böyle düşünüyordum. Kahretsin... kızgınlığım yakın mıydı benim yine?

 

Beynim bomboştu ve adam orada bir yerini sakatladı mı onu bile bilmiyordum. Domuz gibiydi de maşallah, ama ya bir şey olduysa? Ya ona yardım etmedim diye beni hiç ailemin yanına götürmezse.

 

Bu ihtimallerin yarattığı korkuyla gelsin geri tekrardan onun odasının önünde bitmiştim. Bu sefer efendi gibi kapıyı çaldım. Ses vermesini bekledim. Yine uygunsuz bir görüntü karşısında tövbelerinden dönen bir günahkâr olmak istemiyordum.

 

Bekledim, yine çaldım, bekledim, tekrar çaldım.

 

Ya bu adam iyice çıt kırıldım bir şey oldu zaten. Bayıldı da kangren kalıp nefesi mi kesildi acaba? Tamam tamam, içeriye tekrardan girmek için gazlıyordum kendimi. Başardım ve gurursuz bir meraklı olarak kapıyı açtım ve ortalık aşırı sessizken, en son yerde bıraktığım kazazede olduğu yerde değildi ve banyo kapısı halen açıktı. Olay iyice tuhaflaşmaya başlarken, "Öldüysen ses ver, ölmediysen ses verme. Çünkü seni ben öldüreceğim," diye seslendim ona.

 

Sessizlikten ölmediğini umut edecektim, ama arkamdaki Azrail kılıklı şey birden bana dokunarak, "Jungkook," dediğinde, yerimden korkuyla sıçradığımda küfrediyordum. "Korktun mu?" diyordu sırıtarak. "Çünkü az önce bende korkup düştüm de birileri yüzünden."

 

"Kavga mı istiyorsun?" Diye diklenerek üzerine yürüdüğümde, bana benim taktiğimle yaklaşıyordu denyo. "En başında buraya kavga için gelmedin mi zaten?" diye kaşını kaldırıp meydan okuyordu. Lan bana, bana sen nasıl meydan okursun!

 

"Gardını al o zaman Taehyung Efendi, acımayacağım."

 

Boynumu kütleterek ellerimi yumruk yaparak havaya kaldırdım. O ise yan bir gülümseme ile savunma pozisyonuna geçti.

 

"Acıtmayacağım."

 

Keşke acıtsaydın da bana bunu yapmasaydın şerefsiz kocam.

 

Ben hayatımda hiç bu kadar ateşli kavga ne izledim ne de gördüm. Yaşamak ise bambaşkaydı. Tavsiye etmem. Sonra ben gibi olursunuz, tükürdüğünü sürekli yalayan bir yalak mesela. Her neyse, bu rezilliğimizi sadece ben, Medusa ve siz bileceksiniz. Saygılar diyemiyorum çünkü saygı denen şey kalmadı o odada aramızda. Lanet olsun.

 


Bölüm nasıl bilmiyorum ama diğer bölüm, çoksel olacak hahahah

 

yarın atacağım yb :D

 

Ben Nicotesy, iyi geceler :)

Bölüm : 02.10.2024 18:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...