29. Bölüm

28. Bölüm

feu
nicotesy

SELAM... söz verdiğim gibi geldi.

Diğer bölümü pek sevmediniz galiba. :( neyse bu bölümü sevmeye çalışın, galiba hevesim kırıldı.

iyi okumalar.

 

 

Güzel sözlerle karalanmış bir dili ve o dilden çıkan sözlerce kendimi bir anlığına özel sandım. Şaşkınlığımı mazur görün. Ben ondan güzel sözler duymaya alışkın değildim. Genellikle bir açıklama yapardı ya da laf sokarak canımı sıkardı. Şimdi ise canımı hep sıkan değilmiş gibi, incinmemişim gibi beni onarmayı teklif ediyordu. İnancım köreldi benim.

Bu yüzden katiyen reddedecektim onu. Mantıklı olan buydu dimi arkadaşlar? Var mıydı sancağı bu denli seri terk etmek. Ama ona dediğim her şeyi duymuştu. Genellikle laf sokmuştum ancak son cümlelerimde onun nasılda güzel uyuduğuna dair latifeler etmiştim. Allah beni kahretmesin emi.

Bu yüzden sinirle güldüm. "İncit ve sonra da onarmak iste. Sence çok mu mantıklı bu laflar prens hazretleri?" diye üzerine doğru dayılanırken belini doğrultmaya çalışıyor, "Haklısın," diyordu, ama haklı olmak istemiyordum. Haklılığıma rağmen yanlış yapılsın istemiyordum. "Senin gözünden bakınca kendimi çok acımasız ve duygusuz hissediyorum."

Bu adam benimle dalga geçiyordu herhâlde? Kafasına vurdum diye bunun mantık ve olayları hatırlama lobuna elveda da demişiz arkadaşlar. Üzgünüm, elimden geleni yaptım ben.

Mesafemi korumaya özen göstererek, "Şey, yanlış anlamayın ama zaten öylesiniz," dediğimde sinirlendi. O çatallı dili tıslayıverdi. "Jungkook." Diye.

Makul bir savaşa hazırlanır gibi kollarını yorganın altından çıkararak sırtını yatağının başlığına yasladı. O egosu yüzünü sertleştirirken, "Kafamı yardın ve buna rağmen sustum. Çünkü ne olursa olsun sen zararlı çıkardın. Ayrıca sen neden hiç benim açımdan bakmayı denemiyorsun," diye beni empati yoksunu ilan ederken köpürüyordum. Lan yavşak ben bunca zaman sana nasıl katlandım sanıyorsun acaba?

Ama bu bildiğimiz Medusa olduğundan bana zehir üstüne zehir eklemeye devam ediyordu.

"Sana âşık olmamı mı istiyorsun?" Diye soruyordu direkt gözlerimin içine bakarken. Korkak değildim ona bakarken. Hislerimin farkında olsam bile bu hıyara yem etmeye hazır değildim. İfadesizliğimden rahatsız olarak kafasını çevirdi. Düşünceye kaptırdı kendisini. Benim onu dinlerken ne hissedeceğim kimin umurundaydı ki zaten.

"On iki yıldır bir başkasını seven birinin sana bir ayda âşık olmasını beklemen ve bu beklentiye girerek bir şeyler umman bile saçma." Derken bile kendi kendine tripe giriyordu. Keşke şimdi şu yarım kalan işimi tamamlayacak cesaretim yeninden beni bir bulsaydı. "Çünkü karışılacağın gerçek bir aldatmaca olurdu." Dedi ve tekrardan bana baktı. Kendimi sıkarak ona bakarken, "Ben sana yakın olmak istedim. Çünkü bunu yaparsam yanımda daha rahat ve sakin olursun diye umdum. Yardımcı olmaya çalışıyorum. Bunu yaparken kendimi de senin yanında rahat olmaya alıştırıyorum," dedi ve bu zamana kadar yaptıkları sadece kafamı karıştırmıştı ve şimdi de bu başarısını bana bir lütufmuş gibi sunuyordu.

"Ben tüm bunların farkındayım." Dedim ve yüzünde benim sözlerimden dolayı gevşeyen o kaslarını görmek bile beni kırmaya devam etti. Ama susmadım. Beni anlamazdı da ben kendimi anlattım, sen anlamadın diye dövme hakkım falan olurdu.

"Şu sözlerinle bile beni ne kadar aptal yerine koyduğunun farkındayım. Bu dengesiz davranışlarınızın suçlusu olmayı reddediyorum. Siz resmen, herkesin içinde beni küçük düşürdünüz. Herkesin sizin arkadaşınız olduğunu bildiğini söyleyerek dansa kaldırdığında sesini etmedim. Onlar sizi arkadaş biliyorken ben sizin eski sevgiliniz olduğunu biliyordum. Bakınız, bir şey demedim. Ama siz, benim de yüzme bilmediğimi bilmenize rağmen herkesin içinde ona yardım ettiniz."

Yükselene sesimin git gide titremeye başladığını biliyordum. Derin bir nefes aldım. Sakin kalmak istiyor ve onun ağzının payını vermek istiyordum.

"Ve oradaki herkesin bizim evli olduğumuzu bile bile yardım ettiniz. Ve en aşağılayan şey bu da değildi, suya düşmeden sevgilinizin bana kullandığı cümlelerdi. Göstermelik duran evliliğimizde benim sevgiliniz tarafından aşağılanmaya hiç mi hiç hakkım yoktu. Anlıyor musunuz beni?"

Umudum yoktu. Ama inancımı zedeleyen sözlerine bir yenisini eklerken, "Onu kurtardım ama ona olan aşkımdan değil. Zaten senin suya düştüğünü çıkarılınca gördüm," dediğinde, bu adamın gerçek bir politikacı olduğunu anladım. İnsan ancak bu kadar derinlemesine kıvrak ve bahane bulabilirdi.

"Bu da şimdiki bahaneniz mi?" diyerek tek kaşımı kaldırdım. Küstahça, "İkna olamadım," diyerek bakışlarımı yontulmuş odunun üzerinde hızlıca gezdirdim. Amacım onu yermek içindi. Ama istifini bozmayışı yeterince sinir bozucuydu bence. "Aksine halen beni suçluyorsunuz. Suya düşmeden önce haber verseymişim keşke. En azından suya düştüğümü görürdünüz. Eğlenirdiniz falan."

Hareketsiz yılan birden kabuk değiştirir gibi ağzını yayarak, "Jungkook yeter," diyerek yükseldi. "Bak onun sudan korkma sebebi benim. Onunla tanışmamız hoş değildi. Bu kadar sakin duran bir insan değilim ben. Çocukken daha da yaramaz ve sinirlenince insanlara zarar veren biriydim. Onu da suya ben düşürdüm. Benim yüzümden hayatını kaybediyordu. Ondan sonra derinliği olan hiçbir su birikintimse ayağına basmış değildir. Birkaç kere aynı şey başına geldiğinde hayatını kurtardım. Bunu bir refleks olarak düşün."

Bir mal olduğumu baz alarak tane tane kurduğu cümlelerden benim halen anladığım şey bu kadar masum değildi. Refleksmiş! Ay götüm. Sanırsın yere düşen kalemini almaya çalışıyor. Bu nasıl bir savunma metoduydu. Bir kere güvenim kırılmıştı. İnsan güvendiği insanın ağzından yanlış bir söz işitecek olsa bile doğru sanırdı ama o güven gittiyse, doğruyu söylese bile yalan bulurdu sözlerinde. Bende de terazi artık bu yönde akıp gidiyordu.

"Düşünemiyorum. Halen âşık olduğunuza inancım tam."

"Benim ona olan aşkım, beni reddettiği gün bitti." Dedi kararlı bir şekilde. "Geriye sadece saygı duyacağım anıları kaldı. Lütfen bu konuyu aramızda sakız gibi uzatmayalım."

Artık ne yaptığı umurumuzda değil mi bizim? Öyleyse, benim duygularımı sakız gibi uzatıp gözüne sokmamın bir manası da kalmamıştı.

"Peki Prensim." Diyerek, saygısızca önünde eğildim. Çok iyiydi. Onun için endişelenecek bir şeyim yokken, "Bana öyle seslenme," dedi garip bir ses tonuyla. Hayır ben tam gidecektim, sen niye olayı uzatıp bana bir savaş daha başlatıyordun piçço.

"Ne dememi istersiniz prens hazretleri?" dedim, tıpkı Sangsu'yu deli etsem bile bana bu şekilde tebessüm ederek bu sözleri söylediği gibi. Bende her o suratını gördüğümde gıcık oluyordum. Ama karşımdaki davarda bu sürüm daha yüklenmemişti.

Kendileri halen çok başka bulvarlarda takılıyordu.

"Medusa de. Tıpkı telefonuna kaydettiğin gibi. Bana özelmiş gibi hissettiriyor."

"Sen özel değilsin." Dedim şak diye. Sol dudağı aşağı doğru bükülürken, "Bu üzdü," dediğinde halen onu ciddiye alamadığımdan ciddi olamıyordum ona karşı. "Üzmüştür. Kimse daha önce sana böyle bir şey dememiştir mutlaka, Medusa. Yılan olduğun gerçeğini duymak hoşuna gidiyordur."

Sadece tepkisizce yüzüme bakınca, demek ki bu savaş sandığım kadar uzun soluklu olmayacaktı.

"Ben gidiyorum. Zaten öldün mü diye kontrol etmeye gelmiştim. Benden daha sağlamsın sen. Hoşça kal," diyerek arkamı döndüm ve bir iki adım ilerledim ki, "Bekle, ah Jungkook," diye seslendi ve tak diye bir ses çıkınca, "Yine ne oluyor?" diyerek arkamı döndüğümde, yatağın kenarına tutunarak durmaya çalışıyordu. "Bir yerine de dokunmadım." Dedim, bunun nefes nefese kalan, yarı ayakta duran haline bakarken.

Yanına kadar gelip koluna girmeye çalıştım. Hayır ölse şuracıklarda, odasına en son ben girdim diye benden bileceklerdi. Kısmen doğru olması umurumda değildi şu anda.

"Başım dönüyor. Ayağa kalkmam yasaktı benim." Diyordu, gözlerini sıkıca kapatıp kendine gelmeye çalışırken. Bir de bu adam zekiydi. Çıldıracağım. Benim minimum zekâ bile bundan daha iyi çalışır vaziyetteydi.

"O zaman niye kalktın ruh hastası!" diye bağırdım, kulağının dibindeydim bu arada. Yüzünü buruşturarak, "Bağırma bana," diyerek söylenmeye devam etti. "Senin yüzünden bu haldeyim yine ben. İnsanı dinlemeyerek kafanın estiği gibi kaçıp gittiğinden olabilir mi?"

"Kaçırtmayın o zaman beni." Diyerek onu tekrar yatağın içine oturtmaya çalıştım. Şeytan diyordu ki, vur kıçına tekmeyi, zıbarıp yatsın kötürüm gibi. Ama ben vicdanlı bir bitchestım. Yapamıyordum, yorganını açıp, "İyi uzan," diye söyleniyor, yorganın tuttuğum eteklerini onun kafasının üstüne kadar geçirip yüzünü görmek istemediğimden sıkıca kapatıyordum.

"Boğdun beni." Diye ciyakladığında bizim boğma işi maalesef iptal oldu. Az bir vicdana tekrar geldim, sadece yüzünü örten kısmı kaldırarak ona tepeden bakmanın keyfine baktım. Böyle bakınca cidden de bir sıkımlık canı varmış gibi duruyordu. "Tamam şimdi nefes alıyor musun?" dediğimde, yine dalga geçer gibi burnundan sesli bir nefes alıp verdi ve sonra yarım ağızla tebessüm ederek, "Evet ama susadım. Bana şuradan su verebilir misin?" diyerek odasındaki masayı işaret ederek orada duran sürahiyi gösterdi.

Baktığım yerden gözlerimi çekerek bana masum görünmeye çalışan yüzünün ifadelerine bakarak gözlerimi devirdim. "Uşaklarını çağır onlar baksın sana," diyerek yatağının abandığım yerinden kalktım. Ama bundan pek memnun olmadı ve küçük bir çocuk gibi mızmızlandı.

"Ama kafamı sen yardın ve benim bunda bir suçum bile yoktu."

"Alfa senin değil mi?" diyerek tokatlamak vardı ama iyileşsin, sonra yine döverdim bunu. Bünye alıştı bir yerden sonra. İlk önce burnunu kanattım, dün başını ve şimdi de kim bilir nereyi yarardım ben. "Senden çıkacak şeyde ancak böyle bir şey olurdu zaten."

"Onu kızdırma Jungkook." Dedi gözleriyle de beni korkutmayı başarırken. "Son zamanlarda onu kontrol edemiyorum. Sana zarar vermesini istemiyorum. Senden nefret ediyor çünkü."

Haspama bak. Sanki ben ona bayılıyordum. Aynı sahibi gibi katır inattı ne olacak.

"Bende ona bayılıyordum sanki kodumun alfası." Dediğimde, yorganının yarısının üzerinden attı. "Yine mi kafamı yaracaksın?" diyerek bana bağırdığında, hissediyordum. Yüzünün rengi bile değişti. Bu içindeki canavar gerçekten de baya zordu. Ondan daha sinir bozucu Medusa bile baş edemiyordu onunla. Ama beni biliyordunuz, hiçbir konuda altta durmaya tahammülüm yoktu.

"Bağırmasana lan!" diye sesinin ayarından ona yükseldiğimde, sinirlenmişti yine. "Bağırttırma o zaman."

Bekleyin şu manyağın karın ağrısını geçirip geliyordum. Belli ki istediğini almadan beni salma gibi niyeti yoktu. Acele adımlarla gidip sürahiden bir bardak su aldım ve dibine kadar girip çok istediği suyu alsın diye ağzına kadar uzattım bardağı.

"Al, iç Medusa." Dediğimde, bir de utanmadan elimden bardağı almak yerine elimin üstüne elini koyarak su içmeye başladı. Dolu bardağı tek bir seferde içerek rahatlayarak gerim gerildi. Bu şerefsiz istediği olunca ne kadar mutlu oluyordu. O gerçek bir prensti. Şımarık ve ukala. Ama benim gibi sonradan prensler nasıl oluyordu. Gariban ve gurbetçi.

Ama suyu içmesine rağmen elimi bırakmadığından, "Sal beni ben gidiyorum," dedim maron bir tavırla. Ancak bilin bakalım kim kendisine yeni bir uşak bulmuştu. "Saçlarımı okşa. Ancak o zaman uykuya dalabilirim. Uykumu kaçırdın, sorumluluk al."

Bu adam bir insanın sabrının sınırlarından bir haberdi sanırsam. "Başka emriniz var mı?" diyerek bön bön baktım yüzüne. Ama o çok profesyonel bir şekilde kafasını yastığa yaslayarak, elimi aldı ve başına yasladı. "Olursa söylerim."

Sinirden kuduruyorum ama o elimi kafasında getirip götürüyor. Cidden de beni salmayacaktı. İntikam biçimini anlamıştım artık onun. Kendinden bıktırana kadar kişisel hizmete devamdı anlaşılan. Uyurda kurtulurum diye düşünerekten ellerimi onun ellerinden silkeleyerek okşamaya başladık artık saçlarını.

Yatağının kenarına çökmüş beyefendiyi okşuyordum. Ama bunun gözler bir açılıp kapanıyor ve gülüşünü saklamaya falan çalışıyordu. Bunu yaparken o kadar salak görünüyordu ki anlatamam.

"Şansını zorlama ve hemen kapat gözlerini." Diye çemkirdim. On beş dakikadır hayatımdan daha parlak duran siyah saçlarını okşuyordum. Sinirlerim bozulmuştu yeterince. Ve bu adam beni delirtiyordu. Kafasını kırmış olmama rağmen benim onu döveceğime inanmıyordu. "Açarsan bu sefer kıracağım şey başın değil, diğer başın olur. Bu canını daha çok yakar."

Gözleri faltaşı gibi açılınca, keyfim nasıl yerine geldi.

"Ne oldu korktun mu?" dedim dalga geçercesine. Ama o pişkin bir tavırla sırıttı bana. "Eğer ilerde çocukların olmayacak diye sen korkmuyorsan benim için pek sorun yok."

Düşündüm ve düşündüm.

Olmadı. Omegam aramızda olmadığından beni yanlış düşüncelerin içine kapılmama izin vermiyordu.

Bir anlık boşluğuma gelerek, "Ne demekti bu?" diye sorduğumda azap veren bir gülüşle ilk önce gözleriyle yüzümü turladı. Sonrasında göz kırparak, "Bence sen beni anladın Jungkook," dedi ve gözlerime bakmayıp dudaklarını dişlediğinde burada ne tür aşağılık sahne gerçekleşiyordu.

"Yavaş yavaş kendini buna hazırla." Diyordu, Sangsu içine kaçmıştı şimdi de bunun. "Neye tam olarak? Sangsu'da bak bir şeyler söyleyip duruyor. Deliriyorum." Dedim ve cidden delirmeye başlıyordum.

"Yaklaştır kulağını." Dedi ve kendisine yaklaşmam için işarette bulundu. Tereddüt ediyordum ama bunun bana bir bok yapamayacağının inancıyla yaklaşmış bulundum. Eli enseme dolandı ve o ıslak dudakları bir an kulağıma çarptı. Bilerek yapmadı ama ben her şeyi üzerime alınacak haldeydim.

Çünkü Medusa şeytan fısıldıyormuş gibi fısıldıyordu bana. Sıcak ve soluk soluğa. Tövbeler olsun.

"Seninle ilerde sevişmek zorunda kalacağım. Ve bunun nasıl olduğunu biliyorsun değil mi? Yoksa bunu sana anlatmamı ister misin?"

Dehşete düşme sahnesi bir kez daha gerçekleşmişti benim için. Panikle kaçtım onun yamacından. Ama o kadar güzel bir şekilde gülüyordu ki tepkime, o cidden bir şeytandı.

"Sen hasta falan değilsin, domuz gibisin. Dilin yine arsız arsız öttüğüne göre bir sorun yok belli ki."

Gram yaptığı ve söylediği şeylerden utanmayarak kendisini tekrar yatağın başlığına yaslayarak oturmuştu. Benim cahilliğimle dalga geçen bu şerefsiz, "Ama bunu bilmen gerekiyor. İlk öpücüğünü ben aldığıma göre... bu kutsal durumu uygulamalı bir şekilde açıklamakta bana düşer," diyor ve açık açık benimle alay etmesine maruz kalıyordum. Resmen ilk öpücüğümü aldı diye eğleniyordu. Benim saf masumiyetimi bu illet şey kirletti diye çok üzülüyordum şu anda.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Belki."

İyi düşün Jungkook. Bu şeytanın sürekli seni göt etmesine izin vermezsin. Bir şeyler yap. Bu herif başkasını seviyordu. Sana dokunmayacağı için senin naçizane hassas bedeninle eğleniyordu. Onu mahvet ve bir omeganın karşısında nasıl da zayıf kaldığını göster ona.

"Senin götün yemez bana dokunmaya, laftan bana erkeklik taslayıp durma." Dedim ve sakince morarıp bozulmasını bekliyordum ama o, "Öyle mi?" diyerek beni o keskin kollarıyla çekip kendi kucağına alarak yatağının üstüne alırken şaşkınlıktan feleğim şaştı.

"Sen hastaydın hani," diyordum hayretle. Bu herif az önce ayağa kalktı diye başı dönüp bana mırın kırın etmiyor muydu? Şimdi beni hop diye kucağına nasıl almıştı. Bir saniye ben şu an kucağında yanlamasına uzanıyordum ve eli belimi kavrayarak kendisine çekmişti.

Ve yüzünü yüzüme yaklaştırarak, "Kafam acıyor, erkeklik tasladığım yerlerim değil," diyordu sırıtarak. Bana yaklaşmasıyla kafamı geriye atıyordum ki öyle yüksek sesle bir şuh kahkaha attı ki, nevrim döndü. "Ne oldu korktun mu? Az önceki böbürlenmelerinden eser kalmadı."

Ben anladım ya bunu. Bu bana bir bok yapamayıp beni deniyordu aklınca. Ya yer mi halktan gelen çocuk? Asla, katiyen, no.

"Hala aynı şeyi savunuyorum."

Tek kaşını kaldırdı. Kucağında beni rahatça hareket ettirirken kalçamı tam olarak onun bacaklarının dibinde hissediyordum ve orada sert bir şey vardı. Çıkıntısı bana batıyordu lan. Oha!

"Lan senin elin nereme kayıyor," dedim, pijamanın üzerinden çıplak belime uzanan kavislerini durdurmak için elini yakalamaya çalışırken.

Ve arkadaşlar, orada yanlamasına sürtünüyordum, ama ortam nasıl sıcak ve dalyarrak doluydu.

"Bilmem, bir et parçasını parmaklarımın arasında inceliyorum. Ama etin sadece konuşmak dışında bir numarası yok." Dedi, diss atıyordu bu gavur vicdanlı herif. Kafamı onun kafasına horozlanarak dayadım. Ellerim onu boğmak için yakasında asılı duruyordu. "Bak sen kaşınıyorsun Medusa," diye uyardım onu.

Ancak o, "Bir şey yapabildiğin yok Jungkook. Az önceki laflarını yuttuysan, gidebilirsin," diyerek ellerini bedenimden çekerken resmen aşağılanmıştım. Eğer ben ve götüm durumu böyle anlamış olduk.

Yoksa bu salak saçma girişimde bulunan ben için mantıklı bir açıklama gütmeye çalışmak ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin demekti. Gidersem onu haklı çıkarırdım ama şu anda kalmayı seçerek yaptığım davranışın sorumluluğunu almıyorum. Bir zahmet siz alın. Her şeyin günah keçisi ben olmayacaktım değil mi?

Parmaklarım boynundan hızla ön saçlarına uzanmış ve ben Yoongi'nin mesajlaşırken bana attığı gifi gerçeğe dönüştürtmüştüm. Ön saçlarını sertçe geriye attım, yan duruşumu onun kucağının üzerine çıkacak şekilde düzeltirken, gözlerimi kapatarak alt dudağının dudaklarımın arasına alarak sertçe ısırarak geriye çektim.

Bunu beni nasıl bir havaya soktuğu umurumda değildi.

"Medusa," diyerek, idrakin kölesi olan kendimi geriye çektim. Ama onun kararmış gözleri bundan hoşlanmayarak çehremden kavrayarak dudaklarına tekrar yapıştırdı. Çok hırçın bir şekilde dilini ağzımın içinde dilimi bularak ezmeye başladığında başım dönüyordu.

Öyle çok dönüyordu ki, üzerinde havalanıyor ve onun bana yaptığının aynısını yapmak istiyordum.

O benim kalçalarımı tutup kasığının üstünde sürttüğünde, ben hayatım boyunca hiç bu kadar titrememiştim. Bu duyguyu en yoğun kızgınlığımda bile yaşamamışken, şimdi çıldırıyordum. Bu iblis bana ne yapıyordu böyle? Şimdi daha fazlasını yapsın diye ağlayacaktım.

Ama beni ağlatan o olmayacaktı maalesef.

"Prensim bu rezillik de nedir?"

Siktir, siktir, koca bir siktir artık.

Kapıyı sertçe açan kaynanam ve onun arkasında kendisini takip eden saray görevlileri, onlara hizmet eden üst makamlar vardı. Prensin sağlığından endişe duyarak gelen bu insanlar, benim unutamadığım en büyük utanç anlarımdandı. Resmen pavyonda fahişelik yapıyormuşum gibi bakan kaynanam, bana mı kesti yoksa Taehyung'a cezayı bilmiyorum. Çünkü Taehyung'u on günlüğüne yurtdışındaki şirketleri kontrol etmesi için sabah apar topar göndermişlerdi. Ve ben yine kafamda kurduklarımla kaldım tabi.

 

Bölüm : 27.09.2024 05:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...