Düzeltmeden atıyorum, kafam kaldırmıyor, sonra yazım hatalarına döneceğim. Şimdilik affınıza sığınırım.
İyi okumalar... ballarım.
Jimin göz yaşlarını silerken annesinin şu anda evde olmamasına seviniyordu. Kendisini bu kadar zayıf bir halde yakalamış olsaydı muhtemelen yine kendisini yetersiz ve güçsüz olduğu için aşağılamaya başlayacaktı.
Ama tüm bu yol ayrımına girerken kararlarını etkileyen oydu. Yarışmaları kazanmak zorundaydı. Yarışmalara katılması için ipotek bıraktığı evleri de bir sebepti. Ancak uzaktayken, kendi hayalleri için sandığı şeyi yaparken mutsuzdu.
Taehyung'u gerisinde bıraktığı için. Bunu bu kadar geç fark ettiği için. Onun daima yanında olacağına inandığı için.
Şimdi geri dönmesi için yalvarması bile onu geriye döndüremezdi. Söylenmiş onca güzel sözlerin altında yatan gerçeğe o da artık biliyordu ve bunu kabullenmek sandığı kadar kolay olmayacaktı ve canı sandığından çok yanacaktı.
Kanepeye uzanmış başını eve yayılan zil sesiyle doğrulttuğun da, yüzünde asılı kalan göz yaşlarını hızlıca sildi. Annesinin gelmesine imkan yoktu. Bugün geç geleceğini saatler önce arayıp söylemişti.
Gelenin o olmasını çok istiyordu. Belki de odur diye düşledi. Belki kendisine söylediği cümlelerden büyük bit pişmanlık duymuştur diye ümit ederek, yerinden sıçrayarak kalktı ve ağzı açık valizinin üstünden atlayarak geçti. Sanki kapısını çalan Taehyung'muş gibisinden bir tavırla kapıyı heyecanla açtığında kendisini büyük bir hayal kırıklığı karşıladı.
Sehun'un annesi açılan kapının ardından Jimin'in bu kıytırık sevincine tiksintiyle bakarken, izin istemeden Jimin'in omzundan itekleyerek içeriye geçti.
"Beni gördüğüne sevinmemişsin gibi görünüyorsun tatlım," diyerek, kendisinin yaşadığı eve göre daha küçük gelen daireye şöyle göz atıp halen kapatmadığı kapının önünde bekleyen çocuğa baktı. "Ne oldu, beni gördüğünden dolayı rahatsız görünüyorsun?"
"Açıkçası sizi bu saatte evime davet ettiğimi hiç hatırlamıyorum."
Kadın, Jimin'in sivri dilinin çok çocukça bularak içeriye doğru geçerken ortalığın dağınık olmasıyla oturacağı düzgün bir koltuk seçerken, Jimin kadına dehşetle izliyordu. Tüm derdinin arasında bu kadının kompleksleriyle uğraşmak istemiyordu. Kendisini bu kadar bu konuda umutlandırıp elinin boş olmasının sebebi oyken.
"Üzgünüm, size ikram edeceğim bir şeylerim yok evimde."
Kadın burada uzun süre kalmaya hevesli de değildi zaten. "Bana en güzel ikramın Taehyung ile birlikte olmandı. Ama bunu da yapamadığına göre, sanırım artık bir işe yarar tarafında kalmamış görünüyor." Diyordu ve Jimin bu kadının her şeyden haberinin olduğunu anlamakta gecikmedi.
Madem her şeyi biliyordu. Kendisini Taehyung'un yanına gönderirken, reddedileceğini de biliyor muydu? Onun evlenme teklifini kabul etmedi diye kendisinden uzak kaldığına inandırmışken, artık tek sebebinin bu olmadığını biliyor olmanın canını ne kadar yakıyor olduğundan da haberi var mıydı?
Şimdi içindeki hüznü, acıyı, öfkesine doğru silkelerken dik başlıydı. "Bu sözleri sarf edebilmek için mi geldiniz buralara kadar, keşke zahmet etmeseydiniz." Diyebilmişti kadına.
Kadın onun bu gururunu tebrik etti. Bir zamanlar kendisinde de olduğu gibi. Tıpkı Taehyung'un babasına aşıkken araya giren Kraliçe ile tüm bağlarının kaybolup gitmesi ve artık bir hiçmiş gibi olmasının. Jimin'de kendisini gördüğünden midir ne, onu aşağılayarak kendisine getirmeye ve vazgeçen, kabullenen taburlarını düzeltmek istiyordu.
Onun bu aşkını daha iyi kontrol ederek, sarayın imajını daha iyi rezil edebilirdi. Kraliyetin yasak aşka kesinlikle onaylanmaz gözle bakılır ve toplum içinde bırakacağı intibayı düşünemiyordu bile. Bu kontrol edilemez bir skandal olurdu ve bu şekilde Taehyung'un veliahtlığını hükümetin baskısıyla düşürmek daha kolay olur diye düşünüyordu.
"Sana yardım edeceğimi söylediğimde çok hevesliydin." Dedi kinayeyle kadın. "Neredeyse ayaklarıma kapanacağını nasıl da unutursun?"
"O bir zayıflıktı." Derken dişlerini sıkıyordu Jimin. Bu kadının bu kadar içten pazarlıklı birisini bile bile nasıl aldanmış, kendisini kullandırmaya izin vermişti. Bu hayatı boyunca unutmayacağı en büyük ders olacaktı onun için. Bunun sitemiyle, "Beni sözlerinizle cezp etttiniz. Kandırdınız hatta," dedi.
Kadın sanki onun sözlerini elleriyle savuşturmak istercesine önünde yelpaze gibi sallandırken, yeni yetme bir çocuğun sitemini dinlemeyecekti. Özellikle planladığı şeylere bu kadar yakınken. O silahlı saldırı başarıya ulaşmış olmasaydı, şu anda burada bu konuşmayı yapıyor olmayacaktı. Oğlunu gururla Ana Kraliçe'nin önüne sunuyor olacaktı.
"Bana orada ne olduğunu anlat." Dedi otoriter bir sesle. "Gözlemlediğim kadarıyla Taehyung'un saklandığı şehri sana söylerken ona gitmek için çok hevesliydin. Onu geri alacağına ve seni sevdiğine de. Şimdi ise depresyonda görünüyorsun şekerim."
"Beni kandırdınız." Dedi aynı sitemini korurken Jimin. Ona yaklaşmak istediğinde nasıl uzaklaştırılmaya çalıştığını hatırlayınca kendisini daha da kötü hissetti. Çünkü Taehyung ile daima tensel değil, gönülü esas alan bir ilişkisi varken kendisini ona resmen sunmuştu. Onun gözlerinde bu davranışıyla nasıl da hayal kırıklığı yaşadığını görmüştü. Onu elde etmek için büründüğü ucuzluğu. "Sizin yüzünüzden Taehyung'un canını yaktım."
O anları tekrar dile vurmak daha az öncesinde akıp duran gözlerine tekrar dikenler batırcasına yakmaya, ağlatamaya itiyordu.
"Fazla duygusal davranıyorsun." Diyen kadının karşısında ezilmemek için ona gereken cevabı verip buradan çekip gitmesini istiyordu.
"Oraya gittim ve her şey gerçekten de onunla eskisi gibi olduğumuzu düşündürecek kadar harikayken, ne oldu biliyor musunuz?" Dedi Jimin bir solukla. O sokaklarda nasıl da sanki iki özgür gençmiş gibi takıldıklarını, eskisi gibi aralarında hiç dert tasa yokmuş gibiydi. Kavgaya karıştıklarında, paparazzilere yakalanacakken el ele tutuşup hızlıca kaçtıklarını.
Ancak bu güzel anıların aralarında paylaşacakları son anıları olacağını hiç tahmin edemezdi. Taehyung'un ansızın önüne çıkarken, bu isteğini kendisine olan saygısından ses etmediğini ve aralarındaki ilişkiye olan saygısından ona güzel anılar yaşanmasına izin vermişti. Veda edeceğini söylemeden veda edeceğini anlatan haraketleriyle.
Şimdi kurduğu her kelime canını sıkıyordu. "Artık kendisiyle yan yana gelmemi istedi benden. Ondan hoşlandığını söyledi. O çocuğu sevdiğini ve onunla gerçek bir ilişkiye başlamak istediğini. Ama ben yanında durmaya devam edersem bunun gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını söyledi."
Jimin'in kendisini acizce kelimelere boğdu cümlelere hiç bir anlam ifade etmeyen bakışlarını iteklerken, gözden çıkarmak istediği ihtimale atıfta bulunuyordu kendince.
"Demek ki evlilikte gerçekten keramet varmış. Çok yazık olacak öyleyse." Diyor ve Jimin, kadının niyeti bozuk davranışında artık kendisini toparlamalıyım diyerek kadına doğru bir adım atarak hamlede bulunuyordu.
Ses tonu korumacıydı. "Artık Taehyung'u rahat bırakın. O sizin nefretinizi hak etmiyor." Diyordu, çünkü Taehyung'u gerçekten seviyordu. Onun acı çekmesini istemiyordu. Sadece bu zamana kadar onun da kendisini sevdiğine ve o çocuğun aralarına set kurmaya çalıştığını sanıyordu.
"Bu konular senin sınırını aşan konular çocuk." Diyerek ayağa kalktığında her zaman işini garantiye alan bir kadın olmuştu. Krala duyduğu nefreti asla geçmeyecekti. Ve onu mahvetmek, verdiği kararlar sonucunda nasıl büyük bir hata yaptığını görmek istiyordu. "Ama yine de işe yaradın. Son dakika da."
Jimin bu içten pazarlıklı kadının elinde ne olduğunu çok bilmek istiyordu. "Ne demek istiyorsunuz?" Diye kadının karşısına geçerken, kadın onun omuzundan iterek yolundan çekti. "Zamanı gelince öğrenirsin canım herkes gibi."
"Siz," diyerek arkasını döndü. Kadın öylece evine girivermişti ve şimdide kendisini şüpheli sorular eşliğinde bırakarak çekip gitmeyi planlıyordu.
Kadın ona son dakika arkasına dönerek, kendisine nefretle bakan gözlere gözlerinin etrafı kırışacak kadar keskin baktı. Davranışını irdeliyor ve zeki olan bu omeganın nasıl da bu kadar aptal olduğuna hayret ediyordu.
"Ne bekliyordun? Çok sevdiğimden mi sana yardımcı oluyordum sanıyordun." Dedi ve Jimin'in herhangi bir yanlış hamlede bulunmaması için uyararak konuşmasını sürdürdü. "Unutma, beni afişe ettiğin taktirde senin de onun gözünde olan saygınlığın bitecek. Bir tek aranızda o kalmış belli ki."
Jimin kendi evinde bu kadar aşağılık biri tarafından aşağılanmayı kaldıramayarak, "Gidin, evimden derhal gidin," diye bağırdı. Kadın hiç istifini bozmadı bu yobaz tantanın karşısında. "Hâlâ bana borçlusun. Bunu unutma tatlım."
Dedi ve Jimin'in ardında bırakırken müstakil evden çıkıyor, kapıda kendisini bekleyen araca binerek telefonundaki sağ kolunu arıyordu.
"Bana o fotoğrafları hemen gönder."
İşte bu görüntüler, Jungkook'un tüm duygularını elinden alacak son darbe olacaktı. Ve kadın bu eline ulaşacak görüntülerle, elindeki pimi çekilmiş bombayı tam olarak aralarında oluşacak ilişkiyi tüm ülkenin gözünün önünde yitip bitmesi için kullanacaktı.
Ne yazık.
.....
Gözlerim birkaç kez üst üste yorgunlukla açılıp kapandığında hayatı sorgularsınız ya o kısacık anda. Nerde olduğunuzu değil, o yerde kim olduğunuza dair. Boşluğa bakar durur ve yan dönerken arkanıza aldığınız düşüncelerden sizi en çok neyin ele geçirdiğinizi bilerek yok sayarsınız ya onu, ben hangisini yok saydığımı bilmeden yapıyordum bunu.
Hava halen karanlıktı ve yalnızdım.
Son olanları düşünüyordum. Doğru mu düşünüyordum? Sana geldim, bunlar benim anlamam gereken cümlelerdi yoksa bana öylece söylenmiş cümleler miydi? En önemlisi ben neden bu hale düşmüştüm. Kendimi hiç olmadığım kadar yorgun, bitkin ve umutsuz hissediyordum. Yalnızdım belki de daha çok. Bundan, çok değil iki ay öncesini düşünüyordum. Ne kadar gürültülü, neşeli ve iç ısıtıcı bir yuvaya sahiptim ben.
Öyle ki şimdi dünyaya küfredesim bile gelmiyordu.
Yerimden kalkıp doğrulmak istediğim vakit, odamın kapısı açıldığında karşımda elbette ki duştan yeni çıkmış ve saçlarını küçük bir havluyla kurutmaya çalışarak giren bir Taehyung beklemediğimden, sertçe yutkunarak yatağımın içine kafamı bastırdım.
"Bir an hiç uyanmayacaksın sandım," dedi, elindekini bırakıp yanıma kadar sokulurken. Benim bambu gözlerim onun dibime kadar giren eşkâliyle sarsılırken, "Neden uyanmamı bekliyordun ki," gibisinden neredeyse kekeleyecek kadar saçmalık doluydu. Bir çare üzerimdeki yorganı boynuma kadar çekiyordum. Nedense içimde utangaçlık, düşüncelerime bir baskınlık vuran bir varlığı vardı odaya girdiği gibi.
Oysa onun bana karşı ilgili davranması hoşuma giderdi ama o hep gözümde menfaatçi bir köpek olarak kalacaktı işte.
Ama o elini alnıma koyarak, serin tenini tenimde hissettirirken ayak uçlarıma kadar burkuluyordum. "Kollarımda bayıldın... hım...," diyor ve elini çekerken o keskin kavisli çehresi kalbime batarcasına bana üstten bakarken kalbim tekliyordu. "Bir de uykunda," diyordu, dişini alt dudağını yanlış anlayacağım kadar çekiştirip dolgunluklarını serbest bırakıyordu.
Bu adam resmen beni rüyalarımda azgın düşler gördüren herifler gibi değişik değişik hareketler yapıyordu. Tövbe tövbe.
"Uykum da ne?" diyerek gözlerimi kaçırdım. Normal bakmıyordu bana. En azından ben bakışlarını yanlışa meyledecek kadar kafayı yeme noktasına gelmiştim. Ve açıkçası kendimi az çok tanıdığımdan onun ima ediyor olduğu tavırda bir şeyler sergiledim diye ödüm kopmuyor değildi.
Ancak beklediğimin aksine, "Ağlıyordun," diyor ve bakışlarımın tekrar onun üzerine çekmeme sebep oluyordu. Lakin, "Seni bırakmamam için," dediğinde elde ettiği bakışlarıma kibirli bir bakış atıyordu. O kadar kendinden emin söylemişti ki, korkumun önayak olduğu panik duygusuyla, "Yalan, iftira bunlar," diye çemkirdim.
Üzerime eğildi ve neredeyse burnunu burnumun ucuna sürtecek kadar yakınken, "Ama kollarımda bayıldığını hatırlıyorsun değil mi?" diyor ve sanki bunu hatırlamazsam bana kızacakmış gibi bir hali vardı. "Seni kucağıma aldığımı. Senin benim kolumu sahiplenerek bırakmayışını."
Hiçbir cevap vermedim. Yılan üzerime çıkmış, korkudan dilim tutuldu. Nasılda çekinmeden artık yakınıma kadar sokulabiliyordu? Her düşünce sıçradığı yerden beni söylenenlere sağırlaştırırken, elbette ona bunu hatırladığımı söylemeyecektim. Salak mıyım ne? Kim bilir bana bunun için ne ego kasacaktı.
Hiçbir şey demediğimden eğildiği yerden tekrar belini doğrultup kalktı. Elleriyle ıslak saçlarını karıştırırken, "Senin yüzünden daha yeni duş alabildim," diyordu.
Bendeki duyguyu bastırma olayı da bambaşkaydı o sırada. Yakınımdan uzaklaştığından mı nedir, "Ne yapayım? Teşekkür mü edeyim sana şimdi ben?" diye çıkışıyordum. Hayır yani, bir iyilik yaptıysan bile niye kafama kakıyordun ki. Daha senin sağ salim geldiğine sevinecek ve sonra da her şey normale döndü sayarak seninle uğraşacak ve o öpücüklerinden sonra bu dengesiz tavırlarının hesabını soracaktım.
Bir öylesin bir böylesin aslanım diyecektim. Kararını ver. Hem yoğurdum ekşimesin hem ayranım dökülmesin, olacak iş mi?
"Nezaket göstersen hoş olurdu sanki." Diyen Medusa ile işler sanıldığı gibi asla ilerlemeyecekti. "Tabi sen biraz yabani olduğun için bunu beklemek yanlış olacak."
Bu adam bu kadar üzerinde duruyor ve böbürleniyorsa, dalga geçiyor olamazdı değil mi benimle? Yok canım yapmazdı bence o öyle şeyler? Hiç güvenim de yok ki benim bu şeytan kılıklı prens bozuntusuna.
Ama bir kere şüphe duymuştum ben kendimden. "Gerçekten yalvardım mı sana?" diyerek kalktım yerimden. O da spor muhaberesi yapacakmış gibi ellerini beline yasladı. "Hem de odada senin için endişelen o kadar insan içinde yalvardın." Dedi ve ağzının ucunda geveleyerek konuştu. "Sadece bu olsa yine de iyi."
"Ne? Ne! Başka ne yapmış olabilirim ben." Diyerek havaya uçuşan saçlarım, sinirden yerimde zıplayan bana yeteri kadar aciz bir görüntü hiç sunmuyormuş gibi, "Daha şimdiden kızarıp morardın Jungkook. Söylersem ne hale gelirsin kim bilir," diyen Taehyung'un, sakin duruşu ve tepkilerime gülen bir insan olması gözümü açmamı sağladı.
Yüzümü onun hödük suratındaki eğlenceye sıçmak istercesine dikkatle yüzüne oturtmaya çalışırken, "Bence sen sadece benimle dalga geçmek istiyorsun," diyerek üzerine yürürken, kafa atacağımdan korktu yine.
Eliyle o kibirli burnunu saklarken, asılında bir nevi sırıtışını bastırmaya çalışıyordu. "Doğru bir tespit." Diyordu, lavuğa bak. Söylerken bile utanmıyordu.
"Şerefsiz misin sen oğlum?" Diyerek üzerine üzerine koşarken, benden kaçarak benim taklidimi yapıyordu bir de utanmadan. "Beni bırakma Medusa, diye yalvarman daha güzeldi aslında. Bir daha yapsana."
Allahım bu çocuk ile neden bir diyaloğa sahip değildim ben. İnsan hoş hoş olduğu çocukla da böyle de orangutan dansı yapar gibi odanın içinde dört nala koşturmazdı ki hiç. Ben hangi dizimin güzel anlarını kaçırdım da ayı belgeseli çeker gibi bir dişilikle erillik sahnesi yaşıyordum.
"Sen. Bittin. Kim. Taehyung."
Bakınız çok tehditkar ve seksiydim. Yeminlerim olsun. Barbie dönüşmek nasip olmasın ki elimde benim içerde kullandığım ev terliği bile vardı. Hatta söylerken onun omzundan sıyırıp bile geçmişti ve o halen gamsız gibi karnını tuta tuta gülüyordu.
Biri buna silah doğrulttu diye aklını kaçırmıştı. Deli manyak.
Ama ben azimli, son dakikaya kadar onurunu koruyan bir bitchestım. "Defol, çık odamdan." Diye haykırırken, yüzümde çığlık atmak isteyen ifademin sertliğini sonunda o piç gülümsemesini sonlandırarak idrak etmişti. Buna da şükürler olsun.
"Tamam, tamam. Sen kazandın." Diyerek kendine gelir gibi efendi efendi kapıya doğru gidince, gözüm halen yamuk yapar diye onun üzerindeydi. Ama arkasından erik gibi duran götüne bakmak biraz aklımı bulandırdı. Ama bir saniyelik falan. O konuşunca istemsiz ciddiyete bağladım, kedere bağlar gibi.
"Sahiden de iyisin. Formundasın." Dedi kapının dışına çıkarken. Bana o anda öyle içimi vıcık vıcık edecek kadar samimiyetle baktı ki, orospu omegam daha yeni benimle konuşmuşken, o şimdi böyle konuşuyor diye ayılıp bayılıyordu.
Benim her yanım şerefsiz doluydu be arkadaşım.
"Bir daha kendini kimse için bu kadar aç bırakma. Başka bir yerde düşüp bayılsaydın yaralanabilirdin." Dediğinde, çok kısa bir süre ona ciddiyetle dinledim. Ama kibir abidesi, kollarını kaldırıp bana kas gösterisi yaparak, "Neyse ki senin kocanın güçlü kasları var. Sen onları yastık gibi sarıp sarmalarken öyle diyordun en azından," dediğinde, hızlıca yerden ona fırlattığım tekrar elime alıp onun olduğu tarafa fırlattım.
"Siktir git Taehyung."
Sonunda kapıyı kapattı. Utanan yanaklarımı tam soğutmak için kaldırmıştım ki, mızıkçı bir çocuk gibi tekrar kapattığı kapıyı açtı ve kafasını uzattı.
"Son bir şey," dedi tatlı tatlı, oysa ben onun gözünde eminim ağzından köpükler çıkarmak üzere bir köpek gibiydim. Bu kadar çok sinirlerim bozulmuş, "Sen yine mi buradasın?" diyerek söylenerek onun kapatmaya niyetli olmadığı kapatmak için hamlede bulunmuştum.
Ama gavur vicdanlı Medusa benim ar damarımı çok iyi bildiğinden, beni anında yumuşatan sözcükleri bir sihir gibi ağzından çıkarıvermişti.
"Aileni çok özlediğini biliyorum. Hafta sonu onları ziyarete gideceğimizi Kraliçe'ye söyledim. Bu biraz seni motive eder ve uykunda onları ağlayarak sayıklamazsın bir daha."
İşte şimdi beni sakinleştirmeyi başarabilmişti.
"Bunu sahiden de Kraliçe'den istedin mi?" Diyordum şaşkınlıkla. Ama ona ne kadar yakından olduğumu idrak edemeyecek kadar sevinç doluydum. Aramızdaki kapı olmazsa, onun bedeninin üzerinde sayılırdım. Ve o da neredeyse kafa kafaya giriştiğimiz bu münasebetten rahatsız görünmüyordu.
"Evet. Çünkü ben senin kocanım," dedi ve çapkınca göz kırptı. "Senin isteklerim benim için bir emir olur sevgili eşim."
Ama onun yine benimle dalga geçtiğini düşünerek kaşlarımı çatıyor, "Benimle dalga geçmeyi bırak," diye söyleniyordum.
Fakat o beni faka basacak kadar ciddiyetle yalanlıyordu. Ben onun doğrularına değilde benim yalanladıklarına inanır oluyordum? İmdat!
"Seninle asla dalga geçmem. İyi geceler bebeğim."
Keşke hep bu günlerde kalsaydık. Bu günlerin kıymetini anlamak için neden seni kaybetmem gerekiyordu ki? Oysa artık benim senin yalanlarına bu kadar ihtiyacım varken. Özür dilerim Taehyung. Canını bu kadar yakacağımı hiç düşünmezdim.
....
Sevdiniz mi bölümü! Umarım sevmişsinizdir... kaoscuklar ilerleyen bölümlerde. Şimdi love ve cringe sahnelerimiz olacak. Çok seveceksiniz. Benceeee
Ben Nicotesy.
Sizi seviyorum 🫶🏽
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.24k Okunma |
658 Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |