71. Bölüm

46. BÖLÜM - SEZON FİNALİ

Nektari Güzeli
nektariguzeli

Merhaba Sevgili Okurlarım, bugün 46. Bölüm ile karşınızdayım.

Nasılsınız?

Ve bu bölüme yani sezon finaline hazır mısınız?

Bence hiç hazır değilsiniz. Çünkü hiç beklemediğiniz şeyler okuyacaksınız. Bu bölüm çok uzun olacak, yani bu bölüm 3 bölüm kadar edecek.

Oy sınırı: 20 (Bu bölüme özel. İki hafta kadar bölüm gelmeyecek çünkü. Bence dolar.)

Hadi bakalım. Sizleri seviyorum ♥️

İyi okumalar. (İnşallah)

 

Teyzemlerden döndüğümüzde çok yorgundum. Salak kuzenlerimle uğraşmış ve de bebekle bayağı oynamıştım. E kardeşlerinizle aranızda 20 yaş kadar olunca huysuzlanabiliyorsunuz. Abisi Turgay son dakika neden bir kardeş daha koydunuz kucağıma diye hala isyanlardaydı. Bebeğe alışamadığı için de bebek her ağladığında odasına kaçıyordu. Ama biraz daha büyüdüğünde de sevgisiyle yiyip bitirecekti kardeşini. Adı bebeğin Şula'ydı. Evet, Şule falan var da yani Şula yok. Çok değişikti ama teyzem böyle istemişti. Bundan dolayı bir şey de diyememişti. Fazlasıyla minnoş olan teyzem şu dönemde tam bir canavara dönüşmüştü. Ne desek kızıyordu. Baş ağrısı da çekiyordu arada. Bana yani sevgili mi sevgili yeğenine dahi tahammül edememişti ve ben hiç bir şey yapmamıştım! Tabi biraz darlamış olabilirim. Pekala kabul ediyorum bebeği salmayışım ve teyzemin yanından ayrılmayışım teyzemi bıktırmış olabilirdi. Ama beni tatlış mi tatlış yiğenini de kovmazdı yani. Ayağımın kırık olmasını önemsemeden beni eve göndermişti. Annem de kızım yoksa ben de yokum diye şakadan kızmış gelmişti eve. Ama teyzem o dönemin duygusallığıyla özür dilemiş, iki saatte telefonda annem konuşmuştu. Hala da konuşuyordu.

"Bade bir susasun artık, bıktum da. Vallahi boğaldum. Şakadan diyrum şakadan. Niye anlamaysun?"

"Ama abla sen öyle diyince ağlayasım geldi."

"Başlayacağum imdi senin ağlamana ha! Sıçturtma bacağuna."

"Tamam, ağlamıyorum. Ağlayasım da gitti zaten."

"Hasbinallah." Diyerek telefonu kapattı annem. Kesin bu defa da annem telefonu kapattı diye ağlayacaktı. Eniştemin işi zordu vallahi sjsjdjjshj.

Annem sabır çekerken adeta gülmekten yere serilen babamı ve daha çok kızan annemi geride bırakıp yukarı çıktım. Odama girip tabi zıplaya zıplaya, makyaj masamın önüne geldim. Makyaj temizleme suyunu alıp yüzündeki makyajları iyicene sildim. Yorgunluk aniden daha fazla bastırınca yatmam gerektiğini anlayıp üzerimi değiştirmek adına ayağa kalkmaya çalıştım. Olduğum yerden yükselip yine zıplaya zıplaya mavi dolabımdan geceliğimi alıp yatağa oturdum. Elbiseyi hafifçe kalkıp çıkardım. Kenara koyup pijamamın altını elime aldım. Ayaklarımdan geçirmeye çalışırken bir şey fark ettim. Bacağımın iç tarafında yumruya benzer bir şey vardı. Pijamayı bırakıp elimi gezdirdim. Cidden yumruydu. Hem de büyük. Ben bunu nasıl fark etmemiştim? Bacağıma ne olmuştu ki? Dudaklarımı büküp umursamamaya çalıştım. Çünkü iş farklı bir boyutta gibiydi. Acaba arı falan mı ısırdı da ben fark etmedim? Pijamayı tekrar ayaklarımdan geçirmeye başlarken bu defa da bacağımın yan tarafındaki kızarıklığa gözüm takıldı. Büyük ihtimalle kaşımıştım. Sonunda kıyafetimi giyip yatağa dikkatli bir şekilde uzandım. Lakin bu defa da saçlarımı taramadığım aklıma geldi. Kalkmaya çalışarak ellerimi arkaya attım. Yine tek ayakla zıplayıp aynanın önüne oturdum. Elimi mavi tarağıma atıp saçlarımı taramaya başladım. Son birkaç haftadır, saçlarım bayağı dökülüyordu. Bir ara şampuan markamı değiştirmiştim ondan olmalıydı. Ama o şampuan da çok kötüydü ben ne yapayım yani? Bir şampuan salatalık kokar mı? Duş alırken şampuanım bitince mecbur kullanmak zorunda kalmıştım birkaç gün. O birkaç gün markete gidemediğim için de kullanmıştım. Kesin ondandır offf. Allah o salatalık kokan şampuanları üreten adamın veya kadının cezasını vermesin. Bu ne be böyle? Pişmiş salatalık gibi kokuyor. Bu arada merakımdan salatalık haşlayıp tadına bakmıştım. Tabi sonra da kusmaktan beter olmuş, aynı günde beş kez dişimi fırçalamıştım sjsjshshsh.

Şimdi bile midem bulandı ya sjsjsjjj.

Tarak ile saçlarımı iyicene tarayıp dökülen saçlarımı yuvarladım. Sonra ise makyaj masamım küçük çöpüne şutladım. Ellerimi birbirine vurup yüzüme biraz krem sürdüm. Zıplaya zıplaya yatağıma girdim. Yatağa yattığım an daha fazla üzerime ağırlık çökmesiyle hemen uykuya daldım.

____________

Son birkaç gündür bayağı yorgundum. Bu yorgunluk bana bir şeyleri hatırlatıyordu lakin hatırlamak istemiyordum. Ben bir daha bunu kaldıramazdım. Güzel düşünmeye çalışıyordum fakat aklım yavaştan oraya kayıyordu.

Gözümün önünde sallanan bir el görünce düşüncelerimi bir kenara bırakıp Aysima'ya döndüm. Son günlerde o da enerjisi geri kazanmıştı. Yara hala iyileşmemişti lakin eskisine göre enerjikti ve canı yanmıyordu.

"Neye daldın yine? İyi misin sen? Kaç gündür halsizsin. Kaan ile de buluşmadın."

Dedikleri bire bir doğruydu. Kaan ile buluşmamıştım. Çünkü çok halsizdim, yanına gidecek kadar enerjim vardı lakin gitmek istememiştim. Gitseydim soru soracaktı. Gerçi şimdi de soruyordu ama geçiştiriyordum.

"Pek iyi olduğum söylenemez, halsizim. Kaan'ın beni böyle görmesini istemedim." Dediğimde ters ters baktı.

"Neyin var da eniştemin yanına gitmiyorsun?"

Omuzlarını silktim.

"Bilmiyorum."

"Hastaneye git o zaman." Başımı iki yana salladım. Şimdilik gerek yoktu. Dönemim yaklaştığında da böyle yorgun olurdum. Belim falan ağrırdı.

"Gerek yok ya. Muhtemelen günüm yaklaşıyor." Dedim. Ters ters baktı ama bir yandan da olabileceğini bildiği için sustu. Baktım konuşmayacak e ben de eniştemi merak ettim sjsjshsj.

"Eeee eniştem ile aralar nasıl?"

Aniden kafasını bana çevirip elinin tersini ağzıma vururcasına kapattı. Dudaklarımdan bir ay çıktı lakin umursamadı. Kızarmış yanaklarıyla ve panikle bana bakmaya devam ediyordu.

"Ya kızım ne yapıyorsun? Ya duyarsa?"

Diye çemkirdi sonunda. Allah Allah sanki yapmadığımız bir şey sjsjsjjs.

"Siz onun daha ilerisini yaptınız Simsim." Diyerek kocaman bir kahkaha attım. Daha da kızardı hatta kırmızı domateslere döndü.

"Doma domates, doma domates, doma doma domates..."

Ben şarkıma devam edecekken Aysima elinin tersiyle ağzıma vururcasına kapattı. Sesim boğuk boğuk çıkarken eğlenmeye devam ettim.

"Domo domo domatas, domo domo domatas, domo domo domatas..."

Eliyle ağzıma daha fazla bastırırken hem panik hem utanmıştı. Amasya Elması Aysima. Ha bu arada onlar Amasyalı sjsjsjjjjs.

Ben ağzım kapalı bir şekilde kahkaha atarken karşıdan gelenleri gördüm. Kaan ve Araf'ı. Aha başladı benim eğlencem ssjjsjsjsj.

Aysima hala bunu fark etmemişti, lakin duyduğu öksürük sesiyle yerinden hoplamış, hemen ayağa kalkmıştı. Karşıdan gelenleri, yani birkaç adım ötemizdeki Araf ve Kaan'ı görünce gözleri iyice açıldı. Hızla bana dönüp yardım isteyen bakışlar attı. Utançtan biraz sonra gözleri kızaracaktı artık sjsjsjsjj.

Ama taviz vermedim. Bu defa da Kaan'a baktı. Lakin tam bir şey söyleyecek olan Kaan kalkan kaşlarımı görünce anında 'o' dönüşü yaparak ıslık çalmaya başladı. Sağı solu incelerken Aysima'ya bakmamaya çalışıyordu. Aysima Kaan'ın tepkisini görünce yanmış yanaklarıyla derin bir of çekti. Etrafa bir çare bulmak amacıyla bakındı. Keyifle kahkaha atarken Araf ve Kaan'ın arkasından gelen Arda'yı görünce bu sefer ben ofladım. Aysima ise fark etmesiyle hızla Ada'nın oldu yana koşturdu. Mutluluktan düşecekti. Arda ise şaşkınca koluna yapışan kıza bakıyordu. Salak mısın Cemile? Bakışları atarken Aysima hızlı ve heyecanlı bir şekilde konuştu.

"Kantinde kahve içmeye ne dersin? Kahvelere benden." Daha Arda cevap veremeden kolundan tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı. Arda başta şaşıp kalsa da sonra kocaman bir kahkaha atmış ve Aysima'ya uyum sağlamıştı. İkisi sarmaş dolaş yürürken ben derince ofladım. Sonra bu Arda'yı dövmek farz oldu sjsjsjsj. Kaan'a baktığımda yanıma varmıştı bile gülerek kolunu omzuma attı. Sonra da alnıma derin bir öpücük kondurdu.

"İyi misin? Halsizsin sanki. Doktora gidelim mi?" Gülümseyerek başımı iki yana salladım.

"Gerek yok, lakin iyi de değilim." Panikle elini boynuma attı. Bir şey anlayamayınca da dudaklarını alnıma yasladı. Sanırım şu an ateşim var mı diye ölçüyor. Geri çekildi ve sonra tekrar denedi. Ben şaşkınlık ve hayranlıkla ona bakarken o panikti.

"Neyin var? Karnın mı ağrıyor, başın mı ağrıyor? Bir yerin mi ağrıyor? Ağrı kesici getireyim mi? Ateşin yok gibi." Artarda sıraladığı soruları daha da şaşırmam ve hayranlıkla ona bakmama neden olmuştu. İlk defa bu kadar panik gibiydi. Eli ayağı birbirine dolanmıştı. Elleri hafiften titremeye başlayınca elini tutup avucundan öptüm. Benim için bu kadar mı korkmuştu? Ve de ben daha cevap bile vermemiştim. Avucundan derince öptüm.

"Sakin ol Kaan ben iyiyim. İyi değilim derken Arda Aysima'yı götürdüğü için ne güzel eğleniyordum." Derin bir nefes alırken ters ters baktı.

"Ama benim cevap vermeme bile izin vermedin ki, benim suçum yokkine." Diyerek Kaan'a masum masum baktım.

"Mavi öyle bir ciddiyetle söyledin ki gerçekten bir şeyin var sandım. Ödümü patlattın be Kırmızı Güzelim. Kalpten gidiyordum. Bak." Deyip elimi kaldırıp göğsüne götürdü. Elim montunun üzerinden sol göğsüne değerken gerçekten de çok hızlı attığını fark ettim. Montun bile üstünden bu kadar hissediliyorsa teninden kim bilir nasıl hissediliyordu. Dudaklarımı sol göğsünün tam da kalbinden öptüm.

"Senin kalbini yerim be Yakuşuklum." Gülerek beni sarmaladı. Kocaman gülümserken gözüm karşımızda oturan Araf'a kaydı. Derin derin önüne bakıyor, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Ara ara gözleri bize kayıyordu. O anlardan biriydi. Lakin diğer insanlar gibi, onun gözlerine baktığımda gözlerini kaçırmadı. Aksine daha da derin baktı. Bir şeyi vardı, sanki benim yorgunluğumun bir kısmını yasıyordu. Gözleri derin ama yorgundu. Gelirken de enerjik değildi. Araf bugün fazla tepkisizdi. Aysima ve Arda'ya bile çok takmamıştı. Bir sıkıntısı vardı.

Fısıldayarak sordum.

"Araf'ın neyi var?" Kaan sorumla derin bir nefes aldı. Gerilmişti.

"Bugün doğduğu günden sonraki yani çöpe bırakıldığı gün." Dediğinde vücudum buz tuttu. Kanım damarlarımda donarken kalbim sıkıştı. Gözlerim kaşındı, dudaklarım kanadı kanayacak hale geldi. Kim çocuğunu doğurduğu günden sonraki gün çöpe atardı? Hem şaşkınlıkla, hem derin bir üzüntüyle harmanlandı yüreğim. Abim gibi hissettiğim ve bir abi gibi hissettiren Araf bugün kötüydü ve ben bunu yeni mi fark ediyordum?

Kaan'dan ayrılıp yüzüne baktım.

"Kaan bir şey yapamaz mıyız?"

"Ne gibi?"

"Araf'ı rahatlatamaz mıyız? Ona nasıl iyi gelebiliriz? Sarılsam bir şey olur mu senin için? Kızmaz hem de mi?" Merakla sorduğum sorulara karşın müptelaymış gibi bana baktı. Yüzüme, gözüme dikkatlice baktı.

"Mavi sen o kadar iyisin ki... Ben seni hak edecek ne yaptım da senin gibi bir güzellik beni buldu? Ben kime iyilik yaptım da iyiliğin vücut bulmuş hali beni buldu?" Gülerek omuz silktim.

"Ne yaptım da senin gibi pamuk yürekli birini buldum ben de bilmiyorum Yakuşuklum." Gülerek yanaklarımdan öptü. Sonra da kafasını salladı. Yani gidebilirdim. Kaan'dan ayrılıp arkama döndüm. Araf hala aynı yerde ve aynı şekilde oturuyordu. Yorgun adımlarla yanına gittim. Yavaşça yanına yaklaşıp oturdum. Dönmedi bana. Karşısına bakmaya devam etti. Hafifçe öne doğru eğildim.

"İyi misin Araf?" Sorduğum soruyla çok çok hafif bir şekilde irkildi. Vücudu sanki kaskatı kesilmiş gibi hareket etmedi. Sanki biri ilk defa ona 'İyi misin?' diye soruyordu. Cevap vermedi. Ama bana baktı. uzun uzun baktı. Yavuz abi Aysima'ya nasıl bakıyorsa öyle baktı. Abi gibi. Ama soğuktu, o hep soğuktu. Gözünde şu zamana kadar hiç düzgün bir ifade görmemiştim, öfke dışında.

"Araf sen bana bir abi sıcaklığı, abi güveni veriyorsun. Ben sana kardeş sıcaklığı, az da olsa kardeş güveni vermiyor muyum? Neyin var? Anlat, dinleyeyim seni. İyi misin?" Artarda sorduğum sorulara karşın önünü döndü. Çok içine kapanık biriydi. Kendini bir türlü açmıyordu. Konuşuyordu lakin azdı. Nefes aldığını bile hissedemiyordum.

Arkama, Kaan'a baktım. Sarılayım mı der gibi. Başını salladı. Gülümseyerek ikimizi izliyordu. Kaan'dan gelen komutla aniden sıkıca sarıldım Araf'a. Araf ani sarılmamla bana dönerek ne yaptığıma baktı. Şaşırmıştı. Ani sarılmam ise onu biraz sarsmıştı. Gözleri alev sıcaklığında erircesine buzlar çok ama çok hafif eridi. Gözleri hafifcik de olsa şefkatle bakmaya başladı. Ama soruma hala yanıt gelmedi.

"Araf konuşur musun?" Dedim ona bakmaya çalışırken. Kendisi de Kaan gibi fazla iriydi. Kollarım sırtında birleşmiyordu. Ellerimle hafifçe sarsmaya çalıştım. Pek olmadı ama her neyse.

"İyiyim Mavi. İyiyim. Ya sen? Sen iyi misin? Hastalığın var biliyorum ve o tekrar seni buldu gibi. Neden doktora gitmiyorsun ya da bize söylemiyorsun?" Şaşkınlıkla ona bakarken ne yapacağımı şaşırdım. Kollarım yavaş yavaş çözülürken gözlerini kaçıran bu defa bendim. Allah'tan kısık sesle konuşmuştu da Kaan duymamıştı. Arkamı dönüp kontrol ettim. Kaan duymamıştı. Araf'a dönerken konuştum.

"Nereden biliyorsun hasta olduğumu? Belki değilim. Hem iyiyim ben. Sizden bir şey saklamıyorum." Dedim. Gözlerimi kaçırırken Kaan'a değdi gözlerim. Dikkatlice bize bakıyordu. Bir şey mi duymuştu? Araf'ı beklemeden kalktım. Araf ise önüne döndü tekrar. Yavaş adımlarla Kaan'a ilerleyip konuştum.

"Bir tuvalete gideceğim, birazdan gelirim." Diyerek konuşmasını bile beklemeden oradan uzaklaştım. Vücudum hafiften ağrıyordu.

_______________________

Eve gittiğimde yorgunluktan yemek yemek bile istememiştim lakin annem zorla oturtmuş, bir şeyler yedirmişti. Zorla ağzıma tıktığı şeyleri yemeğe çalışırken endişeliydi.

"Neyin var senin? En sevdiğin yemeklerden biri olan semizotunu bile yemiyorsun ve istediğin gibi bol sarımsaklı cacık şeklinde. Sare beni korkutuyorsun." Panikti hem de çok. Kesin babam gelince babama da yetiştirecekti. Başımı çevirip annemin uzattığı kaşığı ağzıma almadım. Yemek istemiyordum. Midem kötüydü. Kollarım ağrıyordu. Kırık olan ayağım alçı yüzünden zaten kaşınıyordu, hiçbir şeyi yemek istemiyordum. Bugün hiçbir şey yemek istemiyor, yapmak istemiyordum ama anneme anlatamıyorum ki. Kendimi iyice geriye çekip öyle konuştum.

"Anne istemiyorum, neyim var bilmiyorum ama kesin şifayı kaptım." Kalkmaya çalışarak masaya tutundum. Hafiften kalktım ama annem geri çekti.

"Baban gelsin doktora gidiyoruz." Diyerek beni yerime sabitledi.

_____________________________

Babam geldiğinde annem her şeyi anlatmış, babamı da endişelendirmişti. Babam ne kadar gidelim dese de umursamamış, uyumak istediğimi söylemiştim. Şimdi de odamda soru çözüyordum. Çözdüğüm soruların yarısından bir bok anlamamıştım. Bu sene mezuna kalacak gibiydim. Kitabı masaya fırlatıp yatağa girdim. Saçlarım zaten dökülüyordu, tarayıp da daha beter hale getirmek bir işe yaramazdı. Hepsini bir kenara bırakıp biraz uzandım. Uyku hepten beni içine çekerken öylece durdum.

Gözlerimi kırpıştırırken kendimi beyaz bir odada buldum. Bembeyaz duvarları olan odada sadece ben vardım. Kafamı önce kaldırdım, gerçekten de kimse yoktu. Kimsenin olmadığını iyicene idrak edince panikle yataktan fırladım. Lakin bileklerimde kemer vardı. Bileklerim kemerle sıkı sıkıya bağlıyken, ayaklarım serbestti. Kemerlerin anahtarları da vardı. Ama o uzaktaydı komodindeydi. Oraya kilitlenmiş bakarken ayaklarımı oraya doğru uzatmaya çalıştım, fakat olmadı. Yetişemedim. Kendimi yataktan atmaya çalışırken ayaklarımı tekrar uzattım. Parmağımın ucunda duran anahtarı almak için bin bir kere çırpınırken ayak parmağımı çıkarmıştı. Komodine uzatmaya çalışırken ayaklarımı sürekli yerlere vuruyor, tenimde morluklar açıyordum. Ama bunu da umursamıyor buradan kurtulmak için çığlık kıyamet bağırıyordum. Kimse gelmiyordu. Benim dışımda canlı ya da sesli hiçbir şey yoktu. Hastane olduğunu bildiğim binada yankılanan çığlıklarım camları kıracak raddeye geliyordu. Lakin yine de kimse gelmiyordu. Kollarımı kurtarmaya çalışırken kesilen bileklerimden akan kan bileklerimden koltuk altıma doğru ve omzuma doğru akıyordu. Üzerimdeki hastane önlüğü kana bulanırken kendimi daha da çekmeye çalışıyordum. Acıyı hissetmiyordum. Tekrar bağıracaktım ki sesim kısıldı. Ne konuşabildim ne de çığlık atabildim. Sesim o kadar bağırmaktan kısılmıştı. Küçücük bir ses bile çıkaramıyordum. O sırada koridordan gelen gülme sesleri, konuşma sesleri ve ayak sesleri birbirine girdi. Hasta anonsları, hışırtılar, kahkahalar, ağlamalar, adım sesleri ve daha nicesi bir anda duyulmaya başladı. Şaşkınlıkla pörtleyen gözlerim heyecanla dolarken çığlık atmaya çalıştım ama bu defa çığlık atamıyordum. Sesimi almışlardı benim. Boğazım ağrıyordu, tahriş olmuştu. Birden gelen öksürük kriziyle ardı ardına öksürmeye başladım. Boğazımın tahriş olması hiç iyi olamamıştı. Öksürürken ağzıma gelen kan yeni bir öksürükle ağzımda dışarı çıkıyordu. Önlüğümün önü kan dolarken çenemden akan kan iki göğsümün arasına doğru süzülüyordu. Alt dudağım kan revan için de kalmışken ince bir 'klik' sesi yankılandı odada. Aniden sesler sustu. Hala öksürürken odaya giren ayakları görmeye çalışıyordum. Kafamı yorgunluktan kaldıramıyordum. Başım önüme düşmüş, siyah ve uzun saçlarım yüzümün önüne dökülmüştü. Saçlarım arasından görmeye çalışırken bana doğru yaklaşan ayakları zar zor görebiliyordum. Çıplak ve beyaz olan ayaklar yatağımın önüne kadar geldi. Tam önümde durdu. Hafifçe eğilerek kulağıma fısıldadı.

"Sana canım feda Sare. Umarım bu iyiliğim seni yaşatmaya yeter."

Dedikten sonra soğuk nefesi kulağımdan uçtu gitti. Lakin o komodine ilerledi. Benim almak için kan revan içinde kaldığım anahtarları alarak bileklerimdeki kemerleri sakince çözdü. Ardından benim kalkmama bile müsaade etmeden, onu görmemi engelleyerek çıkıp gitti. Arkasından hızla kalkarak kapıya koştum. Gri kapıyı açtığım gibi dışarı fırladım lakin kimseleri göremedim. Patlak lambalardan sarkan kablolar ve cızırtılı ışık dışında boş duvarlar vardı. Kimsecikler yoktu. Nereye gitmişti? Kapıdan çıkmak için bir adım atmıştım ki önüme düşen kopuk bir kafayla hızla geri çekildim. Şokla kopuk kafaya bakarken. Koridorun sol tarafından yani morg yazan yere yakın kısımdan çığlıklar yükselmeye başladı. Korkuyla çığlık atmaya çalışırken ağzımdan akan kan arttı. Çığlık atmaya çalışırken neredeyse ağzımdaki bütün kan hava moleküllerine çarpıyordu. Ağzımdan fışkıran kan kopuk kafanın üstüne doğru düşerken ellerim zangır zangır titriyordu. Titreyen ellerimle ağzımı kapatırken arkamı döndüm fakat bu defa da kopuk eller önüme düştü. Geri arkama döndüm ve bu defa da kemik iliklerine benzer yarı kırmızı yarı sarı et parçası tam kafamın hizasında kapıdan aşağı doğru sarkıyordu. Çığlık bile atamazken bir anda sarsıldım.

Yüzüme çarpan soğuk suyla öksürürken boğazımdaki ağrı hat safhaya çıkmıştı. Gözlerimi açmaya çalışırken tepemdeki onca ses yüzünden odaklanamıyordum. Biri ağlarken son anda gözümü açabildim. Islak kirpiklerimi kırpıştırırken odamın sarı ışığı gözlerime vurdu. Işıkla birlikte küçülen gözlerim hafiften yandı. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırıp etrafa baktım. Odam ağzına kadar doluydu. Yanı başımda annem, babam, Aysima, Yavuz abi, Kaan ve diğerlerini görünce irkilip gerilemeye çalıştım. İki elimi yattığım yumuşak yere yaslayarak kendimi geri çektim. Kollarımı kendime çekerken etrafa yabancı gözlerle baktım. Kendi odamda, kendi yatağımdaydım. Yüzüme aniden değen elle çığlık atmaya çalıştım, sesim çıkmadı.

"Tuncay amca hastaneye götürelim onu, çok kötü ağzından kan geliyor." Dedi Kaan. Hastane kelimesini duyduğum an irkilmemle annem yavaşça yanıma oturdu.

"Kızım sakin ol biziz. Baban, ben, Kaan, Aysima, Yavuz abin, Araf, Göktuğ, Arda, Mina ve Elif. Sadece biziz." Diyerek kolunu bana uzattı. Annemin kolunu uzatmasıyla ağlamaya başlayarak annemin boynuna sokuldum. Sessiz sessiz ağlarken diğer yandan babam sarıldı. İkisi beni sarıp sarmalarken diğerleri de bir köşeye çekilmiş, üzgün ve uykusuz bir şekilde bizi izliyordu.

Yavaş yavaş tekrar uykuya dalıyordum ama korktuğum için bir türlü de uyuyamıyordum. Babamlar da bunu fark edince hastaneye zorla beni ikna ederek götürmüştü. Şu an hastanedeydik. Beni muayene etmişlerdi. Gereken testleri yapmışlardı. Annem ve babam benimle birlikte doktorun odasında doktoru bekliyorduk. Diğerleri dışarıda bizi bekliyordu.

Boğazım için de bir şeyler almıştık. Çünkü ben uykumda kan kustuğumu düşünürken normalde de kan kusuyormuşum. Boğazım çok zorlanmaktan kanayınca olmuş. O kadar çok bağırmışım ki bir ara jandarmalar gelmiş. Ama Kaan onları geçiştirmiş, olanı anlatmış. Onlar da başta emin olamasalar da sonra benim halimi görünce sağlık ekiplerine haber vermişler. Ben gitmek istemezken ambulans beni bekliyormuş. Zaten babamlar ikna edince de ambulansla gitmiştik. Tabi Araf'lar araba ile gelmişti. Kaan ve Aysima ise annemlerle yani ambulansla gelmişti.

Sıkıntı ve açlıkla beklerken iyicene sinirlerim bozulmuştu. Zaten boğazım yüzünden konuşamıyordum. Derken doktor içeri girdi. Yerimde rahatsızlıkla kıpırdanırken babamlar gayet sakindi. Tedirgindim. O kopuk kafa ve rüyamdaki kişi sonrası iyi olamıyordum. Sürekli irkiliyor, un ufak seste ellerim kulaklarıma gidiyordu.

Tıknaz bir adam olan Tuna bey siyah deri koltuğuna oturup önce bana sonra annem ve babama baktı. Elindeki belgelere tekrar baktı. Canı sıkkındı. Yaşlıydı kendisi. Benim epeydir doktorumdu. Hem de çok uzun bir zamandır. Nerdeyse aile dostumuzdu. Bu yüzden de daha gergindi. Ne diyeceğini ya da nasıl diyeceğini bilemiyor gibiydi. Tedirginlikle tekrar bize baktı. Babam ise yavaştan geriliyordu. Tuna amcanın bir şey söylememesinden bir şeyler olduğunu anlıyordu. Annem de huzursuzlanmıştı. Bir şeyler hissediyorlardı. Lakin ben çoktan anlamıştım ne olduğunu. Biliyordum başıma geleceğini. Acı acı güldüm. Benim gülmem ile hepsi bana baktı. Onaylarcasına Tuna amcama baktım. Sonra tekrar güldüm. Hissederdim ben. Hislerim güçlüydü. Bilirdim başıma bir bok geleceğini. Acı acı gülerken annem dürttü.

"Niye gülüyorsun kızım, kafayı mı sıyırdın sonunda?" Başımı onaylarcasına salladım. Annem ise tövbe çekti sonra da Tuna amcaya baktı.

"Söyleyecek misin artık Tuna? Yoksa ben mi alayım o kağıtları?" Tuna amca derin bir nefes çekti içine. Gerginlikten kalın kaşlarını havaya kaldırmıştı.

"Söyle Tuna ne diyeceksen, germe beni." Babam da artık sıkılmıştı. Gittikçe kızıyordu. Burası hastane olmasa bir tane ensesine patlatmıştı Tuna amcanın. Babamın son söyledikleriyle son kez derin bir nefes çekti içine sonra ardından hemen söyledi.

"Maalesef, Mavi..."

_____________________________

Merhaba Sevgili Okurlarım bugünlük bu kadar.

Bölüm nasıldı, beğendiniz mi?

Sizce Mavi'nin neyi var?

En heyecanlı yerde bıraktım de mi ehehehe.

Bu defa da az yorum gelirse atarım kendimi aşağılara. Özledim diyrım niye anlamaysunuz Sevgilu Okirlarum?

Karadeniz kanalına bir an geçtim sshshssh.

Neyse sizleri seviyorum ve sizden bol yorum, bol oy bekliyorum. 💕💕💕

Görüşürüz,iki haftaya.

 

 

 

 

 

Bölüm : 28.12.2024 23:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...