72. Bölüm

47. BÖLÜM

Nektari Güzeli
nektariguzeli

Merhaba Sevgili Okurlarım bugün 47. Bölüm ile karşınızdayım.

Bölümler şu an nasıl?

Artık çok az yorum geliyorrrr. Yorum yapmazsanız küserim. Bölüm oylarını artırırım sonra dolmaz, bölümsüz kalırsınız haaaa.

Oy sınırı: 17

Sizleri seviyorum, iyi okumalar💕

 

"Maalesef, Mavi ilik kanseri." Üzgünlükle söyledikleri onu kat be kat üzmüş olacak ki kafasını aşağı eğdi. Acı acı güldüm. Biliyordum işte. Vücudumdaki ilk yumru fark ettiğimde anlamıştım kanser olduğumu. Unutmak, geçmişi kendimden uzak tutmak istemiştim. Allah'ın işi ya bir bir önüme çıkmıştı. Yaşadığım yorgunluk, vücudumdaki yumrular, kötü hissetmem, yavaş hareket etmem ve saçlarımın dökülmesi sadece bunlardan birkaçıydı. Geçmişte iki kere kanser olmuştum, bir daha olmaz demişlerdi. Sanırım beni geçiştirmişlerdi. Yorgunluktan bitaptım ama gerçek yorgunluk değildi bu. Hücrelerimin fazla çoğalması sonucu sistemim zarar görüyor. Bedenimi yoruyordu.

Acı bir gülüşle annemlere baktım. İkisi de donup kalmış önlerine bakıyorlardı. Annem sessizdi. İlk defa... Normalde hep söylenen, şakalaşan, kızan, bağıran ya herhangi bir tepkiyi ilk veren olurdu. Ama imdi öyle mi donup kalmış yeşil gözlerini önündeki ajandaya dikmiş boş bakışlarla izliyordu. Elleri hafiften titriyor. Sağ dizi gergin ya da üzgün olduğundaki gibi sol bacağına çarpıyordu. İnce ve kısa olan parmakları titrerken kıyafetini avuçlamış, var gücüyle sıkıyordu. Anneme yaşlı ama güler gözlerle bakıyordum. Annem ise ısrarla tepki vermiyor gibiydi, ya da tek çocuğunu da kaybetme korkusu yaşıyordu. Belki de kölesi feragat ettiği içindir...

Babama baktım, anında bakışlarımız kavuştu. Zaten bana bakıyordu. Dudaklarıma baktı, acıyla iki yana kıvrılan dudaklarıma. Sonra yanaklarıma baktı, ısırarak sevdiği yanaklarıma. Sonra şakalar yaptığı burnuma, sürekli öptüğü alnıma ve en sonunda da kara kuyu gibi olan gözlerime. Sevdiği, sürekli güldürmeye çalıştığı, ilk göz ağrısının gözlerine. Sanki kızını ezberlemeye çalışıyordu. Ölürsem unutmamak için...

Doktor bir süre sonra bizi yalnız bırakmak adına dışarı çıktı. Çıktığı anda ise annemin sol yanağından bir damla yuvarlanıp dudaklarının üzerine kondu. Hafif dolgun olan dudakları seyirirken en sonunda bana baktı. Yeşil gözleri puslanmış, dudakları benim dudaklarım gibi kızarmıştı. Beyaz teni kızarmış, uzun saçlarına sanki aklar düşmüştü. Oysaki gencecikti benim annem. Akların orada olması hiç mantıklı değildi. Anneme gülümsediğimde bir anda çığlık ata ata ağlamaya başladı. Canı çıkarcasına bağırırken elini saçlarına atıp yolarak sallanmaya başlamıştı. Kendi kendine Kur'an-ı Kerim okuyordu. Annem Kur'an-ı evlendikten sonra Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiş, hafız olmuştu. Daha önce annemden duymadığım sureleri söylüyor, Allah'a yalvarıyordu.

"Ve nunezzilu minel kur'âni mâ huve şifâun ve rahmetun lil mu'minîne."

Babam hızla öne atılıp annemin kollarından tutarak onu kendine getirmeye çalışıyordu. Ben de annemin yanında oturuyor, sallanmasını durdurmaya çalışıyordum. Beline sarılmış anneme engel olmaya çalışıyorduk.

"Anne sakin ol, anne sakin ol! Bana bir şey olmayacak. Ben iki kere kanseri yendim, bunu da atlatırım." Annemi ne kadar sakinleştirmeye çalışsak da olmuyordu.

"Allah'ım, Rabbim, Er Rahman ve Rahim sen bemnim kızımı koru, onu benden alma Yarabbim." Annemi artık zaptetmek imkansız hale gelmişti. Annemi tutarken babama seslendim.

"Baba doktoru çağır, ya da hemşireyi sakinleştirici yapmaları gerekiyor. Çabuk baba!"

Babam dediklerim ile anında kalkıp kapıdan fırladı. Bu defa anneme tamamen sarılıp engel olmaya çalıştım. Hala ağlıyordu ama eskisi gibi saçlarını yolmuyordu. O sırada bahçede olan Kaan ve diğerleri kapıdan içeri aniden koşarak girdiler, Araf hariç. Sakin ama hızlı adımlarla girmişti o da. Kaan geldiği gibi annemin yanına kendini atıp ellerini tutmaya başladı.

"Asiye teyzem, bana bak hele. Bak ben buradayım, Mavi'ye bir şey olmaz. Sakin ol, kızın bana emanet. İleride annem bile olacaksın. Daha hayat uzun, ne oldu da bu hale geldin?" Kaan'ın söyledikleriyle yutkundum. Belki de o günlere gelemeyecek ve göremeyecektik. Kaan soru dolu bakışlarla bana bakarken ne diyeceğimi bilemedim.

Ya ölürsem, ya ölümüm onu kırarsa? Ya Kaan beni terk ederse? Gerçi o beni terk etmez ama ya onu üzersem? Ölecekmiş gibi bir ağırlık hissediyordum çünkü.

Cevap veremeyerek başımı yere eğdim, derin bir yutkundum. Annemin vücuduna kendimi sakladım. Ne yapacağımı bilemedim. Aysima, Yavuz abim, Araf, Elif, Mina, Göktuğ, Arda ve en önemlisi Kaan'a nasıl diyecektim ki? Ben ilik kanseriyim diye direkt mi söyleseydim? Kendimi anneme bastırıp Kaan'ın sorusunu duymamazlıktan geldim. Kaan hala bana bakıyor olmalıydı, hareketimi anlamlandıramamış olmalı ki koluma dokundu.

Tam bir şey söyleyecekken babam içeri panikle daldı. Doktor hızla gelerek anneme bakmaya başladı. Yanındaki hemşirelere bir şeyler söyleyip annemi yan odaya aldılar. O süre zarfında Kaan'ın bakışları üzerimdeydi, gözlerini bir an bile kırpmadan bana bakıyordu. Hatta bir ara babam ne bakıyorsun tarzından bir şeyler söylemişti lakin Kaan bir saniye bile oldun bakışlarını benden çekmemişti.

______________

Annemi odaya aldıklarından sonra biraz daha orada duramamıştım. Babam annemin yanında duruyordu zaten. Eve gelmiş duş alıyordum. Kederli gözlerle saçlarımı tarıyor, bir süre sonra döküldüğündeki hallerini düşünüyordum. Kaan çok severdi saçlarımı, beni saçım olmadığı zamanlar da sever miydi? Ben ölürsem o çok üzülürdü. Şimdiden bunu bitirsem miydim?

Ellerimle dökülen saçlarımı toplayıp çöpe attım. Bornozumu giyip odama geçtim. Üzerime kalın pijamalar giyip aynanın karşısına saçlarımı kurutmak için geçtim. Gözlerimin altı mosmordu, yüzüm solmuş beyazlamıştı. Saçlarımı omzuma da eşit dağıtıp elime tarağı aldım. Dökülmesin diye yavaş yavaş tarıyordum. Aynı eskiden yaptığım gibi... Yine saçlarım dökülmüştü, görmemezlikten gelerek çöpe attım.

Yatağıma kendimi bırakıp telefonumu elime aldım. Aysima'dan mesajlar vardı.

Ay Yüzlümm💙: ​​​​​​ Sare hastanede neyin olduğunu söylemedin. Neyin var? Bize niye söylemiyorsun? En azından bana ve abimize söyle.

Dedikleri mantıklıydı, nereye kadar saklayabilecektim ki zaten? Diğerlerini düşünmeye başladım. Söylememekte doğru yapmıştım? Hiçbiri neyim olduğunu bilmiyordu. Kaan çok uğraşmıştı lakin söylememiştim. Aysima da şu dakika darlamaya başlamıştı. Düşünürken ekrana ardarda mesaj düşmeye başladı. Mesajlara baktım, hepsi bizimkilerdendi. Kaan tekrar yazmış ve cevap vermediğim için artık delirme noktasına gelmişti. O kadar fazla mesaj atmıştı ki... Mina atmıştı bir mesajı.

Minnoş: Marka Hatunum neyin var? Hastane de annen kriz geçirdi ve hala hastanede. Asiye teyzem niye kriz geçirdi? Çok önmeli bir şey saklıyorsun. Söyle bize biz senin yakınınız, her tür yardıma da varız.

Kocaman bir mesajdı. Okurken gözüm dolmuştu. Ben galiba bulmuştum. Arkadaşlarımı bulmuştum, gerçek arkadaşlarımı... Hepsinden mesaj vardı. Peki önemli olan ılık kanseri olduğumu da öğrendiklerinde ne olacaktı? Yine yanımda olur muydular?

Göktuğ'dan mesaj vardı.

Tuğ Beyy: Mavi, bacım niye söylemiyorsun bize? Bizden saklama hastalığını söyle. Vallahi çok yardımcı oluruz. Hepimiz her koldan yardım ederiz. Kardeş değil miyiz biz? Anlat hadi. Yardımcı olalım sana.

Ben: Tuğ, benim hastalığımda bana yardım edemezsiniz.

Yazdıktan sonra bir diğerine tıkladım.

Elf Hatunn: Mavişim söyle bize, Kaan çok kötü. Nefes almakta bile zorlanıyor. Bilemedikçe de panikten her tarafı mahvediyor.

Okuduklarımla hüngür hüngür ağlamaya başladım. Benim de elimden bir şey gelmiyordu ki. İlik kanseriyim demem onları daha çok üzerdi. İntihar mı etsem? Gerçi bunda daha da üzülürlerdi...

Sıradaki mesaj Arda'dandı.

Arda-rda konuşan beyefendiu: mavi bizi geriyorsun söyle şu lanet hastalığı. Bok mu var söylemiyorsun? Biz senin YANINDAYIZ. Sana yeminim olsun kanser olsan dahi donörün ben olurum.

Okuduklarımla hüngür hüngür ağlarken artık bağıra bağıra ağlamaya başlamıştım. O sırada biri aradı. Ağlamaktan puslu gören gözlerimle baktım. Kutlu'mdu.

Açmadım.

Bir daha aradı, yine açmadım.

Tekrar ve tekrar aradı, tekrar ve tekrar açmadım.

Şu an o kadar kötü hissediyordum ki... Anlatılmaz. Ağlamaktan nefes zor alıyordum, nasıl konuşabilirdim?

Aramalar durduğunda telefonu tekrar elime aldım. Kalan mesajlara baktım. Kutlu o kadar çok şey atmıştı ki...

Kutluu: Mavi mavi aç şu telefonu

Kutluu: neyin var niye söylemiyorsun

Kutluu: mavi ne oldu?!

Kutluu: mavi beni zor durumda bırakma

Kutluu: aç şu lanet telefonu

Kutluu: Mavi! Aç! Şu! Sikik! Telefonu

Kutluu: bir tuşa basmak bu kadar zor değil

Mesajlar kesildiğinde ağrıyan ve şişen gözlerime şu çarptım. O kadar ağrıyordu ki gözlerim anlatamam.

Yüzüme sur çarptıktan sonra kan çanağı gözlerle kalanları da okumaya çalıştım.

Efulimm💞: ​​​​Kırmızı Güzelim

Efulimm💞: Telefonu aç güzelim

Efulimm💞: neyin var

Efulimm💞: mavi sen söylemedikçe deli olacakmış gibi hissediyorum

Efulimm💞: mavi söyle şu lanet hastalığı sen söylemedikçe kendimi kesesim geliyor

Efulimm💞: niye söylemiyorsun, ben senin her halini severim

Efulimm💞: mavi eğer seni sevemyeceğimden korkuyorsan bil ki ben seni her halinle severim

Efulimm💞: ister yatalak ol ister başka bir şey ben sana hep bakarım

Efulimm💞: ​​​​​​ Kırmızı Güzelim yalvarırım söyle intihar edesim geliyor

Efulimm💞: Sana bir şey olacak düşüncesi beni öldürüyor

Efulimm💞: Kırmızı Güzelim ablam beni terk etti sen de etmezsin değil mi? Söyle ne yapılabilirse yaparım yeter ki söyle

Efulimm💞: ister canım sana lazım olsun ister kanım ikisini de yoluna serserim dökerim

Efulimm💞: mavim, Kırmızı Güzelim, tek aşkım, sevgilim, sadece benim güzelim söyle Allah var bir kere seni üzersem yüzüme tükür

Yerimden sarsıldım. İntihar etmek istediğini söylemişti. Beni bu kadar mı seviyordu? Kendini yoluma feda edecek kadar? Rabbim sen ne güzel bir nasip bana vermişsin. Arkadaşlarım desem ciddi anlamda arka-daş, sevgilim desem ciddi anlamda sevgi-li Allah sen bana öyle güzel şeyler vermişsin ki...

Elimi ağzıma atıp şükür çektim defalarca. Ağlaya ağlaya, bağıra bağıra ekrana baktım. Sonra ise tek bir mesaj yazdım. Parmaklarım tir tir titrerken yazdım, kan yaşları akacaktı gözlerimden..

Ben: Ben ilik kanseriyim sevgilim

Artık bitap düşmüş haldeyken son mesajlara girdim. Araf'tandı.

Abim bildiğim: Mavi, kansersin ve bize bundan bahsetmedin de mi?

Okuduğumla şok geçirdim. Nereden biliyordu o öyle?

Abim bildiğim: Neden saklıyorsun? Ben biliyorum. Diğerleri de bilsin. Kaan o kadar kötü halde ki düz duvara öylesine bakıyor. Herkes ne yapacağını bilmiyor. Aralarında bir ben varım ama onlara söyleyemiyorum. Yanımda acı çekmelerine müsade ediyorum.

Ben: neden söylemiyorsun

Anında çevrimiçi oldu.

Abim bildiğim: Mavi sen istemedikçe asla söylemem, o senin kararın. Bana söylemem için izin verirsen söyledim ama onun dışında nefes bile almam.

Puslu gözlerle gülümsedim. Boşuna abim gibi gördüğüm demiyordum.

Ben: Neredn biliyorsun kanser olduğunu?

Abim bildiğim: Kanser belirtilerini bilirim.

Ben: neden

Abim bildiğim: Öyle gerekmişti

Abim bildiğim: Mavi artık diğerlerine söyle, korkunun ecele faydası olmuyor

Doğruydu dediği. Korkunun ecele faydası yok. Telefonu yana fırlatıp kollarımı bacaklarıma sarıp uzandım. O sırada aşağıdan bir ses geldi. Biri gelmiş olmalıydı. Umursamadım. Ağlamaya devam ettim. Aradan bir dakika bile geçmeden odaya dan diye biri girdi. Kapının gümbürtüsüyle yerimden sıçrayıp hafif aralık gözlerimle kapıya baktım.

____________

Merhaba Sevgili Okurlarım bugünlük bu kadardı.

Bölüm nasıldı? Sanki biraz üzücüydü.

Kaan Mavi'nin mesajıyla ne yapacak?

Kaan kendine bir şey yapacak mı?

Diğerleri Kaan'a gelen mesajı okuyunca ne tepki verecek?

Neler olabilir?

Bu soruları cevaplarsanız çok müteşekkir olurum.

Sizleri seviyorum ♥️

Görüşürüz..

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.01.2025 10:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...