83. Bölüm

56. BÖLÜM

Nektari Güzeli
nektariguzeli

Merhaba Sevgili Okurlarım yeni bölüme hoş geldiniz🥗

Bolca oy ve yorum bekliyorum.

Sizleri seviyorum🌹

İyi okumalar.

 

"KUTAY!" Mavi art arda telefondan bağırırken serumunu kolundan sökmeye çalışıyordu. Telefon elimden kayıp kan gölünün içine düştü. Kutay'ın yerdeki halini izlerken yüreğimi dalga dalga ezen ateş daha da baskın geldi. Ellerim titrerken ikinci abim gibi olan Kutay'a elimi uzattım. Titreyen ellerim saçlarına değerken saçlarındaki kan ellerime bulaştı. Korkuyla nefes verirken elime yüzüme doğru kaldırdım. Elimdeki kana baktım. Koyu renkteki sıvı elimde dururken parmaklarım titredi. Zangır zangır titredim. Derin bir nefes almaya çalıştım ama ciğerlerime bir bir taşlar kuruldu. Nefesim ciğerlerimde hapis oldu. Ellerim Kutay'ın saçlarındayken kapalı mavi gözlerine baktım. Uzun kirpikleri bile nemliydi. Kanlı elim yüzüne dokunduğunda titrek bir nefes kaçtı ciğerlerimden. İki elimde Kutay'ın yüzündeyken yanaklarına hafifçe vurdum.

"Kutay! Kutay, uyan abim. Kutay bırakma bizi! Kutay!" Diye bir feryat döküldü dudaklarımdan. Ellerim iki yanımda düştü çaresizlikle. Kafamı kaldırıp göğe koca bir ağıt bıraktım.

"KUTAY!"

Az önce günlük güneşlik olan hava şimdi kararmış, bulutlar çökmüştü. Kara kara bulutlar ağıt yakmamı beklermiş gibi birden şimşek çaktı. Karanlık hava bir bir yaşlarını dökmeye başladı. Başta ufak olan damlalar, yavaş yavaş iri tanelere dönüyordu.

Kan içinde yüzen telefondan Mavi'nin sesi geliyordu.

"Kutay! Kutay! Geliyorum kardeşim!" Dedi. Ama sesi o kadar titrekti ki neredeyse sesi anlaşılmıyordu. Ağlıyordu, hem de çok ağlıyordu. Sesi arada gidip geliyordu. Hışırtılar duyuluyordu. Elleri titriyor olmalı ki görüntü sürekli kayıyordu. Çığlık çığlığa ağlamak onun için iyi değildi.

Arkadan ıslak ayak sesleri geldi. Sesler birkaç saniye sürdü. Hızlı ve sert adım sesleri arkamda durdu. Nefes sesleri hızlı hızlıydı. Önce bir yutkunma sesi geldi. Ardından da soru.

"Ambulansı aradım, hareket ettirmediniz değil mi? Salak kendini aşağı attı. Sakın dokunmayın. Birazdan ambulans gelir. Sakin olun biraz. Ağlanacak bir şey yok. Önemli bir şey değil. Bina çok yüksek değil.'' Dedi Araf. Sorusuyla, sözleriyle sinirlendim. Hem de çok. Biz burada ağlarken o hiçbir tepki vermiyordu. Kutay'a belki alışamamıştı ama hiç mi gözünde değeri yoktu? Hiç mi kendini sevdirememişti Araf'a? Bu kadar mı duygusuzdu? Kimseyi sevmeyecek, saymayacak kadar mı? Onun için kimse bir şey ifade etmiyor muydu? Bu kadar mı?! Ben böyle birine mi vurulmuştum? Ben böyle biri için mi yanıp tutuşmuş, değer verip hayal kurmuştum? Gerçek miydi bu hal?

Hızla, kanlı ellerimden destek alarak ayağa kalktım. Hırsla Araf'a baktım. O kadar sinir bozucuydu ki! Biz göz yaşı dökerken onun hiçbir tepki vermemesi. Sadece ambulansı aramıştı. O da insanlık namınaydı!

Hızla ileri atılıp yakasından kavradım. Gözlerinin içine daha önce hiç bakmadığım bir soğuklukla baktım. Gözlerimdeki buzlar kalınlaşırken, gözlerimdeki kutup sesime bulaştı. İki elim giydiği kazağın yakasında, bakışlarım dimdik kara gözlerindeydi. Nefesim yüzüne vururken biliçsizce çıldırmış gibi bağırdım.

"Biz burada bu kadar ağlarken ağıt yakarken gelmiş bize bunu mu soruyorsun, sakin olmamızı, önemli olmadığını mı söylüyorsun ha?! Görmüyor musun kan gölünü? Hiç mi duygun yok senin? Hiç mi! Sakin olmamızı mı istiyorsun? Önünde çok kişi mi öldü? Çok ölüm mü gördün, çok ölüm mü yaşadın? Ne yaşadın da bu kadar soğuksun, bu kadar duygusuzsun? Bizim ağlamamızı bile istemiyorsun. Çok mu alıştın bu olaylara, ölümü hiç hissettin mi sen? Biliyor musun ölümün ne olduğunu?" Diye yüzüne karşı bağırdım. Herhangi bir tepki vermedi. Sadece gözlerimin içine baktı. Ondan da bu beklenirdi zaten. Öfke ile körük gibi kalktı göğsüm.

"Hala bana sabit bakışlarla bakıyorsun. Sen gerçekten duygusuzsun, senin duygun yok. Tek amacın ardında dursun diye bir kaç eleman. Sen arkadaşlık, kardeşlik, bağlılık ve sevgi ne bilmiyorsun! Sen hiçbir şey bilmiyorsun! " Diye bağırdım. Gözlerinde bir şey değişti ama ne bilmiyorum. Ama önemli değildi. Zaten duygusuzdu değil miydi? Suratına son kez bakarak Kutay'ın yanına çöktüm. Sinir ve acıdan titreyen ellerim kardeşimin vücudundaydı. Kırıkları öğrenmeliydim. Ona göre görevlilere bilgi verirdim. Hareket ettiremezdik Kutay'ı. Kırılan kemik kılıçtan farksızdı. Damarları, kasları veya sinirleri kesebilirdi ki kas düzelirdi ama damar ve sinir çok zordu. Sinirlere bir şey olursa felç kalabilirdi.

Ellerim vücudunda gezdi. Kıyafetini kaldırıp karnına baktım. Bir şekil bozukluğu var mı diye. Kaburgalarından biri sanki içe çökmüştü. Sanırım kırıktı. Hareket ettirsek akciğeri deler ve akciğerin sönmesine sebep olurdu. Bu da ölüm demekti. Sırtına bakamayacaktım ama inşallah bir şey yoktur. Elimi bacaklarına atıp kontrol ettim. Bacaklarda bir şey yok gibiydi. Kollarına bakmıştım. Sağ omuzda kırık vardı. Solda çıkık olabilirdi ama belli değildi. Mina geri çekildiğimde Kutay'ın göğsüne kafasını geri koydu.

"Kutay benim yüzümden oldu, keşke böyle bir plan yapmasaydık!" Diyerek hüngür hüngür ağladı.

Bağıra bağıra ağlarken Kaan ve Arda'ya baktım. Yanlarına gittim.

"Arda bir şey yap, Kaan bir şey yapın! Ambulans gelene kadar ölecek!" Dedim. Arda'nın kollarından çekiştirirken kısa kirpikleri den düşen yaşı gördüm. Dondum kaldım, ilk defa ağlıyorlardı. Kaan kafasını çevirip yan tarafa baktı. Gözlerinden boşalan yaşlar içime aktı. Neden bir şey yapmıyorlardı?

"Arda bir daha arayın şu ambulansı! Bir şey yapın kalkın! " Dedim. Arda başını yere eğdi. Elif'i dürttüm.

"Elif kalk hadi bir şey yapalım!" Dedim. Ama o da kendini duvara çevirdi. İçim kor alev yandı. Cehennemlerde süründü. Tundralarda dondu. Çöllerde kurudu. Araf da bir köşe de oturmuştu. Düşünceli bakışlarla yere bakıyordu. Onun yanına gittim bu defa. Belki o sözümü dinlerdi. Kolundan yakalayıp kolunu sarstım.

"Araf bir daha şu ambulansı! Lütfen, hala gelmediler!" Dedim. Başını kaldırıp yaşlı gözlerime baktı. İç geçirdi.

"Aysima bir şey yapa-" Dediği sıra onun da kolunu bırakıp geri çekildim.

"Siz hiçbir şey yapmıyorsunuz!" Diye bağırarak kan içinde yüzen telefonu elime aldım. Titremekten neredeyse çatırdayacak parmaklarım ile zorlanarak da olsam tekrar aradım. O sırada siren sesleri geldi. Siren seslerini duymam ile. Telefonu fırlatıp ambulansın yanına koştum. Kutay araca binene kadar her şeye müdahale ederek arabaya bindim. Diğerleri de daha fazla orada duramayıp arabalara koştu. Hastaneye yol aldık. Gitmeden önce vicdan azabı ve korkuyla araca bakan Seda teyzeyi gördüm. Şiş gözlerle buraya bakıyordu. Sırf o kabul etsin diye uğraştık. Mina'ın gitmesine engel olmak için uğraştık ve bu uğurda arkadaşımız resmen intihar etti. Eğer Kutay sağ salim bu durumdan kurtulamazsa hakkımı helal etmem. Arkamı dönüp Kutay'ı kontrol ettim. Hemşireler ilk yardım yapıyorlardı.

MAVİ'DEN...

İzlerken gayet sakindim hatta gülüyordum. Lakin sonra bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Ben Aysima'ya söyleyene kadar ise Kutay çoktan atlamıştı. Telefondan aşağı atlamayı izlemiştim ve bizimkilerin yastık falan koyduğunu düşünmüştüm ama hayır direkt yere düşmüştü. Nasıl olmuştu, ne ara olmuştu onu bile anlayamazken Aysima koşmuş, Kutay'ın yanına çökmüştü. O sıra görmüştüm Kutay'ı. Aysima'nın dizlerinin yakınında kanlı kafası, duvara doğru ise bacakları uzanıyordu. İki kolu yana düşmüştü. Sağ kolunun etrafı kırmızı bir sıvıyla kaplıydı. Sol kolunun yakınında bir şey yoktu. Güzelim, dalga dalga olan saçlarına kan bulaşmıştı. Biraz daha bakarsam bayılacaktım ama Aysima'nın elinden telefon düştü. Görüntü başta kırmızı sonra ise siyaha boyandı. Elimi ağzıma kapatmıştım. Gözlerimden patır patır göz yaşları dökülüyordu. Art arda yuvarlanan yaşlar yanaklarımdan serum bağlı koluma damlıyordu. Telefondan gelen haykırış, feryat, ağıt, ağlamalar duyuluyordu. Elimdeki telefonu yana atıp elimi koluma attım. Serumu çektim. Hızla çekerken yanlışlıkla tekrar batırmıştım krndime. Kolumdan aşağı kan süzüldü ama umursamadım. Daha fazla dayanamayıp bağıra bağıra ağlamaya başladım. Sesim odada yankılanırken bir yandan da üzerimi giyiniyordum. Bacaklarım tir tir titrediği için ayakta duramıyordum. Yavaş yavaş halsizleşirken elim eşofmanımın ipindeydi. Bağlarken güçsüz bir sesle telefon seslendim.

"Kutay! Kutay! Geliyorum kardeşim!"

Güçsüz ve bir o kadar kesik nefeslerimle sarf ettiğim cümlelerin ardından ayağa kalktım. Derman kalmamış bacaklarım beni taşımak istemezken zorladım. Zorlaya bildiğim kadar. Telefonumu elime aldım. Aramayı kapatıp odadan çıktım. Başım dönüyordu. Duvarla tutuna tutuna giderken üzerime giydiğim gri tişörtün üzerindeki damlaları gördüm. Burnumdan akan kanı daha yeni fark ediyordum. Üzerime aldığım hırkanın cebinden bir peçete alıp burnuma bastırdım. Kanı peçeteyle temizledikten sonra bir adım atmıştım ki gözlerimin önü karardı. İki elimi de duvara yaslayıp kendime gelmeye çalıştım. Başımı iki yana sallayıp gözlerimi açıp kapadım. Gözlerimin karanlığı düzelmedi. Başım fıldır fıldır dönüyordu. Bir adım daha attım ama bu son adım oldu. Yer ayaklarımın altından kaydı. Bilincin kapanırken yere düşen bedenimdeki yanmayı hissettim ve sol gözümden akan tek damla yaşı...

İLAHİ BAKIŞ AÇISI...

Koridor boştu ve Mavi yerde tekti. Kahve saçları beyaz fayansa yer yer dağılmıştı. Sol kolunun üzerine düşmüştü. Bedeni sola doğru, koridorun sonuna bakan asansöre doğruydu. Elleri çaresizlikle kıvrılmıştı. Sağ eli karnında, sol eli yerdeydi. Bacakları çapraz şekilde duruyordu. Koridorun boş olması kaderin cilvesi olsa gerekti. Aylardır buradaydı ve her Allah'ın gününde koridor doluydu. Ama bugün ne hikmetse bomboştu.

Aşağıda panik hat safhadaydı. Sedyeyle hızla hastaneye giriş yapan Kutay, sessizce yatıyordu. Ama böyle olmalıydı, oyunlarında bu yoktu. Başta korkmasalar da Kaan ve Arda da korkmuştu. Çünkü Kutay gerçekten uyanmıyordu. Neden uyanmıyordu? Aysimalar daha Kutay'ın yeni düştüğünü görmüşlerken Kaan ve Arda çöpün yanında buldukları az kalın, biraz da kirli bir yatağı aşağı koymuştu. Kutay da zaten onun üzerine atlamıştı. Diğerleri koşarken Kaan ve Arda yatağı hızla kulübeye taşımışlardı. Tam bahçeye varmışlardı ki kulubenin kapısını kapatmışlardı. Onlar kirli yatağı saklayana kadar Kutay yerdeki kana benzer ama kırmızı boya olan çimlere göre vücudunu ayarlamıştı. Canı çok yanıyordu. Yatak yeterince kalın değildi. Beyni sanki yerinden sökülmüş gibiydi. Sağ omzunda ve kaburgasında bir ağrı hissediyordu. Şiddetli ağrı canını ölümüne yaksa da susmuştu. Kaan ve Arda geldiğinde onlara gülümsemişti.

"Rol yapın." Demişti gözleri kapalıyken. Tam duymuşlardı ki Aysima, Mina ve Elif gelmişti. Kutay ise rolünü üstlenmişti ama gerçekten de kan vardı. Kırmızı çimlerin üzerine kendi kanı da dökülmüştü. Başına aldığı sert darbe ona fazlasıyla zarar vermişti. Beynin pekmezi akmış gibiydi. İstese de kalkamazdı. Rolü bir kere üstlenmişti ama rolünü gerçekten de bayılarak oynayacağını o da bilmiyordu. Aysima'nın çığlığı kulağında yankılanırken o çoktan gitmişti. Kaan ve Arda onun rolünü ne kadar iyi oynadığını düşünürken Seda teyzeyi umursamamışlardı. Zaten bu olay ona ders olur diye. Aradan beş dakikadan fazla geçmişti ama kirpik titremesi bile yoktu. Kaan ve Arda hafiften tırsarken birbirlerine bakmışlar ve biraz daha beklemeye karar vermişlerdi. Ama Aysima elini Kutay'ın üzerinde gezdirirken fark ettiği kırıkları görmüştü. İkisi de korkudan yutkunurken arkadaşlarının ölme ihtimali akıllarına düştü. Onların derdi suçun üzerlerine kalmadı değildi. Hiç sorun olmazdı, yatarlardı koğuşlarında. Ama Kutay arkadaşlarıydı ve tek dertleri de bu aptalca hareketlerinin sonucu Kutay'ın ciddi bir hasar almasıydı. Ya arkadaşları ölürse? Aradan bir on dakika sonra hastaneye doğru yola koyulmuşlardı. Kimse konuşmuyordu. Sadece Mina ve Elif sessiz sessiz ağlıyordu. Vardıklarında da dehşet bir korku vücudundaydı. Kutay bu haldeyken Mavi neredeydi? Hastanenin kapısının önünde bile değildi. Oysaki geleceğini söylemişti. Kutay'ı hızla götürürlerken o asansöre koştu. Tuşa defalarca bastı. Asansör bir türlü gelmiyordu. Biraz daha bekledi ama hala gelmemişti. Daha fazla dayanamayıp merdivenlere koşul art arda nefes nefese merdivenleri çıktı. Son basamağı yeni bitirmişti ki. Mavi'yi gördü. Yanında bir kız vardı. Mavi'yi uyandırmaya çalışıyor gibiydi. Hızla kendini öne atarak Mavi'nin yanına çöktü. Sevdiğinin yanaklarından tutup sarstı hafifçe. Kızı umursamıyordu. Kız Kaan gelince geri çekilmiş merdivenlerden aşağı hızla inmişti. Doktoru çağırmalıydı.

"Kırmızı Güzelim, aç gözünü. Ne oldu sana böyle?" Mavi'yi dikkatle kucağına aldı. Mavi'nin kolundan akan kanlar üzerine bulaşınca fark etti kolunun kanadığını. Serum iğnesinin takılı olduğu yerdi. Hızla çıkarmaya çalışmış olmalı kolu kanıyordu. Bu da onu panik etti. Hangi damara denk gelmişti? Kılcal değildi. Ya toplardamar ya atardamardı. Mavi'yi odaya taşıyıp sedyesine yatırdı. Güzelinin saçlarını eliyle geriye tarayıp komodinin çekmecelerine baktı. İlk yardım kiti olmalıydı. Biraz karıştırdıktan sonra kiti çıkarmış içindeki pamuktan biraz alıp Mavi'nin kolundaki kanları silmeye başladı. O sırada odaya doktor girdi. Hızla giren doktor Tuna beydi. Kaan'ın yanına koşup Mavi'ye baktı. Elindeki muayene ışık kalemiyle gözlerine baktı. Mavi'yi incelerken kapıdan uzaklaşan kızı görmedi. Hızla uzaklaşan kız aşağı indi. Ardından da köşesine çekildi.

Kutay için durum kritikti. Omzundaki kırık derisinin tahrip etmişti. Kaburgası biraz daha fazla oynatsalardı akciğerlerine batabilirdi. Ucuz atlatmıştı lakin beyin kanaması da geçirmişti. Şu an ameliyattaydı. Bir sürü risk vardı. Hafızası silinebilir ve herkesi unutabilirdi. Felç geçirebilirdi. Görme yetisini kaybedebilirdi ve konuşma bozukluğu olabilirdi. Her an her şey olabilirdi.

Dışarıda bekleyenler stresliydi. Arda daha fazla dayanamayacak ve söyleyecekti. Kaan söyleme dememişti ama söyle de dememişti. Eliyle saçlarını yoldu. Ne yapacağını kestiremiyordu. Ama söylemdikçe de içi içini yiyordu. Arkadaşlar arasında sır olur muydu hiç? Daha fazla dayanamadı.

"Size önemli bir şey söylemem gerekiyor." Dedi. Aysima ve Araf aynı anda ona dönüp baktı. İkisinin bakışları birbirine benziyordu. Sivri birer kılıç gibi.

"Kutay'dan önemli ne var şu an?" Dedi. Sesinde soğukluk vardı. Bakışları donuktu. Karşısındakine ölümü hissettiriyordu. Arda bir an ne diyeceğini bilemedi ama şu an söze başlamışsa şimdi bitirmeli ve bu yükten kurtulmalıydı.

"Zaten Kutay ile alakalı." Dedi tedirginlikle. Aysima Kutay ismini duyunca Arda'nın üzerine doğru yürüdü. Tam karşısına kadar gelip durdu. Başını geriye atıp baktı.

"Neymiş Kutay ile ilgili olan?" Dedi. Arda başını çevirip yan tarafına baktı ama Aysima'nın bakışlarından kurtulamayacağını biliyordu. Kafasını eğip Aysima'ya baktı. Keskin gözleri sanki bilenmişti. Bakışlarıyla 'Anlat!' diye emir veriyordu. Vücudu kasıldı, söylese onu parçalayacaktı.

"Kutay aslında rol yapıyordu." Dedi. Aysima'nın ifadesi hafiften kırılırken sadece tek bir şey söyledi.

"Ne?" Arda onun sessizliğinden güç alarak devam etti. Bilakis Aysima'nın şu an içinde yanardağlar patlıyordu.

"Kutay kendini aşağı attığında ben ve Kaan ne olur ne olmaz diye kendimizle getirdiğimiz, çöpün yanında bulduğumuz kirli döşeğimsi bir yatak vardı. Onu koyduk aşağı. Kutay da onun üzerine düştü. Siz koşarken biz Kutay'ı aşağı indirip yatağı kulübeye soktuk. O sırada siz kapının yakınındaydınız. Biz de Kutay'ın yanına gittik. Tek bir şey söyledi. "Rol yapın." Sonra gülümsedi bize. Sana yemin ederim iyi görünüyordu. Bu yüzden biz de sözüne kulak verip sustuk. Sonrası işte..." Dedi çünkü boğazı düğümlendi. Nefessiz kaldı. Utancından ölecekti. Göz göre göre arkadaşının ölümüne müsade etmişti.

Aysima'nın önceden sadece soğuk olan gözleri şimdi buz yanığı gibiydi. Hem yakıyor, hem donduruyordu. Dondururken yakıyordu. Bakışları Arda'nın üzerindeydi. Avına odaklanmış bir avcı misali arkadaşına baktı. Bir an da ise kartal pençesiyle avını yakaladı. Arda'nın yakasından tutup sırtını duvara vurdu. Hiddetle bağırdı.

"Hiç mi iyi misin diye sormadınız ha?! Hiç mi?! Yüzünden nasıl anlamadınız acı çektiğini?! Nasıl?! " Diye bağırıp yakasını daha da sıkı kavradı. Vurmayacaktı. Öfkesi geçince özür dilemek istemiyordu. Şu an sağlıklı düşünemiyordu. Hata yapma lüksü yoktu. Sakinleşmeye çalışarak birkaç saniye sustu. Ardından kolundan tutan Mina ve Elif'i yana savurdu. Daha doğrusu hafifçe iteledi ama Mina'nın ayağı takıldı ve düştü. Aysima Mina'nın düştüğünü bile fark etmedi. Elleri Arda'nın yakasındaydı. Mina düştüğü yerden ağlamaya devam etti. Elif ise Mina'yı kaldırmaya çalıştı ama kalkmayınca çöküp sarıldı. En yakınının başını göğsüne yaslayıp birlikte ağladılar.

Aysima'nın göz yaşı, lava dönüşmüştü. Su ateşe ne vakit dönüşürdü? Üzerine yanıcı bir madde eklenince ve tek bir kibriti üzerine atınca dönüşürdü. Onun göz yaşına kan değmişti, üzerine ise sevdiğinin ateşi. Yanarken donmayı çok önceden bilirdi. Yakıcı öfke buydu işte. Asıl buz yanığı ise gözlerdi.

"Hadi onu da anlamadınız, bir yanına çöküp de bakmadınız mı vücuduna? Kırık çıkı var mı diye? Siz arkadaşınızı ölüme giderken bu şekilde mi uğurladınız?! Belki de ölecek! Belki de hasarlı yaşayacak! Ya ona bir şey olursa? Baştan söyleseydiniz ne değişecekti? Daha önce söyleseydiniz şimdi daha iyi olacaktı. Ona bir şey olsun hele hepinizin amel defterini düreceğim!" Dedikten sonra arkasını dönüp ameliyathane in kapısının önüne çöktü. Sinirini içine hapsetmeye çalışarak sustu. Ameliyathanenin kapısını beklemeye başladı.

Arda nefes nefese kalmıştı. Uzun zamandır yan yanalardı ama ilk defa öfkesini görüyordu. Öfkesi yakıcıydı. Hem de fazlasıyla. Yakalarını yırtacaktı neredeyse. Eliyle yakalarını toparlayıp Mina'yı yerden kaldırdı. Mina kalkınca Elif de kalktı. Arda ikisini de kolunun altına alıp sandalyelere kuruldu. İkisini de göğsüne yasladı. Başlarından öptü. Mina ve Elif ise yüzünü Arda'nın göğsüne sakladı. Sessiz sessiz ağladılar ve bir süre sonra uykuya daldılar.

Araf düşünüyordu. Hem de çok. Gerçekten duygusuz muydu? Kutay için üzülmemiş miydi? Bilmiyordu. Hisleri sanki ondan koparıp alınmıştı. Ama hissetmiyordu. Sadece hafif bir pişmanlık vardı içinde. 'Keşke onun yerine ben atlasaydım. Onun sevdikleri var harap oldular!' diye düşündü. Kendisi atlasa sorun olmazdı. İki gün üzülür sonra ise unutulurdu. Kendisi de rahatlardı. Bazen düşünüyordu. Sevgi nasıl bir histi? Gerçekten böyle bir şey var mıydı? Nasıl hissediliyordu? Sevilfiğini nasıl bilirsin? Sevgi gördümğ ne hissediliyordu? Varsa da ona yoktu galiba. Ne sevgi hissetti ne de sevgi gördü. Sevmeyi bile bilmiyordu belki. Bir kardeşi vardı o da Kaan. Bir de annesi gibi onu sahiplenen, evladından ayırmayan teyzesi vardı. Kaan'ın annesiydi o da. Kaan'ın babası da severdi onu ama yıllar önce göçüp gitmişti. Sadece o üçü vardı. Biri kara toprağa kurban olmuş, diğer ikisi ise hayata kurban olmuştu.

Derin bir nefes alıp yerinden kalktı. Dışarıya çıkıp sigara içmeliydi.

__________________

Bugünlük bu kadardı Sevgili Okurlarım.

​​​​​​Bölüm nasıldı?

Sizce Kutay'a bir şey olacak mı? Felç ihtimali var mı?

Mina ve Elif'in ağlayışı yürekleri burktu mu?

Aysima'nın çığlığı nasıl hissettirdi? Öfkeli halini aslında biraz da bana benziyor? Sizce nasıldı?

Minnoş Aysima mı yoksa, Buz yanığı Aysima mı?

Mavişimiz hakkın rahmetine kavuştu shdhhd

Sizce o kız sürekli neden geliyor?

Kaan ve Arda doğru olanı mı yaptı?

Sizleri seviyorum ve cevaplarınızı merak ediyorum. İyi günler.❤️‍🔥♥️ Görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.03.2025 14:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...